Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
KA ee Üa ULUS İspirlizma lecrübelerinin iİç yüzü B u yazı, ispritizme fotoğrafçılığının tarihçesini anlatmak iddiasında değildir, sadece, bir takım sahtekârların fotoğrafla ruh resimleri almaya nasıl muvaffak oldukla- rı hakkında bir fi. kir vermek maksa. diyle yazılmıştır. Bir kimyager, bir fotoğrafçı, bir göz mütehassısı, bir e- lektrikçi bir ana- tomyacı bir fizik- çi ve bir kâhine — has butun malümata sahib olmadıkça, mahir bir mücadele etmek çok güçtür. Hakika- ten, ruh fotoğraflarının saf amatörleri- ni aldatmak için hesabsız usuller var- dır ve burada bunlardan bir ikisini an- latacağım. Ruh fotoğrafçılığı hakkında şimdiye kadar hiçbir eser yazılmamıştır ve böyle fotoğrafileri arayanlardan pek azı bunları elde etmek için kullanılan trik ampulüne sahib olan bu âletin bir fotoğraf camına gösterilmesi bu camın üzerinde bir şeklin resmolunmasına kâ- fi geliyordu. Eski bir ispirtizmacı resimde için kullandığı usule gelince, B. Mac Carthy, bunların istenilen yerde elde e- dilmesi için çok itinalı bir hazırlık ve büyük bir meharet icab etmekte oldu- Ruhların fotograflarını almak mümkün mü? yapılan hileleri anlatıyor Yazan Harry Price Marian'da usüullerin bir tekini bile bilmezl Sekiz yaşında iken bana ilk fotoğraf makin»ei verdiler ve birkaç sene son- ra, en malüm tarz olan “çifte çekme,, usuliyle ilk ruh resmimi almaya muvaf- fak olmuştum. O eski tarihten beri, hal- kı pek kolay aldatan fotoğrafçıların hi- lelerini taklid ederek yüzlerce tecrübe yaptım ve bu satırlar tetkiklerimin bir hulâsasıdır. Ruh fotoğrafçılığı çabucak moda oldu ve hemen hergün bazı fotoğ- rafilerin nasıl makyajlandığını öğren. mek isteyen birçok kimselerden mek- tublar alırım. Bu kimseler, bana, bah- settikleri fotoğrafilerin doğru olmasını icabettiren bir sürü deliller sayarlar ki, bahse bile değmiyecek kadar ehemiyet- sizdirler. Hakikatte ise, bir tek ruh res- minin alnımış olduğunu ispat edecek ciddi hiçbir delil yoktur. B ir fotoğraf camının veya filminin hassas sathı üzerinde hileli ola- rak bir ruh şeklinin peyda olması için en kolay usul, dediğim gibi, aynı cam üzerine iki defa çekmektir. İki defa çekiş usuliyle elde edilen resimler için daha önce ya balmumun- dan bir manken (berber camekânların- daki başlar gibi), ya ruh vazifesini gö- recek bir insan, yahud da, müşterinin görünmesini istediği şahsa aid eski bir fotoğraf veya resimden istifade edilir. Meşhur Moss, böyle eski fotoğrafileri kopya etmek yolüyle pek çok kimseleri aldatmışstır, fakat başka medyumlar da diğer usuller kullanırlar. Bir müşteri ciddi ve hüsnüniyet sahibi olduğu ve fotoğraf camlarını kendisi getirdiği zas man, tecrübeye ikna edici bir mahiyet vermek için biraz meharet lâzımdır. İki defa çekiş üsuliyle bir rulh fotoğrafisi meydana getirmek basitliğin tâ kendisi- dir ve hiç fotoğraf kullanmamış bir müptedi bile sunu yapabilir. Operatör, evvelâ dekorunu veya ken- disine fon vazifesini görecek olan şeyi hazırlar (eğer camlar, müşteriye aid o- lan camlarla birleştirilecekse siyah ka- dife bir fon kullanmalıdır.) ve Tuhu temsil edecek olan şahıs medyumun ya. nında mevki alır ve bunun kısa bir poz- la resmi tesbit edilir. Fotoğraf sadece eğlence maksadiyle alınmışsa, münasib bir fon intihab edilir ve ruhu temsil e- decek olan insan veya eşyaya istenilen şekilde poz verilir. Bir sanieynin kesri müddetince enstantane alınır. Sonra “ruh” ortadan kaldırılarak medyum hiç yer değiştirmeden aynı cama normal bir poz veriri. Eğer hayalet beyazla örtülü ise, ilk çekiş çok daha kısa olmalıdır ve ruh daha şeffaf bir şekilde çıkar. Eğer yalnız bir başın görünmesi is- teniyorsa, canlı model veya manken, siyah kadife bir perdede açılacak delik- ten baş dışarı çıkarılarak resmi alınır. Eğer bu başın yüzü beyaza boyanmış- sa ve başın etrafına bir tül sarılmışsa, bugün elde mevcud olan en meşhur ruh fotoğrafilerinden hiç farksız bir resim elde edilir. 921 sonkânununun bir öğleden sonrasında, bir ruh fotoğrafçı- sr ile konuştum. Mevzuun beni alâka- dar ettiğini bilmiyordu ve bana itiraf- larda bulundu. Konuşmamız esnasında;, bana bir fotoğraf camına ruh şekli ilâ- ve etmek için yapılmış küçük ve hari- kulâde bir aleti gösterdi. Bü alet fil di- şinden yapılmıştı ve avuç içine sığacak kadar kücüktü. Küçük bir elektrik ce- reyanırna ve bezelye hacminde bir elek- Fakat Şefilddeki bir ispritizme cemi- yetinin fahri sekreteri olan B. Mac Car- thynin icad ettiği küçük bir âlet bunu çok geride bırakmıştır. Bu aleti, en cid- di kontrollara rağmen, bir tecrübecinin fotoğraf camında bir rüh peyda etme- nin daima mümkün olduğunu ispat et- mek için yapmıştı. B. Mac Carthy aletinin tecrübesini 26 haziran 1935 de Londrada bir kon- ferans esnasında yaptı. Bu toplantı es. nasında, en sıkı kontrollara amade ola- cağını söyledi ve bu tecrübe hakkında Light gazetesinde şu yazı intişar etti: “B. Mac Carthy hususi bir komite- nin arzu ettiği her türlü kontrollarına tâbi tutulmak şartile ruhları gösterece- ğini iddia etmiş ve bu iddiası kabul e- dilmiştir. Kendisinden istenilen şartlar her türlü hileleri önleyecek mahiyette görünüyordu. Hususi komite fotoğraf camlarını alacak, B. Mac Carthy bun. lara dokunmıyacak, fotoğraf makinesi yeni alınacak ve profesyonel bir fotoğ- rafçı tarafından kullanrlacak, medyumun üstü eyice aranacak, ve sonuncu tedbir olarak, B. Mac Carthynin elleri serbest bulunmıyacaktı. * B. Mac Cartly bütün bu şartları kabul etti. Buna rağmen camlarda beş ruh resmi görüldü ve bunlardan üçü, seyirciler tarafından tanındı. Zahiren imkânsız görünen bu neticeyi nasıl el- de etmeye muvaffak olduğunu sonra - dan anlatırken B. Mac Carthey kullandı- ği vasıtaların psikolojik ve fenni oldu- ğunu söyledi. Evvelâ komite azâların « dan bazılarına benzeyen fotografiler bulmuştu. Bunlardan ikisi hazır bulu - nanlar tarafından anneleri ve babaları sanılmıştı. “Ruhların camlar üzerinde çıkması ğgunu söylemiştir. Sisteminin esası insa'tı gözüne görünmiyen ültra - viyole şua- larıydı. Camlarda görünmesini istediği resimleri seçtikten sonra, bunların bir iğne başı kadar küçük fotografilerini almış ve bu fotografileri mini mini bir ültra viyole projektörünün içine koy - muştur. Bu projektörün boyu küçük parmağından büyük değildi. V “Tecrübeci daha önce aranmış olma. sına rağmen, bu projektör bulunamamış- tr ve nerede saklanmış olduğunu tec - rübeci söylemek istememiştir; takib ettiği usul projektörün bir halka vası - tasiyle bağlı olduğu parmağımnı, (elleri serbest olmadığı halde) yarım metre mesafeden fotograf makinesine doğru uzatmaktan ibaret olmuştur.,, B u kadar mahirane hilelerin önü- ne nasıl geçmelidir. Her şeyden evvel fotograf camları- nr bizzat tedarik edin ve camlara rönt - ken şuaiyle bir işaret koyun. Medyumu doktorlardan mürekkeb bir heyet huzu- runda çırıl çıplak soyunmaya mecbur ediniz. Bu odadan bilekleri iki kişi ta- rafından tutulduğu halde banyo odası- na götürülecek ve kendisine sıcak bir 'banyo yaptırılacaktır. Bu suretle vüzu- cudunun bir tarafina sürülmüş kimyevi bir madde varsa bunun tesizi kalmıya- caktır. Ondan sonra sizin tarafınızdan ha- zırlanmış olan bir mayoyu giyecek ve öylece tecrübenin yapılacağı odaya ge- tirilecektir. Hiç bir veçhile fotoğraf ma- kinesine yaklaşmasına müsaade etmiye- ceksiniz. Ve fotoğrafı, kimsenin eli do.- kunmadan bizzat çekeceksiniz. Med- yum gittikten sonra kendi elinizle yıka- yacaksınız. Bu şartları tatbik ettikten sonra, gene camınızın üzerine ruh resimleri çıkarmaya muvaffak olacak bir medyu- ma rastlarsanız, böyle bir adamı tanı- mak isterdim. Fotoğraf fiyatına çalışan ressamlar Buhran her şey gibi ve hattâ her şeyden fazla sanat üzerinde de taribkâr izlerini göstermekten geri kalmadı, mü- ellifler eserlerini, kompozitörler bestele. rini ve nihayet ressamlar resimlerini sa. tamaz oldular. Büyük bir işsiz sanat. kârlar kütlesi meydana geldi. Bunun neticesi olarak sanat eserlerinin ucuzla. ması pek tabiidir. Pariste çıkan Lö Jurnal de bir sanat dampiğinin mevcudiyetin. gazetesi den şöyle bahsediyor: *Bir çok parisliler, sokaklarda dola. şırken, vitrinleri arkasında, artistlerin fırça veya kelem elde olarak, portire fagrandismanlarına, retüşlerine çalıştık. ları mağzalara rastlamışlardır. Pariste bu neviden iki ağaza var. dır, fakat bu neviden mağazalara Fran. sanın başka şehirlerinde de tesadüf e. dilir. Bu geniş bir teşkilâttır ki, rekabeti pek güç olacak fiyatlarla iş görmekte. dir. Kırk santimetre büyüklüğünde bir agrandismanı 4 franga yaptırabilirsiniz. Bundan başka, pastel yağlı boya, kara kalem her türlü tabloları görülmemiş de. recede ucuz fiyatlarla bu müesseseler. den tedarik etmek her zaman mümkün. dür. Fakat bu teşebbüsün nasıl doğduğu. nu bilirmisiniz? Anlatalım: Bir sanatseverle l1 bir buluşması buna yol açmıştır. Bu sanatseverin elinde üç ay daha kontra- ti üzerinde olan bir dükkân vardır ki bundan istifade etmiyordu. Dostları a- rasında ressamlar vardı, bunlardan biri, bir gün şöyle bir fikir ortaya attı: biz birçok portre ressamları sefalet de sürünüyoruz. Dükkânında çalışma- yapalım, işler yolunda giderse kârı paylaşırız. Bu sanatkârlar da, her haysiyetli va- tandaş gibi, yardım ve sübvansiyon ye- rine kendi işlerinden kazandıkları pa- ra ile geçinmek istiyorlardı. Ertesi gün şevaleler boş dükkâna yerleştiril- di, jaletler boyalarına kavüştu, fırça. lar işlemeye başladı. Yoldan geçenler bu manzara karşısında hayret ve teces- süsle durdular. En silik fotoğraflardan mükemmel portreler vücuda geldiğini seyrediyorlardı. Ve işler yolunda gitti. -Daha düne kadar işsiz olan 74 artist bugün, bu sa- yede geçinip gitmektedirler. Siparişler fazlalaştığı için yarın bunların sayısı yüzü' bulacaktır. Aynı zamanda hem patron, hem iş- için- mıza müsaade et. Portreler sanatkârmnm hayır. Hikâye İkimizden İnsan kalabalık bir vapura bir ar- kadaşiyle beraber binerse, hattâ bu ya- nındaki arkadaş kendi karısı olsa dahi, her zaman onunla yanyana oturmak imkânını bulamaz. İşte bu defa da öyle olmuştu: bir yaz günü Kadıköyden va- pura binen Fahri ile karısı Münire, üst güvertede iki kişilik boş bir yer bula - madıklarından, Fahri en öndeki kana- pelerden birine yerleşmiş, Münire de salonun dip tarafındaki kanapenin bir köşesine ilişmişti. Münire yerine oturur oturmaz se- vinçli bir çığlık kopardı. Yanında mek- teb ve gençlik arkadaşı Cavideyi gör - müştü. İkisi de İzmirde genç kızken senelerce beraber yaşadıkları halde, İs- tanbula geldikten sonra biribirlerine aykırı semtlerde evlendiklerinden uzun zamandanberi buluşup görüşmeğe im- kân bulamamışlardı. Cavide, iki sene evvel kocasından ay- rılmıştı. Şimdi bir bankada çalışıyordu. Genç, güzel, biraz da hoppa bir kadın- dı. Çoktanberi biribirlerine hasret ka - lan iki genç kadın derhal çeneyi çeneye takarak konuşmağa başladılar. Bir ara- lık Cavide Münirenin kulağına fısıl- dadı: — Şu ön taraftaki kanapede gazete okuyan arkası bize dönük adamı görü- yor musun? —E?... — Bana tutkundur. Münire, başına bir topuz yemiş gibi fenalaştı. Çünkü Cevide'nin gösterdiği adam, kendi kocasıydı! fakat işi çaktır- mamağa çalışarak dedi ki; — Neden anladın sana tutkun oldu- ğunu? — Bir müddettenberi her gün Ka- dıköyünden vapura benimle aynı saat- te binmeğe ve vapurda beni arayıp bu- larak mutlaka karşıma oturmağa başla- mıştı. Bu hal böylece birkaç ay devam etti. Bir hafta kadar evvel gene karşı- ma geçerek baygın gözle beni süzerken elimdeki çant: 1 kasten yere düşür - düm, Derhal eğilip aldı ve ipek mendi- liy - silerek nezaketle bana uz: Bu hâdise umduğum gibi aramızda bir ko. nuşma kapısı açtı. Biribirimize pek çabuk açıldı- ve vaziyetlerimizi anlat- tık. Münire halecanını belli etmemek için boğazına gıcık gelmiş gibi öksürerek sordu: — Neler konuştunuz bakalım? — Adam, Kadıköyünde oturuyor ve 'Galata tarafında bir yerde çalışıyormuş. İşi, kazancı yolunda imiş. Hergün va - purdan beraber çıkarız fakat yolda be - raber yürümeyiz. Çünkü adam evli imiş. Karısının bizi bir arada görmesinden korkuyor. — Evlidir de ne halt etmeğe başka kadın seviyor? Münire'nin bu sualinden Cavide si- nirlendi- — Gönül bu, ferman dinler mi? Karısı- nı sevmiyormuş ve ayrılmak için baha- ne arıyormuş. Hem sana ne oluy ..© ki böyle sinirli sinirli söyleniyorsun ? Münire, işi şakaya boğmak için zo- raki bir kahkaha atarak cevab verdi; — Sizi kıskanıyorum da.., Peki, ba- ri arasıra buluşuyor musunuz? — Hayır. Henüz baş başa kalamadık. Fakat önümüzdeki çarşamba gecesi... — E?.. — Bizim eve gelecek Böyle sözleş- tik. — Karısını bırakırsa ona varacak mısın ? — Tabit değilmi ya? Bundan âlâ kocayı nerede bulacağım? Genç, güzel, hali vakti yerinde bir adam.. Kimbilir karısı ne çirkin, ne godubet bir şey ki onu bırakmak istiyor. — Her halde öyle olmalı! Münire daha fazla dayanamadı. Bir bahane bulup arkadaşından ayrıldı. Köprüye gelince, Cavidenin * vapur. dan çıkırp uzaklaşmasını gözetledikten çi olan bu artistler sanat sahasında mu- tavassıtları kaldırmışlar ve müşteriler- le doğrudan doğruya temasa gelmek sayesinde hem sanata karşı alâkanın artmasmma, hem de hayatlarını kendi emekleriyle kazanmaya muvaffak ol- muşlardır. b . <?- | ' irini seç! sonra kendisi de dışarı çıktı. İskelede beklemekte olan kocası Fahri'nin yanıs na geldiği zaman, sanki hiç bir şey ol « mamış gibi güler yüzlü ve sakin bir ta«, vır almıştı. * Çarşamba akşamı Fahrı, işinden çıs kıp evine gittiği zaman pek şen gözü- küyordu. Karısına o gece meslek arka « daşlarının bulunduğu bir toplantıya gi- deceğini, toplantının geç vakte kadar devam etmesi ihtimali bulunduğunu söyliyerek en temiz esvablarını giydi« Bir de sinek kaydı traş olmak üzere idi ki telefonun zili öttü. Fahri hemen koştu. Telefondan ince bir kadın sesi geliyordu; — Allo, sen misin Fahri? Ben Ca- vide. Bu akşam saat onda buluşacaktık ama... Fahri korka korka sordu: — Yoksa bir mani mi çıktı? — Hayır, gene buluşacağız. Fakat benim apartımanda değil. Gene Kadıkö- yünde başka bir apartımanda. Şimdi ve« receğim adresi yaz ve saat dokuzda mutlaka oraya gel. — Sesin bana bir tuhaf geliyor. — Sesimde tuhaflık falan yok. Sen öyle zannediyorsun. Fahri bir kâğıd parçasına Cavidenim söylediği adresi hemen kaydetti. Kax rısı, telefonda konuştuğunun farkında olmamıştı. Olsaydı bile her halde bir kıtır atmanın kolayını bulurdu. İki saat sonra Fahri, yüreği çarpa çarpa adresini aldığı apartımanın kapıs sını çalıyordu. Kapıyı açan bir hizmet« çi kız, Fahriyi güzel döşeli bir salona aldı. Fahri, sevgilisiyle nihayet baş başa kalacağı hulyasiyle on beş dakika kadar gümbürdeyen yüreğini bastırmakla uğ- raştı. Bundan sonra salonün kapısı açıls dı ve.... Karısı Münire dudaklarında acı bir tebessümle içeriye girdi! Fahri, müştü. Vaziyetin hiç tevil kabul eder tarafı yoktu. Münire, kocasının karşı « sında dimdik durarak sert ve kati bir ifade ile sordu; — Şimdi kararını ver bakalım: ya Cavide, ya ben! Hâdisenin o ânda nasıl kapandığını bilmiyoruz. Yalnız şunu biliyoruz ki karı koca o gece orada kaldılar ve er « tesi gün hiç bir şey olmamış gibi bera- berce çıkıp gittiler, beyninden vurulmuşa döne İşin bu neticeye nasıl varmış oldu- ğunu anlatalım: Münire, kocası lie Ca- videnin arasındaki münasebeti, iki gün sonra saat dokuzda buluşacaklarına va- rıncaya kadar, en ince teferruatiyle ra- kibinin ağzından dinledikten sonra en samimi arkadaşlarından Nahide'ye me- seleyi açtı. İkisi baş başa vererek bir plân tertib ettiler. İşte Nahidenin Fahriyi telefona çağırıp Cavidenin ismiı ni vererek onu kendi evine davet etme- si ve Fahrinin bu suretle kapana düş - mesi bu plânın neticesidir. AGÂH İZZET CENGEL HİKÂYELERİ (KİNCİ CENGEL KİTABI) Meşhur ingiliz muharriri Rudyard Kipling'in bu güzel eseri de: BİRİNCİ CENGEL KİTABI nı tercüme etmiş olan Nurettin ARTAM tarafından dilimize çevrilerek zarif bir kitab halinde çıkmıştır. : Ayrıca ingiliz muharririnin kendi hayatı hakkında yazdığı: KENDİME DAİR t adlı eserini de ihtiva eden bu kitab bütün kitabçılarda 75 kuruşa satılma' dü , - -yer aç