13 Temmuz 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

13 Temmuz 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 4 — VAKIT13 Temmuz 1932 Ayasofya camiindeki mozayıklar lüst tarafı 1 inci sayıfada| | yerinde olar mozayıkların bir | çoğunu (meydana çıkarmıştır. Şimdi bu mozaiklerin en mü- himi olan ve cümle kapısının | üzerinde bulunan mozaik lev- ha üzerinde çalışmaktadır. Dün mubarrirlerimizden biri profesör ile görüşmüş, nasıl ça- lıştığını, şimdiye kadar sarfetti- ği mesaiden nasıl bir netice elde ettiğini sormuş, profesör bu hususta şayanı dikkat malü- | mat vermiştir. Bu malümata göre son cema- at yerinin tavanmı teşkil eden yaldızlı satıhlar tamamen altın ve mozaiktir . Burada camiin içerisine açılan dokuz kapı var- dır. Her kapının üstünde de yarım ay, yani hilâl şeklinde birer kemer bulunmaktadır. Bu kemerlerin ortasında (kırmızı mozaikten birer salip işlenmiş- tir. Yalnız ortada bulunan cüm- le kapısının üzerinde (Bizans san'at asarından olan bir moza- ik levha bulunmaktadır . Bu levhada hazreti Olsa bir taht üzerinde oturmuş, önünde Bizans imparatoru diz çökmüş bir va- ziyette görülmektedir. Hazreti Isanın sağ ve sol taraflarında bir madalyon vardırki bunlârdan birinin içersinde (birer melek resmedilmiş bulunmaktadır. Profesör Thomas Vhit:emore mo sik levb: 'an bahsederken wuharririmize: — Bu eser Bizans san'alının © yüksek bir nümunesidir. Türkler bu san'at eserini muhafaza etmekle bü -| tün san'at âlemini kendilerine med - yuna şükran etmişlerdir., Demiştir. Fakat profesörün meydana çıkardığı hacer ile mozaik lâvha henüz (imseye gösteril- miyor. Çünkü son tanzifat henüz yapılmamıştır. o Kırmızı renkli mozaik haçların üzerine birer büyük kâğıt parçası yapıştırıl. mak suretile muhafaza edilmek- tedir. Bu haçlar meydana çıka- rılmazdan evvel üzerlerinde yağ- hı boya ile yapılmış çiçek resim- leri bulunmaktaydı. (Fakat bu çiçek resimleri, mozaiklerin üzerindeki çiçek (resimlerinin kopyalarıdır. Işte Amerikalı pro- fesör bu boyalı resimleri silerek bunların altındaki (o mozayıkları meydana çıkarmaktadır. Muharririmiz mozayikleri mey- dana çıkarmak için nasıl bir vasıta kullandığı sormuş: — Bu mozayikleri temizlemek için kimyevi bir madde mi kul- lanıyorsunuz ? ,, demiştir. Profe- sör bu suale: — Har, kimyevi madde kullan- mak doğru değildir. Mozayikleri ka- patan boyalı resimleri ve çiçekleri â- letlerle, fakat gayet dikkatle hakke - diyorum. Bunların altından mozayik leri meydana çıkarıyorum. Tabi san- atkârane kıymetlerine en küçük bir halel getirmemek için o çalışıyorum. Ve muvaffak oluyorum. — Şimdiye kadar kaç tane mozayik meydana çıkardınız ve bunun için nekadar zaman sar- fettiniz ? v İ — Burada üç aydan beri çalışıyo- rum. Bu müddet zarfında sekiz tane haç ile ortadaki cümle kapısının üze- rinde bulunan levhayı ortaya çıkar- dım. Demek oluyor ki haç şeklindeki mozayiklerden yalnz bir ( İanesinin, üzerindeki boyaların o temizlenerek İ meydana çıkarılması için üç (hafta kadar zoman sarfetmiş oluyorum... © Amerikalı profesörün verdiği bu izahat gösteriyor ki bu zat hakikaten iğne ile kuyu kazıyor denilecek derecede dikkat ve itina ile Ayasofya mozayikleri üzerinde çalışmaktadır. Ve şim- diye kadar elde ettiği netice- den çok memnun görünmekte- dir. Profesör her sabah saat yedi buçukta gelerek işe başla- makta; akşam saat on yedide mesaisine nihayet vermektedir. Gene profesörün verdiği mü- temmim malümata göre Ayasof- ya camii Bizanslılar tarafından altıncı asırda yapılmıştır. Fakat sekizinci asırda Bizanslılar ara- sında çıkan ibtilâflar neticesin- de camideki putların bir kısmı tahribata uğramıştır. Abdülmecit zamanında Aya- sofya tamir olunmuştur. Tamirat esnasında mozayikler görülebili- yordu. Profesör mesaisinin ne vakit nihayet bulacağı hakkında he- nüz kat'i bir söz söyliyebilecek vaziyette olmadığını söylemiştir. Profesöre bu müşkil ve son de- rece dikkat ve itinaya muhtaç işte İtalyanın mozayik san'atkâr- larından çok muktedir iki mü- tehassıs vardım etmektedir. Musulda bir hadise Musulden gelen haberlere gö- re Maverryı erdende Musul pet- rollerinin Hayfaya naklı için borular koymakla meşgul köylü- lerden mürekkep bir heyete be- deviler bücum etmiş ve çalışan ameleyi yaraladığı gibi hattıda bozmuştur. Ereğli kömür şirketi ve Türk işçileri Zonguldaktan gelen bazı ha- berler, Ereğli kömür şirketinin son zamanlarda bir kısım Türk işçilere yol vermiye başladığını bildirmektedir. Aya bla e re bunların yerine bazı Fransiz- lar, mütehassıs namı altında ge- tiriliyormuş. Birçok şikâyetleri mucip oldu- gu bildirilen bu vaziyetin, eğer doğru ise derhal tetkik edilmesi lâzımdır, kelimeni Birkısım tarih hocaları döndüler Ankarada toplanan ve evvelki gün biten kongreye şehrimizden iştirik eden tarih hocaları ve müderrisler dün dönmüşlerdir. Hocalardan ve müderrislerden bazıları Alişardaki harfriyatı ya- kından görmek maksadile Aw- karada kalmışlardır. Etabli rumlsra tezminat dağıtılması bitmek üzere Istanbuldaki etabli orumlara dağıtılmakta alan 150 bin Ingi- liz liralık tazminatdan istihkakı en az olanlara ait ilk parti bu hafta içinde tamamlanacaktır. Istihkaki daha fazla olanlara âit ikinci listede hazırlanmakta- dır. Bu listede isimleri olanlara tazminat tevzialına Ağustosta başlanacaktır. Şimdiye kadar 150 aileye tazminat verilmiştir. —m Vali Böy şehrimizde Yalovada bulunmakta olan Dabiliye vekili Şükrü Kaya Bey- le görüşmek üzre iki gün evvel Yalovaya gitmiş olan vali ve be- lediye reisi Muhittin B. dün ak- şam dönmüştür ; Tehir edilen seyahat Konservatuvar müdürü Ziya ve Halk bilgisi derneği umumi kâtibi Halit Beylerin Balıkesir seyahati 22 Temmuza bırakıl mıştır, Belediyede : Bir mezarlık Davası kazanıldı Belediye, Evkaf aleyhine açtığı bir mezarlık davası kazanmıştır. Anlaşıldiğna göre Yükaekkal- dırımda oŞahkuli mahallesinde Iranlı Mecidin dükkâni karşısın- daki mezarlığın bir kısmı iki sene evvel Evkaf tarafından Me- cide kiralanmıştır. Mecit bu me- zarlığı bir bahçe yapmıştır. Yeni belediye kanunu ile Ev- kafa ait bütün mezorlikların be- lediyeye devri icap ettiği halde Evkaf yeniden bir mukavele ile mezarlığı Mecit efendiye üç sene müddetle kiralamıştır. Bunun üzerine belediye Ev- kaf aleyhine dava açaıştır, Fakat Evkaf burasının akar olduğunu ileri sürerek mezarlı- ğın Evkafa ait bulunduğunu iddi- a etmişsede mahkeme burasının mezarlık olduğuna ve belediyeye devri lâzım geldiğine karar ver- miştir. Bundan başka Belediye ayrıca Mecit efendi aleyhine mezarlığı tabrip davası açmıştır. Süt müstahsilleri ile inekciler ve cuma tatili Ticaret yapan süt müstahsil- lerile inekçilerin dört mevsimde faal bulundukları halde hafta tatili kanununa tevfikan ruhsat almaksızın Cuma günleri icrayi ticaret etmekte oldukları yapılan teftiş neticesinde anlaşılmığtır. Belediye varidatınm ziyaı mu- cip olan bu faaliyete müsaade edilmiyerek hafta tatili kanunun- dan istifade edecek olan mür- tahsiller ve ahır sahiplerinin ta- kip ve ruhsate raptedi belediye şubelerine bildirilmiştir. | Evlerdeki elektrik tesisatı Müessese ve evlerdeki elek- trik tesisatında Buşon tabir edi- len sigortaların tel sarılmak su- retile takviyesi ve yanmış sigor- talarm tecdit edilmeksizin tel sarılarak kullanıldığı yapılan tef- tişler neticesinde anlaşılmıştır. Yangın çıkmasına sebebiyet verecek olan bu halin men'i ile tel sarılı sigorta kullanmakta is- rar edenlerin cezalandırılması, şube binalarında bu gibi telli tesisat varsa bunlarında derhal yenilendirilmesi tamim edilmiştir. Konservatuvar belediye bina- sına nakletmek istiyor Konservatavar müdürlüğü be- lediye riyasetine müracaat ede- rek belediyenin Düyunu umumi- ye binasına taşınması üzerine belediye binasının konservatuva- ra verilmesini istemiştir. Biraz ufak olmasına rağmen belediye binası, konservatuvar için gayet elverişli görülmektedir. Bir teberru Ve teşekkür İstanbul Halkevi Relsiiğinden: Asalkira- zlioni Oçnerali Sigorta kurspanyasının İs - tanbal şubesi hayırlı bir işe sarfedilmek ü- zere vilâyet makamı vasıtasiyle o Halkevi emrine beş yüz lira vermiştir. Bu ( sigorta girketinin Istanbul mubtaçları hakkında gös! terdiği inemni hiaze karşı Halkevi muhte - rem güzeleniz vastaşile teğekkür eder, itizar Roz Nuvar tefrikamız yazımızın çok" loğuna mebni bu gün dercedilemedi. Okuyucularımızdan gzür dileriz. Sultanahmet üçüncü sulh hukuk akimliğ v len? Panayot efendinin Mehmet Reisi aleyhine gıyaben istihsal eylediği bir kıt'a ilim mucibince mumaileyhe tas dir kılınan başkâtip İhbarnamesinin ikametgâhinın meçhuliyeti o hasebile tebligat ifa edilemediği anlaşılmış ve ilânen tebliyat icrasma karar veril - miş olduğundan yirmi gün zarfında mahkemeye müracaat etmediği tak -i dirde hakkında gıyaben muamele ya- pılacağından başkâtip (ihbarnamesi makamına kaim olmak üzere ilânen tebliğ olunur. 43340) ; di a k sie GAİN aim GObi çöllerinde! Türkçeye çeviren OMER RIZA —28— Yazan SVEN HEDIN GOBİ ÇÖLLERİNDE ss —z Larsonun yapiığı kayığı bir kere daha tecrübe ettik. Kayık; gok ağır olduğundan suya pek fazla dalıyordu. Onun için ağ&* cın içini biraz daha oymak lâzımdı. Derhal faaliyet başladı. Kaybedilecek vakit yoktu. Çünkü nehrin suları yavaş yavaf iniyordu. 59 santim derinliğinde olan yerler, 55 santime inmiş" vw. Ağacın içi biraz daha ouyulduktan sonra bir tecrübe dah& yaptık, Ve muvaffak olduk. Ertesi gün Etsin gölü dolaşacaktık. Biz nehirde dolaşıyorken Larson bizi sahil boyunca takip ederek, durak yerlerini tayin edecekti. Çünkü kayığı ağırlaştır” mamak için içine eşya koymak lâzımdı. Profesör Hsu ile Lâ Larsona refakat edeceklerdi. Hempel ile Zimmerman, Etsin gölün cenup kolunu tetkik edeceklerdi. 17 teşrinievel günü hareket ettiğimiz zaman karargâht& Doktor Hod ile ber arkadaşı kalmıştı. Karargâhtan hareketimizi müteakip yollarımız ayrıldı ve ancak üş gün sonra, Turgutlar prensinin ikamelgâhımda tekrar birleştik. Maksadım, bu prensi profesör Hsu ile birlikte ziyaret etmek ve ona Zimmermanı takdim etmekti. Çünkü Zimmerman bu havalide bir buçuk sene kadar kalacaktı. Haslundla ikimiz kayığa binerek hareket ettik. Yanımızda ancak en çok kullanılacak eşya vardı. Haritalar, pusla, saat, kalem ve dürbünler. Haslund, elbisesini de bırakmış, sırtına bir yün fanilâ, ayağına bir deniz pantalonu geçirmişti. Çünkü ikide birde suya inerek kayığı çamurdan kurtarıyordu. Cereyan bizi mutedil bir süratle götürmekteydi. Cereyan bir kıyıdan bir kıyıya doğru aktığı için sağa sola gidiyorduk. Haslund kayıkla, ben de haritalarla meşgul oluyordum. Nehrin kenarmda çadırlar kuran Turgutlar, kayıkla dolaş" tığımızı gördükleri zaman bizi seyre koştular, Hatta mai renkli elbiseler giyen iki erkek ve kırmızı renkli elbise giyen bir ka- dın atlar sırtınd> gelmişler, bizi selâmlamışlardı. Öğle üzeri kıyıya yaklaşarak yemeklerimizi yedik ve din « lendik. Sonra yolumuza devam ettik. Öğleden sonra saat üçte” nehrin iki kola ayrıldığı noktaya vardık. Sol kola Oboen göl yani Obo nehri, deniliyor ve bu nehir Gaşun Nora akıyor. Ötekine ateşin etrafında serilen mantardan halılara oturduk. Yemekten sonra çadırımda uzanarak yazılarımı yazmıya başladım. Mongol- lar kavallarını çalıyorlardı. Postlar üzerinde açıkta yatacak Mongollar gibi yatmıya cesaret edemedim. Ertesi sabah ayni şekilde hareket ettik. Çöl ortasında se ma ve ormanlar arasında nehir üzerinde ilerledikçe sinemacr mzm yanımızda bulunmamasından müteessir oluyordum. Onun için sinemacımız Lieberenze bir mektup göndererek bize iltihak etmesini rica eltim. (4... —.. — atila , Seyahatimiz pek mükemmel devam ediyordu. Horuvı me rinnin genişliği değişiyordu, Bazan genişliyor, bazan da di yordu. Nehrin çok derin olduğu yerlerde Larsonu yanımıza alr" --— 56 GOBİ ÇÖLLERİNDE —— yorduk Kayığımızı Larson yaptığından onun bu kayığa binmiye hakkı vardı. Çok geçmeden manzara değişti. Orman nihayet bulmuştu, yalnız ötede beride birkaç kavak görünüyordu. Ilgın ağaçları pek seyrekleşmişti. Nehrin iki tarafında çayır ve saz * lardan müteşekkil düz stepler uzanıyordu. Manzaranın ihtişam ve füsunu kaybolmuştu. İki henişire gölü ihata eden düz, açık hav zaya varmak üzere olduğumuzu anlıyorduk. * - Donder nehri ile Obo nehri arasında birkaç metre yüksek* liğinde düz ve sert bir ova bulunmaktadır. Turgutlar prensinin karargâhı Ser Sonçe namile tanılan bu yerdedir. Prens pişmemiş tuğlalardan kurulmuş bir evde ikamet edi" yor. Ev, yeni yapılmıştı ve kırk odadan müteşekkildi. Eve yakın bir yerde prensin “Yamen,, i, yani hükümet konağı bulunuyor. Biraz daha ilerde bir küçük manastır yükselmektedir. Buna Da* gelin Gombo deniliyor. Gombo, Tibet lisanında manastır demek” tir, Mongollar ise buna Sumo derler. “ Burada Turgutlardan Obo nehrinin Gaşun gölüne giden yolu ile Döndörek Soho gölüne akan yol hakkında malümat als mak için vukubulan bütün teşebbüsümüz bir fayda vermedi. O* nun için Haslund bir keşif seyahati yaptı ve Döndörün biraz iler” iden iki kola ayrıldığını, sol kolun bir sürü bataklıklardan ibs” ret olduğunu sonra sol kol ile bitiştiğini görmüştü. Kayığımızın buradan geçip geçemiyeceği şüpheli idi. Fakat bir kere teşebbüf edecektik. Etsin Göl üzerinde yaşıyan ahali, Mongoldurlar eski Turgut kabilesine mensupturlar. Bizim karargâhımız Tur * gutlar prensinin ikametgâhından yarım fersah uzaklıkta idi. Teşrinievelin yirminci günü adamımız Matteyi prensin Y4* menine yani hükümet konağına göndererek bizi ne vakit kal edeceklerini anlamak istedik. Matte öğleye kadar avdet İhtimal ki prens bizi kabul edemiyecekti. Onun ihtiyar, kör v€ sağır olduğunu, mütemadiyen kürkler içinde yaşadığını ve mis8” fir kabul etmediğini biliyorduk. Onun 45 yaşında bir oğlu vardi ki, babasının bütün işlerini görüyordu. Onun bizi kabul etme” muhtemeldi. Nitekim kendisi iki hafta evvel Hummel ile Has” lundu kabul etmişti. Şayet kabul olunursak sinemacımız da bi“ ze refakat edecekti, i Matte, ikindiye doğru gelerek bize prensin çok tuhaf bir © vabını getirdi. Prens bizi teşrinievelin yirminci günü kabul ye razı olmamıştı. Çünkü o gün misafir kabulü için mı a değildi. Prens ayın 28 veya 29 uncu günü adam göndererek b ne zâman kabul edeceğini bildirecekti, Ben de, profesör Hsu aldığımız cevapta hakaret manas: sezmiştik. Biz dört beş sonra o kadar uzaklaşmış olacaktık ki prensi görmek için tek! avdet edemezdik. Turgutlar prensi 970 çadıra hâkimdi. On! için bu adam, bir kasabanın belediye reisinden farksızdı, Prof& sör Heuya göre bu vaziyette olan prensin bizim heyetimize k3* şı hürmet ve nezaket göstermesi lâzımdı. Fakat meseleyi 2 bir noktai nazardan tetkik ettiğimiz takdirde prensi haklı gö mek gerekti, “ii A » SAR

Bu sayıdan diğer sayfalar: