19 Nisan 1939 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 6

19 Nisan 1939 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazal Uzun bir münakaşadan — sonra Türkânın teklifi kabul edildi. Yürü yüş ve atla dolaşmaktan vazgeçile Fek sandalla bir gezinti tertip etmi e karar verdiler. Güzel bir yer ara- yıp bulmak lüzimdi. Yüzhağı Cezmi bey, biraz döişün- | Güktem sonra — etraftakilere baka- | Tak: — betediğiniz gibi iyi ve syu ie | tanımmuş güzel bir yer aklıma geldi. | Buradan sandalla — tam Üç saatlir Mmesafede. Azuba ile de — gidilebil Fakat bu mesafe uzar. Geçen senö| ufak bir tath'kat dönüşü arkadaşlar gösterdiler. — Cidden girin bir ye- Deniz kenarında sessiz — bir koru. Manzarasına, suyuna diyecek yok. Odadakilerin hepsi, 'Tezmi Beyin verdiği tafsilâti - dinledikten sonra) (7.) ye gitmiye karar verdiler. © #andal alacaklardı. Yiyecekler, geti Tilecek levazim önce taksim edildi. Artık pazarın gelme Sini beklemek lâzımdı. — Geç vakit| komşuları Süreyya ve Celâl beyler kalkıp evlerine döndüler.. . aralarında | E Kararlaştırılan pazar güü Tür- kân, herkesten önce uyandı. Eksik bir gey kalmaması için büyük bir| itina ile sepeti yerleştirdi. Hazırlan- L Artık ev halkı da kalkmışlardı Annesi, uzun müddet deniz üze- rinde kalamıyacağını, ablası, biraz. rahatsız — olduğundan istemiyerek| bu gezintide — bulunamıyacaklarını #öylediler. Türkün, — eniştesi Cezmi beyle nekadar uğraştılarsa bir türlü bunları fikirlerinden - caydıramadı-| har. Celâl bey, — thtiyartardan müdn bütün ailesini toplamış, Süreyya bey) kazı Mebrüre, baldızı Fikreti de kan- dırarak büyük bir kafile halinde gel- mişlerdi. Talihlerine hava da güzeldi. Se- mma hafif bulutlu, deniz sükindi. Rüz- gür hafifçe esiyorsa da tesiri yoktu Sepetler, yiyecekler sandallara yer- leştirildi, herkes yerini aldı. Kürek- ler harekete geçerek © yavas yavaş, Sahilden uzaklaştılar. “Türkân, Fikret, Mebrure küzeklerz “ geçmişler birbirlerile yarış etniye galışıyorlar, gülüyorlar, hareketleri le etraftakileri de güldürüyorlardı. Kürekler, muntazam mesafelerde a. Çilıp fasılalarla denize vuruyor, her vuruşla hedeflerine biraz daha yak. Haşıyorlardı. Sahil; dik kayalık, yer yer görü- den burunlar, dalgaların — meydana Betirdiği irili ufaklı mağaralarla Zayıp gidiyordu. Bazı yerde denizin bi gözüküyor, küreklerle toprağa Yurmak kabil oluyordu. Yola çıkalı bir saat olduğu hal- e rüzgür kesileceği yerde şiddetle Riyordu. Hava değişmiş, — biraz ka- Tarmıştı. Denizin — Üzeri, rüzgârın Hiddetile pürüzlenmişti. Sandaldaki- der, bunun geçici ufak bir şey oldu Bunu zannederek geri dünmeyi akıl. Jarından bile geçirmeyip yollarına devam ediyorlardı. Genç kızlar, yerlerini erkeklere Birakmışlar, yarış, şimdi de erkek-| der arasında Pazuları, Kollar süratle gerilip açılıyor, kü. SUYA vurarak — gümtür - Hüler çıkartarak sandallar, gicirti. Jarla ilerliyorlardı. karardı; rüzgâr hızını Dalgal leri kalmıştı. Kürekler mesafeyi daha çabuk. ka çare yoktu. Kargılarındaki büyük bir burbu Sönlnce rüzgürın tesirini biraz aza-| İacak zannediyorlardı. Fakat aksinci Oldu. Artık rüzgür, — fırtına geklini Kayalara koşarak büyük uğultularla v ve beyaz Te — sarlıp bu almaktan baş- gelen dalgalı vurup kırılıyorlar Denizde Fırtına M. Şeret OKTÜRK önleyip, karşı koyuyorlardı. — Celül! Künse kımıldanmasın, | kürekleri — birakmal- İki kişi suyu , boşaltmıya bakın!., Biraz daha ga) ret, | Artık yağmur ' da başlamıştı. O da önce serpinti şeklinde görüküp Sonradan sağnak hAlini aldı. Tabin- tan bu ölüm kokan - tehdidi alında.| e arasında güçlükle, lar, ölümle mücadele ediyorlardı. Bu andda, Cezmi bey, hilde gördüğü / güzel bir kums diğerlerine müjdeliyordu. — Geldik.. Aman rotayı iyi ya pin, devrilirsiniz! diyerek dümeni çe Virip sandalı ile kumluk sahile baş- | tan bindirdi: Dışarı atlayıp sandalını | biraz daha çektikten — sonra etrafa | bakındı. Az ilerde ağuçlar arasında caki bir kulübe — gözüne çarpmıştı. Diğer arkadaşları da ölümden kur. tulmuşlardı. Yağmur olanca — giddetile yağı yordu. Cezmi bey, kime hitap ettiği çindekileri boşalttıktan — sonra ters, belli olmiyarak Sandalları iyice karaya çekip gevirin!. Diyerek — kulübeye doğru) koştu, İçeriye baktı kimse yok!. Kapı- daki eski, panlanmış - kilidi kırarak açtı. içerde bir küşede saman, diğer taraftan bir mıkdar kuru ağaç dal- ları, sişesiz bir lmba göze çarpıyor. du. Ateş yakıldı, ilaklıklar kurutul- dü Mebrüre. samanların üzerine o darmuş kaıvircik siyah saçlarımı d0 aeltiyor, Türkka, teşin yanında Tanan çoraplarını kurutmuya çalışı. yordu. Fikret, her ikisinin tahitleri Ai yaparak onları, kızdiriyor, alay| ediyordu. Bir müddet sonra kulübe| nin ortasına yaygılar yayılıp sofra kuruldu. Etler pişirilmişt. Herkes bağdaş kurup, on kişili. Bir halka teşkil ederek slşmadıklar| Ti gekilde yemek yemeye başladılar Taklitler, gülüşmeler, kahıkahalar; bütün yorgunluğu, korkulu asatleri| unutturdu. Şen bir hava içinde ye- Tmeklerini yemiye koyuldular Akşam oluyordu. Evlerine dön mek lmkânsizdi, Ailelerinden ayıılır. Jarken (T.) de bir gece kalacakları. u söyledikleri için merak etmiyecek. lerd. Hava — iyice karardı. Pirtma, yağmur dişarda bütün gidöctik de| vam ediyordu. Eaki kulübe, birkaç yerinden akıyor, yılların tesirile eği Zai çatıs altında on kişiyi rahatça barındırabiliyordu. Gece bastı a. Tuluk, yağmur hişırtasi ve karanlı. #in tesirile korkum bir manzara « amıştı. Şisesiz türeb dan petrol koyularak yakıldı Tiüreç dlevler, etrafta solük ziyasile yüzle: Tlaydinletiyor, ince dallar, bem ateş #oluk İsli ziyasına alevlerile yardım ediyordu. Fikret, 'Türkân, her zamanki Bi Mebrureyi — kizdiriyorlar, zavallı| kazın yorgunluğuna, sandaldaki kor- kak hareketlerine kahkahalar ata- Tak, ilâvoli taklitlerile - alay ediyor. Jardı. Geceyi bu kulübede geçirecek Jerdi. Sazmanlar yayıldı. Herkes ol- Guğu yere kivrilarak - oturmak için Vazifesini görüyor, hem de lânibanın | gaz ocağın. | birbirine bakıp gülüyord | YENİS Bir ir ABAN cağında) Feci Bir Kaza Oldu! Balıkesirde kaçak bir ki nirken, üç amele kuyuya düştüler. İkisi ağır .7.aran aha güyerde Serdlir G — yaralandı. Biri kireçi Hirek illinçe sahile sürükleniyorlar Töpldğ iç ŞETİMLER DU Körkü | BÜN İvrindinin Bozviran — köyünde | çıkmıya — çalışıyorlardı. Bu girada |" Muhtarı, hükür Tuabe » Dalgalar sandala giriyor, su | & beş, altı kişi ile gece saat 20 sır alıyoruz!.. | darında ocağı kazıp yakmağa baş- beiki arkabaşına. — reklit vereek aretle önüyekleceğini. düşünerek | Hatay Konuşmaları |Bir Berut Gazetesi Türkiye-Fransa Arasındaki İçin Ne Berutta çıkan Einihar Şüzetcsi 24 ninan taribli nüshasında gu b Bede Sulyün Farik — Türkiyenin Paris ef öile Pranen hariciye nezareti ara < ada Halay meceelesi etrafında te. eli işmem eümeltelin Or gamümnde Tn İ v bütün tekziplere rağmen Hate Yin seukaddıralı kakkında Türkü e ile Fransa arannda müzekere- İ amyan stuğm yesa bi v diyor : ga müzekerelere daşilere) e iştirak etmiştir. Şimdiye kadar| alaşılar, Türkiyenin Mmgiütare ver öüale Framaya bülürdiği takeçin Hatayın ve Hataya mücavir. banı arazinin sihal suretie kandleime ter) Kedlümesini ietotiğidir. - dagiltire, Beymelmilei vasiyetki nazarı dikke ba 'alarak Türkiyenin isteklerini ka bul etmes Franmaya tavelye e imekle ve cau iknaa çalışmaktadır Türkiye bir harp suhurunda laken- derinün . kendl için. uüi bir Vi olduğu üzerinde rar ediyor. TAYMIS GAZETESİ NE DiYon? Taymlı gazetesi yöyle yömyor lkanderan Beriaimiş aihel eanet. İA siz b vala ve yt Tevden geüirdikleri yaygıları Üzerleri | ne alıp uyumiya çalışıyorlardı. Yüzbaşı Cezmi bey, az sonra hor-) Jaması ile etraftakilere - uyuduğunu| haber veriyordu. Bu vaziyeti gören Süreyya bey, derhal yerinden kalkıp yanındakileri — de ayaklandırarak| *ürlü fürlü muzipliklerle genç yüz- başıyı da uyandırdılar. Gecenin yarısı olmuş, fırtına ke- silmiş, yağınur dinmişti. Hafif bir #erinlik seziliyordu. Çay kaynatıldı. Saatler, zevk ve neş'e — ile geçiyor. Süreyya bey hikâyeler anlatıyordu. Sessiz koru, zaman zaman yükselen| kahkahalarla dolup aksi sadalar ya-| piyordu. Utuk aydınlanırken — kulübenin| bir gecelik misafirleri — sandallarla geldikleri istikamette geri dönüyor- Jardı. Evden gişe ile getirdikleri su, ancak içmeye sarfedildiğinden lâm: banın isi ile yer yer siyahlaşmış yüz. lerini temizliyemedikleri için herkes Süreyya bey, genç kızlara fit v- zerek birbirlerile kapıştırdı. Onların | Hadinları, — taklitleri — kendisinin ihtiyar — gönlüne — gençlik — verk| yör, Oarasıra — yüzüne düşen be-| yaz saçlarını — düzelterek kuvvetli| Pazularile küreklere asılıyordu. Kahkahalar, alaylar, taklitlere| ç santin nasıl geçtiği belli olmuya- rak hedeflerine varmışlardı. Bu g» gintiyi kazasız atlattıkları için bir- birlerini kucaklıyorlar, evdeki nilele, inde can verdi! ireç ocağı yakmak iste- le yanarak feci ıztı- Köyünden Hasan oğlu Yusut, Arif| | oğlu Nehi ve Osman oğlu Ali yan- İ şankta olan Kuyunun içerisine düş müşlerdir. Bunlardan Yusuf belden Sultan Aziz Devri Başpehlivanları 19 NİSAN 1009 - Akkoyunlu Kazıkçı Kara Bekir - Si r YAZAN SAMİ KARAYEL (Kel Hasan Nihayet İtiraf Etti “Doğrusunu Söylemek Lâzım. Ak- asağı ve Nebi de iki eilerinden. b- koyunlu Hepimizden Pehlivandır,, linden ve sol gözü tarafından ağır sürette. yanmışlardır. Diğer üçüncü Ali de yıkılan o- cağın altında yanarak feci iztirap: lar içinde ölmüştür. Yaralılar Memleket hastahane- sine getirilerek tedavi — altına dın. mıştır. Adliye vaka hakkında tahkikata| başlamıştır. | Müzakereler Diyor? olmuştur. Ankara - Paris arasında| cereyan etmekte olan müzakernle-. Tin b meseleye bir son - vereceği) sanılmaktadır. Taymis üâve ediyor: Mademki| bir harp zuhurunda Türkiye lagil- tere ve Pranan ile müttefik olacalı-| fır. gu halde Fransanın Hataydan| ureti nihaiyede vazgeçmesi hiçbir zarar teşkil etmez. Altın Plâtin Ve Gümüş Eşyalar Damgalanacak Bu hususta mecllise bir kanun lâyihası verildi. | Ankara: (” (Telefonla) — AL tm, plâtin ve gümüşten — yapılan| her nevi eşyaya damga vurulması! Mecburiyetini koyan kanun proje-| si, Kamutay encümenlerince tet-| kik edilmektedir. Bu projeye memleket içinde sa-| tilığa çıkarılan; altın, — plâtin ve gümüşten mamul eşyanın değerin. den fazlaya satılarak halkın iğfal edilmesine ve zarara uğramasına meydan verilmemek ve muhtekir- lerin sulistimallerine nihayet veri. lerek emniyet ve itimadla alış ve. riş yapılmasına mkân vermek üze- re hazırlanmıştır. Kızılay Cemiyeti kongresi Ankara, V ÇALA.) — Kızılay ce-| miyeti 1989 kongresi bugün — saat) 'onda Büyük Millet Meelisi ikinci re- isi Aydın mebusu doktor - Mazhar| Germen'in relsliğinde merkezi umu- mf binasında içtima ederek 1987 38 yılı hesabatı tetkik ve kahul ve merkezi umumi heyeti ibra edilmiş ve 1980 bütçesi tasdik ve münhal- lere yeniden âza intihabı ve yeni -| 'den mürakipler - seçildikten — sonra| kongre beyetinin milli şefe falk ta- zimlerini, başvekâlete, Büyük Mil let Meclisi, Büyük Erkâniharbiye| riyasetlerine derin saygılarını - ve| “Tayyare ve Çocuk Esirgeme kurum| Jarı kardeş teşkilâtar muhabbetleri ni arz ve iblâğa kongre riyasetiri) memur etmiştir. Şimdiki vazifesi dolayısiyle cemi 'yet merkezi umumisi reisliğinden is| '*tifa etmiş bulunan başvekil doktor| Refik Saydama cemiyete 1925 yı- hındanberi yapptığı büyük ve doğer- l hizmetlere bir mukabelei gükran olmak Üzere nizamnamci >sasinin 50 inci maddesi mucibince fahri xe- islik ve Azahık ünvanlarını tevcih ve diplomdonör itasını ittifakla ka Tino vaziyeti bütün tafaflâtile anlat. tıkça kahıkahalarını tutamayorlardı. bul eyliyerek toplantısına nihayvt vermiştir. | Anadolu yaylasında güreş bilmiyen İ ve tulumuyan adam var mıyda? | | Taşköprülü ağa, pehlivanına iç 'ten hak vermekle - beraber yüzün: karşı hiç bir şey söylemedi. Yalnız. | kaşlarını çatarak: Hazan, güzün yılmış galiba. Fazla mübalüğa ediyorsun?. “Ağanın bu sözleri üzerine Hasan Susmuştu. Zaten, büyüklere fazla Demek, senin kanaatın Akkoyun ha Ayıboğanı da yenccnktir. Evet. hem de yüzde yüz. — Peki, geçen sefer neden yene- medi öyle ise?, İşte, bi Tük ettiği için söy ası pehlivanlığa taal le bakalın. Amasya güreşi Akkoyunlu i- le Ayıboğanın ilk güreşleri idi. Bir- birlerinin meharetlerini ve kuvvetle- rini bilmiyorlardı. Bu güreşte birbir. lerinin derecelerini tarttılar.. çalı darını, oyun ve küvvet dereceleri, anladılar. Bu sebeple ikinci bir de- fa karşı karşıya — geldikleri zaman güreşde beraber kalan Akkoyunlu,| Amasyalıya galip gelecektir. — Bu mantıki bir hüküm değit. âr. Söylüyeyim — ağam, bir kere Akkoyunlu genetir. Sonra; — Akko Yanlu he sağdan ve hemde soldan ve göbekten güreşen bir peh- Tivandır. Ban mukabil, Ayıboğan yaşlıdır. Güreş fazla uzarsa nefesle- nir. Daha sonra, Ayıboğan benim gibi yalnız sağile” hasmına girer ve Korunur. Bu mükeyese, hep Sivas ha lebinedir. dabası var, Akko.| yunlunun aşağıları yukarıları — gibi| kavidlir. Hülâsa, bu. adam bendeni e Amanyalıdan " da, Tokatlıdan âa yüksek bir pehlimmndır. Eğer, Bo kir birimle bir güreş daha yapmış| ols daha çabuk ve kolay mağlüp © der bi Dedi. | ğa, el Hasanın söyledik'erini | zihmninde dölaştırdıktar sonra, hak| vermişti. Pehlivanın / söyledikleri Goğru idi, 'Ağa da her Anadolu çocuğu gibi güreşmiş ve - güreşlen anlardı. | Tâf söylenemezdi. Kastamonulular gittikten sonra Amasyalılar, Tokatlılar, Sivaslar, 0 gece ateşler yakarak gece yarısı. 'na kadar yediler, içtiler, oynadılar. Sivaslıların zevkine payan yok-| tu. Akkoyunluyu dürüp dinlendir-| meden orada burada dolaştırıp dü-| ruyorlardı. Sivas sokaklarında — davul çalı Tak dolaşan dellâllar şöyle bağırıyor| dardı: — Akkoyunlu, — Taşköprülüyü, deve yularile bükerek yendi. Ertesi gün, ikindiye kadar bin-| lerce kişi milli - oyunlar oynuyarale,| küçükler arasında güreşerek at ya rıştırıp cirit atarak Ikindiye — kar) dar bayram yaptılar.. İkindiden sonra, misafirler top- Tandılar.. Çadırlarını söktüler. Ağır. Tıklarını hayvanlara yüklediler.. Bin lerce atlı davut zürna çalarak- yö- 1 düzüldüler.. Sivaslılar, ath ve yaya olarak mi- #afirlerini selâmetlediler.. Fakat, b dönüşde Amaayalılar biraz düşünce- Ti gözüküyorlardı. Çünkü, Kel Hasan ve Akkoyun- hu güreşinden sonra, ağızdan ağıza gu sözler dolaşıyordu: — Ehi. Artık Ayıboğanla Akko-| yunlunun beraber - güreşini hallet- | Tok lâzımdar. Sivaslilar, bu güreşin bir an ev- vel icrasını istiyorlardı. Lâkin, A masyalıların ağır davrandıkları gö- rülüyordu. Amasyalıların, - güreşin çarça- buk olmasına taraftar olmadıkları. 'nın sebepleri vardı. Çünkü, onlar da Kel Hasanın dediği gibi Akkoyunlu. dan korkuyorlardı. Hele, son — güreş Amasyalılar büsbütün ürkütmüştü. — Bu sebeple Ayıboğanlarını hiç olmazsa bir kış müddeti idmana çekip beslemek lâ- zımdı: Sivaslılar ise, hemen, bir ay son- ra, ve sonbahara doğru güreşin ya- pilmasını istiyorlardı. Bu dedikodu, hemen bir” gece ve yarım gün içinde Tokatlılar, A- Masyalılar, Sivaslılar arasında dö- nüp durmuştu. Dedikodu büyümüştü, ve niha- yet, ağalar ve beyler arasında ciddi. yetle konuşulmasını mucip olmuş- t Fakat, bütün bu dedikodu - ve ciddi konuşmalara rağmen, Amas- yalılarla Sivaslılar arasında bir gün tayin ve takarrür etmiş değildi. Sivaslılar, müsabaka gününü, ye- rini, hediyesini tayin için epeyce vi Taştılaran da, Amasya ağalarından aldıkları cevap gu oldu; — Vakit var. Konuşur, daştırırız. Amasyalılar, böylelikle bağlan- mak istemiyorlardı. İşte, Sivastan ayrılan yolcular, Akkoyunlu ile Ayı- boğanın intikam güreşine karar ver. dikleri halde günü tayin — etmeden ayrılmışlardı. karar. Akkoyunlunun — nami Köroğlu destanları gibi dillerde dolaşıyordu. Herkes onun nasıl kurt kapanından kurtulup kalktığını, hasımlarına na. #i deveyaları taktığını söyliyerek öğünüyordu?. Arada sırada; şu sözler de söş leniyordu: — Amasyalılar — korkuyorlar.. Akkoyunlu, Ayıboğanı da yenecek. Dedi kodu o derece büyümüştü ki, Harputtan, Diyarbakırdan, Van- dan, Malatyadan, Erzincandan, E zurumdan Sivasa gelen ve Sivastan Jaf alıp hanlarda konaklıyan kervan. Jar halkı, Samsuna doğru iverken Tokadı, Amasyayı, Havzayı hanla- rında, külhanlarında yalıyarak geçi., yorlardı. Develerle, katırlarla şarktan, şi- malden Sivasa gelip geçen bu yüz: derce, binlerce kervan. halkı, Akko- yunlu ve Ayıboğan — dedikodusunu yapıyordu. Hele- Amasya hanlarında konak- Jiyan bu halk, Sivaslıların düşünce- lerine daha ziyade mübalâğalı ilâe veler yaparak Amasyalıları sinirlen. diriyorlardı. Bu dedikodu akını Amasyalıların izzeti nefsine dokunmağa başlamış. tı. Bir ay içinde — Amasyalları ku. durtmuştu. İzzeti nefis sahibi olan Amasya halkı kadın, çocuk ve erkek bu de- Gikodulara tahammül — edemiyerek söylenmeğe başlamışlardı. Her kafa- dan şu müşterek fikir sızıyordu- — Ne demek?.. Bizim izzeti ne aimiz yok mu?. — Ağalar, beyler, Ayan neden bu dedikodulara — kulak tıkarlar?. Halbuki, âyan ve beylerin dedi- kodulara Kulak tıkadıkları yoktu. Hepsi; halk gibi — düşi Fakat, vakit kazanıp aceleye gı meden Ayıboğanlarım. hazırlamağa, galışıyorlardı. Amasya âyamı, Sivaslıların ded kodularına ehemmiyet vererek bic. denbire ortaya çıkmayı akılsızlık ad. dediyorlardı. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: