15 Nisan 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3

15 Nisan 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

P'"" 1$ NİSAN 1941 —— “18" — Makedongalının tevkifi - Bir Türke yüz kişi - Remziyi nasıl yakaladılar?- İtalyan muvakkat hükümetinde - Türk Mutasarrıf haber alıyor - polisine verilen emir S — selBenmeler üzerine! pal yı birakmıstı. — Fakat teslim olmak şöyle dursun bilâ- kis gene kocaman barabellom tabancaya asılarak: — Hay kahpeler hay!.. diye haykırdı. Bu sefer de altmış ki- şimi oldunuz be makarnacılar!.. | Bir Türke bu kadar İtalyan çok az gelir. Haydi bakayım basın şuradan. Deminki gibi ufak yollu kırın da birer birer; be- nim başımı belâya sokmayın Fakat yazık ki bu Makedor yalı kahraman Türk evlâdı yalnız karşısındaki - 60 kişiyi bulan askeri müfrezeleri göl yor, her an arkasından kendi- sine yaklaşmakta olan diğer ü çüncü müfrezenin gelişinder haberdar — bulunmıyordu. — Bu- “nun — için arkasını emniyette 'zanrederek sadece önünde du- ranlarla meşguldü. | - Etrafta - vak'ayı Beyretmek | için toplanmış olan yüzlerce ki- | $i vardı. Onlar da heyecandan | titreşiyorlar, fakat bir — türlü ağızlarını açıp ta Remziyi va- ziyetten haberdar edemiyorlar- dı. Sanki garip bir tutuluşla | çeneleri ve dilleri - kilitlenmiş gibi idi. İşte tam bu gsırada bahriye silâhendazları ile karabinerle - rin teşkil ettiği kuvvet; Rem- zinin arka tarafından gelen ar-| na kadaşlarını görerek; emniyet ve cesaret bularak ileri doğru atılmağa ve Remziye yaklaşma- ğa başlamışlardı. Onların hu ilerleyişi Remzi- yi köpürttü ve bir ayağım ileri atıp istinadını kuvvetlendirdi! ten sonra tabancasını kaldır- di: — Vay kabadayıdar vay! ...| Kaçmıyorsunuz ha. Alın öyle| iBe.. Diye ateş edeceği sırada, ge- riden gelen müfrezenin başın- | dakiler sür'atle koşarak onu | arkasından kıskıvrak yakala- | yıverdiler. Remzi de bir el ol-| sun ateş etmiye imkân bulama- dan İtalyanların 100 kişiyi bu-| lan 3 müfrezesi tarafından ele | -geçirilmiş oldu. Tek bir Türkü yakaladıkları için keyiflenen ve zevk duyan, hattâ iftihar eden | BU cemmigafir; kahraman — e- sirlerini ortalarına — alarak ve dört beş kişi tarafından da kıs | kıvrak tutularak “İtalyan mi vakkat —hükümeti,, ismi veri- len hükümet binasına götür-| düler. Burada vazifeten ve nöbetçi | olarak bulunan İtalyan yüz başısına teslim ettiler. Vak'ayı da aynen anlattılar. Yüzbaşı dikkatle herşeyi dinledi ve otu- | rup mufassal bir rapor yazdı. | Bu sırada Remziyi de hükü - met dairelerindeki hapishane tihaz ettikleri verde nezaret al- tunda — bulunduruyorlardı. Fakat aradan çok geçmeden yüzbaşıya bir kaç Türk polisi ile bir komiser müracaat ede- rek Makedonyalı Remzinin ken dilerine teslim edilmesini istedi- | ler. Çünkü mutasarrıflıktan böy- le emir almışlardı. Hakikatte de böyle idi. “Mutasarrıf Vekili Talât mutasarrıflık binasın - dan çıkıp ta Marki ile konuşup kararlaştırdıkları — vechile E- min beyin evine giderken he- men köşede büyük bir İtalyan | kafilesi arasında gözleri dışarı- ya uğramış saçları dağılmış bir halde yürüyen Remziyi görmüş, derhal tere yüzüne hü- kümet konağına dönerek hâ-| dise hakkında alâkadarlardan ve polisten sür'atle — malümat istemişti. | Mutasarrıf — Vekilinin sor-| durttuğu bu mühim hâdiseye dair poliste henüz kat'i bir ma- Kumat olmadığından onlar da derhal işi tahkik ve tetkike can atmışlardı. Bir kaç dakika Bon- ra bütün vukuat minevvel ilâ- | hir başından sonuna kadar mu- fassal bir rapor halinde muta- | sarrıf vekili Talâta bildirilmiş | bulunuyordu. Talât raporu ge- | tireni bekleterek hâdise hakkın- da tam bir malümat edindikten sonra polise derhal şu emri ver- mişti; — Kat'i sürette bu suçluyu ışgalı altında Antalya ve havalisinden notlar Yazan: Dâniş Remzi Korok | Türk polislerinden bu kat'i şe- | hemehal bizim teslim alm | İtalyan İtalyan — garnizonundan tesiim alacak ve kendi nezaretiniz al- tında bulunduracaksınız. İcap eden kanuni muamele bizim | tarafımızdan yapılacaktır. Hşte bu kat'i emir; zaten bir kaç gündenberi için için köpü - ren ve fakat ellerinde hiç bir hâkim kudret ve kuvvet göre- meyen Türk polisine büyük bir istinat olmuştu. Derhal İtalyan — muvakkat| hükümetine giden komiser ve polisler; — nöbetçi yüzbaşısına aldıkları emri tebliğ ettiler. — Yakaladığınız Türkü bize teslim ediniz. Suçlu olup olma - dığını Türk polisi takip ve tah- kik edecektir. İcap ederse biz mahkemeve vereceğiz ve biz ce- zalandıracağız. — ! Yüzbaşı; tercüman siyle konuşmya vasıta- başladığı kildeki, hattâ biraz da âmirane olan talebi işidir işitmez yerin- den fırlamıştı. Muhakkak bir aksilik, bir şeametin kendi ba- şı üstünde gezdiğini düşünmüş- tü. Ve bu düşüncede de haklı idi. Zira daha dün kırdığı po- tu temizleyememiş; — âmilerin - den bir sürü tevbih ve tekdir işitmişti. İleri nöbetçisinin yap- tığı bir gaf yüzünden meyda- na çıkan eşek hâdisesi hi yüreğinde acı bir sızı gibi du- ruyordu. Şimdi de bu yakala - nan Türk mü başına dert ola- caktı? Ne yapacağını bilemez bir vaziyette odanın içini bir a- şağı, bir yukarı arşınlıyor — ve kendi kendine düşünüyordu : Ne yapmalı idi. Acaba ne ya- parsa doğru olurdu? Türk po- lislerinin istediklerini verse ken- di âmirleri darılmaz; “neden bize sormadan verdin?,, demez- ler mi? Yahut Türk polislerine tes- lim etmiyecek olursa; bu defa da kumandanlığın mütcaddit emirlerine; “Türkleri azami de- recede hoş - tutunuz,; diye ta- mimlere karşı muhalif hareket etmiş sayılmaz mı idi? İşte İtalyan nöbetçi yüzba- şısının düşünüp durduğu ve bir içinden çıkamadığı —mü- him ve karışık cihet bu idi. Teslim etmeli mi? Teslim et- memeli mi ? | Fakat neticede karar vermiş- ti. Ne olursa olsun teslim etmi- yecektir. Önce kumandanlığa Yaziyeti bildiricek, ondan son! gelecek cevabi emre göre hare- | ket eyleyecekti. Yüzbaşı bu kararını terelim: vasıtası ile polislere bildirdiği sırada komiser hemen şu ceva- bi vererek kesip atmıştı : — Bize verilen talimatı har- fiyen yapmak için kat'i emir al- ğik. Suçlu dediğiniz Türkii be- lâzımdır. Maamafih siz de bu- rada bir âmire bağlısınız ve on- dan emir almak istersiniz am- ma, şimdilik buna hacet yoktur. — Neden? — Çünkü onların henüz boy» le bir vak'adan haberleri yok - tur, Bir rkün tevkif edildi- ğini ve sizin yanınızda bulundu- ğunu bilmiyorlar - bile. | Doğru.. k mecbu - ette, vazifeniz.. Fakat siz şimdi bu lim ediniz. Abp gene siz rapor ve jur icap eden makama veriniz. — Sonra mes'ul olurum. — Öyle ise biz de şuradan şu- raya gidemeyiz onu almadan. Yo mes'ul oluruz. Polislerin kat'i olarak verdi- ği bu cevaplar yüzbaşıyı müş- kül bir duruma sokmuştu. Fa- kat tam bu anda Marki Faran- ti de imdada yetişmişti. İçeriye girer girmez polislere hitaben: — Daha teslim almadınız mi suçluyu? . Diye gordu. Komiser ise der- bal gu cevabı verdi: — Hayır! Alamadık.. Yüzba- gı müşkülât çıkarıyor. Marki, yüzbaşı ile İtalyanca konuşmuya başladı ve araların- î | Fakat ben bütün g Her —— Sabah Vatandaşlara düşen vazifeler Bıı gün içinde bulunduğu- muz — karışık zaman- larda vatandaşlara düşen mü- him vazifelersen biri de her| teşebbüsü hükümetten bekle- memektedir. Böyle — günlerde| hükümetin — omuzlurında — o, kadar ağır yükler vardır ki en ufak işlere varıncaya kadar her şeyi kendisine bırakmak, her şeyi ondan beklemek aslâ doğru değildir. Meselâ hükümet bir karar verdi. İstanbul ve Trakyadaki | nüfus kesafetini azaltmak için | İstanbul veya Trakyada — bulu- nup ta buralarda ikametleri leri ieabı olmayan vatandaşları Anadoluya gitmeğe dayet etti. Hattâ bunların seyahat mas- raflarını da derühde etti. kat bu karar rsısında | bütün vatandaşlar kendilerini hükümetin nakletmesini bekle-| memelidirler. Hal ve vakit'eri yerinde olan, daha dsğrusu git-| mek istiyecekleri yere kadar yol parasını verebilecek vazi-| yette olan vatandaşlar hattâ gimdiden kendi — masraflarile buralara gitmelidirier. Böyle- likle hem kendileri rahat rahat | seyehatlerini yapabilirler; hem | de hükümete beyhude yük - ol- mazlar. Ayni zamanda zaman -| dan edilecek tasarruf da çok büyük olur. Diğer taraftan her aile kendi muhitinde iktısada azami sekil- de riayet etmelidir. Öfleleri ve| akşamları ücer, dörder — övtün| yemek yemek zamanı gecmis - tir. Kat kat elbiseler, çesit ce- Şit ayakkabılar edinmek, bu vakitte memleketin kudretini zayıflatan Amillerdir. Vatandaş ların bütün bu noktaları bir Ân bile gözden uzak tutmamaları ve her israfın milli kuvvetimizi | az da olsa saraacağını unut - mamaları lâzımdır. A. C. SARAÇOĞLU YAAAAAAA ARARANANE Belediye istimlâk ve ihaleleri İstanbul belediyesi, Üsküdar meydanının tanzimi işini dün 10 bin, Şişhanede yapılacak İn- şaatı ve İskender caddesi in - şaatını 15 bin liraya ihale et- miştir. Diğer taraftan İstinye * Bö: bek sahasında istimlâkler ya- pılmış Unkapanı ve Beyazıt is- timlâk sahalarında bir çok is- timlâkler yapılmıştır. Zai Bu sefine mezkür manev- rada bulunmak üzere kuman- dandan emir almamış ise de müahharen amiral (Sturdee) süvarisinin — bu sureti hareke- tini tasvip eylemiştir. Amiral ise rotasını (Gnay- zenav) n rotasına fnüvazi yapmak üzere kâfi derecede iskeleye Aalarak seyrine de- vam etti. Badehu tam sür'ati ile içeriye doğru diğer küçük devirler yapmak — suretiyle düşmanın — omuzluğunda — bir mevki almağa teşebbüs etti. (Karnarvon) — sefinesi ku- mandan gemis süratle seyre müuktedir olamadığından geri- de kalmıştı. (İnflik cibl) — ise duman bulutlarının - bir tara- fından diğer tarafına geçtik- ten sonra 4.50 de — (Gnay- zenav) in - kıç tarafından ay- kırı geçmek vaziyetinde bu- lunmuştu. (Gnayzemav) ın elân (İn- vincibl) üzerine kemali gşid- det ve gayretle ateg etmekte bulmduğu — — görüldüğünden (İnflikcibi) yolunda devam e- derek sancak toplariyle düş- mana tekrar ateşe başladı. Mütcakip 2 dakika zarfında bir çok isabetler müşahede 0- lunduysa da (Gnayzenav) mü- dafaa ve mukavemette hâlâ sebat ediyordu. 4.58 de (İn- filkcibli) ateş kesip 12 kerte sancağa, amiraline doğru dö- nerek iskele bataryasını 12000 yardadan pek vazih görülen hedefi üzerine istimale başla- di 5.01, gimdi düşmanın sür- ati azalmış olduğundan (Kar- narvon) sefinesi de gelip ye- tişmişti. Artık talihsiz (Gnay zenav) üç muhtelif cihetten gelen bir konsantre ateşe ma- ruz — bulunuyordu. Şimdi hatimeye vusul için münasip zaman gelmişti. İlk muharebe mermisinin atıldı - ğındanberi dört vakit geçmişti ve pek bir yağmur yağmağa dığından hedef her a daha gayri vazih oluyordu. Maamafih maceranın sonu da pek yakımdı. Yeni safha- nın İlk on dakikasında (Gnay- YENİ SABAH —— İİFELSEFE veEDE iYA Tİ l Tabiatı doğrudan doğruya taklide çalışan eski !zaman artistleri acaba, doğru görebilmişler mi ? ——— Tamamen eski — za- man ressamlarının tabiolarına benzer bir şey yapacakları mu- hakkaktır. Lüleci çamurundan bir insan heykeli yapınız, diye bir teklifte bulunacak olursanız, eminim ki yapabilecekleri şey, - bügün bizimle muasır bulunan Afrika ve Polenezya vahşilerinin yaptıkları heykeller kadar aca- yip birer ummacı, yahut cadıya benzetecektir. Bu (iptidailik) hatası, pek tabil bir acemilikten ileri gelir; çünkü bir insanın ve yahut bir büyücek hayvanın . daima hareketiyle şeklini ve tenasüblinü — değiştiren - heyeti umumiyesini bir bakışta kavra- yabilmek Sson derecede güç bir Marifettir. Heykeltraşlıkta - bu günkü milletler de dahil olduğu halde - hiç bir milletin yetişeme- diği bir mükemmeliyete varmış olan eski Yunanllar bile ancak sükünet halinde olarak yaptık-| ları heykellerde insanın şeklini ve heyetini hatasız yapabilmiş - ler. Allahları dajma insan şek-| Hnde tasavvur ve temsil ettikleri | için tenasbümünde ve güzelliğin | de mübalâğayı iltizam etmiş olduklarından dolayı, hakiki bir | güzel insan fevkinde bir insan | şekli tahayyül edebilmişlerdir. (Phidias — Fidias) n (3) (8) (Phidias), Atinada vakti- burreisi (Perikdes) in himmetile tekrar mermerden bina eden ve beykellerle süsleyen ustabaşıdır. (Milâttan evvel: 500 - 481). (Praziteles) eserlerinde fev- kalide bir zarafet gösteren| WWWMM“ vel. 390 da doğmuştu, bu da ö- teki gibi — Atinalıdır. (Venüs) heykelini yapan malüm - değit- dir, Miron (Milâttan 480 - 450) genç ölmüş bir kudretli, realist artisttir. Bütün bu zikrettiğim eserlerin YAZAN: FİLOZOF RIZA TEVFİK e YE a Parthenon mabedindeki (Zefs) yani (Jupiter) heykeli, (Praxi- telös — Praksitles) in (Her - mes ve genç (satır beykelleri, sonra, güzellik âlıhesi (Venüs)- ün heykelleri ve daha bir çok erasali gibi ki, güzellik ve tena- Süp itibariyle fevkalâde eserler olmakla beraber, çebrelerinin çizgilerinde (şemayili veçhiyele- rinde!) hiçbir hareket, yani ha- yat eseri görülemediği için mâna yoktur. Mermerden. pek mükemmel tıraş edilmiş birer putturlar!. (Bu ciheti (expression — edâ) bahsinde izah edeceğim!) Bun- lar (Statigue — sâkıin) bir hal- dedirler. (Dynamigue — müte- herrik) bir halde insan vücudu- nun heykelini “anan ve pek iyi muvaftak olan artistler Yunan- da yok değildi, bilâkis buna çok misaller vardır; fakat en güze- li (gayet çevik-ve son derece dil- ber vücutlu) bir muharip çıp- lak Yunan delikanlısının mer- mer heykelidir. İzmir tarafında (Ephesos — Ayasolugğ) ahalisin- den (Agasias) isimli bir artistin | SA bi bu enerjik eseri her veçhile mü- kemmel, tamamiyle emsalsiz ve | yegânedir. (Myron — Miron) un eseri o- lan (discobole, yani disk atan) bir delikanlı heykeli de pek re- alistçesine yapılmış bir eserdir. Niçin uzağa gidiyoruz? — İstan- bul üzerinde, bu meseleyi izah için görüp tetebbü edilecek en güzel nümune var: Büyük İs- kender için yapılmış olduğu ka- viyyen — zannedilen (Sarkofaj “hiç olmazsa fotoğrafilerini mü- zelerde ve bazı ktitüphanelerde görmek mümküadür sanırım, ve bunları görmelerini merak- ilara tavsiye ederim. vaa RARS ÜÜNY HARE lâhid)!. Bu mermer mezarın dört etrafında birer sıra (haut- relief — yüksek kabartma) hey kellerden, âdeta tablolar var ki nihayet derecede nezaket — ve ustalıkla yontulmuş insan, at ve aslan heykelleridir. Pek güzel vücutlu çıplak in- sanlar Yunanlı, elbiseliler İran- lıdırlar, Yunanlıların çevik ve| enerjik hareketlerine ve adale- lerine bakınız!. Hele yere düş- müş, fakat sırtı henüiz yere dey- memiş bir adam var!. O kadar tabil ve dinamik bir vaziyette yapılmış bir heykelciktir ki, bil- mem bu san'atta ondan iyi bir şey yapabilmek mümkün mü- dür?. Bu güzide eseri döne do- laşa temaşa ediniz, göreceksiniz ki aslanın suratını hiç iyi göre- memişler, ve eski Asürilerin yap tıkları aslan suratına — benzet- mişler, asıl aslana benzemez; sonra gene çehrelerde heyecan eseri yok! O kadar çeviklikle fevkalâde bir enerji sarfeden ve canıyla uğraşan adamların çeh- | resi değil, tamamen teessürsi birer put çehresidirler. Maddi vü | cut ve mihaniki hareket, pek iyi! temsil edilmiş, fakat ruh ve hissi yat ifadesi, maneviyat temail hiç yok. Bu hürer en sonra öğ- reniliyor demek!. Resim ve tesvir san'atma ge- Büç olan muannid hata, temsil ve (perspektiv) yanlışlığıdır. (Perspeetive) kanunları son devirde ancak kesfedilebilmiş -| tir. Bu mesele hakkında lüzumu | kadar izahat vermezden evvel size (pek vazıh bir surette bu yanlışhğı gösteren) bir resmin kopyasını - bu gazetede bası- mak üzere arzediyorum. Cengiz han ordusundan bir süvari ko- lunün kazlı dağlar arasından geçişini gönterir. Mogol süvarilerinin siddetli kar fırtınâsına kargı yüzlerini, gözlerini muhafaza edebilmeleri KO (YENİ SABAH)IN BÜYÜK SİYASİ TEFRİ <ASI Atlântik Meydan Muharebes zenav) n bacalarından biri uçtu; pek ağır hasar ve tele- fata maruz bulunuyordu. Sürati 8 mile inmişti. Baş ta raf ve kıç tartaf yanıyordu; - tışı da pek ziyade betaet kes- betmişti. Bununla beraber, zamanında icra edilen, ancak iyi kontrol edilemiyen salvola- rile düşmanlarına cevap vere- rek şedit konsantre ateşine karşı bir müddet daha muha - rebe etti. Nihayet saat 5.30 da, artık prova tarafına kadar gel- miş olan (İnvinsibil) in üzeri- ne dönerek ve sancak bordası üzerine pek ziyade eğilerek dur duğu görüldü. Amiral (Sturdee) hasmına yaklaşmak için hemen bir devir yaptı. Ayni zamanda (İnfilksibil) de böyle bir hare- ket icra etmekte idi. Kaptan (Filimor) başlı başına yantığı devir hareketinden sonra tak- riben on dakika seyrine devam ve bu mddet zarfında hedefini her türlü mâniadan beri, va- zahan müşahededen istifade ey- lemiş idi. Badehu geriye, san- cağa 12 kerte dönüp difer bor- dasımı düşmana tevcih etmiş ve gimdi, (Gnayzenav) ın ro- tasına müvazi bir rota takip et- mek için, tıpkı amirali gibi is- keleye küçük ve müteakıp yol kırmalarla seyir başlamı Saat 5.30 da kaptan (Fi - limor) da (Gnayzenav) m gark olmak halinde bulunduğunu görerek gemiye yaklastı. Al - man kruvazörü her an daha fazla yan yatıyor ve şiddetle yanmakta devam — ediyordu. Fakat elân mağlübiyeti kabul etmemiş ve vakit vakit bir top atmakta bulunmuş - olduğun- dan kendisine mukabeleye mec- buriyet hasıl oluyordu. Bir kaç- endalttan son - ra tekrar sakit kaldı, bina - enaleyh İngilizler kruvazörün teslim olduğunu zannederek “ateş kes!,, kumandası verdi- ler. Fakat bir iki dakika içinde tekrar aleze — başladığından “ateş kes!,, kumandası geri a- lındı ve (İnfilksibil) 16 kerte- lik bir devir icrasına başladı ki: Bundan maksad sancak bordasını düşmana tevcihen kruvazörün yanından geçmek idi. Ayni zamanda İngiliz ami- rali de düşmanın sancak kıç omuzluğuna doğru yaklaşıyor- du. Fakat hakikatte İngilizler için fazla yapılacak iş kalma- mıştı. Nihayet (Gnayzenav) ı şeciane mücadelesi yet bul- muştu. Takriben bir çeyrek sa- at zarfında tekrar topları su- sarak, garkolmakta bulundu - ğu görüldü. İngiliz gemileri hemen, imdat için 20 mil sü- ratle tekneye doğru saldırdı- lar; fakat onlar henüz 3 veya 4 bin yarda uzakta bulunurlar iken (Gnayzenav) birdenbire bordası üzerine devrildi. Sağ kalan efradın bir iki dakika üste gelen borda üzerinde yü- rüdükleri göründü. Sonra eşi- ne kavuşmak üzere suların al- tına gömülüp gitti. (Gnayzenav) hiç bir muvaf- İ AĞADA &5 PPP RAESUR IA fakiyet ümidi besliyemiyeceği faik kuvvetlere karşı pek mü- kemmel, pek parlak bir muha- vebe yapmıştı. İngiliz gemileri kemali gayretle imdada staban oluyorlardı. Kruvazörün eirad ve zabitanından 600 kişi mak- tul veya mecruh olmuştu. Tek bir top atacak kuvvet kalma - mıştı; fakat elân kimsede tes- lim olmak fikri yoktu. Anlaş dığına göre artık hiç ümit kal madığı görülünce sefinenin bütün deniz muslukları açıla - rak efradın güverteye çkmala- rı emrolunmuştu; - Almanlar bu veçhile sefinenin İngilizle - rin eline düşmesine mâni ola- cak surette seri batmasını te- min eylemişlerdi. Başka suretle hareket etseydiler ihtimal efrat ve zabitandan daha bir çokla- rının hayatı kurtarılabilirdi. Fakat İngilizler teknenin bat- tığı yere yvu-,nııım esnada filikalar indirerek, atarak ve can kıu larını kullanmak suretile xSD Mürettebatından ancak 200 kişi kurtarabildiler ki; Bun - lardan bir çoğu da buz gibi soğuk suya düşmüş oldukla- rından tahammül edemeyip kurtarıldıktan sonra öldüler. Ölenler ertesi günü bütün me- rasimi mahsusai askeriye ile defnolundu. Muharebenin ne derece gay- ri müsavi kuvvetler arasında icra olunduğunu anlamak için İngiliz filosunun ne derece cüz't? hasara uğramış olduğunu göz önüne almak kâfidir. Dü manın topçu ateşinin mahira- ne olmasına rağmen İngiliz gemilerinde kimse yaralanma- ülk ve tashihi geç ve insan tasvirinde, tenasüp ve mekânı ihsaz — edebilmekte Alman hafif kruvazörlerinden Şimdilik —— Bu kadar! Müstakil Makedon- ; ya kurulabilir mi? ' M akedonya davası çok | eski bir davadır. Bu- ; nun — mücitleri — Makedonya ; Mmeselesini — Osmanlı — impa - ratorluğunu parçalamak için » paratorluğunu parçalamak icin bir âlet Mesabesinde kullandı- lar. Makedonyanın coğrafi, tar , rihi, iktısadi, tabif, siyas! bar , kımlardan müstakil bir devlet , halinde teşekkül etmesi icap et- , © dair şimdiye kadar yazı- lan kitapların, brogürlerin, ma- /| kalelerin adedi milyonları çok - tan geçmiştir. Bu gaye ile Makedonyada, | Amerikada, Pariste, Cenevrede, | Viyanada, Peştede, Berlin ve en nihayet Moskova ve Leningrad- , da bir çok cemiyetler kurulmuş Makedonya delikanhların elleri- | ne birer tabanea tutuşturulmuş | ve bunlar dünyadada müstakbel | bir Makedonya kurulması tek kini hakkında harekete geçiril- . mişti. Osmanlı tmparatorlnğu çök- ©L Balkanlarda Yunanistan, Sırbistan, Rumanya, Bulgaris- tan ve nihayet Arnavutluk gi- bi bir çok müstakil memleket- ler teşekkül etmiş olduğu halde | müstakil Makedonya bükümeti kurulmadı, Makedonyanın top- (Sonu sayfe itun 7 de) MURAD SERTOĞLU için, kuzu derisinden yapılmış maskeleri var; ve etrafı gürebil- | mek için de göz hizasında, yır- | tılmış, bir aralık görünmekte- dir. ; İnsanların ve atların şekli ve , tavrı pek fena değil, fakat kar- , l dağlar, süvari askerlerin ancak | yarı beline kadar geliyor, ve gayet muntazam, — fasılalarla resmedilmiş olan karlı ağaçlar, © dağların eteğinde oldukları hlede dağların tam yarısı kadar yüksektir. Her dağın şekli ve vaziyeti de birbirinin tamamiyle- aynidir. Bir Şarklı artistin yap- miş olduğu bu. mühim — resmi, | ben (Asia) isimli meşhur bir A- merika mecmuasının (Birinci kânun 1926) — nüshasından - saman kâğıdiyle - aynen kopya ettim, Perspektiv hatasına bu kadar beliğ misal olamaz. Cünye: mıştı. En çok düşman mermi- yatına hedef olan (İnvinsibii)e jyirmi isabet vaki olarak zarh kuşaktan yukarı aksamı ol- dukça ezilmiş ise de, prova direğinin bir mahalli kırıl- maktan başka ciddi hasara uğramamıştı. — (İnfilksibil) e& yalnız bir kaç mermi sıyırmış, (Karnavun) a tek mermi bile isabet etmemişti. Saat 7.30 da Almanları kur- tarma işi tamam oldu. Vaziye- te nazaran bu son safhanın mahalli cereyanı, muharebei umumiyenin de bir kısmına şahit olmuştu. Çünkü son mer- minin atılmasından üÜç saat kadar evvel düşmanın hafif kruvazörünü takip eden İngi- liz gemileri de buradan geç - mişti. Hafif kruvazörlerin sah nei harpten ayrılmalarından beri bunlardan bir haber alı- namamıştı. Muzafferiyetini so nuna kadar takibe haheşker olan amiral (Sturdee), Alman kruvazörü garkolur olmaz ken di üç kruvazörünü yanma ça- ğirdi. - (Kent) — ile (Kornvol) $i dan cevap alınamadı ve ancak Almanları topliyan filikaların gemilere avdetlerinden — sonra idi ki: (Glascow) kruvazörün- den takibin ne suretle vukua geldiğini bildiren bir telsiz cevabı alınabildi. zötterinden ,ıyn!dıkl.ırmı mü- teakıp cenuba yol vermişlerdi ve takip başladığı esnada İn- gizilerden 10 veya 12 mil ka- dar ileride bulunuyorlardı. İn- giliz kruvazörlerinin süratleri Alman kruvazörlerinin süratle ğ rinden fazla bulunmadığından takip neticesi çok şüphel. idi. en serii (Dresden) idi; çükü asıl inşa sürati 24 mil olarak gösterilmekte idiyse de de- nizde 27 mil süratle harekete müstait görünüyordu. Bun- dan sonra İngiliz hafif kruva- zörü (Glascow) geliyordu ki: 25 milden fazla sürat yapabi - (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: