2 Eylül 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

2 Eylül 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

'akıt'ın edebi tefrikası: 27 tsşyiiyyut yy ra m eme ,. ' Gönül Yani Selâmi Izzet www, | — Teşekkür ederim Enişte!... | t — Bu küçük boya, hu büyük! özler yakışmıyor.. Neyse, haydi | *eninle şöyle aşağı inelim. Sana #nalık eden denize veda et. Gün Ayın koluna girdi. Sahile nerlerken Hilmi bey biraz dura - Adı, genç kızın yüzüne baktı: — Günay, dedi, hayatından Memnun değilmişsin gik! geliyor na,, Sana kim ne yaptı?. Günay başımı salladı, gülmiye Salıştı; — Bana hiç kimse, hiçbir şey Yapmadı. Yalnız, servetler anlaş- Mayınca, anlaşmanın güc olduğu Nu öğrendim.. — Yoksa halan mı Yaptı?, — Halam bana iyilik yaptı. Daha doğrusu iyilik yapmak is - tedi, fakat hiçbir fenalığını gör- Medim,, Maahaza onunla da an * Şamıyoruz. Amma kabahat ne “hun ne de benim. Sahilden iskeleye çıktılar. Ta Wa gidip oturdular.. Gök hafif lutlu olduğundan güneş fazla tahatışsz etmiyordu. Hilmi bey: — Beni dinle Günay, dedi, be- Bİ iyi dinle.. Sana halanı çekiştir- İ Miyeceğim. İyi kadındır. Fakat ak yoktur, burnundan ötesini gör Mez, Neziha sana fenalık etti Gü- DAy; halbuki iyilik edebilirdi... İk günler sen işin farkma varır- *in diye bekledim. Varmadın. Ha» lanın sözlerine kandın. onun gös- erdiği fena yola saptın.. Neziha se hi Bülende yaklaştırdı.. Günay derhal sözünü kesti. .. A ç bahsetmiyeliy,. Hilmi beyin gözleri tatlı tatlı baktı, —Bir şey soracak değilim “Günay... Onunla aranda ne geçti- #ini de bilmiyorum, Her (halde Adadan gittiğine müteessir ve mü sleessif olma. O, sana lâyık bir er k değildi. Sen dürüst, namuslu, Oğru sözlü bir adamla evlenme - in, Birden, Günayı incitmiş olmak- korktu. Elini Günayın dizine koydu: — Seni tenkit ediyorum san-| Herkes kayığını istediği gibi Kullanır. Yalnız bir akıntıya kap- dı mıydı, hali haraptır. Sen, bu nlıya kapılıncaya kadar ağzımı adım, Halan seni istediği gibi bir şey da alâkaya değer bir kişi var, O A Orhan Kayaydı. O namuslu, irüst, doğru sözlü bir adam. Bu. | hun sen de farkına vardın. Daha bura, n, Sonra neden değiş*in?.. Eski ünayı adeta tanıyamıroyum, Sustu, Günay uzaklara bakıyor, cevap v : : ar “rmiyordu. o Fakat eniştesinin zleri kalbine işliyordu. la Uzun bir müddet konuşmadı « r, Nihayet Günay sordu: Rp Demek İstanbula şittiğime | ediyorum. Hilmi bey biraz tereddüt et « Wen sonra cevap verdi: ”— Artık iyi ediyorsun.. Rücu! Mek için zaman geçti. Fakat da- | “Bençsin... Hayat senin içindir... ılktılar, yukarı çıktılar. Gü- var,. etti.. Beni dinle Günay, bura» | ya gelir gelmez onu beğen - | bahçede enişlesinin elini öp » Günay sessiz sedasız vapura | binip gitmek istiyordu Fakat bu arzusunu yapamadı. Bütün arkadaşları onu bekliyor - lardı. Vapura kadar inri'ler. Cemal Ragıp: — Valizlerinizi yan kamaraya | yerleştirttim, dedi. Matmazel Morena hir kutu ş0- kola, Meliha bir kutu şeker verdi. | Günay: — Beni şımartıyorsunuz! dir ye memnun oluyordu. | Meliha soruyordu: — Bir ay sonra biz de iniyo- ruz. İstanbulda görüşürüz değil mi?. — Elbette. İki telgraf Biz Kürtdeğiliz, halis Türküz! ,, Matbuat cemiy: ki muhtelif i iki | tine imzalari Ovacık, 29 — Cümhuriyet gaze- tesinin 21 ağustos tarihli nüshasım- dan itibaren Dersim hatıraları diye bir tefrika çıkarmakta olduğunu ve yazılarda kazalarımız halkına Kür? denilmekte ve bunların Türk camiasından hariç bir mubit olarak göstermekie olduğunu tessürle gör dük.. | Atalarımızın aslr nesli tarihen | meydandadır. Hâlâ halkımızın ta- | şıdığı atlar ve âdetlerimiz Türk ırkına mensup olduğumuzu açıkça | göstermektedir. Biz kür! diye bir | millet tanımıyoruz. o Türküz ve| Türklükle öğünürüz. Bas; gafille- rin odelâletile isnat (oOedil - mek istenilen kürtlük unvanını ke- Cemal Ragıp: — İyi amma, adresinizi söyle- mediniz ki.. dedi, şu kâğıt parçası na yazıveriniz.. Kimde kalem — Akşam halam size yazıp ve- rır. İki genç, Şefikle Cavit gülüm- sediler: — Günay hanım, dansettiğiniz zamanlar bizi hatırdan çıkarma » yınız. — Unutmam, unutmam. Günay yorgundu. Bütün bu pa- ralı, zengin insanlar onu yoruyor du.. Arkasına döndü. Hilmi beyle göz göze geldi. İskeleye inmişlerdi. Hilmi bey, Günayın bakışlarından yorulduğu: nu, bu kalabalığı istemediğini an- fadı, — Çocuklar, dedi, barakalinn.| da Günay vapura yalnız gitsin. Kıza gurbete gidiyormuş hissini vereceksiniz. Buna hiç üzüm yok. İtiraz edenler oldu. Fakat tek - lifi de makul buldular. Veda başladı. Meliha, Matma- zel Moreno ile öpüştü. Erkeklerin elini sıktı. Bu aralık bir ses duyu'du: Tuhaf şey, Orhan Kaya ne- rede?, Meliha: — Onu bugün hiç görmedim, dedi... Her halde bizim aramızda olmalıydı. — Ben de Bülende hak vermi- ye başlıyorum, çünkü vahşi adam! Günay, Orhan Kayarın yoklu- ğunu farketmiş, acı acı tü: “Benimle vedalaşmai: bile ak- lına gelmedi.,, Birden dedi ki: — Darıldığınızı söyleriz, ağzı- nızdan neler icat ederiz neler.. (Devamı var) Halepte susuzluk I yüzünden cinayet Halepte son zamanlarda müthiş susuzluk derdi başlamıştır. oÇeş - melerin başmda bekleşen halk a * rasında her gün vukuat olmakta dır. Bu yüzden her çeşmenin ba - şına bir polis konmuştur - Buna rağmen geçende bir çeş”! i me önünde su doldurmak yüzün * den iki Ermeni O arasında kavga olmuş, polis bunları ayırmak iste miş, fakat Ermeniler polisin başı” na üşüşünce, kendini müdafaa ve halkı dağıtmak için havaya bir el silâh sıkan polisin kurşunu Oha - nes Menalciyan adlı birisine isa - bet ederek ölümüne sebep olmuş- tur, İ ziyade teessür uyandırdı. Bu ya - sİra Fırka ve İdman yurdunun müş- | mali ciddiyetle reddediyoruz. Bu sebeple cümhuriyet gazetesinin neşriyatı kazamız muhitinde pek zıları yazan zatın her halde bizi tanımamış ve onun neticesi yazıla- rımdaki bu yanlışlıkları yapmakta bulunmuş olduğunu © sanıyoruz. Çok yanlış olan bu hatanta derhal düezltilmesini dileriz. Ovacık beleğiy: aza Mustafa, « # & sa Hıdır, aza Ali Kilsapdere, Ova, Par Kalman Değirmendere, yan, Babe: zımiye bel diye reisi i, ihtiyar| heyetleri İzmitte Zafer bayramı Hususi muhabirimiz yazıyor Zafer (bayramının o yıldönümü şehrimizde merasimle kutlulan - mıştır. Tertip edilen askeri prog - ram mucibince hareket edilerek sabahleyin saat 9 da Tayyare âbi- desinin bulunduğu yere gidilmiş, birinci mülâzim Niyazi Bey tara - fından burada canlı ve müteaddit | alkışlarla kesilen ve zaferin bütün | teferrüatını anlatan bir nutuk söy- | lemiş bunu Tayyare Cemiyeti na - mma Hilmi Coşgun Beyin nutku takip etmiştir . z Hilmi Coşgun Bey cidden coş - gun bir nutuk söylemiş (Ey taşı - na, toprağına kurban © olduğum İ güzel vatanımın sevgi, saygı de -| ğer orduları, diye başlıyan, Tür - kün, Türk gençliğinin Gazisine minnet ve şükran hisleri ile biten bu nutuk gözlerde © yaşlar husule getirmiştir. 31 inci fırka kumandanı miralay M. Sabri Bey tarafından güzel bir nutuk söylenmiş, müteakiben ge - çit resmi başlamıştır. Kahraman askerlerimizin sert , aşlancasına bakışları, muntazam yürüyüşleri dakikalarca alkışlar" mıştır, Merasim nihayet bulduktan son- N İterek tertip ettikleri spor şenlik - leri görülmeğe gidilmiştir. Gece muhtelif eğlenceler, fe - ner alayları tertip o edilmiştir. Halk coşgun tezahürat yaparken Üssübahride yapılan sünnet düğü: nü çok güzel ve eğlenceli olmuş , türlü, türlü eğlencelerle güzel sa- atler geçirilmiş, çocuklar yukarıda sünnet edilirken, aşagıdaki salon « da dans yapılmıştır. Bu güzel eğ- at, | muştu. Rahi i mış... i lenceler geç vakte kadar sürmüş - tür, 5 AŞK DEL (a .; — VAKIT 2 Eylül 1935 İSİ ——HÜKÜMDAR diğe İki arkadaş Gafur babayı kal - dırdılar. Mehmet kendi atının| üzerine yükledi. İhtiyarı kucağı- na aldı, orduya doğru yürüdüler. Rahimle Mehmet, Gafur baba- yı yarı ölü bir halde doğru ordu - nun bulunduğu yere götürdüler. İlk tesadüf ettikleri nefere, yaralı | bir arkadaşlarını yatıracak yer | sordular. Nefer, bunları büyük bir çadıra doğru götürürken, Rahim etrafa bakıyordu. Bu ordu Abaza paşa ordusuna benzemiyordu. Çünkü asker munr- tazamdı. Abaza çapulcularına ben | zemiyordu. İ Bir aralık Rahim sordu: — Hemşeri, bu ordu kimin or- dusu?, Asker, Rahimi şüpheli: şüpheli | süzdükten sonra: | — Siz nereden geliyorsunuz? — Bizi sorma... Bu ordu Aba- | za paşanın mı7?.. — Evet, Abaza paşanın.. Rahim, birden afailadı, Muha- | vereyi duyan Mehmet alâkadar ol | in gene bir pot kır. maması için lâfa karıştı: Biz de burayı arıyorduk, dedi, çok uzaktan geliyoruz. Ar - kadaşımız yolda yaralandı. — Sizi kim yaraladı?.. Mehmet, derhal cevap verdi: Mehmet paşanın adamları | olacak.. Abaza üzerine geliyorlar- u söze, asker daha çok alâka gösterdi. — Bu askerlere siz ne vakit te sadüf ettiniz?, — Bir gün evvel.. Bu esnada bir çadırın kapısma gelmişlerdi. Asker, yol gösterdi. Gafur babayı yere uzattılar, Meh- met, ihtiyarın uyuşmuş vücudunu uğmıya başladı. Fakat, ihtiyarın hiçbir azası kımıldamıyordu. Vü- cut buz gibi kesilmişti. Birden kus lağını göğsüne götürdü. Kalbi « ni dinlemiye başladı. Küçük bir çarpıntı bile yoktu. Biraz daha| dinledi. Hayır, hayır kalbi çarpı «| yordu. Ölmemişti. Daha bir saat evvel bir şeyler söylemek istiyor- du. Mehmet, bu şekilde ruhi buh - ran arasında uzun müddet Gafur | babanın kalbini dinledi. Bazan bir çarpıntı duyuyor, bazan kalp- te bir sinek kanadı kadar hareket farkedilmiyordu. Başını kaldırdığı vakit tanın - | mıyacak hale gelmişti. Alnından! damla damla ter akıyordu. Birden Rahime döndü: — Rahim, dedi. Bir de sen dinle.. Bak kalp çarpıyor ımu?.. Rahim, başını Gafur babanın göğsüne iğdi. Bir müddet dinledi. Kaldırdığı vakit, ölmüş, demek is ter gibi dudaklarımı büktü. Bir an Mehmedin rengi sapsarı kesilmiş- ! ti. Zavallı Gafur baba, demek öl, müştü, Mehmedin gözünden iki| damla yaş yuvarlandı. Mertti, dedi. tatlı canına kıydı. Onları seyreden asker de gör - düğü manzaradan müteessir ol - muştu. Mehmet, ne yapacaklarını bi - le düşünemiyecek O haldeydi. İki gün kendilerine arkadaşlık yapan p Bizim için Yazan: Niyazi Ahmet vermişti. Rahim: — Haydi Mehmet, dedi. O ka. dar kendini üzme. Allah ne yaz - mışsa o olur, bizden gelen bu kas dardı. Asker de ayni şeyleri tekrar « i ladı ve: Şimdi, dedi, $#iz bununla meşgul olmayınız. o Adamlarımız kaldırır gömerler. Yalnız Mehmet paşanın askerlerini nereüe gördü- . nüz?.. Askerin bu suali sormasını mü teaikp dışarda bir ses (o duyuldu. Bir asker: k — Selman.. Selman.. diye çağıs riyordu. Mehmetle konuşan asker, sü « ratle çadırdan dışarıya fırlıyarak askeri yanına çağırdı. Asker, Sel. mana: il — Paşa sizi görmek istiyor, de dikten sonra uzaklaştı. d Selman, Rahimle Mehmedi, Ga. fur babanın nâşı bulunduğu yer - den uzaklaştırmak için başka bir çadıra götürdü. ... Selman, Abaza seyhinin kızı Zehrayı kurtarmak için çadıra gir diği vakit yaralandıktan, ve Zeh. ra tarafından tedavi edildikten İsonra bir daha orduda görülme « miş, Tayyar paşa tarafından sak- lanmıştı. Zehra, babasından gizli Selmana geliyor, onu tedavi edis yordu. Selman birkaç ay şeyhin | zehirli hançerinden aldığ; yara - nım acısını çekti. Yara tamamiyle iyileştikten sonra Tayyar paşa o « nu Murtaza paşanın yanına gön , derdi. Çünkü, kendisi Abaza paşa ve şeyhi ile daha çok temias edi yor, şeyhin adamları daima yanm na geliyorlardı. Selmanın görül me tehlikesi vard. Selman, Murtaza Paşası yanım. na gitmeden evvel, Mehmetle Ra. himin yanına geldi: ji — Arkadaşlar, dedi. Siz bu - raların çok yabancısına benziyor. sunuz, doğru söyleyiniz siz ner& | ye gidiyorsunuz?. Rahim cevap verdi: $ — Elbet bir yere | gidiyoluz. Kimseye ziyanımız dokunmadık - tan sonra bizi niçin sorguya çeki yorsunuz, Arkadaşımız kastalan « masaydı, buraya da uğramıyacak. tık. - — Peki, arkadaşınızı yaralı « ia j i yanlar kimlerdi?. — Abaza askerleri!.. — Abaza asekrleri . Rahim, Abaza askerleri sözü . nü ağzından O kaçırmıştı. Birden kendine geldi. Fakat iş işten geç . mişti, i Selman daha çabuk davran « miş, ikinci sualini sormuştu. Ra him, sözünü geri alamadı daha sert bir sesle ve adeta haykırır gibi: — Evet, dedi. Abaza askerleri, Selman, tekrar soğuk kanlılık- yi la sordu: : — Abazalılara düşman mıs nız?. — Düşmanız, ne olacak?., — Ya., — Evet, düşmanız., Selman, elini Rahimin omuzu- na doğru götürdü, Rahim, birden geri fırladı: T Gafurun ölümü, içine bir boşluk| (Devamı var) iğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: