11 Mart 1936 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SAYFA 4 ULUS Yaban —y cı gazet;İ;;([e__ğlğınlârımE — . « ; Üç parti ile mücadele eden bir hatib Belçikadaki Reksçilerin şefi nasıl bir adamdır ? L” Entransiyon gazetesine A. de Gobart imzasile leyor : Belçika'da herkesin lehinde veya aleyhinde bahsettiği Reksçi'lerin şefi Löon Degrel, bir partinin başında bulunmayı kabul etmez. Lton Degrel 29 yaşındadır. Te- ganni eder gibi söyler ve Valon şi- vesi kulağa çok hoş gelir. Tam bir hatip sesine sahiptir. Ne kadar çok konuşursa sesinin perdesi de o kadar yükselir. Orta boyludur, saçları çok siyah ve tabij olarak kıvırcıktır. Ne çok şık giyindiği ne de iyi giyinmediği söylenebilir. O bir köylü çocuğudur. Bana bunu çekinmeden söyledi ; « Ailem fransız soyundandır; ba- bam, kiliseyle devletin ayrılışı esna- sında Belçikaya geldi. Arden'de din adamlarile beraberdi, Belçikaya göç- tükleri zaman onları takip etti. Şim- di Brabant'n devamlı mebusudur; annem belçikalıydı ve ben Valon'da doğdum. » Tecek nokta; Flandr'de hergün mi- ting yapar ve Flaman'lara fransızca hitap eder ! Kimse davet edilmez. Herkes bile- tini satım alır. Meselâ önümüzdeki pazar günü Leon Degrel Brüksel'de söz söyliyecektir. Salonda 25 bin ki. şilik yer vardır. Bu yerler üçle 15 frank arasımnda kiralanır, ve daha cuma gününden salonun yarısı kira- Tanmıştı. Şimdi o hatip olmuştur ve bir aziz gibi yaşar. Başka türlü le yaşayahi- lirdi, çünkü karısı Fransa'da Aniş madenleri müdürünün kızıdır. Beş yıl önce Reks teşkilâtını mey- dana getirmiştir. Bu teşkilâtın halk arasında rağbet kazanması ancak getirdiği hareketin arganı olan ga- m e Pa e .l_“ bi- Flamanca nüshası elli bin ve alman- ca nüshası on bin tane basılmak- tadır. Reksçi'lerin pragramı : Degrel'in nutukları, bir programı maktadı:; smıflar arasında elbirliği, işin organize edilmesi, küçük ticare. tin müdafaası, korpurasyonlar orga- nizasyonu, küçük mülkün genişle- mesi, kısmen toprağa dönüş, kötü meskenlerin — ortadar kaldırılması, kredinin gayri merkezileştirilmesi, ağır mesuliyetlerin tesisi, yüksek fi- nans iktidarına son verilmesi, yeni dış mahreçler araştırılması, bir kaç büyük şirketin değil, umumun men- faatine uygun bir sömürge siyasası, yumuşak fakat disiplinli bir ekono- mi, evli kadınlara iş verilmemesi Brüksel'den yazı- — Ben gençlerin kalbini elde et- mek istiyorum. Faşist değilim, Ko- münist değilim. Hiç bir partiye men. sup değilim ve dinci parti geniş ilân- larle beni aforoz etti. — Reksçi kıtalarınız var mı ? — Hayır! Harekete iştirak eden- ler var, fakat sokak teşkilâtımız yoktur. Taraftarlarımın ne silâhları, ne de sopaları var. Şimdiye kadar altı defa hastaneye veya eczaneye götürüldüm, Ve gülerek ilâve ediyor : — İdealim uğrunda ayda bir kere dayak yimeye razıyım. — Günün birinde sizi yaralayacak veya öldüreceklerdir. — Yaralanmak, belki; fakat ha- fifçe. Öldürülmeye gelince, bu im- kânsızdır; silâh atabilirler, beni vu- ramıyacaklardır. Evliya sözü değil mi ? Gençleri Materyaliz'min dışında terbiye etmek : — Parlamentoda beş, belkide iki misli mebusum olacaktır. Fakat her halde Reksçilik millet meclisine gi- recektir. Ondan sonrasını düşünürüz. Mebuslarımız her türlü parti disip- lininden masun kalacaklardır. Bu da bir şeydir, — Bununla beraber, mitingleriniz- de söz hürriyetinizi müdafaa etmek için taraftarlara ihtiyacınız vardır. — Hiç bir zaman sokakta miting yapmam. Asker kıtaları halinde yü. rüyen taraftarlar istemem. Kavga- lardan ve geçit resimlerinden dehşet duyarım, esasen bunlar yurddaşla- rımın sağduyusuna uygun değildir. Belçika bir ölçü memleketidir. Belçi- kalıyı sözle ve delillerle ikna etmek lâzımdır, yoksa kuvvetle değil, Tes. hir sanatını kullanmak lâzımdır. Daha fazla solcu bir adam olup elmadığını soruyorum, Bana şu ce- vabı veriyor : — Sosyaliste ve Marksci'ye karşı- yım; çünkü benim anlayışıma göre bunlar insanlığa muhaliftirler, Prog- ramımız halkla bizim aramızda sev. gi esasına istinat eder. Arkadaşla- rımla benim aramda büyük bir mu- habbet vardır. Mebuslarımız bunu bir dakika unutmıyacaklar ve prog: ramımızdan ayrılmıyacaklardır. E. sasşen seçilmeden önce bana imzalı istifalarını vereceklerdir, » Şimdi o hergün yükseliyor, ilerli- yor. Belçika'da herkes onun adını bilir. Kötü para işlerine karışmış bir kaç mebusun aleyhinde şiddetle ha- rekete geçmiştir. Partiler ondan çeki- nirler. Halk Degrel'in çalışmalarını ve umumi toplantılarını alâkayle takip ediyor. Hattâ çok defa başkalarının hesabına dinlemek veya onu konuş- maktan menetmek için gelmiş olan- lar bile onu dinlediler ve alkışladılar. Bu bir kuvvettir ! M—eiml İngiliz - Mısır *3 mart tarihli La Repüblik gaze- tesinde Piyer Brasolet yazıyor : İki memleket arasmdaki münase- betlerin kati şekilde düzenlenmesi için ingiliz . Mısır görüşmeleri dün Kahire'de başlamıştır. Bilindiği gibi, 1922 de, Mısıra ve. rilen istiklâl statüsünde, şu dört nok- ta gözetilmişti : 1— Mısırdan geçen. imparatorluk yolunun emniyeti, 2— Mısırın dış tecavüzlere karşı korunması, 3— Yabancı ve azlık menfaatleri- nin korunması, 4— Sudan statüsü,. O zamandan beri, bu dört sahada iki tarafın da kabul edeceği bir hal şekli bulmak için birçok gayretler harcandı. Fakat bunların hepsi akim kaldı. Ve 1930 da Vafdçı hüküme- tin, Nahas paşa ile Artür Henderson arasında hazırlanmış olan projeyi reddedişinden beri, Londra bu güç münakaşaya tekrar girişmekten vaz geçmiş görünüyordu. Bununla beraber hâdiseler vaziyeti değiştirdi. Italya - Habeş kavgası, görüşmeleri ve bunün sayesinde bütün Nil boyun- ca çıkmış olan karışıklıklar, 1930 da bırakılmış olan projenin yeniden ele alınması için yeni Mısır « Milli cep- hesi » tarafından yapılmış olan tek- Hf, bütün bu hâdiseler İngiltereyi yeniden görüşmelerde — bulunmaya sevketti. Hatırlarda olluğu gibi, Ne- sim paşa kabinesinin istifasile beli- ren bir buhran esnasında, ingiliz ümessillerile karşılaşmak üzere ge- niş bir delegeler heyeti tayin edil. mişti. Evelce Londra olarak gösteril miş olan görüşme yeri sonra Kahire olarak tesbit edildi. Ve böylece, altı senelik, fasıladan sonra, Mısırla kati statüsünü meydana gelirmek üzere görüşmeler yeniden başladı. Daha geçen ay Kahire sokakların- da çarpışmalar olduğu düşünülürse şimdi vaziyetin çok daha sükün bul. muş olduğu anlaşılır. Bununla bera. ber münakaşalar herhalde kolay ol- mıyacaktır. İngilizler, her şeyden önce Sudan ve askerlik meselelerinin balledilmesini istediler. Ve hattâ ha- zırlayıcı görüşmeler <:xasında askeri me- selenin Sudan meselesinden evel halle- Avrupa ve memleketimiz Marsilyada Türkiye hakkında bir konferans verildi Marsilya ( Hususi ) Öteden beri Türkiye ile türklük hakkında çok iyi duygular gösteren, « Balkanlar » adiyle yazdığı bir eserde bize ehem- miyetli bir yer ayırmış olan « Petit Marseillais » tesinin b h riri Lton Bankal'ın M.ırsîîyı’d,ı 28 şu.- bat akşamı « Yeni Türkiye » mevzu- lu bir konferans vermiştir. Toplantı, Marsilya ticaret odası yüksek titüsünün eski taleb isteği üzerine yapılmıştır. İlk önce söz alan Marsilya ticaret odası Baş- kanı Felix Prax, Türkiyeyi, hazır bul Baş & ı orada şah- üesini tekür etmiş olaukıarı sanır- yor. Bu ihtiyat tedbirleri Mısır mahfili dnde bazı endişeler uyandırmıştır. Kahire'de, ingilizlerin en dikenli meseleleri öne sürmekle teşebbüsü önceden akim bırakmaya çalışması:. —« korkulmaktadır. Ve, işgal ordusu mese- lesinin önce hallini istemekle, Londra - nın İngiltere için hayati bir mesele olan askeri sahada tavizlerde bulunarak, Ka- hire'nin, Sudan meselesinde imtiyazlac kopasmak istemesine engel olmak iste diği hissi mevcuddur. Mısırlı ıııı'izılıe.ıı'e;iler, uzlaşıcı bir şe- kilde işe başladılar. Ve askeri me> : hakkında görüşmelerin hemen başlıya- cağı sanılmaktadır. Fakat bu mesele ne- den ibarettir? 1930 andlaşma projesinde, mısır”- giliz işgalinin son bulacağı kaydı vardı. Bununla beraber, 20 sene müddetle 8000 asker ve 3000 pilot ve tayyare işçisinden mürekkeb ingiliz kuvvetleri Süveyş ka- nalı boyunca kalmakta devam edecekti sında saygı ile selâmladıktan sonra, konferanscıyı —arada bulunanlara, takdim etmeye lüzum görmediğimi söyleyerek onun çalışkanlığına, idrâl ve kudretine misal olan yazılarını, vazife dolayısile gezdiği yerlerden topladığı ciddi ve değerli mütalea- ları zikretmiş ve sözü hatibe bırak- maıştır. M. Bankal, Marsilya için olduğu gibi İstanbula da kara yolu ile değil; deniz yolu ile girilmesini tavsiye ederek bu yolun cihanda az bulunur güzelliklerle bezeli olduğunu söyle- di; İstanbulun güzelliklerini, tarihi- ni anlattı. Türkiyenin ekonomik fa- aliyetinden bahsetti, bu faaliyetin İstanbula mahsus olmayıp bütün Türkiyenin her köşesinde hissedil- mekte bulunduğunu söyledi. Türki- ye tarihine kısaca göz attı. Milli mü- del ';lııı_ıı' eski 0s- manlı bükümetinin iktidarsızlığını, miskinliğini, yabancı tesiri altında kalışını, İzmir'in yunanlılarca işgali üzerine heyecanı, Atatürkle diğer büyük h danl ın hiç yoktan nasıl bir ordu yarattıklarını, büyük zafer- lerimizi, « Sevr » muahedenamesinin yırtılarak « Lozan » muahedesinin ne yolda Aaktedildiğini anlattıktan sonra — Hilâfetin kaldırılmasından, harf, şapka, dil inkılâblarımızdan bü- yük bir önemle bahsetti. Kadınların durumundaki büyük değişikliğin bü- tün dünyaya bir örnek olması gerek- tiğini, bugünkü Türkiyenin barışse- ver olmakla beraber gereğinde ken- dini çok iyi koruyabilecek çok kuv- vetli bir devlet olduğunu, son yıllar- Mısır ord ingiliz “ i müfet- tişi” ve genel kurmayı yerine bir ingiliz askeri heyeti kaim olacaktı ve iki memle- ket arasında bir askeri ittifak andlaşması yapılacaktı. Fakat bugün ingiliz hüküme- ti bu derecesini vermek niyetinde de- ğildir. İngiltere bir kaç senedenberi mo- torlaşma ve tayyarecilik sahasında ya- mı ün BK Salç ' | ederek, Mısırın, kendi haline terk edil- diiî S S N S ', D KA | ü M. de temin için gerektiği kadar çalışamıya- cağını ileri sürmektedir ve Mısırın mü- nin daha geniş olmasını istemek' * Buna karşı mısırlılar da biraz hak- lt olarak, bu sebeblerin, Nil boyunda bü- yük ölçüde askeri kuyvetlerin ve Kahi- rede mühim bir ingiliz garnizonunun bulunmasını lüzumlu gösterecek mahi- yette olmadığını söyliyorlar. Hükümet merkezlerinde ingiliz kıtalarmın bulun- masını istemekle, İngilterenin Misr - daf, a. ziyade, Ka 'a ” deki siyasal hakimiyetini muhafaza et- mek istediğini ilâve ediyorlar. Mesele bu şekildedir. İki tarafın va- ziyetlerinin biribirlerinden oldukça aykı- “rr olduğu görülüyor. Bir hal şekli bu- lunabilecek midir? Her halde müzakere- lerin devam edebilmesi için bu ilk şart- tır. da ek i al da da bütün dün- yayı hayretlere düşürecek yolda iler-« lemekte olduğunu, bugün türklerin pek çok ihtiyaçlarının kendileri ta. rafından yapıldığ: pek yakınd dışarıya da mal satmağa başlryacak- larmda şüphe olmadığını ileri sürdü. Bankal'dan sonra yine söz alan ti« caret odası Başkanı Prax, konferans- cının sözlerine iştirak ettiğini, Türk milletine en derin saygılarını ulaş- Başk last dilediğini söyledi. Geçen yıl Türkiye'den Fran- saya gelen kırk elli kadar frassırım işi büyüterek <« Türkler bizi kovu- yorlar » yaygarasında bulundukları- ni hatırlatan Parx, türklerin kimseyi kovmadıklarını , her ülkede olduğu gibi türklerin de kendi haklarmı kullanarak bazı işleri vatandaşlara hasrettiklerini, bunun gayet makul olduğunu da ilâve ederek sözlerine son verdi. | Milli inkılâbımızın antamımı en ge. niş manasile kavramış olaa, bu iki türk dostunun konuşma'!arı dinleyi- ciler üzerinde çok iyi bir tesir bırak- mış ve inkılâbımız hakkında acılara küçük te aolsa bir fikir vermiştir. Mar: silyada çıkan « Le Petit Marsillais » ve Semaphore gazeteleri bu kon/e- rans dolayısile memleketimiz lehinde birer yazı neşretmişlerdir. Zeynel. C. Özkaya y — —- Tefrika: No, 34 ANKARA Yazan: Norbert von BISCHOFF Türkçeye çeviren: Burhan BELGE lrak'taki zengin petrol kaynaklarının keşfi üzerine ise, Arabistan'ın ingilizlerin tasallutundan kurtarılmasına artık imkân olamazdı, Bunun en büyük delili, ingilizlerin Bağdad hattı'nın yapılmasına karşı göster- dikleri muvaffakıyetli mukavemettir. Bu hat, Abdülhamid devrinin belli başlı bir tek başarısıdır. Bu hatla, imparatorluğun bir noktasında olsun, yıkılmaya karşı bir payan- da yapı z Eğer nasyonalizm basili Osmanlı İmpa- ratorluğunun hasta gövdesinde tahribat ya- pabilmiş ve henüz çok iptidaf olan yabancı azlıklara bu camiadan ayrılmak şevkini ve- rebilmiş ise, bu beklenmedik “virulence” hassasını şöyle izah etmeliyiz: “Hasta adam” n etrafını alan yabancı doktorların, hasta harici âmillerle şiddetlenmesinde ve hamtiz mevcud olan azlıkların millf arzu- larını hilal ile haç arasında sürüp gelen mü- cadelenin iyi kötü ve az çok devamı imiş gi- bi körüklenmesinde menafaatleri vardı. Balkan Slavlarının arkasında Avusturya ile Rusya, Yunanlıların arkasında Rusya Fransa ve İnfütcre, Ermenilerin arkasında da Rusya ve İngiltere duruyordu. İngiltere, daha sonra, Kürdler ile Arabları da müşte- rileri arasına soktu. Bu nüfuzlar, kâh altalta, kâh yanyana yatıyordu. Ve kâh, çarpışıyordu. Bazen bu çarpışmalardan dramatik manzaralar hasıl oluyordu. Fakat, hiç şaşmadan ilerliyen şey, bu nüfuz ağlarının gittikçe sıklaşması ve' Osmanlı İmparatorluğunun çürük gövdesini merhametsizce sıkıştırması idi. Osmanlı İmparatorluğuna dahil olan az- lıklara, nasyonalizm fikrini aşılıyanlar de.- ğilse bile, bu fikri kendi emperyalist hesah- larına göre şiddetlendirenler ve disiplinli bir gidişle gayelendirenler, büyük devletler olmuştur. Bu sayededir ki, doksan sene İçin- de, imparatorluğu eczasına parçalamak ka- bil olmuştur. Fakat bu parçaların komogen- liği bazan o kadar zayıf kalmıştır ki, bu se- fer kavgalar, bizzat bunların arasında başla- mış ve günümüze kadar, büyük devletlerin müdahalelerini icab ettirmiştir. Buna rağmen, büyük devletlrein bu gizli intirikaları, imparatorluğu bu kadar kısa bir zaman zarfında parçalıyamazdı. Fakat kun- dakçı büyük devletler, aynı zamanda, ev sa- hibinin yangını söndürmesine mani olacak tertibatı da almış bulunuyorlardı. Bu terti- batın tesir gücü şu itibarla büyük idi ki, kö- kü, beynelmilel hukuk sahası gibi kudsi bir toprakta yatıyordu. Bu tertibat, bu sahanın bir parçası idi ve buna “kapitülasyonlar” de- niyordu. Makul'ün saçma ve lutuf'un bir bela ha- lini almasını, hukuk tarihi'nin hiç bir bölü- mü, kapitülasyonlar dediğimiz fasıl kadar, açıkça gösteremez. Shylock bile, senedi üze- rinde bu kadar hınzırca ısrar edememiştir. Hiç bir zaman “asalet” türlü hilekârlıklarla, pespayeliğin bu kadar hizmetine koşulma- mıştır. Burada hissi bir takrm mütalealara kapı- lacak değiliz. Kuvvet, haktır. Yumruk, insanların ve cemiyetlerin hayatında daima en son ilâm'ı yazmıştır. Avrupalı milletler, başka yerlerdeki fü- tuhatlarında, şüphesiz, daha zalimane dahâ kanlı usuller tatbik etmişlerdir. Fakat bu zulümlerinde, bir iptidat vahşi ve hayvani taraf vardır ki, belki de onu affettirir. Dev- let hariçiyeleri, netekim, bu gibi zulümlerle alâkaları lomadığını ileri sürerler, bazan hattâ bunlar arasında en korkunçlarını tak- bih etmek büyüklüğünde bulunurlar fakat alttanalta, ondan istifade etmeğe çalışırlar: Polonya'nın taksiminde, meselâ, bir taraf- tan haksız olduğunu kabul edip bir taraftalfl sürat ve şiddetle haşarılmasına çalışılmasım da bir nevi büyüklük, vardır. : Fakat fare ile oynryan kedinin sadizmi ile, tam yüzyıl, Osmanlı imparatorluğunu hep hak'tan, hem deçok haksızlık olmu$ olan bir hak'tan dem vurarak boğmak, bif devletin ve bir milletin ahlakf belkemiğini yavaş yavaş kırmak ve bu hükümetle sonrâ resmen dost geçinmek, Osmanlı sarayınıf ve Osmanlı idaresinin derin ahlak tereddi sine rağmen, tarihte bir eşine daha rashiy#” mıyacağımız bir hâdisedir. ” ! (Sonu var) —

Bu sayıdan diğer sayfalar: