2 Ağustos 1930 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

2 Ağustos 1930 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AN > Memleket haberleri “ Çıldırasıya seviyordu / —— > Bir gün dayanamadı ve baltayı kaptığı gibi ... izmirde feci Son posta ile gelen izmir ga- zeteleri gene bir kanlı cinayetin tafsilâtıyla doludur. bu cinayetin sebebi de hemen bütün cinayet- lerde olduğu gibi delice bir aşk- tır. Cinayet, Kemalpaşa kazası- mn Çınar köyünde olmuştur. Öldürülen eşraftan Mehmet oğlu Ali EF, dir, Öldüren de hizmet- gisi Bozkurtlu Ramazâandır.. Ramazan Ali EF. nin hizmeti- ne girdiği günden beri Ali Ef.nin zevcesi Müyesser hanıma çılgın- casına aşık olmuştur. Aradan hayli zaman geçmiş ve kadından ilüfat görmiyen bu adam buh- fanlar geçirmeğe başlamış ve (sevdiğini kazanmak için çareler düşünmüştür. Ramazanın cahil ve fasit kafası nihayet kendince en muvafık çareyi bulmuştur. Bu çare kocayı ortadan yok etmektir ve eğer buna muvaffak olur ve izini belli etmezse kadın ergeç kendisini alabilecektir. Işte bu feci karar nihayet geçen | Meraklı şeyler | Romanyada siyasi Maiyet Romanya dahiliye nezareti müteşa- ri M. Angeleskonun vahim surette ya- ralandığı telgraf haberi olarak bildi- rümişti. Bu bapta gelen tafsilâta na- zaran müsteşar dairesinde otururken dört Romanyalı talebe kendisine bir istida vermek vesilesile yanma girmiş. ler, müsteşar istidayı okurken talebe . den Beza ismindeki tabancasını çeke rek müsleşârın üzerine beş el ateş et- miştir. Müsteşarm yaraları mühim ol- makla beraber itidali demini muhafaza ederek katili takip eti. 5 ve yere ser- veğe muvaffak olmuştur. Katil ve ge. tikleri tevkif edilmiştir. “Tahkikattan anlaşıldığına göre cinayetin icrasında- ki sebep M. Angeleskonun yeni tasar- Ç Oruf kanununu ilham eylemesidir. Bu i kanuna göre Dobruçadaki Romenler ziyan görmekle beraber Türk ve Bul gar akalliyetlere yardımda bulunula arzuları yerine getirilmekte imiş. Miberikalı milyoner © nasıl intikam aldı! Bundan sekiz sene mukaddem Nev- e borsası âzasmdan ve Amerika milyonerlerinden Mister Kutler hanesi © sinde dokuz haydudun taarruzuna du. » Şar olmuş ve bunlar milyonerin 500) bin frank kıymetinde mücevheratını alıp götürmüşlerdi. Mister Kutten mü- — ©evheratının çalmmasına ve haydutlar! dan gördüğü bet muameleye fevkalâde İçerlemiş ve bunlardan intikam alma- ğa ahdetmiş, Bunun için hizmetine bir çok zabıtai hafiye memurları almış ve! avuç dolusu para sarfetmiş. İnatçı! milyoner şimdiye kadar mütaarrızlar- dan sekizini yakalatarak cezalandır. mıştı. Son günlerde Rozenberg isminde © biri Muesatadan «Vatsons hapisanesi » müdürüne müracaatla demiştir ki: — Mister Kutten benim dokuzuncu © haydut olduğumu zannederek bir an , #ahat vermiyor; rica ederim beni hap- © sediniz de bu adamın elinden kurtula. © yım; artık tahammüle mecalim kalma- - dı. Masumum, bunu delaille ispat ede- ğin. Müstantik Rozenbergi kefaletle tah- liye etmiş ve mahkemesini eylüle talik etmiştir. Masumluğunu ispat ede mezse mahküm olacak ve milyoner bü- - ün haydutlardan intikam almış bulu- bir cinayet hafta tatbik edilmiş, ve Ali efen- di bir gün bağda uyurken Ra- mazan tarafından odun baltası ile kafası yarılmak uücudu parça parça edilmek suretile öldürül müştür Tahkikatın neticesi haki- katı meydana çıkarınca katil: — Bana bu işi kadının gözleri yaptırdı... demiştir. Bir kadında kocasının gözlerini kireçle yaktı! İzmrde feci bir hadise daha olmuş ve bir kadın kocasının gözlerini bir avuç sönmemiş »kireç atarak yakmıştır. Bu ha- disenin kurbanı da Basmahanede kadı oğlu Şerefettin Ef. dir. Geçimsizlik yüzünden evinden bir otele taşınan bu adamcağız bir gün karısının nadim olduğu işaretile evine davet edilmiş, fakat kendisini evde nedamet yerine yeni bir kavga ve bu akıbet karşılamıştır. Şerefettin efendinin gözlerinin a a pek az ihtimal vardır. Bir temenni: . Yeni mektep kitapları 17 Ucuz satılabilmek için bey'iye tahdit olunmalı Vatandaşlarımız arasında ek- mek pirinç gibi es'ar meselesi ile iştigal etmiyen kimse yoktur, Biz, bunlar derecesinde hava- yici zaruriyeden olan bir şeyden bahsedeceğiz. Türkiyede bir milyon yakın talebe var. Bunların hepsi kitap ister, Bize hem gali fiata satıl- mıyacak hem de eyi cinsten ki- tap lâzım, Kitabın cinsine bakıl- mazsa fiatı ucuz oluyor. Bu tak- dirde de kitap pahalı demektir, çünkü lâzım gelen manevi gıdayı temin edemiyor. Memleketimizde şimdiy» ka- dar eyi kitap intişar edememe- sinin sebebi, çocukların sırtından ötekinin berikinin müstefit ol- mak istemesidir. Filhakika kitap ücretleri üzerinden, meşru komis- yonlardan fazla komisyon gidiyor, Tabiler fazla komisyon verme- ğe mecbur olunca tab'ın, kâğı- dın ve metnin nefasetine halel geliyor. Maarif vekâleti bu ciheti na- zarı dikkate aldığından kitaplara nark koydu, fakat nark vazolun- duktan sonra komisyonu, yani bey'iyeyi de tâhdit etmek icabeder, Çünkü on iki kuruşa narklanmış kitabin üzerinden yüzde elli ko- misyon verilmek iktiza ederse, neviyeti indirmek vacip olur ve bu da çocukların kesesinden hir- sazlıktır. Çocuklar değeri olma- yan bir şeye para veriyorlar ve ya değerinden fazla para veri- ! yorlar, demektir. pacaktır. Hülâsa, kitapçıdan başkası da bir komisyon alacak olursa ço- cuklar zulme giriftar olmuş olar. yn Aptalca yalanlar! par bizim hakkımızdaki yanlış fikirleri,artık içimizde heyecan uyandırmıyacak kadar eskiyip kuvvetini kaybetmiştir. Avrupa avam tabakaları şöyle dursun, onların harsi kuvvetli olanları bile Şark ve şarklı hak- kında dünyanın en acayip düşün- celerini taşırlar, Türkü, bâlâ beli yatağanlı, başı kavuklu izah eden ne garp- h âlimler hatta ne utanmaz müsteşrikler biliriz. Bu bilgili geçinenlerden bir şair de kendini İstanbuldan Beyoğluna geçiren kılavuzunun Tünel gişesine odoğrulduğunu görünce: — Yok, demiş, vazgeçtim. Ben buraya deveye binmek için gelmiştim. Tünelin bizde âlâsı var! Edibi, şairi, âlimi böyle ol- duktan sonra, basit halkının bizi kavuklu hatta kuyruklu bimesini ayıplamak, beyhude zahmet sa- yılmaz mı? Evet, başlarken de söylediğim gibi bunlara alıştık. Garbın şar- ka ait cehli, artık bizi sinirlen- dirmeyor. Fakat bazan bu cehlin azgın şekilleri ile karşılaşıyoruz. Kör İber, ve kudarmuş bir gayzın şaha kalkarak kustuğu yalanlarıda ayni soğuk kanlılıkla muhake- me edemeyiz Meselâ bir kaç gün evvel bir iz kaleminin yazdığı sözüm ona bir lâf yığı- nında Türk denizcilerine fırla- tılmış iğrenç bir iftira vardı. Göya bir filomuz, Akdenizde dolaşırken Maltaya uğramak is- temiş, fakat bir hayli dönüp do- laştıktan sonra adayı bulama- mış ve merkeze : — Malta yok! Diye telgraf çekmiş miş. Kaç gündür bu iftiranın iş- kencesini çekiyorum. Bizim de- niz cenkleri tarihi metli ve kuvvetli lemlerimiz. vardır. istedim ki evvelâ onlar bu iftira leşine mızrak gibi dal- sınlar, Günler geçti. Ses yok. Anlaşılan görmediler, dedim ve daha fazla susmak elimden gel- miyerek düşündüklerimi kara- lamıya başladım. Kıbrıs, Girit, Cezayir üssül- barekeleriyle koskoca Akdenizi bir içdeniz haline koyan, dalga- ları üstünde sayısız muharebeler veren ve yüzlerce zafer kazanan Türkler mi (omaltayı bilmez, a ulanmaz yalancı?... Bedbaht Ce- mi satan demir maskeli kahpe- lerin o kanlı yuvasını Türk de- nizcileri değil iptidai mektep çocukları bile bilir. Çünkü o adanın şövalyeleri- ni zırhlariyle beraber biçen le- vent saldırmaları bizim müzele- rimizde hâlâ duruyor ve hâlâ hocalar, çocuklara bu canlı şa» hitler huzurunda tarih okutuyor. Yalanım bu kadar aptalcası, an- cak onu kusan ağzı kirletir!, ys ara e 0 v0m0 000 es saya an. “Balkanlarda vaziyet Varşovada çıkan Mesaje Polone ya- myor. Yunanistanda vaziyeti siyasiye M. Venizelosun tahmini veçhile inkişaf et-| mektedir. Memleket çalışıyor. O Milb servetin islâhı için gayret sarfediliyor. Hükümetin vaziyeti gayet sağlâmdır.| Türk - Yunan itilâfı hakkındaki müna-| kaşalar M. Venizelosun mevkiinin s& lâbetini göstermesine yardım etti, Mu-| yetleri büyük bir ziyadı. Bunu hiç! hacirlerin itirazları, muhaliflerin teni| kitleri başvekili, Yunanistana çizdiği emin, vâzih ve doğru yoldan ayırama.| dı. O, hükümetin menafii âliyesini şah-| si menafii ile intihabat İntrikaları uğ” FEDAYİLERİ Eri. E Haldunun gözleri yaşarmıştı “ Amcamın kızı ve hemşir&m, ben artık gidiyorum, sizi Allaha emanet ediyorum,, —102 — re bunların biri idi. Bu kadın yaşar tebcile liyakat kazanır, fakat bu kadın ölmüşse, gene muhakkak ki en aziz şehitler arasına geçerdi. Melike bunla: düşündükten sonra Halduna baktı. Haldun da ona baktı. İkisi de biribirlerini an- lamışlardı. İkisi de hakikati bütün ihtişamı ve bütün fecaati ile görü- yorlardı. Melike birden şu teklifi dermi- yan etti: — Ben derhal geri döneyim ve Mesrure ile meşgul olayım. Zeydun: — Hayır, dedi, sen bile Sulta- nın gazabından kurtulamazsın. Haldun da bu fikirde idi, o da: — Hayır, dedi, Mesrurenin kan- k felakârlığı boşa gitmesin. Seni böyle bir hareketten menetmek bizim vazifemizdir. — Fakat bu kadm feci bir aki» uğramışsa o zaman ne olur... Haldun Melikeye cevap verdi: — Onun bu feci akibete yıp uğramadığını bilmiyoruz. Bu- nu gidip ânlamak lâzım. Ben geri dönüyorum. Onu buluncıya kadar ve onun karşısında hürmetle diz çökünceye kadar onu arıyacağım.. Melike ilâve etti: — Yalnız hürmetle değil, aşk ile... Haldun kısaca: — Belki, dedi. Haldun ayağa kalkmış ve yola çıkmağa hazırlanmıştı. Onu teşyia kalkan Melike ve Zeydun hazin bir' süküt içinde idiler. Haldun onlara bak-rak; — Amcamın kızı ve kardeşim! kıY- İDedi. Artık gidiyorum, sizi Allaha emanet ediyo-um. Tekrar buluş mazsak size vasiyetim: Harbin hi- tamma kadar burada kalmak, son- ra ilk gemi ile geri dönmek ve ken- di evimizde huzur içinde yaşamak- tır. Kardeşim Zeydun seni de Alla- ha emanet ediyorum. İlk defa ola- rak bugün ayrılıyoruz. Şimdiye ka- dar birlikte sevmiş, her ne yaptık sa hep birlikte yapmış, iftihara de- ğer her işi birlikte başarmıştık. Sana vasiyetim, mukadderatın $a- na nasip ettiği muhabbet ve mes'u- diyetten istifade ederken hiç bir zaman vazifelerini unutmamaktır. Zeydunun gözleri yaşarmış ve göğsü tıkanmıştı. Bin müşkülâtla şu <özleri söyliyebilmişti: — Kardeşim böyle sözler söyle- me! Sen bana bir saat müsaade et, ben Melikeyi burada bir yere yer- leştirir, ve sana iltihak ederim. İki- miz de Mesrureye medyunuz. Bu borcun yalnız senin tarafından ö- denmesi doğru değildir. Haldun kabul etmedi: — Hayır, dedi, zaman harp za“ manıdır, Melikenin yanından ay- rılma. Ben bunu istiyorum. Zeydun başını eğdi ve bir şey diyemedi. Haldun onu da Melikeyi de ku- caklamış, ikisini de öpmüş, sonra atının sırtma atlıyarak ve arkasına bakrmıyarak geri dönmüştü. Bir kaç dakika sonra Haldunun atı görünmüyordu. Melike ile Zey- dun göz yaşlarile boğulmuş bir hal de idiler, Onlarm Haldundan mahrumi- bir şey telâfi edemezdi. Zeydun bunu anlatmak istiyordu: — Melike, diyordu, ömrümde böyle bir şey beklemiyor ve karde- şimden şimdi ayrılacağımı tahmin İki ! — O zaman benden de kurtul- İve kurtulursa muhakkak ki arzın'muş olurdun. Asıl ben sizin başını- İtaşıdığı en büyük kadını olarak za bütün bu maceraları getiren ben |nihayet Mesrurenin felâkete uğra masına sebep olan ben öleydim de İhepiniz rahat edeydiniz. Evet, keş- ben öleydim, Zeydun. .. — Melike, senin hiç bir suçun yok, onun için böyle sözler söyle- me... Yalnız bundan böyle başı- mıza bir felâket gelecekse, ikimi- zin birden ölmemize dua edelim... Eskiden bana bir hal olursa Hal- duna güveniyordum. Şimdi ondan da mahrum olduk. Artık Allahtan bizi ayırmamasını niyaz edelim... İkisi de başyarını eğdiler ve gözlerinden yaşlar boşandı. Fakat burada bu metrük bahçede uzun bir zaman kalmak doğru değildi. Melikeyi bir yere yerleştirmek icap ediyordu. s Zeydun arkadaşına: — Kalk, dedi, kendimize iltica edecek bir yer arıyalım. İkisi de kalktılar, atlarına bin- diler, nereye gideceklerini obilmi- yorlardı. Yollar sürü sürü insanlar- la dolu idi. Herkes son vaziyeti an- lamak istiyordu. Sultan Salâhattin Kudüsün teslimini istemiş, bunun mukabilinde sehirden çıkıp gitmek istiyenleri serbest bırakacağını ve bunlara lâzım olan yiyecek ve içe- ceği temin edeceğini söylemişti. Fakat Kudüsteki ehli salip bu raiti kabul etmemiş, sonuna ka: döğüşeceklerini ilân etmişler, da- marlarında kan varken ilâhlarınm öldüğü yeri (o bırakmıyacaklarını söylemişlerdi. Patriklerin ve papaslarin tesiri altında verilen bu karar Kudüste bütün ahaliyi pek memnun etme İmişti, Çünkü Hattin muharebesi, ehli salibin bütün ümitlerini kırmış onların buradan tart ve tebit edi- leceklerini ayan beyan göstermişti. Bunların yüz bin kişilik orduları tarü mar olmuş, kumandanları ve ya hükümdarları ölmüş, yahut esir düşmüştü, Bizzat Kudüs kralı, esir- ler arasında idi. Bu şerait dahilin- de harbe devam etneğe ka rar vermek ve Sultanın sulh tekli- fini reddetmek, abesti. İnsanların ımı nahak yere dökmekti. fakat Kudüs papazları ve ya patrikleri bu cinayeti işliyecekler, ümitsiz insanları harbe sevkedecekler, on» ların kanımı lüzumsuz yere döke- ceklerdi. Yollarda toplanan ahali ağlıyor, yaklaşan felâketin fecaati- ni hissederek feryat ediyor, fakat tesir etmiyordu. Zeydun ile Melike şehrin için- de git gide ücra bir tarafta bir ka- »rnın önünde durdular. Zeydun kapıyı çaldı. İçerden bir adam çık- tı: — Kimsiniz? — Sultan Salâhattin tarafından Kudüse gönderilen bir zabitim. Adım ise Zeydun. Arkadaşım olan sadın ile birlikte burada ikamet edeceğiz. — İtimatnameniz var mı? — Var, | Zeydun cebinden bir mektup çıkardı, verdi. Bu kâğit Sultan Salâhattinin mühürünü taşıyor ve her yerde onun o hizmetinde ( bulunanların Emir Zeydun ile Halduna itaat jederek onların talimatı dairesinde hareket etmelerini (o emrediyordu. Sultan Salâhattin iki kardeşi fi- renklerin içine göndermeğe karar verdiği zaman onların şehirde kim Çi runa feda etmedi.Zaten fırtına geçince etmiyordum. OKeşki muharebede!leri bulacaklarını anlatmış v2 on Venizelosun büyük şöhreti hemen orta- ya çıkarak nüfuzu ziyadeleşti, jşehit olaydım da bu akibeti görmi- yeydim. lara bu itimatnameyi vermişti. (Bitmedi)

Bu sayıdan diğer sayfalar: