1 Haziran 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

1 Haziran 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Her ne olursa olsun Mollanın Ramide Koca Yusufa karşı mu- — waffakiyetli güreşi onun hasmı- — ni yense de, yenmese de üstat — bir pehlivan olduğunu göster - — miştir. Molla küçük okkasie çolak kolu ile umulmadık varlık gös- termiştir. Adalı Halil, yenilir yutulur adam değildir. Fevk: lâde müşkül ve zarplı bir pehli- van olan Adalıyı meydandan çıkarmak her bab; â değildir. * Adalıyı, ne deli Pomak Murat, ne Cihan pehli- vanı Kara Ahmet, ne de Yusuf meydandan çıkaramamıştır. Fakat, Molla Adalı ile yaptığı üç güreşte de onu kolaylıkla | Murad, ne| 'ÇOLAK YAZ | | tin kârı | | mağlüp etmiş ve meydan yerin- | 'de ağlatmıştı. ca Yusufla boy lay değildir. Koca Yusuf, kı- rıcı, ezici bir pehlivandı. | 'Yusuf gibi bir adama çapraz | girmek, künte atmak, csprn.zm—; | ölçüşmekx | dan kurtulmak, kolay iş değil- dir. Adalı Halil bile Koca Yusu -| fun içinden çıkamamıştır.Bu se- beple “Molanın gösterdiği mev- eudiyet kısa bir zamana olca Türk pehlivanlık tarihinin | en şanlı sahifelerini yaratmış 1 Ur. — — Koca Yusufa, Melladan daha | — tiyade güreş yaparak karşı ko- | j | yan ve güreş hayatı çok uzun olan Hergeleci İbrahimi de say- mak dâzımdır. İ Hergelecinin — güreş hayatı kasa değildir. Başpehlivanlık gü- seşleri seneler doldurur... Hele, Hergelecinin Kırkpınar yüreşleri ve Paris îiürrglen. A- dahı Halil, Rüstem, İstinyeli Da- — wut, Katrancı, Mısırlı Halim Pa- : şanın baş pehliyanı Arap Sait le güreşleri ve buna mümasil müsabakaları Molladan daha meraklı ve daha canlıdır.. Hergeleci de, Molla gibi hafif akkada bir adamdı. Fakat, çok yüzel adeleli bir vücudü vnrdı.j Eğer Molla ölmeseydi, Herge- | leci ile bir güreş yapsalardı kim a ne olundu?. (Baş tarafı 3 Üncü sayfada) etmiş pıtınak gibi her tarafı 4 içinde bir kadın geliyor ve bu kadını aynaya bahtırmak içın and vermek, “Allah aşkı- 2a!,, diye yalvarmak lâzım ge- iyor ki bunun kadar mantıksız sir şey olamaz. Çünkü kadın 'çin aynasızlık en büyük mahru- ir. Bol âhenk Nuri Beyin Mailem bir nazlı yâre Sinem oldu pâre püre tesi de hayli nasız - hbir! özdür. Hele bu büyük beste -| | “ür bestesini güfteye uydurmak | gin o kadar “gay gay,, yapmış- | gr ki nazlı bir yüre mail oldu- (u için âşıkın sinesinin pâre pâ- e olduğunu anlamak mümkün leğildir. | Bu itibarla bizim güftelerde ayandır,, a “figandır,, 1; “fi- yandır,, a “nihandır,, 1 kafiye 'apıp da üst tarafını dolduruve ince güfte meydana cıkmış 0-| r. Ondan sonrası - bestekârın| timmetine kalmıştır. | Anadoluhisarlı bir Rıza Bey ardı ki | Aman kurtar bu sevdadan beni , üftesini bir türlü besteye uy- luramadığı için dan beni keli - mesini iki defa tekrara mecbur Ş ve adamcağızm lâkabı 'dan beni Rıza Bey,, kalmıştı. | ız güftelerden biri de | — Güzelim gözlüğünü çeşmine tak | Bseri hicrin olan yareme bak! | gülteden sanlaşılıyor ki maşuka üklü bir hanımdır: ve bu hemen ri hic- iktorlar da mü: rdir. Ask| olan âşık | him roller o, hicranlarile per doktora an || — Giye sorar Yahut: Lütfeyle tabib dinleme kalbim benim öyle | der veyahut da: Doktor me için nabzımı aldın de söyle? gibi manasız bir sual — sorar. “Doktorun musikide mevzu teş-| ! tıbbin çaresi| | diye rast Nâ ümidi aşka doktor var mı| AN _;—.fSA 168 —— Bunu Suyolcu Mehmet pehli- vana sordum : — Usta, Herngeleci ile Molla güreşselerdi ne olurdu? Şöyle bir düşündü ve şu ce- vabı verdi: — Karışık bir güreş olurdu oğlum... Suyolcunun bu cevabı tam pehlivanca idi. Yani, Suyolcu şunu demek istemiş — Bilinemezdi. Bilinemez. Doğrudur. Her ikisi de pehlivandı, Her ikisi de fevil: de zeki ve oynaktılar. Hulâsa: Molla, pehlivan oğlu pehlivandı: lü- Mollanın köylülerinden biri bir kıza âşıktı. Kıza göz koy - muştu. Kızı babasından istemiş- ti. Babası de kızı vermemişti. Kızın babası; kızını başka bir adama nişanlamağa karar ver - mişti. Âşık delikanlı kızı almak için binçok garelere baş vundu. Fakat muvaffak olamadı. da ait g000000000000C00EDADD0DDCDCECACECTADEDOATCDOANAAACA Cizer, pehlivanı KARA AHMEDİN USTASI HERGELECİ İBRAHİM Türk Başpehlivanla- rının en üstatlarından ve mümtazlarından KOCA YUSUF pehlivın'ır'dan biri ve ramadığı K BAH,, sütunlarında M. caksınız. Bekleyiniz!. RKÜLER, BESTELER, GÜFTELER kil etmesi avam türkülerine de tesir etmiştir. Aman doktor, canım doktor Derdime bir çare! diye feryad edenler az değildir. * Güftelere semtlerin de tesiri oluyor. Meselâ: Çeşmi cellâdın ne kanlar döktü Küğrthanede bir şarkı vardır ki bu mesirenin yanında bir güzel ; mezbaha yapılacağını daha o zamandan haber vermiştir. Arkadan: Gidelim Göksuya bir Glemi .ıbW eylı'yclim' Şarkısı her hatılı - ayrı ayrı| oynayan köhne köprüsü, câbecâ | yosunlu kazıkları, çayırın or-l tasına kurulan — misir kazanile çamur reegi durgun bir nehri andıran Göksuyunda bir işret | âlemi tasvir eder. “Âlemi âb,, | m n içilmiyen yegâne âlem olduğunu unutmamalı | Semtin tesiri briaz daha ha- fif şarkılarda da vardır. f Kalenderde gel beraber gezelim güftesinin sahibi her halde bu Mmesirenin bugünkü halini bilse Kalenderi Beyoğluna tahvil et- mekte tereddüd etmezdi, Adalar sahilinde bekliyorum diye musiki ile randevu — vere âşık, mahbubesinin, burma bı- yıklı, hilâl gömlekli, patiska şalvarlı hamlacıların dal üzerinden uçurdul piyade ile daha çok zaman gözü yollarnda kalır. Adalar sahilinde beklenc- ceğine iskele gazinosunda vapur ları kollamak daha ükilâne bir| iştir. * | | geleceğini bekliyi Bir de: Karşıyakada Izmirin gülü diye bir şarkı vardır ki curcuna | olması itibarile İstanbulun en parlak fasıllarında daima söy- lenirdi Gidelim Bebeğe İzzetlü Ali beve MO Hİ KARAYEL | kara bir pehlivandır. HERGELECİ İBRAHİM ga. Yazmdke tuneren ofENi & Sami Karayel'in kaleminden okuya- $ LL w Nihayet delikanlının gözü k rdı. Kızın nişanlanacağı erke- öldürmeğe karar verdi. Bir ramazan gecesi köylü na- hiye merkezindeki camie tera -| vih namazı kılmağa gitmişlerdi. | Molla çok dinc ve mütteki bir adamdı. Orucundan, n: zından kat'iyyen geri kalmazdı Mola da, köylülerle teravih tmişti. Kızı nişanla- delikanlı da bu ce- aberdi. k olan delikanlı, fır- sat bu fırsattır, dive kızı ni lıyacak delikanlıyı teravih n ndan çıkarken — öldürmei vermişti. Âşık delikanlı, sokakta ve e-| linde tabanca bekliyordu. Molla, tesadüfen nişanlanacak deli -| kanlı ile camiden beraber çık-| miş yürüyordu. k delikanlı, tabancanın te- tiğini çekti. Nişanlı delikanlıya attı. Fakat, kör kurşun gidip Mol- danın alnına vurdu. Ve Molla, dügşerek öldü. İşte Mollanın ve- fatı böyle olmuştur. Allah rahmet eylesin...'* / — Bitii — * ına İbrahî_ı_n—ı OLAN UN en çok korktuğu bir türlü ortadan çıka- a “WENİ SA- 4 şarkısı yalnız Bebeği değil iz - zetlü bir şahsiyeti de hatırlatır. Oldukça dledikodu uyandırmış bir şarkıdır. Güftelerimizde memnun ola - cak bir cihet vardır: Bestekârın ismi ön sırada geçer. Güfteyi yapandan bahis bile edilmez. Ve Zannederim ki bunda da işabet | edilir. Çünkü bir çoğu ancak beste hatırı için yutulan 80 - ğuk, yavan, hayide şeylerdir. Bu bakımdan ben hiç bir şey ifade etmiyen bico, bicoyu daha zevkli bulunyorum. Bico aleyhdarları siz sürükleyici, getirici olmak itibarile bana ağırlamalardan yahut köçek havalarından — bahsedebilirle! Onların da güfteleri tahlil edi- lirse hayli gülünç şeyler görü - lür. Meselâ maşukasının sevda- sile yânan âşık Bülbül olsam & v | hiç şüphe | cuşu huruşa | kona da bilsem dallere diyor. Koskoca adam, Nasre din hocanın acemi bülbül hil sini hatırlatacak acayip bir | vaziyette ağacın dalında tasav- vur edilsin. İkinci mısra daha parlaktır. Alam da seni gidem de gurbet ellere Ağacın dalında bülbül olmak la gürbete at etmek ara- sında ne münasebet var? Hele kadan gelen mısralar şaheser saçma nümuneleridir İkimizi birbir odaya koysalar Üstümüzden altın İilit vursalar Cânanla odaya -konulduktan sonra: başkaları tarafından üst- lerine hem de kıymettar bir ma denden kilit vurdurmak değme lınin kolay kolay ” hatırına gelir şey değildir. İn'sanın “o- daya kapandıktan sonra anah -| tarı çeviriverin!,, diyeceği geli- yor Görülüyor ki saydığım bu münasebetsiz güftelerin hepsini bir kalemde atmat ve ondan sonva her besteyi bico tıce diye söylemek hiç fena olmayacak Zaten radyonun bize ilk ağız- da verdiği dersin asıl mahiyeti de bu olsa gerek! İ ö2. Ulunay YXENİ SABAH HARP VAZİYETİ ğ Harbin aldığı ir yer' sey (Baş tarafı 1 inci sayfada) İngilizlerin, ada cenup kıyıla- rına çıkarmadaki güçlükler yü- zünden de, Girit garnizonunu muharebenin icaplarına besliyemedikleri — anlaşılmakta- dır. Bunun diğer sebepleri de vardır: a) Giritte bir kuvvet m kasına çıkmak, diğer cepheler- deki durum derpiş edilince, mu-| vafık mıdir? | b) Mısır - Libya sınırlarında, Mevsimin muhalet ğ müttefikler, ilerlemeler kaydetm rit, Libyanın ikmal yolu üzerin- | de bulunmakla büyük ehemmi- | yeti haizdir, €) Suriye ile çok kından ilgili bulunan da takviyesi zaruridir, d) Nil ordusunu zâfa düşüre- bilecek herhangi bir kuvvet ayır mada düşünülmiye değer, e) Harekât sahası daraldık- ça, zorluklar artar ve zayiat da hele ardı arası kesilmiyen hava akınları sebebile, dikkati celbe- debilir, f) Almanlar, Ege bölgesinin birçok üslerinden taarruz filo- ları kaldırabilirlerken, İngilizler Mısır ve Filistinden vakit vakit uçurdukları filolarla Girit se- malarında faaliyete geçmekte- dirler, B) Alman hava filoları 2000 kilometrelik bir uçuşla Ege böl- gesi hava ordusunu takviye im- kânını bulmuşlardır. İngilizler mevzi daha y | Kıbrısın Dut Mevsimi Başladı Dut mevsimi geldi çattı. her sene böy- sileler cün Bizim mahall le günlerde kom: hur cem dut ye B ler. Gün görmüş yaşlı (hanım- lar) için bu vesile, maziyi ha- tırlamağa yarar. Şöyle konuş- | tuklarını hep işitirim. | — Komşu hu! Ayol dut ye-| | meğe gitmiyecek miyiz? — Ya kardeş. Biziniki de dün akşam söyledi, bu pazar Meci- e gidelim diye. stüme iyilik sağlık. makapı dururken Me- cidiyeköyüne de gidilir mi imiş? Yaşlı (hanımlar) böyle ko -| nuşa dursunlar; — mahallenin bıçkın erkekleri ile her nasılsa | dünya evine girmemiş - tazeleri | | de dutlukta kısmet evine ha- zırlanmaktadırlar. Dutluğa gi- dilecek gün, onlar için fevkalâ-| de bir gündür. O güne mahsus| olmak üzere yeni rubalar giyi- lir, takılır, takıştırilir, kaşlar arlmır, rastık, kozmatik hep a- lesta! Gençlerle yaşlılar, ayrı ayrı sebeplerle de olsa, hep dutluğa gidilecek günü iple cekerler. Nihayet mevud gün gelir ça- tar. Bu ekseriya, bir Pazar gü- için Mısır ordusunu anavatan - dan ancak Kap yoluyla besle - mek mümkündür. Bu mesafe 13000 mildir. h) Mısır ve Girit harekâtı sı- | | rasında Iraktaki ayaklanfhaları | bastırmak için' mühim bir or-| dunun Basrava çıkarılması mec buriyüetleri baş göstermiştii Bu harekâtla müterafikan, Fi- listin garnizonu da mühim kuv- vetler almıştır, Fakat, Girit, bütün bu zor- lukları ezmeye değerdi. Doğu Akdeniz emniyetinde Girit, bir temel taşıdır, çelik bir kale me- tanetile daima ve daima elde bulundurulmalı idi. Giritteki kanlı hâdiselerin hi- tama doğru yaklaştığını göste- ren alâmetler belirmektedir. Gi- ridin ziyaı, Süveyş müdafaa çephesinde bir rahne açabilir, bunu gizlemek ne mümkün! Libyada: Girit etrafındaki savaşlar, 'Akdeniz donanmasını uğraştır- miş ve hırpalamıştı. Almanla - rın Sicilya yolile Rommel kuv- vetlerini beslemi olduklarını tahmin edebiliriz. Giritte yer -| leşmek de Sirenaik ordusuna imdat göndermeyi temine yarar. | Diğer taraftan, Girit üssü, İs- kenderiye ve Süveyşi, doğu Ak- deniz armadalarını tehdit eder. Habeşistanda: İngilizler, bu harpte, Habe - şistanda radikal hareketler yap tılar. İtalyanların Habe: dan alâkalarını kesmek, bir di- ğer yazıda da izah ettiğim gibi, bir kazançtır. Artık. Wavel, rika hinterlandından emin, Sü- veyşin doğu ve ba nda yığı - naklarını yapmakla meşgul ol. bilir. Hiç değilse Kı: zerinden emin bir yol ana y da ve Pasifiğe bağlar. Trakta: Tral 1 deniz geçmiyec Burada emniyetin Filsti, ve Akdı yi önlemeye imkân vere Almanların — Giritten Süveyşe teveceüh edip etmiye- ceklerini - şimdiden — kestirmek kabil değildir. kâta engel teşkil edeceğine da- ir olan kanaatleri motörlü ve zarhlı orduların değiştirmiyece- ğini söylemek de doğru değil dir: Biraz intizar! — * ükünun * iadesi tesisi, — kuvvetli n e doğru — kaydırı! nizden gelece Sıcakların hare- | sonra nüdür ve öğleden sonradır. Ör- talık hafif serinlemeğe başla- yınca komşu aileler evde ha- zarladıkları nevaleyi alıp yola| düşerler, Bir dutluğa uzanan yolda elierinde sepet, koltukta | çıkın ile gördüğünüz kafileler | işte hep bu “dut hacılarıdır,, 'Tabir mazur görülsün, zira ba- zı kimseler için dutluğa gitmek dini bir ziyarete gitmekten farksızdır. Süküti. adama (dut yemiş bülbül gibi) derler. Bu söz ne- reden çıktı, lisanımızda nnsllw yer etti, bilmiyorum. Hele dut| yiyen bülbülün küçük dilini yut | tuğuna dair elimizde hic bir ve- sika da yoktur. Bilâkis, gitti -| ğiniz dutluk Sık ve serin ise| bir çok kuşların, ziyaretiniz, sa- bah veya akşamın hüzünlü sa- atlerine rastlamışsa bir çok bi büllerin şakır şakır - öttüğünü, | cıvıldadığını duyarsınız. Başka bir şey daha var: (Söz gümüş ise süküt altındır) feh- gider- —— vasınca hareket etmesini bece- remiyen nice kara bülbülü va ki dutluğa değila, zindana gö-| tü onun için “âlem yine ol| lem, devrân yine ol devrân) dır demek ki duta karşı fazla| ileriye gidiyoruz. | Eğer dut yinenin susması lâ- zam gelseydi şu dutluklarda hal- kın suspus oturması lâzım ge- | lirdi. Nerde efendim bu saadet? Sık dut ağaçlarının kaba göl-| başlı - lerine hasırı s ar büll mayı az yapmışsın — Canım sağ olsun! — Dolma yemeden canın &« olur mu? —E Bak yemek yok mu? e bizim kız kendi d irm 1 ile - Hu efendi, zıkkımı fazla kaçırıyorsun Derken bir münakaşa. — Aile reisi, böyle bir serin yerde ka fayı tütsülemezse nevde tütsü , ele üye lesin! Hanım is: cağız diy Hic ol: ko böyle bir yerde i iyor altındaki hasırlara € adınlar erkekli ka- er ortada çilingir «ofrası, a- yaklarındaki lâakal iki numa - ra küçük iskarpinleri çıkarıp hasırın bir Gelsin dut, Öteden bir zurna sesi gelme- ğe başladı. tarafına — atmışlar Yazan : BEHİYE Ark i başım gö hdan cırlak bir kadın yara yara okuyor: | ünü eski bir şarkıy “Binemi sadpâre İıldın çeş müjgânın gil Etraftan itirazlar: — Yanlış okuyorsun, — Yavaş söylüyorsun, duy - muyoruz. | — Öldür beni be, yaktın ka-| vurdun! Bi oğlunun: (Yaktın — kavurdun) kadinı hiç sormayın. dediği | “Kalem ile vasfedemem ,, Zavallı kadın, bütün bu sar- kıntılıklara sesini çıkarmadan faslı tamamladı. Parsalar veril- di, iş, tatlıya bağlandı. Fakat sü künet avdet etmiş olmadı. Bu sefer de etraftan “temen- | niler,, duyulmağa başladı: | — Konyalıma güzel derler! — Döktür, Gdöktür, döktür, döktür yavrum hey! — Şahane gözler' * —» — | Böyle ismi cismi alenen söy-| lenen şarkılar da “teganni e-| dildi.,, Tekrar dut faalı 'başla -| dı. Düt faslı değil, duta ibadet | başladı. | Yanımızdaki hasırda oturan yaşlı bir zat, bizim sofradaki erkeklere hitap etti: | — Dut diyip geçmiyelim. Mü | barektir. Öyle bir şifat hassa var ki Lokman Hekim bile keş-| fedemedi. | — Hangi Lokmanhekim? Ga- zetelerin Lokmanhekimileri mi? | — Şakayı bınak canım. Kaç tane Lokmanhekim var? İ Ne diyordüm, — duttaki şifai | SULNACA 123456100 | ki bir ki bulmaca 4 $S6789 3 N — v &.- | l — yapalım Dut'a tapanlar - Mecidiyeköyüne mi git sek, Mevlânâkapıya mı? - Dut'un şifad hassaları neymiş ?... ha keşfedemedi. yindir. — Amma yaptın mu bu? hekim — bila Bir kere müley < lokman ha? M - Daha iyi. Sonra ipek ne den olur? — İpek böceğinden. — İpek böceği nasıl yetişir? Ne bileyim ben? Ne yer? ğ Dut yaprağı. — Ha, demek ki mül ğında bile cevher var. — Zannetmem, öyle olsaydı,| meselâ zatıâlinize dut yaprağı! yemeği tavsiye ederdim — Neden? — Neden olacak mak için! Şaka kaba ve dikenli kaçmış4 tı. Erkekler somurttular. Neş'e- miz kaçtı. Biraz sonra kalktık. Güneş batmağa başlamıştı. Dut ağaç- larının altına hâlâ çarşaf gibi tenteler geriliyordu. Kafilemiz- deki (hanımlar) şu teklifi yap- tılar. | — Çocuklar, gelecek Pazar da Mevlânakapıya, Bayrampa- şŞa veya Takyeciye gideriz Ol- maz mı? Derler ki esnaf içinde en çok hile yapan dutçularmış. Hattâ bazı kimseler tanıyorum ki a ğızları yandığı için dut satın almağa tevbe etmişlerdir. Baş- larındaki tablâyı, canbazca bir meharet İle taşıyarak mahallb arasından geçen yalınayak Gut çuların şöyle haykırdıklarını duyarsınız: — Lokma gibi be lokma gibi! — Bal akıyor bal! — Kuzu Taübarek! Dedikleri belki doğrudur. Fa kat satın aldığınız duta bakın- ca ham, yeşilimtrak, kuru oldu ğunu görürsünüz. Niçin? Çünkü dutçu size, kaş ile göz arasında tablanın a|t katlarından vermişi tir. Ve bu onlarda bir itiyad, ipek yap ? | mesleki bir an'ane haline gel - miştir. Onlar, mostıralıkmış. Sonra dutluğa gidersiniz. Dutçu ile pazarlık edersiniz. tediğinden 5 kuruş fazla verir- siniz ki size iyi dut versin, Pa- rayı da alır fakat o, yine bildi- ğini okur. Huy canın altında imiş no Baba Hindi Bir kız çocuğunu az daha öldürüyordu birimiz- Kaymaz na inde şöyle r Bu R çocuğu, yoldan en bir baba hindi- z ve hücumuna maruz Zavallı çocuk neye sına, vücu - meselesi Cahit yerinden vur yaralar çarşıya kadar olduk! n sonra nin yolunu tutmuş a iki » yüzünden aralarında kaşa çıkmış ve gitgide bu k lan bahç bir mün; Cahit yat çekerek öz kandı telif yerlerinden yaralamıştır. Suçlu kardeş tevkif n e edilmiğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: