23 Temmuz 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

23 Temmuz 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: M. Sami Kara)el HSSEMESUMARIZARR ASSS RN L A TUSA D2 — Güreşler kıran kırana duğu için büyük orta güreş devam edecektir. Başaltı güreş- leri yapılırken büyük orla ba- gına kalanlar güreşlerini ayırd edeceklerdir. Büyük — ortaya, Tosun, İbram, Kızılcalı kalmış - | tir. Bu, üç pehlivan arasında Kur'adar H kur'u çekilecelttir pehlivan galiple umqm—ısm | Cazgir, haköm Beyeti önünde | kar'ayı attı. Telit Hersölec; ile | Kazılcalıyr karşı karşıya getir - di ve Tosunu tek olarak karaktı Tosum; bu: işte fevkalüde kürlü | idi. Lâf değil tek bir güres yar pacaktı: Hem de “orgun olan hasımla tutuşacaktı. Kızılcalı, belâli bir herif oldu- dan her halde Hergeleci ile - çok çetin olucaktı. -Öyle Biribirlermi kalay kolay yenemi- yiceklerdi. Neticede kim galip gelirse Tosunla dinlenmiş olarak | karşılaşacaktı. Cazgır kur'a çekildikten son- ra tekrar meydana geldi ve se- yircilere seslendi: — Büyük ortaya kur'a atıldı. Kazılcalı ile İbrum güzeşecekler.. Tosun, galibi bekliyecek.. Besalt da yağla- Hip meydzna çıkmışlardı. Yani, başaltı güreşi başlamıştı. Kimicalı yaym saat dinlen -| mişti. İbramla, Kızılcalı da yağ | landılar; meydana çıktılar. Kazılcalı ile Hergeleci tutuş - muşlardı. Cazgır, Ezerçeli: ağör lar, Torlaklılar fena halde Tö- suna kızmışlardı. Ellerinden gel se yanlarında kovacaklarcı. Hattâ ağalardan biri Tosuna " — 'Tek güreş yapacaksm — Tülih bu.. ya bana çıka.idi. — Ah! sana çıkmış olsaydi. © vakit görürdün dünyanın kaç bucak olduğunu. — Ağamı, neden böyle söylü- yersun?. "Beü; erkek adamım.. J-weıdıı böyle mi: ya- — Ya ıe%ıpır_ meydamı b — Sanmeydanı İbram için: - Bmakacaktın bir başkası için de-| ezdi. — Böyle pehlivanlık olmaz.. vam we ise ben de o değil mi- yüm?. — Yo.. sen, daha İbram kadar pehliyan değilsin.. meydan onun düri eyiace, çene yarışmın kav - gaya döküleceğini anlıyan Deli Harız TTosuna dönerek: — Tosun, sen sus' 2, ber birşey söylemi - n O wı. Açteaftar değilim.. | güres İyran. hxîı;-; s| Gar zecoln gisaydın di St af& te, ben de bunu soylemek Deli Hafıza dönerek: in misin? yorda. - Pura € | resiye boğardı. | fedakârlığı hiç Kızılcalı ile Hergeleci biribi - | vine girmeişlerdi. Kızılcalı, yapılı a için Hergeleci pkı K uıralı gibi tutuçlarından bir ştı. Ne kadar yüs-| tutuyordu. mifü “$59- görme- Kızilcab kaz Kanadımı siyırarak üste de paça | larını ele geçirmesine hayret et-| Derbati boyundurukla | ca idi muka- | bele etti Ve Hergeleciyi şiddet- le boğdu. Hergeleci, paçaları bı- rakmıyordu. Kandıralı da fena halde has- mım boğuyordu. Başka çare yok | 'tu. Yoksa, bir elde çift paça mağ lüp olacaktı. Kandıralı hasmını öyle boğu- yordüu ki, Hergelecinm gözleri nadan dağa diçen firlamişir x n hor uUlmurlu. Ö- temyalar oldu ma, birak!. — Boğma be! Bazıları da şöyle bağırıyorlar di — Güreş Susunuz — Paçaları bıraksın Doğru idi. Güreş ister”kıran kırana olsun ister olmasın, ma- demki hasım paçaları bırakrm- yordu. O da istediği gibi öldü- kıran — kıranadır. Herseleci, nihayet paçaları bıraktı. Yoksa boğulacaktı. Kı- zılcalı, hasmını dehşetli bir su- rette boğmuştu. Fakat, pehlivan olan Kızılcalı hasmı paçalarını bırakınca o da boyunduruğu boşalttı. Bir an i- çim bile hasmma eziyet etmedii. Kazılcalının bu pehlivanlığına Defi Hafız bile hayran olmuştu. Oturduğu yerden seslendi: — Aferin Kızılcah!. | Ve yamındaki ağalara döne - reki — İşte, pehlivan dediğiz böy- le-ohur. Pehlivan burna derler... Hasma paçaları bırakınca o da boyunduruğu söktü. Dedi. Kizılenli, cidden usta bir peh-| livandı. Öyle hiyanetle, gaddar- likla güreş kazanmak istemezdi. Ustaca güreş tutardı. Hergelecinin yediği boyundu- ruk kuvvetli olduğundan sarsil- , Huştı. eg Sairmad ” EĞER Rüsi |" n;ı Ppadülaârla âsmış olsaydı, mağ düşürecekti! ' - pehlivan, tekeat'katsı kar| şıya geldiler. Hergeleci de hir bo yunduruk kolluyordu. Her halde intikamamnı alacaktı. Çok geçmedi. Kızılcali, hasmı , na' bür daliş yaptı ve paçalardan | tuttu. İste, Hergeleciye fırsat! gelmişti. Hergeleci, hasşmı paçalara i- nince © da boyunduruğu taktı Hergelecinin malüm zoğlu bo- yunduruğu idi; Hergeleci, hasmımı şiddetli! Bir-surette boğdu ve baş parma- güz gartlak boşluğuna basarak Kazılcalı, böyle zoglu bir bo- yundurak yememişti. Daha ilk. hamlede nefesi tıkanmıştı. Ve aa Dik omuzlarını silkti. — Henüz ne yıı;ıucagımı ben de bilmiyorum, daha plânım o kadar geniş kı, Nai den bir şey söylemek kabil de- | ğil Fakat bana inanın çekinmi- yeceğim. Genç hafiye'de ayağa kalktı, adresini aldıktan sonra ziyazet- çisini kapıya kadar götürdü. Genç kız kapıdan çıkmadan ev- vel, elini uzattı, ve elleeri birle- şince Dik şimdiye kadar — duy- ınadığı tatlı ve taze bir heye - canla sarsıldığını anladı. Mis Diyana titrek bir ses- le: — Muvaffak olsanız da, olma sanız da, benim için yaptığınız unutmiyacağım. Dikin gözlerinde sanki bir alev parlıyordu. Kuvvetli bir sesle: — Muvaffak olacağım de Muvaffak olacağım Mis Diya- üz emi- siz. durdu. ik bir tuv köşedeki ayna o labın içinde bir artisti imrendi- recek kadar takma sakal, bıyık vi makyaj eşyası var- Yüzünü değiştirdi. Şık elbise si yerine bir seyyah elbisesi ve St Cebine de iki âlet alarak evden çıktı Âletlerden biri epeyce tehli- keli otomatik, büyük bir taban- Diğeri kauçuktan bir tok maktı. Bu tokmağı başinda his- seden kimse, epeyce zaman bay- gn yatabilirdi. Aradan iki, üç saniye geçme- den caddede idi. Yarım saat sonra da ölü doktor Jenkinsin küçük hastahanesinin bulundu- ğu Riçmonda giden trende idi Genç polis hafiyesi — Jenkins hastahanesinin bulunduğu Riç- Bi asabı bozulmuştu. Derhal ha | manin paçalarını boşalttı. Hergeleci intikamını ılmıştı. | Hasmımn iflahıni kesmişti. Hem de boyunduruk - fasli o kadar sürmemişti. Yarım dakikada 0- | up bitmişt | — Deli Hafız, kıs kı: Kızılcalırın rakıp kaçranız di?, gülüyordu. — Nasıl birakmasın?. Zoglu boyunduruk bu!.. — Bir çıpıda hem asabını bo | zuyor ve hem de nefesini kesi - yor.. — İbram, çekiyor duğrusu.. — O, boyunduruğu idman y | parken bazan bana da çekiyor da nefesimi kesiyor be!, — Ya — Ba ölü gibi oldu. Dedi. Güreş ayakta böylece devam edip gitti. İki taraf ta biribirini bir türlü doğru dürüst kaparak bıqtıraznlmıst! Her irini üreş başlıyalı bir s: yakın olduğu halde daha hâlâ iki pehlivan ayakta boğuşuyor- ikisi de | lardı. | ven 'aman boyunduruk | n Kızılcalının suratına | atlatıyor S Güreş deak gibi devem edi -| yordu. Hevgeleci, bir türlü mana güreşi bindirememişti. Va | ziyet acayip idi. Seyircilere ü- mitsizlik veriyordu. Billrassa, Ezerçeliler ve Tor - laklılar üzülüyordu. Kazılcalı, ! | güreşi bindirememekle beraber hasmına da meydan vermiyor -| duü. İki pehlivan ayak- güreşile vtatı bir buçuk saat boğuştular.. Müteaddit oyunlara rağmen birlerini alta alamadıl: »Daha ' hölâ, Hergeleci güreşi' bindirememişti. Vaziyet endişeli idi. Ktalcalı, ustaca güreşiyor - dü. Hasmına güreşi uydurmuş- tu. İşin en fena tarafı Kızılcalı - nin hasmına güreşi uydurması idi. Hergeleci, bir türlü güreş y tabiyesini hasmına tatbik ede - ] memişti. Ağalardan biri Deli mfız.ı1 sordu: — Usta, güreşi nasıl görü - yorsun7. 1 — Sizin gibi.. daha ortada bir. şey yok.. — İbramı bu derece durgun güreşir görmedim... (Arkası var) g—— HİKÂYE --| İ Ta'kst bakası İsta WBet Bölgesi Bisiklet A- mlığından! 1 — 27/7/1941 Pazar günü sabahı mükelleflere mabets ol- mak üzere bir bisiklet ya tertip olunmuştur — Yarışa saat tam 9,30 da nacaktır. ellerin kellef bu yar istedikleri tip bisikletlerle işti- rak edebilirler. 5 — Müsabaka yerine muay atten geç kalanlar koşuya iştirak edemezler. | 6 — Yarış yolu: Fenerbahçe stadı önünden başlayıp Kartala p gelme-suretile 35 kilometredir. | 7 — Koşucuların yarış saatin den evvel hazırlanmış oldukları halde yarış yerinde hazır bulun | maları ve isimlerini hakem he- yetine lraydettirmeleri lâzımdir. Yurtta Sabah Lâmka camn ihti- yacı karşılamıyor Sivas (Hususi) — Vilâyeti - mizin lâmba camları ihtiyacını karşılamak üzere İktısad Vekâ leti nezdinde vilâyetçe yapılan teşebbüs neticesinde bu camla- rın Türkiye cam ve gişe fabrika | larından temin edilemiyeceği bildirilmiş olmasından hemen bu hususdaki siparişler fabrik: ya yapılmıştır. Bu suretle vil: yetimizin lâmba camları ihti - yaçları da karşılanmış olacak - İzmirden bildiriliyor: Keçecilerde Kömürcüler çar- şısında Şükrü oğlu Davudun alış veriş esnasında kalp bir gümü lira vermek istedii görülmi ve derhal yakalımmıştı.r Zabi-| taca tahkikata devam edilmek-. tedir. | Bir cinâyet —. 1 | İzmirden bildi Bergeniz Haai “SRal! Köyünde bir cinayet olmuştur. Hüseyin Özdemirle Ati Kaya a-| rasında bir çocuk meselesinden | kavga sonunda Ali tabancasını çekerek Hüseyni öldürmüştür. Katil yakalanmış adliyeye tes—ı lim edilmiştir. mond kasabasına vardığı zaman henüz akşam - olmamıştı. İstas- yonda hastahanenin nerede ol- duğunu sordu, ve bir kilometre uzakta olduğunu öğrenince, 0- raya döğrü yürüdü. Biraz sonra hastahanenin ya- kmında idi. Fakat içeri girme- den evvel bazı noktaları anla * mak faideli olacaktı Etrafına bakın: k bir kır kahvesi v. lâsında: “Kral - Jorj yazılı idi. İçeri girdi ileride kü- d, tabe- jyarıya boştu. Tezgâhın arl da, şişman, kıvırcık saçlı ve ga- rip yüzlü kahveci oturuyordu. Dik ona yaklaştı, ve bir duble bira istedi. Yudum yudum içer- ken sordi 'skiden doktor Jenkinsin, şimdi de doktpr Hendrikin has- tahanesi bu taraflarda mı? Kahveci âdeta hiddetlendi: — Evet.. Ne tuhaf, beş daki- ka evvel biri de ayni hastahane- yi sormuştu. Dik böyle bir fazla memnun de bu kahhvede edebilecekti. — Öyle mi?, ilk soran kimdi? — İşte radaki adam Dik kahvecinin gösterdiği is- tikamete döndü. Bu bir masada tek başına oturan basit giyimli büyük ve sağlam yapılı bir de- Hikanlı idi, önündeki şarabı mi- desine yuvarlamağa çalışıyor - du. Delikanlı çok zeki bir i na benziyordu, görünüşte baba- can bir hali vardi. Dik bir da- kika düşündü. Sonra doğruca delikanlıya ilerledi ve kasketinin siperini tutarak: — Merhaba arkadaş... dedi. Delikanlı gülümsiyerek cevap tesadüfe çok olmuştu. Belki bir ipucu elde . Peki acaba KORKU EVİ 23 TEMMUZ 1941 anakkale önünde çeliğe : karşı imanın zaferi Birafımız kan, ed ve feryad dolu idi. Bizim için tepey nüşi Tepede on boş askerle kaldım. Buradan man - sara pek lâtif idi. Aşağıda bo-| Baz, Asya sahillerinden gelen| Türk takviyeleri, yollardan ge- | çen'otomobilleer, görünüyordu . Biz buradan Kilitbahre, Ahi- baba sırtlarına ve bütün bu ha- valiye ait düşman münakalâtı- na hâkm idik, taldığını görüyordum | « . Şimdi yalnızdım — ve yaramdan akan kan yüzünden halsizlik hissediyordum. Sovla koyu taarruzunun akim kaldı- ğw görüyordum. Türklerin bir iki bin kişiden fazla kaybetme - diklerini buna mukabil büyük takviye kıtaları aldıklarını fark ediyordum. Telefon hatlarım bozulmuş, tahrip edilmişti. Ken dimri bir akşam evvelki siper - lere attım. Yaramı pansuman ettirdim ve alayımı aramaya çıltım. Alayı tekrar toplamaya | muvaffak oldum ve tepeyi tek- rar ele geçirmek için takviye bekledim. Heyhat!.. Bize hiç bir yardım gelmedi ve 9 - 10 Ağus-| tos gecesi mevzilerimizi muha-| faza etmemizi bildirdiler. Öğle-| den sonra saat beşle yedi ara - sında nükim, miktarda . Türk , kuvvetleri beş mukabil taarruz yaptılar. Fakat bizim hatlarımı | zav15: mtereden fazla yaklasa-| madılar. Miralay Tomes ile Le Marchand'ı Conk bayırın en yük sek noktasına gömdük. Harekâtı mız hakkında izahat Vvermeye | davet olundum. Çok zayıf — ve| bitkindim. Generale bize mü- him miktarda kuvvet vermesi icap ettiğini söyledim. — Yalnız | kuvvet değil, yiyecek ve su da| vermesini istedim. Eğer bunu temin edemezse Çanakkalenin anahtarım ricat ede ede terket meye mecbur. olacağımızı ilâve , ettim. General bana - verdiği cevapta taarruzun hemen her noktada akim kaldığını ve! alayın ertesi sabah aşağıya alı-! nacağımı bildirdi. Ka verdi: — Merhaba, Hiç teklife lüzum — görmeden Dik yabancının, karşısına otur- muştu. — Demek sen dedoktor Hend rike gidiyorsun? Ötekinin gülümsemesi dur - dü, — Bu geni alâkadar eder mi? dedi. — Hem e çok fazlâ... — Yoksa sende mi iş isteme- ğe geliyorsun?. — Tabil... — O halde geç kaklın azizim, çünkü benim Glaskov'lu meşhur doktor Vinfrid'den kendisine getirilmiş hir tavsiye mektu - bum var.. Eczacı olarak alınma- mı tavsviye ediyor. Dik bu umulmadık tesadüf - ten edebili dü, v Sen doktor Hendriki tanı- yor musun? — Ne münasebet.. Şimdiye kadar hiç görmedim. Glaskov- dan geleli yarım saat bile olma- di — O halde çok iyi.. Bana bak lira kazanmak ister misin? Sorduğun suale bak... Yüz lira kazanmayı kim istemez! Delikanlının gözleri açılmış- yi tı. O halde dostum, şimdi sa- na söyliyeceklerimi can kulaği le dinle, Ve Dik anlatmağa * Bir kere daha, cesaret insanların işine yarıyan t düf, Dik'in yüzüne gülmüştü. Kahvede tanıştığı adamın is- mi Vilyam Mürray idi. Glaskov şehrinin meşhur doktorlarından doktor Vinfrid'in yanında ecza- başladı. ahibi c olarak çalışmış, doktor Hend- rikin sıki dostu olan Dr. Vinfrid de onu burava, dostunun hasta- hanesine eczacı olarak tavsiye etmişti. İşin kötü tarafı, Mürray hiç de eczacılıkta devam etmek is- temiyordu, teyzezadesinin şima- li İngilterede büyük bir çiftliği vardı, orava girmek istiyordu. Fakat bunun için de paraya ih- tiyacı vatdı. Kahvede tanıştığı genç adam kendisine 100 İngiliz liralık bir servet teklif edince sevincinden sanki ağlıyacak ha- le geldi ve 100 İngiliz lirası mu- kabilinde Mister Vilyam Mür- ray doktor Vinfrid'ten, doktor Hendrik için aldığı tavsiye mek- tubunu seyyah diye tanıdığı polis hafiyesi Dike verdi. İşte bunun içindir m yir mi dakika sonra Dik, güzel Di- yananın babasının arengiz bir surette kaybolduğu hastaha- nenin kapısı önünde, elinde ba- vulu ile belirdi İlk farkın tahanenin çol vardığı şey, h yüksek ve üzeri tel örgü ile süslü duvarları oldu Gülümsedi: — Vay canma, de- erken her halde iyi girili- mma, ya çıkması!.. Duvar boyunca yürürken, önünde kalın demirlerden örül müş ve üzeri demir kazıklarla örtülü bir kapı gördü. Bu hasta- hanenin bir kaleden farkı yok Ne geçmek olam var! yı çaldı. Biraz bekledi. Sonra kapıdan küçük bir delik sivri burunlu bir yüz zmı açtı Bir emriniz mi var? — Doktor Hendrik beni bek- liyor.... Eczacı istemiş de.. — Peki.. giriniz!, ise elimde Boşa giden gayretler Ağustosun 10 uncu gü fak, boşa giden kahramanlık sahnelerini aydınlatmıştı. Bu giddetli muharebelere iştirak e- denlerin yarısı, 12.000 kişi kay- betmiştik. Bir türlü zaptedile - miyen müthiç tepeler parlıyor- du. Bununla beraber Anzakla - rın sağ cenahında Conk bayı- rına karşı elde edilen muvaffa- kiyetler muhafaza ediliyordu. Ancak bunlara karşı da Türk| ihtiyatları gizli gizli tecemmü etmekte idiler. 8 Mayısta Anafartanm arka- sındaki tepelerde Türkler Bola- yırdan gelen takviye kıt'alarını sabırsızlıkla beklerken Sovla koyunda neler cereyan ediyor du? Bütün devirlere ait askeri tarihimizde o kadar yüksek sa- hifeler vardır ki Sovla koyu ve- kayini olduğu gibi yazmaktan çekinmeliyiz. 9 uncu kolorduya kumanda e- den General Stopford erkâm- harbiyesile birlikte Jonkif avi- zosuna- rakip olarak 7 Ağustos sabahı erkenden Sovla koyu ö- nüne gelmişti. General avızoda kaldı. Çünkü genide telsiz var- | dı ve işaretle de muhabere ko - laylığını gemide - bulabilirdi., $ “Ağustos gütü öğleden - sonrar karada bir teftişe çıktı. »" Bu general mükemmel ve mü- nevver bir adâtndı. On beş sene! evvel, yani cenubi Afrika harbi- ne iştirak etmişti. Bu zat 1909 da orduyu tericet- mişti. Büyük harbin başına ka- dar sıhhati müsait olmadığı i | mütekait olarak kaldı. Bu inzi- va hayatından kara kuvvetleri- mizin ihtiyacına cevap olarak getirilenler meyanında o da hiz- mete alindı. Lord Kiçner ona İn- gitlerede bir kolordu kumandan lığını haval& etti. İlk defa ola- rak hayatında bu derece büyük bir mes'uliyet yükleniyor ve düşmana karşı hareket eden kıt aya kumanda: ediyordu. Bu hiz- metlerinde onun — elinden geleni yapmış olduğunu kabule mecbu | ruz. İçeri girince, sivr ha fazla yakışacaktı. İri kapıcı Diki baştan aşağı bir süzdü, son ra sadece: — Geliniz!. dedi. Şimdi dev kapıcı önde, genç | kada iki tarafı çamlar- | la çevrili bir yolda ilerliyorlardı. | iki sivri | hafiye a: Ağaçların arasından, kulesi ile dört yüz sene evvel binalara benziyen bir bina gö - rünüyordü. Bir de. hafiyelerin — gö-| zünden kaçmıyan bir şeye daha | dikkat etti. Pencerelerin demir parmaklıkları vardı. Birkaç dakika sonra, nanın merdivenlerini Kapının önünde dev kapıc. Bekleyiniz... diye homur - ordu. dandı Bir dakika sonra tekrar gö - ründü. — Doktor sizi bekliyor. Tekrar bir nden çıktı- lar. Kapıcı bir kapının önünd durdu, ve pıya üç defa vur- du, içeriden kuru bir til- di merdive Giriniz! Dev cüsseli adam kapıyı açtı ve kendini Mü ak tanıtan Diki içeri girmesi için yan ta! fa çekildi. Şimdi Dik, duvarlara kadar uzanan ve rafları kitapla dolu kütüphanelerin loşlandırdığı bir odaya girmişti. Her tarafta ga- rip âletler, dosyalar, karmaka- rışık bir halde oraya buraya a- tılmış kâğiıtlar inüyordu. Kenarda büyük bir yazıhane nin önünde beyaz gömlekli ve takkeli bir adam oturuyordu i yaşlarında görünüyordu kat çok canlı bir hali vardı. Tamamen traşlı zayıf yüzü kes- kin çizgileri, gaga şeklindeki burnu ile vahşi ve yırtıcı bir ku- H andırıyordu. Hâkim bir ses- le (Devamı yarın) ü şa-| | ri müdafaa etmek burunlu adamın bir deveye taş çıkarta -| cak kadar iri bir vüeude malik | olduğunu gördü. Bir mahbus elbisesi her halde bu adama da- *, Mütereddit ve itrtiyatIi; r kumandan Geliboluda bir gece düşmau sahiline asker çıkarmak gibi muazzam bir tehlikeden doğan endişesi bertaraf olmuştu ki, ö- nüne yeni tehlikeler ve endişler ikti. Bel Türk kuvvetleri erkânıharbiyenin tahmin ve ta- savvurundan fazladır. Belki de onların işgal ettiği siperler, İn- giliz tayyareleri tarafından keş- fedilenlerden pek çoktur. Belki de gece susan toplar, gündüz sahile yığılan İngiliz askerlerini baştanbaşa tarıyacaklardır. Bu vaziyette Generalin aldığt en mühim tedbirler, karaya Çı- kan askerlerin tecemmü ve ta- hasşüdünü tamamlamak, bun 4 ların techizatını, bilhassa su ih- tiyaçlarını temin etmek oldu. Bir kere elde edilen toprakları muhafaza için hemen siperler kazdırdi ve ilerideki yürüyüşle- üzere mümy>- kün olduğu kadar çok topçu if $ raç ettirdi. İhracın ertesi günü, yani 8 Ağustos bütün bu meşgale ile geçti. Erkâmıharbiye Reisi Ge- neral Reed, kumandanın bütün fikirterine iştirak ediyordu. E- mirlerini ona göre verdi ve 9 Ağustos günü için umumi bir taarruz hazırlığınmı tamamladı. İngiliz harbiye nezaretinde ha rekât şubesi müdürü olan Genev ral Calvel şöyle yazıyor: “Sovlaya çıkarılan kuvvetle « rin ikinci gtü 9 umemkolordur < için nisbi bir sükün ve istirahat, günü oldu.,, fına, hem öteki tarafına bir göz atalım: Bu sıcak Ağustos günü öğleden sonra bir tarafta sakim ve ihtiyatkâr; İngiliz centilme- ni, sahile ve cepheye yayılmış 20 bin askerini seyrederek, bum ların az derin siperleri arasında piposunu — içiyor. Diğer bir kıe sım yüzlerce askerler, arada bir 'Türk obüslerinin hücumuna iğrıyan harp gemileri önünde güzel mavi sular içinde banyo yapıyorlar. Cephenin diğer tarafında Al- man generali, fırkaların gelme« sini bekliyerek — sabırsızlamyor ve Komurdanıyor; zayıf setir kuvvetlerinin bir hücumuna ma ruz kalarak süpürülmesinden korkuyor. Bu sırada son derece asabi olan Kemal Bey kıt'alarını ileri hattına sürerek harbe hazırlı « yor. ğ İngilizler banyo yapıyorlar General Hamiltonun harekâs tı takibe memur miralayı As ral 8 Ağustos sabahı, geri dö- nerek müşahedelerini şu suretla anlattı: “Sovla koyuna vardığımız zas Taan etrafa bir göz attık ve an- ladık ki harekât tamamile mu- Vaffak olmuştur. Bütün koy sü- Dik bi-| içinde idi. Deniz nakliye ga mülerile dolu idi. Mühimmat ve iaşe maddeleri nakline mahsus iler mallarını düşman tara- fından dilmeksizin boşals tıyorlardı. Sahilde hiçbir silâl sesi işitilmiyordu. Ve bütün sa- hil boyunca çırıl çıplak insanlar denizde banyo yapıyorlardı. Koyun cenup sahilinde kas raya çıktım. Buradan kolordu karargâhını keşfetmek niyetin - de idim. Fakat bu hususta hiç bir malümat elde edemedim. Ka ya çıktığım noktada yüzlerce kayalar .n_ı;mıiı tira « nda y an bir aa hati karıdan a züme çarptı. Hiçbir yüksek zabite rast lmeyince karaya doğru ilerle- Hâlâ hiçbir silâh sesi işitme- yince Sovlanın şarkındaki tepe- lerin de tarafımızdan işgal edil miş olduğuna kanaat getiriver- dim. Biraz sonra 11 inci fırka« dan bir zabite rastladım. O ba- na askerlerimizin sahilden pek ye girebilmiş -olduğunu eni bir ileri ha nesinin pek az muhtemel uğunu söyleyince hayret için de kaldım. Kolordu kumar nının karada olmadığını v mumi karargâhının Jonkil gemi sinde bulunduğunu da o söyle- di. ve veri (örkası var) O .gün cephenin-hem bu-tarası. süm

Bu sayıdan diğer sayfalar: