September 4, 1940 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

September 4, 1940 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

A SKD T MA PLİ Y İi tekilde (1) Tff edilmiş o .&'"ııuın himayenin bir mi. j "N.k'ı bundan birkaç yıl önce f K £ | â dola; :;,_wı-uı kış dölayisiyle uça, Hayvanları himaye medeni / İnsanın bir vazifesidir İsmail Saip etendinin 300 kedisi “nasıl himaye ediliyor ve Londrada hayvanları himaye lıüııdır nası! çalıştığı görülmüş, Bu satırları yazmaktan maksâ- dım, yukaârıda birkaç satırla kay. dettiğim İsmail Sajb Efendinin kedileri hakkındaki havadisin iç sızlatan tarafını tebarüz ettir. mektir. Bu kedilerin beslendiği mahallede oturanlardan bir kısmı belediyeye müracaat ederek: — Yüzlerce kedi hurzurumuzu Be, kâçırıyor. Belediye vazifesini ya. yan, haberi duyar duymar: tur., diye işi yatıştırmak istemiş ve hiç şüphesiz icabeden tedbir. leri de almış.. n Bir kedihane açılmasını ileri sürmek istediğim anlaşılmasın, ismail Saib Efendi, kedilerine Ü 'de görmüştüm. Bir de. cemiyetinin mevcudiyetinden ha. uçtuktan sonra geri dö. Beylekleri himayesine almış, ğ arttırarak besli. tar servetle kedilerini oraya va- siyet ederdi. Şu muhakkalktır, ki İstanbulda binlerce insan hay. vanları himaye için elinden gelen yardımı esirgemez. En ihayet bu, birar da medeni insanlığın vazi. fesidir, N. A, | — Katiyen böyle bir şey yok- | Okuyucu Mektupları: Parti Genel Karısını öldüren köy muhtarı söyledi Kendisini köy muhtarı Halitle aldatan karısı Asiyeyi İstanbulda bir akrabasının evine kaçtıktan sonra öldüren, Yalovamıa Kirazlı köyünden Ahmet Böcek'in mu. hakemesine dün ikinci ağır cera da başlanılmıştır. Katil suçumu itiraf etmiş ve karısını namusunu bir paralık et. tiği için vurduğunu söylamiştir. Neticede muhakeme şahitlerin rmm için başka bir güne arakılmıştır. adegi ği Altın Fiyatı Altın düşmekte devam etmekte- dir- Dün 2050 kuruş üzerinden mu. amele görmüştür. Sekreterliğinden rica Dün pmzanı aşağıda yazılı ekuyucur larımızdan şa mektuba aldık: *“İstanbulda parli bimayesinde açı- Jan kız yüktek talebe yurduna kay. dedilmek zene uzak yerlerden getir diğimiz kızlarımız yurdün muayyen talobesi dolduğu için kabul edilmiyor. Yund kapnsada yüksek lütfunuzu bek: Hyoruz, Yurdun tevcssttü ile kızları. mazın himayenizde — mulmala olarak tahafijerinin tamninini” sonsuz ümit ve Baygılarla bekleriz. LAt0, Niyazi, Necip, Ragıp, Fehml | | namusunu temizlediğini Bir yaralama vakasının muha- Suçlu ne yaptığını bilmiyormuş! Ali Osman adında bir genç Bir- kaç ay evvel nişanlısı Türkân ile| beraber Eyüpte gezinirken Meb. met adında bir sarhoş kıza (âf at- Mmış, Ali Osman ne yaptığını, ken- disine gelmesini süylediği zaman da bıçağını çekerek üstüne saldırmış. adamı birkaç yerinden yaralamış. tır. Bunun üzerine Ali Osman kaç, mağa balamız, Mehmet bu sefer de arkasından birkaç el tabanca üt- Mıştır. Fakat çıkan kurşunlardan | birisi Münevver adında bir genç kadına isabetle kendisini ağır su. rette yaralamıştır. Mehmedin dün asliye sekizinci cezada muhakemesine başlanmış- tır, Şimdi çoktan ayılmiş bulunan Mehmet ber şeyi inkâr etmış.:ı- deco sarhoş olduğunu, ne yaptığını bilmediğini söylemiştir. Seticede muhakeme, şahit celbi 'ıçinMı;:,u bir güne talik olunmuş. tur. Maarif Müdürlüğünde nakil ve tayinler maarif müdür muavin. lerinden Muvaffak Uyanık Kayseri maarif müdürlüğüne, yerine ik tedrisat müfettişlerinden İszet Ko. Ççak Maarif müdür muavinliğine ihdaa edilen dördüncü maarif mü- dür muavinliğine de Zonguldak ma: arif müdürü Şorki Eirksan tayin edilmiştir. | yacağı ve | _'İ.antezi ? tekin Eskiler garip şeylere inanırlar. gu. Meselâ ayın yedinci gününün ve 13 rakamısın uğursuz, kara kedinin tekissiz olduğu, sa) nü başlanan —işlerin — sall: yani tallantıda kaldığı, nihayet. denmediği, ayın son çarşambasın. da bit kademsizlik olduğu; pa. züttesi perşembeden maada gün- Jerde çarşaf kaplanamıya çeleri tırnak kesilemiyec kibrit ile Üç kişinin sigara yaka- mıyacağı, iki kişinin aynı zaman. da su içemiyeceği, bıçağın, sabu. nün bir elden diğer ele verilemi. yeceği, makasın acık bırakılamı- gibi... Bu batıl itiketlar bizlere de si. rayet etmiş, hattâ bir çoklarımızı pençesine bile almıştır. Ancak, bugünkü yaşayış şartları, inanış şartlarınrı da değiştiriyor. 1939 « 1940 senelerini idrâk etmiş olan kimselerde eski inanışlar şimdi yerlerini “modera batıl — itikatla. ta” terektmiştir. Tabir biraz ga. riptir, hattâ bazı kimseler “yan- hış” tır diyebilirler, fakat haki. kattir, doğrudur.. Çünkü eylül ayında bir şeamet, ilkbaharda felâket gören biz me- deni insanlar yağmur mevsimin. den selâmet bekleyen Habeşlere döndük İşte bunlar modern batıl İti katlar, Maamafih bu inanışlarda hiç isabet yok da değil.. Ben ken. di hesabıma havalarla dünya hâ- diseleri arasında bir münasebet buluyorum.. $ — VAKIT B BELETEĞEEEĞESESİE. HrpE şdarı 15 eylül Yama erecektir. işErFE Tpt Azskerlik Hânı Fatin Askerlik Şubesinden: doğumlularla bunlarla Mmeleye tâbi olanların yokla" 940 tarihinde Blariyle beraber bu müddet ::.mıh (yani 15 aylâl 1040 ak* Va m&rm'w' ŞUD , Aksi takdirde b Kalacakları ilân olumur. 7 t : l Küçük Hikâye: - (Dünkü Hükâyeden devam) Gece benimle beraber kirbaç yiyon bütün çocukları etrafı- ma topladım. Değirmeni! atege vermek için onları teşvik etim. Değirmenci, yanrmdan alrp götürdüğü iki çingene karısı ile içe, ride yatıyordu; başma hiç bir felâket gelmiyeceğinden emindi. Daha sonra kayışın bir kaza heticesi koptuğu da anlaşılmıştı. Fakat teklifime biç biri yanaşmadı- Belliydi ki değirmenciden Divrikli bir saniye durdu. Uzun seneler hapisanede kalmış ü mahkümların dili Je konuşuyordu; ve ketlimelerini kafası değil astrabt imal ediyordu: — Bizim değirmenler hakikaton tuhaf şeylerdir beyim; de- di Su kenarlarında serin ve gölgeli yerlerdir ama en azı biribi. rinden altı saat ötededirler. Eğer bir değirmenci ile bozuşup kavga etmişseniz ikinci bir altr anat daha göze almaya mecbur. sunur Yok, her geye rağımen değirmencinin avurt zavurtuna ta- hammil! edecekseniz o da başka- Bu yüzden olacak ki erlesi yıl buğdayları aynr değirmene taşımak mecburiyetinde kalmız. um. Divrikten yola çıktığım zaman kendi kendime değirmenciyi unutmak istedim. “Adam sen de!” diyordum; “işin mi yok be Hasip! bir altı sant daha gidiver işte!” doğru— Bir allı aat da. ha pek fazla sayılmaz ama, değirmeni buluncaya kadar güneş- ten hir hasta olmadığınız kalır Göceleyin ise yola çıkmak tehli. kelidir doğrusu— Caamızr dişlerinize alırsanız. bolki-. İ Dediğim gibi. iki misli yolu göze aldığım bir dakika Kemah. h değirmenciyi hatırladım. Zaten bir yıldır başımı Kemahlınm gözlerinden ayıramamıştım ki.. Bütün gün ve garip bir inatla, gözlerinin birisindeki mor benek üÜzerime konmuş bir at sineği Zgibi beni takip ediyondu. Daha sonra değirmene ilk ayak bas. tığım saniye, buğday çuvalları arasında göz göze geldiğimiz za. man, beyaz bir mehtap, İkd çingene karısını zorla yanımdan ko. parmp aldığı dakikalar; maydanlıkta çırçıplak kırbaçla yediğim dayak-. Heman hepsi kefamın içindeydi. Bende ben değil, göz- lerinde bütün hareketlerini tanzim eden mor ve #abit leke ile Kemahlı değirmenci yaşıyordu. İstar istemez yolumu ona doğru çevirdim: Belki diyondum; bu mor leke oradan kayboluvermiğtir; belki değirmenci değiş. miştir; belki satıp savarak oradan kaybolmuş olan-.. Urun İâfm kısası beyim: Düşündüklerimin bilâfma değir. menciyi yine orada buldum. Değirmenin önünde öğle yemeğini yiyordu. Ayaklarımın altında bir kaç tavuk dolasıyor; başucun. daki yapraklardan yere güneş parçaları düşüyordu! — Morhaba arkadaş, dedim, geçen senedenberi nasılsın bakalım ? Başmt çevirdi; beti tanımadı mr?- Belkit Fakat kılını bile kımıldatmadı. Sadece tam Bağ gözlüne isabet edan bir ışik par- çasr altmda sinleime dokunarak değirmenciye karşı beni hare, kete götiren şeyin gaga bir burun değil, tâ gözlerinin içerisi ol. duğunu tokrar anlamıştım. Yahut. o mor beneğin bulunduğu sağ gözü idi. Hattâ değirmenciden sebepaiz yere dayak bile yememiş plsaydım. bütün hareketlerine bir domurun ağır aodlukluğunu veren o mor Jekeye yine tahammül edemiyecektim. Bir saniye, gözlerimi kapamaktan kondimi alamadım. Belki, ikinci bir açt- Hsmda değirmencinin dudaklarımda belirecek bir tobessüimi onu gözlerimden allip götürebilirdi. Yahut, bu saniyenin uzunluğun. da ona alışmış olabilirdim; ve benim için gözlerindeki mor leke. nin bir itiyattan farkı kalmazdı. Ne gezer, bilâkis onu gördüğüm- den de dahâ çok değirmene! ile beni konuşmaktan —meneder bulmuştum. Gece, değirmenin kenarında buğday çuvaljarı üzerine başı, Kemahlı değirmenci mı koyup uyumak istediğim #ıralar hep onu düşünüyordum. De. ğirmencinin vücudu gözlerimden silinerek, karanlıkta hir ke- di gözünden farkı olmuıyan bir kımıldama ile, tek gözü gözleri. min önüne geliyor ve o kadar hain bir etvarla bakıyordu kl. de. ğirmen çuvallarını sırtladığım gibi başımı alm gitmek istiyor- dum. Bir aralık yattığım yerde değirmen sesinin kesildiğini du, yar gibi oldum. Değirmenci nerede ise bir taraftan fırlayıp ç. kacak. gelişini haber veren ayak söslerinden bile evvel omuz- Jarmdn bir tüfek, yahut elinde bir kırbaçla güözükecek ve rast. gele, değirmen civarında karşısına kim çıkarsa, meşin kamçısi. le indirecek, yabut, elbiselerini tırnaklarile yırtıp çırçıplak döv- meye başlıyacaktı: Kendi kendime bunları bir dakika içinde dü. #ündüm; birdenbire fırlamıştım; dağirmenciyi karşımda bulma. dan çok daha evvel ben karşısma çıkmak istiyardum. Değirme- ni9 kapısı kapalıydı. Fakat İster yaz ister kaş olsun onu kilitle, mediğini bilirdim. Hattâ en karlı ve kurtlarım değirmeni bas. mak değirmenciden öç almak için aralarında toplanıp konuştuk- ları zaman bile yine kilitlemezdi. Nitekim bir senö evvel ya. nımadan iki çingene karısmı #lıp ta odasına götürdüğü zaman da kilitlememişti. Niçin kilitlesin?- Değirmöncinin ne kurt, ne de insan, hiç birinden korkusu yoktu ki!— Değirmen kapsına kadar önümde biç bir güye tesadüf et. meyince kendi kendime biraz ihtiyatlı olmayı tavsiye ederek ka. pıyt hafif bir rüzgür tamasından da daha yayvaşça ittim. Değir. Tanti. karşıda, kendisi için yaptığı tahta bir Bodirde arkalistü yatıyor; değirmen. dışarıda aynı uğultularla işliyordu. Kemaha jik göleceğim zamanlar değirmencinin uyumak iti. yadı pok olmadığını, eğer saat iki ile altt arasımda kendinden söyle bir geçecek olsa bile, gözlerinin dalma âçık kaldığını söy- lomişlerdi. Daha doğrusu mör lekeçnin bulunduğu sağ gözü ka. panmaz, dalma açık dururdu- ©O gece değirmenin içerisinden nasıl yürüdüğünmü şimdi ha. tırlamıyorum. Bir çok hareketlerimizin çıkardığı sesler kulak- Yarımızda datma yaşadıkları halde, değirmentinin odasında yü. rüdüğüm dakikalar yaşanılmamiş bir bayala ne kadar benzi. yor? Fakat değirmenciden, “Topuzlu devler” masalmdaki dev gibi uyumasma rağmen hiç korkmuyondum; ve bülün bu Bıra- Jarda değirmen işliyordu; değirmencdinin uyanmak ihtimali yoktu. Yavaş yavaş ta yanına kadar yaklaştım; Üstüne doğru ağır bir gölge adar yakm iğildim. Elbiselerimi soyarak ve yayli. dan gelen iki çingene karısmı gözlerimin önünde oğasıma kapa. dıktan sonra beni çırçıplak dövdüğü gece gözlerinde tesadüf et- tiğim mor leke oradaydı. İmkânt yok bu mar lekeyi aradan çı- karıp atmadıkça rahat edemiyecak, değirmencinin yeni bir hL Yesine mani olamıyacaktım. Buna imkân olmadığını anladığım saniye, onu uyandırmakla uyandırmamak arasımda mütereddit amuuumw:mwmu_ rakılmış bir iskemleyo ayağım çarptı; ve aynı saniyeler değir. menel ötekl gözünü açmış bulunuyordu. Mor leke, oraya hir ışık damlası bırakılmış gibi birdenbire daha aydmlık görünüverdi; artık onu elime geçirmiştim. Dizlerimle değirmenciyi tahta se. dirin Üzerine ve midesine doğru vararak oturttum; elimdeki in- ee bıçak bir göz amceliyesi yapıyormuş gihi maharetla işliyor; değirmencinin haln tablatını imal eden mor Jako bir daha gö rünmemek üzere kayboluyordu. Yalnız. onu belki de bu halile birakacağım bir sıra duvarda asılmış tüfeğini forlayıp kapmak üzereydi ki, daha evvel davrandım; değirmenin gürültüsünde silâh sesi duyulmadı bile!.. Ne dersiniz beyim? !w”" artık denize atalım mı?« İster. küreklere siz geçin!. .-“_. Hayır, ben rahatım Divrikli; yalnız oltaları unutma!'- O gün ikimiz de bir hayti fskorpit avladık. KENAN HULÜSİ 4 EYLÜL 1540 kemesine haşlandı'H avaların bozması değil egı .. Geçen sene tabiat muntazam seyrini şaşırmış, mevsimler biri. birine karışmış. yaz ortasında kiş, kış ortaşında yaz günleti geçiril: mişti, Ö zaman tabiatin bu cilve. leriyle dünya hâdisatınımn ne gibi münascbetlere malik olacağı kes. tirilememişti. Geçen sene de a. Zustos ayı içinde kara kışı andı. Tır günler geçirmiştik.. O zaman zihinlerimizde sadece bir“acaba?' bükülmüştü. Bugün ise tecrübe görmüş bulunuyoruz, geçen sene ittiratsız giden havalardan sonra siyaset havası da birdenbire bo. zulmuş ye 1 eylülde şimalde pat- lak veren fırtına yavaş yavaş bü- tün Avrupayı sarmıştı.. İşte bunun için şimdi benimi içime bir kurt düştü.. Eylülle be. yaber başlıyan şiddetli yağmuru, buz gibi esen lodos rüzgürını hiç de iyi bulmadım. “Batıl itikat* diyeceksiniz. Fakat ben havala. Ti böyle mevsimsiz bozmasını hiç de tekin görmüyorum.. Bil- hassa kara bulutların havalarda kümelendiği, Viyana konferan . sındaki anlaşamamazlıkların şim- gekler çaktırdığı bir zamanda... ... vT ELE K e aLi. LA Taksitle ev “Bir gşirket kazançları ayda 40 lirayr geçmiyen vatandaşlara be. deli yirmi senede ödenmek üzete taksitle ev yapacaktır..” Bu bhaberi gazetelerde okuyor ve çok dar imkânlarla geçinen İs. tanbulluların nihayet kiracılıktan kurtulacaklarını düşünerek şevi. niyoruz. Dünkü gazetelerde de bu şir. ketin faaliyet plânını okuduk, Bil- haşsa şu kısım nazarı dikkatimi celbetti: “Yapı köoperatilinin 4 bin I. raya Y:Pelll Ç'hb.ınodd ve ar. sasınt ev yaptıran beğenecek ve bedelini yirmi senede ödeyecek. tir. Birinci sene iki yüz lira taksit ve iki yüz Jira da faiz ve sigorta olmak üzere 400 lira ödenecek. tir. Seneler geçtikçe borçla bera- ber fair miktarr da azalacaktır.” Garip değil mi? Aylık kazancı 40 lirayı geçmiyen vatandaş ge. mede ev taksiti olarak 400 lira, yani ayda 33 liradan fazla bir pa. talr değlise mükemmel doğrusu.. Kazancı ev taksitine yatırıp yir. «i sene açlığa etmek usulünü keşfedenler birer ev sa- hibi oldular dş::hlrl Hile ve zekâ Keresteciler . Eyüp hattına İş. Teyen otobüslerde hemern hiç kim. seye bilet kesilmiyerek vergi ka. çakçılığı yapılıyor. Bu işi patran Jarla biletçilerin anlaşmış olarak yaptıkları muhakkak.. Zabıta da her hıl:ıî haber almış olacak, n Ha SAT rilywıı.. Fakat otobüsçüler seyzi sefer memurlarını atlatmanın yolunu . Her otobüs şoförü karşılaştığı diğer otobüs şoförü. ne direksiyon üzerinden ©1 kal. dırmak, tek fener yakmak veya iki kere klâkson çalmak suretiyle 'lda kontrol bulunduğunu ha« g:r vermektedir. Ayrıta otobüs- Çülar tarafından tayin olunan iki kişi seyri sefer memurlarını yü. zer metrc açıktan ber iki istika. mette takip etmekte ve gelen o. töbüslere kontrolün bulunduğu moktayı bildirmektedirler.. Diyelim ki bunlar meafi yolda işleyen zekâ mahsulü hileler... Fakat buna kargşı, her gün ht ka semtlerden getirilecek iki sivi memura yolcu imiş gibi bu ote- büslerde seyahat ettirip işi biran evvel halledemiyenlere ne de. meli? .—.. Yağmur yağdı da gördük Mevsimsiz yağan şiddetli yuz. mura hakikaten h;"lı;uz oldu. ğumuz meydana çıktı. Bunun bir çok ;ııuednl gözlerimizle gör. dük. Daha eski ağustos çıkma- mişken yağmmur beklemiyen — şık bayanlar incecik elbiseleri, bur. nu, arkadsı açık iskarpinleriyle yolda yağmura yakı , İe cecik elbiseleri narin vilcutlarına yapışıp bütün hatlarını meydana koydu, takunya bozması iskarpin: lerinin açık Durunlarından içeti. (Lütfen sayfayı çevirini:)

Bu sayıdan diğer sayfalar: