18 Şubat 1940 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

18 Şubat 1940 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

«değildir. Ecnebi ii sena Gureba hastanesi, bu “tehlikeği ilk derecede hasta” Memurun, “asabi buhran geçirdiği- ne” kanaat getirmiş, ve onu, Bakır- My emrazı asabiye (bu “emrazı a- sabiye”, “Âsârı ilmiye”, “Servetifü. , veya “Hamiyeti vataniye” ka. terkiplerle, türkçeleştirilip sadeleştirilmiş olan benzerleri ara. sındaki garip tezat da, hem kulağa, hem dımağa, hayli garip geliyor) yollamış. Bu “tehlikeli #ayılacak derecede hasta” memura, “emrazı asabiye” hastanesinden ve. cevap da şuymuğ: “.- Sende, aşikâr sarılık var... Sen $ifanı ancak Cerrahpaşa hastanesin. de bulabilirsin!” p Ve bu “tehlikeli sayılacak derece. de hasta” memur, Bakırköyünden de Cerrahpaşa hastanesine, gitmiş Lâ. kim Cerrahpaşada, ona, yer, ve ilâç Yerine şn cevabı vermişler: “— Boş yatağımız yok!” Şimdi, o “tehlikeli sayılacak de- nöbette olan doktorları da, asliye altıncı ceza mahkemesinde, hatalı hareketlerinin hesahımı vermiye ve mesuliyet altında kalınaklan kurtul. mıya çalışıyorlar. Yamanlar, gazete sayfaları garip bir yan Bazı va. tandaşlar, hastane vü parayla, İstanbul şeh. yapılmasını istiyorlar, vatandaşlar da: Hastaneden evvel, , modern tiyatro!” 'di. iL, Hayır... gazino, değildir!” ileriye gittiler, Fakat, bu. yükür, Belediye, vazifesini bulunuyor. diyerek, hast. sl Olsa » herk, eti neticesinde dı sela, sanmış bulunuyor: NI. ilk “ aranında, İstanbulu, ei vi Kalde hâdiseler kar. Ti alilleten Yozüne a şam ha; yi yi yü pike dünyaya, Türke vi barbinin di, nkü ie — N se etmekte olduğ m. dün Eş mr antenlerden tabii görürüz. Ve b e lenen maksatların idrakte de; asla tereddüt etmeyi Wi iz. Ancak, bu radyo istasyonlar Türkçenin telâffuzu ig “çi müstesna—, çok kötüdür. Türk diğ no, bu kadar tanrrüz. —öbehi ye E Tursa olsun affedilir. bir Kahahağ “Ne İdim? Ne Oldum? Daha Ne Olacagım?,, üçüklüğünüzde nineniz, da. dinız, bacınız, komşu ke- dın, hoca hanım, kurşuncu Molla, içlerinden her halde biri size (Ku. ru kafa) masalını söylemiş miydi? Şayet İşittiniz, dinledinizs2 unut- mamışsınızdır. Aradan 40 şu kadar sene geçtiği halde benim hâlâ ak. ımdan çıkmıyor, zira hem olduk. ça korkunçtur, hem de dünya ah- valinin aldığı inssfsız şekil karşı. sında mânalı ve kendisini natırla- tıcıdır. Masalı anlatmadan evvel, önü, çocukluğumun üzerinden yıllar aş. tıktan şonra ilk defa nerede ve na. sıl bir münasebetle gihnimden ge- şirdiğimi hikâye etmek isterim: 1924 senesinde Lübnanda bir kö. ye çekilmiş oturuyordum ve oda- min bir kenarına büzülüp pinekle. memek, ârpacı kumrusü gibi düşü. nüp büsbütün gam, kasavet bâğla- mamak için dağda, kırda uzun, yon rücu, fakat avutup canlandırıcı ge- zöntiler yapıyordum. Günün biri de yoluma, çoktan terkedilmiş bir ücra mezarlık çıktı; arma Syle ser. yilerinin uğultusile shretten ecda- dım kulaklarıma “Gel arsmıza!, diyormuş gfbi münasebetsiz davet sesleri fısıldayan, yüzüme şeyh ne- fesi, türbe kokusu üfliyen To; İstan bul mezarlıklarından değil. Yo. suru gölgeleri» insanm içine çü- rük toprek ıslaklığı doldurmuyor — > — EI ve kavuklu başlar yeniçeri kıyam. lârıtı hatıra getirmiyor. Hoş bir yer: Bir dere yatağı sırtındayım, üstümde beş, altı turunç ağacı, kes. kin bir Şubat güneşi ve çocuk göz- leri maviliğinde, yani süt mavisi bir masum gök le bir yök ki, aklından ne yağmur, ne' fırtına, hattâ ne de bir tek kara bulut ge. giriyor; bahar havası, ışığı, heyeca- nı içindeyim. Turunçlar - Marma- Tanın lodosu guruplarını hatırla. tan pişkin, ağdalı bir kızıllıkla - güneşin koynunda gittikçe olgun- Jaşıyorlar; bal ve ra; ile sanki, emzikli göğüsler gibi dolup kaba. nyorlar, ağırlaşıyorlar. Kirafa kız. dinci ve şifalı bir punç kokusu, a- levli ve baharatlı bir hava yayı maktadır; iksir gibi iç ısıtıyor, bu dekor ve muhit ortasında gurbete rağmen bir yaşıma zevki duyar. ken birden, gözlerime sel yatağın. da baddinden fazla lekesiz, bem- beyaz duran biribirinin eşi, iri, to- parlakça, cilâh taşlar ilişti. Bunlardan bir tanesine, ucu de. mirli gurbet âsâmı uzattım ve ho. Hifçe vurdum. © Bir dokun, bin »h dinle kâsal fağfurdan Misramdaki gibi pek billâri de- ğilse de taştan beklemediğim bir acaip ses çıktı. Kavanoz, küp gib pişmiş topraktan yapılmış eşyanın İçleri boş olunca verdikleri kuru, yarı akisli ve iniltili seslerden.. O p | zaman gördüm ve anladım. Son Şiddetli sağnaklar sel halinde top. rağı eşmiş ve bu bahtiyar ülkede Cihan Harbi sırasında felâkete uğ- rıyarak kıtlıktan can verenlerin kafa u meydana çıkarmış! Yine bastonumun ucunu, ağız ve ya göz, bir deliğine takarak baş- lardan birini yükseğe kaldırdım. Sapa sağlam dişlerinin aylarca ekmeğe hasret kaldığına inanamı. yacağım geldi. Etrafım o kadar ay. dınlık, mevsim o derece neşeli, tu- Funçler öyle rayihslı ve camurlar. İa cilâlanıp yağmurlarla yıkanmış bu kemikler öyle beyaz, temiz, â. deta tebessümlü idi ki keder duy- madım. Zâten bahar insanı her mevsimden fazla ölüye tuzak, diri. zl eder; gideni değil, geleni. rır; uhreviliğe yabancı yapsr, Sişmaniliğe yanaştırır. İşte, o gün bu kuru kafa, bana çocukluğumdan aklımda kalmış o. len garip masalı hatırlatmıştı; si e de hatırlatayım: damın biri, akşam vakti kır. larda gözerken ayağına sert bir şey çarpmış, bakmış bir ka. fa tası... İtip geçiyormuş, dikkat etmiş, tam alin yerinde için ıçin ışıldayan, fosforlu biz yazı var, E- ğilmiş, gözlerini merekla açmış ve gunu okumuş: (Ne idim? Ne ol dum? Deha ne olacağım?) — Allah Allah, demiş, “ne i. dim,, fe “ne oldum., u anladım. Fa- kat artik daha “Ne olacağım. 1 var mı? Böyle kunkuru bir kemik parçası haline geldikten sanra ola. cak bir şey kaldı mr? Ve merak ve. rici yazısını arkadaşlarına göster- © mek, fikir demşmak için kafa ta. sını mendi'ine koymuş, sevinc gö. türmüs, götürmüş ama adamezim zn hırçın, titiz, ürkek, aksi, de. dişmen, yani bugünkü tabirle kisa. cas sinirli bir karısı varmiş; ay. İp, bayılmasından, kendisiai yer. den yere-atıp üstünü başımı parca. lamesından, çingar koparmasından ahkâm - çıkarmasından “korkmuş, mendilindekin!: gizlice dolaba koy» müş, saklamiş, kilitlemis.. Meğerse bunu yaparken şüpheli hareketle: ri hanımın gözünden kâçmAzmış.. Acaba kocası oraya ne sakladı? Dostunun namelerini mi, pltın des- teleri veya inci dizileri mi? Bir gün, iki gün, dolabın önün. de fare kokusu slmış bir kedi hirst veya pastırma kokusu sezmiş bir fare telâşı ile döner dolaşır, gider gelir, eğilir kalkar, sürünür, yok- lar, bir türlü ayrılamazmış. Niha- yet dayanamamış, kapıyı kırıp aç. miş ve bittâbi, kuru kafayı sırftıp kendisine bakar görünce “Hayl,, demiş, düşmüş bayılmış... Lâkin ayılınca düşünmüş: “Mu. bakkak, kocamın sevdifi bir kadin vardı, öldü; oda tutun başını me- zardan aldı, hatira diya (sakla. Ben ona gösteririm", Ocağa çrralı kütükleri yığmış. tutuşturmuş. son- ra, kıskançlığından, efsunlu yan. Yı Rözü farketmiyerek kafayı br demir çubuğa geçirip atesin orta. sına dikmiş ve tam 9 sırada dü ko- ebsı kapıdan içeriye girmiş. Adamcağız bakmış ki, alnında (Ne idim? Ne oldüm? Daha ne olaca- ım?) diye yazılı kuru kafa, alev. lerin stcağile döne çıtırdava demi. rin ücündn yanıyor, çatır çatır ka ruluyor.. O zaman nükteyi anla- mış, şöyle söylenmiş: — Meğerse “daha .ne olacağım?., diye düşünüp sormakta hakkın yar. muş. Zavallı kuru kafa! u masalı, şu sırada, neden tekrar hatıflıyarum ve yazı. B yorum? Üsküdarda mezara sokü- İurken dirildiği sanüan adamdan dolayı mı? Yoksa on yedi-yaşında ikinci einayetini”işliyen küçük ka- tili düşünerek, yahut gırtlağından Kanlar boşana böşana yürüyen kâ. YEMEK YER YEMEZ... Bazıları yemek ortasında bile kalkmıya mecbur olurlar, Fakat daha çoğu yemek yer yemer kar ninin gevşed'ğini. hisseder, oraya koşmuya mecbur olur. Görenler de, tabii, ayıplarlar. Şüphesiz, çirkin bir huy. Aksine, bu hal en zi- yade yemekte misafir varken, bi- yaz fazlaca yenildiği vakit olur. Buna, yemek yer yemez kaşmıya mecbur olanın da canı sıkılır ama, ishalin emrine karşi durmak mümkün değildir... Yemek esnasında yahut yemek yer yemez ishal, hemen her vakit, barsakların bozulmasından — değil, mide bozukluğundan, mide ekisi- n'n azlığındin veya hiçliğinden ileri gelir. Yemekler mideye varınca orâ- da hazmedilebilmek için midenin kendine mahsus ekşisini lüzumu kadar çıkarması lazımdır. Mide bu vazifesini yaymak için kandaki ekşiliği çeker, hattâ kan bundan dolayı ew'denin. hazmi esnasında ekşilik muvazenesini biraz kayber der. Yemekler bu ekşilik sayesin- de hazmedilirler, parçalara my doğru kapısı da bu ek; inde —hazim. müddetince— kapalı ka. lar. Midenin ekşisi ax olunca yahut hiç olumea, mideve inen yemek- ler orada bazmedilemiveceğinden âdeta bir kuru kalabalık teşkil e- derler, Ekşitik kâfi derecede bü tunduğu halde yemeklerle birlik te mikropların da hemen hepsi midede telef olurken ekşilik tam olmaymes mikroplar da sağlam kalırlar. Ekşil'k olmayınca mide- nin aşağıya doğru olan kapısı da kapalı kalmaz, açılır ve midede- ki yemekler hazmedilmeden bar- saklara inerler, Barsakların işi midede kısmen hazmedilmiye başlamış yem. tam hazmetmekl'r. Midede hiç hazmedilmemiş yernekler barsak. lar için de yabancr, kuru kalabalık şeyler demektir. Onlardan be'nen kurtulmak İster... İshal de bundan dolayı, Bu türlü ishalden kurtulmak için perhiz emek kür etmediği gi bi barsakları tedavi etmek te fay- da vermez. Mideyi düzeltmek. onam ekşisini tamamlamak lâzımdır. Bu da, tabii, hekim işidir. Bazılarında mide eksisi yvelnda bulunduğu halde, vine vemek es. nasında veva vermek ver vemez İs. hal gelir. Bilhassa mutat “Tan mik- tardan fazla yemek yenilen riva. fetlerden sonra; hemen orava ko- sanlar bu kahildendir. O vakit m'- de ,cokçn dolmıya , alışmamış de. mektir. İcerisine mutattan fazla yemek geline bemen harekete başlar. Yemekleri lüzumu kadar haxmetmeden boşaltmak ister ve zorla çikarır. Barsaklar için netice yine ayni demektir: . Kismen , bazmedilmiş olmıyan yemekler olmayınca bar. saklar bu kuru, kalabalığı, cıkarır» lar, Fâkat tedavisi değişir Pu tür. lüsiinde mideyi teskin etmek lâ- zımdir, Bir de yemeklerden bir kaç saat sonra, fakat defasında ayni sa- atte gelen ishal vardır. Bu #ürlüsü mide eksisinin fazla olduğuna de. lâlet eder. Mide ekşisi: vemekler m'dede hazmeriilirken tükenmevip te fazla kalır ve vemeklerle birlik. te 'harsaklarn kadar gidere ber- sek'lar hımdan rahatsı» olurlar, .$. hal de bundan ileri gelir. Herhalde, muayven Tamanlarda gelen İshalin saatine dikkat etmek lâzımdır: Yemek (o esnasında mı, yemek yer yemez mi, yemekten bir kaç sant sonra mı? Buna dikkat edip te hekiminize söylerseniz, rahatsızlığın tedavisi kalavlasır. TE LOKMANSHEKİMİN- ÖĞÜTLERİ picmm müthiş hayalini gözönüne getirerek mi? Bu son manzara ol- Ba olsa yine çocukluk zamanımın hikâyelerinden (Kesik baş) ı zih- nimde canlandırabilir. Bizim nes. İlimizden hengi küçük vardı ki, 0, din masalını, tecvit kitapları şek- lindeki taş basması risalede oku- duktan sonra, karanlıkta evin üst katına çıkabilsin? Kes'k baş deni. len evliya, taze kon sızan Kellesi kolruğunda. beni merdiven sahan- ağında bekliyor sanırdım, gözle timi yummadan buradan geçemez. dim. Hayir, kuru kafa masalını bu gün o gündelik ve olagan vakalar. dan dolayı değil. Daha, m#him ve şümullü bir davadan nâşi hatırla- ne oldum, daha ne olacağım?) ya. zlı mahut iskelet başı, alelâde bir kafa şeklinde görünmüyor, böyle bir alım yazısile semanın boşluğunda bizim dünyamızı dönüyor farzedi- yorum; masaldaki kuru kafayı ken. di dünyamıza benzetiyoryan. Hafta içinde biribiri arkasına ge Jer haberler. yanl yeni ittifakler. yeni sevkıyat, yeni hazırlıklar. A, merika bahriye şefinin harbin w mumileşsceğ'ne dair beyanatı, as. keri şüra toplarıtıları, Fin ve Çin muharebeleri, husule H. G Welis'in. Wilson'u ve uğursuz on dört maddesini hatırlatan beyana" mesi, hepsi Arzın alın yazısındaki son sorguya hak verdirecek ma. hiyettedir: 'Ey:masa'daki kafa tası, aklımdan çık! Zira haritaya bakın ta mese- lâ Polonyaya gözüm ilisince üze” rindeki irili ufaklı, iğri büğrü ya. zılar - sinemalarda darma dağınık harfler halinde iken birdenbire top- lanıp “meydana . “Divers - Faits.. başlığını istifliyen dünya havadis" &lmleri gibi - birleşivorlar ve ba ns kuru kafanın âlnmdeki süsfler şekline girmiş görünüyor'ar Na i- dim, ne oldum. daha ne o'acağım? Yarın. belki de Finlanda io'n böyle olacak. başka komşuları için de. Avusturyada oxud#m budur. Ce koslovakyada keza! Kürel müces- seme dediğimiz tek ayaklı arz ma. keti - korkünç sörlere inanınca » kuru kafadan ve vazılari da o ka. fadaki yazılardan hasa hir sey de. Bildir: Ne'idim, ne oldum, daha ne olacağım? © Büyük harpten sonra, sulh mü.. zakereleri baslayınca, orzm kadiğ kafasına baktığım zamın vine bu alın yazısını sezmiyor değlidmiFu. kat diyordum ki: e AL en ö 3 NER İN hi) A — Ne iin? Onu aşağı yukarı bi- liyorum: ne olduğunu da İşte gör. dük, artık ne olacağın vâr mı? Bu Kadar kan aktı. nüfus tükendi, ser. et erid”, haniman yıkıldı, kimsede harba, darbs mecal kalmadı; iske- lete döndün. Şüphesiz ki asırlarca olduğun yerde, olduğun gibi kola- caksm; son çileni doldurdun, sükü- nete, rahata kavuşacaktın! Meğerse, yirmi sene : geçmeden bu dertli kalanın uğrayacağı bir belâ daha varmış. onu alev alev ya. Ben bir ocak ve demir bir şiş'bek- liyormuş. Bizim yaşta olanlar, yani ellisi. ni bulanlar kândi kendilerine biz teselli icat ederler: — Öyle bir devirde dünyeya gel- dik ki, cetlerimizin asırlarca vaşs- mis olsalar göremiynenkleri en mii. him e ef müthiş vakaları idrak edebildik: İlk Yunan harbi, İspan. ya - Amarikâ barbi. Rüs - Japon harbi, Trablus ve Belkin harpleri, Birinci Cihan Harbi, Rus inkilâbi, Anadolu, Habeş, Janon - Çin harp. leri, İsnanya 'htilali, simdide İ. kinci Cihan Harhi.. Aralarında da- (Devamı 7 incide) HH EDA) Sinema ve Kültür Yazan: Sabiha Zekeriğd SEHlel -ğ ünkü TAN'ın beşinci sayfasını açınca, > garip bir tesadüfle karşılaştım, Sadrettin Celâl “Kükür hizmetinde sinema,, başlıklı dört sü tunluk, koskocaman bir yazı yazmış. Ben, “sinema edeb yatı,, mevzuuna dokunmuşum, Günün Meseleleri sü- tununun muharriri de, “Sinemalar. da Halk sıkıntı çekiyor, başlıklı bir yazı yazmış. Üçümüzün de, birbiri. mizle konuşmadan, ayni mevzu (ze minde işlememiz, bir tesudüt eseri ol. makla beraber, ayni derdin üçümüz üzerinde yaptığı tesirlerin ifadesidir. Sadrettin Celâl, sinema için yap- tığı etüdde, sinemanın halkın kültü. rü üzerinde oynıyacağı harikulâde rolü tebarüz ettirdikten sonra, bu. günkü sinemanın oynadığı menfi rolü inceliyor, ve sinemayı kültürün. hizmetine vermek Jüzumundan bah» sediyor. Bu mantıki neticeyi, hiçbir. münevverin reddedeceğini zanxetmi.. yorum. Fakat sinema bugün, büyük ticaret korporasyonlarını, « şirketler rinin elinde, en büyük bir kazanç va. sıtası olduğu iç », bunun en büyük İve en kuvvetli muarızları şüphesizç. bu ticaret şirketleri olacaktır. » Hat- tâ Türkiyenin bir köşesinde, bir TAN gazetesinde, bir Sadrettin Celil'in yazsından haberdar dahi olmıya. caklardır. Buzün Amerikanın, Avru. pasın ticaret branşlarından en çek kâr bırakan tcaret vasıtası, sinema olduğuma göre, bu müesseselerde de ticaret ruhu hâkim . olduğuna göre, sinemayı kültürün hizmetine vere. bilmek, liberal bir iktmat sistemi için imkânı olmıyan bir İştir. Bugün Amerkada, Avrupada, hat (â Asyada, sırf kütlelerin , merak.ve tecessüsünü, his ve heyecanlarını ha- rekete getirerek. sırf bir eğlence va. sıtası olarak kullanılan s'nemanın, gençler. bilhassa | kalınlar üzerinde yaptığı menfi tesirleri Sadrettin Ce. lâl yazısında tebarüz ettiriyor. Sine- manın, bugünkü nesiin kültürü üze. rinde oynadığı menfi rolü, dünyanın. her tarafında bir Greta Garbo ol. mak için, maymun gibi onu taklit e- den şahsiyetsiz kadını, hir Şar) Bo- yer olmak iç'n maskara gibi makyaj yapan İuverli genci misal göstere. biliriz. Bu, sinemanın, beyaelinilel insanlığın müşterek GN olduğunu söyliyenlerin iddiasına karşı bir ve sikadır. Ve bn tipler, yalnız bir mem. İekette değil, dünyanın her tarafın. da müşterek tipler halinde tebarüz ediyorlar. Sinema, tyatro ve edebiyatı göl gede bırakmıştır. Dünyanın ber ta” rafında tiyâtroya. edehiyuta gösteri. len rağbet azalmıştı. Hareket asrın. da olduğumuz için, siucmanın baro kotten ibaret olan sanat fonks yonu, kütlelerin . bu ihtiyacına * kuvvet le cevap vermiştir. Fakat simemanm; bu harikelâde kudretini sanat ve kültürün el ne verememek idakâmyez.. lığıdır ki, bu en mühim kültür vasi. tasını bir sürü tuleyli yetiştiren, halkın zekâ kabiliyetlerini. sanat ks bil yetlerini: körleten bir vasıta ha. line getirmiştir. O kalde ne yapma. hı? Sadrettin Celâl bir etüd yaptığı için, bunun çaresini göstermiyor. r Ben, sinema ında tecssüs *- den edebiyattan, sinema mecınualas rının gençler ve kadılar üzerinde yaptığı menfi tesirlerden bahseder. ken, buna karşı * maarif. mektepler, gazeteler ve münevverler tarafından bir. kampany açılmasını. teklif sete time Benin bahşetti, mevzi” leri kurtarmak için ahi birlerden biridir. & sinemanın kültür h zmet ire sine taraltar. ve ayni zam gor olduğu pek m, böyle güzel idare edebilir... Ve kendis şok ta yardımcı bulacağına kâr. im. Fakat sinemayı kültür hizme tne verebilmek. için Holivuttaki Sie“ sema krallarının tacını, tahtını bö. gına geçirmek lâzm ki, bu Hiberal iktisada da; memleketlerin yap” mıyacakları bir iştir Sinsmayı devs letleştirmek, mektebi olduzu. gibi. sinema kültürünü de maarfr bağlas mak... Nesilleri ve kütleleri kurtar ratak yegâne çare olmakla beraber, buçünkü şartlar içinde bir utopif mahivetin' geçemiyeceğine göre, elle mizdeki tek silâb minsevarin orrö. nize kumpany sili'un kullanmaz mayı? Vazife Başında Ölen Bir Jandarma Subayı Sıvas, 17 (TAN) — Valinin ref katinde' zelzele mintakasındaki var. dım işlerini tetkike giden jandarma. komutanı Asım Vardar, Ezbider ve Ağvanis bahiyeleri arasındaki yolda bir araba içörisinde kalp sekteşinden ölmüştür. Cenazesi Sivasa gelirilmiş ve merasimle küldirilmiştir. l “e

Bu sayıdan diğer sayfalar: