19 Temmuz 1935 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

19 Temmuz 1935 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SAYIFA 4 —- ——— Ekonami bahisleri: Ulusal gelirimiz ne durun.da? Dır. ORHAN CONKER “Ulusal gelir, bir ulusun yıllık eko- nomik çalışması sonucunda elde ettiği başarımın rakamla belirtilmiş şeklidir. Ulhusal gelir ülkenin ekonomik kuv- vetini gösteren bir aynaya benzer: Ulu- sun başlangıç varlığının — eksilmemesi Şartile her yıl yeniden yaratarak halk ekonomisi alanında yoğaltım ve kapi. tal biciktirilmesi için kullandığı bütün para ve hizmet değerlerinin tutarı bu- rada gözükür. Ulusal gelirmizin bilinmesi balk ekonomisi için olduğu kadar devlet finansı için de pek faydalıdır. Deyle- tin vergi alırken ulusun yıllık geliri- nin ne olduğunu iyiğe bilmesi ve har- calarını ona göre tutması gerektir. Ekoönomi Bakanlığımızın yaptırdığı besaplara göre ulusal gelirimiz: 1927 yılında 1.605.000.000 lüra 1034 » ise 1.200.000.000 ,, tutmuştur. 1927 den 1934 de kadar ulusal gelir- de gözüken 9p 28 azalış, buhran dolayı- #iyle fiatların inmiş olmasından ileri gelmiştir. Yoksa oylum — bakımından, yani fiatlar göz önüne getirilmeyince ulusal gelirimiz 1927 denberi 95 13 art- mış bulünuyor. 1927 den 1934 de kadar nüfus sayrmızın da (yılda ©Ç 18 — ola- rak) 96 12 çoğaldığı — düşünülürse mlusal gelinimizin sonuç olarak 96 | art- tığı anlaşılır. Ulusa! geliri bulmak için başlıca iki yol vardır: Yoğaltım veya üretim değerlerini hesablamak. Yoğaltım yolu ile ulusal geliri bul- mak için her halk sınınfının yoğaltımı ayrı ayrı hesaplanır. 1934 de Türkiyedeki 10 milyondan farla köylünün yoğaltımı 567 milyon HEra, (*) 5 milyon şehirlinin yoğaltımı İse 465 milyon lira olarak hesablanmış- tır. Buna ayrıca şehirlerde oturan ve tarımla uğraşmıyan nüfusun ev kirası olarak verdiği 45 milyon lira ile ülke- deki genel dokuma yoğaltımı olan 95 milyonu da katmalıdır: 'Tarımla uğraşan nüfusun yoğaltımı Tarımla uğraşmıyan müfüsun yoğaltımı 'Tarımla uğraşmıyan nüfu- sun ev kirası Genel dokuma yoğaltımı 567 milyon 45 &» d » 95 » DU ? « Demek olüyor ki yoğaltım bakımın- dan ulusal gelitimiz 1100 milyonla 1200 milyon arasında bir şeydir. Ulusal gelirimizi üretim —yolu ile araştırdığımızda hemen hemen aynı so- nucu elde ettiğimizi görürüz: 'Tarım, orman, balık ve “v safiğ üretimi Endüstri ve küçük endüstri üretimi Wecim ve taşın safiğ geliri Ev kiraları safiğ gel Yapılan bizmetler safiğ geliri 360 milyon 180 450 - 100 & US0 , 1933 sayımına göre Türkiyede 65 bin işçi çalıştıran 1397 endüstri kuru- mu vardı. Çalıştırdığı işçi sayısı bakı- mından bunların en önemlileri şunlar- dır: « Kurum sayısı İşçi sayrar 'Tarımsal maddeler” end. 614 Dokuma endüstrisi — 335 Mağdenler » 18 Ağaç 4 ns 6300 Yapı n 36 2165 Ulusal gelir değer ve yığınca her yıl az çok değişebilir. Ancak Devlet finan- 19140 16575 9889 6 ve vergileri ulusun ekonomik duru- mu ile uygun bir şekilde denkleştiril mesi gerektir. Diğer taraftan ulusal ge- Br bit yıllık bütün ekonomik çalışma- () Bu yazıdaki rtakamlar Ekonomi —Ölığı konjunktür servisi neşriya - tından alrnmıştır. îab;ncı _gaîielerde okudıiklgrıpı_ız Tanınmış fransız yazarların- dan ve fransız akademisi ü- yelerinden B. Piyer Bönua geçenlerde Habeşistana gides rek iki ay kadar kalmış ve ge- zisinden edindiği duyuşları Paris'te çıkan Entransijan gazetesine bir anket şeklinde yazmağa başlamıştır. Arsrulusal kamoyu son ay- larda çok işgal eden bu önem- li ve merak verici mesele hak- kında yetkili bir kalemden çı- kan bu yazıyı okurlarımızın ilgisini uyandıracağına ina- narak, kendilerine sunuyoruz: Fransadaki ağaçların — yapraklarını sakiz hafta soora orada, azıcık daha büyük, azıcık daha yeşil, bemen hemen bizimkilerinkine benzer donuk bir ye- şillikte buldum. Oraya gitmek, kalmak ve geri dönmek — için yalnız iki ay... Şüphesiz, bu çok değil. İşin can sıkan tarafı, herkesin eninde sonunda bu ka- dar az bir zaman için gittiğimi öğrene- ceğidir. Onun için'bari bunu ben şim- diden itiraf edeyim. Korkunç Habeşis- tan meselesinin “patentalı,, uzmanları, *O ne görebilir? Bize neler anlatmak savında bulunabilir?,, diye fısıldamak- tan geri durmıyacaklar. Ne yazık ki öy- le, sevgili dostlarım, size anlatacakla- rım pek o kadar ilgen değil. Bunları tki altında kalarak da — yarmıyorum. Avrupadan hareket ederken ne Roma- da, ne de Paris'te dış bakanlıklarına uğ- ramadım. “Seba melikesi,, nin yutdun- dan ne altın tozu, ne köle, ne de güzel kokulu otlar getiriyorum.. Yalnız Ci- buti'den birkaç kilo kahve aldım, o ka- dar. Fakat bu — yolculuğuma — çek gen — bir melankoli — karışmamış — ol- saydı oradan ne güzel anılar ge- tirecektim! Eskiden, Roma elçisinin mantosu, kumaşının kıvrımları arasın- da harbı ve barışı saklarmış. Adisababa- da, gelip geçenlerin omuzlarında da ay- ni pelerin var. Bu beyaz renkli kalaba- lik nereye gidiyor? Bu inadcı çehrele tin üzerinde ne kadar sır var! Üzerin- de bir daha konuşulmıyacak olan kara- rın almmış” olduğunu — hissediyorum. Bundan sonra biricik önemli düşünce olan bu fikrin baskısı altında Habeşis- tan haritasını açıp acıklı bir dükkatle gözden geçiriyorum. İşte, Başşehre çık- mak için geçtiğim yerler. Arı kovanla- rma benzeyen ottan kulübeleriyle, ya- hut köstebek yuvalarını andıran kerpiç yapılariyle, kayrtsız ve zavallı köyler yeniden gözümün önüne geliyor. Man dalar ırmaktan dönerlerken ve koca- man ağaçların altında tavuklar — tuhal sesler çıkarırken, yüksek yaylaların a- Taca karanlığı içinde bu kulübelerden yavaş yavaş dumanlar yükseliyor... Da- ha dün kimsenin bilmediği Errer, AF den, Metahara, Üalenkite gibi utangac köylerin adları şimdiden, bir harb bil diriğinin içinden alınmışa benziyor, Top ve askerle tıklım tıklım — dolu büyük italyan vapurlarının, gittikçe ar tan bir &ıklıkla. Süveyş batalından gü- ney yıldızına doğru geçtikleri görülü- yor. Port - Said rıhtımlarından bu va- purların yüklü oldukları kuvvetli ge- reçlere ve bunlardan daha fazla, asker- lere hayran hayran bakılıyor. Ciovi- nezza! bu genclerin kutsal marşlarının semaya doğru yükseldiğini işiten han- gi adam şapkasını çıkarmamazlık et- mez? Hangi kadın onları selamlamak için mendil sallamaz? Onların yürek- lerinde © kadar keyif o kadar şevk var- kit Zaten bunların ikisine de ihti- yaçları olacak. Birkaç gün sonza onlar- dan bazıları Sornali'de Mogadişyo'ya, ——— ——-——————-— — larımızın kısa bir özeti olarak — bire içinde yaşadığımız durumu doğrulukla gösteren bir belge olduğundan, herkes- ce bilinmesinde de fayda vardır. : Habeş | | tan bilmecesi bazıları da Eritre'de caklar. Masava! Mogadisyot.. Masava'ya çıka- Bu iki liman, emir alınırsa kapamasını dene- mek gerekecek olan kerpetenin Iki ko- ludur Bu an gelecek mi? Gelmemesini in- san daha çok istiyor. Fakat buna inan- mamıza yardım edecek biç bir şey yok Romada da, Adisababada da, harb iste- nilmediği söyleniyor. Fakat — harbtan korkulmadığı da ilave olunuyor. Harb fikri önceden kabul edilmiş, bundan, tabiiğ bir şeyden bahsediliyormuş gibi konuşuluyor. Başlıyacağı tarih bile şimdiden ağızlarda dolaşmakta... Yağ- mur mevsiminde bulunulduğu için, ta- bilg hemen başlayacak değil. Oralarda yağmurların, süel bareketlerin etkinli ğine zararı dokunuyor. Pakat eylülde bu engel de ortadan kalkacak. Kuru mevsimin başlaması harbın işareti ola- cak Geçen ay, Sudarila Hind denizi ara sında aşağı yukarı her yerde, Şapdeni- zinde işliyen vapurların sigara salonla- rında, tecimgelerde, konsolosluklarda fısıldaşılan şeyler bunlardı. O zaman- danberi, barış davasının ileriye doğru adım attığı söylenemez. Şüphesiz, işle- rin, kulağı delik kimselerin önceden kestirdikleri gibi yürümediğini deneç- ler bize gösteriyor. Kendi hesabrma, bu notları daha sonra neşretseydim belki daha iyi ederdim. O zaman bunları hı- diselere uydurarak, düzelmiş bir peyzaj önünde, harba inanmanm delilik oldu- ğunu yazmak benim için kolay olurdu. Eğer böyle yapmıyorsam, bu, çok iyi anlaşılacağı Üzere, aldanmış olmak ar- zusunda bulunduğumdan ileri gelmek- tedir. Zaten, hâlâ umud beslemeğe im- kân verecek izler nerede? Herhalde bu izlere, Adisababaya yapılacak bir yol- culukta rastlanmıyor. Bugünkü gibi hatırımda: 2 mayıs d, güller ve kuşlarla dolu aycınlık bir bahçede, dostlarımın yav- ru yaban kedisiyle oynuyorum. —Bana bir mektub getirdiler: İmparator birin- ci Halle Selasie tarafından öğleden son. ik Gebi'ye çağrılıyordum. Adis- ababa'daki büyük Gebi'ye karşı küçük Gebi imparatorun yeni sarayıdır. Yani aşağı yukarı, Luvr'a göre Tüllöri sara- yı gibi. Söylenilen saatte nöbetçinin önünden geçtim. Habeş askerleri yalın- ayak yürüyorlar. Onlarla harb etmek zorunda kalsaydım, gülmek için herhal de bu cinsten bir sebeb seçmezdim. Be- ni aldıkları karanlık ve geniş odada, bir adam oturuyordu. Aydınlık arkasın: dan geldiği için onu ancak güçlükle görebiliyordum. Bununla beraber, yü- zündeki derin kederi farkettim. Bu sır. perşembe gü — e Bir kaç memle- kette kırallığın geri getirilece- ği hakkındaki gonroG. sözler üzerine: P rCYARPAYAK GCBYPrOB Te g AFT ) > İş borsası önüne toplanan işsizler * (İsvestiya'dan) “N““. SAA YWttt a Yazan: Piyer Bönua Fransız akademisi üyelerinden li çehreden ilerde daha çok bahsedece- ğim. O anda, yalnız onu saran kederi gördüm ve © zamandanberi bu kederin anısı beni bırakmadı. İmparator gü- Tümsiyordu, fakat büsbütün kederli bir gülümseyişle. Bana şöyle demek istiyor- du: “Konuşmeak neye yarar? İkimiz de, bundan bahsedemeksizin, ne düşündü- Hümüzü pekâlâ biliyoruz. Harbı ve ba- rışı düşünüyoruz değil mi? Harba baş- Tamanın, barışı korumaktan — bin defa daha kolay olması ne kadar acı! Hele insan “kıerallar kıralı,, da olursa...,, (Sonu var) Habeşistan için # - yapılan uğraş Yaran: Piyer Dominik Paris, 13 temmuz. Günün birinde İtalya'nın Habeşis- tanı işgal etmeğe kalkacağına İngilte- re uzun zaman inanmak istemedi. Fa- kat bugün artık böyle bir hakikatle kar- şıkarşıyadır. İtalyanın — Avrupadaki kuvvetini azaltmadan, iki kolordu ile- ti yürüyüşe hazır bulunuyor. Bir za- manlar İngilterenin yaptığı gibi, İtal- ya da kendine bir imparatorluk kur- mak istiyor. Yalnız şu var ki, Londra- min, bu niyete karşı gelecek ne gibi bel- gelerle ortaya atılacağı daha belli de- gildir. En iyisi, britanyalı dostlarımı- zın işin önüne geçmeleri olacaktır. İngiltere, Cebelitarık, Malta, Sü- veyş Aden, Singapor gibi anahtarları elinde tutmakta, Hind denizine, Lon- dradan Kalkütaya giden yola hüküm sürmektedir. Bu hüküm sürüş teorik karakterdedir. Akdeniz ve hele Şapde- nizi yolları kolayca kesilebilecek ko- ridorlardır. Akdeniz'deki ingiliz do- nanması pratik bakımdan italyan donan- masından daha az kuvvettedir. İngilte- re, Malta'da birkaç tane birinci — sınıf kruvazör bulundursa bile, bunlar ora- dan dışarı çıkamaz. Şüphe yok ki, İtal- yanın İngiltere'ye ihtiyacı vardır; fa- kat İngilterenin de İtalyaya — ihtiyacı vardır, Gelelim Habeşistan meselesine: Bu mesele İngiltere için, sanıldığın- dan çok daha önemi olan bir mesele- dir. Bugünkü günde Trablus ile Sire- maik İtalyanın elindedir. Bunlara bir de Habeşistanı katmak istiyor. Farze- delim ki, mesele düzeltilmiştir: Bu du- ruma göre bir yandan Mısır ve Mısır Sudanı'nın, öbür yandan da güney Af- rikasının tehdid altında kaldığını gö- receğiz. Bu her iki yer de ingilizlerin doğu Alrikası ve Tanganjika İle bağ- lıdır. Habeşistan ise, M Sudaniyle 19 TEMMUZ 1935 CUMA Britanyanın doğu Afrikası smırı üze- rinde Kap yoluna başat bir burç gibi durmaktadır. Bu burçtan Masırın Niline akan birçok nehirler vardır. Bunların arasında, Tsana gölü, Nil deposuna ati- de düzen verecek bir durumdadır. Pe- ki, bu durumda bulunan koskocaman bir kalenin, başkasının eline geçmesine İngiltere seyirci kalabilir mi? Ölçüsüz bir değerde olan Nil kay- naklarının kendi elinde olmayıpta baş- kasının eline geçmesine bakakâlır mı? Eğer İtalya hiç olmazsa nehrin yalnız bir kıyısında bulunmuş olsaydı, gene ne ise, denebilirdi; fakat bugün hem Trablus hem de bitişiğindeki yerler e- linde bulunuyor. Buna bir de Habeşis- tanı katâcak olursa, Nil ovalarını, trp- kı mengene ile sıkıştırılmış bir duru- ma sokacaktır. Mesele bununla da bitmiyor. İngil- tere, yerlilerden kurulmuş bir ordunun ne gibi faydaları olduğunu da pek iyi biliyor. Habeşistanın on milyon nü- fusu vardır. Bu memleket yirmi beş yıl italyan egemenliği altında kalınca, sı- biğ araçların ilerlemiş - bir biçime s0- kulması yüzünden nüfusu yirmi milyo- nu bulacaktır. Habeşli Üsnomal kapa- Bitede bir askerdir. İtalya burada iste- diği kadar asker toplayabilecektir. Bu askerler Mısır Sudanının — her iki ya- ninde dizilebilirler, Bundan başka bir de gidiş geliş. yolları üzerinde durabi- Tecok çok kuvvetli bir donanması ola- caktır. Bir italyan tehlikesi -olduğunu söylemeğe lüzum yok; fakat görülü- yor ki, İtalya, İngilterenin de korumak için bazı sebehleri göz önünde bulun- durduğu ve pek de büyük olmasını is- temediği bir devlet olmağa yüz tutmuş tur. İngilterenin, İtalyanın yolunu ke- sin olarak kapamasının sebebi iste bu- dur. Tabilğ bunu resmiğ olarak yap- meyor. Fakat bir yandan ajanlarını, ö- bür yandan da diplomatlarını alabildi- ğine çalıştırıyor. Üçüncü dizide de es- ki ve yeni dostları paçalarını sıvamışa lardır. Habeşistan, Adisababa'ya yapı. dan asker sevkini organize eden ingiliz ajanları ile doludur. İtalya bunu protes *to etti. Avrupadaki diplomatlar ise biç seslerini çıkarmıyarlar. İşlerin kılavuz, kuğu B, Eden'e birakıldı. İngiltere, Franşanın da arsımada bulunmasını is- tedi ama, Fransa yan çizdi. İtalyayı bu salgın harbından alakoymak — için, Al- manyaya Tuna alanında ağır basmasına izin vermek İngiltere için çok teblike- Ji bir oyun olabilir. Bu durum karşısın da bir şey yapmak imkânı vardır; o da, * İngilterenin Habeşistanda — dostça bir arsımada bulunmağa yaklaşması ve İ- talyaya önemli tutarda bırakığ — veril- mesini göz önünde tutmasıdır Bırakığlar istediği kadar bol olsun, ancak, İtalya bununla kanağat — getire- cek midir? Bu gibi önergelere yanaş- maktan kaçınmalar, buna imkân bırak- mıyor. İtalya herhalde daha çok şey istiyecektir. Fas meselesi ile 1907 deki dünya kamoyunun takındığı tavur ve gene bugünkü habeş meselesi ile dün- 'ya kamoyunun ilgisi arasındaki benzer- lik şaşılacak bir ölçüdedir. İtalya, şim- dilik ingiliz ayrışıma ve Uluslar Sosye- tesinin arsımasına bit parça olsun bo- yun eğmek zorunda kalacaktır. Fakat Tagilterenin çok aşırı gitmiyeceği de ihtimal içindedir. Bir de işin en kötü tarafını ele ala- hım: Habeşistanda harb patlıyor. Ufak tefek boğazlaşmalardan sonra, Habeşis- tan, italyanların bazı haklarını tanımak zorunda kalacak. Bu haklar ise; Roma ve Adisababa'da aynı görüşle ölçülmi- yecektir. Roma, korumacılıktan bahse- decek; Adisababe ise teknik yardım ve etkerlik bölgesini ileri sürecek; bun- ların sonucunda bir sürü anlaşmaziık- lar çıkacak; fakat zaman geçtikçe, bu ülkedeki italyan eğemenliği fikrine hem dünya hem de ingiliz kamoyu ya- vaş yavaş slışacaktır. Eğer İtalya, ulu- sâl duygusu çok ileri sürülmüş ve uce suz bucaksız bir sömürge isteği — taşı» yan bir büyük devlet helinde kalacak olur ve Avrupada da ayrıca ciddiğ bi: hadise çıkmazsa, Habesistanda er geç italyan imparatorluğu temel atmış ola- caktır. NWayre Viser TurnaPdan

Bu sayıdan diğer sayfalar: