2 Nisan 1950 Tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 3

2 Nisan 1950 tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YENİ İSTANBUL Muhabir mektupları Almanyanın Rus bolgesind_e ıkL Sovyet anonim orlak kaynakları, önemi ve ÖVYET Hükümeti, daki sökme işini tamamladıktan sonra işgal ettiği böl- genin muhtelif Alman hükümetlerin- den tamirat hesabına geçirilmek ü- zere bazı. mülesseselerin - kendisine devredilmesini istedi. Makineleri böy- Almanya: yrikaları delikle Almanyada bırakılmış olan bu Mülesseseler daha sonraları / Sovyet anonim ortaklıkları haline getirildi. Bunlar, Sovyet bölgesi iktisadi ve sınal kudretinin mühim bir kısmını teşkil etmek itibariyle Doğu Alman- yanın iktisadi bünyesi üzerinde his- solunur bir tesir icra eylemektedirler. Şunu da kaydetmek lâzımdır ki, istis- nal bir mahiyet taşıyan birer hukuk! hâdise sayılırlar: - Zira yabancı bir devletin başka bir memlekette yalnız kendine ait olmak üzere bir çok sı Haf müesseselere sahip bulunmasına tarihte ilk defa rastlanıyor. Teşebbüsün kaynak Sovyet bölgesindeki — Alman ma: Kamları 1946 temmuzundan 1947 yı hinın sön aylarına kadar işgal kuv- yetlerinin emriyle on bine yakın sı- 'af ve ticari müesseseye elkoydular. .Bunlar, büyük fabrikalardan sinema- Jara, perakende satış ” dükkânlarına, kasap dükkânları ve lokanta, fırınla- fa varıncıya kadar türlü türlü mü- esteseler olup kimi Potsdam anlaş- ması gereğince tamirat hesabına be- del tutulmakta, kimi de harp suçlu- larına veya “faal” nazilere ait bulun- makta idi. Her birinin vaziyeti tetkik edildik- ten sonra bir kısmı eski sahiplerine Beri verildi, - ötekiler de ya Alman hükümetlerine millileştirilmiş kurum- lar halinde devredildi yahut Sovyet makamlarının emrine verildiler. Bu makamlar bazılarının — makinelerini söktü ve üst tarafını da Almanyada Sevyet Anonim - ortaklıkları haline getirdiler. Almanlar, bu ortaklıkların kıyme- tini en aşağı üç milyar Alman markı olarak tesbit ediyorlarsa da Sovyet tahminlerine göre bir milyarı geçmi- yecektir. Meselâ Alman uzmanları- 'zun 76 milyon mark kıymet koyduk- darı iki büyük- elektrik — santralına Sovyetler 34 milyon değer Keza bir akaryakıt fab geri, Almanlara Sovyetlere göre 18 tesbit edildi. biçtiler. de-i olarak Yeni ortaklıklar: nakamları Almanyanın muhtelif ik- tisadi bölümlerinde Sovyet anonim ortaklıkları da kurmuş olup bunlar üsülüne göre Alman ticaret sicilline kaydedilmişlerdir. Ekseriyet itibariyle bunlar t müesseseleridir: aret Almanyanın Sovyet bölgesinde akaryakıt satışı veya sivil yolcu nakliyatı işleriyle meşgul olan “Derunaft,, ve “Derutra, gibi, fakat bilhassa önemli olanları Sovyet ihra- cat girketleridir ki, vazifeleri Sovyet Birliğine yahut yabancı memleketlere Almanyadaki Sovyet fabrikaları is- tihsalini veya Alman sınai istihsali- 'nin tamirat hissesine isabet eden kıs- mini ihraç etmektir Sövyet makamları, daha az nis- pette olmak Üzere yeni yeni sınal or- isgali altındaki isadi teşkilât lıkları — Bunların teşkilâtlandırılması sındaki ticari muamelelere iştirak e- den Berlin Garanti ve Kredi Bankı- S1 (ki, gimdi Sovyet mürakabesi nl- 'tındadır) Almanyada doğrudan doğ- ruya veya bilvasıta fabrika ve bina satın almakta olup şimdiye — kadar Doğu Almanyada yüzden fazla em- Tük almıştır. Bu yeni Sovyet ortaklıklarının his- sedarları ya merkezleri " Moskovada bulunan Sövyet şirketleri, yahut da, Sövyet Diş Ticaret Bakanlığı ol- mak Üzere muhtelif bakanlıklardır. Önemleri; Sovyet anonim ortaklıklarının öne-| mi, 1647 senesinin sonuna kadar res- men açığa vürulmadı. İnanılır malü- mata göre, bunlar 200 kadar büyük Alman fabrikası olup aralarında eski İ. G. Faber, kimya trustunun Leu, na'daki fabrikaları ile en büyük tek- nik elektrik müesseseleri olan A.E.G. ve Siemens'in Berlindeki fabrikala- mdır. Makine sanayli, teknik elek- trik, kömür madenleri, akaryakıt fab- rikaları, kimya sanayli, / demircilik, araba sanayli, ince âletler sanayli; bunlar, yukarıda bahsettiğimiz yeni mülesseselerin çerçevesine girmekte- dirler. Teşkilat: Doğu Almanyadaki Sovyet anonim ortaklıkları 11 trust halinde toplan- maşlardır, şöyle ki: Madenl gübre, kimya, potas, demir- eilik, demir istihsali, demir işletmesi, makine imali, elektroteknik sanayii, inşaat malzemesi, ince makine ve â- letler, Tastik. Elektrik / santralleri ile akaryakıt işlerine bakan iki Sovyet trustu 194 de dağıtılmış ve fabrikaları ya Alman hükümetlerine dade yahut da öteki Sovyet trustları arasında taksim edil- miştir. Nasıl işliyorlar: Almanyadaki bütün Sovyet anonim ortaklıkları, merkezi Berlin - Wei sensce'de bulunan “Almanyadaki Sov- yet Anonim Ortaklıkları İdaresi” baş- kanı emri altındadır. Her trustun umüm müdürü ile o- 'na bağlı bütün teşebbüslerin müdür- leri Sövyet Hükümeti vatandaşıdır. Bunlara, keza Sovyet vatandaşı olan plânlaştırma mühendisleri yardım e- der. Bu her iki memur, fabrikaların idaresinden mesuldürler. Ticaret ve teknik işlerine bakan — memurların hepsi Almandır. Fakat Sövyet bakan- lıkları yahut trustları tarafından Al- manyada kurulmuş yeni şirketlerin ekserisindeki memurlar umumiyetle övyet vatandaşlarından mürekkep- İstihsal, sıkı sürette — plânlaştırıl mıştır. Merkez İdare / makamları, mühtelif - trustlar — müdürlükleriyle toplu plânlar tertip ederek tatbikına nezaret ederler. Müesseseler, üst mı kamlara her gün istihsal — raporları vermekle mükellef oldukları gibi be- şer, onar, önbeşer ve otuzar günlük istihsal “raporları da tanzim eder, plânın hedeflerini ve tahakkuk dere- ce ve nispetini gösterirler. Plânın ic- rasında herhangi bir gecikmenin bal- talama hareketi göziyle — görülmesi tehlikesi vardır. Sövyet anonim ortaklıklarının fi- z Şelî Tiyatrosu Dram Kısmında İKRET' Adilin, — Giraudoux'nun 'Chalillot'lu Deli,, sinden adar tasyon yoliyle türkçeye naklet- tiği ve güzel bir buluşla - “Deli Sa- raylı,, adını verdiği piyesin salı günü Şehir Tiyatrosundaki temsili gerçek- 'ten bir “edebi hâdise,, sayılmaya de- ger. Eser, bütün seyirciler tarafından büyük bir zevkle seyredildi. Muharı rin Üslüba hususl bir ehemmiyet ver- miş olması bu Üslübu tercüme ettiği aslına lâyık bir itina ile işlemiş bu- Tunması da ayrıca kaydedilmeli. E- debiyat namına, edebiyat fddiasiyle © kadar çok derme çatma, çırpıştır. ma “eser,, le karşılaşılıyor ki “Deli Saraylı, nın arzettiği hakiki sanat kiymeti âdeti insana ferahlık ver- mektedir. Seyirciler, piyesin bazıları pek ne- fis olan sahnelerini bu Üslübun u- yandırdığı ve tatmin edici zevk için. de seyrettiler. Bir iki sahnenin belki biraz fazla uzun göründüğü dikkat- ten kaçmadı. Bu cihet, epey söz gö- &' türü, daha doğrusu münakaşa edile- bilir; Zira doğrudan döğruya tiyat- ro tekniğine dokunur. Klâsik tekni- #in gayet ölçülü, müvazeneli olma- Sına mükabil - ona Shakespeare'den başlıyarak bir çok pek büyük tiyat ro muharrirlerinin riayet etmedikle- 'i malümdur. Hele Fransızlar arasın- da Cisudel onu aitüst etti. Giraı- doux'nun kendine mahsus olan tek- Diği klâsik tarza pek üygün — sayıl- maz. Bu itibarla aslının bünyesine halel getirmemeyi borç bilen Fikret Adil de “Deli Saraylı,, nın bazı sah: nelerinin — görünürde lüzumundan fazla — uzun “kaçmasına,, mâni o- İamazdı. Fakat bu gibi mahzurları — eğer mahzur Sayılırsa — gidermek de ©- yuncuların elinde, hattâ vazifeleridir. Bize kalırsa temsilin tek — kusuru, dinamizm'den — mahrüm bulunması: dır. Bazı sahneleri daha canli, daha hizli oynamak- süretiyle — “uzunlük,, hissine meydan vermemek müm: kündü. Bununla beraber Şehir Ti Yosu aktörleri, umumi heyeti itiba- T_ ğ N N DELİ SARAYLI 'Deli Saraylı” prova esnasında, rzolünde Mahmut Moralı, H. Kemal Gürmen, Reşit Gürzap, Behzat — Butak, unvi Tedü. Oturanlar: — Deli Saraylı rolünde — Bedia — Statzer, muharrir Fikret Adil “Deli Saraylı” piyesinin birinci riyle, muvaffakiyetli bir oyun verdi- ler, Hele içlerinden bazıları hararet- le tebrik edilmeye şayandırlar. Tebrik “Anne ve babasının boşanma - kararının iptalini istiyor -York'ta görülmen iş bir vaka ile karşılaşılmıştır: 5 yaşındaki oldan itibaren ikta duranlar: Paçavracı perdesinden bir sahne bübında Fikret Adile de mühim bir hisse ayırmak gerekir. En büyük uçaUarışı İngiltere ile Yeni Zelanda arasındaki - 12.000 — millik mesafede yapılacak bu müsabaka için 1953 senesi - seçildi Havacılık tarihinde şimdiye kadar 'yer alan uçak yarışlarından en mü- Azzamı 1953 te yapılacak ve bütün dünya memleketleri uçaklarına açık| bulunacaktır. İngiltere ile Yeni — Zelanda'nın Christehurch şehri arasındaki 12.000 millik mesafe Üzerinde yapılacak o- Jan bu yarış Basra, Kalküta, Singa- | pür, Avustralya rotasını takip ede- | cektir. Tabiatiyle müsabıklar uygun görecekleri veya mecbur kalacakları noktalarda merhaleler yapabilecekler, fakat esas kontrol — noktalarındaki merhaleler mecburl olacaktır. Christehurch adı verilen bu yarış Canterbury da) 100 Üncü yıldönümü şenliklerinin bir kısmını teşkil edecektir. Yeni Ze- eyaletinin (Yeni Zelan. danda takım adalarının Güney ada | n en büyük şehri olan Christ- | hurch'te 1958 ve 1954 te milletlerara- | # bir fuar Ve buna benzer diğer bir çok faaliyetler tertiplenecektir. Uçak yarışının, bu olayların en canlısı ve Böz alıcısı olacağı tahmin edilmekte- PANAYıR:5 İntikam ve ceza İntikam duygusunun pençesin, (den yakasını kurtaramayan gönül, uçurumdan yuvarlanan insana benzetilmiştir — Kinin ve hırsın nesebi bozuk ço- cuğu İntikamdır. Adalet mefhumun- dan ise, ancak haklı ve ölçülü bir ce- za doğabilir! — Evet tamamen öylet — Tabil öyle! Zira, intikam duy- gusunun pençesinden, yakasını kur- taramıyan gönül, uçurumdan yuvar- Janan Insana benzetilmiştir. O zaman baş döner, göz kararır ve kötürüm kalan irade, içine düştüğü gerefsiz yangını söndürebilmek için, kendini ister istemez — manevi bir bataklığa atmak zorunda kalır ve ancak orada sükün bulur. Cezanın böyle bir ruh sar'ası ile ne münasebeti var? — Peki ama ceza fikri, bu türlü düygulardan kendini — kurtaramazsa 'ne olur? — Ne olacak? Vaktiyle bir fhlozo- fun dediği ortaya çıkar. Yani hâkim, adalet müvezli kürsüsüne — çıkacak yerde farkına varmaksızın hakikat| cellâdı mevkline düşer! Zaten o se-| beple değil midir ki, / bügün ceza) mefhumu şü iki unsurdan ayırdedi- lerek düşünülemiyor: 1 — Gerçekten “mezmum” bir h: rekete karşı verilmiş olmak, 2 — Suç ile ceza arasında çok â- Gül nispet bulundurmak! Abdülhamid, Mithat Paşaya cezal vermedi. Ondan intikam aldı. Ada- det cihazını bir zulüm sehpasi gibi kullanarak! Hürriyet istibdaddan in- tikam almadı. Ona sadece müstahak olduğu cezayı verdi; serbest zihinleri, kölelikten azat ederek!! — Cezaları ben ilâçiara benzeti- yorum. Nasil doktorlukta, — vaktiyle| Ortaçağ tababetinin aradığı gibi bir yanacte,,, yani “devayı-kül,, yoksal ceza hukukunda da yok! — Elbette öyle! Lâkin bizim top- rakta görüşüne inanılır ve sözüne gü-| venilir. kiminoloji — mütehassısların. dan duyduğum bazı fikirler hem pek ŞEHİR- MEKTUBU ) Yazan: Fazıl Ahmet AYKAÇ düşündürücüdür, hem de Türkiye a- dına büyük dikkatlere yol açıcı ma- hiyette! Ceza hukukunda sosyoloji ve antropoloji mekteplerinin ana düğün- celerini bilirsin; / bahsettiğim sayın araştırıcıların tetkikine göre Türki- 'yede en ince krıminolojik nokta şu dur: Bizde işlenmekte olan suçların pek büyük / kısmı, mücrimin hilkt (redaetinden) değil, kendisinin ahlâ- Ki sahadaki kıymet hükümleriyle, ce- miyetin tatbikına çalıştığı kanunlar arasındakl uygunsuzluktan ileri gel- mektedir. Bu görüş, çok esaslı ince- demelere yol açacak bir — nüktediri Yurdumuzun bir çok köşesinde, ya ram asırdır bir çok mücrim ve cezaevi. ile, onun içindeki insanları göre düm. Sanıyorum ki, yukarıdaki ka- 'naate erenler hakikatten uzak de- Billerdir! Kolayca takdir. edersinş maksadım, suçluya her Atıfeti göse terip de, kanunun himayesinden baş- ka barınağı olmayan mazluma, mağ- dura yüz çevirmek amacını gütmü- yor! Asla! Ve kat'a! — O zaman yapılan şey, adalet de- Bü, haksızlığın en fecti ol — Elbette! Bütün titizliğim, ce- zayı fert ve cemiyet için hayırlı bir. terbiye vasıtası olmaktan çıkarıp, hiç kimseye fayda vermez bir eziyet ve zahmet kılığına. sokmamaktır! — Cezacı arkadaşlar, kanunların girdisini çıktısını bizden iyi bilir. O sebeple bahsettiğin terziliğe bizden daha vâkıftırlar. Zaten makas da el- lerinde, kumaş da!, Ancak bütün mt tefekkirlerin ve milletin kengilerin- den dilemekte haklı olduğu noktayı göyle görürüm: Dünkü, bugünkü ve yarınki kanun metinleri ne olursa ol- Sun, insan, dehâsının içinde mevcut olup her gün daha fazla ışık altına çıkmakta bulunan hak — fikirlerine dindarane bir hürmet! I Nisan Sade insanlar birbirlerine değil, telefondaki otomatik saat muhbiri dı “VVELCE muharremde, arkada- gından, dostundan, mali vasiye- tine göre bir kuruş, beş, on kur ruş alımır, aldatılırdı. Hicri sene ve Fi rümlye, ruml de milâdiye bırak- tıktan sonra, muharrem de — yerini nisana Diraktı, gimdi, — birbirimize isan balığı,, yutturuyoruz. Elbet si- ze de, bir dostunuz, böyle bir oyun oynamıştır. veya siz bir. ahbabınızın yüreğini hoplatmışsınızdır. İnsanlar, bazan böyle küçücük eğ- dencelerden hâz duyarlar. Gündelik| endişelerini unutarak, - yaşadıklarını| daha iyi hissederler. £ nisanın senede bir defa gelişi bu mdâsum Tâtifelere ayrı bir kıymet ve- riyor. Malüm ya, kıymet, nedrette- dir. Vakaa, hemen her gün, siyasi, ik- tişadi, içtimal veya ahlâki sahalarda insanlar birbirlerini aldatırlar. Fakat burlar menfaate dayandığı için hoş görülmez, Nisan balığının hususiyeti aldananın da aldatan kadar bundan Bir nevi memmuniyet duyuşundadır. Çünkü bu oyun garezsiz ve iğvasız. dir, insana neşe verir. S1 mart hava pek ağırdı. - Hele akşamüzeri, topraktan yükselen baz har kokusu, sinirleri gevşetmiş, t ceyi bulmuştu. — Yemek | ver vemez sanki kilolarla içki içmiş gibi bir hale uğradım ve ddeta sı dim, Bunlar için de her zaman baş ucumda duran saati, matadım. hilâ- fna, kurmayı unuttüm, uyumuşum. Gecenin bir “mafilleylinde,, telefo- mun çankıraş zili ile uyandım. Koş- tum, Bir ses, Jâtif cinse mensup bir benimle şakalaşmak üzere, bir | geyler anlatıyordu. Anlamakta — ge- cikmedim. Her halde gece yarım ol muğ, 1 nisana girmiştik, bu sebepten vik son de le nisan babığı yutturdu. telefon ediyordu. Fakat saat kaçtı? Baktım, saat durmuştu. Telefonu a. Çıp “05,, ten sordum. Bir hayli beke dedikten sonra 3.. 34.. ve £ gibi bir gev söyledi. Nasıl olurdu?. Hiç saat 3 de, sesinden tanıyamadığım bir ka- din bana telefon edip oyun yapardı! Bu şaka, lâtife hudutlarımı aşıyordu. BSinirlendim. Fakat sakın, uyku sere semliği ile yanlış duymüş olmuya- yım ? Bir daha “0.5, 1 açtım. Bu sefer, ayri madeni ses 3.. 40.. ve on diye bir şey söyledi. Hiddetle yattım. Ertesi gün saat 9 da işimin başında olacaktım. Bu münasebetsiz ama ne de olsa 1âtif sesin sahibesine içimden çıkışarak zorla uyudum. “Suphi dem ki olup dide hâbdan bl- darie. Fakat ne oluyorum.. Kendi kendime Andelib mi kesildir Kusacası sabah olup da - gözlerimi açınca desenet Evet, sabah olup da gözelrimi - Çınca saate baktım. 1 © yirmi var. Aman, nasıl olur? Yerimden fırla- dim, telefona koştum. Geç.daha doğ- Tumu uyuyakaldığım. için işim olan yerden özür dileyecektim. Telefonu- ma cevap veren bir hademe - oldu. Müdürü istedim. — Beyim, dedi, henüz saat 9 a 20 var, gelmedi. — Dokuza mi yirmi var? Yanlışlık olmasın?! Hademe teminat verdi. Yine şüp- he içindeydim. Pencereden, karşıdaki Sütçünün çırağıma seslenip saati sor- 'dum. O da teyit etti, Demek otoma- tik saat muhbiri de bana nisan balı- ğ yutturmuştu. Öyle bir. devirde yaşıyonuz ki, makineler dahi yalan söylüyor. BİR İSTANBULLU için ikinizden de kimseyi sevemem. vazgeçebili Ben şimd İnsan yüzlerinde, bir gün muhakkak seveceğin görüyor. Adeta bir küçük çocuk sanıyor. huylarında dolaşıyorum. Onun | | yine ikizini irim. Zaten ben daha | — | başka biriyle di seyahat ediyorum. başka, biriyle Ama | | bir ade m. Bizim memlekette de seviyorum. Ama yine hayatım geçecek! Belki hiç sevmiyeceğim geçecek! Belki hiç sevmiyeceğim — O masıl olur? Birisini seversen sevdiğin Ror AM Ğİ,'&".Ü—'L'." Kaalardan | nansman işi Berlindeki Sovyet Garan- | — Farah, 1945 ne le annesinin Reno'da clde ettiği boşanma kararının (| el0 | ti 've Kredi bankasınca sağlanır. Bu | “ini istemiştir. Sebep olarak da, anneninin Nevada eyaletinde ikametinin Iyi mülessesel - zikredilebilir. Bu çesit| banka mühtelif ” trustların emrine, | niyetle olmadığını, yani oranın devamlı sakini olmadığını İleri — sürmüştür. teşebbüsler hukukl yollarla edinilen | bunlar kurulur kurulmaz, lâzım gelen | Bundan başka, dâva esnasında kendisini fabrika işçisi olarak gösteren bar fabrika satın almaları esasına da-| mütedavil sermayeyi verdiği gibi ön-) — basının mali dürümünün. yanlış " söylemekte ve 50000 dolar yandı. İkinci Dünya Harbinden ön- | lara uzun vadeli krediler açmakla da nat istemektedir. Annesi oğlur iştir. — Resime ce Almanya ile Sovyetler Birliği ara- | , mükelleftir. Mrs, Franses Farah, oğlu Ronald'ı kı dir, babasının gece yarım evden nami alınarak gö- | —| tan Sabiha, “babam, onların evine babasının evine Ahmet Hamdi Tanpınar türüldüğünü ve günlerce nasıl habersiz kaldı gider gibi gidiyor. Orada da şaşkınlığını örtmek v0 rını anlatırken bunu açıkça hissetmiştik. için yapmadığını bırakmıyor. Amma Ekrem Bey . Sesini göhretin hemen. hemen e$iğinde gelen | — | bize fakir düşmüş, görgüsüz akraba muamelesi a nenln bir hastalıkla kaybetmiş eski bir muganniye olan yapıyor!,, diye gülerek anlatırdı. Bu gülüşte mürebbiyesi ve piyano hocası Matmazel Caroline | — | hiçbir kıskançlık yoktu. Zaten Sabiha bütün öm- le anlaşmadıkları tek nokta, nasıl bir netice ve- | — | rünce, kendisine ait işlerde bile hayata, oyunun Ğ receği bilinmeyen bu hâdiseyi Leylânın biraz da içinde değilmiş gibi bakardı. Onun için — Leylâ lşı n a l er bir macera gibi telâkki etmesiydi. Asıl anlaştıkları ile çok dosttular nokta ise Sakine Hanıma karşı aldıkları garip — Hiç Sakine halam, İhsan Beyin hatırı için ve. ısrarlı tenkid vaziyeti idi. Bu ” kadıncağızın bu fırsatı kaçırır mi? Babam onü öyle biliyor a — hemen hemen hiçbir söylediğini ve yaptığını ber | — | Ki Ammma LAylA İstamiyer Layla e aa Ka H ae n neandüs İi genmezlerdi. Sen, hakikaten Leylânın İhsanla evlenme- İ lplüni büran senen Fazi ’ım ületan M 'W* aem Çok muhtemeldir ki Leylânın dâ, Sabihanın sini istiyor musun? Tiyetini biras sonra mabeyne 'nakletmiş. fakat ora- | | 4a kadın hakları ve kadın hürriyeti meselesi üze- — Yok canım! Hem bana ne? Ben Sakine ga kalmayı tehlikeli gördügü için kendini adama, | çindeki fikirleri, Matmazel Caroline'in - Sakine | — | Hanımı kızdırmak için söyledim. . Herkesin İş kalli sevdirdikten sonra dahiiyeye geçmiş, fazla |— U yşanımı tenklâ ederken söylediği sözlerden ge- | — | ne niye böyle karışıyor. diye? Yokma İstersem Sütpe, mansap istemeden, utaktan aadakate mip olsun. Şu farkla ki, Leylâda her gey akan | — | İhsan Beye üç günde Leylâyı kulaktan âşık ede- AA uya benzer, — geçer giderdi. — Halbüki — Sabiha | — | rim, Ben Leylâyı bilmez miyim? Benim niyetim aalbinü Vekliren Va liyek “Minai eee e tek bir cümle Üzerinde durur, onu &ünlerce dü- | — | cadıyı kızdırmaktı. TahammMülsüz bir ıstirap için. Mmevklni muhafasa etmesine yardım etmişti. Za- BÜRÜNLLESİetir, LURMLÜF, -DAKAIMA YD / 6ĞNnük, de idim. Sabiha İhsanı seviyordu. Nihayet daya- ten Arnavutluk ve Makedonyadaki huzursuzluğu YO Y SAAARON, “Humta, TaDöleiik. aai haber alır almaz sarayla alâkasını ke vazi- — Kadın çalışmadıkça kadın hakkı denen — Sen İhsanı seviyorsun! dedim. fesinden İistifa etmişte Fakat sonra nedense bu | — | bir vey olmaz! demişti. Bu hüküm günlerce Sa. ihtiyatı bıraktı bihanın kafasında dönüp dolaştıktan sonra çar- Tikönce saşırmış gibl durdu. Sonra gülümee H e eee e | Ve S Ce di. Bu gülüş belki de o kadar huzursuz ve talih MK büküsin Bulter Fesanui harbe Sevam T Bu çarşaflarln hiç kadın hürriyeti olur | — | *iz geçecek kadınlığının eşiğinden geliyordu. Arzularına karşı matbuntta şiddetle “—mücadele | — | mut.. Biz kadın değil esir sürüsüyüz! — Hayır... dedi. Tekrar gözlerini kıstı. Tek- lerden birisi de © idi: Bu yüzden Mahmut Süleyman Bey, Ekrem Beydeh “bizlm aile- | — | rar o yosün rengi işik çizeisi ile kirpiklerinin ara Şevket Paşa vakasından sonra, Cemal Paşa bir yetiştirmeni,, diye bahseder, Şişlideki evlerine | — | sından bana baktı. Bu, Sabihanın kendisini bir gece içinde İstanbulu temizlemeye karar verdiği | — İ kendisine ait bir yermiş, karısının çiftliklerinden | — | düşüncede toplamak işaretiydi: — Belki de sevir zaman, onu da birçokları gibi bir mavunaya tıka- |— | birini yoklamaya Bidiyormuş gibi - giderdi. Bu, | —| yorum, onu da- seviyorum, seni de — geviyo Tak Sinoba göndermişti. Leylaâ bu nefye çok üzülü. | — | derlika düşmüş asaletin sonradan — erişenlerden | —| rüm. 'Sonra ayağa ” kalkı. ” Fakat ikiniz yordu. Fakat bu üzüntüde, hayatına böyle fev. aldığı bir intikamdı. Halbuki daha eve ilk adımı- 'den de — vazgeeçbilirim İkiniz de — birbirini- kalâde cinsinden bir Vakanın karışmasının verdi h atar atmaz o debdebe Ve servet içinde benziyorsânuz. Sen beni kendinden . çok #i heyecanın da payı görülüyordu. O gün biz dağırır, cesaretini kaybedermiş. Bunu farketmiş o- | — | büyük görüyorsun. O beni kendinden çok küçük zi 122 12 insanların yapacağı tek iş budur, hele kadınların. Bir gün birisini çok seveceğim.. onu iyi biliyorum. — Bunlar nasıl sözler Sabiha? nasıl sözler? Sen sordun, ben ce- vap veriyorum. Belki İhsanı sevebilirdim. Ama dünyası bizden çok ayrı. Sen İhsanı kıskanıyor- #un. Tekrar yüzünü bana doğru uzattı: —Zannedi. yorsun ki, beni seviyor. O hiç kimseyi- sevmiyor. O #adece düşünüyor, bir yol arıyor. Neyin yolu bil- miyorum. — Her gittiği — yerde bir yığın — sual soruyor. Dün akşam babanla konuşurken dikkat ettin mi? Söylediklerini nasıl dinliyordu, ne ka- Bir şeyler öğrenmek istiyor. Babamla da öyle ko: © düşünmeyi seviyor. nuşuyor. Konaktaki Nuri Beyle de. Her akşam onlara gidiyor, cuma “günleri de onunla Topkapı Mevlevihanesine gidiyorlar — Nereden biliyorsun bunları? — Ben şimdi mektebe gitmiyorum. — Bütün gün evdeyim, bilmiyor musun? İşitiyorum, görüm Sana gelince, senin işin büsbütün başka! Sen okuyacaksın! Cebinde dört şahadetname ol- mazsa kendini adam zannedemezsin! Okumiyayım'da ne yapayım? Çaresizlik içinde yüzüne “bana bir yol göse feri, der gibi bakıyordum. Bir şey apmamı istemiyorum ki... Sadece okuyacaksın, diyorum. Saate baktı. İlâcının zama- değli mi? dedi. Bana ilâcımı verdi. Son- nceli düşünceli başını salladı: — Ama ben 124 © olmaz mi? — Kim bilir, belki de nefret ederim. Düş- man olurum. İnsan her sevdiğini sever mi? Sol elini baş parmağını altta gizliyerek yorganımın üstüne koydu ve yazmanın çiçek motifini bir ta- rafıridan kapadı: — Böyle daha güzel oluyor, de- Bil mi? dedi. Biliyor musun Cemal, ben nasıl bir insanı sevebilirim? Yani senin dediğin gibi sevmek! Babamın söylediği o hapishane türküleri var ya! Yahut oyun havaları.. İşte onların insa- Siz hepiniz bizim saatin Kâtibine benziyorsunuz. İh: Nuri Bey de, Hayrı da, sen de.; Kudret Bey gelsin, muhakkak o da öyledir. - Sabihanın ne kadar doğru söylediğini, Kudret Beyin belki hepimizden fazla türküdeki Kâtibe benzediğini bir ay sonra kendi gözümle gördüm. - Yalnız Leylânın babası ayrı. O başka, Asıl hesap onda! O hesaplı adam... Nasıl oldu da yanıldı. n Bey de, Çenesini yatağın kenarına koymuş yarı gü- lerek tekrar asıl mevzua döndü. Benim seveceğim insanı sen de seveceksin değil mi? diye sordu. Ama' çok sev. Ömrün ol- dükça sev. Ne yaparsa yapsın sev, olmaz mi? Kirpiklerinin kenarı ıslaktı. İhsanı da çok sev, O da seni sevsin, öbürünü de Sevsin! Sen şimdi İhsanı kıskanıyorsun. Ne kâdar fena! Adam ne yapacağını bilmiyor. Şaşırıyor! Tekrar ayni şüphe içinde sordum: (Devamı ar) 125

Bu sayıdan diğer sayfalar: