31 Mayıs 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6

31 Mayıs 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

k e, —— VAKIT 31 Mayıs 1933 217 sene önce bir Türk sefiri 28 Mehmet Efendinin ki) Paris seyahatnamesi F £ Vakıa bir çok temiz, canlı, iri yarı asker gördük. Kral sarayının © bahçe tarafında dizilen askeri kı- amın birine atlı, ötekine siyah atlı derlermiş. Bu iki kıta bütün as - kerlerin pek ziyade muteberi imiş, Bunlarm neferleri kibar, kibarza - de ve beyzadelerdir. : ; Berdir. Kralın has askerleri, gerek i hayvanları, gerek elbiseleri pek ziyede temiz idi. Saray kapısınm merdiveni dibinde yanaştık, attan i > içeri girdiğimiz zaman tenef- etmek için sağ tarafta bir oda- ya götürdüler, Burası kralın kâh- © yasının odası imiş. Bu adama Mösyö Le Dük diyorlar, kralın ya- | — kın akrabası imiş. Bir az istirahat ettikten sonra kalkıp merdivene doğru yürüdük.. P Her makama geldikçe devlet rica” , du. Divanhane kapısma vardık. Halk öyle bir kalabalıkla atıl - mıştı ki etrafımızı alıyorlar ve geç- © memize mani oluyorlardı. Hele şükür, divanhane kapısından da © önde iki adamla yürüdük. Kralın > tahtı yakınına varınca iki tarafta © düğün evinde konulan serirler gi- © bi bir kaç yüz seriri birbirinden , yüksek olarak sıralamışlar, bunla- rın üstüne ne kadar kibar kadınlar kızlar, kralın hısımları olan pren- sesler varsa toplanıp mücevherleri © müşaşa elbiselerile oturmuşlar. Biz içeri girince hepsi ayağa kelktılar, yaklaşınca kral dehi a- yağa kalktı. Padişahın mektubu- nu önümüze almıştık. Elimizi göğ- sümüze koyup, mayunu alarak temenna ettik: © — Padişahımız Ahmet Han ib- » nissultan Mehmet Hanın namei hümayunudur. Deyerek vezirinin eline teslim 5 mektubunu uzatarak: — Bu da devletlu, saadetlu ve- ziri âzam ve damat İbrahim Paşa Hazretlerinin mektubudur, Deye vezirin eline verdik. — İki devlet arasında eskiden - » beri mevcut dostluğu tekit için ve devletlü haşmetlü kral bazret - lerine muhabbetlerini beyan et - mek üzere beni gönderdiler. Dedim. Kral, on birini bitirmiş, | “on iki yaşma basmış gayet güzel elmaslar içinde etrafına şaşaa sa- çıyordu. Kendisi cevap vermedi.. » Lalası olan Mareşal Dovil Rova: — Ali osman padişahı Hazretleri- nin mektuplarından ve elçiliğe ce- naplarınm intihap olunduğundan kral hazretleri pek ziyade mahzuz olmuşlardır. Deye cevap verdi. Vasi olan Darcan kralm yanında, di- ğer akrabası da sağında, solunda ayakta duruyorlardı. Sonra gene © Delimizi başımıza koyup döndük. Bir kaç adım sonra elimizi göğsü- © müze koyup veda ettik. Merdivenden inip binek taşında hayvanımıza bindik. Geldiğiğmiz tertip ile halkı ve askeri seyrede - | rek bize ayrılan haneye vardık. Bu cuma günü nevruzdu. Kral sarayını ve kapılarını yüz nefer kimse kaptanlarile daima bekler: ler ve bunlara İsviçreli derler. © Fransa ile Avusturya arasında sa- kin bir kavimdir. Bu kavmi kim isticar ederse ona icar olunur, Pek ziyade haşin oldukları için bekçi- Kaptanları da cümleden mute - | sonra namei hü - | ettik. Sonra vezir hazretlerinin! liğe intihap etmişler. Hattâ hikâ- ye ederler ki Versayda bir İsviçre- li kaptanı bahçe kapısma koyup “sakın içeri kimseyi koyma,, diye tenbih etmişler. Kral bahçede ge- zinmek istemiş. Kapıya gelince İsviçreli kapıcı, harbesini kapıya dayayarak: — Kimseyi koyüvermemek için bana tenbih ettiler, Demiş. Kral: — Ben kralım. Deyince, bekçi: — İyi ama, bana emir katidir. Deye cevap vermiş, kral bir az para verecek olmuş: — Beni akçe ile aldatıp dayak | yedirmek ve ırzımı yıktırmak mt istiyorsunuz?. Demiş. İşte bu adamlardan on iki kişi bir onbaşı ile kapıya bekçi | konmuştu. Vakıa güzel de hizmet ederlerdi. Bunlara ne tenbih olu- nursa bir kıl kadar ayrılmazlardı. Ertesi gün kral için bize verilen hediyeleri üâhyamız ile vezire gön derdik: w — Biz Kral Hazretlerine veri - riz. Demiş. Bu hediyeler gayet sanatlı renk- lerle ve sırmalarla işlenmiş, beyaz kumaş ve gümüşle donanmış Mi - dilli ve bir de ok, keman ve yay ki mükellef idi. Tirkeş de son dere- ce musanna sırmalarla işlenmişti. Bunlarm arasında dokuz top ipek: | K, altı top Hindi ağabani, bir ta- kım kürk, şeker, şişe bal vardı. Meğer kral vasisinin de mera - sim ve teşrifat için kendine mah- sus teşrifatçısı varmış. Bu zat gel- di. Devamı Var Dünya iktisat konferan- sı ve Amerika Vaşington, 30 (A.A) — Dünya iktisat konferansında bulunacak i olan Amerika murahhasları yarın gideceklerdir. Murahhaslar, dün M. Ruzvelt i - le son bir müzakerede bulunmuş - lardır. Bir murahhasın verdiği beyana” ta göre, Amerika cümhurreisi, kon feransın muvaffak olabilmesi için, murahhaslara kabil olanı yapma - larını talimat olarak vermiştir. Paris, 30 (A.A) — Ayan mecli- sinde, mali komisyon reisi M. Kay yo hükümetten, bütçe meselesinde bir —bükümet vaziyeti— almasını istemiştir. M. Lambrö, hükümetin, her za manki usulü kullandığını, her iki meclise fikirlerini serbestçe bildir- melerini bıraktığını, zamanı gelin ce ve iki mecliş arasında tavassut imkânı kalmayınca itimat mesele- sini ileri süreceğini bildirmiştir. alime Vergiler aleyhinde Pa- riste büyük bir miting Paris, 30 (A.A) — Vergilerin a- ğırlığına karşı Salı günü toplanan iki mitingten sonra, dün 12000 ki - şilik yeni bir miting toplanmıştır. Miting —iktisadi anlaşma— mil li komitesi tertip etmiştir, Toplan- tıda alınan kararda, bütçede ta - sarruf yapılması istenmiş, aksi tak dirde ve bütçe tevzin edilmezse ted birler alınacağı tehdit olarak ileri sürülmüştür. Komite, dün 14 ile 17 arasında mağaza ve atölyelerin kapanması- nesne 1 sanan s0 ranemramseanı AZ Kürt Ki Kartal! . Dört mil.. Yüksekten yere kendini atan adam! İTronum üç buçuk mili para- şütsüz indikten sonra paraşütünü açmış İtalyanın en meşhur paraşotcu- su Jon Tronum, tayyarecilik tari - hinde en mühim, en şayanı hayret hareketi yapmış ve muvaffak ol - muştur. Tromun arz sathından dört mil mesafede iki tayyareden atlamış, üç buçuk mil mesafe geçinceye ka» dar paraşotunu açmamış, ondan sonra paraşotını açarak rahat ra - hat yere inmiştir. Kendisi bu ma - cerasını şu şekilde tasvir ediyor: “ Maceraya atılmadan evvel, tansiyonunu kulaklarımı muaye - ne ettirdim, vaziyetim müsaitti. 26000 kadem yükseldikten sonra şimdiye kadar kazanılan rekorları kırmak imkânının hasıl olduğunu karar vererek kalktım. Yalnız bu- lutlar içinde bir açıklık bulmak lâzımdı. Ancak o sayede yer yü - zünü görmek mümkündü. Bunu da bulduktan sonra atılmak için hiç bir mani kalmamıştı. Hiç bir heye can duymıyordum. Bütün emelim rekor kırmaktı, Kalktım, Ve feza- ya atıldım. Bulutların içindeki açık lıktan süzülerek geçtim, Pek yük - sek bir yerden atılımca insan yapa- mıyor, şuurunu kaybetmiyor. Yere düşerken kol saatime bile bakıyor dum. Bu saat bana nerede paraşo- ımı açacağımı gösterecekti. Saat- te 144 mil sür'atle iniyordum. Ha- vanın tazyıkı artınca sür'atim 122 mile indi. Yalnız gözlerim sulanıyordu. Bunun sebebini anlıyamadım. Sa - | atime bakarak 17,550 kademe in diğimi gördüm, paraşotun ipini çektim. Büze, büze iniyordum, ni- hayet çayıra vardım ve rekoru kır dım. Küba istiklâli Vaşington, 30 (A.A) — M. Ma- kado'nun rejimine nihayet vermek için Amerikanın Küba'ya şiddetle müdahale etmesi hususundaki his- siyatı umumiye, Vaşingtonda par- | lamento mahafilinde de kuvvet ka zanmaktadır. Bu meyanda M. Bo- rak Amerikanın M. Machado'ya ! tabii bir rejime avdeti için ihtarda | bulunmasını, eğer dinlemezse der | bal müdahale etmesini iddia et - mektedir, Icabında silâhla da olsa, müda- hale taraftarları, bu tedbirlerin M. Ruzvelt'in son sözlerile bir tena - kus teşkil etmiyeceğine işaret edi- yorlar. Filvaki, Cümhurreisi, bir devletin ordusunun, başka bir dev letin arazisine giremiyeceğini söy- lemiş ise de buna dair mevcut mu- ahedelerde kuyudu ihtiraziye ol - mak lâzım geldiği noktasını da tavzih etmiştir. Halbuki Küba istiklâli muahe - desine bağlı olan Plan tadilâtına göre, Amerikanın, adada Küba hü kümetinin hüriyeti şahsiyeyi, efra dın hayat ve refahmı muhafaza ve teminine nezaret etmek vazifesi vardır, Amerika idaresi, bugüne kadar müdahale taleplerini reddetmiştir. Ve Kübadaki sefiri M. Sammer Velles'in idare usullerini değiştir- mesi hususunda M. Machado'yu — Kavgası Muharriri : Ömer Rız€ nsiğ ei Herkes, meşum bir hâdisenin vukubulacağını sezerek titredi. Öte tarafta trampetler çalıyor, ; münadiler bağırıyor ve kıral Ag - | ripa bütün maiyetile geliyordu. Onun amfitiatra varmasile bay « kuşun çığlıkları unutulmuş, kala - balığın neşesi yenileşmişti. Kral baştan başa gümüşler için- de idi, Tacı gümüşten yapılmış, elbisesi baştan başa gümüşle işlen- mişti, Kral tahta oturduktan sonra or- talığı derin bir süküt kapladı, Her kes kralın iradesini bekliyordu. Çok geçmeden kral oturduğu tahttan ilân etti: — Sezar namına ve Sezarın şan ve şerefine oyunları açıyorum. Bütün seyirciler bağırıyordu: — Allahın sesi!. Allahın sesi!.. Allah Agripanın sesi!. Yirmi bin boğazdan boşalan bu nida gök gürültüsü gibi aksediyor | ve kral Agripa kendisini kudsileş- tiren havayı koklamak için burnu- nun deliklerini açıyor, yayıyor, de- rin derin nefes alıyor, onun yüzü- ne bakanlar gözlerinin şimşek gi- bi çaktığını, ellerinin etrafa se - lâmlar dağıttığını görüyorlardı. Herkes onu yahudilerin yeho « vayi, hiristiyanların isayi takdis ettiği gibi takdis etmekte idi. Fakat herkesten asıl fazla Agri- panın kendisi bu takdislere, bu ta zimlere lâyık olmadığını, bütün bunlarm boş ve mânasız. gürültü olduğunu biliyordu... -Çünkü kral hayli zamandır hastaydı. . Müz'iç -İbir hastalık onu bitiriyordu. İkide, birde, münasebetli mü - nasebetsiz sıralarda kralın ağrıla- rı tutuyor, kral kıvır kıvır kıvrant- yor, ve halkın bu boş tazimleri, bu gürültülü takdisleri ağrılara kâr etmiyordu. Demek ki kendisi de alelâde a- damların en âdisi gibiydi. Çünkü, işte tam bu sırada, halkın, heye - can ve ihtiras ile onu takdis ve tebcil ettiği sırada gene ağrıları tutmuştu. İnceden inceye başlıyan bu ağ- rılar, gittikçe şiddet kesbediyor, maiyeti kralın ıstırabını gözden saklamak istediği halde muvaffak olamıyordu. Halk arasında dalga dalga fısıltılar o başlamış, bütün| gözler kralın (mevkiine dönmüş! bulunuyordu. Bir aralık kralın ağrıları ta - hammül edilmez bir şiddet bul « muş, kendisi de artık yerinde du- ramıyarak ve tahtının üzerine yı < kılarak ilâh değil, fakat pek âciz mahlük olduğunu onu ilâhlaştı - ran insanların hepsine göstermiş” ti. Bu vaziyet karşısında oyunla - rın devam etmesine imkân yoktu. Zaten kral da oyunlarm tatilini emretmişti. Münadiler tekrar bağırdılar: — Herkes evine dönsün! Kral hastalandı!.. Koca kalabalığın bütün hırsı, bütün hiddeti birdenbire kabar - mış, alevlenmiş ve bir takım ses - ler: — Hıristiyanlar kralı büyüledi- . ler mürtetleri öldürün!, ikna edeceğine de hâlâ ümitvardır. nı istemişti. Bu emir Pariste ve bir kaç vilâyet şehrinde kısmen tatbik olunmuştur. Diye yükselmiş, ve ahali akın akın mahkümların durup bekle - dikleri yere atılmışlardı. Mahkümların çiğnenecekleri, öldürülecekleri muhakkaktı: e rini dört açıp kargaşalıktan i ide edemiyenler ayak altında neneceklerdi.. Raşelin cariyesi Nu vasiy vehametini anlamıştı. Can hevlit” 5 le etrafına bakındı. Gözüne ei rafta küçük bir kapı ilişti. F : kapının önünde bir muhafız di Tuyordu. Hanımını hemen © kad fa çekti. Göz yumup açana k bir an içinde, kargaşalığı seyr? den muhafızı, yanından lâhze * yırmadığı hanceriyle yere yuys yi) ladı. Bir lâhzada kapıdan tak ve kalabalığa karışmağa mu” i oldu. pir Deniz kıyısına armak kolaY işti. Raşelle cariyesi buraya i dıktan sonra konuştular, hanı sordu: — Buradan hereye?. — Seni nereye götürürsemi Taya... — Fakat bende mecal yok: | — Benim kuvvetim yerinde” — Öyleyse haydi... f Nu hanımını sırtladığı gibi yi rümüş ve yolunda duranlarâ* şe — Bayılan Romalı asılzad€ yol verin!, ş Diyerek fasrlasız ilerlemişti" DP Buğday mahzeni Nu ile hanımı ve mahpustular Zındancılar ve m hafızlar onları çok iyi tanı! lardı. Kaçtrktan sonra durup © di lendikleri takdirde yakalans€? lafı niuhakkaktı. af” Kralın rahatsızlığı biraz b*” ledikten ve umumi heyecan sükünet bulduktan sonra ys” ale” cak iş, kaçmağa muvaffak * pa mahpusları bulmak ve tekr3” sa tıkmaktı. di Nu muhafızların birini d€ dürdüğü çin herkesten fazlâ la hanımını arayacaklardı. se deki bütün hıristiyanlar da sek ce uzaklaştırdıkları için bar yö” yer kalmamıştı. Kurtulmak nı pek zayifti, Nu vaktiyle şehrin mz için inşa olunup bilâhare olunan iç surlara doğru Dilenciler falan buraya #18” lardı, Nu surun kapısın? ie # yürümüş, kalın kemerler . çık duran kapı arkasın bi diveni görerek hanımın! şe” rakmış, merdiveni çıkmıştı sonr? Otuz basamak çı şile * daha büyük bir kapıyla “. bö” şan cariye kapıyı heri üyesi” yük bir odanın buğday larak kullanıldığını görmü yerd? Oda gerçi boştu, f faka pür li buğday serpintileri görünü o Nu odanın her tarafın! gö girdikten sonra burasını” mel bir ilticagâh | hükmetmişti. | Yegâne tehlike, mab209 “ deldi” nin gelip ye bir veb mak istemesiydi. F keyi de göze alma hemen aşağıya iner€ taşımış, çıkarmış. or# 8 çuvalı üst üste koyar?” bunların üzerine Yat kırık bir destiyi pek Ye maktan doldurara& çirmiş, kendi de içim ân sayede nefes almi etmişlerdi. Dere” K ki

Bu sayıdan diğer sayfalar: