26 Haziran 1939 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 9

26 Haziran 1939 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

VAKITIın bir sayfalık hikâyesi Paşanı NU ilk defa tanıyanlar muhakkak ki tereddüde düşer, n ne olduğunu bir türlü kestiremez, kafaalrında bir #caba” düğümlenir kalır.. Herkesten hürmet görür ve bu hürmeti şöhretinin tabit Teticesi olarak kabul eder. Filhakika meşhurdur, fakat bu tetinin membar meçhuldür. O kadar mağrurdur ki istihza k*v"ı inin manasını bilmez.. Bu sebeple, yerlerden çakılan tandilli selâmları, “aman paşa hazretleri nasılsınız efendim” Ye hatır sormaları kendine göre tefsir eder, göğsünü ka- rak “eyvallah evlât..” der, bastonunu kemali azametle ei atarak ve geçerek... Kışm kürklü gocuğu, yazın keten elbiseleri onda iklime İYmak hassasının bulunduğunu gösterir.. Fakat onda daha özade muhite uymak kabiliyeti vardır.. Her cemiyette bulunur, herkesle dosttur, düğün alayla> in, sünnet cemiyetlerinin başında onu görür, Dir felâket “_Jkuıında. bir kavaya, bir yangıma en evvel onun yetiştiğini İğıiiııünüz.. Korkak mıdır, cesur mudur? Bu da meçhuldi x""Hmcla alevler arasına dalar, olmaz fedakârlıklar gösterir, buzan da tutar henüz bıyıkları terlemiş bir delikanlı karşısm: kedi gibi siner.. Kaç yaşmdadır?.. Bunu kestirmek imkânsızdır.. Genç *İmaktan çok uzaktır, fakat muhakkak ki ihtiyar da değil- h'—- Onun bazan kaldırımları cökertmek ister gibi sert adım- _rh yürüdüğünü görürsünüz, bazan da kırk sene evvelisine *it hatıralarını dinlersiniz.. Bu adam acaba ne kadar yaşa- Tüştır?.. Yüzü size bir şey ifade etmez.. Gözlerinde daima Sanlı, fakat garip bir parlarlık vardır.. Çok uzaklara baktığı î::nan bile gözbebeklerinden ateşler çıktığını görür, daimi düşman ile mücadelede olduğunu zannedersiniz.. Konuş- i'ıııı kumanda eder gibi serttir fakat dikkat edildiği zaman H“:flisini zorladığı, boğaz damarlarının şişliği göze çarpar.. reketlidir, fakat bu hareektleri sözünü takviye etmek için urlu mudür?.. Yoksa insiyaki midir, bilinmez.. ğ İki âlem arasında daimi mücadelede bulunduğu hissini &ten bu adam kimdir?.. Kimin nesidir?.. Hakiki hüviyeti, B isi nedir?.. Bunu kimse merak bile etmez.. Merak etse hı'le muhakkak ki öğrenmeğe gayret etmez.. Bütün bir mu- t senelerdenberi onun namımt duymuş, onu tanımış, taniş- Buş, dost olmuş ve dinlemiştir.. GR Anlatmak ihtiyacı onda bir hastalık mıdır, yoksa sene- tin doğurduğu bir itiyat mıdır?.. Her telden çalan, her mev- Şüda duran, her bahse iştirâk eden bu adam acaba sahici bir rtaman mıdır?.. Yanağındaki kurşun yarası açaba hangi hl!l:in yadikârıdır?.. Bütün bunları öğrenmek onu dinlemekle mümkündür.. O âdeta bir tükenmez fıçısıdır.. Saatlerce anlattıktan sonra #tada bir verilen poh poh onu yeniden canlandırır, yeniden hiyka hatıraları anlatmağa başlar.. ... G ENE egçen akşam deniz üzerindeki gazinoya - toplan: mıştık.. Akşam üzerindenberi hafif hafif yağmur Yağmakta olduğu iücn gazino tenha idi.. “Paşa” bermutat t masaya çökmüş, etrafındakilere alçak sesle bir şeyler an- tyordu.. Saat on bir buçuk olduğu zaman gazinoda ancak üç TMasa kalmıştı.. “Paşa” nm şöhretine (!) vakıf olanlardan biri: — Aman paşa ne olur, şu senin peri kızını anlat.. Diye tutturdu.. Paşa evvelâ bir iki nazlandıktan sonra, #traftakiler: — Hem de yüksek sesle paşa, yüksek sesle herkes din- ltmık istiyor.. diye ısrar ettiler.. ” ya dağru çevrildi, çekildi, yaklaşıldı.. “ bir iki yutkunup, etraftan ikram edilen soğuk Tuyu da içtikten sonra söze başladı: , — Efendim, büyük Trablus, Bingazi harbinde idik.. Se- İmikten kalkarak Tarablusa gelmiş, İtalyanlara karşı cephe AUmıştık.. »— Çadırlarımız kum tabyanm biraz gerisinde idi.. Bizim ZBi mutedil iklime alışmış insanlara Trablus cehennem te- Siri yapıyor.. O kadar sıcaktı ki uçan kuşlar bayılıp - yerlere teriliyordu.. Harp zamanmda olduğumuz için bir dakika kur Manda mevkiinden ayrılıp şöyle serin bir köşeye çekilemiyor- duk.. Sonra en mühim dertlerimizden biri de susuzluktu.. ; Varillere doldurduğumuz sular sıcaktan, havasızlıktan İçilmez bir hale geliyor, pis pis kokuyordu.. Damağımıza ya- Pişan dilimizi biraz ıslatabilmek bizim için cok büyük bir himetti.. Ancak bir saat kadar gerimizde güzel bir pınar var" 1 Bazı bazı emirber neferi oraya yollar, bin türlü ihtimam- n sonra bir desti serin su getirtebilirdim. Bir gün misafirlerim gelmişti.. Çadırın altında sıcaktan Susuzluktan bunalıyorduk.. Emirber neferi çağırdım: — Haydi evlât, dedim.. Git bize bir desti su getir.. < Gitti... Biz sohbete dalmış, suyu unutmuştuk, bir misa: irim suyu hatırladığı zaman aradan üç saat geçmiş, neferin €nüz gelmemiş olduğunu farkettik.. Derhal başka bir ne- fer çağırdım: — Haydi Ahmet, koş bak oğlum, bizim Zeynel nerede l*Blmış*.. — Ahmet de gitti ,bir saate kalmadan, elinde desti ko- —H koşa geldi.. — Nerde Zeynel, dedim.. Neye geç kalmış.. Ahmet yanrma sokuldu: — Sorma beğüm. .dedi.. Saşmda kız görmüş.. Zeynelin hali bitük.. Pmar n SEĞR Ş < YAZAN : Muzaffer Acar Ahmedin bu sözlerini dinleyen misafirlerim kahkahayı saldılar.. Allahım bu çölünde, ateş altında, Pınar başında kız olur muydu?.. Ben sustum, hiç bir şey söylemedim. Bir müd- det sonra da Zeynel geldi, rengi kireç gibi olmuştu, sapır, sa- pir titreyordu.. Artık korkusunu yenemedi, tahammülü kal- madı, hemen oraya çöküverdi.. — Ne o Zeynel, ne oldun? Diye sordum.. a — Paşa hazretleri, ben bir gız gördüm.. — Haydi canım, burada kız ne arar? — Eğelim ahdım olsun beğüm.. Tâ orada, pımar başın- da görüverdim.. ğ Misafirler gene gülüşüyorlardı, fakat ben anlamıştım. Hiç renk vermedim. .Suyu bardaklara taksim ettim. İçtik.. Artık misafirlerin gitmesini dört gözle bekliyordum... Bir an evvel prmar başma gitmek, emsalsiz manzaraya kavuş- mak istiyordum.. Bir müddet sonra misafirlerim gidince derhal yola ko- yuldum.. Akşam oluyordu.. Düşman taarruzunu kesmiş, toplar susmuştu.. Sıcak gamlı Dir gurupla beraber - siperlere sessizlik çökmüştü.. Güneş ufukla sarıdan kızıla, kızıldan ef- Jatuna, eflâtundan mora geçen renkler ile yavaş yavaş kay- boluyor, atılmış pamuk topları gibi beyaz bulutların üzerin- de kızıl akisler beliriyordu.. Pmnar baştna vardığım zaman gurupun son ışıkları henüz kaybolmamıştı.. Tek tük, seyrek, cılız hurma ağaçlarından sulara akseden gölgeler büyüyor, pınara mağmum Dir gü: zellik veriyordu.. O anda grdüğüm manzarayı tasvir kânsızdır.. Pmarın, asırlarca oynayarak, düzelttiği şurasına burası- na muntazam delikler açtığı beyaz taşlar üzerinde bir peri kızı saçlarını sermiş oturuyordu. Cennette bile rastlanması imkânsız olan bu muhteşem manzarayı bozmaktan, bu güzel peri kızını ürkütmekten kor" kuyordum.. Gürültü olmasın diye nefes bile almıyordum.. Bir müddet hareketsiz kaldım, daha doğrusu oraya çakıldım, gözlerim ona takılı kendimden geçtim. Bilmem ne kadar zaman aynı vaziyette kalmıştım.. Gün batmış, ay doğmuştu.. Dizlerimin üzerine eğildim, kılır cımı topladım, yavaş yavaş, s'ârüne, sürüne, taştan taşa geçer rek ona yaklaştım., Yarabbim, ne muhteşem manzaraydı bu!.. Ayın sulara akseden parıltıları, onun yüzündeki nur yanında ne kadar sönük kalıyordu.. Kardan beyaz pmar taşları onun vücudu yanında kararmıştı.. Yumaklarla ipek onun toparlak omuzla- rını örtüyordu.. Bu emsalsiz manzaradan bir an mahrum kalmamak içhi gözümü bile kırpmayordum.. Biraz daha süründüm, su- larda ıslanarak ona sokuldum.. Kılıcımın şıkırtısından ürktü.. Seri bir hareketle başını bana çevirdi.. O zaman gözleriyle, derinlerden, çok derinlerden bakan siyah gözleriyle karşı- laştım.. Esasen benim gözlerim de bir an olsun üzerinden ay nilmayordu.. Kaçmadı., Bilâkis nazarlarını üzerimden ayırmadı.. O zaman ben de güzeldim hani.. Değil kadın, uçan kuş elimden kaçmazdı.. Bu sefer de tabiatin en güzel mahlüku ile kar- şılaşmıştım.. Gözlerimiz takıldı, nazarlarımız karıştı.. O beni çeki- yor, ben onu çekiyordum.. Hey koca tanrtm, ne manzaraydı 0.. Bir 'fı_vlfığmf makinesi olsaydı da o resmi çekseydi.. Düşü- nün, biribirinden güzel üç ay.. Kızgın kumlar ortasında - bir pınar başı.. Yıldızlı bir yaz gecesi ve üç mehtap.. Biri gökte, biri o, biri ben.. t Ne kadar zaman gecti bilmiyorum.. İkimiz de öylece mıhlanmış, kalmıştık.. Gözlerimizdeki cazibe bizi beşeri â- lemden uzaklaştırmış, başka bir âlemde biribirimize bağla: mıştı.. , Uzaktan uzağa akseden boru sesleriyle kendime geldi- ğim zaman sabah olmuş, güneş doğmuştu.. Güzel sevgilimi yerinde bıraktım, kılıcımı — topladım, kalpağımı giydim, arkama bakmadan ordüzâhin yolunu tulttum.. Bereket versin o gün kum tabyada top patlamadı.. Düş- man muvakkat Dbir zaman için taarruzunu durdurmuştu.. A Baçları kurutan, suyu ururan, taprakları çatal çatal yaran bu sıcak insanlerda mecal bırakmıyordu ki.. Çadırm altı çekil- mez olmuştu.. Bir nefes bile esmiyordu. B Akıllı, kızı Karşı tarafın serin havaları bekliyerek hazırlık yaptığı anlaşılıyordu.. Bizim de mukabil tertibat almamız gerekti. Fakat o geceki hsâdiseden sonra bir türlü kendimi toplr Biraz sükün ve istirahate muhtaçtım.. Ö şeki ha iyi şabilecektim.. Derhal karargâh merkezine çekildim, küçük bir oda hazırlattım.. Asker adamın işi ne olacak ki, bir karyola, bir bavul, bir masa, bir telefon... a girdiğim zaman bir türlü uyku tutmadı.. i peri kızma takılmış, nıştı.. Vakıt zaman hafif gürültü duydum.. Ka- erimle etrafı tetkike başladım. O bir köşe* üzel gözlerini üzerime çevizmiş, ka- miştim. e da: Aklım pınar baş ye büzülmüs, reketsiz duru Cayri ihtiyari benim de Bakıştık ve bakıştık. hin mez oldum.. Sanki bu beni kör ediyor, güzel göstermiyordu bana.. O gün her zamaniknden daha bitkin vaziyette idim.. Bu sevgi harap ediyordu beni.. Düşündüm.. 123 üncü alayın ihtiyar bir müftisi vardı.. ilezof bir adamdı.. Vaziyeti ona anlattım.. — Aman evlât.. dedi. Senin vaziyetin çok feci.. Eğer odana gelen hakikaten peri kızı ise felâket... Bizim âlemimiz- den uzakta yaşayan bu nurdan mahlüklar bir faniye tutulur- larsa büyük bir felâket olur.. Senin nurdan yüzün onu sana bağladı.. Bu aşk hem o- nu öldürür, hem de seni oğlum.. Aman bundan kurtulmalı.. Ben de bir ker n, bu, hakikaten peri kızı mı?.. O gece m Daha akşamdan her şeyi kararlaştırı dokuza doğru odama çekildim.. Ben yattım, müfti de bir köşeye çe> kildi, beklemeğe başladık.. Gece yarısma doğru kapı hafifçe gıcırdadı, içeriye bir nur hüzmesi süzüldü.. Gözlerim evvelâ müftiyi aradı.. Za> vallı ihtiyarın, srkıştığı köşede, gözleri oyuklarından fırlamış, sakalı titreyordu.. Mechul bir kuvvet £ çevirdi, gözlerim tabil cazibeye kapılarak peri kızının gözlerine dal- dı... 1 8 zlerim ona çevrildi, bakıştık, & işıklariyle beraher onu gör" sevgilimi görey i odama gelmeğe karar ver saat mı zorla Birkaç saniye geçmeden müftinin lâtasını toplıyarak a- ralık kalan kapıdan öyle bir çıkışı vardı ki.. Gözlerimiz gene tâkılmış, nazarlarımız bağlan" mıştı.. Sabahın ilk ışıkları gözlerimi gene kör etti, güzel sev- gilimi göremez oldum.. gene * * * ARTIK her akşam aynı hayatı yaşıyordum.. Oda dağiş- tirdim, ev değiştirdim, para etmedi.. Günden güne süzülü- yordum.. Müftü, çukurlara gömülen gözlerimi, fırlayan el- macık kemiklerimi işaret ediyor: — Paşam, bu hayat sizi söndürecek.. Bu nurunuzdan eser kalmıyacak.. Ne ettiniz de bu peri kızını kendinize âşık ettiniz.. Bu aşk sizi de öldürecek, peri kızını da ortadan si- Jecek.. diyordu... Bereket versin mütfü sıkr ağızlıydı. Bu vak kimseye bahsetmeyordu.. Artık bu hayata kendi koyuvermiştim.. Her akşam gözleri i azlıkla bekliyordum.. Bazı cesaret gösteriyor, odanın Dir köşesi r gibi titreyerek esrarengiz ziyaretçinin geleceği liyordu.. Kendimi tetkik ediyor, vaziyetin vehamete gittiğini tak- dir ediyordum. Fakat bu şuurlu anlarım ancak dakikalara in- hisar ediyordu.. Bir müddet sonra derhal bu fikri yeniyor: — Daha elli sene hayvan gibi yaşamaktansa, elli gün inaan giDi yaşarım.. diyor, kendimi tatlı macerama - terkedi* yordum.. Birçok kereler uzaklarda, kumların üzerine düşen gök gelerde onun iç açıcı hayalini görü t tarafından yükselen bir nur hü pilirdi.; Bilmem arkadaşlar niçin bana endiş li nazarlar ile bakı- r, onları ne kadar adar manasız buluyordum.. Ara sıra kulağıma şu ordu: ; — Dikkat ediyor musunuz, gözlerinde nasıl tehlikeli bir parıltı var.. — Ben geçen gün onün ufuklara daldığını, sabit bir n_ııl::a:,'.ı bir şeyler anlattığını gördüm.. San meçhulden is- tirhamda bulunuyordu.. — Gece sahaha kadar sayıklayor mu nedir? Muttasil mırilti düyüyorum.. — Hlareketleri cok âsabi.. Razan da o kadar yorgun ve dalgın ki... z kkak arkada; Yoksa onlar böyle manasız dedikodulara şemezlerdi.. lara tesir etmişti.. yapacak kadar dü- , Bu zayallıları acaba nasıl ıslah etmeli, onları normal ha- yata nasıl kavuşturmalıydım Hepsinin gözlerinde gittikçe ölen bir mana vardı.. Hepsi yavaş yavaş önümden siliniyor- du.. Yoksa dünya mt boşalıyordu, bilmem. Yavaş yavaş kâ: inata üç varlık hâkim oluyordu.. Bir o, bir ben, bir de bu uç: suz bucaksız çölleri aydınlatan ay.. Üç mehtap.. Her tarafın tutuştuğu bir gecede serin bir pmar başında aşkı içen, fakat kanamavan üç varlık.. onda Mehtapta aşkımızın anlıyan bir hal görüyordum.. Artık müftü seziyor,

Bu sayıdan diğer sayfalar: