22 Ekim 1930 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

22 Ekim 1930 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—i — YAKIT 22 Teşrineve! 1930 UZANTI | GERE ie alakadardır. b giderek b Ankara ziyaretleri ei Beediye intbabatı, o fırka Ki dedi koduları o kadar » dağdağalı bir şekil aldı ki etra- © fımızda cereyan eden mühim siyasi bareketler adeta göze çarpmaz oldu. Halbuki bu hare- ketler belediye intihabatından çok fazla memleketin istikbali Bilfarz bugün © Fransız ticaret nazın M. Flan- din geldi. (o Ankaraya gidiyor. z Bu zatın Ankara seyabatı Tür. Pk e ile Fransız hâmilleri ara- unda müzakere edilmekte olan a Osmanlı borçları © ballini teshil edecek mahiyette olduğu temin ediliyor. o Bir iki gün sonra Macar he- — riciye nazırı Kont Betlen gele- cek, oda hükümet merkezimizi ziyaret edecektir. o Epeyce bir zamandanberi Türkiye ile Maca- ristan arasında tecssüs eden dostluk rabıtası ( giitikçe sami- miyetini artırıyor. Macar hariciye nazırının bu seyahati dostluk ra- - bıtasındaki bu samimiyetin en kuvvetli bir delilidir. Nihayet Kont Beltenden bel- ki bir iki gün sonra (Yunan © başvekili Venizelos memleketi- mize gelecek, o da Ankaraya ğ Başvekil | Istmet Pş. © Hz. ile Reisicümhur Hz. ini zi- © yaret edecektir. Beş ön senelik © mazinin (obatıralarını © yaşamış . olanlarm bu hadiseyi yakın Şark tarihinde büyük bir inkılâp baş- langıcı olarak telâkki etmelerine © hak vermek lâzımdır. Dün döst- — larımdan bir zat ile görüşüyor- — duk. Muhatabım musahebe es- Basında Venizelosun seyahetine temas ederek: “Yahu ne tuhaf © dünya: Venizelos Ankaradal, Sayhasile hayretini ifade etti. — Hakikaten geçen on sene evel © değil, daha üç dört sene evel ş başvekili (o Venizelosun © Ankaraya geleceğinden bahs- o DGedilse bir tek ferdi inandırmak © mümkün olabilir mi idi? Fakat dün için bukadar im- — kânsız görünen bir ihtimal bu- — gün bir hahikat olmak üzeredir, © Yarın öbür'gün Venizelos Izmit — tariki ile Ankaraya gidecek, Türkiye ile Yunanistan arasında © uzun bir zaman için samimi bir dostluk tesisi esbabı iki memle- ketin siyasi ricalı arasında gö- 7. rüşülecek, sonra Istanbul tarikile © Yunanistana dönecektir. © İtiraf etmek icabederki Ve- mizelos siyasi kudreti itibarile zamanımızın nadir tesadüf edilen © hükümet adamlarından biridir. © Yunanistanı Anadolu macerasına zorla sörükliyen bu adam har- bın neticesinde yaptığı hatayı anlamış, sürkiyeyi imha etmek - siyasetinde devam etmek bizzat Yunanistan için mahvolmak fe- © lâketine varacağını görmüştür. © Bu vaz'iyet karşısında hiç olmaz- sa maziye ait hatalı siyasete ar- — tak nihayet vererek iki milletin © müşterek saadeti için aralarında dostluk rabıtası te'sis etmek yo- © luna girmiştir. Yunanistanı Ana- © dolu macerası içerisine atmış © biradamın bu maceranın malüm olan neticesinden sonra yine bu - tarzda isabetli bir karar vermesi © büyük bir siyasi meziyettir. Eğer Yunan Başvekili Venize- los hakikaten iki memleket © arasındaki asırdide husumete ve mücadeleye kat'i bir nihayet ve- - rebilir ve yeni açılacak dostluk meselesinin | | buhranı kendi sinirlerinde Bir teselli! K“ zamandır, günün en ehemmiyetli işlerini geride bırakan, alevli bir şeyle meşgul i dük. Sokak başlarında, köşe içle- rinde, meydan ve bayram yer- | lerinde göze çarpan hep o idi. Gazetelerin en göze gelir sütun- i lam, nasıl sütunları, bütün sayı- | faları hep onunla, ona ait yazı | larla dolup boşalıyordu. Şehrin umumi yerlerini basan, sokakla- rını tutan bu şey, ev duvarların- dan da aşmış, çatılardan da gir- menin yolunu buldu. Yani, işte bir aydır, bütün memleket ayni du- yuyor, Bu şeyin intihabat olduğunu söylemiye tabii artık lüzum kal- mamıştır. Evet, işte bir aydan beri vatandaşlar, bogazlarındaki hayat penceresini unutmuş uğra” şıyorlardı. Damarlara yeni, taze bir kan dolmuş, uyuşuk ruhlar, tembel sinirlerde diri ve sert bir beyecan dalgası kabarmıştı. İntihabatın başka hiç bir fay- dası olmasa bile, memlekette estirdiği sağlam hava kâfi bir kazançtır. Amma görüyorum ki herkes, benim gibi düşünmüyor. Ortada maç topu gibi oradan oraya savrulan kabahati arayıp duruyorlar. Kazananlar : “ Doğ- rudur | ,, derken, kaybedenler; ” Hayır haksızlık var, feshi lâ- zm gelir!» diye bağrışıyorlar. Dün, memleketi yalnız sev- mek saadeti için seven bir dos- tumla buna dair konuşuyordum. Onu da gamlı görünce; şaştım. Meğer dedikodulardan, vatan | havasına savrulan çamurlardan üzülüyormuş. Tam bu aralık, önümüzde otu- ran iki zat ellerindeki gazeteyi bırakarak konuşmaya başladılar. Aramızdaki mesafe &«z, sesleri yüksekti. İster istemez işidiyor- duk. Birkaç cümle sonra dostum da ben de anladık ki onları coş- turan mesele de intihap işidir. Yalnız şu farkla ki biz halkın intihap karşısındaki vaziyetinden konuşurken, onlar ayni hakkın Darülfünundaki tecellisinden dem vuruyorlardı. Halkın onda de- kuzu reyini kullanmadı diye kö- püren dostuma dönüp, kısaca: — Yavrum dedim, Darülfü- nundaki intihabı bu şekilde ce- reyan eden bir milletin, bugün gösterdiği rüşt, hepimizi teselli etse, hatta sevindirse yeridir. Seyyak Mısır darülfünunda bir kadın hoca Kahiride çıkan türkçe Muhadenet refikimiz yazıyor : İngiltere darülfünunlarında 7 sene kimya ve baktriyoloji tahsil eden en yüksek derecelerde şehadet- name alan Zeynep Kâmil Hanım kahire darülfünunda kimya mü- derrisliği © muavinliğine (tayin edilmiştir. ” y Zeynep Kâmil Hamım darül- fünuna giren ilk kadın müder- ristir. Mısır matbuatı, Mısır mahafili bu hadiseyi pek büyük memnu- niyetle karşılamaktadır. yolunda devam edilebilirse bu iyiliğinden alınacak iyi neticeler maziye git olan büyük hatala- nnmn güönâhını insanlık tarihine affettirile bilir. Mehmet Asım elupa Zavallı eşek! Krite elbisesi ve gör kir- pikli, tabrirli gözlerile za- man zaman İstanbul caddelerin den geçen o mahzun hayvanı çok severim. İstanbulu süsliyen bütün kâgir binalarda onun emeği olduğu inkâr edilebilir mi? Mahalle aralarında keyf çatan ehli dil o mübarek hayvanın himmeti olmasa, nerden turşu bulabilirler ? Bu kadife elbiseli iri elâ gözlü zavallınm kadrini, kıymetini yalnız bir adam takdir etmiştir : Celâl Muhtar B. kısa bir zaman süren bu rağbetten sonra, bir komşu devletin harici ticaretinde mübim bir mevki alan eşek, gene mağdur ve maz- lâm mevkiine indi: Dün Beşiktaşta açılan hayvan sergisinde eşeklerden bir tanesini bile olsun birinci çıkarmadılar. Er. Toplu İğne Jşaretler: Bir tecrübe Ç* güzel buluşları, ve Orijinal hikâyelerile kendini tanıtan bir dostum, son zamanlarda Düzceye (ka dar gitti. Dostumdan dün bir mektup: aldım, bu mektupta diyor ki — Itanbuldan Adaptzarına şimen- diferle dör sattte geldim. Fakat Ada pazarından Düzceye 'srsba ve otomobile rağmen sekiz saatte güç halle gidebil- dim, Artık ben de şimendifer siyasetine taraftarım.,, Israf yapıyorsunuz, şimendifer İste meyiz, deve, kağnı, heybe bizim neyimi- ze yetmez diyenlete rakkamla, mantıkla cevap vermenin manası yoktur. Ahoşu Serbest fırka erkân: “Ana dolunun Bir ucüğein öbür ucuna yay, değil araba ile bir kerecik ulaştınvetsek... Herşey olup bitecek amal Darülfünunda hareket ârülfünunda emin intihabı esna” sında bir hayli hareketler, gürül- tüler patırdılar olmuş bazı omüderrisler, bazı müderrisler: — Yuhe: — Voyvo! diye' bağırmışlar. ilim yuvası çoşunca pir Göşuyor. Geçen sene bir kız orta mektebinde bir kızcağız bahçede voyvo dediği için galba, bir vardı o muvakkat altmşu.. Bu çocuğa kim Tarziye verecek? 5 E Neyzen geldi Mısıra gitmiş olan kiymetli san'atkârımız neyzen Tevfik Bey seyri sefain idaresinin Eğe va- purile (o Türkiyeye (dönmüştür. Şimdi Izmirdedir. Şunları söylemiştir: — Istanbuldaki hayrıhahlarım benim bir kaç ay için muhit deniştirmekliğimi muvafık gör- müşlerdi ve gittim. Diyargurbe- tin bana bıraktığı en büyük te- sir Türk topraklarına karşı duy- duğum hasret üzüntüsünden baş- ka bir şey olmamıstır. — Burada çok kalacakmı- sınız ? — Bir hafta kadar bir şey. — Sizi dinliye bilecekmiyiz? — Eşyalarım (ve neylerim Iskenderiyede kaldığı için ya- nımda yalnız kendimi tatmin edecek küçük bir aletten başka bir şey yoktur. — Mısır musiki muhitini nasıl buldunuz ? Bu söz üzerine Neyzen Tevfik Bey çok düşünmüş ve uzun bir vakfeden sonra gayri ibtiyari olarak: — Acmacak bir halde miştir , de- Leylâdan ümidi kes oğlum! — Müfsitler muhasarayı teş- |sünüz. Onun bugün benim elimden dit ettiler, buda kâfi değilmiş |kukrtulması size hürmetimden ile- gibi bizi su tedarikinden men ettiler. — Suyu mu menettiler?.. — Evet efendim, biz bugün dünden kalan sularla idare et- tik. Hz Osmanı mustarip eden sebeplerden biri de budur. Müslüman müslümana karşı böyle bir şey yapar mı? — Efendim bunlar Müslüman olmadıktan başka kâfirlerden de beterdirler. Kayyim bu baberleri verdik- ten sonra çıkıp gitti Leylâ ile Naile yalnız kaldılar. Naile buh- ran geçiriyordu. Leylâ teselli vermeğe çalışıyor, fakat muvaf- fak olamıyordu. Naile; — Kızım, bu adamlar bizi öldürecekler, hem de susuzluk. tan öldürecekler! dedi. — Bu kadar merak etmeyi- niz efendim. Bunun bir çaresini bulunabilir. — Nasıl?... — Komşularımız lâzım olan suyu tedarik eder, adamlarınız oradan suyu bu tarafa nakleder- ler. — Gözel, fakat bu tedbir ne zamana kadar devam edebilir? Bu adamların bizi öldütmeyi kasdettikler. aşikâr değil mi? — Birdenbire bu kadar meyus olmayınız efendim, şimdilik "hti- yacımızı temin eder, gerisini düşü- nürüz, Naile bu fikri kabul etmiş, fa» kat muhasaranın bu şekli almasın- dan korku ve endişesi artmıştı. Zavallı kadın büyük bir hadise- nin vukunu peşinden hissediyor, onun ıstırabile derinden sızlıyor- du. Bir kaç dakika sonra onların kapısı önünde duyulan bir ayak pa tırtısmdan iki kadın da yeni bir hâdise bekledi. Gelen Mervandı. Sanki bir sefere hazırlanmış gibi idi. Abasmı sırtıma geçirmiş, silâhı- nı takmış, ve yüzünü örtmüştü. Fa- kat Naile onu hemen tanımıştı. Naile yeni bir haber almak ümidi- le sordu. — Ne var Mervan?.. — Hayırlar halacığım. — Bir yere mi gidiyorsun?.. -— Evet, dışarı çıkacağım. Yol- culuğum kısa devam edecektir. Senden istirhamım, gaybubetim İesnasında Leylâ ile mukayyet ol- ma'tır. — Leylâ benim yanımdadır. Sen ondan ümidi kes, ve işine bak oğ- lum! — Bu ne Jemek halacığım?.. — Leylâ seni istemiyor... Bu sözler Leylâyı .nemnun et- mişti. Fakat Mervanın kafasında bir şimşek çaktı. — Evet, dedi, Leylâ beni iste- mez, çünkü Mehmet onu kandırmış| tır. Söz sırası Leylâda idi. Genç kız yerinden fırlıyarak Mervanın yü- züne bağırdı: İ ri geliyordu. Siz bunun aksini iste- dikten sonra gerisi kolaydır. Naile, Leylânın cevap vermeme- si için işaret etmiş, Leylâ da sus- muştu. Mervan yengesine dönerek: — Ben bu mübarezeyi kabul e- diyorum, dedi, fakat sen yengeci- ğim, bu kızı elden kaçırma, ben bu Mehmedin kaç paralık adam oldu- ğunu ona göstereceğim. Mervan bu sözle onlardan ayrıl mış ve çıkmıştı. Onun hedefi müf- sitler arasına karışarak bir şey an- lamaktı. Müfsitlerin muhasarayı teşdit e- derek suyu kesmeleri konağın bü- tün halkını korkutmuş, herkes fena ve :ehlikeli gnüler beklemeğe baş- lamıştı. Bu hareketin akibetlerini düşünerek asabi buhranlar geçiren yegâne insan, H. Osmanın zevcesi Naâile idi. Osmanın kendisi işi olu- runa bırakmağa karar vermiş, de- rin bir teslimiyet içinde odasına çe kilmişti. Fakat Naile vaziyeti bir türlü hazmedemiyor ve bir çare bulmak için çabalıyordu. Onun fik- rince vaziyete hâkim olan bütün müşkülleri kolaylıkla halle mukte- dir olan bir tek adam vardı. O da Hz. Ali idi. Ali isterse bütün bu müfsitleri defeder, Medineyi ve Hz Osmanı bu sıkıntılı ve vahim buh- randan kurtarabilirdi. Naile Leylâ ile konuşuyordu: — Kızım diyordu, bizi bu belâ- dan ancak bir adam halâs edebi- lir, bilir misin kimdir? fendim. bu vaziyetimizi anlatmak lâzım. — Siz emrederseniz bunu ben yaparım. Esasen Hz. Aliyi tanıyo- rum. Kendisile daha evvel de gö- rüştüm. — Korkmaz mısın, evlâdım?.. — Hayır korkmam, — O halde, kızım kalk ona git, ona bu halimizi anlat, bize imdat etsin. Yoksa halimiz fena olacak. —Siz merak etmeyiniz efendim. Leylâ ortalığın kararmasını bek ledi, Sonra sırtına bir aba attı. Yü- zünü sımsıkı örttü. Beline bir kılıç taktı. Hançerini aldı ve komşuların evinden dışarı çıktı. Leylâ bu $i- lâhları kullanmağa (muktedir bir kızdı. Nice defalar akranı olan genç erkeklerle mübareze etmiş ve onları yenmişti. Onun bu akşam bu | silâhları alması, süs için değildi. Leylâ konaktan çıkarak doğru A- linin evini istihdaf etmiş onun ka” pısını açık bulmuştu. Evin avlusu ürü sürü insanlarla dolu idi. Ley” lâ bunların içinden süzülerek ışık” ları yanan misafirhaneye doğru i” lerledi. İçeri girdi. Burada büyük bir halka Alinin etrafında toplan mıştı. Konuşulan Hz. Osmann hs” Vi ve ya katli idi. Oturanlarda” | biri söylüyordu: — Efendim, bizi çağırtmışsınıZ: geldik, bize buradan çıkıp gitmeyi emir, bize bir fenalık gelmiyeceği” ni temin ediyorsunuz. Biz size ins“ nırız. Fakat ümmetin mukadderat* — Evet, seni istemiyorum, fa-|nı, ne yaptığını bilmiyen bu ada” kat kendimi de kimseye kaptırmış değilim... mın elinde bırakamayız. Biz nız kendimizi düşünmüş olsa! — O halde niçin bugün Mehme| yerimizden kımıldamazdık. di müdafaa etiniz. Sizin müdahale niz olmasaydı ben bugün o akre- bin üstüne basar ve onu ezerdim. Mervanm bu sözleri Leylâyı ha- kikaten hiddetlendirmişti. Merva- na bir sille daha indirmek istedi: — Zannederir ı ki benim bugün- kü tavassutum Mehmetten fazla seni kurtarmıştır. — Öyle mi?.. — O halde ben Mehmede tek- rar tesadüf ettiğim zaman netice- nin ne olacağını gözünüzle görür için bu meseleyi halletmeden gitmi yeceğiz. Ya bu adamı atacağız, Y#" hut onu öldüreceğiz. Ali bu adama cevap verdi: — Sizin bu işlerden bahsetm€” ğe salâhiyetiniz yoktur. Asar muhacirinin büyüklerinden bir çok ları herüz hayattadırlar. Halü * kit onların elindedir. Siz da onlara bırakınız, onlar ne larmı bilirler. Osmanı hal' etmek lâzımsa hal'ederler, Lâzım değil?” | cna göre vaziyet alırlar. 4 (Bitmedi)

Bu sayıdan diğer sayfalar: