26 Ekim 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

26 Ekim 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

:y y Ferit'le ortağı Ip A — va eri yalnız sokaklarda eridin veya kızıl saçlı 2 kan Seçişini beklememiş- NN 8, gazino, otel gibi umu- ai de arayıp taramışlardı. / da iktifa etmemişler, öğ- tellalların hepsine baş satılık han, konak, dük- göl. a i, satın alan adamların “4 d, “üni tahkike koyulmuşlar- » A Efendi Feritle arkadaşını | d maç sirkati yaparak bu ta- kay iltica etmiş farzedince on- İ eli ndeki para ile muhak- in rini tahmin ediyordu. Ya- | ikisi Ayrı ayrı veya beraber ti- şleri yapmıya koyulacaklar- Üelir: nazarı itibara alarak a, Yenişehir, ve Bursanın 'afını aradılar, nihayet Rr- eti » Bandırmada rıhtıma yakın in ey, de büyük bir arsa satın alan N yg yayla bir zengini haber aldı. açi haberi veren bu adamın Bandırmalı iken çoktandır gitmiş olduğunu, orada Tet işleri yaparak zenginleşti- alkan muharebesinde bir sakatlandığını da ilâve e- Rıza EF. bunun Feridin ta İsi olduğuna hükmetti. ik, tellal Feridin adresini 3 pi SE İİ F Yİ EL, bir kahvede bulduğunu söy- Miyor, daima onun gelerek kem- nın iki iödek a dessi rek rıhtımın üzerindeki oarsanın civarında dolaştı. İki kişinin arsa- yı ölçmeğe geldiklerini görünce- ye kadar...... Onları görünce yanlarına gitti. — Siz kalfasınız galiba! — Evet. — Arsanın sahibi nerede? — Evinde, bugün çıkamıyacak. Hasta yatıyor. Feridin oturduğu evi de bu su- retle öğrendikten sonra Rıza Ef. evi bir siki tetkikten geçirdi. Ar- kada kapısı yok, fakat birinci kat- ta penceresi vardı. Öndeki kapr- sm sokağın köşesinden tecessüs edebilir, evden görünmezdi. Daha evvel arkadaki bakkal- dan, mahallenin bekçisinden evin sakinini öğrendi. İki odalı ahşap ev yaşlı bir kadına aitti. Kadının İstanbuldaki oğlu geçenlerde gek miş, fakat ticaretle meşgul olarak anasile bir müddet oturacakmış, tırıyormuş. — Evde başka kimse yok mu? Sualine Rıza Ef. menfi cevap aldı. Maamafih iki saatlik bir tet- kik kapıdan orta boylu, tıknazca i bir adamım çıktığını ona gösterin- | ce bu adamın uzaktan peşine düş- tü. Tam çarsıda, öteberi alacağı sırada yanına yaklaştı. Saçlarıma | dikkat etti, Bu seyrek ve başının kırmızı idi. O zaman polis memuru geniş bir nefes aldı. Bir sigara yaktı ve kırmızı saçlı adamı alış verişine terkederek doğru postahaneye git- il yeliİ 5 © Tam iki yüz altın bozdurdu. si Pİ İstanbul © apartımanları n #İ '#üzel bir han yapacakmış. faif pe oturduğunu sorma- Bİ — Yok, doğrusu sormağa lü- Sl da göstermedi. o Çünkü her etin bu kahvede buluştuk. Gidip : N n sahibi ile evinde konuş“ sol e rm e İİ > Arsanın devir muamelesi mi? > Herifin ismi ne acaba? > Mehmet Fuat imiş. > Başka arkadaşı var mı? Ya- Rip kimse ile geldiğini gördün yi z > med) y; Havır, hep yalnız gördüm. iysündeki tefavüta rağmen Rıza tellalın tarif ettiği arsayı da sonra civarında bir / yi” iğ beklemenin her şeyi K seyi hallede- fl yine kaildi. Evet her şeyi.. Çün- Artık tereddüde mahal yoktu: ii kaç an bir ayağı sakat, bir al Medeni Bandırmadan ay- er Öğ len adam geliyor, tarif edi- Ğİ ta ekilü şemail Feridin şekline bei mile üyüyor. Yalnız tellal hafif sakallı olduğunu gerekti. İsme gelince larda, eğiştirmesi tabii idi. Bun- mi Sin ak, da arsayı satın almak inin ,,,, 0Zdurması Rıza Efen- Sek Pütün şüphelerini izale ede- > İk ge ette idi, bi ikindiye kadar sigara Aşağı bir yukarı geze- ti, bir taraftan arkadaşına, bir ta- raftan Ahsen Beye mektup yazdı. e Tevkif Onlar gelinciye kadar Rıza Ef. iki odalı evi tarassut altından a- yırmadı. Kalfalardan ve kızıl saç- k adamla ihtiyar kadından başka kimsenin girip çıkmadığı bu evde Feridin hasta yattığı anlaşılıyor- du. Mehmet Ali Efendiden iki gün sonra iki arkadaş ve Ayşe kız da gelince artık Rıza Efendi mahal- li zabitasile temasa girerek bu €- İ vi basmaktan başka yapacak bir şey bulmıyordu. Filhakika bir gece el ayak çe- kildikten sonra komiser Hakkı Efendi iki odalı evin kapısını çal- dı. Kapıyı açan orta boylu kızıl şırdı. Cevap veremedi, kekeledi: burada.. Ama çok hasta! | Kimse olmadığını görünce: dada...... İsterseniz çrkın, görün! bir hayli para sahibi olan bu evlât | yoksa rıhtımda büyük bir han yap- İ — Burada yok... Daha doğrusu Bir adım geri çekildi. İçeri git- mek ister gibi yaptı, tereddütle tekrar kapıya geldi. Komiser içe- e riye girmişti, Kızıl saçlı adam ka- giyindiğini söylemek- | pının arasından dışarıya baktı. — Buyurun! dedi, yukariki “o- Komiser bir idare lâmbasının aydınlattığı merdivenden yukarı” ya yavaş yavaş çıkarken kızıl saç- İk adam alt kattaki odaya daldı. Bir dolap açtı. Yıldırım gibi sür- atle büyük bir bohçayı dolabın evkifleri | altından çıkarıp sırtına aldı, yavaş ça kapıyı açtı, dişarı fırladı, gene yıldırım gibi savuşup gidecekti. On on beş adım koşmuştu ki kar- şısına iki adam çıktı. Mehmet Ali | ve Rıza Efendiler... Onu geriye çevirdiler, tekrar eve soktular, arkalarından gelen Ahsen ve Âdil Beylerin yanındaki Ayse kızı ellerindeki elektrik lâm- basmın ziyasr altımda gösterdiler. — Köşkün yanındaki hendekte gördüğün adam bu mu idi? Ayşe kız korkarak: — Evet... Evet... Diyince artık tereddüde mahal yoktü. Bohçasını açtılar. İçinden bir kısmı kâğıt paraya çevrilmiş muhtelif çıkınlar içinde sayısız al- tın çıktı, Yukarıda komiser Hakkı EF. de sahte Feridi kaldırmış, aşağıya indirirken; | — Yahu, bu herifin ismi ne Fe- rittir, ne Fuat..... Ben bunu tanr rım. Sabıkalı İhsandır. Bandırma» | da en son iki buçuk sene yatmıştı. | İhtiyar kadının göz yaşları ve evladına lâğnetleri arasında ev İ- yice taranarak, kenardaki, köşe- deki paralar bir araya toplandı ve iki şerir merkeze (sevkedildi. Yolda Ahsen Bey iki memura: — Tebrik ederim, dedi. İkiniz İ de memleketin iftihar (edeceği zekâlardansınız. Bana kazandır- dığınız bu büyük servetin bir kıs- mı sizin hakkınızdır, SON Günde saza Tabiat bu yabani yerlerde âdeta | somurtuyor. Çapraşık tepeleri, de- rin çükurlarile dağ, fırtmalarla yaptığı boğuşmanın yaralarını ta» şıyor gibi. Daha çiden nemli, kıvrılarak uzanan yol pusuya ne müsait... Dekorun ürkünç haline rağmen, bugün kimse kafileye hücum et- miyecek. Roberts yalnız boğazın gölgeli kenarlarında biten yanık çalılar, sıska ağaçlar arasında ot- lıyan keçilere ve İngiliz hâkimi- yeti mümessillerinin geçişine tam bir lâkayitlikle bakan bazı yerli gruplara raslıyacak. . » Küçük kafile hızlanıyor. Güneş, Afgan toprağında diş diş yükse- len tepeler arkasına çekilmek ü- zere, 4 numaralı istihkâma ka- ranlık basmadan varmak gerek. Daha üç kilometre var. Nihayet işte vadiye hâkim bir nevi kaya | dan özengiye takılmış gibi görü- nen kızıl ve çıplak duvarlar mus- tatili, Yüksek duvarları koruyan iki sira tel mânialar olmasa için- de keşişlerin, iki dua arasında, beşeri faaliyetlerin nafileliğini Sfenks Konuştu ! Maurice de Cobra 'nın Son Romanı: 5 A Sayıfa 8 müş çerçiveli bir fotograf koyu- yor, nı Hindistan ordusunda yüzbaşı Edvar Roberts'ten Afrika ordusunda yüzbaşı Seylignac'e 4 Non istibküm 5 Nisan 1480 Zara keşif kıtsatı WEE Azizim Seylignac, Harbi umumide düşman cephe- sinde Büyük Avrupa faciasınm son sahnelerini yanyana gördüğü- müz zorlu saatler arkadaşlarımızı çözülmez bir bağla bağladı. Bu eski hatıralar namına, bugün size sırlarımı açmıya ve sizden ufak bir hizmet istememe müsaade €- | diniz. Siz, cidden açılabileceğim tek adamsınız. Çünkü evvelâ vatan- daşlarımdan hiç biri beni anlıya- mazdı. Bilhassa Fransız olmak i- tiberile siz, kalp işlerine müsama- hakârsınız. Sevda (o kurbanlarma karşı biz İngilizlerin yalancılık veya fazla faziletli görünmek iste- yişimiz yüzünden aldığımız şu düşündükleri bir manastır önün- desiniz sanılacak. Ama bu, derin sessizlik içinde incil okuyan, bize biribirimizi sevmeği öğretmek i- çin çalışan İsanın mukaddes na- mını anmakla meşgul olan ruha- niler tekkesi değil.. Bir istihkâm, 4 numaralı istihkâm... İki mitralyöz daima şimal ve cenubu garbiye çevrilmiş, hazır duruyor. Mahzenlerde el | yazısı eski din kitapları değil, cephane var. İki tarassut kulesi arasında bir anten.... Ölümün sırıtarak do- yok! Son araba avluya girer girmez kapanacak kapıların önünde Su- badar yeni reisini karşılyor. Ro- —— Bir Fıkra Selim Efendi, o gün mağazaya bir öz geç kalmıştı, Nefes nefese içeri girdiği zaman saat onu geçiyordu. Tezgâhtar oradaydı. Belki bir müşte- ri gelmiştir ümidile sordu: — Kimse geldi mi? — Evet, sizden evvel iki kişi gel- di, — Bir şey aldılar mi? — Evet, kasadaki paraların hepsi- ni aldılar. İ senamazasanı sansa masamın sarsan sasmazaanın Adana pamukları Adana pamullarının ihracını gösteren bir İstatistik hazırlan- mıştır. Buna göre 1926 senesin- de Adanadan 4,852,115 lira kıy» İ saçlı adamdı: metinde 9,628,431 kilo ve 1927 — Fuat Bey burada mı? senesinde 6,858,986 lira kıyme- Kızıl saçlı adam birdenbire şa" | tinde 10,382,301 kilo, 1929 se- nesinde 7,091,982 lira kıymetin- de 11,438,664 kilo pamuk ihraç edilmiştir. 1930 ve 1931 senele- rinde ise bu rakamlar daha azal- mış ve nihayet 1932 senesinin ilk sekiz ayı zarfında yüzde elli kadar düşmüştür. Hindistanda pamuk vaziyeti Gelen haberlere göre Hindis- tanın Y31-932 mahsulü 4,849,000 balya tahmin edilmiştir. Bu mik- tar geçen sene 5,076,000 balya idi. Bir balya 400 librelik oldu- ğuna göre Hindistanın yeni sene pamuk miktarı mühim miktarda azalmıştır. bertsi odasma götürüp anlatıyor: — Yüzbaşı Gordon burada otu- rayordu. Sıcaktan fazla rahatsız olmiyacaksınız. Pencereler dardır ve zırhlı kanatları Lee-Enficld (1) kurşunile tecrübe edilmiştir. Tah- sildar bir manga ile devriyeye çıktı. Dönünce size raporunu ve- recektir. — Peki teşekkür ederim, Robertsin emirberi eşyayı geti- rirken Subadar selâm verip çıktı. Yerleşmek uzun sürmedi. Eşya bir demir karyola, bir masa, iki iskemle ve bir dolaptan ibaret. Emirber çamaşırları o güzelce yerleştirirken pencere önünde du- ran Roberts karanlığın yavaş ya- vaş bastığı koca vadiye bakıyor- du. Muslinden bir perde ufku kap- İyor, etrafı gittikçe silinen dağ- ları örtüyor. Ne bir aydınlık, ne bir hayat eseri. Roberts, uzun müddet bu ıssız panoramanın verdiği haşiyetle büyülenmiş, kalıyor. Emirberi usulca dışarı çıktı. Ro- berts, çıplak odasını dolaşıyor. Oda değil, zından. yazı yazacağı masayı, içinde uyuyacağı ufak de- mir karyolayı süzüyor. Sonra için- de şahsi kâğıtları bulunan E. R. markalı yassı valizini açıyor. Mek- kaldırıp yastık altına usulca gü- mm (1) İngiliz ordusunda kullanılan tüfek, aştığı bu vadide rahmete (yer | Şeref, tuplarını karıştırıyor. Nihayet a- | radığını buldu. Yatağın örtüsünü | mağrur veya küçük görücü aldı. rış etmemezlik sizde yoktur. Be- nim günahlarımı itirafa ihtiyacım var. Dindar değilim. Vatanıma Hindistan hududunda hizmet et- tiğim gibi vatanına Fas sınırların- da hizmet eden kahraman silâh arkadaşımdan başka kimin yanın- da acıyan ruhumu teskin edebilir- dim? Solignac, beni dinleyin... As İ kerler aralarında açik konuşmalı. | Size olduğu gibi söylüyorum: Az İ kalsin mesleğimden oluyordum !... aşk ve paranın karıştığı bir hadisede apoletlerimi ve benden yüksek rütbede olanlarm itibarmı kaybetmeme ramak kaldı, İşte vak'a: Geçen yaz, tuhaf bir tesadüfle bizi lâcivert sahillerde kavuşturan izinlerimiz esnasmda i beni esasen az tanıdığmız enfes bir kadına, Madam dö Nogalese | takdim ettiğinizi hatırlarsmız ya! Az sonra, bilmem elinize geçti mi, size şöyle coşkun ve rumuzlu bir telgraf çektim: “Beni Pariste beklemeyin. ; Si- zin nadide kuş beni büyüledi. Mü- kemmel bir avı kaçırmıyacağım, ümidindeyim.,, Eh!... Sevgili dostum... Siz bir kâhin olsaydınız, beni bu tehlike- lerle dolu avdan vazgeçirmek için hemen Cannes'a gelirdiniz. Tabii sizin yüzünüze güler, nasihatler fena kararların karnına * vurulan mahmuz darbeleri olduğu için ge- ne kaderime tâbi olurdum. (Devamı var) asması sesssaaz aa tERR EREL rez gazan Yabancı memleket- lere krom ihracımız Yabanc memleketlere krom ibracatımz son zamanlarda git- tikçe çoğalmaktadır. Krom ihraç ettiğimiz başlıca memleketler Italya, Isveç ve Almanyadır. Av- rupanın büyük fabrikaları Tür- kiye kromların Rusyadan ve Şimali Afrikadan gelen krom- Isra tercih etmektedirler. Kro- mun beher tonundan alınan ver- ginin 660 kuruştan 420 kuruşe indirilmesi ihracatımızda rekabet imkânlarını bir kat daha çoğalt- İ meter İ Le Gİ mL. sönük ln PM 2 MAÇ dk

Bu sayıdan diğer sayfalar: