11 Kasım 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10

11 Kasım 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ki : : Sayıfa 10 es Resimli “Macera,, mecmuası - nın tahrir müdürünün elinde, genç okuyucuların dikkatini çe- kecek kıymette hiçbir eser yok - tu. Birçok yazılar vardı ama, bu işi göremezdi. Bunlar fazla ciddi idiler ve gençliğin ruhunu karar- tabilirlerdi. Halbuki tahrir müdürü, genç - liğin ruhunu açacak bir yazı arı - yor, bu iş için de bir tefrika isti- yordu. Mecmuanın hademesi roman - cı Moldavauzevin evine gitti ve | İ kendisini ertesi gün için tahrir müdürünün yanma davet etti. Sovyetler Robensonu Bu hikâye, İzvestia gazetesinde İlyailtf ve Öjen Perrot tarafından neşredilmiştir. Romancı şaşırmıya başlamış - ti — Issız bir adada komitenin işi ne? — Evet. Adanın ıssız olduğunu biliyorum. Fakat muhakkak ma - halli bir komite lâzm. Muharrir ve edip değilim ama, ben olsay - dım, Sovyet unsuru olarak bu ko- miteyi adanın bir köşesine sıkış - tırırdım. — Canım, bütün mevzu adanın tamamen 1ssız olmasında! Fakat romancının gözleri tah- rir müdürünün gözlerine ilişince durdu. Müdürün gözleri o kadar Şimdi, romancı, tahrir müdürü - | mavi ve o kadar boştu ki, müca- nün karşısındadır, onu dinliyor: — Anlıyorsunuz ya, eğlenceli, canlı, heyecanlı maceralarla dolu bir şey olmalı. Bir kelime ile bir Sovyet Robensonu yaratmanızı istiyorum. Öyle ki okuyanlar bir defa başladılar mı, bir daha bıra- kamasınlar, Romancı kısaca cevap verdi: — Bir Robenson mu? Kolay.. — Öyle o kadar kolay değil, Alelâde bir Robenson istemiyo » rum, Bir Sovyet Robensonu istiyo rum, — Başka ne biçim bir Roben- son yazabilirim zaten? Elbet Sov yet Robensonu olacak, Romanya- kı bir Robenson yazamam ya! Muharrir fazla söz söylemesi - ni sevmezdi. Bu itibarla da kendi- sinin iş görebileceğine (emniyet caizdi. Nitekim, muayyen tarihte roman bitti, Moldovauzev mo - delinden ayrılmadan bir Sovyet Robensonu yapmıştı. Hoş başka ne yapabilirdi. Kendisinden bir Robenson istemişlerdi, o da yaz - mıştı, Hulâsatan anlatalım. Genç bir Sovyet batıyor. Dal- galar onu 1ssız bir adaya atıyor. Kuvvetli tabiatm karşısında yal- nız başına ve müdafaasızdır. Et- rafında bir çok tehlikeler var: Yabani hayvanlar, canavarlar, or man, seller, yağmurlar. Fakat bü- yük bir cehtü gayret sarfederek, Sovyet Robensonu bütün bu müşkülleri (o yeniyor. Üç sene sonra bir Sovyet heyeti tarafın - dan kurtarılıyor. Genç, tabiatı yenmiştir, bir kulübe * yapmıştır, kulübenin etrafında bir bostan vardır, tavşan (obeslemiştir ve maymun kuyrukları ile Tolstoy biçiminde bir elbise dikmiştir, bir papağanı yardır, ona, her sabah, kuvvetli bir sesle: — Örtüyü at! Örtüyü at! Kalk! Sabah jimnastiği vakti geldi. D ini öğ e Bu noktaya gelince tahrir mü- dürü: — Mükemmel, dedi, hele tav - şan yetiştirmesi fevkalâde. Çok güzel bir eser. Fakat lâf aramız- da, eserin umumi temayülünü bir türlü anlıyamadım. Muharrir her zamanki gibi kı- saca cevap verdi: v İnsanın tabiatla mücadele « sis — Peki ama bunda Sovyet noktai nazarından bir hususiyet görmüyorum. — Papağan radyo görmüyor mu? — Papağan mükemmel, bos - tan da iyi. Bununla beraber Sov- yet içtimai hayatına ait bir şey hissedilmiyor. Meselâ mâballi ko- mite perede? Hem sonra mesleki sendikaların oynadığı rollerden vazifesini deleden vazgeçti ve şöyle devam etti: — Mazmafih haklısınız. Nasıl | oldu da bunu düşünemedim? Ge- miden Robensonla beraber mahal li komite reisini de kurtulmuş farzederiz. Müdür soğuk bir tavırla tas - dik etti: — Bana kalırsa, komite azala- rından iki kişi daha kurtuluyor. Muharrir bağırdı: — Nasıl olur? Boşuna bağırmakta lüzum yok. İki aza ve bir de faal bir kadın aza daha kurtuluyorlar ve bu ka- dın aza aidat tahsili ile meşgul o- luyor. — Tahsildara ne lüzum var? Kimden tahsilât yapacak? — Robensondan.. — Bu iş için mahalli komite reisi kâfi değil mi? — Modavauzev yoldaş, büyük. bir yanlışlık yapıyorsunuz. Böyle bir vaziyet kat'iyyen ihdas edile - mez. Bir mahalli komite reisi, vaktini ufak tefek işlerle geçirip, aidat peşinde koşamaz. İşte zaten bilhassa mücadele ettiğimiz nok- ta budur. Bir mahalli komite rei- si kendini tamamen riyaset işle - rine hasretmelidir. Muharrir itaatten başka çare göremedi: — Peki, ne yapalım, bir de kadın tahsildar olsun. Hem belki daha iyi olur. Maballi komite re- isi ile evlenir, bu suretle de oku - yucularda bir alâka tevlit edebi - Viriz. — Hayır, rica ederim (böyle şey olmaz. Basit şehevi hadise - lerden kaçınmalıyız. Tahsildar kadın sadece tahsilâtını yapar ve Era imalata eder, İı romancı şaşkın kın bakıyordu: ci — Müsaade ediniz, dedi, 1ssız bir adada kasa ne arar, Tahrir müdürü bir an düşün - dü: — Durunuz, durunuz. Birinci kısımda hoş bir parça vardı. Dal- galar, Robensonla beraber bir ta- kım eşyaları da sahile atıyordu değil mi? ” — Evet. Bir balta, bir tüfek, bir pusla, bir fıçı konyak, bir şişe ez; Bir fıçı konyaktan vazgeçe- riz. Hem bu ilâç şişesi ne? Bunun yerine bir şişe mürekkep ile bir kasa kurtarırız. — Bu kasaya pek ehemmiyet veriyorsunuz, Ne diye paraları bir ağaç kovuğuna koymuyoruz. Issız adada kim çalar? mahalli komite reisini, diğer iki azayı unutuyor musunuz? Ve bil- — Demek kooperatif komisyo- nu da kurtuluyor? — Evet o da kurtuluyor. Muharrir dişlerini sıkıştırarak sustu. Sonra acı acı sordu: — Belki dalgalar bir de içtima masası sürükleyip sahile atmıştır. — Tabii ya!.. Arkadaşlara ça- lışırken konfor temin etmek lâzım değil mi? Masa ile beraber bir İ surahi, bir çıngrak, bir masa ör- | tüsü,. Fakat masa örtüsünün ren- | gi hakkında israr etmiyorum. | Kırmızı veya yeşil. Nasıl daha İ münasipse. Bu tarafı size ait. Si- zin san'atkâr ihtisasınıza, yük - sek zevkinize müdahale etmek is- temem. Fakat azizim, en lâzım *-| lan şey, halk kitlelerini, bilhassa işçi kitlelerini birinci plânda yös- | mektir. — Fakat deniz, kitleleri ıssız adaya atamaz. Bu, hikâyenin mev zuuna da tamamen muhaliftir. Ne o? Dalgalar sahile on binlerce a- dam atmış? Bu dehşetli gülünç| bir şey olur. Tahrir müdürü; — Yoldaş, diye işaret etti, bir az da gülmek hiç de fena olmaz. — Hayır.. Hayır.. Deniz böyle bir şey yapamaz. Tahrir müdürü hayretle sor - du: — Fakat burada denizin ne a - lâkası var?.. Ne münasebet? — Peki iyi ama, madem ki 1s- siz bir adadan bahsediyoruz, bu adamlar hangi vasıta ile, nasıl ge- lecekler? © — Size burasının ıssız bir ada olduğunu kim söyledi. Beni şaşırt- mak mı istiyorsunuz? Vaziyet ap açık. Ortada bir ada var. Hatta daha iyisi bir yarımada var. Bu yarımadada bir sürü heyecanlı maceralar oluyor. Orada sendika lar lehine şiddetli Opropaganda yapılıyor. Arasıra, ric'at etmek icap ediyor. Tahsildar kadın, bil- hassa tahsilât işlerindeki hatalar- dan bahsediyor. Nadim olan ko - mite reisi ve halk kitleleri ona tekrar yardıma başlıyorlar. OEn sonda da, umumi bir içtima yapı- labilir. İşte san'at noktasından bilhassa bu içtima büyük bir te - sir yapabilir, bu kadar. — Ya Robenson? — İyi ki hatırlattınız. Doğrusu- Du isterseniz bu Robenson canı - mı sıkıyor. Bunu çıkarıverelim bit sin. Hem zaten tabiatı nevraste - nik bir şey.. Romancı, mezardan gelen bir sesle: — Şimdi, dedi, anladım. Ro - man yarın hazırdır. — Taliiniz açık olsun. Muvaf - fak olmanızı dilerim. Tamamen serbestçe yazınız azizim. Ha.. Roman bir geminin batmasile başlıyor değil mi? Bu kısmıda kaldırsanız iyi olur zannederim, Zaten sizin de fikriniz bu gali - ba?.. O halde tamam, (anlattık. Güle güle, aziz yoldaş. AREA LE Cesezegammeeeepepsosangrae2seSAEREEEELELEEZ Ev sahibi yokken... Kasımpaşada Süruri yokuşun- da oluran Seher bnımın kiracısı Hüseyin ev sahibinin evde bu- lunmadığı bir sırada üst kata çıkmış, konsolun gözünde bul- — Kim mi çalar? Robensonu, duğu 37 lira ile elmas yüzüğü çalmıştır. Şikâyet üzerine Hüse- yin yakalanmış, paralar ve yüzük “Bir Gelin Hamamda gelin hanım! ellerine ayaklarına kın Müslüman Hanımları da saçlarını kesiyorlar, evveli? esirlere ceza olarak yaparlardı ii . sıkıca sardı. Sıra ellerine Şamüa kınacı «adın bohças: koltuğunda hamama gidiyor! Madam Miryam Harri şarkta ve memleketimizde yaptığı seya- hatlere ait intibalarını Parisin meşhur Jurnal gazetesinde yazar ken (Sam) da bir gelin hamamı tarif ediyor. Bu yazıda diyor ki: Eczacımın güzel bir rum kızı vardı. Bana dedi ki: Siz eski â - datı çok seviyorsunuz, (benimle bu akşam gelirseniz sizi gelin ha- mamına götüreceğim. — Gelin kim? “ Bizim”evsahibinin kızı. Baba- sr çok müteassıp; eski kafalı bir adam. Üç karısı olan bir sarık - lıdır, Kızı göstermek için sizi sa- at sekizde gelip alacağım. Saat sekizde beni almak üzere rum kızı geldi ve birkaç dakika sonra araba bizi Sultanhamamı - nın çınar ağaçları altıma bıraktı.. Hamam Şamın en güzel hamam - larmdan biri idi. Bütün gece için kızın babası hoca efendi tarafın - dan tutulmuştu. İçerden şarkı sesleri, el şak » latmaları geliyordu. Birinci met - halde müthiş bir kalabalık vardı. Arap kadınları davetlileri soy » mıya, onlara havlu, peştemal ver- miye yetişemiyorlardı. Eczacı kı- zının tavsiyesi üzerine beraberim- de bornosumu getirmiştim, elbi » selerimi çıkardım, bornosumu giy dim. Sedef nalmları ayağıma tak- tım. Nalınlar oldukça yüksekti. Bunlarla yürümiye alışmış olma- dığım için kollarımı (kaldırarak muvazenemi güç temin ediyor - dum. İçeriye girdik, içersi beyaz mermerler, güzel çinilerle döşen- mişti; lâtif bir koku, tatlı bir er caklık insanı beyhuş bırakıyor - du. Dumandan ziya boğuluyor gi- biydi. Ortada müdevver bir gö - bek taşı bunun etrafında sıra ile dizilmiş kurnalar, bunların içine akan musluklar, kurnaların üze - rinde sarı pirinç taslar mevcuttu. Kadınlar da bazıları O biribirini yıkamak, sabunlamak ile meşgul bazıları da nalımlarını takırdata - rak şırıltılarla akan suların için - de geziyorlar, sigara içiyorlardı. Gelin, etrafında hocanın üç karısı ve kaynanası olduğu halde geldi. Gelinlere mahsus sırmalı peşle « mal ve havlulara bürünmüş ba - şında sırmalı tel ile işlenmiş kur- andan ayetler yazılı bir örtü taşı- in güzel uzun bir boy ı rınm başlarına hazreti P ma mm ğa Hamamı nu ile topuklarına kadar w. larından başka methe 4€73 eri yi yoktu, Ayaklarını ellerini lamak için Şamın en 1 na koyan kadını celbe” Kına koymak başlıca meri di. Bunu yakından! ke eczacının kızı bana bir yali verdi. Gelin evvelâ sağ * sonra sol ayağını uzatir , kadın bütün mebaretini $ yordu. Bu kadının vazifesi gelinlere kına koymaktan ti,, Kendisi bu hususta 9 lip kendisini arıyorlardı. Etrafı kur'an yazılı tasta kınayı ezdi. Gelinin # rını kınaladıktan sonra ” “Avucunun içine sonra P berin kızı Fatmaya tatbik diği şekilde kına bastırıldı. * 5 dan sonra bir arap gelinin * &| yıkadı. Kokular sürdü; YE ördü. Saçlarını örerken besmele çekiyordu. Diğe! maşallah maşallah diye yorlardı. Arap saçlarını : aralarına mavi boncuklu, #” zı mercan taşları ilâve etrafi nutmuyordu. i Arkadaşıma: “Güzel e kadına ne kadar yaraşıyo". 5 dınalr saçlarını kesmekle * Yata ettiler,, dedim. — Evet; şimdi müsl kesiyorlar. Halbuki saçlarıf”' den dünyadan elini, ereği i ihtiyarlar keserlerdi; ve eX hiş ceza olmak için esirleri ları kesilirdi. J İkram olarak davetliler? & veler, şuruplar dağıldı. p rın bazısı sakız çiğniyor, bir meharetle bunu dudaf* ucunda üfliyerek şişiriyor, "4. bir balon haline geldikten “5 patlatıyordu. Kimisi ağzı0” tir çıtır fıstık kırıyordu.. * kınacı kadın ikinci va?” başladı, Bu kadının gelini" ve ellerini kınalaması pasil” bir uğur addediliyorsa iki” zifesine de o kadar veriliyordu. Bu da zevce i batma taallük eden bu lik için. Bu temizlik > 7 defa muhakkak surette sı iktiza eden dini imiş. Bu iş de bittikten sop”? idi i halvet denilen bir s2l9"* edit, Burada hamamdan ye lar havlulara sarılmışla” yi” lardı. Kimisi sigara İ gr si nargile, Kimisi d€ el Ortalık tatlı bir koku İİ «ge tu. Eczacının kızına ar i duğunu sordum. Ortada sir” göstererek edi dedi. Bu koku insan! hurdanları du. Birdenbire meler oldu. Uyuyan yandılar gelinin kına" yor dediler. Gelinin Çan p gidip tekrar gördün. lik dın hakikaten asri gah? lonlarında > M yakların? ta idi. Gelinin

Bu sayıdan diğer sayfalar: