Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.
12 TEMMUZ 1936 PAZAR ULUS —— SAYFA Vs İSTANBULDAKİ DÜNKÜ MAÇ Türk - Yugoslav muhtelitleri 3-3 berabere kaldılar İstanbul, 11 (A.A.) — Şehrimize gel- miş olan milletlerarası yugoslav fut- bolcuları ilk maçlarını bugün Taksim stadında, kısmen milletlerarası kadro- muza dahil bir takımla yaptılar. Günün cumartesi olmasına rağmen stad olduk- ça kalabalıktı. Sahaya evvelâ yugoslavlar çıktılar. Mor forma, beyaz pantalon ve kırmızı çorap giymişlerdi. Uzun boylu ve atlet görünüşlerile halk üzerinde bıraktıkla- rı tesiri, sahanın ortasında toplanarak tribünleri selamlamakla tamamladılar. Ve çok alkışlandılar. Kısa bir fasıla ile dostluk maçını oynayacak muhtelit ta- kım göründü ve alkışlandı. Muhtelit ta- kım kırmızı forma ve beyaz pantalon giymişlerdi. 'Tören kısa sürdü. Takımlar karşı- laştığı zaman muteliti şu kadro ile gö- rüyoruz: Avni - Faruk, Fazıl - Adil, Lütfi, Esad - Necdet, Naci, Fuat, Haşim, Eş- ref. Buna mukabil, yugoslav takımı da göyle teşekkül etmişti: Hügl (9 defa milletlerarası) - Spa- siç (ihtiyat), Arseniyeviç (52 defa mil- letlerarası) - Matosiç (12 defa millet- lerarası), Tirnaniç (42 defa milletler- arası), Lehner (23 defa milletlerarası) » Maryanoviç (53 defa milletlerarası), Viyadinoviç (33 defa milletlerarası), Saviç (ihtiyat), 'Tanaseviç (42 defa milletlerarası) Hakem — macar federasyonundan Klayner. Yedinci dakika: Yugoslavlar sağdan bir iniş yapryorlar. Sağaçık gü- zel bir driblingle Esad'ı atlattıktan sonra topu ortaladı. Yerden hafif bir ortalayış. Faruk, topu stop etmekle u- zaklaştırmak arasında bir vuruşla, yu- goslav sağiçine adeta pas verdi. Sert ve plase bir şüt, yugoslavların ilk go- lü muhtelitin ağlarına takıldı. 14 üncü dakika: Naciden güzel bir pas alan Fuad, iki driplingle ceza saha- gene Bına yaklaştı ve sıkı bir şüt attı. Top kale direğine çarparak avuta gidiyor Oyunun inkişafr gösteriyor ki muh- telit takım sahada enerjiye dayanan bir oyun oynuyor. İri yarı ve atlet oyuncu- lardan mürekkep yugoslav takımının karşısında semere vermemeğe mahküm olan bu sahada enerjik oyun, mantık, şuur ve anlaşmaya müstenid-bir usül- den mahrum olduğu için, daima netice- siz kalıyor ve mükemmelen marke et- tikleri halde daima demarke kalan yu- goslavlar, hücumda da, müdafaada da emsalsiz bir kolaylıkla oynuyorlardı. Bir hatâ, bilhassa muavin ve müdafaa hatlarında daha bariz olarak göze çar- pıyordu. Yugoslav muhacimleri, her za- man boş kalıyorlar ve hatlarımız ara- sında anlaşmamazlıktan, neticesiz kal- makla beraber, adamakıllı istifade edi- yorlardı. 25 inci dakikadan sonra bizim takı- ma hâkim olan havada değişiklik hasıl olmaya başladı. Daha anlaşarak, daha beraber bir oyun çıkmaya başladı. Yu- goslav kalesi önüride tehlikeli vaziyet- ler elde eden muhacimlerimiz, iki mü- dafiin biribirinden sert şarjlariyle karşılaşıyorlar. Hakemin müsamahası halkın protestolarına sebebiyet veriyor. 37 inci dakika Eşref'in uzun bir şandelini yakalayan Naci, topu tutma- dan Fuad'a geçirdi. Fuad karşısındaki müdafii atlattıktan sonra, kaleye ka- dar indi ve plase bir şutla beraberlik sayısını çıkardı. Oyun yeniden hararetlendi. Yugos- lavlar sıkı inişler yapıyorlar. 41 inci dakikada, bir firikik vuruşundan ve Avninin plonjonundan istifade eden soliç, 20 metreden sıkı bir şutla takı- mınr yeniden galib vaziyetine çıkardı. Bir dakika sonra, topla kaleye gir- me küzere olan Fuad, hakemin bile gö- zünden kaçmıyan çok sert bir şarja maruz kaldı Penaltı, Fuad, fena bir plâse ile topu avuta attı. Üç dakika sonra birinci devre,2 - 1 muhtelit takımın aleyhine bitti. İkinci devre muhtelit takımın hü- cumu ile başlıyor. Bu hücum ve arka- sını takib edenler, yugoslav müdafaası- nın sert mukabeleleri ile geri dönüyor. Hakem istifade edilemiyen firikik ce- zalrı veriyor. Altıncı dakika: Soldan bir iiş, Şe- ref ortaladı. Fuad bir eşape ile sonun- cu müdafii atlattıktan sonra fena bir vuruşla topu kalecinin eline verdi. Fa- kat topu iyi bloke edemiyen kaleciyi Fuad ikinci bir vuruşla mağlub ederek beraberlik sayısını çıkardı. Zaman zaman hararetlenen oyunun, daha ziyade yugoslavların tazyiki al- tında geçtiği görülüyor. Nitekim 14 ün dakikada, 30 metreden atılan bir şutla, yugoslavların soliçi Avniyi üçün- cü defa mağlub etti. Yugoslavlar dördüncü bir gol pe- şinde bütün gayretleriyle çalışıyorlar. Birinci devrede hep sağdan hücum et- melerine mukabil bu devrede soldan i- niyorlar. 21 inci dakikada, gene soliçin çok güzel bir şutunu Avni mükemmel bir plonjonla yakaladı. 30 cu dakika: Yugoslavlar aleyhine korner. Necdetin vuruşunu yugoslav- lar gene kornerle kurtarabildiler. Eş- refin ikinci korneri. Lütfi, Eşref'in güzel bir vuruşunu güzel bir kafa vu- ruşu ile tamamladı ve topu ağlara tak- dı. Türk muhteliti dokuz kişi oynuyor. Haşim ve Eşref sakatlanarak sahadan çekildiler. Oyunun son dakikaları muh- telit takrmın hakimiyeti altında geçi- Altıncı dakika: Soldan bir iniş. Şe- zaman iki takım da 3 - 3 beraber idi. Türkiye - Yugoslavya milletlerarası maçı yarın Taksim stadında yapılacak- tır. Atletizm gösterileri İstanbul (Telefonla) — Dün Tak- sim stadında türk - yugoslav dostluk maçından evvel bazı atletizm ögsteri- MADENLERİMİZ (Başı 1. inci sayfada) 7.953 ton, Fransayfâ 4.434, Mısıra, 3.156 ton, Romanyaya 552 ton sev- kiyatımız olmuştur. Nisan ayı zar- fında ihrakiye olan yabancı va- purlar içinde 6.611 tonla yunan bandırası başta gelmekte olup, 2.261 ton ingiliz, 163 ton Yugos- lavya ve 160 ton alman bandıralı vapurlara bunker verilmiştir. İkincikânun ve şubat ayların- da olduğu gibi mart ve nisanda da en fazla hamule alan İtalya, vapurları için ihrakiye almakta imsak göstermiştir. Linyit istihsalâtımız ve iç piya- salarda satış mikdarımız gün geç- tikçe artmaktadır. İkincikânun - dan nisan nihayetine kadar satış mikdarımız 20.809 tonu bulmuş- tur ki, bir sene evvelkine nazaran 99 20-30 arasında bir fazlalık kaydetmektedir. Son iki ay içinde harice sevk- ettiğimiz zımpara da artmıştır. Son iki aylık satışımız 2.122 ton Amerikaya, 508 ton İngiltereye, 282,5 ton Hollandaya, 125,5 ton Almanyaya ve 51 ton da İspanya- ya olmak üzere 3.089 tonu bul- muştur. Krom ihracatımız ikincikânun- dan beri 19.944 ton olup, bundan 7.464 tonu Almanyaya, 5.268 to- nu Fransaya, 2.506 tonu Amerika- ya ve 2.906 tonu İsveçe, 650 tonu Belçikaya ve 100 tonu da Fele- menk'e gönderilmiştir. Madenle- rimizde krom stokumuz 60.000 ton kadardır. Kükürt istihsalatımız, memleket ihtiyacını karşılamak için yapıl - makta olup bu son aylardaki dahi- li sarfiyat 260 ton kadardır ve 1.500 tonluk bir kükürt stokumuz vardır. Memlekette cıva stoku olarak yalnız 34 şişe kalmış vebu yılın geçen ayları içinda Almauyaya 65, Japonyaya 176 şişe ihraç edilmiş- tir. Türkiyede maden durumunu hulâsa edip dünya madenlerini in- celemeden evvel İngilterede kö- mür madenleri için teklif edilen bir kanun lâyihasından bahsede- ceğiz. Bu kanuna göre arazi sa- hiplerinin kömür madenlerinden aldıkları icar bedelleri kaldırıl- makta ve bu hak hükümete geç- mektedir. Bu kanun aynı zaman- da küçük ve verimsiz ocakları kapatmak veya büyük işletmelerle birleştirmek hakkını vermektedir. Bu suretle, yani icar bedelinin bertaraf edilişi ile kömür maliyet fiatlarını yükseltmeden amele üc- retlerini da artırmağa imkân ha- sıl olacaktır. leri yapıldı. Bu arada Veyis, 49 metre 69,5 ile cirid atma Türkiye rekorunu kırdı. Edirneden gelen Mahmud sırıkla 1.80 atladı. 800 metre koşuyu Galata- saraydan Mehmed 2 dakika 3 saniyede bitirdi. (5000) metre koşuya üç atlet girdi. Fakat maçın başlaması üzerine bu koşu 3000 metrede ve yarıda kaldı. (Başı 1. inci sayfada) “centilmen agrement” olacaktır. Ve bu- nun esas noktaları şunlardır: 1 — Avusturyanın istiklâl prensipi- nin Almanya tarafından kabulü. 2 — İki devlet arasn daki münase- betler normalleştiği takdirde halli lâ- : zım gelen meselelerin tesbiti. Siyas mahfiller bu münasebetle, Almanyanın Avusturyanın iç işlerine ka- tiyen karışmamak vâdinde bulunacağı- nı ve Avusturya hükümetini Avustur- Fon Papen Almanyaya gitti ya nazi partisini kanunsuz ve fesatçı tanımak hususunda serbest bırakaca. gını kaydediyorlar. B. Şuşnigin 9 haziran tarihli beya« natı bu anlaşmaya esas olacaktır. Siyast müşahitler, nazi olmamakla beraber alman muhibbi bir şahsiyetin Şuşnig kabinesine dahil olacağını ve başvekilin bu suretle Almanyaya karşı, onunla eyi münasebat tesisi hakkındaki arzusunun fili bir delilini göstermek istediğini söylüyorlar. HALKÇILAR CEPHESİ (Başı 1. inci sayfada) gitmekte olan bazı tüdcar, köylü ve tü- tün endüstriyellerinden mürekkep bir kafile, enternasyonal çağıraraktan gelen bir takım grevci amelenin taarruzuna uğramıştır. Her iki taratan hafifçe yatalananlar olmuştur. Altı kişi tevkif edilmiştir. Daha sonra gene enternasyonal ça- ğıran bazı şahıslar birkaç dükkânın ca- mekânlarını kırmışlar ve bir tuhafiye- ci dükkânını yağma etmişlerdir. Avinyon'da kamoy heyecan içinde - dir. Avinyon hareketinin akisleri Paris, 11 (A.A.) — Komünist parti- si, neşrettiği bir beyannamede, ittihat lariyle, haklçı cephesinin zaferini te, min eylemiş olan orta sınıfla işçi smu'_ fı arasına tefrika sokacak mahiyetteki Avinyon hâdiselerini takbih eylemiştir, Halkçı cephe, orta sınıfla işçi sınıfı« nın müşterek menfaatlerini korum: için kurulmuştur. DŞ Bu sebeble, işçilerinı orta sınıf aleye hinde yakışıksız hiç bir harekete kalkış$ maması gene kendi menfaati iktizasın « dandır. ; i Eğer halk düşmanlarının, hainan& emellerini takip için halk kuvvetlerinirm ikiye bölünmesinden istifade etmeleri — isteniyorsa, bu iki sınıf arasındaki vah« dete her zamankinden ziyade ehemiyet vermelidir. Belçika askerlik müddetini uzatığot Brüksel, 11 (A.A.) — Dün M. Van Zeelandın mebuslar meclisinde söyle- miş olduğu nutuk büyük bir tesir ve heyecan doğurmuştur. Mumaileyh, bil- hassa demiştir ki: Doğrudan doğruya müthiş bir takım — kuvvetlerin — teh- didine maruz bulunuyoruz. Bu felâ- ketin önüne geçilmesi mümkün olduğu kanaatindeyim, fakat bunda muvaffak olmak için Milletler Cemiyeti nizananda mesini asamble önümüzdeki eylül ayı | toplantılarından evel ıslah etmek ge« rektir. Bu nutkun mebuslar meclisinin as« keri encümeni milli müdafaa plânının tanzimini tesri etmeğe sevkeylemiştir; “ Bu plân, bilhassa askeri hizmet müd-«< oetinin uzatılmasını derpiş etmektedirş Amerikadaki sıcak dalgası.. (Başı 1. inci sayfada) tedbirler alınmıştır. Sıcaktan bayılma ve bitab düşme hâdiselerini azaltmak için, yüz binlerce memur, termometre maksimum dereceye varmadan evlerine gönderilmektedir. Ormanlarda yer yer başlıyan yangınlar binlerce hektarlık araziyi kül etmiştir. Yüz binlerce hay- van susuzluktan ölmüştür. B. Ruzvelt, kuraklığın hüküm sürdüğü mıntakalar- da yardım tedbirler alındığını söylemiş- tir. 170 binden fazla çiftlik hasılatı sı- cak dalgasından tamamiyle yanmıştır. Nevork, 11 (A.A.) — Sıcaklık dere - cesi gittikçe yükselmektedir. Belediye reisi Lagardia, polislerle itfaiyeden gay- ri bütün şehir memurlarını evlerine göndermiştir. Kadınlardan 75 kişinin bayılması üzerine hükümet de kendi memurları - na aynı müsaadeyi vermiştir. Yalnız Nevyorkta sıcaktan 10 kişi ölmüştür. Bir aydanberi sıcaktan ölen - lerin sayısı bütün Amerikada 375 i bul- İmparatorluk birliği Hükümetten Ottava konferansı kararlarının kuvvetlendiril- mesini istedi Londra, 11 (A.A.) — İngiltere imm paratorluk birliği, hükümetten manda altında bulunan herhangi bir bölgeniri günün birinde başkasına terkini istil« zam edecek bir vaziyetin hâdis olabi« leceğini düşünmesi mümkün olmadığı« nı açıkça bildirmesini istiyen bir karag sureti kabul etmiştir. Ottava anlaşmaları ile alâkalı görüşe meler sırasında birlik, hükümetten im« paratorluğun muhtelif ülkeleri arasına daki ekonomik elbirliğinin kuvvetlen« dirlimesini ve Ottava konferansındarı beri yabancı devletlerle akdolunmuş ti« caret anlaşmalarının değiştirilmesin! istiyecektir. muştur, Kuraklığın ürüne verdiği zarar ehe« miyetlidir. Hayvanlara yem yetştirile« memesi yüzünden, bir kısmını boğazla« mak zarureti hasıl olmuştur. Tefrika: No: 107 Evlilik ve Ötesi Yazan: JAK ŞARDON Türkçeye çeviren: Nasuhi BAYDAR — Bakınız, İşte: “Paris'e gittiğimiz za- men...” diyorsunuz. Size daha şimdiden bir takım yenilikler lâzım... halbuki yeniliğin ömrü yoktur. Bir dostu sevdiğinizi zannedi- yorsunuz. Paris'te sizinle iki arkadaş gibi tatlı tatlı konuştuk. Fakat, hoşunuza gitmiş olan bir yabancı değil miydi: zira bende um- madığınız, tanımadığınız başka bir kadın keşfetmiştiniz. Beni ne kadar fazla görürse- niz bu başka kadın da, karşılaşmış olduğunuz sürprizle birlikte, gözlerinizin önünden çe- kilip gidecektir... ben de yarını dyşünüyo- rum. Bert, bu sözleri okşayıcı bir tavurla, onla- ra kendi de inanmıyormuş gibi söyliyordu. Andre, Bert'in kollarını tutarak: lzre Hayır, hayır, benim sevdiğim bizzat sizsiniz. Hosıımnma giden siz. kendinizsiniz. Bert ağaca dayandı ve yavaş yavaş, va- kur bir sesle: — Hayır Andre, dedi, ben ne dediğimi bi- lerek konuşuyorum. Bir şefkat ve itimad hamlesi ile, hisleri- ni karşısındakine tevdi etmek arzusu ile ilâ- ve etti: — Ah Andre! ben ömrümde bir kişiyi sevdim... onu öyle sevdim ki... Kollariyle Bert'in vücuduna sarılmağa çabalıyan Andre sanki bu sözleri işitmiyor- du. Bert buna dikkat etti ve sustu. Andre birdenbire sordu: — Kocanız bu hafta geliyor mu? — Evet, pazar akşamı. Andre, aralarına, beklediği samimiyeti iade edecek bir cümle, bir hareket peşinde i- di. Fakat bulanık bir takrm düşünceler ikisi- ni de biribirinden uzaklaştırmıştı. Bert: — Haydi, artık gidiniz, beraber dönme- miz doğru olmaz, dedi. — Bert, beni koğuyor musunuz? Daha şimdiden büsbütün başka bir kadın mı oldu- nuz? Bert, yüzüme bakınız; ne oldu size böyle? Bert ayağa kalktı: — Hayır, Andre, değişmiş bir şeyim yok. Annemle Emma çay vakti eve dönecekler, onları düşünüyorum. — Daha erken... ne olur, biraz daha bera- ber kalalım. Rica ederim... — Sizi temin ederim ki ayrılmamız za- manıdır. Yarın saat üçte Madam Grasen'e gideceğim; dönerken size uğrarım, beni eve kadar getirirsiniz. — Yanyana yollarda yürümekten daha bıktırıcı ne vardır! Ve sonra, gülümsiyerek, tevazulu, mah- cub bir tavurla: — Bert, bırakınız da sizi öpeyim, dedi. — Yok Andre, aklınızı başınıza alınız. Şimdi ayrılalım. Fakat Andre ani bir kararla Bert'i yaka- ladı, kendine doğru çekti ve yanağına tatsız dudaklarını dokundurdu. Bert Andre'yi iterek, yüzüne bile bak- maksızın: — Haydi, artık gidiniz, diye olduğu ye- re çöküverdi. Düşünüyordu: “İşte, bütün is- tediği bu idi!” Kalktı, Andre'nin sıska par- maklarını. kırmızı suratını, hırslr gözlerini bir türlü aklından çıkaramıyarak yürüdü, Eve döndüğü zaman anası ile ablası he« nüz gelmemişlerdi. Yorgundu. Biraz dinlen« miş, zihnine biraz huzur vermiş olmak için bir bardak çay içip ince dilimlere yağ sürer-« ken, kendi kendine: “Bugün başıma neler geldi? Mahvolmuş olduğumu sandım... sesi- mi çıkarmadan öpmesine razı oldum... bunu bekliyordum... her şeyi kabule hazırdım. Ö- nümdeki uçuruma korkmadan bakıyordum, hattâ onun vereceği baş dönmesine karşı sonsuz bir merakım bile vardı. Sonra konuş- tum. Neler dedim? Bu kelimeler aramızı aç« tı... manası olmıyan, konuşmak lâzımgeldiği için telaffuz ettiğim kelimeler - şimdi hatır- lıyorum - basit kelimeler ki sarfeden sanki kendim değildim... hep Alber'in tekrarladığı kelimeler... fakat ayrılırken beni öptüğü za- man neden onu öyle iğrenerek ittim? Sahih; maksadım kendimden bahsetmekti; öyle he- yecanlı idim ki başımı kaldırıp yüzüne ba- . kamıyordum... söylenmesi hiç bir vakit doğ- ru olmıyan şeyler söylemek üzere idim. Bu ciddi dakikada hissettim ki düşündüğü yal«, nız kendi zevkidir.” diyordu. (Sonu var) N ter,