17 Temmuz 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

17 Temmuz 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——z 17.717.939 bila ani Ali Kemalin Çevird Tefrika No. 107 o... IğI Entrikalar Mustafa Kemal Paşayı Anadoludan Ayırmak İçin Kendisini İstanbula Davet Ediyorlardı amat Feridin, Paris sulh konferansına gitmek üze- re Istanbuldan ayrıldığının ikinci günü akşamı idi. Ali Ihsan beyi. le mirulay Esat bey, Unkapanın- da, Atlamataşında, o Küçükpazar caddesinde yüzbaşı mütekaitlerin- den Adnan beyin evinde birleş- mişlerdi. Ikisi de telâşlı ve kederli görünüyorlardı. Bir santtenberi Ihsan bey elindeki ufak kâğıt par- çalarına bakarak söylüyor, Esat bey de söylenilenleri not ediyordu. Esat bey, son cümleyi de lisanen tekrar ederek yazarken hayret ve nefret ifade eder bir tavırla yuhs- tabına bükti. Ve: — Muhakkak mı bu, beyefendi. Dedi. Bugün Cevat paşa ilş görü- şürken, öğleden sonra bir saat kâ- dar, Harbiye nazırı Şevket Turgut paşanın yanında bulunduğundan bahsetti bana. Eğer harbiye nazı- rına böyle bir tebligat yapılınış ol. saydı, herhalde Cevat paşayı va. ziyetten haberdar eder ve paşa da süz arasında bana bundan da bah- sederdi. Yanlış bir ihbar ile, har- biye nazırı hakkında maküs bir ce- reyan uyandırmıyalım elmasım. y— Bey, muhatabına ka- naat telkin edecek bir cid- diyetle: — Aldığım malümatın sıhhatin- den eminim beyefendi, dedi. Bu sabah, Dahiliye Nazırı Ali Kewal Bey, Yıldız sarayında başkâtip A. li Fuat Beyle birlikte hünkürin bu- şurundan çıkarken İntizar salo- üm ae “pm ye ni Zeki Beye müjdelemiş bunu. Gü- lerek, Mustafa Kemal Paşanın az- Ji iradesini aldım, demiş ve baş kâtibi göstererek, beyefendi şimdi, iradeli padişahiyi sadaret kayma- kamlığına tebliğ edecek, sözlerini de ilâve etmiş. Sonra huzurda bü- lunduğu sırada hünkâr da bir mü. nasebet getirerek Zekiye, Mustaja Kemal Paşayı İstanbula çağırttığı- nı söylemiş, sadaret konağında Ze- ki, bunları bendenize anlatırken, başkâtip tarafından ayrıca Harbiye Nazırına da telefonla bildirildiğini ilâve etti, Haber, doğru ve katidir azizim. Tereddüde hiç lüzum yok. — İradeye iktiran eden Musta- fa Komal Paşanın azli mi, yoksa bir lüzum üzerine Istanbula celbi mi acaba? z p — Evvelce de arzetmiştim,i hün. kârın ve Damat Feridin arzu ve göyeleri, Mustafa Kemal Paşayı kâ- ti surette Anadoludan ayırmaktır. Bunun, azil suretile temininden içtinap ettikleri için, işe bir davet şekli vermeleri ihtimalini daha küvvetli bulurum. — Yani bir entrika. — Ona ne şüphe. E sat Bey, alnını karıştırarak başını önüne eğdi. E'inde- ki küçük not defterini karıştırıyor, yazdıklarını tekrar gözden geşiri- yordu. Bu esnada gözleri bir rok- taya takıldı, kaldı, O sayfa üre- rinde biraz fazlaca durdu ve ni heyet sordu. — Hafız Ibrahim paşanın (1) takip ve tarassut ettirilmesindeki kasıt nedir scaba? — Saraydan aldığı haberleri, damadı Kâmil Bey vasıtasile, Mus- tafa Kemal Paşanın maiyetinde, sıhhiye reis muavini bulunan dok- tor Refik Beye (Başvekil Refik Saydam) bildirdiğinden şüphe edi- yorlar. Kaymakam Zekinin yap * tırdığı tahkikata nazaran Hafız 15- rahim Beyin damadı Kâmil Bey, Ittihatçılar zamanında polis şube müdürlüğünde bulunmuş ve Dok- tor Refik Beyin de galiba yeğeni imiş, — Bu, bir şüpheden ibaret de- gil mi efendim? — Evet, bügün için Hafız Tbra- him Paşa için öyle, Fakat Kâmil Bevin Kara Vasıf ve Kemalettin . Esat Beyle beraber çalışanlardan Kâmil Bey Sami Beylerle, çok sık ve şüpheli bir surette temasta bulunduğu (es- bit edilmiş. Birkaç gün #zvel de, Bahriye erkânı harbiye binbaşıla- rından Şevket Beyle, Izmite giz- lice gönderilecek bir cephane pur- tişine nakil vasıtasını temini mev. zuu üzerinde, Kadıköy vapurun. da görüştükleri işitilmiş. Bu ha- berler, Vahdettini fena halde pirs- lendirmiş, Hemen de Hafız Zbra- him Paşanın takibi ve Fener y. Jundaki köşkünün tarassudunu İ- rade etmiş. B u sırada, Kadı inzibat ku mandani yüzbaşı, Mesut Beyie Kâmil Beyin, Föner yolun- da Kuyubaşı mevkiinde bir köşk- te © yerleştikleri görülmüş ve dav —adanın ia hursl râhim Paşa hakkimda da bir şüpke uyandırmış. Şunu da ilâve edeyim ki: Damat Paşanm gösterdiği lü- zum üzerine, çoktanberi saray er- ? günmdan hemen ekseriyetinin ev. leri tarassut, evlât ve mensupları takip edilmektedir. Bu meyanda, Doktor Reşat Paşanın damadı Sa- lih Fuat Bey de şüpheli addedik mekte ve peşinde bir hafiye gezdi- rilmektedir. —Bu takibatı Istanbul polisi mi yapıyor? — Hayır efendim. Sarayda, kay. makam Zekinin idaresinde pulu- han gizli teşkilât. Hafız Ibrahim Paşa ve Damadı Kâmil Bey işile, bu teşkilâtım O kodamanlarından Hacı Kemal meşgul oluyormuş. Di- ğerleri hakkında henüz kati ma- lümat alamadım. Ibsun Beyin, Kâmil Bey hakkin. da verdiği haberler, Esat Beyin, canını pek ziyade sıkmakla bera- ber memnun da etmişti. Çünkü, oda hakikaten, sa. Tayın tasavvur ve kararları hak- kında kayın pederinden aldığı mas lümatı, gizlice Esat Beye getiriyor, silâh ve cephane nakil işlerile de meşgul olmaktan çekinmiyordu. Yalnız, Kâmil Beyin bu hizmetin- den Ihsan Beyin tbii malömatı yoktu, Esasen Esat Bey, kendisine istihbari muavene'te bulunanlar hakkında çok ketum davranıyor, hattâ bu gibileri biribirlerine bile tanıtmaktan son derece sakınıyor- du. ki dostun görüşmeleri çok uzamış, vakit te, hissedil- meden gece yarısını bulmuştu, Ih- san Bey, gitmek üzere ayağa kal karken birden silkindi ve elini ba- gına koydu. Telâşlı bir hareketle ceplerini araştırmıya koyuldu. Bir taraftan bulduğu kâğı(lara göz gez diriyor ve diğer taraftan da söy- süyordu: — Çok ehemmiyetli ikt haber daha vardı. Dalgınlikin unuttum * arzetmeği, Ali Kemal, evvelki gün, huzurda bulunduğu sırada, Nata Nazırı Ferit Bey hakkında hünkâr! endişeye sevkedecek bazı beyanat. ta bulunmuş. Meclisi vükelâ mu- karreratını harice ifşa ettiğinden bahis ve şikâyet etmiş. Bu haberi bizzat Mediha sultandan aldım. Nazarı dikkati caliptir, değil mi? Bir de, Rauf Beyin de, Mustafa Ke- mal Paşa Hazretlerine iltihak et- mek üzere hareket hazırlığında bu. lunduğu rivayeti var, Zennederim onu da göz altıma aldılar. Bu gece- lik maruzatım bundan (ibaret. Şimdilik müsaadenizle. Esat Bey, muhatabının elini Sı- karken gülüyor ve: — Tabii, diyordu, Mediha sul- tanın yarın akşam, bazı ecnebi doştlarına vereceğini haber aldı. ğemiz ziyafeti hakkmda da rialü- mat lütuf buyurulacak değil mi efendim? * 335 yılı haziranının doku- zancu günü akşamı idi, Bal ta limanı sarayı, yine fevkalâde gecelerinden birini yaşıyordu. Za. mane hakanımın hemşireleri Me- diha Sultan Aliyyetüşşan Hz. leri, o gece, Itilâf devletlerinin Istan - bulda bülunan bszı muteber ecne- bi aile ve zabitleri şerefine büyük bir ziyafet veriyordu. Saraym, mi. safir salonları, davetlileri hayret- ten şaşırtacak bir güzellikle tan - zim ve tezyin edilmişti. Bilhassa, büyük yemek salonuna pek fazla itina gösterilmişti. Duvarlar, nadi- de ve kıymetli saksonya tahaklı tablolarla süslenmişti. Sofraya, benzerlerine çok az tesadüf edilen gümüş ve kılaptanla işlenmiş anti. ka örtüler serilmiş, üzerlerina sa vatlı gümüş takımlar, kenarları altin çerçeveli armalı tabaklar, pa- dide billür kadeh ve bardak'ar di- zilmişti, Bofraya çeşit çeşit giçek- ler, hem de İsraf ile serpilmişti Vazolara, bilhassa ItIJAt devletle rinin sancakları tanzir edilmek ü. zere, renkli çiçeklerle sanatkâr bir el tafafından gerçekten itina ile yapılan büyük ve zarıf buketler, Köprücük Kemiğinin Kırılması | Gençlerde ve çocuklarda görü. len kemik kırıklarının yüzde on sekizi de köprücük kemiğini kı. rılmasıdır. Bu da, şüphesiz, kemi. ğin zora gelmesindendir, fakst en ziyade bisiklet safasını seven genç lerle, at koşturan sporcularda olur. Kimisinde de, hattâ hiç spor yapmadan, omuzunun üzerine ya- hut kolları havada (o yüzükoyun düşünce, köprücük kemiği kırılır. Kemiğin üzerine ağır bir şey çar. pınca da kırılması tabidir. Bu ke. miğin çabuk ve kolay kırılmasına iki büyük sebep vardır; Birisi geç sertleşmesi. .Onun için gençlerde çok kırılır. Öteki sebep de, kemi. ğin biraz acaip, eğri büğrü olma- sı, Bündan dolayı genç olmıyan. larda da köprücük kemiği çabuk kırılır. Eğri büğrü olmasından do. layı, dışarıdan hir zora gelmeden, hiç dü en, yalnız onun üze rine yapışık adalelerin fazla kuv. vetle takallüs etmesinden bile kı. rıldığı olur.. Bir hastalıktan, kan- serden yahut frengiden, kendi ken- dine en çok kırılan kemik te bu. dur, Köprücük kemiği, adı üstünde, pek te uzun olmadığı halde, hep eğri büğrü olmasından dolayı ay- yı ayrı üç yerinden kırılabilir: Or- tasından yahut iki üç tarafından. Fakat en cok görülen orta yesin den kırılmasıdır. Küçük çocuklarda kemik henüz pek vumuşak olduğundan, büsbü- tün kırılmaz da, yalnız bükülür. Daha sonra, kemiği kırılanm ya- sma göre, kimisinde çarçabuk, yü- karıdan aşağıya, iceriden dışarıya ve önden arkaya doğru, vahart bü. tün kemiğin sekli gibi, eğri büğrü kırılır. Her halde köprületik kemi. Einin kırılması da kendisinin şekli gibi acaip olur, > Ortadan kırıldığı vakit ilkin, ta bii, siddetli ağrı. Kemiğin omuz #aratındaki Darçası aşağıya düşer, TAN Erzincanda Hayat Pahalılığı Mücadelesi 4 Erzincan (TAN) — Burada hayatı ucuzlatmak için büyük gayretler sar- fedilmektedir. Belediye, icra etsirdi- ği tetkikat neticesinde, yeni mahsul çıkıncaya kadar ekmek narhınia in- dirilmesine imkân olmadığı neticesi. ne varmıştır. Koyun etini 35 kuruştan 25 kuru- $a, sığır etinin kilosunu 20 kuruşa, tereyağının kilosunu 75 kuruştan 65 kuruşa indirmiştir. Hamam ücretleri de narha ta tulwuştur. Hamam, erkeklere, hiz- met gördürdükleri takdirde 40, ken. dileri yıkandıkları takdirde 20, ka. dınlar 12,5 ve 7,5 kuruş; çocuklar 100 para, askerler 5 kuruş verecek. lerdir. Bu narhları dinlemiyen es. naf cozalandırılacaktır. Orgeneral Kâzım Orbayın Baya- nınin teşebbüs ve himayexile, Erzin. canin şimalinde vücuda getirilen ço. cuk bahçesi, ayni zamanda büyükler için de bir dinlenme ve İstirahat ye- ri haline gelmiştir. Belediye tarafın- dan kiraya verilen bu parkın bir kis ında İnce az çalmaktadır. Istasyon yolu üzerinde Bezire'ler tarafında da radyolu ve sinemalt bir bahçe açılmıştır. Erzincanda radyo adedi 150 yi bul- muştur. konulmuştu. Mediha sultan, bilhassa o gece için yaptırdığı ağır ve toz pembesi | rengindeki tül dekoltesile hakika- ten gençleşmişti. Salonda partiler arasında, gerçekten, olgun ve za- rif bir kadından daba ziyade, genç ve hoppa bir kız şuhluğu ve şen - liği ile koşuyor, dolaşıyordu. Misa- firlerinin ayrı ayrı hoşnutlukları- gi celp İçin çırpınıyor, çarpınıyor. du. Yemek salonunun Htisalinde- ki büyük salonun bir köşesinde, sa- raym piyano ve keman muallimle- ti Madam Eliza İle Novar? çaliyor. Matmazel Eli söylüyordu. Bilhassa Aiadam Eliza kemanı ve Matma. | zel Eli sesi ile davetlilerin takdir- kâr nazarlarmı kendilerine çeki- | yorlardı. Mevamı var) () Hünkâr rükbuna mahsus olan setsinip süvarisi, göğüs tarafındaki, yukarıya çıkar. Baş, kırılan kemik tarafına eğilir. | Omuz öne doğru çıkar, kol gö deye yapışır, koltukaltı kaybolur. Kırılan kemiğin göğüs tarafındaki parçasının ucu derinin altında meydana çıkar. Arkadan da kabu ga kemiği kabarır ve omuzun di. şarısına doğru yürür. . Köprücük © kemiği, ortasından değil de, omuz tarafından kırılır. sa, bazılarında kırılmış patçalar yerlerinden oynamazlar, O zaman sadece az çok şiddetli hir sancı ve $iş, bir de morarma olur, o kadar. Fakat kırılan parçalar hirbirinden ayrılınca, - omuz gene asıl Ni kaybeder, v e Göğüs tahtası tarafındaki kıs- mundan kırılınca meti ancak sancı ve morarmadan ibaret kalır. Kırılan pi miş olsa bile, oradaki kırığı insan* kendi kendine anlıvamaz, Bunu a. Yirdetmek için miltehassıs bir he- kimin bövle muyanelere alışmış e. li lâzımdır. Büyük kafalarda, iki taraftaki köprücük kemiklerinin birden kı. rıldıkları olur, O zaman kırık pek sıkıntılı bir hastalıktır. Kemik ki rığının artık ehemmiveti kalmaz, nefes darlığının siddeti her seyi bastırır, İnsan arka üstü yatamaz, oturamaz, gezemez... Bu, köprücük kemiğinin kırık ması. çek görülmekle beraber, — Yalnız bir taraftaki kemik kırı. lınca — pek te ehemmiyetli bir sey sayılamaz. Çabuk ivi olur. Kemik biraz kısa bile kalsın — 5 santimetre eksiğe kadı belli ol wo Yalnız bavanlarda bir kaza neticesinde kırılırsa, o va. kit bir santimetre bile kısalması — dekolte olunca — tahii can si. Bir de kırılan kemik parçaları- nm arasına sinir parçaları girer de, sinir ağrıları olursa... KOLAY ark kültürü Profesörü sayın Tacettin Sungurun yeni u- şaği Âşır Kapkaç yaman adamdır. Profesörün ber işine o bakar, alış ve: © yapar, ortalığı o tanzim e. der, misafirleri o ağırlar.. Hama- rat, eli çabuk, becerikli'bir genç. Üstelik okur yazar da... Bununla beraber, ber güzel gibi, oda ku. sursüz değildir tabii. Kusurları. nın içinde, fazla açık gözlülüğü ile kumarbazlığı en çok göze çarpan- lardandır. Ne yapalım? Bu kada - ri kadı kızında da bulunur, Âşır, bu ay profesörden aldığı aylığı, son meteliğine kadar, oyun. da erlimiş.. İki gündenberi fktisa- di buhranlar geçiriyordu. O sâbah profesör işe gittikten sonra otur. du, derin derin düşündü. Mali va. ziyetinin ıslahına bir çare aradı. Ve galiba da buldu. Yavaş yavaş yerinden kalktı. Kütü a tı. Sayısı yüzlere, belki, binlere varan çeşit çeşit kitaplarla karşı laştı. AN raftan, rastgele, dört ki. tap çekti ve bunları; eski kitap a. Np satan, şahsön tanıdığı, yaşlı bir dükkâncıya götürmek üzere, solu. ğu Hattatlar çarşısında aldı: — Baba, bunlar evde fazla yer tutuyor. Satmak #stiyorum. İşini. ze yarar mı? Diye sordu. Kitapçı, kitapları evirdi çevir. di, tane tane muayeneye başladı: “— Seke seke ben © geldim" Müusmmer Soyak?.. A!.. Bu hususi tabı, Müellifin el yazısı da var. Ta. mam... “İlham kırpıntıları” Şev - ket Müstezat?... Bu da öyle. Mü- kemmel!.. “Burnuma bir sinek kon. du” Abdurrarhman Senai?.. Bu şi. ir mecmuası oldukça rağbette a - ma... Vah vah!.. El yazısı yok. Şu sonuncu ne?... “Hepyek” Bülend Marufi? Alâ. Alâ, Buda husust tabı... Bunda da müellifin el yazıst var,. Hepsine üç buçuk Jira vere . yim: Müelliflerinin imzasiyle yazı. larını taşıyah üç kitabı yüzerden, yazısız olanı da elliden sayıyorum. Kitapçı, çekmecesinden para - ları çıkarirken Âşir O Kapkaç ta “Seke seke ben geldim” in, “İ). ham kırpıntıları” hin “Hepyek” in kapak yapraklarını çevirerek bi - rer birer okuyordu: “Muhterem Tacettin Sungura: Fütürizmin teknik © alanında »haneyi aç “sükse yapacağıma İman ettiğim bu Kitabı size ithaf ediyorum.” Eski dostunuz Muammer Soyak . “Hocam Tacettin Sungura: İlhamınızla yazmak cesaretin de bulunduğum bu kitabi tenkid nazarınıza arzediyorum, Kısa zamanda ellerinizi öpmeyi uman: Şevket Müslezat *. Bay Tacettin Sungura: Zürihte talebelik hayatımızm tatlı hatırası ile canlanan şiirlerimi size ithaf etmekle bahtiyarım. Bülend Marufi Hayretten ağzı açık kalan Âşir: —e tuhaf! Diye düşündü, şaştım bu işe. Demek ki kitabın üstünde bizim bayın adı, Sonra müellifin iki satır el yazısı, daha sonra da imzası oldu mu fivat'iki LA BİR İŞ 044000404699 Yazan: N. Tapman #tesesssesessdee misline çıkıyor. Hiç düşünme, uç. lan papellerel.. s kşam eve geldiği zaman kü. tüphanesini bir kaç defa kar rıştıran Bay Tacettin, bu (Okadar kitabın arasından, bir kaçının ek. sildiğine dikkat etmedi bile. O hal, de Âşır Kapkaç ne diye bu dikkat sizlikten istifade etmesindi? Ertesi sabaki profesör gider git- mez Âşir da kütüphaneye yanaştı. Yükü biraz hafiflemiş olan birinci rafa bu sefer dokunamadı. Son ra. uzandı ve kitapçı ile yeni bir mülâkat yapmak niyetiyle sokağa fırladı, Yolda birdenbire durdu. Akir- na bir şey gelmişti: “Acaba kitap- lari yine yüzden mi, yoksa ellişer. den mi sayacak?” Bir kapının İç tarafına çekildi. Elindeki kitapla. rın kaplarını birer birer açtı. Bak. ti... Baktı.. Eyvahlar olsun! Hiç bi. rinde yazı yok, Mümadn anam ve < Bir eyyam düşündü. Sonra du. daklarında şeytani bir tebessümün gölgesi dolaştı: — Adam aldırma be... Ne ola" cak sanki, dedi, bir alay müellif var. Bakalım moruk bütün mücl liflerin yazısını tanıyor mu? İm. kârı yok. Ne olur bu cildlere yazı yazmamışlarsa?.. O kadarını ben de yaparım. Dur hele. En yakın o postahaneye girdi. Sıraniın üstünden bir kalem yaka- ladı. Dün okuduklarını * hatırla - mak için kafasını epeyce zorladı. Hü gayret!. Tamam. Aklına gel. di. İlk kitabın kabına, tereddütsüz, Şunları yazdı: “Muhterem Tacettin Sungura: Fütürizmin teknik O alanında sükse yapacağına iman ettiğim bu kitabı size ithaf ediyorum.” — Vallahi mükemmel! Aş - kolsun Âşir sanal. O kitapçı ola. cak zırtullah bunu görür görmez alacak fitili! Hiç durma! Yapış - “ır imzayı! Kitabın kabını dikkatli dikkat. li okudu. Önce ismine baktı: “Nu. süsülhikem”.. Sıra müellifin adı - na gelince... Yazdığı yazının altı - na, bu isme bakarak, heybetli bir imza attı: Eski dostunuz Şeyhülekber Muhittini Arabi Hay, ellerin dert görmesin! Ya, otekiler?.. Onlar da “Zerdüşt” $. le “Rübaiyat” &. Göreyim senil. Bir gayret da- hat. “Hocam Tacettin Sungura: İlhamınızla yazmak cesaretin - de bulunduğum bu kitabı tenkid mazarınıza arzediyorum. Pek kısa zamanda ellerinizi öp- meyi uman” Zerdüşt . “Bay Tacettin Sungura: Zürihte talebelik | hayatımızın tatlı hatırası ile canlanan şiirleri mi size ithaf etmekle bahtiyarım.” Ömer Hayyam Ne dersiniz şu işgüzarlığa? Bir aferin İster değil mi? Bu aferini siz vermeseniz de mutlaka kitapçıdan almıştır. diye düsünüyorum. Si

Bu sayıdan diğer sayfalar: