14 Temmuz 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8

14 Temmuz 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

za > TY AŞ # TETA ” A ME 2 ms 8 - VAKİT 14 Temmuz 1933 şi j i Vakat'ın Edebi Hikâyesi gyz BYE iz i e J ip ) te, « mışir, ne de Selime. Kadın ölünce .. Arif, eşikten ayağını atar atmaz duraladı, hıçkırık tutmuş gibi sar- sıldı. Salonun bir köşesinde iki kişi baş başa vermişler konuşuyor- lardı. Bunlardan biri Selimdi.. Bundan on beş sene evvel Ari- fin karısı Behice, Selimi sevmiş, Ariften ayrılıp Selime varmıştı. O tarihten itibaren ne Arif Seli - min yüzünü görmüş, ne de Selim Arife tesadüf etmişti. Ön beş gün evvel Arif, Selime mübtiş bir kin bağlamıştı. Fakat artık bu kinin mânâsı kalmamıştı. Buhran, Selimi iflâsa sürüklemiş, Behice; parasız kalan ikinci ko- casından ayrılmış, şahsi serveti o- lan zengin bir muharrirle evlen - mişti.. Arifle Selim bakıştılar.. İkisi de ihtiyarlamıştı, ihtiyarlamışlar- dı... Saçları ağarmış, yüzleri kı- rışmıştı. Hazin hazin bakıştılar.. İlk adımı Arif attı, gülümsiye- rek dedi ki: — Artık konuşabiliriz zannede- rım. ? Öteki de gülümsedi: — Hay hay... —Sizi öldürmiyeyim, elimden bir kaza çıkmasın diye başımı a- İp kaçmıştım.. — Ben de sizden nefret ediyor» dum.. Ikisi de güldüler.. Ama bu gü- löş candan değildi. Neşeleri çok Aciydi.. Konuşurlarken, ikisi de yüzünden katil olacakları kadını düşünüyorlardı. Behice sahiden güzel kadmdı. Heni Beni Biyaz, yumuşak kadin- lar vardır. İnsanın her arzusuna boyun eğeceklermiş sanılır, fakat çelik gibi iradeleri vardır. İşte Behice, bu kadınlardan biriydi. Dünyada yegüne sevdiği şöy para idi... Ne Arife muhabbet bağla - Şimdiki kocasmı da sevmiyordu. Onun için bir arkadaşı: “Eğer Behicenin yüzüne bir hafta kimse bakmasa - ve beğendiğini hissettirmese, ölür. Kadın değil, göz' miknatisi!., Sahiden de Behice, kendisine # 3 ; “ Selâmi İzzet wuğ — Zannetmem.. Birbirlerine ısındılar.. Ertesi gün, Arif telefon etti, Selimi ye- meğe çağırdı.. Artık her gün be- j raberdiler.. Her gün buluşuyor - lar, Behiceden bahsediyorlardı.... Geçirdikleri hayatın tatlı ve acı taraflarını anlatıyorlardı.. Behice- nin kocasının yazı yazdığı gaze teyi alıyorlardı.. İkisi de onu o- kuyordu... Bir sinemaya gitseler, bir tiyatro seyretseler, vakanın kahramaniyle Behice arasmda ya münasebet buluyorlar, ya bulamı- yorlardı.. Fakat bulsalar, bulma- salar, Behiceden bahsetmek için vesile teşkil ediyordu.. Bir gece, lokantada Behiceye tesadüf ettiler.. Fazla ihtiyarla - mamıştı. e Bozulmamış, değişme- mişti. İHAâlâ güzeldi. Arifle Se- imi ayni masada görünce öyle şaşaladı, ki elinden çatalı düşür - dü.. Olup biteni kavrıyamadı, a- ma bir şeyler sezdi.. Bu hoşuna| gitti. Kendine uzaktan bakan bu kırıtıyordu.. Hiç bir zaman, bu iki Hattâ kocası: yorsun canrm, dedi.. du.. Bir az sonra gittiler.. Arifle Selim bir daha Behice « | örrması için şiddetli neşriyat ya « yi görmediler.. Bir hafta sonra gazetede oku - dular. Behice, bir ameliyat neti- | cesi ölmüştü.. Bu haber, her iki- iki adamr, ayni lâkaytlikle yüz üs | ketten çıkarılıp atılmalarını iste- tü bırakıp gitmişti. Şimdi onlara | mektedir. erkeğe bu derece kırıtmamıştı.. | ticesinde hükümetin misyonerlere ! — Olduğun yerde ne kımıldı « | laşılmıstır. Behice cevap vermedi.. İki eski | lu tenzilâtı yapıyor, onların getirt- kocasınm bitkin haline bakıyor * | tikleri eşyayı gümrük resminden TE A Mısırda Misyoner Teşkilâtı aleyhinde şiddetli takipler Mısırda (O Misyonerlere (o karşı başlıyan şiddetli galeyan “İslâmı müdafaa,, namını taşıyan bir cemi- yetin teşekkülüne saik olmuştur. Cemiyet, Misyonerler tarfındn ya- pılan eytamhanelere mukabil, halk tan toplıyacağı ianelerle İslâm ey- tamhaneleri yapacak ve bütün Müslüman çocukları buraya toplr yacaktır. Cemiyet nesrettiği bir be yannamede Misyonerlerin kuzu gi- bi görünen birer kurt olduklarını ve bütün faaliyetlerinin müstekreh olduğunu zöylemiştir. Matbuat, neşriyatımın en mühim kısmını Misyonerlerle mücadeleye hasretmiştir. Matbuat, Misyonerlerin memle - Matbuatın yaptığı tahkikat ne - bir çok kolaylıklar gösterdiği an - Hükümet Misyonerlere demiryo istisna ediyor Hülküme'in bu imtiyazları kal -! pwİmaktadır. —m Almanyanin borçları «ls (O DÜNYA HAB sini de perişan etti... Onlar, Be- LONDRA, 13 (A. A.) — 10 ve hice için yaşıyorlardı. O da öl-| 11 temmuz Londrada Alman dü - dükten sonra, onlar için yaşama - | yunu umumiye mümessilleriyle Al. nın manası kalmamıştı, manyadan alacaklı bankalar mu « Bir ay, gene Behiceden bahset. | rahhasları arasında yapılan toplan tiler.. Ve günün birinde söyliye- | trda, banka murahhasları, faiz cek söz bulamadılar. Birbirlerini | nispetinde bir tenzilât ile, serma- sevmediklerini anladılar.. Arala - | yenin ecnebi dövizi ile tediyesini rındaki bağ kopmuştu. anlaşma yapılana kadar tehir et- Bir daha görüşmediler.. miye razı olmuşlardır. | latuaka, Alafranga ve armoni meseleleri bir erkeğin dikkatle baktığımı gör- düğü zaman mesut olurdu.. Selimin konuştuğu zat gitmiş- i.. Yalnız kaldılar. Selim dedi ki: — İlk zamanlar çok ıztırap çek- « omüşsiniz, haber aldım ve mütees - sir oldum.. Filvaki bir az geç mü- .teessir oldum.. — Ben de Behicenin beni sev - mediği gibi sizi de sevmediğini © haber aldım. (Baş tarafı 7 inci sayıfada) Evet; armoni... Anladık; ha- ni eser ve hangi esere?. Bizde armoni tatbik olunmuştur. Çoha- ciyan, bunu elli, altmış sene evvel eserleriyle tatbik etmiştir. Sıraya girmiş olan bu eserleri takip eden olmamış, o kudrete biri daha çık madığı için o makul yol muattal kalmış.. W ş e ma N wa Eski eserlere armon! meselesi- hu <7 Anyorum, beni sevdi diye -| ne gelince: Eski zamana sit olan — ceksiniz.. bu eserlerin baharlarını, kokula - rını düşünmiyerek ele alacak o- İursak; meselâ Süleymaniye camii gibi bir âbide gözümüzün önüne i gelir... Bu camiin bilmem 999 pençeresini bir adedi muayyene indirerek nasıl onu asrileştirmeğe kalkmıyorsak eski eserleri, doğru veya yanlış, notalariyle muhafaza / etmeliyiz.. Bir kaç batın sonra ! gelecekler onların asıl Türklüğe ait bazı nağmelerinden istifade e- i derler inşaallah... Ti Eski aşklarma hürmeten, dü - © şüncelerini açıkça söyliyemiyor - ardı... © — Senelerce sizin ölümünüzü diledim. İsminizi duyduğum za- man sararırdım.. — tatlı konuşuyoruz. — Yani şey... Evet ama.. — Anlıyorum, bugün ikimiz de Behicenin şimdiki kocasma kin > besliyoruz değil mi? © — Hayır, o adamm kabahati , yok.. Bana kalırsa, ikimizin de Behiceye kini var. Madem ki Hülâsa; büyük milletimizin hâlâ ona ehemmiyet veriyorsunuz | hakkını ve bedii zevkini hiç bir onu hâlâ seviyorsunuz demektir. | vakit doyuramıyan bugünkü mu- — Onu unutamadım.. siki varlığımıza bakarak bir mu- — Teşekkür ederim, ben sizden | sikimiz vardır diyemeyiz.. Garp- rahatrm.. ten gelecek projelerle, bizden do- © — Belki sizi benden fazla me - | ğacak musiki dâhilerini de bekle- Ş o Sut etmiştir. ğ Bugünse tatlı di TF ba. 5 diğer milletler yapmışlardır; mu - siki ehli ve âşiki olup ruhlarında benlik, hutbinlik gibi menfur his- ler bulunmıyan sanatkâr doğuşlu kimseler toplanmalıdır. Bunlar memleket ruhuna ve sanat varlı- ğına kendilerini esir bilerek ne ya- pacağız diye düşünmeli ve bir tek yeni nümune koymalı. Böyle temeli kuvvetli, Türk duygulu esere eğer bir zinet ara - nırsa o vakit (Armoni) salçasma el atarız. Yoksa başka türlü yü- rümez bu iş.. Bize musiki diye miras kalan ve nereden gelip nereye gittiğini hâlâ bilemediğm Türklüğe pek yabancı kalmış (tenteni yellili..) bir musikinin istikbal varlığımıza elverişli olamıyacağını yirmi altı sene evvel hissetmiştim.. Mem - leketimde nağme ve beste itibari- le ruhuma en yakm gelen anneci- ğimin ninnisini esas kabul ederek onun mürebbiliği sayesinre o ta- rihtenberi garp teknikleriyle ken- meğe vaktimiz yoktur. Nasıl ki kiye tercüme etmiştir. disini süsliyebileceğim bazı beste-! ler yaptım.. Bunlardaki maksa - dım nezih bir lisanı ezmeden, boz- madan; kelimelerin tecvidine dik- kat ederek; şiirin ifadesini musi « © hektar orman yanmıştır. e e ERI Ol Pek kibar tavırlı, fakat daima bulut bir zat Amerika reisicümhuru ile konuşam” dıkça cevap veremiyen bir el Londradan yazılıyor: Burada cereyan eden müzakerelere şöyle bir kuş bakışı nazar fırlatırsak, haylı gülünç bir vodvil seyretmiş oluruz. Bilhassa Amerika ile, al- tin esasına sadık hükümet mümes- sillerinin hali, görülecek şeydir. Dün altma tapanlar, uzün bir müzakereden sonra Mösyö Mol - leyi ziyaret ettiler. Mösyö Molley murahhas değildir. Değildir ama, M. Rozveltin küçük dilidir. Bura- da reisicümhurun küçük dili oldu- ğunu söyledi. Altıncılar, iki dirhem bir çekir- dek giyindiler, doğru Molleyin bü- rosuna gittiler. Zati muhterem dudaklarmın arasıma kos kocaman bir sigar sıkıştırmış, masanın üzerine uzatmıştı. Bu ki- bar tavrı ile misafirlerini kabul etti. Yanında bir misafir daha var- dı: Amerika murahhası M. Bir - man.. Bakınız, bu zat, Londranın en şen adamı oldu. Geldi geleli ayılmadı.. Bulut gibi geziyor, tat- İı bir rüya görüyormuş gibi dola - şıyor.. O gün gene içkilerine iti- na etmişti.. Hem keyfli hem de... sersemce idi. Ama bu haline kim - DE KUŞUN m ee eşe Misafirler projelerini anlatti” lar. M. Molley tasvip etti. Biri sordu: — Peki ama, ya M. Rozvelt?, M. Molley kızdı: —M. Rozvelt mi?. O da bit- ayaklarını | Molleyin içine kurt düştü. — Bütün bu konu cl mükemmel!... Fakat, acaba yö Rozvelt kabul edecek mi?-'f kere danışayım. Murahhaslara gece saat d da gelemleri rica edildi. * Saat dokuzda murahhaslar kinli gelmişlerdi. Mösyö Bi” oradaydı. Oradaydı ama, yek yılırdı. M. Molley: : — Reisicümhuru (o bulan dedi, gezmeğe gitmiş. Geline” lefon edecekler. Oturunuz. Oturuldu, konuşuldu. Bu ruş Mösyö Birmana yaradı. iki düzine viski daha P | Dakikalar, saatler geçti.. N Mösyö Molley yatmak üzere * tı.. Ertesi sabah hâlâ Mösyö İ veltin fikri bekleniyordu. Molley müteessir bir tavurlâ hat verdi: — Halâ konuşamadım. P' cümhur banyoda imiş!. “ İdeyken, altın mikyası tı te” Dikkat ediyorsunuz a, MW Rozvelt hep suda... Ya yatt* laşıyor, ya banyo yapıyor. v na şöyle bir sual soruyor: — Bir geminin direkleri eb" metre, su kesimi on beş met lursa, kaptanı kaç yaşında © Ve diyor ki: — Hele siz evvelâ şu m tabi benim fikrimdedir, Ben o*| halledin, sonrasmı düşünü nun sağ eli, küçük diliyim. Be - nim fikrimde olmak mecburiye -| tısat konferansı, Mösyö Ro tindedir. Fakat müzakerenin sonunda M. | Neticenin ne olacağını anl Italyan tayyareleri | Makedon Avrupadan Amerikaya tam olarak vardılar NEVYORK, 13 (A, A) — Mackay telsiz istasyonunun aldı - ğı bir telgrafa göre, Balbo filosu, (Grenviç) saatiyle 13,45 te 52 de tece 2 dakika cenup arz ve 46 de- reçe 5 dakika garbi tul dairesinde uçarken görülmüştür. Bu suretle tayyareler tehlikeli kısmın büyük bir kısmını geçmiş- lerdir. Bulundukları nokta Goe - land'a 250 mil ve Kartvrigtin 500 mil şimalindeydi. NEVYORK, 13 (A. A.) —24 tayyarelik bütün İtalyan filosu dün saat 22,20 de Kartvayta gel - diler. Hint kongresi PUNA, 13(A. A.) — Hint knogresinin umumi içtima yarına kalmıştır. Dün söz söyliyen 17 batipten on altısı sivil itaatsizliğin durdu - rulması lehinde bulunmuşlardır. a ayki Ormanlar yanıyor STOKHOLM, 13(A. A) — İsveçin hemen her tarafında bü - yük orman yangınları olduğu ha- ber veriliyor. Tahminen 20 bin N | Bana kalırsa, Londra cih3, bu süalini halletmeğe Teşkilâtının 59 yada beyannam*il Sofya, 12 (Hususi) — “ği Makedonya ihtilâl teşkilât ge gazetelere bir beyanname def p miştir, Beyannameyi Mihail” | raftarları neşretmişlerdir. ! Makedonya teşkilâtının bu komitesi mühürünü taşıya” " yannamede deniyor ki: “Teşkilâtımız bu beya” neşretmekle doğru bir r tığına ve düşmanları agi hüsnüniyet gösterdiğine Biz, aleyhimizdeki takibe ; durulmasını istiyoruz. On i mühlet veriyoruz. Bu mi N fında aleyhimizdeki takib") durulabilecğine kaniiz- İsi pek iyi bildiğimiz şal evvel bizi takip etmi: bu müddet zarfında: bildi” Eh) ler. Komünistler ve P idare eden bazı şahıslar we istediğimizi anlarlar. larımız gene ziyan tımız arzusu hilâfına ole faaliyete geçecek ve ve Bu mücadeleye girişecekti”* “ delenin feci akıbetinde" “4 ga | | ; i 41 | ! :l | | — © İmes'uliyet bize ait olm?”

Bu sayıdan diğer sayfalar: