—Ğ A K b " dökülen notlar ULUS TARİH TÜRKİYESİNİ BİR ZİYARETİN NOTLARI Alacahöyükte Türk lebaşbaşa köylüsü| Höyük kazılarını tetkikten dönen. ler, önünde havuzu olan şirin bir çar- dak altında toplandıkları zaman, âşık denilen ve Anadolunun, her köyünde yetistirdiği hassas ve ince ruhlu ço: cuklarından ikisi bağlamalariyle, misa. firlere milli türkülerini çalmaya gel- diler. Bu, yurdun her köşesinde namü- tenahi farklar göstermesine rağmen, kavrayan ve bizim olduğundan asla şüphe etmediğimiz katışıksız türk mu- sikisiydi. Ve çalınan türkülerin husu- siyeti daha ziyade günün — vakalarına telmih eden yeni güfteler taşımasın- daydı. “Hoş safa geldiniz, canlar mer- habanın,, mısraiyle misafirleri ağırla- yan âşıklar, sonra kazılardan, imar ha. reketlerinden bahseden türküler söyle- diler ve kaymakamın köyleri dırmak için gösterdiği gayreti öğdüler. Bağlamaların "çelimsiz gövdelerinden iptidaft ve yeknasak, türkü söyliyenlerin ikisinde de ses yok, bununla beraber, bu musikide öyle bir eda var ki, insanın, dikkat kesilerek, kalbiyle dinlememesine imkân yok. Keklik gibi kanadımı süzmedim, Şu dünyada doya doya gezmedim, Bu yazıyı alnıma ben yazmadım, Yazılmış alnıma bir kara yazı, Bu melankoli, kendi soyundan olan başlarının ihanetine uğrayarak asırlar- ca kahırdan başka bir şey görmemiş olan Anadolunun içli feryadıdır. Bu muztarib haykırışı bir sevinç ve neşe coşkunluğuna çevirmek, bu sakin, çe- kingen ve süküti ruhu hareket ve ham- lelerle canlandırmak, cumhuriyet dev- rinin en güzel ideallerinden biri değil midir? Türlük bu cevherli insanların vücuda getirdiği sağlam temel üzerin. de yaşadı, bu temel sayesinde uçurum- dan kurtuldu, şimdi, şükran borcumu- zu ödemeye çalışmak, türkün asil ka- rakterini ve ruhunu devam ettirmiş o- lanların önünde eğilmekten daha tabit ne olabilir? Biraz sonra köylüler bir grup yapa- rak oyuna başladılar. Bizimle beraber gelmiş olan ve yemeklerimizi hazırlı- yan Alacalı ahçı dayanamıyarak onla- rın başına geçti ve bu suretle, melan. kolik nağmeler, süratli ve neşeli bir ho- ra havasına çevrildi. Köylüler etrafımızı aldılar, aramı. za sokuldular. İki tarafın da aynı can- dan alâka ve sempati ile biribirlerini tetkik ettikleri aşikârdı. Türkün, ya- bancı tanımıyan ve her toprağını çiğ- neyene bütün saflığı ve temizliğiyle a- çılan ruhu, en çekingen ve kapalı av- rupalrları bile teshir etmekte gecikme. mişti. Artık samimiyet, sön haddini bulmuştu. Bayan Pittard, yanında otu- ran ve bir kelime frenkçe bilmiyen A- laca belediye reisine, yunan mitoloji- Yazan: Yaşar Nabi sinde güneşe uçan İcar'la türkçenin *“uçar,, kelimesi arasında bulduğu — ve her gördüğüne tekrarladığı münasebeti izaha çalışıyor, o da Bayanın bir arzu- su var iyle beni imdadına çağırı- yordu. Aynı samimiyet ve neşe havası için- de, idare bi da yenil İr G v nasında, Alacalı ahçı bize halk türkü. leri söyledi ve küçük salonda büsbütün büyüyen sesinin kuvveti davetlileri hayrete düşürdü. Ona dahi Alaca Caru- so'su adını verenler oldu. Bu gür ses, kurulmakta olan operamızın beklediği ve aradığı ses kabiliyetlerinin ne cö- merd bir bollukla vatanın her köşesin- de bulunduğunu bildiren bir ihtardı. Bütün mesele, bu kabiliyetleri, en kör- pe çağda, tamiri imkânsız bir şekilde bozulmadan önce bulup işliyebilmekte- dir. Şimidiye kadar ihmale uğramış o- lan bu işin, opera mektebi sayesinde, bundan böyle tahakkuk edeceğine hiç şüphe yoktur. İlk defa gördükleri patlıcan dolma- siyle hryar turşusunu büyük bir iştiha ve stayişle yiyen misafirlerimizden Ba. yan Vallois, buraya kadar yorularak türkü ve oyunlariyle kendilerini eğlen- dirmiş olan köylülere hediye edilmek üzere aralarında para toplamayı teklif etti. Fakat memleketimizi çok yakın- dan görmüş ve tanımış olan Bayan Pit. tard bu teklife itiraz ederek, böyle bir hareketin onları gücendireceğini söyle- di ve kendilerini memnun etmek isti- yorlarsa ellerini sıkmalarını, b geniş kuşağın beş altı metre uzunlu. ğunda olduğu dü. şünülürse istenilen para çok değildi. Burada dikkati- mi çeken bir nok- taya işaret etmeli.- yim. Yabancı da- vetlilerin ekserisi yerli bir şeyler satın alıp hatı. ra makamında memleketlerine götür- mek için çırpındıkları halde, köylüle- rimizde bu ziyaretten kendi hesabları- na bir menfaat çıkarmak arzusuna zer- re kadar rastlamıyorlardı. Bazı memle- ketlerde turistlerin etrafını alan, beş on paralarını çekmek için kendilerine bin türlü hüner gösteren, bin türlü dil döken köylülerin yerine bürada va- kur, ağır ve efendi olan bir köylü ile karşıkarşıya idik. O, misafirlerini soy- mak değil, ancak lâyıkiyle ağırlaya- mamak endişesindedir. İntibalar Memleketimize birkaç defa gelmiş ve htelif kazılarda çalışmış olan Sorbon profesörlerinden Delaporte'm yanına yaklaşarak, Ulus için intibalarını rica ettim. Profesör bana aynen şu sözleri söyledi: “ — Beni ikinci kongtesine davet et- miş olduğu için Türk Tarih kurumuna ifade edilemiyecek kadar minnettarım. Son senelerde türk âlimlerinin tarihin bütün branşlarında elde etmiş oldukla- ri büyük terakkileri müşahede etmek ve Anadolu'da, şimdiye kadar vücudundan haberdar olmadığımız beş bin yıllık par- | lak bir medeniyeti meydana çıkarmış o- lan Alacahöyük'teki güzel keşifleri hay. ranlıkla seyretmekten büyük bir mem- nuniyet duydum. Bilhassa, dikkatimi çek- miş olan nokta, bütün bu araştırmalarda takib edilmiş olan metodik zihniyet ve kurumun tarih profesörleri vasıtasiyle yeni fikirleri ve malümatı meydana çı- kar çıkmaz yaymak hususunda gösterdi- ği istical ve itinadır. Şimdi Dolmabahçe sarayında açılmış olan sergi binlerce me- deniyet yılının hayret verici bir rekons- titüsyonudur ve öğretme vasıtası olarak muhafaza edileceğini düşünmek bir zevk- türk köylüsü için en büyük ikram ye- rine geçeceğini ilâve etti. Türkü ve o- nun asaletini bu kadar iyi anlamasını ve takdir etmesini öğrenmiş olan Bayana minnet dolu gözlerle bakarak: “Evet, dedim, bunlar profesiyonel çalgıcılar değildirler, size kahve ve çay makamın. da gönüllerinin sesini ikrama gelmiş olan ev sahibleridir.,, Muhtarın kuşağı Yemekten sonra, Bayan Vallois, köy dokuması kilimlerden almak iste- di. Köylüler, gerçi köyde kilim dokun- duğunu, fakat biter bitmez — pazarlara götürülüp satıldığını ve şimdi ellerin- de hazır mal bulunmadığını söylediler. Muhtarın muhteşem kuşağı misafir Ba- yanın dikkatini çekmişti, Onu almaya talib oldu. Faka: muhtar on Jira iste- yince vaz geçti. Köylü, “bu kuşağın, diyordu, her karışmı yapmak için bir kadın bütün gün çalışır.,, Halis yünden tir. Anadoludaki seyahatimde, evvelki seyahatlerimde tanımış olduğum ve ya- bancıya daima ikram etmeye amâde olan bu nazik halkı yeniden bulmak benim i. çin büyük bir memnuniyet vesilesi oldu ve modern terakkiler yanında türk mil. letinin hususi karakteristiğini teşkil e- den eski ananelerin devamını müşahede etmek hoşuma gitti.” İntibalarını sorduğum Pöre Azais, ki Habeşistanda 15 bin kilgmetrelik bir tet- kik seyahatinin kahramanıdır, daha he- yecanlıydı ve bir fransız askeri papası olan bu açık düşünceli entelektüel duy- duğu heyecanı çok güzel ifade etmesini biliyordu. “ İştirak ettiğim Bükreş kongresih. den sonra türk hükümetince Tarih kon- gresine iştirâke cömerdce davet edildim. Milli kurucu ve öğretici Atatürk tarafın. dan baaşrılmış olan sosyal ve ekonomik mucize karşısında hayranlıktan kendimi alamıyorum. On sekiz yıl önce, sekiz ay müddetle İstanbulu ve Anadolunun bir Bez ve Pamuklu Mensucat FABRiIKASI T. A. ŞiRKETiNDEN: Şirketimiz esas mukavyelenamesinde yapılacak aşağıda yazılı değişikliğin konuşulması için hissedarlar umumi heyeti fevkalâde olarak 26-10-937 tarihine müsadif salı günü saat 10 da Ankarada Bankalar Caddesinde Sümer Bank binasında kâin şirket merke- zinde içtima edeceğinden, ticaret kanunu ahkâmı ve esas mukave- 1 $ i hi n 40 mcı ddi : tevfikan umumi heyeti teşkil eden azanın mezkür gün ve saatte içtimada hazır bulunmaları ilân olunur, Müzakere ruznamesi : 1 — Şirket esas mukavelenamesinin 6 ıncı maddesinin tadili. Esas mukavelename metni : Şirketin idare merkezi Ankarada dır. Muamelât noktasından fab- rikanın bulunduğu mahalde ida- re olunur. Tadil metni Şirketin idare merkezi İstanbuldadır. 3—5476 raADYo | | BIBLİYOGRAFYA | ÖĞLE NEŞRİYATI ; i2.30-12.50 Muhtelif plâk neşriyatı. 12.50-13.15 Plâk: Türk musikisi ve halk şarkıları. 13.15-13.30 Dahili ve harici haberler. AKŞAM NEŞRİYATI ; 18.30-19.00 Muhtelif plâk neşriyatı. 19.00-19.30 Türk musikisi ve halk şarkıları (Servet Adnan ve arkadaşları). 19.30-19.45 Sa- at ayarı ve arabca neşriyat 19.45-20.15 Türk musikisi ve halk şarkıları. (Hik- met Rıza Sesgör ve arkadaşları) 20.15 - 20.30 Vefik Vassaf: (Sihi konuşma). 20.30-21.00 Plâkla dans musikisi. 21.00 -21.15 Ajans haberleri 21.15-21.55 Stüd- yo salon orkestrası : 1 — Lalo Danses des Esclavs 2 — Tschaikowsky Suite Ballet. 3 — Lalo Mazurka. 4 — Halevy La Juive. 5 — Lalo Serenades 21.55-22.00 yarınki proğram ve İstiklâl Marşı. * kısmını görmüş bir adam sıaftiyle mey- dana gelmiş olan değişikliği, ve Türki- ye'ye, eski medeniyetlerin tanımış ol- dukları ve içlerinden en iyilerinde hâlâ izleri yaşayan tarihi çehresini yeniden iade etmiş olan yeni ideali müşahede et- mekten duyduğum hayret ve hayranlık dur. Bu mükemmel kongre ve ta- rihi medeniyetlere götüren yollardaki pek istifadeli bu seyahat dolayısiyle garb ruhur cömerdlik, nezaket, derin ve sami- mi dostluktan mürekkeb olan türk ruhi- le aynı entelektüel, artistik ve moral te- lâkkiler içinde birleşti. İki hafta müddet. le Büyük Şef Atatürk'ün davetlisi olan bizler için bu, her birimizin, sesimizin işitileceği, kendi nüfuz sahamızda Avru. pa'ya tanıtmasını bileceğimiz bir müşa- hededir. Milletin taliini değiştirmek ona beşeri terakkinin büyük yollarını açmak, bügünün ve yarınımn bütün büyük millet hâdimlerine misal teşkil etmek vazifesi- ni mukadderattan almış olan bir hari- kulâde insanm neler yapabileceğini bü- tün dünya, hususiyle Avrupa öğrenme - Hdir.” Ve dünya mutlaka bu büyük hakika- ti öğrenecektir. Batıl görüşlerinde ısrar edenler ne kadar çok olursa olsun, bizi kendi aramızda görüp sevenler çoğal- dıkça, dünyanın bir gün türkü, hakiki çehresiyle tanıyıp ona hayran kalmama. sına imkân var mıdır?. Havacılık ve spor Türk hava kurumu tarafından omn beş günde bir çıkarılan bu güzel ve de- ğerli mecmuanın 200 üncü sayısı çık- mıştır. Türkkuşu filosunun büyük bir muvaffakıyetle başardığı son seyahate aid en güzel yazılar, mecmuanın bu sa- yısına hususf bir değer vermiştir. İnö- nü kampının kapanış günlerine aid bir reportaj, nefis resimler, teknik kısım- lara enteresan yazılar, Avrupa devlet. lerinin son havacılık vaziyetine kısa bir bakış ve havacılık haberleri dergi- nin her köşesine okunur ve aranır vasa fını vermektedir. Havacılığın memleketin en büyük davası haline geldiği bir zamanda, onu en güzel yazılar ve en ileri teknikle an- latan mecmuayı herkese tavsiye ederiZea Uşak metkeblerinde Uşak, 4 (A.A.) — Kütahya ilbayı Se- dad Erim ve maarif müdürü Fadıl Uşakâ gelerek ilk okuldaki tehacüm dolayısiy- le açıkta kalan yüzlerce çocuğu yerleş,- tirdiler. Çocuk kalabalığı karşısında ö « nümüzdeki sene için bir mekteb daha aç- mak lüzumunu gördüler ve yapılacak mektebin temel vaziyetini tetkik ettiler. * Tekirdağı halkevinde Tekirdağ, 4 (A.A.) — Halkevi tem- sil şubesi Reşad Nuri'nin “Hulleci” ko- medisini iki defa oynamıştır. 1200 kişi. nin bulunduğu bu müsamerelerde, eser hakkında söylevler verilmiştir. İstanbul suları hakkında hazırlanan rapor İstanbul, 4 (Telefonla) — Sıhat Ba- kanlığının İstanbul suları hakkında İstanbul belediyesinden istediği rapor bugün valinin de iştirak ettiği bir ko- misyonda tetkik edildi. Rapor, noksan- Jarı bitirildikten sonra Ankaraya gön- derilecektir. Damdan düşen tuğla bir çocuğu öldürdü $ bul, 4 (Telefi ıı__ırı— de Yani adında bir çocuğun başına bir apartımanın damından tuğla düşmüş ve çocuk başından yaralanarak derhal ölmüştür. '5-10-1937 — — Tefrika: No. 136 Şekspirden Hikâyeler Yazantar: Mary ve Charles Lamb Çeviren: — Nurettin ARTAM OTELLO Türklere karşı yaptığı harblerde gösterdiği kahramanlıklardan dolayı Venedik hükü- meti tarafından generallığa yükseltilmiş, devletin büyük emniyet ve itimadını kazan- mıştı. " Otello, bir çok seyahetler etmişti. Des- demona (bir çok kadınların âdeti olduğu ü- zere) onun ilk hatırlayabildiği vakalardan itibaren anlattığı maceralarının, geçirdiği muharebelrin, muhasaraların, denizde ve ka- rada karşılaştığı tehlikelerin, ölümden ya- kasını kurtarışlarının, topların üzerine doğ- ru saldırışlarınım, düşman tarafından esir e- dilerek köle gibi satılışının, sonra düşman elinden nasıl kaçtığının hikâyelerini dinle- mekten zevk alıyordu. Bu hikâyelere gezdi- ği yabancı memleketlerde gördüğü başı bu- lutlara değen yüksek dağların, nehirlerin, acaib manzaraların tavsiri de bir başka ha- lâvet katıyordu. Otello, bundan başka vahşi milletlerden, insan yiyen yamyamlardan, başları omuz- larının altında büyüyen bir nevi Afrika ır- kından da bahsediyordu. Bu seyahat hikâyeleri Desdemonayı ©o kadar sarardı ki Otello bunları anlatırken kendisini eve aid bir iş için çağırsalar, koşa koşa gider, hemen bu işi bir hale, yola ko- yup tekrar kelir, Otellonun ağzına bakarak !âğkâyem“n gerisini dinlemeğe devam eder- Bir defasında uysal bir saatinden istifa- de ederek Destemona, faslı delikanlıya şim- diye kadar parça parça dinlendiği hayatı- nın toptan bir hikâyesini söyîemesini yal- varmış, o da kabul ederek anlatmaya başla- mış, fakat çektiği izdirabları naklederken kendisini tutamıyarak ağlamıştı. Bu hikâye anlatılırken kız, dünyalar do- lusu göğüs geçirmiş, bunları çok acınacak, üzülecek şeyler bulduğunu — gösterdikten sonra demişti ki : — Keşke, bunları duymasaydım. Bunun- la berab_er, ben de bütün bu maceraları ge- çirmiş bir erkek olmayı ne kadar isterdim. Eğer beni seven bir dostunuz varsa ona bu hikâyeleri söylemesini öğretiniz; — ondan sonra bana aşkını ilân edebilir. Hem tevazu, hem de vuzuh ile söylen- miş olan bu sözlerden sonra kızın güzel çeh- resi birden kıp kırmızı kesilmiş, Otello da karşısındakinin ne demek istediğini anla- mamazlık edemiyerek ona aşkından bahset- miş ve civanmerd Destemona'dan — gizlice kendisiyle evlenmek vadini almıştı. Otello'nun ne rengi, ne de serveti Dar- bantio'nın kendisini damadlığa — kabulüne elverişli olacağı ümid edilmezdi. Bu baba, kızını serbest bırakmıştı. Fakat bütün Ve- nedik kadınlarından beklendiği gibi, onun senato azası olmuş ve yahud olacak birisiy- le evleneceğini ümid ettiğini, çok önceden kendisine söylemişti. Lâkin bunda — yanıl- mıştı. Destemona siyah bir faslıyı sevmiş ve kalbini de, mukadderatını da onun bu ay- kırı meziyetlerine bağlamıştı. Ona bu siyah renk, çok cazib geliyor ve onu kendisine ta- lib olan bir çok venedikli asıl zadelerin be- yaz tenlerine tercih ediyordu. Her ne kadar ikisi de gizlice evlendilerse de bu izdivacı uzun müddet saklamak müm- kün olamadı. Bu haber, ihtiyar Barbantio- nun kulağına gidince adamcağız, bütün se- nato azâlarının bir toplantısında Otello'nun bir takım büyüler ve şeytani kuvvetlerle gü- zel Desdemona'nın gönlünü çeldiğini, ken- disine gösterilen misafirperverliği ayaklar altına aldığını söyliyerek faslıyı itham etti. 'Tam bu sırada türklerin yeniden kuvvetli bir donanma hazırlayarak Kıbrıs adası ön- lerine geldikleri ve burasını venediklilerden geri almak niyetinde oldukları haberi Vene- diğe gelmiş, Otello'nun hemen yardıma koş- masına lüzum görülmüştü. Devletin gözü, Kıbrısı türklere karşı muhafaza edebileceği- ne güvenilen adam olan Otelloya çevrilmiş- ti. Böylece Otello, hem büyük bir hizmete namzed bir adam, hem de Venedik kanunla- rını çiğnediği için cezalandırılması gereken bir suçlu sıfatiyle senatonun huzuruna çıka- rıldı. (Sonu var) | e SA İ