9 Nisan 1950 Tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 3

9 Nisan 1950 tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

© Nisan 1080 Sayfa 8 Mareşal Tito'nun Times gazetesine beyanatı “Kremlinlin, milletlerarası poli “Soğuk harp”, fenalaşmıştır. devam edecek sulhla bitecektir. Mareşal Tito orduda yap Belgrat, 8 A. A, (Reuter) — Ma- zeşal Tito Times gazetesi muhabirine Verdiği husust bir mülükatta, batı ile doğu arasındaki soğuk harbin ancak Bi? veya iki sene - süreceğini ve Bipun, sıcak harp haline girmiye ceğini, soğuk harbin bir gün sulhçü bİr gekilde sona ereceği kanmatinde funduğunu söylemiştir. İmes muhabirini geçen perşembe ü Belgrat civarındaki / villasında il eden 'Tito, kendisine sorulan #ühİlere dostça ve samimi cevaplar istir. Y aliformin Yüzodlerya deyli” ne, Yunanistanda olduğu gibi bir çe- t6 harbine girişip girişemiyeceği hakkında sorulan suale Tito, gu ce- vabi vermiştir: “Bu mümkün değildir. 20 seneden beri gizli faaliyetler hakkında - çok tecrübe sahibi olduk ve kullanılan bütün usul ve çareleri biliyoruz. Yugoslav Komünist Partisinde ko- minform / taraftarı unsurlar. artık mevcut değildir., Tito, milletlerarası durum hakkın- da fikrini şöyle ifade etmiştir: Yakın bir harp tehlikesinin mev- cut olduğunu Her iki taraf da harbi önlemeye — çalışıyor. çünkü milletler harbin — neticelerini biliyorlar. Harp çıkması için sebep görmüyotum. Kremlin'in niyetlerini bilmediğini söyliyen Tito, şunları ilâve etmiştir: Fakat milletlerarası siyaset sa- hasındaki —dürüm soön — seneler i- çinde kötüleşmiştir. Ve bu. dürüm böyle devam edemez. Sovyet diş siyasetinde — bazı deği- iklikler yapılması zaruridir. — Belki N idare şeklinde de böyle ola- muhabirinin batılı rin Yugoslavyı nın dahili işlerine ka- rışıp karışmadıklarını sorması üzeri. 'ne Tito, şunları söylemiştir “Bu bakımdan son günlerde batılı devletlerle daha az güçlükle karşı- daştık. Şuna şüphe yok ki batı ile doğuyla - olduğundan daha az güç Tüğe marüz kaldık. Muhabir, — Titoya — Yugoslavyanın sağ cenahtan ziyade sol cenah ve merkez partilerinin işbirliği ile kü. rulmuş ve General Plastir kanlığında bulunan — bir işbirliği yapmaya hazır dığıni sormuştur. vap vermiştir “Eğer size muşahhas bir cevap ve- Tirsem Yunanistanın iç işlerine ka- Tışmakla itham edilirim. Fakat de mokrat veçheye sahip bir. hükümet- de işbirliği yapabiliriz. n baş- hükümetle olup olma- Mareşal şöyle ce- bilhassa milletler harp istemiyorlar bir teftiş esnasında tekmil tadaki durumu müddet daha ve sıcak harbe inkılâp etmeden Çünkü; tarafların - hiçbirisi ve rejimin bir dereceye kadar insanlleş- tirilmesinin bu memleketin batı dün- yası ile işbirliği yapmasına — yardım edeceğini sanıp sanmadığını sormuş- tur. Mareşal, aşağıdaki cevabı vermiş- tiri “Hatırlamanız gerekir ki, insani- deştirme sadece bize değil, fakat .di- Her memleketlere - ve güçlük doğu- ran dahili unsurlara bağlıdır. Kahire, 8 (Husust — muhabirimi Ludwig E. Degenhard bildiriyor) — Kahire'de ileri gelen — Müslümanlar bugüne kadar papaların taç giyme yıldönümü ile hiç alâkalanmamışlar- du. Önikinci Pius'nin - onbirinci taç giyme — yıldönümünde — Kahire'deki St. Josef katedralinde, bu yıl Mi- Bir. Kıralı ile hükümetinin h mümessilleri, Arap Birliği Genel Sek reteri Azzam Paşa, Vatikan'da Mi- sır Büyükelçisi Tahir-ül-Omari Bey hanedana mensup prensler ve yük- sek devlet memurları, merasime i Tak etmişlerdir. Kahiredeki Papalık mümessilliğin de umumi kanaat şu — merkezdedir “İslâm Alemi ile Vatikan arasındak münasebetler bugünkü kadar samim olmamıştır.,, Mümessil - Monselgnet Albert Levame, düşüncelerini açıl ça ifade etmekten / çekinmemişti; Cihan, dört yüz milyon - Katolik! Üç yüz elli milyon Müslümanın işbi liğini hasretle bekliyor. Suudi Arabistan Vellahdi Emli rede memleketi namına, resmen, Ka- tolik - İslâm cephesi hakkında müs- pet beyanatta bulunmuştur. “Dinsiz- Jik, komünizm maskesine bürünerek Arap memleketlerine sokulmaya uğ- raşıyor, Hilâl ve Haç, aynı mesele: ler karşısındadır.,, Suudi Arabistana, İslâmiyetin en radikal ve mutaassıp tarikatı olan Vehavilerin hâkim ol duğu ve bunların öteden beri hıristi. işbirliğine kati anlıkla her türlü sürette mühalif bulundukları nazarı itibara alınacak olursa, İbnissuud'un oğlu tarafından verilen bu beyana: 'tin ehemmiyeti büsbütün artar. Paris, 8 (Hususi büromuzdan) Salâhiyetli - Pransız çevreleri, — batı atratejisinde Akdeniz bölgesinin — e- hemmiyetini belirtiyor ve zaman za- man dünyanın dikkatimi - bu tarafa çekmekten geri kalmıyorlar. Bunun için, yeni imzalanan Türk - İtalyan andlaşması, — Akdeniz — bölgesinde Mevcut şartlar içinde neler yapıla- Bileceğini tetkik etmeye fırsat ver. miş bulunuyor Bu vesile ile, Türkiyenin bir sene- den beri Atlantik Paktına doğrudan doğruya dahil olmak arzusunu izhar ettiği hatırlatılıyor. Türkiye, lüzumu halinde bir Akdeniz paktının da ele alınmasını / istemiş, buna mukabil Atlantik Paktı çerçevesi içine girmi- yen ortadoğuya ait bütün paktlara iştiraki reddetmişti. Pariste işaret edildiğine — göre, Türk Hükümeti, Türkiyenin Akdeniz için bir “Norveç,, olarak tanınması Kayesini güdüyordu. Yani bu bölge- 'nin müdafan sistemi içinde en esas- h unsur gibi telâkki edilmeyi arzu e- diyordu. Türk Milleti, istiklâlin bir teminatı olan, aynı zamanda - Bati Blokunun gayelerine yardım. etme- ye hazır bulünan küvvetli bir ordu. yu ayakta tutmak süretiyle katlan- daği fedakârlıkların karşılığını bek- Hiyordu, Fransadaki “Amerikan, İngiliz — ve Fransız müşahitler, Türk Hüküme- tinin, son günlerde Romada imzalı dığı andlaşmadan daha sağlam, za- man ve zemine daha uygun bir paktı tahakkuk ettirmesinin de mllmkülıı olduğu kanaatinde bulunuyorlar. Fe kat, hâdiselerin aldığı şekle göre, İslâm ve Hrristiyan cephesi kuvveîlenîçur Suüdi Arahistan da bu cepheyi desteklemeye hazır olduğunu - bildirdi Suld b maltüaaenele İ dece KA HN Müslüman devletlerinin elçileri bir edilecek mücadele plânları hazırlan- mıştır. Bu plânlar Kahiredeki papa- hık mümessilliğinin, Mısır Hükümet makamlarının, Arap Birliği — Genel Sekreterliğinin ve bilhassa muhtelif Mmüftülüklerle — manevi — nüfuzu çok küvvetli olan El Ezher M Rektörlüğünün en gizli dosyalarını teşkil etmektedir. — Milletlerarası İ lâm Birliği müşterek — mücadelenin Dişişleri Bakanımızın — beyana- tından sonra, batıdaki siyasi faa- diyetlerimiz hakkında en salâhi- yetli kaynaklardan malümat top- lamak imkânlarına sahip olan Pa- ris büromusun, ua dair yolladığı aşağıki telgrafın alâka- ile okunacağından şüphe etmiyo Türk-İtalyan andlaşmasının, mükem- mel bir siyasi başarı olduğunu — ve bugün için bütün ihtiyaç ve zaruret- lere tamamen cevap verdiğini tasdik ediyorlar. Hakikaten, İspanyanın, Yugoslar yanın hattâ Arnavutluğun - dürümü gözönünde tutulursa, şimdilik, — At- Jantik Paktına benzer bir Akdeniz paktını elde etmenin çok güç olaca: ğına işaret ediliyor. Diğer taraftan mevcut sülh müahedesi, - İtalyanın küvvetli bir ordu ve az çok kıymetli bir askeri hava kuvveti kurmasını yasak etmektedir. Esasen Arap Dev- letleriyle İsrailin müstakbel münase- betlerine dair olan karışık ve karar- #iz vaziyet de, Akdenizde, Türkiye- 'nin arzu ettiği kadar sağlam bir mü- dafaa sistemi kurulmasına mâni ol- maktadır. Bu yüzden, yine Paristeki müşa- hitlerin kanaatince Türk Hükümeti, Akdeniz birliği hakkındaki profeleri- ni tahakkuk ettirmekte daha ihtiyat- h hareketi terviç etmiştir. Beri - ta- raftan, ehemmiyeti herkesçe kabul edilmekle beraber Türk-İtalyan and- Jaşmasından, Fransız basını müstes- merasimde P: yanın elini sıkıyorlar kurslarda bu gayeye matuf — siyasi terbiye almaktadır. Mısır ve Suriye- de son günlere kadar Katolik ve İs- lâm dini makamları arasında devam etmekte olan ihtilâflar, şayanı hay- ret bir süratle ortadan kaldırılmış- tir Camilerde ve kiliselerde, imam ve papazlar”aymı zamanda mücadeleye başlıyacaklardır. Dini telkinler Irak bedevilerinin çadırlarına, petrol — şir- ketlerinin kamplarına, Beyrut, Bağ- | Paris Hususi Büromuz telgrafla “bildiriyor | Türk-İtalyan andlaşması, Türkiyenin Atlantik Paktına girmesi için bir adım olacak Halihazırdaki siyasi vaziyet gözönünde tutulursa, bu andlaşmaya bil Akdeniz paktının başlangıcı nazariyle bakmak mümkün değildir 'na, Avrupanın diğer büyük hükümet merkezlerinde fazla bahsedilmemek- te, buna dair tefsirlerden — kaçınıl- maktadır. Hattâ İspanyol ve İtalyan tadyoları, bu mevzuda bir nevi ke- tumluk muhafaza etmektedirler. Pariste, bilhassa İspanyanın, mil- İetlerarası münasebetlerde — alacağı role dair olan durümünün, henliz te- menni edildiği kadar aydınlanmadı- #ına işaret ediliyor. İspanya — hak kında iki türlü hareket tarzı takip edildiğini unutmamak Jâzım: Birin- cisi mesul batı hükümetleri tarafın- dan güdülen siyasettir ki, / kendi memleketlerindeki demokrat umumi efkârı hesaba katarak bu idareciler, İspanyayı batının anlaşmalarına da- hil etmek istemektedirler. — İkincisi, Amerikan, İngiliz ve Fransız askeri şahsiyetlerinin ” mütalâasıdır ki, At- Jantik Okyanusu fle Akdeniz arasın- daki stratejik vaziyeti dolayısiyle İs- panyayı Batı Blokunun dışında tut- Maya taraftar değillerdir. Salâhiyetli — çevrelerdeki — intıbaa Köre, Amerika, daha doğrusu 'Tru- man ve Acheson, kendi. politikaları ni daha sarahatle - belirtmek Üzere, İspanyaya güvenme fikrini şimdilik terketmişler ve Rus yayılınasına kar- ı başlıca kale olarak / Adenaver'in Batı Almanyasını seçmişlerdir. Yugoslavya ve Arnavutluğa gelin- ce, Amerikanın, bu iki memleketi a- çıktan açığa tehlikeye düşürmeden, onları Rus blokundan büsbütün ayır: mayı düşündüğü söyleniyor. Bunun içindir ki Amerika, Yunan Hüküme- tinin kuvvetini arttırmaya, - böylece 'Tito Yugoslavyasına ve Arnavutluğa Amerikan kudretinin hemen yakınla- Tında olduğunu hissettirmeye çalış- maktadır. Hulâsa olarak Paristeki — yabancı ve Fransız müşahitlerin kanaati şöy- ledir: Birleşik Amerika, Akdenizde- ki vaziyeti değiştirmeye matuf esas- h gayretlere / girişirken, güvendiği zoktaları pek fazla belli ctmemek ve plânlarını açığa vurmamak için Türk-İtalyan — Andlaşmasının ehem- miyetini ilan etmeye lüzum görmü- yor, Bununla beraber, Fransız umumi efkârının nazarında bu andlaşma bü- Yük bir kıymeti haiz bulunuyor. Fa- kat yukarıda izah ettiğimiz sebepler- 'den dolayı, tedbirli“ hareket ederek, andlaşmanm ehemmiyetini göze çar- pacak derecede büyütmeye — gayret 'eden Amerikanın ve Türkiyenin mü- kul düşünceleri karşısında da, halk pek fazla hayret göstermiyor. Kısa haberler Bir harp vukuunda Mısırın durumu Kahire, 8 A.A. (United Press) — El Ehram gazetesinin - bugün verdiği bir habere göre Mısır. Hü- kümeti, İngiltere Hükümetine, ralarındaki meseleler - halledilm dikçe doğu ile batı arasında bir harp vukuunda kati dürümünü a- çıklamıyacağını bildirmiştir Florida'da radyo ile idare edilen füzeler için istasyon kurulacak Washington, 8 A.A. (AFP) Bugün öğrenildiğine göre, Florl. da'da kurulacak olan radyo — ile idtre edilen füzeler için tecrübe İstasyonuna tahsis edilen 10 mil. 'yon dolardan başka Askeri Hava- cilık Komutanlığı Köngreden — 6 Milyon zam istemek tasavvurun- dadır Banana River adını taşıyan de 'neme istasyonu kara, deniz ve ha: 'va ordularının her üçüne de açık bulundürülacaktır Panayır: 6 Dedikodu — Herkes hakkında hicivler zarsın; niçin kendi aleyhinde bir şey söylemeke cesaretin yok? — İki sebeple! Birisi, bu — Jatfu başkalarından bekleyişim; öbürü ise kusurlarımı anlatmak için kendi li- sanımın kudretini yeterlikli bulama- — Günahın bu kadar çok mu? — Doğrusu, günah dâvasında ,rö- kor, kırmak iddası gülünçtür. Ma- lüm ya; bütün insanların en zengin hazineğini, kendilerinin kabahatleriy- le kusurlarını saklayan kasada bu- durüz. Bununla beraber hiç sıkılma- dan söyliyebilirim; ben de o alanda hemcinslerimden aşağı durumda de- Bilim! — Bildiğim şu: Dünyada hepimiz, 'ne kadar ayrı yollardan gidersek gi- delim, hemen dalma aynı neticeye yarıyoruz, Verdiğimiz hükümler bir- birine ne kadar zıd dahi olsa! — O netice nedir? — Yüzde doksan hata etmek, gü- 'naha girmek ve hiç bir şeyin tam hakikatini anlıyamadan ölmek: Hele siyasl hayatta... Bu işi, her vakit böy- le gördüm.. dersem... hiç de müba- Jâğa etmiş olmam! Onun için asla çekinme! Biraz da kendini hicvet! - Şahsımı, lehinde veya aleyhinde konuşulmağa değecek kadar ,entere- san,, bulmuyorum! O gazetelerde, mecmualarda filân sık sık resmini çıkarttırmak, kendi kalemiyle ken- dine medhiyeler yazmak itiyadındaki zavallılar sürüsünü gördükçe açıyo- rum. Hele diğer bir zümre var kl içime tiksinti veriyor: Kahramanlık kamlotu yapanlar, mazlum — vatan- petver ve feragatli idenlist ünifor- Yazan: Fazıl Ahmet AYKAÇ ması “giyerek âleme samimiyet pa- Jası - çalanlar! Bu türlü “melodra- mik,, çeylere, değil hayatta, tiyatro- da Dile ötedenberi tahammülüm yok- tur! Sana Yahya Kemalin vaktiyle merhum Cemal Paşaya söylediği in- ce bir cümleyi anlatayım. Merhum paşa, İstanbul muhafızı iken bir tas kım kimseler hakkında siyasl taki- batta bulunuyormuş. Bir gün aziz gairi de kumandanlığa çağırarak ba- Z1 geyler sormuş. O zaman, Yahya Kemal ne demiş bilir misin? — Hayır bilmiyorum. — Demiş ki efendim benim dikka- te değer bir hususiyetim vardır: O 'da Avrupadan kahramanı — hürriyet olmayarak dönüşüm!! — Peki öyleyse teşril hayat faa- liyeti hakkındaki fikrin nedir? — Frenkler derler ki parlâmento- Jlarda kürsü çok defa çenesi düşük- lerin, kulisler politikacıların yeridir. İktidar mevkli ise gözü açıkların! — Sen hangi bölüktensin? — Daima olduğu gibi beceriksiz- ler alayından! Onun için benim en büyük zamanım kütüphanede geçer- Yalnız bir noktayı şimdiden belirte- yim, — Kütüpkaneyi — kitapseverlerin Tandevusudur, sanmayın! Bilâkis!, O- Taya sik sik gelenler içinde kitap okuyanların sayısı hiç bir defa ya- Tım düzineyi geçmez! Sükütun, en küvvetli teminat altında bulunduğu 'yer de kütüphane değildir. Zira he- yeti umumiye salonunda aslâ ağzını açmıyanlardan nice arkadaş, kütüp- hanede bağıra bağıra konuşur!. — Niçin öyle? — Her halde başkalarının da oku- masına mâni olmak için olacak!! Sosyal mevzular Talebeler ve politika Bu önemli mesele, İngilterede nasıl halledilmiştir ? NLARI şapkasız — başlarından, Biyinişlerindeki kasdi ihmalden, ve kollarının altında taşıdıkları kitaplardan teşhis etmek mümkün- dür. Hayata karşı tavırları serbest ve endişesizdir. Bununla beraber ha- yatı ciddiye almakta ve kendilerini hayat yolculuğuna teçhiz için sıkı galışmaktadırlar. Bu, Büyük Britan- ya Üniversiteleri, kolejleri, teknik o- kulları ve mesleki kurslarındaki ilk devrelerini bitirmekte olan takriben 18.000 öğrenciden müteşekkil — yeni neslin tarifidir. Oxfora, Cambridge ve Londra bu- dundükları yegâne yerler değildir. Konferans salonlarına ve kahvehane- dere girip çıkarlar, Kuzey Gal'de Lampeter'in spor sahalarını doldu- rurlar, İngiliz Midland'larında, Lel- cester'de, İskoçyanın Edinbourg şeh- rinde veya Devonshire'in — Exeter merkezinde toplu gruplar teşkil e- derler. Büyük Britanyada 30 a yaz kın Üniversite ile Üniversite koleji ve 100 den fazla diğer yüksek eğitim müesseseleri vardır. Bu merkezlerin akademik nüfusu, eğitim hususunda- Ki milll iştihanın arttığı ve imkânla- rın genişlediği nispette, fazlalaşmış, harpten önce — 50000 iken 90.000 € yükselmiştir. Sosyal sorumlulük. hissi: Bugünlerde — öğrencilerin ” ekserisi devlet, il ve mahalli eğitim mak darı, okul ve özel vakıflardan bir ne- vi mali yardım görmektedirler. Eği- tim artık mahdut bir zümrenin im- tiyazı değildir. Bu, ötedenberi İngil- teredeki bütün siyasi partiler tara: fından gözönünde tutulmuş bir siya. set ve ihtiyaçtır. Bugün genç öğren. gördüğü yardım bir sosyal s0- rumluluk hissi doğurmuştur. Erkek veya kız öğrenci, gördüğü bu yardı: mi ebeveyninin, öğretmenlerinin ve camlanın nazarında haklı göstermek arzusundadır Öğrencilerin siyasete — karşı olan ilgileri, geniş ölçüde parlmanter de- mokrasi sisteminin bünyesi ve işler rinin büyük Birlik Cemiyetlerinde is- tikbalin başbakanları ve muhalefet liderleri, siyasi müzakereleri ve mü- 'nakaşaları idare etmek sanatini öğ- renirler ve Büyük Britanyanın öte- den beri kıymet verdiği muhalefetin $öz serbestisine kıymet vermeyi fil- den tatbik ederler. Öğrencilerden — müteşekkil — siyast hareket organize bir şekilde mevcut değildir. Zira İngilterede öğrenciler, kendilerini milletin umumi bünyesin: den ayrı imtiyazlı bir zümre şeklin- 'de görmezler. Onlar umuml bünye- nin bir kısmıdır. Genç İnsanların, a- yada sırada, iyi niyetli yaşlılar tara- fından kendileri için ihdas edilen tah- ditlere karşı gelmeleri pek tabildir. Bu gibi şikâyetleri ileri sürmek is- tedikleri zaman bunu, her Üniversite veya kölejde mevcut iyi teşkilâtli talebe heyetleri kanaliyle izhar edip çaresini bulabilirler. Bir çok haller- de şikâyetleri, kantinlerde pişen ve- mekler hakkındadır. Fakat, meselâ daha iyi pişmiş patates veya kabak elde etmek İçin grev hareketine kal- kışmaları vâki değildir. İngilterede talebe hayatında grev tehdidinin yeri yoktur, zira öğrenciler, — sınıflar ve öğretmenlerine karşı grev yapmak süretiyle kendilerine karşı grev ya- pacaklarını. müdriktirler. Bugün öğrencilerin ders haricinde- Ki ilgileri, politikadan daha geniş bir saha aramaktadır. İngiliz üniversite- lerinde müzik, dram, bale ve güzel sanatlar hiç bir devirde bu kadar geniş bir inkişafa ulaşmamıştır. Büyük Britanyada Insan küdreti darlığı binlerce öğrenciye milli hiz- metlerde önemli bir rol oynamak fırsatını sağlamıştır. 1049 yazında 5.000 öğrenci, deniz aşırı memleket- lerden gelen 1.500 kadar ziyaretçi- 'nin yardımiyle memleketin muhtelif bölgelerinde tarım kampları kurmuş- lar ve hasada yardım . etmişlerdir. Memleketteki - öğrenci takriben üçte biri veya 30.000 öğren- masrafına şimdiden 300.000 dolarla iştirak etmiştir. El Ezher Medrese- sindeki genç softalar hep bu gaye: Hazırlanan çalışma programı Kızil münkirler, & karşı tatbik dat ve Şam gençlik teşkilâtına ka- dar yayılacaktır. yişi Üzerinde temerküz etmektedir. Oxford ve Cambridge Üniversit ci, şehirlerde mühtelif işler tutmuş- lardır Muhabir, Titoya Yugoslavyadaki ye göre yetiştirilmekte ve — husust hislar, motifler, esas nagme ve fikir hepsi birden mevcutsa, Sabihaya ait bütün hatıralarım, istir raplarıra, onun konuşmasından, dostluğundan ha. tırladığım şeylerin hepsi bu biçare duruşta ken. diliğinden mevcuttu. Şüphesiz diğerleri de kendi. liklerinden bende uyanıyorlardı. Fakat onun dü- #üncesine asıl buradan — gitmekle — varıyordum. Onun için bende kalan diğer hayaller, hattâ hiç hatırlamadıklarım bile bir iki kımıldanıştan son- Iu ve İstanbulda çamaşır arasına konması âdet olan o küçük Jevantaçiçeki yastığı vardı. ÂAh yavrum.. ve tekrar ağlamaya başladı. Ve yukarıya- seslendi: — Amne, bak kim geldi? — Büyük bir kaza atlatmışız. miş olsun? Evet, Üç hafta evvel.. Yukarda misafir. ler var. Bugün gelmeseydin yarın Behçet Bey- de seni arayacaktım. — Vapur gecikti. — Haberim var, camle girmek istedim. Fakat vazgeçtim Sabiha- ların evine gitmek en iyisi idi. İhsanların evinden görülmiyeyim diye tekrar Korkunç bir geydi bu. İhtiyar kadına yaklas: | — | geldiğim yoldan dönerek arka sokağa — girdim. tım. Elimi omzuna koyarak teselli etmek için | —| Sabihanın akşamları ip atladığı sokaktı bu. Evin bir geyler söylemek istedim. Fakat başımı kaldı Ki Kırk beplik bi hinmstei TApıdi mp, hiç bir mâna taşımayan gözlerle bana bak- açtı. Süleyman Beyleri tanımıyordu. Onlar geleli tığını görünce söyliyeceklerimi unuttum. — Genç | — | dört ay olmuştu; kimseyi bilmiyorlardı. Bu sefer kadın, yanımıza yaklaşmıştı aşağı yoldan kıvrılarak yine bizim sokağa gel- Ahmet *Hamdi Tanpınar Sahnenin Dışındakiler dedim. Geçe pisını çaldım Muhlis Bey söyledi. O da Fa yine, kapımızın — önündeki O sessiz, kaskatı, Bırakın! dedi. Kimi teselli edeceksiniz? | —| dim. Fakat artık ayni insan değildim. Burada | — | yukarıda. O da seni merak ediyor. yağmuıra teslim edilmiş duruşa dönerdi. Nasıl teselli edeceksiniz? Çocuklarını geriye ve- | — | birdenbire Gümrük Nazırlarının konağının yerin- Muhlis Bey, beni pek tanımazdı. Şaşırmıştım. ARN Genç kadın, başiyle bir çaresizlik — işareti | — | rebilir misiniz? Bizi bu hale soktular İşte... Ve | — | de olmadığını gördüm. Kararmış duvarlardan, İhsanın annesini merdivenin başında bulduk. yaptı; sonra; sözünü bitirmeden içeriye kaçtı. ucu İsli kiriş parçalarından yanmış olduğu görü- Ne kadar çökmüştü? Sanki Sabihayı altı sene Geceki sabırsızlığıma rağmen, Sabihayı bu — Hakkınız var! dedi. Evimiz — durülacak lüyordu. evvel karşısına alhıp saatlerce konuşturup gülen sabah pek az düşünmüştüm. Daha doğrusu zih- yer değil! Hiç bir yer durulacak gibi değil. Bir P AŞ ASA ÖŞ EA İ a Fakat demin niye farketmemiştim? Bu sual | — | kadın değildi artık! 'nin o Çok tabil, yarı uyku içinde gibi çalışmasiy cehennemde yaşıyoruz. Siz nereden geldiniz? Ki yağmurun 'etrafa etirdiği tazelik arasından | — | bana mahallemizin geçirdiği tehlikeyi âdeta unut- İhsan dikkatimi farketmiş olacak ki: le, hayatımızın herhangi bir parçası olarak ak- Kendisine, geldiğim yeri ve oralardaki vazi- | — | daha parlak, insan ıstırabına daha kayıtsız görü: | — | türdü. Yüksek setli arsanın Üstünde koca ko- Çok değişmiş değil mi? dedi. himda idi. Onu, düşünmeden düşünüyordum. Pa: yeti kısaca anlattım. O da İstanbulun nasıl altüst 'nen eylül güneşi, arı Viziltilariyle dolü neşeli, | —| naktan, daha eski devirlere nit olması lâzımgel Annesi teker teker bütün ev halkını soru kat daha kapının önünde, genç kadının harap yü- olduğunu. söyledi: berrak, ömrün o kısa muvazene anlarına benzi. | — | tuğla bir bina tek başına kalmıştı. Beni asıl şa- | — | yör: “A, ne göreceğim geldi!,, diyordu. 'zü, daha. ziyade bir itiyada, muhayyelenin sathi Kardeşimi iki ay evvel götürdüler, beş | —| yen, her şeye kendi tamamlığı içinde gülen ey- | —| #ırtan gey, kiracımızın da bundan bahsetmeme- İçimde yeni bir kaynaşma, vardı; beni bu bir oyununa benziyen bu düşünceyi kırmış, bana | — | sene evvel evimizin kapısını altı erkek birden | — | 1 sabahı vardı. Durmadan kendi kendime tek- | | siyal. kadar seven insanlara karşı haksızlık ettiğimi iybettiğim şekildeki Sabihayı fade etmişti S K Sanmimn rarlıyordlm. Fakat Sabiha ne haldeydi? Onu nasıl bula- düşünerek kendimi itham ediyordum. Sanki onu hakikaten, İstanbuldan ayrıldığı- Sonra yüzündeki katılık biraz yumuşadı. Altı erkek.., Bir erkeğin kadın hayatında | — | caktım? Birdenbire içimde bir ümit belirdi. İh- Bizimkiler de o taraflarda bir yerde.., Kim miz sabah biraktığım yerde bulacakmışım. gibi Biraz oturun! Bir kahve için. ne olduğunü Kiracımızın — biraz evvel söylediği | —| sanla evlenmiş olabilirdi. Bu ümitle zili çaldım. bilir biçareler şimdi ne yaparlar çıkıp sokağa, o sabah yağmur altın Ben israr ettim: sözler kadar hiç bir sey anlatamazdı. Aşk, sev Yarabbim, böyle olsaydı işler ne kadar rahat ola Bu sözlerle Anadoluda bulunan kayın ile ka- Küçük, çok küçük ve biçare bir şey, benden ve — Bir emriniz varsa, söyleyin! Bi güvenme, gurur, hepsi bu sözlerde vardı. “İa- | — | caktı! O zaman Sabiha için ne kadar korktuğu- | — | rısını kastediyordu. İhsanın annesi kaynını ken> kendi hayatından beraberce kopmus, yalnız zi- Omuzlarını silkti: tanbulda bu hatıra ile sızlanan, döğünen, talihi- | — | mu anladım. di çocuğu gibi. büyütmüştü. hinde yaşayan varlıkların o mücerret kiyatetine Hiç bir gey... Tanıdıklar zaten meşgul. | —| "e küsen kim bilir kaç bin kadın var apıyı İhsan açtır — Biz mektup aldık... Çok iyiler, dedim. Bu- bürünmefe hasır bir dey gibi durup gitmemizi | | aa Beyi Alla Tazı olcun. . hapredılairı yeri Kapının biraz ilerisinde başımı kaldırıp camle — Gel ti Bani İA ni 'na pek sevindi. DAĞ Çest Bülonsie ketyoruam. buldu. Kroker otelinde imiş. Biraz sonra gidip | —| Paktım. Kurşun kubbesi, Üzerinden bir eldiven gi- | — | © da, eski İhsan değildi. Gözlerinde eski sevinçli FBte tarıflar Geninl. HUMYÜEE KK NUCLRUĞa aa lana G00 e bu kaşuin büündeki dü arıyacağım. Belki de görürüm. Çamaşır, falan | —| bi siyrilip alınmıştı. Fakat bahçe kapısının Üs- | | gülümseme yoktu. Çenesinde belki dört günlük | —| d& ©vde Sabihanın varlığını gösterecek bir ge. raşiyle hatırlamıştım. Nasıl olur da tek bir ha da götüreceğim tünden incir ağacı, çocukluğumdaki gibi mey- | | sakaliyle, eski pantalonu, kolları sıyalı gömle- | — | Jef arıyordum. Fakat her gey o kadar eski, da. yal, öbürlerini silerek, yahut unutturarak hepsi 'yerde, devrilmiş kapının — yanın- va yüklü dallarını sarkıtıyordu. Biraz uzakta fiyle daha ziyade bana öbürünü, ilk marangozluk | — | #inik, bütün hayat birbirini yormadan yaşama. nin yerine geçer? Şurası muhakkak ki, bu. du. çamaşırlarla dolu, — henlz — dü ViZ ağacı manzarayı kapatıyordu. Yarabbim, gi dersini veren İhsanı hatırlatıyordu. ya karar vermiş İki insan için kurulduğunu © ruş bende o zamanlar Sabihanın hatırasının, bu | — | zeltilmemiş açık bir bavulu gösterdi. Temiz, İ 'ne kadar güzeldi. Ne kadar kandırıcı bir sesle ba: Bahanın telgrafını dün. aldım. Seni bek- | — | Kadar geniş sesle ilân ediyordu ki.. Hayır, Sa> acıklı zihin operasının bir nevi önverfure'ü gi | —| Jemeli bir yastık örtüsü en üstte duruyordu. Ba na, yalnız kendimi düşünmem nasihatını veri- |— | liyordum, Haydi flkönce anneme! Seni ne kadar | — | biha burada değildi. biydi; ve nasıl bir ouverture'de, bütün dram, ga vulün kapağı üstünde bir yatak çarşafiyle, hav- | — | yordu. İlkönce Sabiha ile © kadar hatıramız olan | — | sabırsızlıkla bekliyordu (Devamı var 156 157 158 150 160 — -—

Bu sayıdan diğer sayfalar: