18 Ağustos 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

18 Ağustos 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Musiki Yeni bir san'at: Film musikisi Sineme “ma musikisi iyi, fena, mu- kk kiye, muvaffakiyetsiz bir siki #crübeler geçirmiştir. Bu mu- ik -, fennin her yeni keşfinden W €nninin her yeni keşfinden kini, daha kuvvet bulmuş, musi- kald her tarzından istifade ettiği bugü, İç birini kopya etmemiş ve n, ,» kendisine mahsus kanunla Mali, aman taayün etmiş evsafa isı, ?99i bir sanat haline girme başlamıştır. öy, sanatın çocukluk devrinde me iği seri inkişaf şayanı hay- a, bi, Sesli sinema ortaya çıkın- senelik çok kısa bir za. | ve zarfında her şeyden istifade Yep z #eyin yardımı sayesinde ki Yeni ve kuvvetli bir musi - İ vücut buldu, , “Ve hassas sanatile musiki bing inde teceddüt yaratan De - ki, Uyu, rüzgârı, tabiati din. | Kir de bayyülünde bulunmuş, des Yaraş i bunu Yyaşatmağa muvaffak 4 “ma Fakat, bugün sinema- Uğu gibi su, rüzgâr, tabiat LAN Munis ve bütün mevcüdiyet- i haz sikinin emrine müheyya a, Vde bulunsa idi acaba ne o- a?., m ikisinin esası, gürültü » aday, “ade edilir hale getirilme- * İşte bu esastır ki müvaf- vi, . Veya ademi muvaffakiyeti ektedir. b atoğraf ve musiki noktai Pip dan ilk hakiki eser, bir va- Üdnç ed. oyasının reklamını is- biç €n, fakat netice itibariyle Neyi Sd Seçerek hakiki bir sanat mp, rak ortaya çıkan “Melodie My nde, filmidir. Bu eserde na dünyanın de gz tanndan bu tarz e- “müteharrik ve sesli resim, Na yeültüye psikolojik bir kıy: Mek suretiyle büyük bir te. Soli oldumştur. lena © birşeyin gölgesini o tül, Tarak manidar bir şekil tak kabi” fantazist bir rol oynat il olduğu gibi hayvan ba- » Ökçelerin yerde çıkar - iş ya esneme, gülüş, ağ. tiki Bran de husul buldukça mu ma daha ziyade kuvvet a arttırır. Bestekârm taz en manidar, en mü » Yalnız alâkadar oldu Ki üret vermekle ln yeke ing tesiri a tarikil : 17 bi ikile psikolojik bir iç, hal gadiran kabili istifade i 'rilmiş olan gürültü, ses in e iteppe Bcce olan Stase atlı filminde o- e iz arkadaşımın ka- Ni biji, duğunu anlıyan a- Tat y,,. 78 baş döndürücü Terek o esnada oradan Yenin üzerine çarp- Ma e in Fakat son tidg eri basar ve bayı » i aç, “li, Heyecanlı sahne ir sında müsikinin va-| ekleş., usiki, her an daha N motörün sesini. GÜZEL ve ©Ssası önceleri görülmeden işitilen trenin gürültüsünü orkestrasyonuna ithal eder ve bütün bu sesler, bu gürül- tüler deruni facianm merkezini ümitsizlik içinde nefesin kesilme - sini, uçurumun doğurduğu mestiyi busule getirmeğe müttehiden hiz « met ederler, Daus huit jemes filles en ba Leau filminde ses daha az aşıkâr bir şekilde zapt edilmiştir. Fakat musikide vahdete sureti mahsusa- da ehemmiyet verilmekle beraber gene psikolojik kalmaktadır. Fil. min sonuna kadar bir caz havası| devam eder. Sonra vakanm kah. ramanı olan kızı bir kâbus basar,. Kendisini geceleyin, herkesin ha- karetine, istihzasına hedef olmuş görür, herkesin kendisinden bahs ettiğine, bunu kulağına fısıldadık- larına zahip olur. Bu esnada mü- sikinin vaziyeti'nedir, ne yapar?. Musiki bu esnada susar. Fakat bu fısıltılar zevk içinde işitiler cazm ahengini esrar içinde yeniden can- landırır ve bunu bir nevi perdesiz sesli bir hayalet haline getirir. Musikinin film sanayiine tatbiki sinemacılığın yeni bir kuvvet ka « zanmasına ve kütleler üzerndeki davetkâr tesirine arattırmasına se. bep olmuştur.Evvelce sessiz olarak gösterileh filmlerin son Zamanlar- da sesli ve musikili olarak tekrar yapılmaları bu yüzdendir, Nüket .Süleyman Nazif İbrakim Alâeddin Bey “Süleyman Nz- in. bayalını, kitaplarını mektuplarını rırı, müktelerini * tesbit ve tetkik ederek değerli bir eser vücude getirmiş, kitap Sühvlet kitaphanesi tarafından re- simli glarak güzel bir şekilde bastırılıp çıkarılmıştır. Aşağıdaki satırları İbrahim Beyin eserinden alıyoruz : Süleyman Nazif tevkif edilip logiliz zırhlısına götürüldüğü va- kit zırblının ambarında Velit ve Celâl Nuri Beylere rastgelmiş, Bunlardan biri “Bizi belki Mal- taya izam ederler.,, demiş. Üstat kafiyeye dayanamıyarak derhal şöyle söylemiş: — Belki de idam ederler. Alâcddin » (Resimli gazete )de beraber yazı yazardık. Bu haftalık mec- muanın sahibi olan Sedat Sima- vi Bey, gazetede yazıdan fazla resim bulunmasına meraklıydı ve hattâ östa bile makalelerini kısa kesmesini rica ederdi. Buna kızan Süleyman Nazif gazete için daima şöyle söylerdi : — Resimli gazete değil, gaze- teli resim | » 4, (Resimli gazete) bir gün “Ha- yatınızda en mes'ut zamanınız bavgisidir?,, yolunda bir anket savan vermesini atmisti. Si San'a 7 — VAKIT 18 A3ustos 1933 mam ı Tipi dindi Yesari. 258 Sayıfa. 65 kuruş, Istanbul 1933. Değerli muhârtir Mahmut Ye- sarinin yeni “Tipi Dindi,, ismini taşıyan bu eser, Mahmut Yeğarinin hüviye- tinin billurlanmasında büyük bir | merhaledir. Eserde muharririn, adeta port | parolluğunu yapan Macit, ve bakkal, saka, kasap, koltukçu gibi tipik esnaf ve başkaları bulâsa Romanın bütün küçüklü bü- yüklü kahramanları ber gün etrafımızda gördüğümüz insan: lardır. Yani siz, biziz, onların ber bir hareketinde, Jestinde hepimizin bir pâyı var. | yatronur bir romanı çıktı. e | dair Tiyatro (Türk tiyatrosuna çizmek, ti- müs fayda olmasını | istemek için Ö ar yazılır, bir makale raftıca konü ne olduğu sımlatını nak ya makalenin “bazı kı endi. düşüncele rimizi de âyrca J Her memlekette tiyatro bir kültür evi, bir terbiye müesse- | sesi, bir propaganda vasıtasıdır. Oradan içeriye adımınızı atatken sıgaranım' henüz bitmemiş bile o'sa, kapının dışında ezer, şap- kanızı çıkarır, kravatınızı düzeltir ve bir mektep: müdürünün oda- sma girer gibi, önünüz ilikli, ba- Cemiyetin iç yüzünde kendi kendine bir çiğ gibi gittikçe büyüyen ve fasılasız taşan beşeri haileyi, komediyi, Donkişot ve Hamletlerini kuvvetli bir seziş ve anlayış ile bize yaşatan mubar- rir, kitabının her sayıfasında şe- niyet ile karşı karşıya gelmenin sızısını, korkunçluğunu ve engin acısını perçinliyor. Tüylerimiz ürpere ürpere fakat lezzetle, tuhaf bir iç acısile 0- kuduğumuz “Tipi dindi,, sefale- tin teşrihidir. Yazıcının kalemi, çok ziyalı bir projektör gibi de- rece, derece sönen bir ailenin ve etrafını kuşatan insan haya- letlerinin ruhlarını bize açıyor ve açlığın şaheser bir tablosunu gös- teriyor. ğ ! oTipidindi Isveçli Knut Hanso- nun, Nobel mükâfatını kazanan “ Açlık ,, eserinden bize daha yakın ve ondan daha üstün ve daha insanidir. Izlırapla pençeleşen, sefih fa- kaat kardeşlerini seven, onlar için, bütün bir ömrünü feda eden asil Macitle genç kızlığının en olgün zamanında mabzumiyeti derin bir tevekkül ile kabul eden, açlığın, bakımsızliğın © kurbanı temiz Müzebherin yaratıcısı Yesari, değeri belki daha ilerilerde an- laşılacak (Tipi dindi) si ile Türk edebiyatında garp roman tekniğini en kuvvetli veustabir yapıcısi olduğunu bir kere daha gösterdi. ibrahim Tevfik Fikret'in Yöre şair Tevfik Fikretin ölü- münün on sekizinci yıldönümü- dür. Galatasaraylılar birkaç se- nedir Fikretin doğum gününün yıldönümünü tes'it etmeyi itiyat edinmiş oldukları için yarın me- rasim yapılmıyacaktır, Şairin ölüm gününü hüzün ve teessürle hatırlıyoruz. —.— Galatasarayda konser C.H.F. Şişli gençler birliği tarafından cumartesi gecesi Ga- latasaray İisesi salonunda bir konser verilecektir. * N verdi: — Seymediklerimin merhüm derhal şu cevabı | yüzünü tertip etmiş ve üstadada bu suale) görmediğim her zaman hayatı mın en mes'ut ânıdır. İ eserlerini aynen alıyorum: şımz taranmiş, temiz ve sessiz küçükler içindir, fakat tiyatro büyüklerin mektebidir. “Tiyatro büyüklerin mektebi- dir.,, Bu darbımeseli henüz duy- memleket için “Orada tiyatro vardır ,, denemez. Tiyatro bir eğlence olmaktan çıkıp ta bir ihtiyaç haline geldiği gündür ki memleket için faydalı bir uzuv sayılabilir. Aksi takdirde faydası bertaraf, hatta fenadır, hatta mu- sırdır. Çünki ozaman telkin yap- maktan, düşündürmekten ziyade masrâfını çıkarmayı, masrâfıni ILAR girersiniz. Oralarda her mektep | wamış veya kabul etmemiş bir | MAN A Darülbedayi nereye doğru gidiyor ? | Ayı, Kafatası, Stellâ (yalnız bir gece oynandı). Sene 1931 - 1933: Bir ölü Evi, Güneş Batarken (yalnız üç gün oynandı.) Görülüyor ki, ilk iki mevsim- de hemen arka arkaya oynanan beş altı mühim eser son iki sene zarfında ikiye üçe indi ve yerini basit, hattâ âdi birkaç piyesle operetlere terketti, 1931. 32 senesinde (Yalova Türküsü) ve (Saatçi) mevsimin uzun bir kısmını yedi. Bu sene ise mühim denebilecek yalnız iki eser çıktış Bir Ölü Evi ve Güneş Batarken, Geri kalan üç operet, bir vod- vil ve bir komedi mevsimi bitir- di. Halbuki bu kış elde mevcut üç telif: (Kurtlar, Beyoğlu 1931, Köksüzler) ve beş tercüme eser- vardı: (Bir yaz gecesi rüyası, İ Volpon, Kral Ödip, Anna Kristi, Bir Masal). # » Bu yılım yegâne mühim ba- disesi birkaç gencin ortaya çık- masıydı. Fakat ne yazık ki bun- dan hiç kimsenin baberi olmadı. | (Renkli Fener) piyesile (Hiyle ve Sevgi) hailesinde Talât, Sabih, Sami ve Hadi beyleri zevkle alkışlamıştık. Okadar ki; bunlar, ! ayni eserlerde rol alan eskilerin bir çoklarından * daha kuvvetli idiler. Lâkin bu temsilleri husus siyeti ne ayrıca ilân edildi, ne çıkarmak istedikçe eğlendirmeyi, eğlendirmek istedikçe hafif, hat- ta hafifmeşrep eserleri seçmeyi düşünecektir. Bir tiyatro bu badireden nasıl kurtulur? Nasıl eğlence olmak- tan çıkıp ta ihtiyaç haine gele- bilir. Bunu kim yapar? Verecek bir tek cevap var: Tiyatronun yine bizzat kendisi. Halka eğer vodvil göstermez. İ sek vodvilin ne olduğunu bilmez, | revü göstermezsek revü nedir düşünmez. Fakat bir kere gös- terdik mi artık bunun önüne geçmek zordur ve elbette ağır- | başlı bir piyese zihin yormak | tansa ötekini hic düşünmeden | seyretmeyi tercih eder, Halk, bir akşam kötü bir vodvil- de gördüğü aktörü ertesi ak- şam ağır bir Odramda gör düğü zaman elbette ciddiye- tini muhafavz edemez, elbette onun bir akşam evvelki halini düşünür, güler, konuşur, fıslık yer İşte önümüzdeki açık misal: Da- rülbedayi halka vodvil göster- dikten sonra komediye kimse gelmez oldu. Ve opereti gös- terince vodvile, revü gösterince | de operete müşteri bulamadı. Üç saat revüsünden sonra Bü. yük ikramiye operetinin hezimeti meydanda. a Onümüzde Darülbedayiin bir kaç senelik repertuarı var, Bura- dan ber mevsimin en mühim Sene 1929 — 1930: Bir kitap, Onlardan biri (Dardamel), Mi- rai, Katil, Gölgelerin yarışı, mat- mazel Yuli, Sene 1930 — 1931; Topaz, Venedik taciri, Yaşıyan Kadav- ra, bir, iki, üç, maskara'ar, Ru- de herhangi bir gazetede birkaç. satırla kendinden babsettirebildi. ** Piyes intihabı meselesine ge- lince... Darülbedayi hiç bir sene muayyen .bir programla işe baş- lamış değildir. Zaten onun en büyük hatası bu programsızlığın- dadır. Gerçi her mevsim başın- da bir takım eserler ilân eder, fakat sene sonunda ortadaki bi- lânçoya, bir bakacak olursanız bunlardan yalnız birkaç tanesinin oynanabilmiş olduğunu görürsü- nüz ve bütün bunların yerini daha hafif, hatta çok hafif, hatta çok sudan eserler işgal eder. (Köksüzler) piyesi üç sene sr- ra bekler, (Kurtlar) piyesi bütün bir sene ilân edildikten sonra ge - ne sandıkta kilitli kalır, (Beyoğlu 1931) piyesi belki de 1941 e ka dar seneleri sayar. Her mevsim başında ilân edi « len programların tatbik edilme - mesinin ikinci sebebi de, Darülbe. dayiin daima en son çıkan eseri oynamak sevdasına kapılmasıdır. Fransa (Maya) piyesini anlıya « bilir. Fakat bizim halk, ona gelin- ceye kadar görmesi lâzım gelen daha nice nice eserleri tanımadı. ğı için pek tabiidir ki (Maya) yı anlıyamaz. *.»» Her sene karşımıza daima kar- makarışık bir repertuarla çıkan bu tiyatronun bir şehir tiyatrosu olduğunu, binaenaleyh şehir hal « kının bütün ihtiyaçlarını (tatmin etmek mecburiyetinde bulundu « ğunu, işte bu sebepten hafif eser « ler de oynadığını, ondan ' devlet tiyatrosunun vazifelerini istemeye hakkımız olmadığını söylemek i « ya içinde ruya, bir Kavuk dev- rildi. Sene 1932-1632: Iş Adamı, | şin kolay tarafma gitmek demek - tir, Mehmet Cemil

Bu sayıdan diğer sayfalar: