19 Mart 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 6

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ULUS *:ş_ 19 - 3 - 1939 e— Yazan: Francis de Groisset — 10 — Çeviren: L. Karamanoğlu Jerriman ve Hollicatt kşamın saat yedisi. Rutubetli odamda sırtıma, beyazi bir smokin geçirdim. Bu kıyafetle bir ingiliz zabitine ve yahut bir barme- me benziyorum. Sırnaşık bir rüzgâr saçlarımı dağıtıyor. Buğulu ayna- mın karşısında bozulan saçlarımı düzeltmiye çalışıyorum, Kapıya vu- ruldu. — Com in. (giriniz) Yüzbaşı Jerrimen ve mülâzım Hollicot çizmelerini çıkartmışlar, yerine muntazam birer pantalon giy- miş oldukları halde içeri girdiler. Çehreleri asık, gözlerinde birer mak- sat gizli idi. İki düello şahidine benziyorlardı. — “Sizi akşam yemeğine götür - miye geldik.,, — Yemeğe mi? İmkânı yok. Ben bu akşam Şaissura'da yemek yiyece- ğim. — Biz de orada yiyeceğiz. — Ey: ya kolonel işitirse! Yüzbaşı: — Merak etme, haberi olmaz, de - di. Bir senedir her pazar Şaissura'- lara yemeğe gideriz, — Öyle ise Şaissura'nın ingiliz - lerden nefret ettiği doğru değil! Yüzbaşı yüksek sesle: — Öyle ya! dedi, eğer doğru ol- saydı biz hiç gider mi idik. Mektepte öğrenmiş olduğu fran- sıZzcayı maatteessüf hâlâ unutmamış olan Hollicott: — Dinle Dü Krusett. dedi. İşi sa- na anlatayım. Kolonel biraz sinir - lidir. Kendisi mükemmel bir asker- dir ama., Harpta mukabil casusluk teşkilâtında çalıştığı için, herkesi bir casus gibi görür. Anlıyor musu- nuz? Jerriman canı sıkılarak: — Eğer herkes gibi sen de ingi - lizce söylersen Dü Krusett sözleri- mi daha iyi anlıyabilir. dedi, Holli- cott söylendi: — Hay Allah cezasımı versin! din- le Dü Krusett: Kolonel müennes mi, yoksa müzekker mi olarak söyle - nir? — Müzekker, bütün rutbeler mü- Zekkerdir. Hollicot devam ederek: — Pekâlâ, dedi kolonel zannedi- yor ki Şaissura bir casustur. Casus müennes mi, yoksa müzekker mi- dir? — Nasıl istersen, müzekker ola - rak söylersen daha doğru olur. — Çok teşekkür ederim. Zannedi- yor ki o bir casustur.. Ve nasıl der - ler .... o teşkilâta dahildir... — Gizli teşkilâta dahildir demek istiyorsun değil mi? — Evet, Hind, boğucular fırka- sına mensuptur zannediyor. — Ya?.. — Evet, aynı zamanda, iki sene , evel Britanya askeri kontrolunun değerli murahhası olan Lord Koats'ı onunm zehirlediğine kanidir. — Zehirlediğine mi? Nasıl?.. — Nasıl olacak yemekte, Lorda bir Hind curry'si yerine bir arsenik curry'si ikram etmek suretiyle. Tam da bugünkü gibi bir pazar günü idi, Nefretle: — Çok müthiş bir şey, dedim. Hollicott heyecanla: — Meraklanmayınız Dü Krusett bu hikâye yalandır. Lord Koats öl- dü ama, tabii bir ölümle. Hâd bir apandisitten. dedi, Bu sözleri fransızca bilmediği için bir türlü anlamıyan Jerriman sinirlenerek: — Ben gidiyorum. dedi, Ledi Şia- mura'yı fazla bekletmek istemem., Hollicott: — Merak etme, dedi. Onda da fransız âdetleri var. Kendisi de ye- meğe her zaman geç gelir. ——— — Ledi Şiamura dediğiniz kim dir? Jerriman: — Şaissura'nın kraısı. yor da bilmiyorsunuz? Dedi. — Hayır bilmiyorum. Vatarîıdaşla— onlarla görüşebilmem bu ver - da Nasıl olu- rımdan biri için bana bir tavsiye mektu mişti. Bu mektup üzerine onlar beni yemeğe dâvet ettiler. ğ Asansörde Hollicott mütemadiyen fransızca konuşuyor ve her fırsat- ta Ledi Şiamura'nın ismini tekrarlı- yordu. Bundan sinirlenen Jerriman- in da rengi sararryordu. « Göreceksiniz, dedi. Ledi Şai - ssura çok güzel benco çalar, hattâ benden iyile b : Yüzbaşının otomobili beni bekli- . Fakat ben el arabasını tercih e- derim. Hollicott'a da hana refakat etmesini teklif ettim. Jerriman bu tekliften pek memmun kaldı ve he - men otomobiline atlıyarak uzaklaş- tı. A rabacım, arabanın kollarını yakaladı ve başı kalkık göğ- sü ilerde bir heykel gibi seğirtmiye başladı. Sırtta beyaz bir smokin, el- de bir sinek yelpazesi ile akşam ye- meğine gitmek doğrusu büyük bir zevk. Kendimde bir ingiliz müstem- leke operetinin ikinci perdesinde çıkan bir jönprömiye ruhu seziyo - rum, Hollicott uzun hâki renkli bacak- larını bükerek: arabaya yerleşti, e - limi samimiyetle sıktı. Piposunu çı- kardı. Ökçesine şiddetle vurarak silkti. Doldurdu ve yakarak bana: — Biliyor musun Dü Krusett, Le« di Şaissura, senin üzeriande iyi bir tesir birakmasını ne kadar istiyo - rum. — Zeki bir kadın mıdır? — Ben bu cihete ehemiyet ver- mem, ğ — Ya? — Öyle ya, bir kadın cazibeli o- lur, evinde güzel yemekler ikram eder ve güzel de benco çalar ise be- nim yaşımda olan bir adam daha ne ister? — Öyle ya! — Ledi Şaissura'yı ilk tanıdığı- mız zaman biribirimizi yadırgadık, O, siyah gözleritin ucuyla bize dik- katle bakıyor ve ağzının köşelerinde çok yarip bir şarklı tebessümü beli - riyordu. Bizi ilk defa dâvet eden ko- casıdır. Bu dâvetle aradaki anlaşa - mamazlık ortadan kalktı. Geniş cadde ikiye ayrılryor, sonra dümdüz ve dosdoğru tıpkı batan gü- neşin altında ışıldıyan bir kanal gi- bi kırmızı ve parlak bir halde de- vam edip gidiyor. Caddenin iki tarafında pembe sü- tunlarla müzeyyen beyaz villâlar var. Her villâyı kendi bahçesi ku - şatmış. Seylan'da insan kuveti tabiatın coşkunluğunu durdurmak için mü- cadele ediyor; burada bahçıvanlar dikmekle değil sökmekle uğraşırlar. Hollicott: — Burada, bir kotacı olan bir ar- kadaşım var. Bir gün, evlenmek ü - zere İskoçya'ya gitti. Altı ay sonra avdet ettiler. Karısına bahçesini göstereceğinden dolayı çok sevini - yordu. Fakat giderken bir bahçıvan bırakmayı unutmuştu. Sonra ne ol - du biliyor musunuz? — Bilmem. | | — Dostum avdetinde yemek oda - | sının bir çayır haline geldiğini ve küçük salonda da iki büyük Hindis- tan cevizi ağacı çıkmış olduğunu gördü. — Zannedersem karısı pek mem - nun olmamıştır. — Hayır, salonda rıkan bu Hin - distan cevizi ağacrada bir de kuş gördüğü için ilk akşam pek mem - nun oldu, çünkü şair ruhlu bir kız- dı. Fakat ikinci gece üç akreple bir karayılana tesadüf edince memnu- niyeti zail oldu...), Suarede doktor Köseivanot Başvekilimiz doktor Refik Saydam'la beraber Bayan Peef Özden İnönü ile konuşuyor Suarede Hariciye Vekilimiz Yunan Elçisi ile görüşüyor Bir an sustuk. Ilık gölgeler bize Sıkıntı veriyor. Bir sigara yaktım. Hollicott tekrar piposunu doldur - du. Zaman, zamanı bana müşfik bir lâkaydi ile bakıyor. Şimdi daralan yol, tepelere doğru hurma ağacı şek- lini alan muazzam sütunlar arasın - da uzayor. Bir akvaryom'un yeşil gecesi içinde yüzüyoruz. Ay yüsyu- valak yükseliyor. Plâtin ışıltılı bir ay. Siyah gözlüğümü almadığıma teessüf ediyorum. Hollicott: — Dü Krusett! dedi. — Efendim? — Gene unuttum. Kolonel müen- nes mi yoksa müzekker mi idi? — Her iki türlüde söylenebilir. -— Fakat ben zannediyorum ki bü- tün rutbeler... A rtik onu değil, geceyi dinli - yorum. Bana henüz görme - diğim yungle'un vereceği zevki dü- şündüren geceyi. Böcek i Pi Kocamans;î]rî_gıî d:ı_u bir - gece. Baçtan ağaca uçuyorlar ve, ayın ışığı içinden bi- linmiyen kuşlar geçiyor. Birden bi- re arabacım ürkmüş bir at gibi yana çekiliyor ve yerde sürünen eğri bir şeyin üzerinden atlıyarak yoluna de- vam ediyor. Hollicot sordu: — Dü Krusett, yılan müennes mi yoksa müzekker midir? Birden bire keskin bir dönemeç. Bir park yolu, üstü örtülü ve koku- larla dolu boğucu bir yol. Sonra gök yüzü ve en klâsik bir ingiliz bahçe- si ortasında şirin bir tötem! — Ay, geldik mi? Hollicott- — Taymis nehri kenarındaki ev - lere benziyor değil mi? dedi. Sürücümüz arabanın kollarını bı - rakarak, beyaz binek taşı önünde durdu. Sol tarafta, kapısı açık kalmış ga- rajda bir Bolls otomobili yatıyor. Daha ötede ay ışığına gömülmüş bir tenis kortu: Hollicott: — Jerriman'ı notomobilini göre - miyorum. dedi. — Sus, dedim. Dinle... Birisi gülüyor birisi de şarkı söy- lüyordu. Bir kadın sesi genç bir ses halk ağzında dolaşan şu ingiliz şar- kısını söylüyor. Oh! Boby, oh! baby, Dan't say no, say may be. Hollicott: — Şarkı söyliyen odur. dedi. — Gülen de Jerriman'dır. Fakat sürücümüz de elini biribiri- ne vurdu. Derhal ışıkları yanan bi- nek taşına iki sealyhams hücum e - derek saldırdı. Kapı açıldı. Ve be - yaz elbiseler giymiş reçina gibi bir boy göründü. Hollicott telâşla: Sir Şaissura evdeler mi? Diye sordu. BC'_Y evde olduğunu söyleyince Hollicott: — Gördünüz mü, dedi. İşte böyle o her pazar evdedir, (Sonu van), Doktor Köseivanof, Başvekilimiz, Hariciye Vekilimiz, ve Dahiliye Vekilimiz bir arada Doktor Köseivanof Gazi Terbiye Enstitüsünde iş ve resim atel vesinde aa lalelelelelele l llek A LA LLELILI Millt Şef'imizin erdiği öğle yemeği 'ERKAKECEKLİ Suarede Bulgar Başvekili Romss Büyük Elçisiyle görüşüyor Kç ö Ankara Palas'taki suarede Dr. Köseivanof ve hariciye vekilimiz PPPT ça " Ş Misafir Başvekilin övey kızı Bayan Peef gazetemizdeki sanoslmmlarar Rakhkiinı

Bu sayıdan diğer sayfalar: