23 Aralık 1930 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

23 Aralık 1930 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——— 4 —VAKIT 22 Kânuneve! 1930 VAKI X Son Atina mülâkatları Ahiren Yu; wya Hariciye sazın M. Me irem kia şiderek Yunan Başvekili M. Ve- vzelos ve Yunan hariciye Nazr- ı M. Mihalac, os ile mülâ- atlar yaptı. Yugoslâvya Hari- “iye nazırınm bu son Atina se- ahatı Yunan Başvekili M. Ve- .izelosun Ankara ziyaretinden onra < Balkanlarda vuku bulan n mühim bir hadisedir. Ve id- lia edilebilirki Venizelosun Türk Yunan dostluk misakı ile bahri ahdidi teslihat itilâfını inlaç e- len Ankara ziyareti olmasaydı W. Marinkovitehin Atina seya- »ati bugün vuku bulmuyacaktı. Binaenaleyh Yugoslâvya Ha- iiciye 'nazırının Atina seyahati Yunan Başvekilinin Ankara se- yabatinin tabii bir neticesidir. Bu itibar ile bu seyahatin mak- sadını anlamak için o seyahatin mânâsını bilmek lâzımdır. 1928 senesinde iktidar mevkiine işin püt Susizcadan noktası Natık Bey, damar kalılaşmasından|cak değil ya, Belki Avrupalı hir misaj çok mustaripti. Matta bu yüzden mer-İfir gelir. kez hastanesi doktorları ona (o rapor! ermişler ve yüksek vilâyetlerde yaşı.İtiği yere varmıştı. Dehlize girdi. Tam|berri eden var mı? yamıyacağından saniilerden bir yerejkarşısına rasgelen kapağı dolapta bir ciyer takımı görüp şaştı. — Allah Allah dedi. Koca bir müs- nakli lâzımgeldiğini söylemişlerdi. Dahiliye nezareti zavallınm iatida. Bir dakika sinra odacının tarif et- sına altr ayda bile cevap vermeyince,İteşar odacısı ciğerle kifafı nefsefsin!. bir müddet daha katlanmış, ve niha-İBelki fazla da düşünecek başka hüküm)dan intikam almak için hareketedeceJen büyük meharetle idareye muw8 yet canına tak diyerek kalkıp İstan-İler de verecekti. Fakat odacı süküt ç İĞİZ. Bizi Osmanın katilleri diye yakala|olmuş, hadisatı istedikleri şekilde bula gelmişti. Nezaretin dar koridorlarında omuz. ları çıkık dolaşır. O da tahta sıralar ü- derek: — Ha, geldin mi? Dedi. Sonra, hiç mukaddemeye lü zerinde pinekliyen mazullerle dertle-İzum görmeden, sesi mahremleşti: şerek gününü akşam ederdi. Hep müs. — Seni bir aydır, burada sürünür teşar beyi görmek için bekleşirlerdi.İ görüyorum. Halin, tavrım, tevekkül bir Fakat onu görmek huzura kabul edil-İadam olduğunu gösteriyor. Acrdım. S1) mek me kadar güçtü. : Aylardan berilna bir iyilik edeyim dedim. Şimdi girip paşaya seni kabul etmejTam bir intizam ve sükünet dairesinde sini yalvaracağım. Ama, sakın dedikle.İhareket edeceğiz. Size emrediyorum. Raporlarını, vilâyetten gelen kâğ't-İrimden dışarı çıkma ha!.. Hastalığın-jderhal hareket! bekliyenler bile bu şerefe henüz nail o- lamamışlardı. larını, evrakımı falan hep hazırlamış.İdan, çoluğundan, çocuğundan bahset- aralık bir) YAZAN : Ömer Rızâ — 95: Harp ansızın başlamıştı — Arkadaşlar, dedi. Bize Usmamu| katilleri diyorlar, Evet, biz Osmanın katilleriyiz. İçinizde bu hareketten te- Hepsi bağırdılar: — Hepimiz Osmanın katilleriyiz. Eşter devam etti: — O halde biz bu gece hasımlarımız- yıp birer birer öldürmek İstiyenleri hücum edeceğiz. Hepiniz, benim emir- lerim dairesinde harekete hazır mis nz? — Hepimiz sana itaat ederiz. Eşter devam etti; — O halde hemen yola çıkacağız. Benim göstereceğim yoldan gideceğiz. Eşterin bütün adamları karanlık i- zayet mukni vesikalar toplamış, mü-İmiyeceksin bir.. Raporiarmı falan güs-!çinde yürüdüler. Kendisi başta gidi. kemmel bir dosya yapmıştı, Ama, neye termiyeceksin iki, yarardı? bunu müşarünileyhe göstere- Yunan Başvekili M. Venizelos | medikten sonra daire ve kalem müdir- lerinin bu işi yapmalarına imkân yok- Namık Bey şaşırmıştı; — Peki ama. . Diyecek oldu Odacı: yor ve adamları onu takip ediyorlar dı. Gece yarısı geçmişti. Herkes uyu- yordu. Harbetmek veya kardeş kanı — Sözümü kesm.e... Ben ne dediği-)dökmek gailesi bertaraf olmuştu. Ya- birime, vütün şiddetile saldırı Sebe oğlunun bütün taraftarlar! tişmişler ve harbe girmişlerdi. raf mütemadiyen döğüşüyordu. v rm bütün gayreti, harbi şiddetle meğe matufut. Onun için muhar€ durdurmak mümkün olmamıştı. İ oğlu ile arkadaşları, bu suikasti rütmüşlerdi. (Bitmedi) işte biz-böyle geliriz! ki Bündür, Istanbulda bir €' gıcı davası sürülüyor. Mes belki başlangıcında da çok ehe miyetli idi. Fakat ben sezme onda bir mevzu kiymeti bul mıştım. Bugün ise işin rengi 9 gişmiştir. Beyoğlundaki “Türkuvaz, $ rinosu Romanyadan bir ork& | | ME < gps vakit her şeyden evel |t- a ile anlaşmıştı. Bunu mü- teakip Yunanistan ile Yugoslâv- ya arasında mevcut Selânik me- selesini beş sene için halletmişti. Italya ile Yugoslâvya arasında mevcut olan rekabet ve muha- Birkaç hafta böyle gelip gittiktenİmi bilirim. Eğer işin olsun İstersen|rm öbür gün herkes çoluğuna , çocu- sonra, iyi bir tesadüfle müsteşarın 0-İmutlaka ne söylersem yapmalısın. İçe-|ğuna dönecekti. Talha ve Zübeyrle dacısımı tanıdı. Divrik yaranından o-İriye girer girmez, paşaya: sulh aktolunduktan sonra Muaviye ga lan bu kıranta herif te efendisi kadar) Oo — Paşam ben uzak yerlere çide-lilesi de kendiliğinden zail oluyordu. mağrur idi. Fakat Namık Beyin hale'mem. Kedilerim Yeni doğurdular. Hay) Çünkü onun da davası, Osmanın kani ne acımıştı. Onun derdini öğle payd'-İyancıklar Allahım dağında, bâyırmcalidi. Bu mesele hallolunuyordu. Mua- sunda, nezaretin al? katındaki kahve)soğuktan, bakımsızlıktan ölürler. 11, |viye, başka bir behane ile hareket ol- sama vaziyetine nazaran Yuna- |ocağımda dinlemek lütfunda bulundu. vanlarıma merhamet ediniz. nistanın her iki memleket ile dostane münasebat tesisine ça- lışması Adalar denizinde ve Bal- kanlardaki Statükoyu muhafaza — istediğine delâlet ediyor- Fakat e Venizelosun aktettiği muvakkat itilâf Belgradın Selâ- nik üzerinde beslediği emelleri tamamen tazmin edemedi. Umu- mi harpten büyük ganimetlerle Hastalığın cinsini anlamamıştı. A ma yine aşağı yukarı bir fikir sahibi Diyeceksin dedi. Namık Bey evvelâ şüphelendi. Bu- sa bile ona bir kimse ehemmiyet ver. mez o da bir şey yapamazdı. Bütün ümmet, Hazreti Ali etarafında toplan- olmuştu. İhtiyar gün görmüş muhase-İadam acuba bozdu mu? diye muhatabı)dıktan sonra Muaviyenin tek başına bir na derin derin baktı, Hayır pek ciddildava ileri sürmesi, yahut o davayı mi beciye bir iyilik etmek istiyordu. Kahvecinin cezvelerle meşgul oldu- ğu bir sırada: — Siz yukarı, paşanın odası yanın- daki aralığa gelin ben, görüşmek için söylüyordu. Dişleri arasından. — Nasıl olur, ya kızar da beni kovar sa?. Diys söylendi. Odacı Diyrikli bir ox bir çare ararım. Hem işin olmasını is; kiş ve tebessümle: tersen sana vereceğim nasihatlere iyi- ce dikkat etmelisin, dedi. . Namık Bey, bu vaitle yeni bir ümi- — Sen meraklanma, böyle yapars .» işin olur; Hükmünü verdi ve kalkıp paşanm çıkmış olan Yugoslâvya cenup- İde kapıldı. Ihtiyar bir kedi gibi hüzül- yanına girdi. İki dakika sonra: tan okadar yaklaşmış bulundu- Selânik limanımatam ve ser- est olarak malik olamamak mabrumiyetine ilânihaye dayana mıyacak gibi görünüyordu. Bundan sonra cereyan eden vekayi malümdur. M. Venizelos Balkanlardaki Statüko siyasetini takviye ve tevsi etmekten başka Türkler ile Yunanlılar arasında- ki asırdide düşmanlık devrine nihayet vermek için Ankarada müzakerata girişmiştir. Bu mü- zakerat Venizelosun Ankarayı ziyaret ve orada dostluk misa- kını imza etmi neti i tir. Şimdi daha ziyade vuzuh ile anlaşılıyor ki Türkiye ile Yuna- nistan arasında akt ve imza €- dilen yeni mukavelelerden en fazla Belgrat mahafilinde hassa- siyet hasıl olmuştur. Bilhassa Venizelosun Ankara ziyareti esnasında Macar Başve- kili Kont (Bethlen) in de Türki- yeye gelmiş olması ve Cümhu- riyet bayramı merasimine her iki dost hükümetin reislerinin iştirak etmiş bulunması bu has- sasiyeti artırmıştır. M. Marinkoniteh'in bu defaki Atina seyahati Türk - Yunan itilâflarının mahiyeti hakkında yakından izahat almak ve Bal- kanlarda tebeddül etmiş bir şey bulunup bulunmadığını öğren- mektir, Hiç şüphesiz Türk - Yunan dostluk misakı ve babri tahdidi teslihat itilâfı ile Balkanlarda ve yakın şarkta tebeddül etmiş bir vaziyet vardır. Bu hakikati açıkça kabul etmek lâzımdır. Ancak bu tebeddül Balkanlarda ve yakın şarkta sulhün tekarrü- rü lehinde bir tahavvüldür. Onun için Atina ziyaretinden avdet eden Yogoslâvya hariciye düğü yerden doğruldu. Gözleri parla- çeviklik geldi. dafaa etmesi mümkün değildi. On için herkes derin bir huzur içinde uyu- yordu. Yalnız Osmanm katilleri uyumuyor, fadım adım; sessiz, sessiz iki taraf ara- sına sokuluyorlardı. Bunların hedefi, Hazreti Ayşenin Kararyâhı idi. Kürâr gâh tam bir sükünet içinde idi. Yalnız) birkaç muhafız etrafı kolluyordu. Ke- . — Haydi gel, paşa seni istiyor, amalsif bir kalabalığın geldiğini gören bir dı. Damarlarında adeta taze bir kan)sakm sözlerimi unutma hal. nasiha kaç muhafız bunların kim olduklarını dolaşmağa başlam:; gibi hareketlerine) tn; savurdu. Namık Bey kapıdan büyük bir çar anlamak istemiş, bir kaç adım ilerle miş, fakat bir ok sağanağı bunları ye Biraz sonra, odacı çekilip gitti. Bir“) pıntı ile girdi. Büyük, geniş abanoz)re yıkmıştı. Zavallı adamlar neye uğ- kaç dakika fasıla ile de Namık | Be; ” İyazıhanenin sağdaki maroken koltuk-İradıklarını anlamadan teslimi ruh et. davrandı. Koridorda aşinaları Ümitsiz) ta halis bir Ankara kedisi pembe pen|mişlerdi. Sebe oğlunun avenesi İlerle ümitsiz başlarını sallıyarak: — Hep gördüğün ve bildiğin halde- yiz! Manasına -gelen bir işaretle dert yandılar. Namık Bey geçti. Ne zamandır devam eden intizar günlerinde neza- retin bütün kenar köşesini, odaları. kalemlerini ezberden öğrenmişti. Hiç tereddüt etmeden müsteşarlık dairesi- ne çıkan bir merdivene tırmandı. Oradan sonra adeta, nezaretle hiç alâkası olmıyan başka bir dünya haş- Wyordu. Yerlerde topuklara kadar yuk i hasta selen yu.suşak halılar vardı, duvar i Cim alk bütün bunlar, ipek kumaşlar kaplanmıştı. Namık Bey, rayetli bir adamdı bu debdebeyi de hayra yordu: — E, dedi; müsteşar, nazır dairesi bu... Ötekiler gibi süprüntü yuvası Ola) arı kabarttı: EEE ELELE ALİ EL EE nazırı Törk- Yunan dostluk mi- sakını bahri itilâfı iyi bir göz,e |11€ besliyorsun? kaç tane? p ri söylemek lüzumunu iştir. Yalmz ecnebi gazetelerin neş- riyatına bakılırsa M. Marinkovitch in Atina seyahatinden bilhassa pahasına da onlardan vazgeçemem. hakikat anlaşılmıştır: Yogos- vya ile Yunanistan arasında Balkanlara taallik eden mese- lelerde noktai nazar ittihadı bulunmakla beraber umumi Av rupa işlerinde bu iki devlet ayrı Sp telâkkilere maliktir. Bunu çok tabii addetmek zaruridir. Zira Türkiye ile dost- / luk misakı akteden Yunanistan artık yakın şarkta büyük İda dolgun maaşlı bir yer bulacak. Garp devletlerine siyaset vasıtası nız. Münhal yoksa birini bunün yerine olan Yunanistanı değildir. Hal İgönderin emrini imza için çabuk ba- buki Yugoslâvya küçük itilaf | zümresi içinde muayyen Avrupa | meselelerine karşı ahten bağlan- mış bir memlekettir. Mehmet Asım eski bir memurdu. Di- Lâkin bir derdim var, ki işte ona söz çelerini yalıyarak tuvalet yapıyordu. Paşa, bir nim alih gürürile koltuğu- ğuna kurulmuştu. Gözlerinde katı, do- onA nuk, merhametsiz bir parıltı yardı. Bullar tatlı uykularından uyanarak dışa- mekte devam ederek karazâhı basmış- lar rasgeldikleri adamları öldürmüşler bunların sayhalarını, naralrını duyan parıltı yalnız kedisine bakarken eri-'r: fırlamışlar, ve kavgaya tuluşmuş- yor, ısınıyor ve eşfaktli bir bakış olu- yordu. Namık Bey bundan cesaret alarak masaya doğru ilerledi. o Koltuğunda tuttuğu rapor, evrak, bilmem ne toma rini göstermemeğe çalışarak müsteşa- rı etekledi ve: Efendimiz, diye başladı. Kulunuz çök çocuklu bir ail3 uzaklı ra gitmemek için bir sebep değildir. geçiremiyorum. Kedilerim... O vakite kadar soğuk duran müste- şar bu kedilerim sözü üzerine kula. — Kedilerin mi7. Hangi cinsten, ne Suallerini sıraladı. Bu alâkadan ce- saret alan Namık Bey: — Ah efendim, her kulun bir kusu: ru, bir iptilâsı vardır ya. İşte kulunu- zun da kedi derdi büyüktür. Hayatı « Müsteşar kızdı: — Kediler, dünyanın eşrefi mahlü- katıdır. Onları sevmek kusur deği! meziyettir. Sen neler saçmalıyorsun, öyle... Başka sebebe hacet yok. Paşa, zile bastı, odacıya: — Memurin müdürünü çağır! Emrini verdi. İki dakika sonra ye len müdir bey de: — Ju zata hemen şimdi İstanbul. lardı. Çok geçmeden, Talha ile Zübeyr uyanarak ne olduğunu sormuşlar ve Ali tarafının ansızın hücum ettiğini anlamışlardı. Talha ile Zübeyr derhal bir takım tedbirler alarak * mukabele için emirler vermişler, onların tarafın. daki askerler mütecavizleri takibe baş lamışlardı. Mütecavizler — geriliyorlardı. Çok geçmeden takip hareketi karşı tarafım orduzüâhma kadar sirayet etmiş, müt» 'eavizler ordugâha dalarken takip kuv- ivetleri de onların peşinden ilerlemiş iti. Demin karda vukubulan hadise burada tekerrür etmişti. Herkes gürül tüden uyanmış, kılıcların parıltısı görerek ve şakırtısını duyarak kendi silâhma davranmış, ortalığı hereü merç kaplamıştı. Hazreti Ali, gürültüden o uyanmış, ne olduğunu sormuş ve şu cevabı al- muşta: — Basralılar birdenbire üzerimize 76 hücum ettiler. Kendimizi müdafaa mecburiyetinde kaldık. — Buna imkân var mı? ei — İşte görüyorsunuz ya.. — O halde karşıki taraf mutlaka kan dökülmesini mi istiyor? — Bilmem efendim. Ali, başlıca adamlarını çağırtarak emirler verdi: — Mukabil harekette bulununuz. Fakat ortalığı teskin için çalışmız. na getirin! Emrile karşılaşarak afalladı. O gin hakikc* » Namık Bey yerleşmiş ve bir! Hâdiseyi bertaraf o ediniz. Onun İçin kaçanları takip etmeyiniz, yaralıları toplayıp tedavi ediniz ölen ve yarala- nan bir kimsenin bir şeyini almayınız. Fakat hadiseyi bertaraf etmeğe im- kedi manisi yüzünden, ikbale ermişti. ... kân kalmamıştı. Harp iyice kızışmıştı. İki taraf biri. ra heyeti getirmiş. Furman 9 ile anılan bu çalgıcıların hef yabancıdırlar. Burada kazanacaklar veya A rupada yiyecekler, yahukts:£ bancı bankalara yatıracaklar Kabiliyetleri , liyakatımızdı düşkün de olsa Frenk mark! her varlığı başta taşımağa b zır züppe bir sınılın keyfi i$ milli menfaatleri çiğnemek € mizden gelmez. Bu noktada bi se kapılmıya da lüzum yok. Çöl kü işin içinde iktisadi sebep! var ve iktisadi sebepler, Y€ dünyanın biricik mihveridir. Amma, Furman meselesi Y* nız bir ticaret işi olmakla k* mamış. Gelen ve getiren vererek bem memleketin liyi katlarına hücum etmiş, pasaport davasında etrafa çirk sıçratmışlardır. : Bizden bir musiki heyetif geçenlerde Romanyaya gitti; fakat Ulah zabıtası tarafındi geri çevrildiğini biliyoruz. Seyrüsefer nizamnamesinin P i maddesi, yerli san'atkârları k* rumak için, yabancı gıcılal Binen yek prn H memleket, kendi evlâtlarını bs ka toprakların © çocuklarında üst tutar, Yerden göğe kadi haklı olan bu hareket karşı" da hayret değil hürmet duym* vazifedir. Netekim aynı hakka dayan rak Furmanların pasaportlar vize etmiyen Köstence şehbef derimizi da takdirle amıyoru Fakat ne yazık ki onun vize e memesine rağmen Romatıy# cazbantçılar buraya girmenin 9“ lunu bulmuşlar ve şebrin en iş lek bir yerinde kocaman | la kendilerini teşhirden şeki” wemişlerdir. di Dahası var, bütün bu ola! biten şeyler yetişmiyormuş gi? cazbantçılardan biri, bizim m“ — Iştı biz. böyle geliriz! « — elk i Nârasını savurmuş. v İşin buraya kadar olan kısmı" mi er ulunabilir. Fakat bu F donan Be e ii is birdir, nefrettir.. “Ben, bu gerizçi narasındi” memleketimin kanunları, memu" ları, seciyesi ile e mizi tahkir eden üstah' wi seziyorum, Vatandaşlıktan hiç bir bağı ren ben böy” le duyarsam, acaba onların" şi” di içimizde bulunmalarından m€f” ul olanlar ne düşünürler?. : Seygak â

Bu sayıdan diğer sayfalar: