24 Mart 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 6

24 Mart 1937 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

A AAR . ÜEN M j : : İ ğ —— 24 -3 - 1937 Yazan: Bob von Szigethy 'Teğmen, sabahın:. saat üçünde karı- sını uyandırmıştı. Eve geleli bir saat olmuştu; niyeti, ayaklarının ucuna ba - sarak girdiği yemek odasındaki kana - peye uzanıp yatmaktı. Radvanyi, sabah - olunca, karısına açmak istiyordu. Çünkü, anla- tacağı şeylere, sabaha kadar, icab eden şekli verebileceğini ümid ediyordu. Ka- fasını allak bullak eden bin bir düşün- ce, kendisini — asabileştirdiği — için uyuyamıyordu. Gözlerinin önünde tür- lü türlü rakamlar dolaşıyordu. Daha şimdiden sivil kılığa girmiş ve bir lok- ma ekmek peşinde koştuğunu hayalın- de canlandırıyordu. Radvanyi yerinden fırlayarak, biraz evel uyuyabilmiş olan karısının yattı- ği yatak odasına kendini attı. Karısı uyanmış, kocasını bekliyordu. Erkek, kapının ağzında duruyor, gözlerini ka- rısının yüzünden ayırmıyordu. Kendi kendine “alnında ne çok da çizgi var; halbuki, henüz yirmi yaşına bile basma- dı.,, diyordu. Kadın, kocasının baktığını hissedi- meseleyi #yordu. — İmre, sen misin? Bu sualine, — Seni beklemedim diye darılma; ne kadar zayıf ve dermansız olduğumu sen de biliyorsun. Diye ilâve ettiği zaman, kadının ko- nuşuşunda bir madün edası vardı. Teğmen, odanın içinde birkaç defa, bir aşağı bir yukarı dolaştıktan sonra, karyolanın kenarına oturdu. Boğuk bir sesle: — Mahvoldum; dedi. Kadın, dona kalmış, susuyordu. — İ- çinde baş gösteren halecanı, yüzünden okumak mümkündü. — Akıbetimin ne olacağını ben de bilmiyorum. Diyen teğmen, — Artık her şey bitti; diye ilâve etti. Karısının yüzüne bakmıyordu. Gözlerini yan basmaktan çarpılmış, kö- şede duran birkaç çift kadın iskarpii ne dikti. — Hepsi de borçlarımla ilgili olan, aleyhimde beş ihbar var; dedikten son- ra, — Bunun gizli kapaklı bir tarafı yok. Bizim aramızda bu pis işlerin içinden tertemiz çıkabilecek bir tek kişi yoktur. Bugün öğleden sonra beni sorguya bile çektiler. Ne yapacağımı şaşırdım. Ak - rabalarımda da para yok; bu vaziyette bana ödünç verecek birini bulmak müm- kün değil; alacaklılar artık yakamı bı - rakmıyorlar. Hepsi, kene gibi bana ya- pişti. Kadın hâlâ susuyordu; fakat, artık tahammülü kalmamış olacak ki, hafif bir sesle söze başladı. . — İmre, aşkımızın saadeti içinde ve müstakbel projelerimizi çizdiğimiz gün. lerde, sen bana bambaşka şeyler vadet- miştin. Ben senin sadık bir karındım; seni dinliyor, sana, itaat ediyordum. Hattâ o derece ki, seninle birlikte ge- zip yürümemize benim hastalığım.n en- gel teşkil etmekte olduğu intibamı bile bıraktık. Yıllardanb:ri bir tek tuvalet - le geziyorum; fakat, seni sabahlara ka- , dar beklemeğe bu da kâfi geliyordu. Ne işler yaptığını bilmediğim halde, her yerde eksikliğini hissettirmemen lâzım- geldiğini biliyorum. Ah İmre ah, bu ku- mar ve bu kadınlar yok mu, ah benim şŞuursuz sevgilim. Kadın yatağın içinde doğruldu — Peki, şimdi ne olacak? Teğmen omuzlarını silkerek, — Her halde bir şey olacak. — Hiç bir çare kalmadı mı? Söyle, bir şey düşün! Erkek bir sığara içti ve sanki bu su- ali bekliyormuş gibi rahat bir nefes aldı. — Yavrum, sana bir şey söyliyeyim mi? belki benden nefret edeceksin ama. Sen istersen kafama bir kurşun sıkarım. Bunun lâfını bile işitmek, kadınca- ğızı çılgına çevirdi: —İmre! — Mukadderatımı sen tayin edecek- in; artık her şey sana bağlı; hattâ bel- ki daha öğle olmadan, seni, şeref diva- nı çağırtarak, dinleyecek. — Beni mi? Aman yarabbi! — Hayat berbad bir şey olduğu hal- de, insan ona çok bağlı. Bunun böyle olduğu, canımızı almanın bize ne kadar Büç geldiğinden de belli oluyor. Almancadan çeviren H, İ Kadın: — Böyle şeylerden bahsedeceğine ne yapmam lâzım geldiğini bana söy- le; diye haykırdı. — Sana acaib şeyler soracaklardır; akıbetin ne olacağını senin vereceğin cevablar tayin edecektir. Ben.... ben. — Allahını seversen söyle; - söyle, çünkü bu söyliyeceğin Şşeyler, benim ıztırabımdan daha korkunç olamazlar . 'Teğmen başını önüne eğdi; karısı . nın yüzüne bakamıyordu. — Anlatayım: bizde biri borçlanın- ca, neden dolayı borca girdiğini sormak usuldendir. Bütün bunlar bir Şekil me- selesidir; çünkü, herkes benim hayat tarzımı yakından bildiği için, cevab - larımın samimt olmıyacağını da biliyor. lar. Fakat, usulen, beni borca sokan se- bebler ne gibi şeyler olduğunu ve pa - rayı ne yaptığımı bana sordular. Ben deke : Kadının yüzündeki teessür gittikçe daha bariz bir şekil alıyordu. — Seni anlıyorum, İmre; hepsi bu kadar mı? Tabii, bütün bu paraları hep benim hastalığım için harcadın; ateşe kar dayanır mı?! Erkek, başını bir parça daha eğdi. — Pek de senin söylediğin gibi ğil; ben... ben dedim ki, sen har vurup harman savuran bir kadınsın.. Odada iki insanın büyük bir asabi- likle biribirine çarpan nefeslerinden başka bir ses işitilmiyordu. Teğmen, başını hiç kımıldatmıyor, hâlâ önüne bakıyordu. Bir müddet son- ra, karısı ona, — Vakit çok geç; artık yat; dedi. X Askerlik şeref divanı, meselede dü- rüst olmıyan bir cihet görmedi; gaz noda tekrar buluştukları zaman, hâdi - seyi yeniden münakaşa ediyorlardı. Di- vana başkanlık eden binbaşı, — Kendisini adamakıllı payladım; Erkek denilen insan kazak olur. Böyle, bir hast-yı yıllarca bakmak gibi bir fe- lâket hepimizin başına gelebilir. Hele insanın karısına karşı olan bu vazifesi kat kat büyür. Ne var ki, her şeyden elini eteğini çekmiş olan bir kadının, sırf sinirleri bozuk olduğu için kapris- lerinin önüne geçilemiyor diye, mücev- here, tuvalete, süse püse para harcaması affedilir bir şey değildir. Şunu 'da iti- raf edeyim ki, teğmen'e, böyle bir ha - yat sürmekten ise, karıs.ndan ayrılma- sını tavsiye ettim; diyordu. Bu sözleri dinliyenler, başlarını sallıyarak binbaşıya tamamiyle hak ve- riyorlardı. I KUÇUK 1Ç hAuı:.RLıiRıl 3* Eyuüvce Dir nahiye — Bakanlar he- yeti İstanbul'da Ramiköyünde Eyüb ka- zasına bağlı olmak üzere yeni bir nahi- ye kurulmasına dair olan kararnameyi kabul eylemiştir. >* Tazminat davaları harcı — Temyiz Mahkemesi umumi heyeti yirmi beş li- rayı geçmiyen tazminat davasından do- layı harç alınmasına lüzum olmadığına karar vermiştir. >* Sular Umum Müdürlüğü — Bayın- dırlık Bakanlığı Sular Umum Müdürlü- güne sular istikşaf ve rasad fen heyeti başmühendisi B. Salâhattin tayin olun- muştur. >& Kastamoni belediye tamoni merkez belediye reisli len B. Adilin seçimi yüksek tasdikten geçmiştir. * Kazanç itiraz komisyonlarında — Kazanç itiraz tetkik komisyonlarına ek- sik evrak yollayan memurların komis- yonların isteği üzerine cezalandırılmala- rı kararlaşmıştır. Bu suretle evrakın noksan yollanılmasının önüne - geçile- cektir. Maliyeye nasıl memur alınacak? Maliye Vekâleti açık memuriyetlere müteferrik surette memur seçmek usu- lünü kaldırmıştır. Vekâlet verdiği yeni bir kararla memurlar kanununda yazılı vasıf ve şartları taşıyanların her üç ay« da bir müsabaka imtihanı yapılacaktır. İmtihanda muvaffak olupta açık yer ol- mamasından dolayı tayinleri gecikenler ikinci üç ay içinde yeniden müsabaka imtihanına tâbi tutulacaklardır. Paris Mektubu Kont dö Şambrönü yaralıyan kadının itirafları Tafsilâtını telgraflarda okumuş olacağınız Klişi hâdi« sesi, epidir sükün içinde yaşamaya alışmış olan Paris'e, eski hâdiseli günlerinin heyecanını Hattâ bir an için, şehirde hakiki bir isyan çıkmış olması zannına kapılarak dehşete düşen tanıdıkları veya akraba- larının hayatı hakkında endişe duyan kimselere bile rast. lanmıştır. Dün, hâdisenin mahiyet ve şümulü iyice anlaşılmış ol- duğu hayat tabii halini tekrar almıştır. Ancak bu tabiiliği ihlâl eden tek nokta Klişi hâdisesinin işçi kurbanları — için ilân edilmiş olan dayanışma grevi (Grev, şehrin manzarasını bile, çok değiştirmiş gibiydi. Her türlü nakil va- sıtalarından mahrum olan iş sahibleri, sabah erkenden, insan dalgaları halin- de, yaya olarak yollara düşmüşlerdir. Bu itibarla motörlü vasıtalar gürültü- sünün azalmış olduğu sokaklar - husu- siyle metro müşterileri hep yer yüzün- de kaldığı için - görülmemiş bir kala. balıkla kaynaşıyordu. Otomobil şoför- leri bile greve iştirak etmişlerdi. Ve meydanda hususi otomobillerden başka, nakil vas:tası namına bir şey görmek mümkün değildi. Bu hal, bazı eğlenceli sahnelere de meydan vermiyor değildi: meselâ kendi otomobilini tek — başına kullananları yaya yürümek mecburiye- tinde kalan komşularını, tanıdıklarını ve hattâ tanımadıklarını otomobille- rine davet ediyorlardı. Otobüs ve taksi kalabalığından kurtulmuş - olan caddeler âdeta büyümüş gibiydi. Husu- siyle meydanlar, daha havadar, ışıklı ve geniş görünüyordu. Kahve ve gazinoların çoğu - gecelik tuvaletleriyle kalmışlardı. Masalar ve iskemleler bir köşede üst üste yığılı duruyor, ve bu metrük manzara, insa- nın üzerinde, buradan sanki bir felâket geçmiş gibi hüzünlü bir intiba bırakı- yordu. Ancak bizzat sahiblerinin içinde çalıştıkları küçük kahve ve dükkânlar açıktı, Telefon kabineleri önünde halk uzun şeridler teşkil edecek surette nö - bet bekliyordu. Şaka değil, hemen her - kes, işine, randevusuna vaktinde yetişe- miyecek bir vaziyete düşmüştü, ve me- suliyet düşüncesine fazla riayet eden memurlar, şeflerine bu zaruri gecikme- yi mutlaka bildirmek istiyorlardı, fa - kat telefonda sıra beklemekle kaybet- tikleri zamanı biraz daha uzattıklarını da pek düşünmüyorlardı galiba! Posta idaresinde memur almak için açılmış olan bir imtihanın saati bile, gecikmeler itibara alımarak birkaç saat sonraya bırakılmıştı. Metro'da ancak birkaç dakika bi- ribirlerini görmek fırsatını bulabilen sevgililerse, şimdi, yaya olarak çok da. ha uzun müddet arkadaşlık edebilecek- leri ve açık havadan faydalanacakları için âdeta bu grevden memnun görünü- yorlardı. Sık sık - tekrarlanmamak - şartiyle, bir gün için, hergünkü itiyadların mo- notonluğunu gideren böyle bir grevin eğlence ve neşe tarafı da yok değildi. Dünkü gün zarfında ufak tefek hâ- diseler istisna edilirse, zabıtanın müda- halesine ihtiyaç gösteren ehemiyetli tecavüzler olmamıştır. Fakat şurada bu- rada, çalışmak ve çalışmamak mesele - sinden işçilerle halk arasında kavgalar da eksik olmadı. Marseyyez'in nakara - tına enternasyonalin nağmeleriyle ce « vab veren dil dalaşmaları da sık sık gö- rülen şeylerdendi. i * ** Politik fakat santimantal bir cinayet Fransa'nın eski İstanbul ve daha sonra Roma elçisi Kont dö Şambrön'ün bir tecavüz neticesinde yaralanması hâ- disesi, Paris salonlarında, Klişi hâdi « sesinden daha az ehemiyetli olmıyarak, tekrar yaşatmıştır. Bn. Madlen Kont dö Şambrönü neden vurdu? Paris, 23 (A.A.) — Müstantik Pier Dögirarol, dün öğleden sonra Madlen Karaböf'ü yeniden sorguya çekmiştir. Zanlı B. Musoliniyi nisan 1936 da Romada gördüğünü, temmuzda Duçe ile bir daha görüşeceğini fakat bu hususta davetiye almadığını söylemiştir. Kara- böf, Fransa elçiliğine gitmişse de - elçi Kont dö Şambrön, kendisine Duçe'nin kimseyi kabul etmediğini söylemiştir. O zaman Bayan Karaböf, elçiye ba- lar vermiştir. Bundan sonra Duçe- den bir görüşme istemiş, Duçe de ken- disini aradan bir hayli zaman geçtikten sonra kabul etmiştir. Propaganda nazırı B. Alfieri, kendisine Parise dönmeği tav- siye etmiştir. Geçen son teşrinde Bayan Karal Romaya döndüğü zaman gö- ü bazı italyan müfettişleri kendi- sine, hakkında alınan kötü malümatın bütün sırlarını açığa vurmuş — olan elçi dö Şambrön tarafından verilmiş olduğu- nu söylemişlerdir. BER A SAA AMAD günün dedi kodu mevzuudur. İlk önce bir politik suikasd karşısında bulunul - duğu hissi hâkim olmuştu. Sonra bu meseleye bir aşk macerasının karıştığı öğrenilince yüreklere su serpilir gibi oldu. Her helde hissi bir cinayet, daima peşinden beklenmedik hâdiseler getiren siyasi bir suikasddan daha hayırlıdır. Fransa'nın en iyi politika adamla - rından biri sayılan, kibar ve nazik bir diplomatın, bir kadın tarafından yara. lanması türlü dedi kodulara meydan verdi. Fakat suçlunun verdiği izahlar- dan sonra mesele oldukça açıklanmış gibidir. Suçlu kadın; gazetecilik hayatında Magda dö Fontany müstear adını taşı - yan Madlen Koraböf isminde bir mace- raperesttir. Babası iyi bir ressam olan bu kadın 18 yaşında bir valinin üvey oğluyla evlenmişti. Fakat fazla haris ve kibarlık düşkünü olan bu kızı, kocasının temin edeceği hayat mesud edem:di. Bunun için kocasından ayrılmıştır. Ön- ce Odeon tiyatrosunda küçük rollere çıkmış, fakat bu hayattan da memnun kalmadığı için tiyatroyu terketmiş, bu sırada birçok gazetelere sahib olan bir milyarderin gözdeleri sırasına girmiş- tir. Bu sayede birkaç gazetede birden imzaları görünmeye başlıyan Bayan Fontany için yeni bir hareketli hayat başlamıştır. Politikanın kulisleri, ziya - fetler ,kabullerde güzelliğinden ziyade cazibesiyle dikkati üzerinde toplamıya muvaffak olmuştur. Yavaş yavaş itibarı artmış, bu defa memleket dışında Fran- sa'yı temsil eden ehemiyetli gazeteciler sırasına girmiştir. Bir müddet Cenevre'nin salonla- rında hayli dedikodulara meydan ver- miş, çabuk hiddetlenen mizacı vüzün- şide çıkan hâdiselerden sonra yapılan genel grev! Kont dö Şambrön ve onu yaralayan kadın den ,bazı tokatlaşma sahnelerinin de kahramanı olmuştur. Nihayet geçen temmuzda, B. Muso- lini ile bir mülâkat yapmak üzere Ro- ma'ya gitmiştir. Venedik sarayının ih- tişamı, Roma politika mahfillerinin ka. dınlara karşı gösterdiği ananevi neza « ket, Duçe'nin şahsiyeti, bütün bunlar, henüz 30 yaşında olan kadın Üüzerinde çok kuvvetli bir tesir bırakmış, onun gözlerini kamaştırmıştır. Fakat günün birinde, Venedik sara- yının kapıları önünde kapanıvermiştir. İşte Bayan Fontany bunun mesuliyeti- ni Kont dö Şambrön'e yüklemektedir. Kendisi sorguya çekilmesi esnasında demiştir ki: — B. dö Şambrön, dostum olan bü- yük bir devlet adamının sevgisini bana kaybettirmiştir. Pek maruf olduğu için bu şahsiyetin ismini söylemiyeceğim. Sevdiğim adamla münasebetlerimi- zin devam ettiği dört ay zarfında fran- sız elçiliğine davet ediliyordum. Bu iti- barla B. dö Şambröne itiraflarda bu - lunmuş, ve bunu ifşa etmiyeceğine dair şerefi üzerine söz istemiştim. Halbuki o, sevdiğim şahsiyet nezdinde itibarımı düşürmek için elinden geleni yaptı, be- nim mazim hakkında fena niyetli sözler söyledi ve bu yüzden onun benden so- ğumasına sebeb oldu... Bayan Fontany, büyük elçiyi istas- yonda beklemiş, konuşmak üzere yanı- fakat yınca, taşıdığı zengin rö- nar kabın altından, tabancası — ile ateş etmiştir. Kalabalık içinde önce kimse hâdisenin farkına varamamıştır. Yalnız yarasını eliyle kapayan Kont, yetişen bir polis memuruna, “bu kadını tevkif ediniz,, demiştir, Bu esnada ka - dın, elinde tuttuğu ve artık ateş almı . yan tabancanın tetiğini mütemadiyen çekmekteydi. Kont dö Şambrön, - eğer kurtulur - sa - hayatını tabancanın atış almaması- na borçlu olacaktır. Fakat acaba suçlunun sözlerindeki hakikat derecesi nedir? Bu da ayrıca sorulmaya değer. Şimdilik, bu hâdise, daha uzun za- man Paris salonlarına dedikodu mevzuu olmakta devam edeceğe benziyor. na yaklaşmış, yüz — bulama- üzerinde Afişaj meselesi İstanbul, 23 (Telefonla) — Belediyi yarın afişaj işini filen üzerin. dır. Şimdiki kadro bir şefle iki tahax- kuk bir tahsil üç afiş memurundan iba- rettir. Tarife şehir meclisinin nisan devresine kadar değiştirilmiyecektir. Alman radyolarında Sovyet Rusya neşriyatı Berlin, 23 (A.A.) — Havas: alman radyoları bugünden itibaren her salı akşamı 15 dakika Sovyet basını neşri- yatının hulâsasını verecektir. Bu neş- tiyat ”Sovyet Rusya sizinle konuşuy-.r,, ismi altında yapılacaktır. 23 Nisan Çocuk bayramı haftasının ilk gü- nüdür. Yavrularınızın bayramı için hazırlanınız.

Bu sayıdan diğer sayfalar: