1 Ağustos 1935 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 8

1 Ağustos 1935 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İneşri din) heyeti azasından Mavro İskinazi.. haiz olduğum e istinadan size emrediyorum. Bu adam derhal tevkif ediniz. Ve kendisini bir tek ferd ile konuşturmadan yüksek ie ii o anda kif edilmiş.. i kollarından tutularak diğalı sürüklen- mişt o zaman papâz, Hâkanın karşısında etpenahl.. Her kudretin Cenabıhak, bazan hü- i kümdarların arzularını da ihlâl eder. Buradaki işiniz hitam bulmuştur. İrade buyurursanız, takibata devam edelim di emişti. e Marmaranın lâciverd sinesinde meh- £ tabın geniş izi, bir elmas seli gibi uzu- yordu, Koca deniz, bomboştu. Bir tek Martı sesi, bir tek balık çırpıntısı bile b işitilmiyordu. Yalnız kaba bir balıkçı kayığı, Anadolu sahillerinin karşısında, koyu sincabi renkte (meçhul birer yı- gın gibi duran adalara doğru ilerliyordu. Kayıkta, papas cübbelerinin kuku- * letalarına bürünmüş olan (Hâkan) la (Salur) bulunuyor; Barba He ağır hamlelerle kürek çekiyor âkan, birdenbire Salürini kolunu erek pi ile Çamlıca tepesini re olan Hiknda, ince ve hattı lil kızıl ilden mü- > büyük bir müselles vücude gel- mil la Nikola, Salurdan evvel ce- vap verimi — İş fena... İranlılar, Avar ordu- suna işaret veriyorlar. Galiba, iki ordu . İkisi birden, şehre hücum ih İstanbula Sri EŞ vermişti. şüphesiz bu bir işaretti, Ve bu işarete mukabele etmek elzemdi, Fakat baştan mahrum kalan Avar ordusunda, . * şimdi b kim düşünecek.. kim bir varlık gösterecekti. âkan, derin derin içini çekti, Bi iğine, d Ateşler içinde yanan başının içinden, “Şu aci sual geçti; — Ben; böyle serseri gibi dolaşır- i “ken, .. Ya Bizanslılar birdenbire kapı ları açarlar ve büyük bir İmarruza kalkarlarsa 71... Sert bir ses yükseldi - Çek.. Çabuk çek.. Dahi çabuk... Hâkanın sesi Barba Nikolayı titretti. Şafak e “Büyükada sahiline gelmişlerdi. Adanın çamlı yamaçları zümrüt yeşilliklerile e idi. Kalbe sükün ve yet serpmesi lâzimyelen bü Ee bilâkis Hâkan- ın ruhuna büyük bir heyecan ve asa- biyet vermişti. Sahilde, çamların arasında dolana olana geçen ince bir yolun dönemeç lerinde, ebe imiş olan bir pa- pazın simsiyah heyulâsı, bazan görün- mekte, bazan da kaybolmakta idi. Barba Nikola, küreklerinin sesi sa- hilde aksederek, kayığı bir müddet daha kayal.klar arasında sürükledi. Ve sonra, geniş bir nefes ala , Kamaris ARR yanaşırsam.. Oraya kolayca çıkabilir- vücudu buz kesilmiş izans iciparı oradan (Yostinus) tarafından yararılan, bu hüzün saçan binayı görmemek için, ba- şını çevirmişti. Gözleri karşıya Ana- dolu sahillerine sürüklenmişti, Güneşin ilk kızıl ışıkları yükselmiş; dağlar, menekşelenmişti ayık, altın zerreleri gibi parlayan kumlar üzerinde kaymış, sahile saplan mıştı. Salur büyük bir çeviklikle kum- luğa atlamış; elini Hâkana uzatmıştı. Fakat bu elin demir gibi soğuk ve katı olduğunu görünce, Hâkanın çek: tiği gönül acısını bir kat daha anlamış, kalbi ıstırapla sızlamıştı. * LI Hâkanla Salur, kukuletalarını baş- larına sımsıkı geçirmişlerdi. Barba Ni- koladan aldıkları tarif mucibince, dar bir yoldan ilerlemişlerdi. Bu yol, hafif meyillerle dolana dolana yükseliyor; alçak çam dalları ikide birde Hâkanın kukuletasına sürünerek onu birdenbire ürpertiyordu. Her taraf, derin bir sükünet içinde idi. Yalnız, arasıra ağir bir rüzgâr dal- gası sürükleniyor; çamların derinlikle- rinde, füsunkâr bir uğultu husule geti- riyordu. Artık kadınlar manastırına yaklaş- mışlardı. Büyük binanın etrafındaki küçük hücreleri seçmeye başlamışlar- dı..: Salur; birdenbire Hâkanın kolun- dan çekmiş, parmağının ucile, çamla- rın sik bir noktasını göstermişti. Bu- rada, bembeyaz bir kadının vücudu, simsiyah bir rahib elbisesile kenetlemişti. Bu, belki de, ilâhi bir aşkın en ateşin bir ibadeti idi. Kadı- nm inçe ve berrak sesi, yorgun bir bülbül nağmesi gibi titremekte : uhüm.. mabudum.. mahzun ha- yalımın, yegâne ümit ve tesellisi... Bü- tün varlığım, hep sensin... Senin bu kumral saçlarına yüz imparatorluk tacı feda olsun Sözleri işitilmekte idi. Hakân, iliklerine kadar titremişti. Bu ses, (Bo-si-ta) nın vo Fakat sözler, tıpkı onun sözleri gibi idi. O da, kendi başındaki hükümdarlık tacız nı, Şamanın büklüm büklüm şakakla- rına sarkan gür saçlarına feda etmişti. Acaba, şimdi genç bir papazın aşk ve ihtirası karşısında, inim inim inleyen u kadın da, sarayından kovulmuş bir imparatoriçe miP... Yoksa, takattan mahrum kalan kocasının kolları ara- sında, sevginin ilâhi vecdini bulamadığı için, genç bir papazı kendine aşk ma- budu yapan taşkın ruhlu bir perenses mi idi. vi * Hâkan öfkeli öfkeli yürümekteydi. Çamların en sık bir yerinde, yolun yine loş bir dönemecine gelmişlerdi. Önde giden Hâkan birdenbire ko- lunu Salurun önüne germiş.. Vücudu birdenbire taş kesilmişti. Burada; geniş lan bir kadınla bir erkek ağır Ye ilerle- mektelerdi. Hâkan, pürüzlenen bir sesle; — Onlar... Dedi. ayi li bir sesle: — Ace mların arasından geçelim. Bi ktm Diye cevap ver İleri atıldılar. Sık çamların arasına daldılar. Kayalara tırmandılar. Onlar- dan evvel, si sonuna vardılar, Hâ- kan, arkasındaki papas cübbesini fır- lattı, attı. Belindeki kalın üç köşeli hançerin kabzesini kavradı. Ava sal- dıran aç bir kaplan gibi, yola sıçradı. Şamanla Bo-si-ta, ikisi de Sni korku ve heee titreyen seslerle Hâkan!... Diye Bağl ve biribirlekine sarılmışlardı... Hâkan, on- ları iliklerine kadar titreten acı bir kahkaha attı: (Arzası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: