26 Kasım 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10

26 Kasım 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 10 — VAKIT 26 2.nci teşrin 1933, “ ŞERLOK HOLMES'e KARŞI ii VAKIT tefrikası Numara: 24 Holmes kendi kendine: dığımı, konuşulduğunu, bir takım — Ferah apartımanı 3 numara.. | gözlerin açılıp kapandığını, hattâ | Matmazel zannettiğimizden çok | hızlı hızlı münakaşalar yapıldığı - zengin ve asil bir aile efradından | olacak. Maamafih bu da Sir Klark | yordu. ım kızı gibi hırsızlık etmesine ve ha | (Bu odanın bir tarafında Mösyö pise girmesine mâni değildir. An - | Brenştaynin odası, öteki tarafında cak ne kadar olsa kadın.. Saklan - | boş bir kiler vardı. Kilerle bu oda- nı duyuyor, fakat bir şey anlıyamı- mak, bizden kurtulmak için bir hayli tertibat aldı, Fakat gitti, bir otomobile atladı. Ben onu takip e- demeseydim bile bir saat sonra ge riye dönecek olan şoförden gittiği | yeri öğrenemez mi idim?, Usta Ar sen Lüpen bu meseleyi duyunca | kimbilir ne kadar kızacak ve kim bilir ne kadar yeni tedbirler ala - caktır, Fakat adımlarımızı sıklaş - tıralım, Çünkü Londraya dönme - miz icap eden günler pek yaklaşı - yor. Taksimden tramvaya atladı, Viya- na oteline döndü. Yemeğini yedi. Daha Vatson gelmemişti. Bir ka - napeye uzandı, pürosunu yaktı. O- danın tavanına doğru helezunlar Yapan dumanları gözlerile takip €- derek bundan sonraki programını düşünmiye daldı. Gece yarısına doğru Vatson oda ya deli gibi sevinç içinde girdi. Holmesin kanapede dalgın bir hal de bulunduğunu görünce biraz ken dini topladı; — Bonsuvar üstat; dedi. — Bonsuvar... Yüzün gülüyor. Galiba iyi haberler var, Vatson sevincini gizleyemiyor - du. Gülerek; — Evet, dedi. Galiba senin çıra- | ğm bugün iyi işler gördü ve mese- leyi kökünden halletti, yarın gidi- yoruz, Holmes hayretle Vatsonun yüzü ne baktı. İzahat istiyordu. Vatson cebinden mükellef bir zarf çıkara- rk La Vasiyetnameyi elde ettim! de i Holmes bu inanılmayacak haber karşısında ciddiyetini bozmıyarak Matsonun uzattığı zarfı aldı, için - den kalm perdahsız bir büyük kâ - ön çıktı. Kâğıdın altında soğuk mühürler ve imzalar vardı. Üstün- de “Paris, Sen: 16 mcı neterlik,, Yazıyordu. Bu uzun vasiyetname - de müteveffa Kont Lion daki Floş | şatosile 600 bin frangı yeğenine terkediyor, diğer bir çok mallarını da öteki akrabasına bırakıyordu. Holmes vasiyetnameyi on defa okudu. Piposunu bırakmıyarak on defa imzayı ve mühürleri tetkik et ti. Vatson sesini çıkarmıyarak o - nun kendisini tebrik etmesini ke - mali emniyetle bekliyordu. Fakat Vatson Brenştaynle tanışmıya bundan dolar lüzum gördü. Fakat nasıl tanrşacaktı? Brenştayn ak - şam erkenden geliyor, odasına gi- riyor, bir iki defa dişarı sofaya çı - kıyor, tekrar içeri giriyordu. Gele- ni, gideni de eksik değildi. Ancak Naim Beyle ahbaplığı yoktu. Çün- kü bir defa bile onun kapsını çal - mamı$, onu aramamıştı. Zaten Ar- sen Lüpenin böyle bir tanışıklık - tan hoşlanmıyacağı o muhakkaktı. Odasından dışarı o çıkmaması da bu çekingenlikten ileri geliyordu. Bir odadan ötekine .. Vatson'un istediği dostluk çok kolay temin edildi. O gün akşam üslü yemekten dö- nerek ev sahibinin odasına uğra - yan Vatson Alman kadınla geve zelik ederken içeriye iri gö) b altın gözlüklü, kırmızıya yakın sa- rı saçlı bir zat girdi, Madama ken- disini arıyan olup olmadığını sor- du. O zaman madam iki komşuyu birbirine tanıttı. Hemen ahbap olmuşlardı. Be - raber yukarı çıktılar. Mösyö Brenş tayn — Yalnızsanız ve meşgul değil - seniz buyurunuz, konuşuruz, vakit geçiririz! Dedi. Vatson aradığı bu teklifi tabii hemen kabul etti, Brenştaynin odası cpeyice büyü cekti, Yola bakan üç epnceresi, bir balkonu vardı. o Kanape ve yatak takımı temizdi. Vatson en ziyade alâkadar olduğu iki oda arasında kapıyı aradı, Görünüşte öyle bir şey yoktu. Fakat dıvarın bir tara - fında uzun ve geniş bir seccade ör- tülü idi. Bu seccadenin arkasında bir ka- pı olabilirdi. Vatson bu gecelik böyle bir tanışıklığı kâfi görürken Brenşlayin odasının perdelerini in dirdiği sırada dıvardaki seccadeyi kaldırıp altında bir kapı olduğunu da farketmişti. İçeriden hiç bir ses işitilmiyor - / Alâeddin Beyin muhakemesi ( aş tarafı 9 uncu sayfada) lik tahkikata başladı. Reis Hikmet Bey, Alâettin be- yin evelce, kendisi yazarak verdi ği ifadelere işaretle, o ifadelerinde niçin bahsi muhlasar anlattığını, bu tafsilâtı vermediğini istizah et- ti, Alâettin Bey, “O zaman sathi sordular da, ondan!,, dedi. — Evelce verdiğiniz ifadelerin ikisinde, otomobili Kazmirci Ali Rıza Beyin mağazası önünde seki- zi çeyrek geçe bıraktığınızı, on buçuğa kadar birahanede kaldığı- nızı söylemişsiniz. Vakaya en ya kın zamanda verdiğimiz bu ifade- ler, bilerek, düşünerek veril- miş ifadeler değil midir? — Pek öyle “Bilerek, düşüne rek,, buyurmayınız. Sathi soru! - Gu, agele ile... — Peki, nasıl oldu da otome- nız, terkettiğiniz yerde bıraktı- nız? — Bu, ilk defa olan bir şey de- ğildir. Ötedenberi her zaman bi raktığım vakidir? Zabıtlar okundu O bunlardan birinde otomobil çarpınca, önce jandarmanın tüfeği parçalandığı- nı, yirmi metre kadar sürükleme - en sonra otomobil ağaça çarptı» İğı, önlüstik patlamış olarak mail vazıyette hendeğe devrildiği, $0 - förlük eden ya sarhoş, yahut ta yanındaki (o kadınla fazlaca meşgul olacağı, dolayısiyle oto - mobili idare edemediği kaydedili. yordu. — Sizin şoförünüz var mıdır? pede oturduğum zaman, beni Ka drköy (o iskelesine kadar getirir, sonra otomobili geriye götürürdü. Ehliyetnamelidir. — Siz de otomobil kullanıyor- sunuz, söylediğinize göre... — Evet, on senedenberi.. — Ehliyetnameniz var mıdır? — Evet! Müddeiumumi Nurettin Beyin mütaleası soruldu. Nurettin Bey, sorguyu kâfi görerek, şahitlerin çağırılmasını istedi. Hikmet, Nusret ve Adil Bey - iyeti, dava, mevkuflu dava oldu- ğu için şahitlerin o müzekkereyle çağırılması ve otomobilin kaybol- duğu bildirilince (o tutulan zaptın getirilmesi karariyle, muhakeme yi iki kânunuevel saat on dörde bıraktı. Bir muallim altı aydır ortada yok Susurluk ıkıncı mektep mual« limlerinden Hasan bey beş altı ay. İ Ankaradan gelişi güzel mektuplar Karagözü sevenler, Yumurta kongresi e | ve “fikir hareketler” Ankarni 22 ik'mel teşrin 933 şeliyerek yunaurta yaparlar İstanbul belediyesinin gazeteci- | dediğim işe gırışenler, j lere düşman ve Karagöze dost biri toz haline getiriyorlar. avukatı vardır: Rami bey. Rah-| piş baska nbr metli Agâh hasta hasta mahke - bir yumurta kongresi W meye çağırmak istiyen ve Karagö *| nı bildiriyordu. Arkadaşlar!” bilinizi bu kadar zaman aramadı. | lerle teşekkül eden mahkeme he «| du. Acaba Naim Beyle dostu, Vat- son gidince dışarı mı çıkmışlardı?! Brenştayn işlerine, Türkiye vaziye ti iktisadiyesine, dünya buhranına danberi aranmaktadır. Sıvas muallim mektebinin 1931 senesi mezunlarından olan Hasan i bey, bundan dört beş ay evvel has- zat, bütün hünerlermi göstermek i- çin Bursayı ( seçmiştir. Ağahı Bur saya getirmek istemişti; mezarını yaptırmak istedığı Karagöz de ge- ne o yeşil şehirdedir. İsmınırn. arapçadaki manasına uygun olarak ekseriya atan — bir gece Perapalasta birkaç kadeh attı ğımı görmüştüm, yok olan Karagö- ze var diyerek mantar da attı; hid-| detlenince atıp tuttuğunu duydum | — bu zat, son günlerde “Karagözü sevenler cemiyeti,, diye bir dernek kurmuya kalkmış. Buraya gelen İs» tanbul gazetelerinin verdiği mü - him haberler arasında bu da var » dı. Bu cemiyetin Karagözü oyna - tarak bunun geliriyle Karagöze me zar Yyaplıracağını yazıyorsunuz. Hani Rami bey, bu hayırlı işi ken- di kesesinden yapacağını söylemiş- ti! Demek ki bunda da atmış. Za- ten böyle gazete sütunlarına kadar düşen o hayırlı vaitlerden netice l çıkmıyor. Doktor Celâl Muhtar be- yin darülfünuna yapacağı vakıf da | Böyle ölüriümiş #öry'di 7! Fakat''de « ğerli doktor, bu satırları okütta ka Im bastonünu yere vurarak yeni - den bana su yolda çıkışabilir: — Oğlum, neden bahsediyor - sun ?. Darülfünun kaldı mı?. Ben üniversiteye para vakfedeceğim | ! ze mezar yaptırmıya kalkışan bü) risi bu haberi okuyunca! — İşte bir kongre ki, reçeği karardan kolay ko! mez. Aşağı yukarı murahbi hepsinin sırtında birer yam” fesi var gıbıdır. * 7 » 4 # Buraya İstanbulun günle zetelerini getirten gazetecil b tada bir gün Hüseyin Cahil 4 “Fikir hareketleri, ni de © mın bir kenarına serip 389” Üzerindeki (Fikir) kelimefi kalın ve kallâvi bir sureti yi çarpan ve “Hareketleri, pek df! belirsiz görünen bu mecmuii deki hareketler itibariyle aşi! değildir, dersem yalan olurr | lerde Servetifünun edebiy#” çk alan bir yazısını okuyor! pi Tanin başmuharriri, ilk #8* | “Edebiyatı cedide,, yi o ; palıyordu ki 327 senesinde y Fikri bey aleyhinde yazıl başmakale okuyorum, san0 az daha aşağı indim. Bu $i rıya indi. Yavaş yavaş ü / mal paşayı metheden bir lini aldı; nihayet Talât p3f” l Kemale karşı müdafaa eder" vi kale gibi bitti. Bu, öyle bir “# i muslara koysaydınız, birbi vap veren iki muharririn demedimdi ki.. Fakat avukat Rami bey, allem kallem edip böyle bir cevap ve - remez. Bereket versin, Karagöz di. ye bir adam yaşamış, sonra ölüp Bursada mezara gömülmüş değil; yoksa Rami beyin bu yaptıklarını duyunca mezarında üzüm üzüm ü- zülür ve yaşarken yaptığı bütün | tuhaflıklara, saçtığı neşeye pişman olurdu. Eğer Rami beyin sevdığı Bursa da öldüğü rivayet edilen Karagöz değil de sağda, solda gördüğümüz yaşıyan ve öldüren karâgözlerse de mesele değişir. Fakat meşhur, ya - but her vesileyle şöhrete kavuş - mak istiyen bu avukat, artık o ma- nada bir cemiyet kuramıyacak ka» | dar yaşlanmıştır. Demek ki cemiyet, Karagöz oy - natarak Karagöze yardım edecek - miş. Acaba bu cemiyeti kurmaya yeltenen Rami bey de vaktiyle Ka nırlardı. Bir dostum: — “Kavgalarım,, muh yi yazısında kendi kendisile © etmiş! dedi, 1 Fakat bir başka tani Kızılırmak kahyesinde bütü” ii mua için söylediği şu söz © | şuma gilti: : , — Fikir hareketleri ki mecmuaya yakıştırmıyanif fakat ben o fikirde değilim. beyin mecmuası tam m “ i kir hareketleriyle doludur: gg pek ileriye doğru değil d€ * | doğru... # tl ği Ankara. Toplu İM 3 , Yİ Hayvan sergisi Pers" günü açılıyor Bu seneki hayvan için vilâyet baytar müdür” hazırlıklara başlanmıştır» A Holmesin yüzü bir defa bile gül - medi. Sonunda; Saad — Bu vasiyetnameyi nasıl elde ettin Vatson? Diye sorunca Vatson anlatmıya başladı: Tomtom sokağındaki pansiyon - dair bir çok şeyler anlatırken Vat- son, iki kulağını içeriki odaya ver- miş, bir ses, bir hareket bekliyor - du. Saatler geçti, gece yarısı oldu. e Brenştayn hâlâ anlatıyor - Vatson içeride bir ayak sesi du da oda kapısında beklemesi tama- | yunca ide mke oda- mile boşuna geçiyordu. Yı ayıran ve muhakkak kilitli olan Vatson o gün sabahtan başlıya - | kapının önündeki kanapeye geçti. rak akşama kadar gene Naim Be - AMevanı vur? yin odasından çıkmadığını ve gö - aa Ea / Grünmediğini anlayınca bu odayı! Kooperatifte faaliyet — daha yakmdan tetkik etmek heve- | * Belediye memurları kooperatifi sine düşmüştü. Acaba içerde ne| ortaklarına elbise, çamaşır, ayak - İ talığı dolayısıyle vekâletten altı ay izin almış, sıhhiye vekâletinin delâ letiyle şehrimize sanatoryorma gön- derilmiştir. Hasan beyın son defa İstanbul Gureba hastanesinden çık tığı tesbit olunmuştur. Fakat on - dan sonra nereye gittiği ve ne ol - duğu malüm değildir, Balıkesir maarif müdürlüğü de bir taraftan araştırmıya devam et - mektedir. Hasan beyin ihtiyar vali desinden başka kimsesi yoktur. tir. Kooperatif merkezince me - mürlara bono verilecek ve bono » vardı? Bu merak edilecek bir şey- | kabı verecektir. - Bu hususta bazı di. dolaşıl * mücsseselerle mukavele yapılmış - larla istedikleri eşyayı alabilecek- lerdir, | birisi yumurtayı toz haline getir - olduğu veçhile sergi bu p Beşiktaşta Has ahırda ye ragöz oynatmış mıydı; şimdi de arada sırada oynatır mı? diye ken- disini iyi tanıyanlara sordum: — Eskiden oynatmıştı; ogimdi de arada sırada oynatır! iv Dediler. Sergiye iştirak etmek içi ' A “ği den şartları haiz hayvanl zılmasına çarşamba güni baren başlanmıştır. Sergi önümüzdeki günü saat 14 te vali bey 18” ef”. açılacaktır. Bu akşamda” * wi beye kadar olan müddet ” hayvanların puvantaj yapılacak ve jüri taraf ciler ve ikinciler tesbit © Serginin diğer senelere * daha muntazam ve dahâ bilmesi için baytar & Le Ekonomi bahislerine fazlaca e hemmiyet veren gazetelerinizden mekten ,bunun faydalarından, za « rarlarından bahsediyordu. Bu te - şebbüs, aşağı yukarı tavukların şim diye kadar sürüp gittikleri rejime karşı bir ihtilâl demektir. Tavuk - lar, taşları, toprakları "

Bu sayıdan diğer sayfalar: