19 Nisan 1931 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6

19 Nisan 1931 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— 6 — VAKIT 1eNiSAN, Gelişi Kömürlükte Adamın biri, karısı ile bir- likte sinemaya gitmek Üzere yola çıktı. Bir müddet yürü- dükten sonra evdeki kömür- lüğünü kitlemeği unuttuğunu hatırladı. Sinemayı rahat ra- hat seyredebilmek için ka- rısına: — Hanım, dedi, sen şura tıkta bekle, ben bir koşu kömürlüğü kitleyip gelirim. — Peki! Adamcağız gitti, kömürlü gön kapısına anahtarı soktu, çevirdi ve tekrar anahtarı cebine koyarak koşa koşa karısının bulunduğu yere gel- di. Birlikte sinemaya gittiler ve gülüp eğlenip hoşca vakıt geçirdiler Akşam üzeri eve döndük- leri zaman kapı bitişik kom- şuları kendilerini gayet asık bir çehre ile karşıladı: — Hayrola, ne var? Ne ol du. Çehreni fena halde as- mışsın? Beriki cevap verdi: — Neden asmıyacakmışım be adam, dedi, karımı kö- mürlüğe kilitlemişsin, kadın- cajız dört saattir orada. Aktör ve banger Vapurun yan kamarasında iki kişi idiler. Birisi şişman ve yaşlı, ötekisi zaif ve genç idi. Can sıkıntısı nihayet iki yolcuyu biri birile tanışıp konuşmağa mecbur etti. Havadan, sudan bahsedil- dikten sonra şişman sordu: — Siz necisiniz ? Zaif cevap verdi; — Aktörlük yaparım efendim. | Şişman sözüne devam etti ; — Ben de bangerim. Size tu- haf birşey söliyeyim mi? Aktör dediniz de hatırıma geldi. Ben tam on senedir tiyatronun sem- tine ugramadım. Aktör cevap verdi; — Ben size daha tuhafını söyliyeyim; bendeniz tam yirmi senedenberi bankaların semtine Uğramıyorum. Haliç hakkında Istanbulun bir çok semtleri gibi Halicin de derdi bitip tüken- mek bilmez meşhur altin boynuz bu itibar ile Avrupalıların zan- nettiği gibi pırıl pırıl bir yer degildir. Arada bir,, temizlenmezse dola- cakl,, endişesi görülür. Bazan vapurları zarar ediyor diye şikâ- yet edilir, Bazı sahillerindeki temizlik ise marufu cihandır. Meşhur seyyah ibni Batuta bile Kasımpaşa dere- sinin çirkinliğinden © bahseder. Hani insanım şu mübarek yer bir dolsa da dertleri de ortadan kalk- sa diyeceği geliyor. Vakıa o za- man Osman Cemale biraz zor olur amma neyapalım.! Misafir — Oh azizim sizi bütün mevcudiyetimle tebrik ederim. Karınız nekadar güzel kokteyl yapıyor, içkileri birbirine gayet iyi karıştırıyor. Ev sahibi — Efendim, kendisi bunu çocukken babasından öğ- renmiştir, Misafir — Ya demek ki babası kokteylci idi? Ev sahibi — Hayır sütçü idi. Numan Usta * Yeni omeb'us namzetlerinin kimler olacağını haber veren bir telgrafta Numan ustaya lâkap veyahut ünvan olarak şu kelime- ler vardı: “Eski ittihatçılardan.,, Halbuki Numan usta ittihatçı- i lıkta hiç de eski değildir. 13 Rakamı ispanya kiralı on üçüncü Al- fons, ayın on üçüncü günü is- panyâ taç ve tahtına veda elti. Bu münasebetle belki üzerle- rinde bâlâ tacü taht yükü taşı- yan milletler 13 rakamını bir daha uğursuz sayacaklardır. Halbuki, bizce böyle badiseler bu rakama kondurulmuş olan uğursuzluğu kaldırmaktadır. Davetli misafir Erkek eve geldi ve kendisini i karşılıyan karısına ilk söz olarak dedi ki: — Karıcığım, bu akşam bir | arkadaşımı akşam yemeğine ça- gırdım, haberin olsun! Bu haberi alınca kadının su- İ ratı bir karış asıldı. — Misafir mi çağırdın? dedi, | bizmetçi bu sabah kendiliğinden İ çıkıp gitti. Ben hastayım, çocuk diş çıkardığı için: hasta, buysuz bir balde. Dahası var, borçları- mızı ödemediğimiz için kasap artık et vermiyor. Kocası bu sözleri dinledikten sonra: — Evet karıcığım, bütün bun- ları biliyorum, dedi, fakat bu- nunla beraber bu arkadaşı ça- gırdım; çünkü kendisi evlenmek tasavvurundadır; evlilik hakkın- da bir fikir edinmesini istiyorum. Kürk manto Hikmet B. karısının arzusunu kıramamış, kendisine gözel, pa halı bir kürk almıştı. Kadın © gün kocasının yanında bu kürkü giydi ve endam aynasının öpün- de kendi güzelliğine kürkün şık- lığına hayran hayran bakarak | durdu. Biraz sonra kocasına: — Hikmetçiğim, dedi, kürk çok güzel amma, insan, ne de olsa, bu kürkü temin etmek için derisi yüzülen hayvana acı- maktan kendini alamıyor. Hikmet B. başını salladı: — Bu hissiyatına teşekkür ederim karıcığını! dedi. Kuvvetli hafıza Adamın biri kendini methedi- yordu: — Bakınız hatıram çok kuv- vetlidir, dedi. Bir şeyi aklima koydum miydi bir daha taş çatlasa onu unutmam. Mubatabı bıyık altından güldü: — Fakat azizim bundan üç ay evvel benden beş lira borç aldığını unutmuş görünüyorsun. O ayı. O parayı aklıma değil cebime koymuştum. Bebeğin adı Yavrum, yeni doğan bebek | kardeşinin adı ne. ! o — Vallahi daha öğrenemedim. İ Sözlerinden birşey anlaşılmıyor ki.. Güze Babasından öğrenmiş Havalananlar Bizim arkadaşlardan bir kıs- mı evvelki gün bir tayyareye binerek havalandılar. Ben de gidecektim, bir zamanlar ka- yıkla dolaşmak meraklısı ol- duğu halde sonra bir kazaya uğrıyarak bu işten vaz geçen ni ip Şükrü, şimdi işi havacılığa dökmüş olacak ki bu havai gezintiye ön ayak oluyordu. Eğer havalanma za- manımda benim yer yüzünde daha mühim bir işim olma- saydı ben de uçardım neyse.. Bu hava seyahati münâse- betile bu hafta bir ingiliz mec- muasında -Hikmet Feridunun kulakları çınlasın, şayet yük- sek sesle okusaydım, sesli si- nemalara pek devam etmedi- ğim için mutlaka ingiliz ak- sanile okurdum- okuduğum bir fıkrayı hatırladım. Bu fık- raya göre tayyareciler «naza- ra» pek inanırlar, bunun için yanlarında garip garip nazar- lıklar taşırlarmış. Meselâ dün- yânın en büyük tayyaresi olan (DoX) tayyaresinin pilotu, tayyaresine | harbı umumide Garp cephesinde ölen bir in- giliz atından çıkarılmış bir nalı mıhlamış, bunu bir lâhza ora- dan ayırmazmış. Meşhur pilotlardan bir baş- kası da oturduğu yerin yanın- da küçük bir kafesi ve kafesin içinde canlı bir kuş taşır ve bütün © sergüzeştlerinde bu hayvancağızı beraber götürür- müş. Bu pilotun (o başından geçen bir çok kazaların ha- fifçe savuşturulmuş o olması, kendi kanaatince, bu kuşun yüzü suyu hürmetine imiş. Başka bir tayyareci ber sefe- rinde yanında mutlaka bir torba çakıl taşı bulundurur İngiliz tayyarecilerinden biri- side bastonunu (almaksızın uçmazmış. Sonra tayyareciler havada iken alâimisemaya tesadüf ederlerse bunu “büyük bir uğur sayarlar, hele tayyarenin gölgesi aşağılarındaki bulut- lara düşerse eşsiz bir falihayir addederlermiş, Bizim bavalanan arkadaş- lar da bu itikatta olsaydılar acaba beraberlerine ne ahp uçmağa koyulurlardı diye dü- şündüm: Belki de seçerlerdi. — M. Zekeriya son zaman- larda satın aldığı mason müsellesini... — Valâ Nurettin bir tatar külâbi, yahut Kazan lehçesi ile bir Otgünç kitabı. — Kemal Salih, Mubsiniu bir büstünü, — Abidin Daver, güzellik kıraliçelerinin saçlarından bi- rer parça... — Yusuf Osman B. kıyıl- mamiış birkaç yaprak tütün, — Fikret Âdil Parnasyenli (Kiki) nin sulu boya bir res- mini... ilâh. Ben böyle düşünüyorum, fakat belki de biç birşey al mağa lüzum görmezlerdi; “Biz gazeteciyiz; bizim bulunduğu- muz yere nazar uğramaz!,, diye, Toplu Tğne şu mazarlıkları Ertuğrul Model tulmağa parası olmıyan züğürt ressam plâj levha- larını nasıl yapar ? Emektar hizmetçi Ziyaretçi — Hizmetçinizi biraz şımarık, hatta biraz küstah bu- luyorum doğrusu, Ev sahibi — Evet, biz de bunu biliyoruz. Fakat kendisine biraz besi çirkin müsaadekâr davranmak mecbu- riyetindeyiz. Zira kendisi pek eski emektarımızdır. Tam üç ay- danberi bizde duruyor. Kuraklık Mübalâgacı bir seyyah cenup memleketlerinin kuraklığından ve sıcaklığından bahsediyordu. Din- liyenlerden birisi sordu: — Hiç mi yağmur orada? Seyyah cevap verdi: — Ne diyorsun birader beş yaşma basmış kurbağalar var ki daha yüzme öğrenmek fırsalını bulamamışlardır. Meşgulmüş ! — Hasan B. içeridemi? — Evet efendim, fakat pek meşgul. — Ne yapıyor? — Akşam misafirleri gelecek, eğlenecekler. Onun için eski gra- mofon iğnelerini sivriltiyor” Tahsildar ve işçi Tahsildar — Aman azizim di- şim öyle fena ağrıyor ki sorma! Arkadaşı — Peki ne diye sız- lanıyorsun da dişçiye gitmiyor- sun? — Dostum, daha dün hepsine vergi ihpariyesini götürdüm, na- sıl giderim? Beş tablo Muallim — Beynelmilel şahe- serlerden mürekkep büyük bir resim müzesi tutuşacak olursa ilk olarak kurtarılması lâzım ge- len beş tablo hangileridir? Talebe — Kapıya en yakın du- ran beş tablo efendim. Kanaatkâr!.. — işsiz kaldım, iş bulamadım bana bir parça para lütfeder mi- siniz? — Al sana elli kuruş oğlum, yarın mağazama uğra, sana İŞ bulayım, — Verdiğiniz para ile kanaat ederim efendim, yarın mağaza- nıza uğrayıp sizi rahatsız edecek kadar aç gözlü değilim. Musiki zevki — Gariptir dört tane musiki- şınas çalğı çalan kızınız olduğu balde siz aslâ musikiden hoşlan- mıyorsunuz. — Sizin de dört tane musiki- şinaz, çalğı çalan kızınız olsaydı, siz de musikiden hoşlanmazdınız. yağmaz Ocakçının yüzü Hanım (hizmetçiye ) — Kızım hi o ocak süpürücüsü ile evleniyordun, Bt| geçtin, neden bu iş bozuldu” anımcığım, dün akl defa o yüzünü yık Aman yarabbi €| yaşanmak şam kendisin mış olarak gü m, kendisile kabil değil. Hamalın cevabı Tren hareket etmişti. Yolculardıf birisi pencereden hâşını uzattı ve hız hızlı bağırmağa başladı: — Hecey! Hamal, ne diye bavulum* trene yüklemedin? Bu feryat üzerine istifini bozmiyaf” hamal bağırarak şu cevabı verdi: — Efendim, bavulunuz o sizin gi İdolgun değildir. böyle yanlış trene bif mez, İki hafta Yazıhanede işler gayet fena, kâr b idiyordu. Bu münasebetle iki of raşlısı her sene yapmak itiy” ğu tatil ve istirahati iki h# ti, İki hafta istirahatten sonra yazi! nesine gelip genç ortağına sordu: — Ben seyahate çıktıktan bugü! kadar neler oldu, neler geçti? Genç ortak istifini bozmadan cevat verdi: — İki hafta geçti... Mes'ut adam — Kadın hususunda hiç taliim yok — Haline şiikretsene! Talâktan ucuz Şikagoda haydutların ne de hüküm sürdükleri malüm. İşte bu şehirde bir aktris, bir avı tın yazıhanesine mxracaat ederek: — Kocamdan boşanmak istiyoru” dedi. Avukat, gözlüğünü düzelterek: - — Hay hay efendim, diye cevap irdi di, müayyen ücreti verdiğiniz takdiri bir dava açar, bu mes'eleyi hallede” Aktris sordu: — Muayyen ücret nedir? i — Iki yüz lira.. gi Aktris bu cevap üzerine ayağa — Aklınıza şaşayım, dedi, ben “ mi liraya kocamı vurdururum! Boş kalan köpke A. Evin hizmetçisi, her akşam Mer dan evvel, evin köpeğini bağlamty mükellefti. Bir akşam nasıl oldu İher günkü vazifesini ihmal etti. Ertesi sabah ev halkı uyandık mân serbest bulunan köpeğin şeyleri harap ettiğini, yeyip bit edi “ öğrendi. Hanım hizmetçiyi çağ” tekdir ederek sordu: imali — Köpek neler yeyip bitirm — Kendisine ayırdığım yese” başka her yenecek şeyi... ti: Ey matmazel, çoraba yarım saatten beri sak” dişi” örüyorsunuz. Artık çenem acıyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: