8 Aralık 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

8 Aralık 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Vala, » vii ln ti, o azsın, ei söyledi: v) 2 , Bak anneciğim, ne güzel lerimi var. Annesi baktı, gülerek: , — Sahi Nedime, ne güzel kü: PE onlar. Pırlanta mı? Anlatayım, sabahleyin tam Mönünden mağazaya doğru gi n köşe başımda, hani güzete- yok mu? İşte onun ilersinde- köşede şöyle iki taşın arasmda ma, Hemen kulaklarıma tak- . mağazada ne kadar kız varsa Psi deli oldü.. — İyi ama kaybeden kimse ö- aramamız lâzım. Bulamazsak küpeler senin “olabilir. Yoksa Ma immenin annesi pek doğrü bir ndr. Kızmın kulağından küpe- aldı. Sandığına kilitledi. Ga- de şu mealde ilân verece- | k çift küpe bulunmuştur. “öeden gelip alsm. — Nerde oturuyorsun ? > Hiç bir yerde ». > Öğleyse komşuyuz SANTA YAZILAR ana nn0000008 10 pe dü 06004000 0000000011 9 1 0 rp A ERİ ear şananar Pek doğru bir kadın e Nedime o akşam çalıştığı ma- Üzadanı evine döndüğü zaman nu annesine koştu, boynuna Ertesi sabah Nedime gene işi- ne giderken Eminönünde pırlanta küpe yerine her sabah bulduğu genci buldu, Bu Akifti. Akif: — Ne haber, annene ne dedin? Nedime mahzun çehresini da- ha ziyade büzerek: — Sokakta buldum, dedim. A- ma ne fayda!.. Seninle benim ko- nuştuğumu da biliyor da belki bir az şüphelendi. Küpeleri (o benden aldı, sandığına kilitledi. Gazetele- re ilân verecek. Eğer altı ay zar- fında.kimse.. gelmezse o . zaman küpeler bizim olacak ve ben taka- bileceğim. Akifin çok canı sıkıldı: — Ben birisini gönderip küpe- ler annenden aldırırım. Tabii iyi- ce tarif eder, nerede düşürdüğünü de söyler. Annen de inanıp verir. — Peki sonra? Akif sevgilisine kullanabilece- gi gibi bir hediye vereceğini ve bunnu için bir Fikri olduğunu söy- İyerek ayrıldı, İki gün snora bir aksam buluş- tukları zaman Akif dedi ki: — Gazetede lân bugün çıktı. Ben de bugün annene bir ihtiyar bir kadm gönderdim. Annen bi- zim tertibe inandı ve küpeleri ia- de etti. Ben de gidip küpeleri bir kuyumcuya iade edip yerine şu iğneyi aldım. Sence müsavi değil mi? — Müsavi ama.. kamıyacağım ki!... — Bu sefer annene şöyle bir masal uydur: Mağazadaki kızlar- dan birisi bu iğneyi piyankoya koymuş. Sen yirmi beş kuruşluk bilet almışsın bu iğnede senin kismetine çıkmış. Nedime bu tertibe pek mem- nundu. Az kaldı, köprünün üstün- de Akifin boynuna sarılacaktı. Eve gidince gene annesine koş- tu, göğsündeki iğneyi gösterdi. — Gene mi sokakta buldun? — Hayır canım, her vakit olur mu 61... Bunu bizim kızlardan Ne- riman piyangoya koydu, paraya ihtiyacı varmış. Herkes yirmi be- şer kuruşluk birer bilet aldı. İğne bana çıktı. Nedimen'n annesi şüpheli bir nazarla kızma ve iğneye baktı: — Bu iğne ki üç yüz liralık bir Bunu da ta- şey... Hem de daha yeni!.. — Evet, Neriman da daha ye İni almış. Ama paraya ihtiyacı ol- Hararetini alsın Küçük Nihat babası tıraş ol- duktan sonra yanına sokuldu, de- di ki: — Baba, sen her zaman tıraş olduktan sonra neden yüzüne pudra sürüyorsun? — Tıraş yüzümü kızartıyor, yakıyor da hararetini alsın diye.. — Bundan sonra annemden to kat yedikten sonra ben de yüzü- me pudra süreceğim, hararetini alsın diye.. Haline şükret Yusuf bey gün geçtikçe kat- merleşen ensesinden, haftada bir yeni apartımanlardan evveli bir kat çıkan göbeğinden pek rahat- sızdı. Fakat doktorların ne yol yü- rümek, ne az yemek yemek tavsi- yelerini yerine getirmiye imkân bulamıyordu. Geçenlerde Sultan hamamından geçerken bir dilen - ci: — Beyefendi, beyefendi, sada- ka! dedi. Üç gündür açım. Yusuf kırk para uzatarak: — Haline şükret, dedi. Keşki biz de senin gibi aç kalabilsek.. Bir düşünde Bir kasaba hapishanesinin gar- diyanı odasında dertli dert! düşü- nüyordu. Arkadaşı yanına gele- rek: ü çi — Ne var Ahmet, dedi. Sende bir dert var ama anlıyamadım. — Sorma, hani şu on beş sene- ye mahküm Yusuf vara, dört saat evvel git bana bir tütün jal diye salverdim, daha gelmedi. | Acap başıma bir felâket mi geldi | diye hayıflanıyorum. Hangisi ucuzsa Köylü Sirkeci istasyonunda bi- let mevkiinde Çekmeceye bir bi - let ister, Biletçi: — Büyükçekmece mi, Küçük- çekmece mi? Diye sorunca köylü der ki: — Hangisi ucuzsa ona.. m s0 080408005 008 0 0 086000 1 961 EVE TABANA 00604 duğundan.. — Ben bu masala pek insna- mıyorum. Şunun doğrusunu söy. le, bu iğneyi sana Akif bey ver. miş olmasın! .. — Ne münnasebet?,. — Her ;ün beraber dolaşıyor sun, zengin kir çocukmuş. Belki o vermiştir. : Nedime birdenbire annesinin boynuna atılarak: — Doğrusu o verdi ğim... Doğru ve faziletkâr kadın bir- denbire hiddetlendi. İğneyi tutun- ca minderin üstüne fırlatarak: anneci- - Yazıklar olsun sana.. Bu kadar zamandır öyle zengin bir adamla dolaşıyorsun. Ona aldna aldıra bu iğneyi mi hediye diye aldırdın. Ben olsaydım, şimdiye kadar onu kendi yerime mağaza- ya memur ettirir, kendim onun &- parlımanına geçerdim., Diş provası Perihan hanımdan bahsedili- yordu. Yaşını başını alan bu ka- dın daha basiret ve itidal sahibi olacağına büsbütün hırçın, huysuz ve bermutat geçimsiz (olmuştu. Herkese çatıyor, herkesin aleyhim- de bin bir türlü dedikodu çıkarı" yordu. — Genç hanımlardan biri dedi ki: — Yalnız arkasından değil, herkesin önünde de aleyhinde bu- lunuyor. Kimi görse ısırıyor. — Bugünlerde kusuruna bak- mayın, takma dişlerinin provasinı yapıyor da... Oldu mu bu? Zührevi hastalıklar mütehassısı F. A. Bey memleketi olan Gör- deste bir ay süren bir seyahatten avdet ederek doğru muayeneha- nesine geldi. İşlerini tetkik etti, Ve kendi yerine bıraktığı arka daşına çıkışmıya başladı: — Aşkolsun yahu, ben sena bıraktığım hastaları senelerden- beri tedavi ediyordum, sen bir ay İçinde hepsini iyi edivermişisn! Yo - Yo İki hırsız büyük bir mağazanın kasasını soyüyorlardı. Birisi çok telâş ediyor, acele ile kasayı de- viriyordu. Öteki rak: — Telâş etme * omuzdaş, dük- künda senden benden başka iki bekçi var, onlar da yo - yo oynu- yorlar. v omuzuna vura- Merhamet Nail bey hayvanları pek sever, köpeklere, eşeklere acır, kedilere, hürmet eder, beygirlere itibar e- derdi. Nihayet hayanvanları hima- ye cemiyetine âza olarak girdi. Bir gün arkadaşlarından biri ona dedi ki: — Birader, dün akşam sabaha kadar uyuyamadım. Eve geç kal- mışım, otelde yattım, fakat bir tahtakurusu ve pire hücumuna uğ- radım ki sabaha kadar yakalıya- cağım diye mendeburlarla uğraş- tım, Durdum. — Vah, vah... Kimbilir hay- vancıklar bu gece ne kadar rahat- sız olmuşlardır. 1014 100008 0801661488 0D ET A0 0 0000000008008 e — Delikanlı hem hiç bir İşin yok, hemde para kaza- nacak bir iş aramıyor musun? — Aradım da buldum da... Kızınızı alacağım Efendim. Değil Dilenci kadınım biri Sultanalhi- met camiinin duvarı dibinde ku: cağında bir çocuk olduğu halde gelenden geçenden sadaka bekli - yor, çocuğu uzatarak merhamet istiyordu. Yolcunun biri sadaka verirken dikkat etti: — Hanım bu çocuk sahi değil, yapma bebeğe benziyor. — Evet beyefendi, ne yapn yım, hava pek soğuk da sabisiini evde bıraktım. San'atı icabı Avni efendi mahkemeye girdi- ği zaman hâkim kemali dikkatle evrakı tetkik etti, kararı okudu. Fakat müddei (o bundan meninun değildi. O zaman hâkim: — Daha ne istiyorsun Avni e- fendi, dedi. Şehadet (O parmağını kaybettiğin içi mahküm sana beş bin lira zarar ve ziyan tediye ede- cek. Dedi. Avni Efendi meninun ol- madığını tekrar izhar ederek dedi ki; — Evet ama ben sanatımdar mahrum kalıyorum. — Neden? — Ahçı olduğum için yemekle. rin tadma bu parmağımla bakıyor dum beyim. 10104104 0 — Aman Tayyareci Bey, güneşten yandım, biraz gölgeden gider misin ?

Bu sayıdan diğer sayfalar: