3 Eylül 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 9

3 Eylül 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayıfa 9 Ne kadar yaşarız ?. İlmin halledemediği bir muamma! Bir çok hastalar, yaşamak azmile en tehlikeli hastalıklara galebe çalıyorlar Bir kaç gün evvel İngilterenin ! bekliyorlardı. Kadın ameliyat ol- en meşhur operatörlerinden Sir | madan evvel onları görmek iste- Bir kahve tacirile mülâkat i Kahve fiatları pahalı değilmiş ;- artacakmış İstanbullular bir günde tam bir milyon 80 bin fincan kahve içiyorlar ! Çe Siyar gene.. 1 gümrük, 6,5 kuruş oktruva, 2,5 m) Disi da esbabı başka. ye Sutton, şu sözleri söylemiş- İ idi. & ie pe yor Aba diyorlar, kuruş ambar masrafı biner. Ne | Meselâ Gümrüğe kahveniz gel- p Myra i lüzumsuz . yere | eder? işi Çıkerübile F Bir insanın ne kadar yaşaya - | yatırdıktan sonra tekrar muaye- Ün Bak ad i nak nani ge a cağı hakkında kehanette bulun - | ne ettik ve vaziyetin ameliyata ila, be Şeçon'iare — Besip*ddelime - nız yok. Ne yaparsınız. Bittabi mak kadar yanlış bir hareket yok- | müsait olmadığına karar verdik . Mb a afta 140 kuru- — Evet hesap edelim. Eder | para bulmak için elinizde ve ta, siir şu Glide ş Bu ihtikâr de- * BU ibtikür değil mi. Öğ- z amdı. Bir kaç saatimi » Stettim. Balık pazarı- rin bıncabınç s0- N olaştım. Çuvallar- DM kavanozlardakini ay- a m. Bir haylı merdiven im. Bir kaç tüccarla ko a <psinden aşağı yukarı da © sözler dinledim. Aca €nleressanı tüccar ta Efendile * konuştukla- Yeh yazıyorum: ârmı asla! he ibtikâr mi. Asla NU em bu muhtelif nok- sabit olmuş bir iştir. m değil bilâkis ucuza A *fendim, baştan başlıyalım . yy #ereden getirtiyorsunuz? d e hm an alara fark varmı? İnek efendim. Bundan üç Kk 50 kilosu 10 do- Vİ 11,5 dolara çıktı. Brezilyada Revoslüsyon sebebi bu tabii, | in başına masraf y Si bundan başka okka masraf ediyorsunuz? im, evvelâ kontenjan mal antrepoda altı ay b Çünkü dövizin yüzde İZ?'t ay sonra yüzde ellisi- ( Sİ ayda verilir. Bu suret- j ramız nisbetinde (l di Üç kuruş bu eder. d geni m —— sürü mübürlü kâğıt ' Niümlar gösteriyor. ende hasapları bıra- itibarile “bir okka me masraf o bindiğini Krülbilirmi iz? bir efendim. Tabii.. Ba- 1 Ns okka kabvenin maliyet uştur. Buna 41 a eğ i Yapalgi mürekkep bir nu - NE " Sonra bir vals ça - Ne komik bir numara ta- Kiz gittikçe neşeleniyor, şampanyalar te » steriyordu. - Birdenbire Perdesi açıldı. İçinden | Perde göründü. Bu i - , Nü üzerinde gayet yapılmış bir d | Ne > ei 113 kuruş. Buna 15 küruşta kontenjan masrafı ilâve ediniz. — Nedir bu kontenjan mas- rafı? — Faiz, sigorta, avarya, ha- maliye, dizbarko. — Peki bunlar kontenjandan evvel yokmuydu? — Yoktu.. Mal doğrudan doğ- ruya çıkardı. — Peki ne oldu hesabımız? — 178 kuruş. — Sonra? — Sonra 4kuruş ta ardiye ile döviz faizi ilâve ediniz. — 132 kuruş. Muhalabım geniş bir nefes aldı; — işte bir okka kahvenin eli- mize girişi. Orta tacirlerde kazanmasın mı? — deki kahve piyasası kaç kuruş — 130—135 — Een bazı yerlerde 145 ku- ruşa gördüm. — Onlar da 'orta tacirler Be- yim. Okka başına beş on kuruş kazanmasınlar mı? Gördünüz mü Eeyim.. Şimdi siz diyeceksiniz ki 132 kuruşa malolan kahveyi nasıl olurda g — Ha. Onunda sırrı başka Efendim. Bu kahveler bizim eski kahvelerimizdir. Yani 50 kilosu 10 dolarken aldıklarımız.. İşte bunun için şimdiki fiata satabi- liyoruz. Yoksa imkânımı var? — Demekki kahve fiatları artacak? Şüphesiz, Mevcut kahvele- rimiz biterse ve 11,5 dolara kahve o ahrsak tabil artacak. Fakat belli olmax. Belki Brezil- yada da kahve düşer. — Ne kadar stok kahve var? — Dört ay yeter.. Hesaplar iyi amma Bütün bu hesaplar iyi amma. Geçen aya nisbetle fiatlarda ne için artma var, bunu anhyamı- yorum. — 2 Poan da sırrı başka, efen- “Gü ilüşlü Kadın! i Arsen Lüpenin > bir macerâsı — 36 Nİ a Löplan- Türkçeye çebiren : fa. esnada ikinci perde de yavaş ya- vaş açılmış, ince * kordelâlardan be üzerinde elbise (o namına, mavi tülden, üzerine altın yıldız- lar serpilmiş geniş bir eteklik o - lan bir dansöz sahneye atılmıştı. Dansöz, bir an, füsunkâr bir hey- kel gibi hareketsiz durdu. Başın- da, yüzünün bir kısmını kaplıyan hafif bir peçe vardı. Bu peçenin altından fevkalâde bir renge ma lik olan altın sarısı saçlar dökülü- yordu. Raul, birdenbire: — Vay canımna!,. Diye mırıldandı. Jorjöre merak la sordu: Fakat sakın bu dansöz.., . nisbeten ikinci kısım malları da- ha ar ti verirsiniz değil mi ? — bie geçen ayda böyle ol- du ve bir kısım kahveler 120 kuruşa kadar satıldı. Bittabi za- rarına bir satış.. Bir ayda içtiklerimiz — Istanbulda bir ayda ne ka- dar kahve sarfedilir? — Ayda üç bin senede 36 bin çuval kahveye ihtiyaç vardır? — Bütün Türkiyede? — Senede 60-70 bin çuval. Bir hesap Burada. defterimi çıkararak edindiğim malümatla bir hesap yaptım, Ayda üç bin çuval kab- z — İstanbullular ayda tam 400,000 filcan kahve içmiş Sel Yani günde bir mil- yon seksen bin filcan.. Bu kahvelerin yarısının kahve- hanelerde içildiğini farz etsek beher filcan kahveye de aşaği bir hesapla üç kuruş desek tanbulluların kahve için bir güm de sarfettiği paranın - 17 bin li- raya yakın olduğunu anlarız. Gü- zel değil mi? Apartıman bahsi cüple ve merakla bakan kabve tacirine dedim ki: — Istanbulda birçok kahvecis lerin apartman yaptırdıkları söy- leniyor, ne dersiniz ? Muhatatım, tahminim hilâfına kızmadı. Bilâkis güldü : — Ne söylüyorsunuz, * dedi, TA baktın mı Bey. Nerede o günler.. ie lâf... Hepsi boş lâf hem de. Düşününüz Efendim. Bu piya- sada en eski tüccar benim Hemen otuz seneye yakın bu işle uğ- raşıyorum. Değil apırtıman bir ev bile edinemedim. Ama ka- zanmıyor muyuz diyeceskisiniz, Tabii sırasına göre kazariiyorüz. Kazanıyoruz ama kahve ve şe- ker ticareti bir kumar oyunu gibidir. Insan kazandı mı, bira- Kip çekilmeli. Bunu yapmadı mı bütün kumarcılar gibi işi bitti 7 > “Fakat Raul, gittikçe artan bir merakla dansözün ince vücuduna ve sarı saçlarına bakıyordu. Dansöz, gayet yavaş hareket- lerle dans ediyordu. Vücudu, san- ki kıpırdanmıyor gibiydi. Bu su- retle sahnenin bir ucundan öbür ucuna gidiyor, seyirciler, onun a- deta durduğu yerden uçtuğunu zannediyorlardı. Bir aralık Jorjö re: — Bak, dedi, herifin suratına bak! Raul hayretle döndü. Valteks in yüzü, derin bir meraret, bir 1- tırapla dolu, sahneye bakıyor, da ha iyi görebilmek için iri boyunu, ayaklarının ucuna basmak sureti- le bir kat daha yükseltiyor, dan - sözü adeta gözleri ile yiyordu. Jorjöre güldü: — Galiba, dedi, onu bu hale getiren dansözün sarı saçları.. Mu sarı Klarayı O hatırladı... “ Yaptığım hesaba bir haylı taa- Bir kaç sene evvel Sir Sutton- i un bu sözleri söylemesinin sebebi, doktorlardan birinin bir hastayı muayene ettikten sonra ona: — Senin üç aylık ömrün kak dı! Demesi, buna rağmen hastanın hâlâ yaşamasıdır. Bu gibi hâdiseler tekerrür &de | durur. Bugün nice hastalar vardır ki kendilerinden ümit kesildiği balde güzel güzel yaşıyorlar. Doktorların tahminine göre bunların çoktan ölmeleri ve çürü- meleri icap ederdi. İngiliz doktorlarından Filip İn- non buna mümasil bir çok hâdi- seler kaydediyor. Bunlarm biri de şudur: — Hasta bir kadını muayene için evine gittim. Kadmı hasta - haneye nakletmek icap etti. Onu taşıyarak bir arabaya bindirdik . Ve gördük. Ertesi (ogün kadı- nı ameliyat masasına: yatırdık. . Kadının kocası ve çocuğu dışarda | EEENEAANN demektir. Benimle beraber işe başlıyan * birçok tüccarların bu- gün izi bile yoktur. Gördükle- rinizin çoğu yeni, beş on sene- lik töccarlardır. — Eskiler ne oldu? — Bir kısmi battı, gitti, bir kısmı da zarârı görünce çekildi. Düşününüz, ben birkaç sene | evvel bu işten tam (80) bin lira zarara uğradım. Mukavele ile sipariş ettiğim * kahveler gelir gelmez kahve piyasası paniğe uğramış gibi düşüvermişti. Kendimi toplayıncıya kadar ak- la karayı seçtim, Emdiğim süt burnumdan geldi. Değil apatıman yapmak, babadan kalanları birer birer yedik, içtik. Kahve, şeker tacirleri hep kendi paralarını yer., Efendim hep kendi paralarımı.. Buna emin olun. SA s. Torjöre birdenbire takla ge - len şeyi söylemekte tereddüt edi- yordu. Nihayet cümlesini tamam- ladı. — Sakın bu dansöz Klara ol- masın! Hem onunki hem de senin ki.. Tuhaf olur, değil mi? Raul kısaca cevap verdi: — Deli misin? Fakat ayni fikir, kendisine de gelmişti, Evvelâ, saçların rengini, sonra taranış tarzlarını görmüş - tü. Sonra Valteksin heyecanı kâfi idi, Zira, Valteks, Klarayı daha iyi tanıdığı için her halde onun dans hususundaki “kabiliyetleri - ni hususiyetlerini de bilirdi. Ra- ul, bu sebepten, onun Klara ol - duğuna kal'ibir surette ka- | rarını vermişti. Fakat kabil miydi? Marki d'Er | lemont'un kızı, henüz vilâyetten gelmiş olan bu acemi mahlâk, bu derece bir sahne alışkanlığına ve , genin lek ae. eliniz — Kadının kurtulmasına ihti- mal yok! Onun şöyle böyle altı aylık ömrü vardır! Bu karar verildikten sonra (5- din hastahaneden evine naklolür- mayı İstedi ve evine gitti. On bir ay geçtikten sonra ay- nı kadının kocasına tesadüf et - tim ve karısının ne halde giduğü- nu sordum: — Çek iyi! Dedi, Hayret ettim. Admacağız ar- latmağa başladı: ğ — Zevcem evine dönükten son ra bir kaç hafta yattı . Sonrao- dasında dolaşmıya bağladı. Bir ay geçmeden sokakta dolaşmıy” imkân buldu. Ufak tefek ev işle" rile de meşgul olabiliyordu. Halis hazırda daha iyidir! Bir kaç gün sonra aynı adam hastahaneye geldi “ve karısının muayene odasmda olduğunu söy- ledi. Mütahassıs arkadaşımız onu tekrar muayene edecekti. Ben de bu kadını görmek istedim ve oda- ma aldrm .Kadın çok iyi idi. * Ki- losu artmıştı. Bir dakika düşündüm. Sonra z sordum: 4 — Nasıl iyileştiniz ?. — Bilmem ki nasıl anlatayım. Çocuğum ve kocam bana müuhtaç- tılar. Ben de yaşamak istiyordum. Bütün iyiliği buna borçluyum!. Bu sebep de kâfi değildi. Fakat bundan kafanın vücut üzerindeki hükmü anlaşılıyor. Hastalıkla mü cadele hususunda yardrmet kuv- vetlerin en büyüğü budur. Hasta- lar, her şeyden evvel bu azim ve irade ile mücehhez olürlarsa, sa- yıları muhakak azalır. , Bir çok insanlar, tehlikeli bir hastalığa uğradıklarmdan değil, fakat yaşamak sevkini kaybetttik- leri için ölürler. Hastanm müca- deleci ruhu en kuvvetli âmildir. İlim henüz bu muammayı hal letmiş değildir. Fakat bunun izle- rini ve neticelerini görüyoruz. | -| Volnik baröğümlen © Zöndükten, e vine gittikten sonra giyinip bu - raya gelebilmek için ne zaman fırsat bulabilmişti? Raul düşün - dükçe bu suallerin hepsine bir ce- vap buluyor, ve mantıki bir tesek sül yapıyordu. Zira, nihayet haki- kat, canlı olarak karşısında ve sahnenin üzerinde duruyor, Val- teksin yüzünde, Jorjörenin şüp - helerinde okunuyordu. Şimdi dansöz, hareketini hız « landırmıştı. Kendi mihveri etrafın da ve tek ayağı üzerinde dönü - yor, birdenbire duruyor, orkestra nın bir temposu ile tekrar dönmi- ye başlıyordu. Sonra, süratin ver diği tesirle açılan etekliği, hari « kulâde nefis ayaklarma bir hale i teşkil edince balk çılgm gibi al- kışlamıya başladı. Jorjöre Rawle iğildi ve: — Bak, dedi, İri Pol kulislere doğru kayıyor... (Bitmedi) © si sm ke

Bu sayıdan diğer sayfalar: