23 Ekim 1940 Tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3

23 Ekim 1940 tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ğ ÇA CİHANGİR & NURİCİHAN & Tarihin En Büyük Aşk Romanı Yazan: NİLL KUK B tenses Man Bai Yasemin Örtü Altında Tek Başına Yattı MA B Umak için Aaber raca- van Dasın payitahtına gi- | :Nu. Sarayın bütün kadın- 4 Bemlekelin bütün aslzade- lâ beraberdi. a Rukiye, — Meryemüzza- Wi sözleri fısıldadı: Klpa haber vereyim: Şeyh işe gönül hoşluğu ile | Oolmuştur. Kandırmak için ben bilirim. Eğer | Birmeseydim korkunç bir aktı. Baba ile oğu- Arası açılacaktı. Yeni bir har- lecekti. Öyle bir harp ki Tacası haklı tarafta ola- İN ’*'şiııı onun gazaba gelme- görecekti... t :ı bir zaman olsa Rukiye- Yrep l Sözleri Meryemüzsamana ae Bançer tesiri yapacaktı. Fa- laş ©© pürüzsüz gitmesine o ka- ..:'—uoıdu ki Rukiyeye kız- tü Yanm ağızla teşekkür bile “ıı"*' Şah da pek mesuddu. Şeyh Babanın göz ll görmüştü. Bunlar gece: 5_ Siyasına girmişti. Fakat de- Mallan güzel Hint prensesini g,,"':“ Köz yaşlarının — buseye aa “eğine dair içinde itimat | g.:."— merasimi — biter bitmez Yi aratmıştı. Onun teselli- ğ%ıı duymüuştu. Genç kar Büe, YUSUP gittiğini duyunca oldu. Güyas beyin karı- Baş gözdesinin bu kadar 1 olduğunu bilmiyordu. Düğünden sonra viğ, Fözdesinin — ayağına :f:"l, onunla barışacaktı. kş tarihleri öyle gösteriyor Ğ tan, Şeyb Babanın dü- işü, Fibi bir düğün hiç görme: . Raca Hintli ve Mecusi, | Müslüman ve Türktü. Dü- * hem Müslüman, hem de Âyinleri ayrı ayrı yapıldı. 1 hanedan düğünün ken- Meşru — sayılması için bu ihtiyaç duymuştu. Ak- h geniş görüşlü bir adam- İŞEEELP - SİTLER t âyinlerine karşı taassup 'tcek yerde bunların şür ve olduklarına bayılmıştı. Sa- şartile dinin her şek- Tisanlar için İhtiyaç sayıyor- iber yacası kendi elile bir ıi yva iri zf:vtmuiı. rica ettiği zaman '—ı._ş"' Hintli usulü dua et- %:â:imıdt İzagiçenün lk kısmı Hint usülü Twit Sitli. Herkes saatlerce ve A Kaçe dua ile meşgul oldu. Ko- Te yi içinde en küçük bir sex K, “Vültü yoktu. Bu sükütu gün- Tüyorg, Azemin kokuları doldu. Ağiğ'da. Gelinin cariyeleri, ge- hangyağı için yasemin yaprak- M:'bı. örtü dokuyorlar Kingğ, *” Şah kendi kendine lü- der Yarabbi, ne tatlı bir sükü- MEüçgi *Yeinin heyecanını daha : yerde üzüntüleri İiy ,bir surette —duyurmak KüŞ $U tükünetin ne güzel bir ro- Akber Şah iyi düşünmüştü Açşkın — heyecanını ifade etmek zere sükünet devresinden son- va derhal şiddetli bir davul gü- ü koptu. Bundan sonra ge- lin göründü ve kendisine mahsus yere oturdu. Alber Ş: ya güzeli kızın Şeyh Baba üzeri- ne netesir yapacağını görmek için gözlerini dön açtı. Fakat oğlunun yüzünde en küçük bir hareket görmedi. Gelin güzel miydi, çirkin miydi? Şeyh Baba- nit umurunda değildi. Başını çe- vinmemiş, merak — edip bakma- mıişti bile... Kızın ceylân gözle- rine benziyen büyük karagözle- rini görmedi. Bütün güneti em- miş sanılan ultın rengine bakma- dı. Gözü önünde Mihrünmisanın pembe ve beyaz renkli, taze yü- zü vardı. Fakat delikanlı Ruki- yeye olan vadini hatırladı. Bu masum kazın kalbini incitmiye- cekti. İçinden geçenleri âyinle- rin sonuna kadar hiç belli etme- miye çalıştı. Raca, kızına büyük bir çeyiz vermişti. Bunun için de yüz fil, yüzlerce at, altın siniler, mücev- berler işlenmiş yemek takımları, gelinle güveyinin ağırlıklarının bir kaç misli kadar mücevherler var- di. Kumaş ve işlemeler o kadar goklu ki sayılmasına imkân görül. memiş, cihaz delterine <sayısız» diye kaydedilmişti. Raca, Şahın bütün adamlarına Türk, Arap ve İran atları hediye etmişti. Bun- ların eğerleri altınla ve mücev- herle işlenmişti. Saray civarında- ki yollar altın tozu ile örtülmüş- ti. Gelin alayı bu yol üzerinde Aleb İilerilerken, önde giden oyuncu- €T | lar yakkaslar, hokkabazlar türl mariletler yapı- yorlardı. Akber Şah sağa sola örtü altında tak başına uyumuştu. Bütün bu gürültü Şeyh Baba ile prenses Man Bai içindi. Hal- buki iki genç, Anber payitahtın- dan Akber Şahın payitahtı olan Fatbura gelinciye kadar biribir- lerine bir tek söz söylememişler- di. Meryemüzzamanın başcariye- sinin hanımına getirdiği haber fe- na idi. Güzel prenses yasemin altında tek başına uyumuştu. Fatburda yeniden düğün, bây- ram oldu. Şairler için fırsat günü Yüzlerce biribirinden güzel şür, şarkı okundu. Hindis- tanın en iyi sazendelerine, hanen- delerine emir verilmişti: Şeyh Babanın kalbini yumuşatmak için bütün sanatlarını — gösteriyorlar- dı. Fakat etrafındaki gürültü art- tıkça Şeyh Baba yumuşıyacak canlanıyordu. Prenseşe karşı nazik davranmıya Vsöz vermişti, fakat neş'e ve ı:- det duymıya söz vermemii yabancı gelinin yerinde Mihrün- nisa olsaydı ne kadar saadet du- yacaktı! Mihrünnisa nerede idi) Ona ne olmuştu? Rukiye, Akber Şa- hin başına yemin etmişti ki kıza birşey olmamıştı. Fakat Şeyh Baba yine merak ediyordu: Mih- rünnisa bangi göklerin altında yaşıyordu? (Arkası yarın CUMA GÜNÜ Matinelerden itiharen SAKARYA Sinemasının Pitün hayatı tahii Partak Haftaları başlıyor. eden sosyal bir facia... Fevkalâde heyecanlı ve kuvvetli bir mevmu.... Kudretlerinin kusvasına eriğen 3 büyük yıldız... SİLVLA SİDNEY - HENRY FONDA Günahsız Katiller (Türkçe sörlü) , bu dün- | Kulağımıza Çarpanlar .. | İngilterenin Hırsızlar Kralı 90 Yaşını Hapishanede Tes'it Etti Herşeyin kralı ve kraliçesi var- dır. Dane krali ve kraliçesi, de- mir kralı, cephane kralı, makar- na kralı, güzellik kraliçesi, moda kraliçesi vesaire,.. | — Bu krallar arasında bir de hır- sızlar krahının adı geçmektedir. Hırsızlar kralı İngilterededir; adı Robert Wooldridge'dir. Son de- fa yapmış - olduğu bir hırsızlık- tan dolayı üç sene hapse mah- küm edilen bu adam, 1938 1e- nesinde hapishaneye girmiştir. bastığını tesid, ayni zamanda da #sanat hayatına» atılışının 74 ün- İcü senesini kutlulamıştır... — Hır- sızlığa (6 yaşında başlamıştır. | Çok usta bir hirsz olan Ro- bert İngiliz zabıtasını bir hayli oyalamıştır. Sokaklarda Gazete Satışları Ne Vakit Başlamıştır ? Bundan henüz elli sene evvel İngilterede sokaklarda gazete sa- tılmazdı. Gazete okumak istiyan- ler, abone kaydedilirlerdi kitapçılar, bir müddet sonra ga- zeteleri kiralamıya — başlamışlar- dır. İngikerede en evvel kiralan- |muya başlanan gazete Times ol- /mugtur, Fakat buradı hususiyet arzedeceğiz. Gazeteler eanat> hesabile kiralanırdı. Sokaklarda gazate satılması ve gazetelerin kira ile verilmesi fi- yotların yüksekliğinden ileri gel- mekte idi. Filhakika o vakil ga- zeteler, zamana göre lüks eşya- dan addedilirdi... İngilterede sokaklarda gazete İsatıcılığına 1883 senesinde Yart- İmouth şehrinde başlanmıştır. İlk Volarak gazete satıcılığına başlıyan lar Middleton adında iki kardeş idi “Bi'iki kardeş 'bu yüzden çabuk zengin olauşlardır. rip bir | BULMACA 1 — Afrikada Framzz müstemle- kesi - Futbolda Bayı 2 — Meşhur | körtezlerden biri - Azyada — bir çöl |8 — Mehmedin kısalmışı - Pura ba- bası 4 — Erkek İsmi - İnce 5 — Be- vilmekten emir 6 — Bir çalgı - Bual edatı - Bu - Hayret edatr 7 — Müca- Gele 8$ — 'Tuhaf - Peder © — En bü- yük maymun cinsi - Bir nevi sucuk 10 — Başma Ç gelirse koyunları gü- Gen - Her saman değli 11 — Bi n ce Gamar - Kadıköyün bir semti. $ — Elen; Nadim 4 — Nine; Esen 5 — En; Esir; Em & — Röncasna; Fa 7 — Rasin & — Dere; Kara 9 —| Senenin En büyük Sinema Hadisesi... Şark Edebiyatının ROMEO ve JULYET'i Şark Filimciliğinin En Muhteşem Eseri Leylâ ile Mecnun TÜRKÇE SÖZLÜ - Yeni Şiirleri yazan VECDİ BİNGÖL Musiki: ÜSTAD SADETTİN KAYNAK NUN'nun yeni ve nefis #arkılarını söylüyen Bu gece için numaralı biletler SARAY ve İPEK » ü 5 Ünir Nureddin Bişderinden Satümaktadır. PERŞEMDE gününden lbaren IZ MİRMELMAM R A sinemasında da gösterilccektir. VATAN KİTAP TENKİiDiİi Saruhan Oğulları ve Eserlerine Dair Tarihi Vesikalar ( Müellifi: M. Çağatay Uluçay, Manisa Halkevi Yayınlarından, İstanbul 1940, 220 Sayfa, Resimli. | |hakkındaki emri şerifte çiftliğin | Bu kitap, tarih tetkiklerinin son zamanlarda memleketimizde eriştiği ilmi usulün bir örneğidir. Müellifin mukaddemede dedi- Bi gibi Selçukilerin inkırazın- dan sonra Anadoluda — kurulan beyliklerden Saruhan beyliği hak- kında — mülümatımız — hakikaten pek azdır. Yalnız Profesör Mük- rTemin Halil, neşretliği ve müs teşrikin âleminde pek makbule geçen Düsturnamei Enveriye yaz- dığı methalde bilhassa Bizans ta- rühlerinden bulabildiği malümat - ile Düsturnamenin — malümatını m etmişse de bu da kâfi değildir. Çağatay Uluçay bu ma- lümat azlığını o devirden kalma eserlerde kitabeler bulunmama- sına ve vakfiye olarak ancak Sa- | rohan oğullarından İshak Çelebi namına sonradan — Fatih Sultan Mehmet tarafından tertip ettiri- î]a vakfiyoden başka birşey bu- hanmamasına atfediyor. Mamafih müellif Manisa şer'i- ye mahkemesinin sicilâtını ve ev- rakını tetkik ederek tarihe yardı- mı olacak vesika tedarikine ça- lşirken pek faydalı olan bu kita- bi vücude — getirmiştir. üellif Manisa vilâyetindeki camilerden ve mesçitlerden ve tünbelerden ve tekkelerden ve vaktile bu havı lide bulunan Zeybeklerden bah- sediyor ve bilhassa Manlsanın o zamanki mahalleleri ile köylerin Lisimlerini veriyor ki hem tarih. hem «toponymie> ve tarihl coğ- rafya naktai nazarından ne kadar faydası olduğunu söylemiye ha- cet yoktur. Çünkü Anadoludaki köy isimlerinin etoponymier nok- tasından tetkik ve tayinine uğra- şan bir avrupalı müsteşrikin bu hususta memba bulmak için ne kadar sıkıtı çektiğini bizzat bi- Tiyoruz. Arapça vakfiyelerin ter- cümeleri oldukça dikkatle yapıl- miş ve diğer vesikalar ceki yazı- mi dikkat sarfokunmakla beraber yine kolaylıkla okunur bir hale gelememiştir. Bu bize pek âlâ gösteriyor ki eski türkçe ile yazılmış eserlerin yeni harflere nakli / bazılarının Zzannettiği gibi kolay bir iş değil- dir. Çünkü bugünkü alfabe bu işi temin edemez; ilmi eserler için ya Mamrif Vekâletince tertip ve kabul edilen etranscription> alfa- besi kabul edilmeli ve yahut al- fabeyi biraz genişletmelidir. Yal- niz müellifin Emri — şeriflerin İstanbuldaki Poloayalı — mülteciler arasında reportaj yapacaktım. Asa- ba bunlar nerede bulunür diye bir sa- niye kafa yordum. Sonra düşündüm ki, İztanbulda bir Polonya kozsolos- hünesi var. Oraya baş vurdum. Konsolce Bay Rehleviç çok nazik, kibar tavırlı bir adam... Beni gene o- rada çalışan geki bir Leh gazetcisi |ne tanıştırdı. Bay Vinyeviç — (Gazetecinin — adı) ne istediğimi anlayınca birkaç mül- toci tipi ile konuşabilmem için bir |gün ve yer kararlaştırdı. Ayanpaşadaki knlld* öshanenin gü- zelce döşeli dayalı Bir odasında bir kaç Polonyalı mülteci ile buluşuyo- İruz. Bayan Rehleviç (Kansolosun e- İşi) de hizimle toplantımıza iştirak e- diyor. Bu bayanın mülteciler ile biz- Zat meşgul olduğunu evveke öğren- miştim. Kendisinden — biraz umuml malümat soruyorum. Şunları anlatı- yor: — Leh mültecilerinin zayısr — dürt yürü geçmez.Aralarında elliye yakını teknik işlerde ihtisas sahibi adam- | lardır. Tekmikçilerin hepsi iş bulmuş- tur. Kimizi Sümer Barıkda, — kimisi |başka yerde.. Durtst geri kalanların Başma.. Barikiler baştan aşağr aylak, İ|birçoğu da yardıma mühtaçtır. Ne yapalım çalışmalarına Türkiye ka- nunları müsnade etmiyor. Salumda oturan kılık kiyafeti ye- fFinde orta yaşlı adama soruyorum: | — Başınıza gelenleri bana anlatır. | masmnız 7 | Yerinde doğrularak cevap verdi: — Ben Lodz şehri polis dairesinde . | payitaht ittihaz ettiğine di dan yeni yazıya zeçirilirken üza- | Yazan: A, A, altındaki Bimakami kostantiniy- ye tabirini neden Bemakamı diye farisi okuduğunu anlıyamadık. Müellif vesikalardaki yer ve isimlerini mümkün olduğu cağı çok eski kelimeler vardır. Meselâ göyle göze çarpan yarım ek mânüsına olan <müt> Ün İ e&ki imlâ ile mim-dal harf lerile yazılır « ne demek oldu- ğu ve eski türkçede at, beygir münâsına gelen —Yunt kelimesi- nin mânâsı (3 numaralı vesika- da zikredilmiştir. Bugün Anadoluda pirinç arkı denilen pirinç nehirleri de izah olunmamıştır. Yine 13 numaralı «Saruhaniler cernaatine dairs un- vanlı vesikada Saruhanlıların b zim tarihlerde yalnız bir aşiret ol- duğu zikredilmiş olmasına kanaat etmiyen müellif bu cemaatin Yu- nanistana seferleri dolayısile Yu- nan eserlerinde farzla malümat olacağını — düşünerek — Atinada Profesör S. Mayopoulos'dan sor- tmuş, o da büyük Yunan ansiklo- pedisinden tercüme edip (|) ilk Anadolu Selçukilerinin başları arasında Saruhan isimli bir yef olduğuna ve bir büyük Türk ka- bilesinin reisi olarak Manisayı ma- İümat göndermiştir.. Mamafih Profesör Mükremine göre Saru- han beyleri Selçük büyük şefle- rinden değil, belki Germeyan beylerinin üç beylerinden olmak lâzımgelir. 16 numaralı ve 965 hicri ta- Fihli (1557) vesikayı o zamanın içtimat ve ahlâkt şeraiti nokta- sından pek enleresan bulduk: |Bir kara tosunu Cuğa cema- atinin sığırlarına katılıyor. Bir se- ne sahibi çıkmadığı için mahke- me sığıra günde bir akçe nafaka tayin ediyor. Bu vesikayı okurken eodadın |lâk ve sıhhat ile daha yakmdan nlâ- | sahipsiz mala karşı ne kadar iti- nalı olduğunu ve hayvanlara kar- g ne kadar müşfik okluğunu dü- sünmemek kabil olamaz. Bu ve- a bize o zaman himayei hay- vanatı. devletin derühde etmiş olduğunu da gösteriyor. 26 numaralı vesika Adalada- ki Hızır paşa çiktliklerinin vari- datınm — güzelce cibayeti ve İmüderris — Nurullaha — verilmesi Yazan : MİHRİ BELLİ bu şehirde styast polia bürosunun mü- İdürü olmak ne demektir, tasavvur e- deralniz Almanlar gelince ben de karımı ve kızımı gecide burakarak kaçmıya İmecbur oldum. Bir müddet Romaz- İyada kaldım şimdi de birkaç aydır buradayım. — Bir iş yapıyor musunuz? — No gezer? Burada — teşkiliâtin yardımı ile geçiniyorum. Bayan Rehleviç lâve etti: — Fen adamlarından, mühendis. Terden başka mülteciler arasında ça- laşanı yoktur. Hemen hepei yardıma muhtaçtırlar. Konsolosluğun easa va- zifesi bunlara bakmak oldu. — Peki siz parayı nereden bulu- yorsunuz? — Landradan geliyor. Burada, İs- tanbuklaki Polak mültecilerin hernen bepsi asker çağını geçmiş vEYa Se- terber - edilmiyecek kimseler... li #ilâh tutanlar buraya kiç uğramıya- rak doğruca Filistine, Kılrısa veya diğer İngiliz topraklarına. gitmişler. dir. Polonyadan gelme yahuüdiler de yardır. Fakat bizim bunlar ile alış verişimiz yok. Onlar yardımı. kendi yahudi teşkilâtlarından görüyorlar. Babık polis müdürünün yazında o- turan ince uzun boylu adamı başına gelenleri göyle anlatuı: — Ben de güzeleciyim. Güyniada Votururdum. Şu Danziz'e pek yakın | mühim bir sanayi merkezidir. Mançes da orduya giremediğim için bir has- 'ter İngütere için ne ise Lodz da Po-| tanede çalışıyordum. Almanlar gelin donya için odur. Benim oradaki faali-| ce de hastanedeki vazifeme devam yetim hem Almanlaru karşı idi, hem | etmiye mecbur oldum. Şu farkla ki, de komünistlere... Amclesi çok olan|bu sefer tedavi edilenler Polak de | sEmre Sultan 'nam kimseye ve evlâdına» — vakfedilmiş yazılıdır. - Müellif yazdığı bir hur Türk şairi Yunus Emre ol- duğunu ve mezarının Emre kö- yünde bulunduğunu — deliller ile yeniden iddia ediyor Vakık ev- velden de serdolunan bu iddiayı | Fuat Köp- | muhterem profesör rülü «ellik mutasavvıflara — adlı eserinde kabul etmiyorsa da Ça- gatay Uluçayın Yunusun ilâhile- rinde lami etle yâdedilen Berrak (Burak?) kitabın bir nu- maralı vesikasında zikrolunan ve Manisanın Çaybaşı mahallesinde yatan Revakın babası olduğunu Ve şairin —mezar taşındaki balta resminin “Yunus Emrenin üstadı Taptuk Emreye kırk sene odun kesip taşıdığına alâmet bulundu- ğunu ve binaenaleyh Emre kö- |yünde bulunan mezarın şaire ait olacağını söylemesi oldukça tet- | kika değer bir iddiadır. | Velhasıl müellifin büyük him- metlerle vücude getirdiği eser ta- zihi kuynaklar arıyanlarımız için pek kıymetlidir. Kendasini tebrik | #ader ve diğer faydalı eserlerini | bekleriz. (1) Bu vesile le Yunanlıların yire İmai sekiz etitilk büyük bir ansiklope- Vatect olduğunu - gıpta le - haber | M — ——— —— Cezoracn süzmm| | Birahanelerin Kontrolu İsteniyor Bir okuyucumuz, gürderdiği mek- tupta içki düşkünlüğünden uzun u- | zadıya şiklyetle: &n Kakiden, gençlerin bir bira- haneye kurulup keyif çatmaları bir İtarafa dursun, kapısından içeri şöyle bir göz atmaları bile hoş görülmez. dü. Cümhuriyet idaremizin umum! ah- Kadar bulunmasına, Battâ, mektep- lilerin kahvelerde büe oturmaların! menetmiş olmasına rüğmen, tahali | çağında bazı gençlerin birahane ve meyhanelerde oturup içmelerine na- #i müsande edikliğine hayret ediyo- yarak, aâkadarların dikkat nazar- Yarını celbetmemizi istiyor. Gazeteci ile Polis Müdürü Çektiklerini Anlatıyorlar Bü, Alman tâl. 'Tam tiç ay Polonya koridorunda anlatsamı bitiremem. Şehre giren Al- İman ordularmın ilk işleri bütün ar- İkekleri tevkif etmek oldu. — Bürçok | Polonyalının malları karşılıksız hao- zedildi. Tuttukları siyaset bu karidor | mantakasında oturanları an kasa bir | zamanda ırk bakımından Alman yap- | maktı. Kadımları topladılar, bir yere gönderdiler, erkekleri başka bir ye- e. Evlerinin kapılarını kilitli bulan çocuklar sokaklarda kakdı. — Boşalanı yerleri Baltık devletlerinden — gelen Almanlar — dolduracaklardı. Fakat bunlarım içinde bu kadar sefnleti gü- rünce, kendilerine bedava dağrtılan evleri, aparlımanları kabul etmiyen- ler oldu. Bu Almanlar Baltık mem- leketlerinde tam bir ırkçı terbiye a)- mamış olanlar gerek... Güynladaki İtalyan konsolosu yi ahbabım idi. Halime acıyıp bans bir İtalyan vizesi verdi. O cehennemden bu sayedle çıkmıya muvaffak oldum. Benim gibi ancak birkaç talili var. mun en mesut günlerinden biri oldu. — Bugün İtalya Almanya ile müt.- tetiktir. — İtalyanlar sise Almanların yap- tığı muameleyi yapmadılar mı? — Resmi makamlar biraz güçlük gekkür etim, ayrıldım, olduğu | uzun | nutukta Emre Sultanın meş- | İtalyaya ayak bastığım gün hayalı- | | e Saymak Babındadır Yazan: B. FELEK G erçi adedimizin kaç ol duğunu o gün öğreneme- dik amma sayım günü hepimi- ze bir gururlanma — geldi. Bir çoğumuz içimizden: — Beni de adam saydılar! Diye teselli buldu. Baş senede bir de olsa böyle bir tesellinin kıymeti çoktur. Sayım günleri türlü şakalara tesadülf ottik: — Birşey değil! İkimizi de birer saydılar. Ona" yanıyorum. — Ya kaç sayacaklardı? — Ben bir olursam, sen bir gçeyrek olmalısın! —Vay dört çeyrek vay! Ne zamandanberi mecidiye oldun? Bir başkası: — İnsaf bel Ben altmış ki- Tosum. Sen yüz otuz beş. — Ne olmuş? — Ne olacak ikimizi de bir sayıyorlar da.. — Hakkın var! Beni iki say- malıydılı — Amma o zaman dört aya- ğın olmalıydı. Öyle olunca da mevaşi sayımına girersin! 'eşekkür ederim karde- — Saydılar mı seni de... — Suydılar yal. — Bir ye de bin şükret öyle isel — Neden? — Neden olacak adam ye rine saydılar diye! Saymak babında dilimiz hay- Ki zengindir. Uğur saymaktan pösteki saymıya kadar türlü mânâlardan mürekkep çeşitli bir ifade baremi bu mastarın suyunu çıkarır. hılnınıu—mı. beraber saya- tutun da Siz beni sayarsanız, ben de sizi sayarım. Olduğu yerde sa- yanın Allah yardımcısı olsun. izim zamanımızda — cumartesi günü tırnak kesmeyi uğur say- mazlardı. Kandil günü bamama gitme- yi bab saymazlar. İnsan biraz hatır sayar değil mi? Pek hiddetli olanlara kırka kadar saydırınlarmış. — Size bir fıkra anlatayım öyle ise: Eski saray adamlarından Çer- kes Hurgit efendi vapura gider- ken kapı yoldaşlarından hare- mağası Cevher ağaya tesadüf ediyor. Cevher ağa büyük bir teha- Kökle Hurşit efendinin elini tu- tup diyor ki: — Aman Hurşit efendil İyi ki seni rast geldim. Ayol bana deli diyorlar.. Hurgit efendinin acele işi var. Vapuru kaçıracak, Canım — Nasıl asmayım ayol! Deli diyorlar bana.. — Akdırma veseelâm! — Yool Bırakmam vallahi! Eğer bana kırk defa — akıllısın akilham demezsen bırakmam. — Aman Cevher ağa vapu- ru kaçıracağım. — Olmaz. Mümkün değil bırakmam. Hurşit efendi arabın elinden kurtulmak için kırk defa <akıl- hsın> demekten başka çare ol- Böylelikle — sayarken adet otuz bire geldiği sırada vapur düdük çalarak iskeleden ayn- lınca Hurşit efendi dayanamaz: — Vallahi de delisin fellâh, billâhi de delisin! Ben de deli- yim de senin aklına uyup vapu- ramu kaçırdım. Allah belânı versin!| diyip ayrılır. o A 22 BİRİNCİTEŞRİN 1040 Kapanış Sterfin SA Dolar Teviçre Pr. 296875 00975 Lezı) 265325

Bu sayıdan diğer sayfalar: