3 Ocak 1939 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

3 Ocak 1939 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4— VAKİT 3 IKİNCIKANUN 1939 — Muvaffak olmak tmlidi bu İunmadıktan sonra senin git . mön heye yarar? Çabuk mecliş toplansın! » Sarayın ileri gelenleri, ku . mandanlar ve halkın büyükleri saraym büyük salonunda top - landılar. Tanınmış kimselerin © bir kısmı ortalıkta görünmü , yorlardı, Bunlar Arapların ya . kım zamanda baskın halinde Şehre gireceklerini düşünerek kaçmak için hazırlığa başlamış « Olanlardı. pm P Akşama doğru Şehire dörtnalla giren atlılar şu haberi getirdiler: Araplar Markel'e girdiler buraya geceleyin baskın verecekler. Ertesi gün şehir boşalıyor, hükümdar tacını, mücevherlerini sandıklara doldurarak kaçıyordu Kisraların altın tahtı sanki bugün iğneli bir koltuktu. Ü - çüncü Yezdi Cerd oturmaile kalkma ârasında gâyet rahat- si£ ve solgun bir halde salonu dolduranlara baktı, Titrek bir sesle söze başladı: — Sizler burada uyurkenA., raplar harp için hazırlanıyor » larmış. Şimdiye kadar hep as. ker topluyoruz denilerek alda, tıldrk. Şimdi iş zamanı gelince başvezirim Behram düşmana karşı gitmekten çekiniyor. Ta. ns düşmanla harbedecek ve o. Görünen, Okunan, Söylenen eni seneye girerken Avfu- padan bir arkadaşa gönde- rilen bir tebrik kartı nazarı dik- katimi celbetti. Bu zat bundan sekiz ay evvel Avrupada bir se- yahate çıkmış muhtelif şehirler- de, otellerde kalmıştı. Peştede kaldığı otel, yeni se- ne münasebetiyle, bu müşterisi- nin yılbaşını tebrik etmeği ihmal eylememiş ve kendisine gayet zarif bir kart göndermiştir. Bu arkadaş, gönderilen kart- tan mütehassis olmuş; “ne yâ“ lan söyliyeyim, diyor. Bir daha seyahate çıkarsanı gideceğim o- tel burası olacaktır. Bana işin reklâm ciheti çok eriterösani göründü. Bizde yapı- “Ihlara; Avripadakini mukayo. seye meydan yok. Hiç bir ötelei bizde böyle bir şey yapmaz, yap- maz değil, yapmağı düşünmez bile.. Otelleri bir tarafa bıraka- ım, diğer ticaret erbabı da ayni halde... Bizde reklâm için para vermek şöyle dursun, onu en âz masrafla yapmağı dahi zaid ad- delmekteyiz. Halbuki reklâm ti- caretin en öz noktası, kazancın en can alacak damarıdır. 5. Avrupalıların kâfi derecede e- hemmiyet verdikleri bu iş Ame- rikada daha ileri bir haldedir. Orada bir ticarethane açan, ya- hud her hangi bir malı piyasa- ya arzeden adam mala sarfetti- Ğİ paraya yakın bir meblâğı rek- lâm için ayırır! Reklâm için sar- folunan mikdar ne kadar fazla “ Bizdereklâma verilen ehemmiyet olürsa piyasaya arzolunan mala rağbet de o nisbette ziyadelejir; bu esas dahilinde harekete ge çen tüccar her vakit kazanır. Avrupa ve Amerikada iktısndi ve tleari buliranları karşılamak i çin baş vurulafı tedbirlerin başın- da reklâm geldiği halde bizde düşünce tamamiyle oberakistir. Biraz durgunluk bizde alükadar- ları, daha ihtiyatkâr olmağa sev keder, bu ihtiyat tedbirler ara- sında İlk akla gelen sey masrafı kesmektir. Bittabü bu muaraf- ların başında da reklâm için ve- rilmesi düşünülen yahut ayrılan para gelir. Yeni #eheye henüz girmiş bulunuyoruz. Daha bu sabah 0- yuncak ve snire gibi hediyeler satan bir mağazanın sahibi bek- lediği satışın dörtte birini yapa. madığından dolayı şikâyette bu- lunuyordü. Reklim yapıp yapm dığı hakkındaki sualie-karşı: Dükkânma bez “üzerine yazip astığı bir iki metrelik bir levha- yı gösterdi. Binlerce lira serma- yesi olan bu ticarethane bir be- ze verdiği ikl lira ile dükkânmın boşalmasını ve &öne başı için dolup boşalmasını ve senebaşı i- çin getirttiği oyuncakların hepsi- nin satılmasını istiyordu. Ona Peştedeki oteleinin kartı hikâye- sini anlattım. Anladı mı bilmi- miyarum. Bilinen ve görünen #ey bizde reklâmın heniz anla- şılmadığıdır. Nu kovacak bir vezir lâzım. Kİ, mi başvezir edelim? Behram bir adım ilerledi; yerlere Kadar eğilerek hüküm- darı selâmladıktan sonra: — Eğer bir fayda olacağı bi- linae tek başıma da düşman zerine gitmekten çekinmem. Gitmeyişim korkaklığımdan değildir, Dedi ve hükümdara söyledi- ği ve güya tasarladığı plânı bir defa da herkesin önünde anlat- tı. Düşmanın en a2 altmış bin kişi olduğunu, halbuki elde an cak otuz bin asker bulunduğu. nu, bunların da yarıdan fazla- sının başıbozukluğunu hatır tattı. Behmet İleri yürüdü: — Benim elimde on bin iyi asker vardır. Onlarla düşmâ- na karşı gider, harp ederim. Ben harp ederkon Behram da çabucak yeni asker v6 yeni si- Jâhlar toplayarak yardima gel- sin? — Asker toplamak işl bir iki günlük iş değildir, Rüstemin yüz yirmi bin kişi ile yirmi, o- tuz bin kişilik düşmanı mağlüp edemediğini. ne çabuk unut- tun. Şimdi onlar bir misli art- mış, biz de birkaç misli eksi MİŞ bulunuyoruz; Büyük ordu toplayabilmek için daha İçeri- lero, Halvan ve Hemedan gibi kalabalık ve zengin yerlere gitmek lâzımdır. Üçüncü Yezdicerd çıkıştı: — Bunları biliyorum. “Bâna söylemiştin! Ben şimdi hemen askeri harbe götlirecek bir a- dam istiyorum. Orada hayır bulunanlara döndü ve yüksek 18 sordu: Teimizde böyle birisi yok mudur? Kimse: Ben giderim! Denledi, Hattâ içlerinden bi- risi ve Başmuğ Narsi Beohra- mın fikrini müdafan odince diğerlerinin da çoğu #yni dil den konuştular. — By büyük Kisra, iz Rey şehrine gidiniz. Horasanla Ker man elindedir. Bu şehri Arap. KEF Jar kolaylıkla alırlar ve Meda- yin elden gitmekle taht elden gitmez. Biz de hepimiz senin- le geliriz. Oralarda harp için asker ve silâh toplarız. Söylenen sözlerin hepsi bir araya getirilince hilâsası bun. dan ibaretti, Yözdicerdin gözleri yaşardı: — Hemen nasıl gideriz? Hep bu saray ve bu taht burada mi kalır? Diya âdeta yalvarıyordu. Behmen dayanamadı: — Ben, elbet düşmanı kar- şılarım ve hiç olmazsa bir müd det oyalarım! Dedi. Ertonga çoktan bunâ hazırdı; — Ben d6€ giderim. Behram onların bu sözleri. ne itiraz etmedi. Belki bu iki cesur ve İyi kumandanı da ken disi için tehlikeli sayıyor, bu aralık aradan çıkmış olmalart- nı istiyordu. Yerdicerd &n küçük ümitle” re büyük ehemmiyet veren bir vaziyetta bulunuyordu. Beh - menlö Ertongayı takdir etti, Onlara incilerle işlenmiş kaf- tanlar giydirdi. Hazineden ke. weler dolusu altınlar verdi, Behmenle Ertonewoğle Üze- ri şehirden çıktılar. Şimale doğ ru uzaklaştılar, Arapların Rey yolunu kesmelerine engel ol mak ilk hedefleri idi. Şehir şimdiden boşalıyordu. Hükümdar da hatinesini, taer- ni, İmparatorlük elbiselerini, ve mücevherlerin! töoplatıyor, sandıklara (o yerleştirtiyordu. Dicle kıyısından şarka doğru uzun ve perişan bir kervan be“ yaz bir toz bulutu İçinde uzak. Yaşiyordu. Sanki bu büyük şe- hirde bir yumak vardı ve bir ucunu çeken gizli el onu çözü yordu. Yezdicerd ertesi sabah yola düzelmeye karar vermişti, O zamana kadar bolki Behmen- den iyi bir haber de gelebilir di, Behmenin zafer kazanabil. mesi tam manasiyle bir müci- geye bağlı bulunuyordu, fakat belki da bu sefer talih güler, bir mucize olurdu. Akşama doğru şehre dört hala atlılar şu haberi getirdi ler: — Araplar Merkel'e geldiler, Orada toplanıyorlar. Buraya geceleyin baskın verdceklor? Merkel İranın payitahtına dört beş saat ötede ve Dicle kı- yısında büyücek bir köydü, Daömek ki Araplar Rey yolunu kesmeyi düşünmemişler, Dicle boyunca sarkarak gelmişler di. Bu hosapça Behmenle Er-| tonga hiç bir »aman Onlara! rastlayamıyacaklardı, Hattâ şimdi bu iki kumandan, Arap- lardan gittikçe daha uzağa dü- şüyorlardı. Son haber şehirde korkunç bir panik doğurdu, Saray önün de toplanan Katır, deve Ye at kafilesi hemen yola çıktı. Yez- | dicerd yüzlerde cariye, binlerce üşak ve köleden ibaret saray halkmi âtdrına takarak tam bir bozgun halinde şehirden çıktı. Bünların hepsi şarka doğru gittikleri halde Brtonganın şi- male doğru gittiğini öğrenen | Prenses S$irap hemen bir ata| binmiş, yaninda birkaç uşak olduğu halde o tarafa sürmüş- 10. Bazı fırsat düğkünleri en #00- raya kalıyorlar, boşalan evlere girerek yağma ediyorlardı. Elçin o gün çocuğunun ba- | şıadan hiç ayrılmamıştı. Yerli hizmetçilerin meraklı halleri ona da merak vermiş, ertesi gün saray adamlarfiyle birlikte | yola çıkmak üzere çece İsir” | Janmayı tasarlamıştı, Köşk şeh rin en tenha ve kibar yerinde | olduğu için halkım gürültüsü, | buralara kadar gelmiyor ve sokaktan da gil eriegevvu WE mâyordu. Bunun için gahirde- ki telâştan haberi olmamıştı. Yalnız, Diöleye akşam kızılığı vururken bizmetçi lâzım oldu ve seslendi. Fakat kimse gel“ medi, Gene çağırdı. Gene görün medi, Sofaya, oradan salona, odalara köştu. Ortalıkta kim- se kalmamıştı, Üstelik evin her tarafında yağma başlangıcını anlatan bir bal vardr. Gümüş vazolar, küçuk; TEknt Ypon-aa- Irlar, salon duvarına asılmış 0 lan altın tabaklar ortada yok- tu. Aşağı indi ve ihtiyar bahçi- vünın da kocaman bir halryt 0 muzlayarak bahçe kapısından çıkmak üzere olduğunu gördü. Serlendi: - Ne olüyor? Nereyâ gidiyor” süs? Dedi, Adamcağız o zamana kadsr önünde sekiz takla attığı bunımina alaylı alaylı güldü: — Sen daha otur! Biraz #on- ra Araplar gelecek ve seni de, çocuğunu da... VAKIT ABONE TARİFESİ Memleket Memleketi içinde © dişimi 9 155 Ke 3 aylık 40 425 e 6 aylık 45 20, İl 1600 Birliği fi 1 yıllık 000 düşülüf. Tarifeden Balkan İçin ayda oluz kuruş Posta birliğine girmeyen yerleğti üyda yetmiş beşer kuruş zai | medilir, K Abone kaydını bildiren mek tup ve telgraf üğretini, abonf parasının posta veya banka ie yollama ücretini idare Kendi zerine alır, b Türkiyenin her posla merkeziaği) VAKIT'a abone yazılır. Adres değiştirme Ücreti 25 kuruştur. İLÂN ÜCRETLERİ Ticaret ilânlarının santiri, salımı sondan itibaren ilân 88 falarında 40; iç sayfalarda # kuruş; dördüncü sayfada ikiasi ve üçüncüde 7; birinciğe 4; başlık yanı kesmece 5 Jiri dır. Büyük, çok devamlı, kiişeli. renkli ilân verenlere ayrı ay” | indirmeler Yapılır, Resral ilânlar rın senliri * satırı 90 kuruştur» TİCARİ MAHİYETTE OLMIYAN KÜÇÜK ILANLAR: ğ Bir defa 30, iki defası 50, ÖNÜ defası 65, dört delası 75 ve o9ğ defası 100 kuruştur. Üç ayb | ilin verenlerin bir defası bedi” vadır. Dört salırı geçen ilinları9 fazla satırları beş kuruştan b& sap edilir. Hizmel kuponu getirenler”) kücük ilân tarifesi yüzde ladirilir. Vakıt hem doğrudan doğrü- ya kendi Idare yerinde, hem Ai kara enddesinde o Vakıt Yurd) altında EFMALEDDİN İREN Tün bürosu eliyle ilin babi eder. (Büronun telefonu: 20435)p1 Aylık — Araplar mı? — Ne sandin ya? Şehirdi kimse kalmadı, Kisra bile çoğ tan gitti. Prenses Birup ond8! ânha gvvol davrandı, Sana M her vereşim 46, büyük bi iyi lik yapayım; çabuk kaç! Cat nı kurtarabilirsen şükret! , raplar bu gece, birkaç «<a 18 bzzkiü örecökleri Bu bi uyi da onlara kalmasın “diy götürüyorum. Biçin, hliyar bahçıvandı yardım İsteyocek ve paralar dayıcaktı. Fakat buna vak bulantadı. San sözlerini biti: herif kapıdan sokağa âdota lâtmış vo gözden kaybolmuştu Biçin yukarı koştu. » Pren Sirabın köşküne baktı, Orsö bahçede ve kapıda her zam birkaç kişi görünürdü. Bugü?” kimseler yoktu, Demek ki bi çıvanm dedikleri doğrudur. © (Devamı var) Karamazof Kardeşler Yazan: Dostoyevski Çeviren: Hakkı Süba Gezgin #56 Dimitri, eliyle alnına vurarak ve kaş Jarınr çatarak: — Sahi!... Sahi dedi; o uğursuz gür- den Groşinikaya bahsetmiştim. Şimdi hatırlıyorum “Mokroi,, de oldu bu iş... Saz çâliyordu; ben fitil gibi sarhoş tum. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve Kate. rinanm tesmi önünde diz üstü dua edi- yordum. İşte o zaman takdir ederek söylemiştim. Groşinika (bu ıstırâbını anlıyor, hattâ o da benimle beraber ağ- yordu... Ne hislerle söylediğimi bildi- ği ve birlikte ağladığı halde, şimdi hâ- diseyi bir hançer yaparâk zavallı kızın kalbine soktu ha... İşte kadınlar böyle- dir yavrum. Dimitri bunları söyliyerek başını eğ- di ve düşünceye daldı. Sonra birdenbi. re donuk bir sesle: — Evet, dedi, kızın hâkkı var; ben gerçekten alçağın biriyim. Resmin 5 - ninde ağlamaklığım hiç bir şeyi değiş- tiremer, Ona, söyle, ki beni böyle tavsif #tmesini « eğer bu, onu teselli ediyorsa . haklı buluyağum... Hem ne diye geve - zelik edip duruyoruz?.., Hadi artık ber- kes kendi yoluna gitsin. Son saat çal. madan seni görmek istemiyorum. Alla- haısmarladık Aliyoşa! Dimitri böyle dedi ve kardeşinin e - lini kuvvetle sikâtak başini kaldırmadan hir kaçak gibi şehre giden Yolu tuttu. Aliyoşa, onu gözlerile takip ediyor, büs- bütün gideceğine bir türlü inanam yordu, Filhakika Ağabeyisi ansızın dön- dü: — Dur, bekle Aleksi diye seslendi. Sana yalnıf sana söylenecek bir çift sözüm var. Baha bak, bana, bina göz“ lerimin içine bak, * Göğsünü göstere . rek - Burada müthiş bir alçaklık kö - murdanıyot, . Dimitri bunları söylerkesi bağtıni örada satiki alçaklığın deposu varmış gibi yumrukluyördü... * Sen, yal- niz Katerinaya kâtşı yaptığım alçaklı ğı biliyorsun. Fakat içimdekine nisbetle o, hiç kalır, Ama, korkma, bu mel'un duyguyu ezeceğim, Beni zorladığı şeyi yapmıyacağım. Hadi allahâttmarladık, Benim için dua etme, Buna lâyikim, Çe- kil yölumdan.. Bu defa Dimitri, gerçekten uzaklaş- &. Allyoşa, kendi kendine; — Onu bir dâha göremiyecekinişim|.. Ne demek bu?.. Ne yapmak istiyor bu çılgın? Yarın ber halde gidip ârâmalı yım. Dedi ve manastıra yollandı. Küçük koruluğu geçerek bahçeyi dolandı, O saatte hiç kimseye açılmayan kapı, ona açıldı. Yüreği çarpa çarpa Startçin htresine girdi. Şu dünya ne piş yerdi Allahım... Manastırdaki büyüklük ya. nmda dışarının Adiliği ne kadaf çirkin kâlıyordul.. Odada papaz Porfirle “Paisyos,, ba- ba vardı. Bu aziz adar, “Sosima,, nun fe nalaştığını sezerek her saat bir kere höc“ reye uğruyordu. Aliyoşa bunu öğrenin ce titredi, Demek bü gece her vakitki gibi Stareçin huzurunda toplanıp istiğtar edemiyeceklerdi. Burada herkes kendi ku surlarını, işledikleri, düşündükleri, ak- Mindan geçirdikleri suçları söylerler, Sta- reç ya affeder, ya cezalandırır, yahut da takdis ederdi. Odaya girince, “Paiiyos,, Aliyöşanin kulağına: j — Attık pek halsiz düştü. Dalıyor. Uyandırmakta zorluk çekiyoruz. Zaten bu da yersiz bir işkence... Kendine ge lr gelmez duaya çalış'yor... Seni aradr. Nereye gittiğini sordu, Şehre dediler. “Benim takdisim ona yoldaşlık ediyor onun yeri burası değil!,, dedi, Ne mut. Yu sana ki önün gönlünde bu kadar kuvvetle yet etmişsin. Nail olduğun saa“ deti takdir ödiyor musun?. Fakat aca- ba hişia düriyayı dolaşmanı istiyor? Bel ki senin hakkında bazı sezdiği şeyler vâtdır, unutma Aleksi hayata girersen, Stareçin emrile bir işi başarmak için girdiğini hatırla, Nefsin için yayamıya « caksın!... Paisyos, çıktı. Aliyoşa, bir iki gün daha yaşasa bile Stareçin son demlerine yaklaştığıı anlamıştı. İçinden babası- na, kârdeşine, Madam Koklakova, Kâ- terinaya söz verdiği halde, Zosimatun yanından aytılmamak kararımı verdi, Hattâ onu ölüm döşeğinde az bir zaman yalnız bıraktığı içli vicdanı sızlıyor, büyük biz izlrap duyuyordu. Yatak ©. dasıma geçti. Döşeğin önünde seddeye kapandı, Stareç, sakin uyuyor, yüzünde ancak büyük bit iç ferahrnın verebilece- ği bir huzür okunuyor, solukları ancak işidilebiliyördü. Aliyoşa, öteki odaya geçti. Çizmeleri- ni çikararak bert bi? meşin divanın üs. tüne &zandı, ÖOmün yatağı işte burasıydı, Yastığını alt otaya kıvrılırdı. Babâsi- am bahsettiği şilteden çoktanbeti vaz - geçmişti, Yalnız cübbesini çıkararak o- nunla örtünütdü. Yatmadan önce, her akşamki gibi duaya başladı. O, Be kâ. dar sikintile Lir gür geçirirse geçirsin, ibâdetle bütün kederlerinin dâğıldığı” duyar ve gönlü İcrahlardı. Bu 6xy6“ de rahat ve sakin bir uyku çekerdi. Dua cderken, cebindeki penbe zarf b* gıtdadı. Hani şu, Katerinanm evindef çıkarken hizmetçi kızın koşturduğu m© tup.. Büyük bir heyecan duymadı. A Mâ, duasını da her vakitten daha ks: keserek mektubu açtı. Bu mektup G ba bu sabah Stareçin höcresinde kenö' sile alay öden yaramaz Lizin İmzası! taşıyordu. “Aleksi Fiyodoroviç, bu mektubu nemden ve herkesten gizli olarak yazi” yorum, Hem fena bir şey yaptığımı Je bile.. Fakat, kalbimde doğan yepye” dir duyguyu söylemeden de kendi alamıyorum, Kiğıtların kızarmak nedi Bilmediğini söylerler. Yalan vi İşte biz bu dakikada ikimiz de mızıyız, Aliyvşa, ben seni çoktan, * Moskovada olduğumuz zamandanb gocukluğumdanberi seviyorum, Kalbi” #eni geçmiştir. Günlerimiz beraber sin ve bsrabet bitsin diye. Tabit Man tırdan çıkmanız şartile bu olabilir, vo larımız meselesine gelince, kanun” bize bu hakkı vereceği güne Kadar b€ İeriz. O vakite kadâr ben de tâmari iyileşmiş bulunacağım. Gezip tozacö'” atçrayıp dansedeceğim. Buna hiç göl hem yok... (Devamı ver”

Bu sayıdan diğer sayfalar: