2 Ekim 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

2 Ekim 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Büyük Hikâye :10 RAMA İİ AAA Muvakkar kürekleri yalnız çek» liği için bazan geride kalıyor. Biz kürekleri daha hızlı çekiyor, on - : lardan uzaklaşıyoruz. Muvakkar arkadan sesleniyor: — Dadı, sen bizim sandala gel de bana yardım et, kürek çek... Dadı ciddiye alıyor: >> Ben öyle şeyler yapamam!.. Diyor, Kürekleri yavaşlattım, o Gene Yan yana geldik. Dedim ki: , Muvakkar Bey, ister misiniz sizinle ciddi yarış edelim?.. Bilkâ: di kürekten kalksın, ben tek çeke - © yim. Güldü: — Mağlüp olacağım muhakkak Aysel Hanım... Siz sevdiğiniz me- Vi sulardasınız... İ Yarışı nasıl olsa O kazanırsınız. Halbuki ben askerim, Ben ancak karada yarışabilirim, Heybeliye güle söyliye geldik. Muvaktar sandalını teslim etmek üzere bizde, | n ayrıldı... i Ertesi gün Bilkârın dadısı geldi. Metinin, babasının, (göreceği gelmiş... Bilkâr gitti. Yalnız kalınca içime bir hüzün söktü, Bilikâra öyle alışmıştım, ki | Yalnızlığa bir türlü alışamıyor - dum... Çamlari sularla, mehtapla keşk Yemekten sonra salonda otur - duk, Israr ettiler. Biraz piyano çal dım.., Sonra odama çıktım. | Güzel bir mehtap vardı. Balko- nun açık pencerelerinden süzülen mavimtırak ziya odayı aydınlatı » yordu. Balkona çıktım. mavi ş kaldım. Birden iliklerime kadar ürper « | dim. Yandan bir'keman sasi ge! Yordu. Güzel, ruha işliyen, kal Yarinden oynatan bir keman sesi.. Sesin geldiği yeri aradım, bul - dı Ketnan, Dural paşanın köşkün - da şalınıyordu. Acaba kemanı çalan Muvakkar MYdı? Her halde o olacaktı. Kü- |, #ken keman meşkettiğini hatır. | 2 d | ağlıdır. adım si de, en sevdiğim parçayı, Ün havası; çalıyordu. meç onda ne kadar kaldım bil - * İçeri girdiği zaman ke- man hâlâ deyam ediyordu... » Bilkâ, gittikten bir hafta son ya Enin geldi. O da benim kadar “en'ze hayrandı. Bugün de saatlerce denizde gez dik, Akşam, köşkün arkasındaki Sumlığa çıktık. Geç vakte kadar oturduk, ayrıldık. Eve girerken gene dadım telâş. : telâşir karşıma çıktı, a -— Ne var dadı? dı, çok vöğiek Mi Mi — Niçin dadı? — Ne bileyim b deceksiniz galiba, Bahamın yanına çıktım. — Nerdesin? dedi. — Çamlıktaydım, var?. *n, bir yere gi-| bir sey mi — Deniz lisesinde bu gece son sınıfın bir müsameresi varmış. Da ! Yetiye geldi. Gider misin? İ evrakı berayi tetkik vekâlete istet ! temyiz | ihtisas mahkemesinin kararını bo- | sında mühim muamele olmadığıni Denize Gömülen Aşk II Yazan : Nezahat Hasan Lisenin kapısında bizi bir çok genç teşrifatçı karşıladı. Yer gösterdiler. Oturduk. Biraz bir ve sonra mektebin erkânından zat yanımıza geldi. Babamın benim ellerimizi sıktı. — Mektebi gezmek arzu eder misiniz? Diye sordu, Babam bana baktı, | Gezmek isterdim, dedi. | — Çabuk bana Oktayı çağırı - NEZ, Biraz sonra genç bir zabit gel - di. Takdim edildi: — Bu senenin omezunlarından Oktay Bey... Hanımefendiye mek | tebi gezdir yavrum. -- Emredersiniz efendim. Yürüdük. Genç zabit tatlı gülümseyişle sordu: — Mektebimize ilk yorsunuz zannederim, — Evet efendim. Mektebin her yerini gezdik. Ok Be Sersem bir defa geli - | tay t verivordu.. | 'Hukuki bir mesele! 4 Eroin, kaçakçılığı ile maznun | Kaldıron ve arkadaşlarının evelce kazanı devirmiş iki elini yakmış -| ihtisas mahkemesi tarafından tev- kifine karar verilmişti, Mevkuflar İstanbul ağır ceza mahkemesine müracaat ederek bu | Ağır ceza mahkemesi de bu kararı ref” etmiş ve mevkufların serbestisine karar vermiştir, Bu karar adli makamlarda hu- | kuki bir mese'e halini almıştır. - Bu işle alâkadar'bir zat şunları söylemiştir! — Kaldıron arkadaşları nın mevkufiyetine, ve bunların serbestisiüden çıkan mesele adliye vekâletine aksetmiş vekâlet te bu kararın ref'ini istemişlerdi. ve miştir. Henüz buna bir cevap selmemiştir. “Ancak adli vaziyete göre ihtisas mahkemeleri de ağır ceza mahkencleri ayarında tutul | maktadır. Binaenaleyh mahkemei ihtisas mahkemelerine a- it meselelerin ancak O mahkemei temyiz tarafından verilecek kara- | Binaenaleyh İstanbul ağır ceza | mahkemesi de bu vaziyete göre| zamamas: lâzım gelmektedir. Bir | cok adliyeciler bu vaziyeti müda- faa etmektedirler, Dolar düşüyor | Son günlerde . dolar ve mark fiatlarında umumi bir düşüklük | müşahede edilmektedir. Dün bu hususta alâkadarlarla görüştük, Dolar ve mark ile Türk piyasa- binacna'eyh bunun memleketimiz de tesir yapamıyacağını söylemek- tedirler, Bir Sanayi heyeti Ankaraya gidiyor Sanayi erbabından müteşekkil | bir heyet bugün Ankaraya giderek | hükümete sanayicilerin temennile. rini bildireceklerdir. Sanayicilerin bu temennileri kullandıkları makinelerin yedek — Tabii giderim. — Öyleyse hazıtlan. i smen giyindim. Babamla bir- ite çıktık, aksamının birçok şeraite tabi ol- ve mevaddı iplidaiye hazırlanmasına dairdir. listesinin İtan et alırken, kasaba: İ saat 17,30 da M. Heryonun devam | sıkıyor, ayaklarının ucu il , .ay 5 — VAKIT ? B. teşrin 1943 — Nedim çapkın | değil mi ? (Baş tarafı 5 üncü sayıfada) Nedim Efendinin gönül işlerine dair münakaşa faydasızdır, 7 zumsuzdur - Gönül ki lü » akdi bendi kükülündür Havadüri semimi sösbülündür e— 5 Evet efendim, | — Beni tanıdınız mı? zar, karbnı elsmine ruhu Fevmsai feryat eden : Hayır, çapkın değil- Ona çapkın de - yenlere kızılır mı?. bağır döğen bir $ di! Karaoğlan kadının yüzüne dik | katle bakmıya başladı. O, şu ande | Güliden başkasını tanıyamıyacak haldeydi. Fakat bu kadi gibi oluyordu. Sel#mi izzet tanır | | Alt ! iRüler gelmiye başladı. Polis Hab Bir dolandırıcılık iddiası Kendisine ucuzca apartman a lacağını ileri sürerek limoncu Sab- ' daya girdi ve girer girmez: ri Efendinin dört bin fi aşiyle Nuri ia MU Tanımıyorum diyecekti kattan gi Kadın, Karaoğlanı kolundan ya- kalıyarak odaya doğru çekti: — Burada görmesinler, Karaoğ'an tereddüt etmeden o- İ — Siz kimsiniz, beni vi landırdığı iddi minde | tanıyorsunuz, diye sordu.. bir ve bunur Ali Rıza, ih lerindeki iki arkadaşı polisçe yaka Tahkikata adliyece isim- Genç kadın, Karaoğlanın göz- | lerinin içine bakıyordu. Dudakla- | lanmışlardır. rında memnun ve muzaffer bir te- devam olunacaktır. Kaza İ Pangaltıda Halâskâr Gazi cad | ni tanıyorsun. inde şekerci oMuiz Efendinin | Ben tanımıyorum. dükkânında çırak Suavi Efendi kazanda şeker kaynaltığı esnada | bessüm vardı: Tanıyorum, dedi, Sen de be — Tanımıyor musun?.. Hayır.. Kadının yüzü birdenbire değiş- mişti. Biraz evvelki tebessüm hid- dete inkılâp etmişti. — Tanımıyorum, son seneler o kadar yer gezdim, o kadar kendi- mi yordum ki, kendimi bile unut - tır, Kolu kırıldı Dün Arap camiinde bir elek -| trik levazım anbarında çalışan Sa bahattin, sokakta ayağı taşa çar - patak yere yıkılmış, sol kolu kırıl. | tum. Bu cevap, genç kadına bir tesel mıştır. selmişti. Yüzü tekrar tatlı Yaralı Sen Jorj hastanesine kal dırılmıştır. Kigibi bir renk aldı: — Çok mu yer gezdin, diye İ sordu. Ve sonra ilâve etti; — Biz seni öldü biliyorduk. Bu haberi a'ınca bilsen ne kadar ü - İ züldüm. Günlerce seni düsündüm. | Babamın çadırından uzaklaşaca - ğın gün, ben sana mendil sallıyor, dum, sen atına atlıyarak koştun.. Bu, gözümden hiç gitmiyor. Genç kadın, gözlerini yere dik- miş, mazinin hayallerini tatlı bir Esrar taşıyormuş Bayazıt üniversite bahçesinde dolaşan Selman isminde vaziyeti şüpheli görülerek üstü a » ranmış bir miktar esrar bulunmuş tur, Selman yakalanmıştır. Dört parmağı kesildi Gedikpaşada Bilâl oğlu soka - ğında Z numaralı evde oturan Ha- d san Efendi, bir kaza neticesinde | Zevkle anlatıyordu. ie #nı | (o Çadır, kelimesini Karaoğlan işi kasap bıçağı ile dört parmağını | since, kızın kim olduğunu hatırla- mıştı, Bu, şeyhin kızı Zehra idi. Demek Zehra, kendisini sevmişti. Yadigârın söylediklerini hatırla - birinin kestirmiştir. Hüseyin Efendi çarşıda kasap » İ — Şuradan, yağlı tarafından | & Karaoğlan, Zehranın kurtulma çarelerini o düşünmeye başladı. Hep ,Güliyi düşünüyordu. | Birden: — Güli nerede?, diye sordu. Zehra, beyninden o vurulmuşa dönmüştü. Kulaklarına inanama - dı. Asabiyetten titremeğe başla - kes.. Diye kolunu uzatmış, o esnada işaret edilen kışma satırı indirir » ken Hasan Efendinin parmakları- | nı da kaptırmıştır. : Hasan Efendinin dört parmağı | da kesilmiştir. Ustura ile hücum elinden mıştı: — Ne?.. Diye sordu. Kara oğlan vaziyeti Dün Sultanahmelle berber Nec» | mi Efendinin dükkânına tıraş ol -| mağa gelen şoför Hüseyin, orada bulunan Ömer isminde biriyle | Bakir Tü Sli slm balans münazaaya lutuşmuştur. : İt. Sonra, Güliye, müşfik; Saf za- Münazaa kızışmca Ömer Efen- İ vali Güliye ihanet slemesdi Gi di eline geçirdiği ustura ile Hüse. İn yabanci Gine yin Efendiye hücum etmiştir. © Ömer Efendi zabıtaca yakalan- anlıyordu de şürünmesine sebep olamazdı. — Güliyi soruyorum, diye so -| İAŞK DELİSİ HÜKUMDAR Yazan: Niyazi Ahmet lanın yüzüne baktıktan sonra: — Bunu size kim söyledi. Dedi. Abaza Paşa önüne gelen kızı oba- sına almağa tenezzül etmez... Karaoğlan, yumruklarını sıka » rak Zehranın üzerine yürümüştü: — Ne demek istiyorsunuz.. Di- ye bağırdı. Zehra, gene kahkaha ile güle « rek, geri cekildi: — Nerede olduğunuzu unutu - yorsunuz, galiba dedi. Bu cesaret size nereden geldi. Benimle (eğleniyor musu- nu Zehranın yüzü birdenbire değiş ti. Asabiyetten kan hücum eden yanaklarına tatlı bir pembelik gel. di. Kara oğlana biraz daha yaklaş" tr. — Eğlenmiyorum, dedi. Senin "le eğlenemem.. Peki Zehra nerdedir?,, — Öldü!... — Ne... Zehra elini Kara oğlanın omu » İ zuna koydu, gözlerini Kara oğla « | nin gözlerine dikti. Gözleri yaşar | muşta: —Onu çok mu seviyorsun?.. Di | ye sordu: Iİ — Bu bana ait. | Kara oğlan hiç bir şeyle (yola | gelmiyordu. Zehra birden kolları» nı gerdi: — Küstah.. Diye burada parça parça ettiririm. i o Kara oğlan, süratle geri dön- İdü: — Allaha ısmarladık, dedi. Vaktim çok az. Fazla kalamıyaca ğım., kd Sehi j Zehra dona kalmıştı. Ne yapa » , cağmı bilemiyordu. Kara oğlan kapıdan çıktan sonra saçlarını yol | mağa, hıçkırmağa başladı. “e Kara oğlan kapıdan çıkarken | İ iri yarı bir adamla karşılaştı. A. dam dikkatle bakıyordu. Kara oğlan görmemiş gibi geç“ mek istedi, Adam önüne geçmiş - ti: — Siz kimsiniz, diye sordu: — Niçin soruyorsunuz? — Söyleyiniz, isminizi söyleyis niz!.. Kara oğlan yürüdü. Yabancı: — Siz serden geçti misiniz?, di ye sordu: Benim. Siz kimsiniz... — Ben Rahimim... de Rahim?.. Kara oğlan tanıyamamıştı, Se « nelerce evvel Gürcistan Kraliçesi Ketevan'dan Türk hünkârına mek tup götürürlerken hana uğramış - lardı, Ondan sonra onları bir da- mıştır. İ ğuk kanlılıkla cevap verdi. Abaza ————— | a , | haini buraya kaçırmış.. | M. Heryonun sıhhati | Zehea, bir müddet — durakladı.| Liyon, | (A.A) — Dün akşam Dudaklarını dişleri arasına almış le döşe - İk bir ateşi vardı. Fakat böbrek | meyi tıkırdatıyor, mânalı mânalı rinin faaliyetinde hissedilir (bir. Kara oğlanın yüzüne bakıyordu. | iyilik kaydedilmiştir. Birden şakrak bir kahkaha koyu - M. Heryoya M. Mak Donaki na| verdi. Bu, bir sinir buhranı geçi - | . Gene birden sustu. Ve kirpi zl vekili tarafından, “geçmiş olsun,, İlerin süzerek daha içten Kara oğ -! telgrafları gönderilmiştir. ha düşünmemişti. Rahim: — Güli, dedi. Bizim elimizde « dir. Abaza paşa bize teslim etti, Aman Rahim, çabuk gide - lim. Onu kurtaralım, Rahimle Kara oğlan Gülinin bu lunduğu tarafa doğru koşarlarken i kale kapısından son süratle sekiz ' madan memlekete ithal edilmesi | mına İngiltere sefiri ve Bulgar baş | riyor gibi gayri tabii bir kahkaha ! on atlı girmisti. Bunlar Selman ile arkadaşları idi. (Devami var) i —Rahim.. Sen misin?.. Güli ner |

Bu sayıdan diğer sayfalar: