Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
SAYFA 2 ULUS 36 PAZ ."— 22 MART 193 — “Ülus, un Dil Yazdarı (Başı I. inci sayfada) — me,az çok birbirine yakın, bir- — çok mefhumlar ifade ettiği gibi her mefhum da aynı zamanda bir- kaç kelime tarafından temsil edil- mektedir. Sonra, dikkate lâyık diğer bir — mokta daha var: Güneş-Dil teorisi- nin gösterdiği yolda yapılan tahlil- ler türkçede bu kelimeler arasırda — görülen iş bölümünün tamamen | fonetik seheplere istinad ettiğini, yani manadaki en ince farkların — bile kelimelerin bünyesinde mev- — cut hususiyetlerden doğmuş olup iptidai olmadığını açıkça gösterir. İki dil arasındaki iştiraki temin eden maddelerde Türkcenin kay- naklığını gösteren bu iki nokta, — yani .I — Keli ile mefh n mü- tekabil ve inhisarcı bağlılığı; 2 — Mananın, itibari değil, va- — zifeleri muayyen olan ses unsurla- İ - _rından doğmuş bulunması. Simdi gözden geçireceğimiz ke- İımelenn tetkiki sırasında tebarüz A'l——'rı'l(e) o, tela Güneş - Dil teorisine göre ke- İkmedeki asli maddenin etimolo- — jik şekli: IR U2 VA CU (eğ * et 4 el & eğ) dir. (1) Eğ: Sıcaklık manasına ana köktür. Buradaki sıcaklık arzu fikrine delâlet eder. Hararetten arzu mefhumuna geçilmesi uzun bevlu izahlara muhtaç bir mesele “teskil etmez. “Hararetle karşıla- — mak, bir işe ısınmak, birisinden — soğumak” gibi tabirler arzu, sev- — gi ve sair bir takrm duygularda sı- — caklık #örmenin hâlâ devam eden — bir telakki olduğunu gösterir. (2) Et: Ana köke müspet, yape : — timetbir vasıf verir. (3) El: Ana kökün yaptırıcı vasfını uzaklara, bellisizliğe atar. — (4) Eğ: Fikri tamamlar. Şu halde bu kelimenin manası, k: teoriye göre, “yaptırıcı, fakat ırıüp— — hem, wzaktan tesir eden bir arzu” — demek olur. Buradaki yıptmcıhk vasfının rolunu anlamak icin (di- lemek ) ile (ö k) mefhumla- — rimt mükayese etmek - icap eder. Bunların her ikisi arzu fikrini ifa- — de eder; şu fark ile ki “dilemek”- y b te yapılması beklenilen biır şey öl- ılııgu halde, “özlemek” te sadece 'ırzu hissinin beyan ve hikâyesi — var. Denebilir ki “dilemek” dina- — mik, “özlemek” ise statik bir mef- * — Bellisizlik vasfını da belirtmek — jiçin yine (dilemek) mefhumunu ', bu sefer (istemek) ile karşılaştıra- — cağız. “İstemek” te arzu fikri sa- : '-: rih, mutlak ve âdeta aculdür. Hal- _ ]ıukî “dilemek” te müphem, acele- ıız ve beklemeğe tahammül göste- — yen bir hal var. İşte, (telo) nun takhlilinde bulduğumuz iki mühim İ vve karakteristik vasıfla beraber, — bu kelimenin tam manası aa. F “ınık fakat bati bir arzu” olur ki — dilimizde (dile - nıei) veya (tile- ,m-lıl sözü ile temsil ediliyor. i Fhakika “tel (e) - o” nun fo- be’ıln-e “Hile - mek” den başka bir — şey olmadığı etimolojik mukayese “ile apserk görülmektedir: A w 0 o0 ) " Çiğ Fit - il 4 eğ ) (eğ -Het el H eğ) e ;'; Bi Kolimenin Türkçede orijinal ve — tahii manası muhafaza edilmiş bu- — henduğu halde, Yunancada “talep, kaliltl'lfıht, emir, iddia” gibi baş- Ş —ka manalara da gelerek kelime — asli hüviyetini şaşırmış bir halde- öcdir. Z—Zıu o (1) (2) (3) () ik'( Hiz4it L eğ) (I)İğ Arzuya delâlet eden sı- khlı manasma ana köktür. (2) İz: Ana kök re:fhumunun y *“'ca geniş bir sahaya taştığını e (3) İt: Geniş sahalı arzunun di- namik olduğuna işaret eder. (4) Eğ: Fikri tamamlar. Yani “dinamik ve oldukça ge- niş mikyasta bir arzu”. Arzudaki genişliğin mahiyetini anlamak için yine bir mukayese yapacağız: “Sizden bir ricam var” dediğimiz vakit şöyle bir fikir kas- tetmiş oluyoruz: yerine getirilme- sini sizden umduğum bir arzum var. Fakat “sizden bir isteğim ar” diyecek olursak mücbir bir arzu ifade etmiş oluruz. Yani “ye- rine getirmeğe mecbur olduğunuz bir arzum var” demektir. İşte ar- zunun genişliği, taşkınlığı budur. Şu halde (ziteo) nun manası “taşkın ve dinamik bir arzunun ızharı” olmak lâzım gelir ki bizim (iste - mek) tamamiyle bu mefhu- mu ifade eder. Bu iki kelimenin etimolojik şe- killeri bunların aslında aynı şey olduğunu gösterir: ()) (V (iğ 4 is 4it * 8) (iğ Hiz 4it - eğ) Kelimenin Yunancadaki mana- sı: “istemek, dilemek, özlemek, aramak, araştırmak, sormak” tır. 3 — Zeler -0 Kelimenin Etimolojik şekli şu- dur: )- (OÜ C) (eğ 4 ez - el 4 ev) (1) Eğ: Arzuya delâlet eden sıcaklık manasına ana köktür. (2) Ez: Ana kök mefhumunun oldukça geniş bir sahaya taştığını gösterir. (3) El:; Geniş mikyastaki ana kök mefhumunun uzaktaki bir ob- jeye taallük ettiğine işarettir. (4) Ev: Fikri tamamlar. Bu takdirde (zelev - 0) nun ma- nası: “uzakta kalan bir objeye karşı oldukça genis mikyasta arzu duymak” olur ki Türkçede bu fi- kir (özle - mek) sözü ile ifade edi- lir. Bu iki kelimenin de diğerleri gibi aslında bir olduğuna etimolo- jik şekilleri sahittir: X C2) . ) CN Cöğ L öe H öl eğ) (eğ 4ez4 el 4 ev) Kelimenin Yunancada manası: “özlemek. imrenmek, istemek, h- ves etmek, gıpta etmek” — ve bil- hassa “kıskanmak” tir. 4 — İmeir - o Etimolojik şekli şudur: (1)75(2) :(3) (4) (iz -- w eğ-ir.) (1) İğ: Ana köktür. Anlamı “arzu” dur. (2) İm: Arzunun “mülkiyet” i istihdaf ettiğini gösterir. (3) Eğ: Fikri tamamlar. (4) İr: Fikrin yani istihdaf edi- len mülkiyetin belli, kesin bir nok- ıadı, bir objede tekarrür ettiğini noktada tekarrür eden mülkiyet arzusu” manasına gelir. Bunu baş- ka bir ifade ile de tarif edebili- riz: “Muayyen bir şeye malik ol- mak arzusu”, Türkçedeki muka- bili (imren - mek) orijinal mana- yı muhafaza ettiği halde Yunan- cası sadece “arzu etmek” manası- na gelir. Kelimenin iki dildeki şekilleri arasında ufak bir fark görülüyor. Türkçede kelimenin sonunda Yu- nancasında bulummyı.n bir (en) eki var. Bu, süjenin en yakın mu- hitini işaret eder ki mefhumun noksansız ifade edilebilmesi i elzemdir. çıkabilir. Yunanca şekli eksiktir. Türkçedeki (öksü - mek) keli- İÇ HABERLER Dün, hukuk ilmini nun on dördüncü Hukuk İlmini Yayma Kurumunun tertib ettiği konferansların dördün- cüsünü dün, Ankara Halkevinde, Ma- liye Vekâleti Teftiş Heyeti Reisi B. Cezmi Erçin vermiştir. Konferansın mevzuu “mali kanunlarda makable şümul, vergi ve resimlerde müruru zaman” idi. Konferansta İnhisarlar Vekili, Me- buslar, Profesörler ve Divanı Muha- sebat Reisi ile âzâları ve Devlet Şü- rası âzâları ve vekâletlere b yayma kurumu- konferansı verildi rek Prf. (Myrbach Rheinfeld) in noktai nazarını anlatmış ve tahakkuk ve tahsil mürur 2amanlarından ba- hisle bunları vergi kanunlarımızdaki hük? bu husustaki mahkemei temyiz ve şürayı devlet iç- tihadlarını nakletmiştir. alerle izah ve B. Cezmi konferansına, Gaston Jes'in şu sözlerini eklemiştir: (Hukukun tetkiki, hayatın tetkiki demektir. Hukuk yaşar, her yaşayan gibi, hitin tesiri altında mütemadi- birçok zatlar bulunmuştur. Konferanscı, mevzularını zaman- da ihtilaf ünvanı altında toplanan meselelere ve bunların sureti halle- ri hakkında şimdiye kadar ortaya ko- nulan esaslara temasla izah edebile- ceğini söyledikten sonra, kanunların tatbikatında zamanda ihtilaf mevzu- unun yakın zamanlara kadar hukuku medeniye prensipleri arasında yer tut- makta oldugunu. zamanda ihtilafın hukuku h ve â ye teallük eden kısımları üzerindeki neşriyatın bir kütüpane tesis edecek kadar zen- gin olduğunu, son zamanlarda buna hukukun bir şubesi ismi verilebildiğini ve bu ismin geçici, muvakkat hukuk veya intikal hukuku diyebileceğimiz (Droit Transitair) tabirinin ilk defa italyan müelliflerinden A. Cavaglieri tarafımdan kullanıldığını izah etmiş- tir. Zamanda ihtilafın ilk önce mük- teseb hak nazariyesine istinad etti- rildiğini ve bunun sebeblerini anlat- mış, bu nazariyeye karşı Fransada ve Almınyıdı yapılan lıuı:ııılın hu- kuku h iye ve â ph d tetkik etmiş ve alman —ellıflerıı- den Affolter ile fransız âlimlerinden Prf. Duguit ve G. Jöse'in görüşlerini izah eylemiştir. Konferanscı mevzua umumi bir bakıştan sonra makable şümulün mev- dan k. denimizle alâka- h hükümlerini anlatmış ve mali ka- nunlarda da makable şümul ve ademi şümul meselesine temas ederek bu hususta da ecnebi müelliflerin müta- laalarmı nakletmiştir. B. Cezmi, bil- hassa tefsirlerin makable şümulü ü- zerinde kuvvetle durmuş, bu mevzu- da Roubier, G. Jöse, L. Duguit, Tra- talas gibi müelliflerin mütalaalarını etraflıca izah etmiştir. Bundan sonra kendi mevzuatımıza geçerek makab- le şâmil olmak üzere yeni hükümler ihtiva eden tefsir kararlarımız üze- rinde kıymetli izahlarda bulunmuş- tur. Müruru zaman bahsinde kanunla- rın müruru zamanın makable şümul ve ademi şümulü davasının bağlandı- ğı prensipler haricinde bir prensip ol- madığını, kanunu medenimizin mer- iyet ve şekli tatbikine dair kanunda - bu hususla alâkalr maddeleri izah ile mali hukuktaki mevkiine temas ede- kümlerinin tatbikatmın hangi yen tekâmül eyler. Bu muhiti dikkat ve itina ile tetkik etmekledir ki, hu- kuku daha iyi anlamış oluruz. Muhiti tetkik demek içtimai, ik- tısadi ve siyasi vaziyetleri — göz- den geçirmek demektir. Müuhiti iyice tetkik ve müşahede edebilmek de, muhiti anlamak, bu muhite hâ- kim olan zihniyete nüfuz eylemekle kaimdir. Muhtelif memleketlerin mev- zuatında görünen ve yekdiğerinin ay- nt olan bir takım kaidelerin, muhte- Hf suretlerle telâkki ve tefsir edildiği ve farklı içtihadlara sebebiyet verildi- ği malümdur. Bu keyfiyeti, ancak. içtimal, iktısadi ve siyasi telakki fark- tarile izah edebilmekten başka çare görülemez. Bir memleketin hukuk? mevzuatı, muayyen bir zamanda © memlekette tatbikatçılar ve mahke- meler tarafından filen tatbik ve icra edilmekte olan kaidelerin heyeti umu- miysi demektir. Mutlak bir adalet yoktur. Böyle bir adaletten malüm ve müuayyen bir şeyden bahsedi - lir gibi bahsolunamaz. Müutlak bir. hukuku tabiiye de mev - cud değildir. Binaenaleyh, adalet müayyen bir zamanda muayyen bir memlekette doğru olduğuna inanılan kaideler demektir. Şu halde hukuku, bir zamanı muayyende, bir heyeti iç- timaiyenin, ekseriyetle doğru ve içti- maen faideli telakki eyledikleri kai- delerin heyeti umumiyesi olarak ka- bul eylemeliyiz. Bir memleketin hu- kuku mevzuubahs olduğu zaman, bi- rinci terecede ele alacağımız mevzu. © memlekette doğru olduğuna kanaat edilerek tatbik edilmekte bulunan kaideler olacağı tabiidir. Huku - ki mevzuatı, ilmi bir görüşle tetkik etmek, tenkidi terkiblerde bulunarak prensip hükümlerini meydana çıkar- mak ve memlekette, bu prensip hü şerait altında yürüdüğünü ve ihtiyaçlara derecei muvafakatini ve diğer mem- leketler mevzuatiyle olan alâka ve a- hengini taharri ve tetkik eylemek de Tâzım ve zaruridir.| Konferanscı Gaston Jise'in tav- siyelerini yerine getirmek, memleke- tin hukukçularına düşen değerli ve ıoçefli bir vazife olduğunu söylemiş i ve demiştir ki: *“.— Atatürk'ün Türkiyesinde, her s Kızılay Ankara Merkez heyetinin birinci toplantısı Kızılay cemiyetinin Ankara mer- kez heyeti dün birinci toplantısını yapmıştır. Toplantıda Kızılay Anka- ra genel heyeti tarafından seçilen isimlerini aşağıya yazdığımız yeni merkez heyeti azaları bulunmuşlar- dır. Naki Cevat, Emlâk bankası direk- törü Cevdet, Rauf Baykan, eczacı Muzaffer Növber Kâzım, doktor ” 1- ayp, Sümer bank direktör muavinle- rinden Osman Nuri, İş bankası mer- kez direktörü Sadi, Mecdi Sayman, Naşid Toygar, Devlet şurası daire re- islerinden Ali Riza, Kültür bakanlı- ğı umum direktörlerinden Cevat, Reşat, doktor Ragıp, Vehbi Koç. üzere şefkat yurdundaki fevelızmetlcrmdendulıyıgmelhe— yetin teşekkürlerinin kendisine bildi- rilmesine karar verilen Edirne Me- busu Fatma Memik'e keyfiyetin ya- zi ile tebliğine ve bundan başka ge-' nel heyete başkanlık eden Erzu- rum Mebusu Şükrü Kocak'ın Kızılay merkez idare heyetinin geç- niiş sene faaliyetinin okunan ra- pora göre teşekküre değer oldu- ğundan genel heyetçe kendilerine teşekkür edilmesi hakkındaki tekli- finin kabul edildiği merkez heyetine bildirilmiştir. veznedarlığa eczacı Muzaffer, sekre- lerdir. Merkez heyeti her ayın ilk cu- miş ve çalışma programı etrafında goruşmeleıo“uhınıoıın toplan- tıyııonvenlıııştır. ÇAĞRI Arzuhal encümeni yarın saat on da toplanacaktır. hada olduğu gibi, hukukun bütün şu- abatında da büyük arzular tahakkuk ettirilmiştir. Yapılan işlerin bazı tek- nik noksanları kaldı ise bunların dabi kısa hir zamanda muvaffakiyetle ik. mal olunacağında hepimizin inanı ta« mamdır.*" 4 Tamamen ilmi bir hüviyet taşıyan konferans, geniş bir alâka içinde dim- lendi. Esasen geniş olan mevzu, çok iyi tasnif ve hükümler teksif edilmiş- ti. Birçok değerli mali eserlerin sahibi olan B. Cezmi, dünkü konferansile maliye ilmimize kıymetli ve toplu bir -sercik daha ilâve etmişlerdir. “belli bir * mesine tekabül eder. 25023 GU Çök 4 ös H üğ) Çak 4 as 4 iğ) Bu kelimelerde kökten sonra ge- len (ös, as) eki, “istemek” ve “öz- lemek” te olduğu gibi, oldukça geniş bir sahayı göstererek arzu- nun vüsatine işaret eder. Kelime- nin Türkçe manası “şiddetli arzu etmek”, Yunan dilinde ise “tensip, tasvip, hkp,ımı,ııııı temenni etmek” tir. 6 — Aite -o Türkçedeki (ötük) sözü ile kar- şılaşır. (1) (2) (3) ( öğ * öt 4-ük ) (ağ 4 it 4 eğ) (1) Öğ, ağ: Arzu anlamına ana r. (2) Öt, it: Arzunun dinamik ol- gösterir. (3) Ük, eğ: Fikri tamamlar. Bu kelimede arzımun sadece di- namik olduğu kaydedilmekle ik- tifa edilmiş. Demek ki bunda ne “istemek” teki taşkınlık ne de “dilemek” teki belirsizlik ve ba- taet var. Şu halde bunun tam ma- nası “talep” ılıe “temenni” arasın- da yer alan “rica” gibi bir mef- hum olması icap eder. Filhakika (ötük) Türkçede rica demektir. Yunan dilinde “istemek, talep et- mek, istida etmek” manasınadır. 7 — İkitet -a Bu da etimolajice (ötük) ve (aite - o) sözleriyle eştir: () (2) (3) (öğ 4 öt 4 ük) (ağ 4 it 4 eğ) (ik4 it 4 ev) (İkitevo): “niyaz etmek, yal- varmak, istirham etmek” manala- rında kullanılryar. 8 — Glih - eme Türkçe “özlemek” sözünün bir variyantı olan (öğle - mek) sö- züne tekabül eder. (1) - (2). ) Çöğ - öl 4 eğ ) vüig 4 il - ih ) (1) Öğ, ig: Arzu anlamına ana köktür. " (2) Öl, il: Arzanun uzaktaki ? & 3 bir objeye taallük ettiğini göste. rir. (3) Eğ, ih: Fikri tamamlar. Burada, yaptırıcılıkla alâkası olmıyan, muhitine taşmıyan bir arzu kastediliyor. Bunun tek bir vasfı var: uzaklara taallük etme- si. ııııııw tir, kikata zemin olacak ayrı bir mev- Göz Hekimi Dr. Mehmet Ali VÜN e Y3 e