17 Ocak 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2

17 Ocak 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Selim Rı- «yeni hükü- ON Posta'da gıb Emeç, met muvaffak olamdasa Meelis kendi kendini — feshetmelidir» makalesinde, vaktiyie Receb Peker kabinesinin istif- sından sonra memleketin mali e iktisadi durumunda hasıl 0- Tan menfi — inkişaflar üzerine, kendisine teklif edilen - Başba- Lanlık makamımı — kabile ya- naşmayan Şemseddin Günalta- g, gimdi ayni — vazifeyi d>- Tühte etmiye kalkmasının hay- ra yorulmaması — gerektiğini Kkaydederek “makalesine — şöyle sen veriyor: İkinci Hasan Saka knhineı. ni yıkan; onun bütün bedahet: lere karşı müdafaasında ısrar eylediği böyle bir mali ve ikli- #adi siyaset olmuştur. Onun te- zirj tâdil etmiyerek aynen be- pimsiyeceklerin âkıbeti de ma- alesef, ondan başka türlü ol- mıyacaktır. | Bu sebeble yeni hükümet bir maliyeci ve bir iktisadeı hükü met olmak zorundadır. — Onur: politika tarafı daha sonra gelc- cektir. Bu hakikatın anlama- müakta ısrar edilmesi takdirir de Meclisin kendi kendini hetmesi — zaruridir. O zaman yapılacak olan yeni seçimlerin hangi şartlarla ve nasıl bir ka- zunla icra edilebileceği kendi- liğinden meydana gelmiş tasif bir mevzu olacaktır. * Şimdi iş telkine kaldı atan'da Yedekçi, «devir hatimi> adlı - fıkrasında Şemseddin Günaltayın Başbu- Kkanlık makamına getirilmesin- 'de tant bir isabet bulunduğunc işaretle diyor ki: İş münhalleşti ya, kuran ku- zana! Şimdi burada herkes bir kabine kuruyor! Fakat kim ne derse desin, bence fazılı muhterem Şemsed- div Günaltayda tam isabet vaz- gor. İmam, hatib mekteblerinin açıldığı bir sırada merhum büd ceyi eski İlâhiyat Fakültesi müderrisinden başka kim ku- zabilirdi? Şimdi iş telkine kaldı! Cena- B Hak;hemen- cümleye iman ecdlömeti versin! İskat mı? diyeceksiniz! Onu hiç düşünmeyiniz! 250 milyon Füsur liralık açığa bir milyon daba ilâve ederiz, olur biter! G Karınca hikâyesi TÜĞErE ü yine Şemseddin — Günaltayın Başbakanlığına tâyini mesele- sıni ele alarak şöyle yazıyor: Şemseddin Günaltay * Hoca Başbakan oldu. Allah memle- kete hayırlı etsin. Ustadın kıdemli bir psikoloğ ve eski bir tarihci olduğuna bakıhrsa, ruhumuzu okşiyacak işler yapacağı ümidine varabi- liriz, Biliyorum: <Psikoloğ ols: Başbakanlığı — kabul iydi?» diyorsunuz. Anlaşılan, dostlar siz karın- canın — hikâyesini - unutmuşsu- nuz: f 'l BCT 2 BiN YAPRAK okuyucu mektubu — Baş tarafı 1 incide — çan bir noktaya hemen balmumunu yapıştırıyorlar ve şüble yok ki nek | de isabet ediyortar. işin basit şekli, görülüyor ki he- men mürekkeb bir hale geliyor. Bu- Nu biraz daha dallandırıp budak- dandırabiliriz. Mesetâ bu okuyucu : — Elendit Sen kok kömürü ya- kacaksın... Ben bunun yarım to- nuna paramla hak kazanmak için muhtardan, belediyeden, yok daha bilmem nereden bir sürü evrak çı- kartacağım... Bunu yapamıyorum. Fakat kuzu gibi senin yaktığın kok Wömürünün zararını yine ben çeki- yorum. A İki gözüm.. Bu fuzuli fe- dakârlığıma karşı bari bana man- Bal kömürü ile odun temin et. Onu da paramla alacağım amma... Hiç olmazsa yoksulluğunu çekmiyeyim. Dese, ne cevab verecağiz? Ben: «— Haklısın birader!» den başka söyliyecek söz bulamıyorum. Bu, neye benzer bilir misiniz?. Unkapanı ve Galata - köprüsünden eçenlerden alınan parayı kaldıra- UmüMİ büdceye — vergi ' Koymağa banzer. Biz burada köprüyü — geçeceğiz. Şimdinan kazasında ömründe köp- TÜ denilen nesneyi rüyasında bile Börmiyen bir vatandaş orada bizim olarak Köprü par verecek! KSD Ya yeni hükümet muvaf fak olamazsa !... KBŞ , Karınca, Hacca gitmeğe kalk miğ. <Yahu, demişler, bu ba- caklarla sen nasıl — Beytullaha Yarırsın? Cevab vermiş: «Eece ne ya- parsin, hiç değilse uğrunda ö- Teceği * Hep karanlıkta H ömiyerte Hikmet, Peri- dun Es, <Nereye gidiyor- sunuz?> Daşlığı altında yazdığı fıkrada, tabkı — esrarengiz 70- manlarda “olduğu gibi kabineli Tin gede yarısında istifa ettik lerini söz konusu yaparak şöy it diyor: Eski kabine bir gece yarisı istifa etti. Hakikaten — merak — edilecök şeydir. Acaba neden kabine'er daima geceleri, bilhassa geco yarıları istifa ederler? Tıpkı esrarengiz romanlacın en heyecanlı ânında olduğu gi Şatonun büyük salonunda- ki saat tam oön ikiyi çaldığı za- man. Ve buna karlar — altında kalmış gehrin kuleli saati 12 kere cevab verirken... Dan, dan, dan... Ekseriya güldür güldi yanan bir ocağın başında na- zırlar imzaları basarlar. Kabineler romancı muhayyi- Tesine ve melodramlara aid sa- atlerde çekilirler. Ben hiç hir Kabinenin şöyle sabahleyin ge- lip, toplanıp, gündüz. gözü Hie ve intizam dairesinde istifa et- tiğini görmedim. Sanki Anayasada: <Kabine- ler ancak gece yarıları istifa eder.> diye değişmez bir hil- vardır. Bunun içindir ki gün ışığın- da çekilip giden kabineye ras- gelemiyoruz. Hep karanlıkta. N. K. İstanbul ve Ankara radyolarının vaziyeti İstanbul radyosunun bir an ö ce faaliyete - geçmesi lükalı makamlar tarafından devamlı gay Neşrişnti retler sarfolanmaktadır. göçmek muvakkat kabul dan Ümraniyedeki * stüdyodan da plâk neşriyatı y ı KISA EABERLERjİ 'atihte oturan M ötedenberi araları açık bulunan âr- kadaşı Malik ile kavga ederek la- klamıştır. pilacaktır. in üzünden Kemale Tan vapuru kamarotların- dan Ali Müfit Kireç iskelesindu va- pura 'binerken düşmüş, ağır suret- to yaralanmıştır. * Süllücede oturan “Ruşen a- dında biri arkadaşı Hasan Apaya- m sopa ile başından ağır suretie yaralamıştır. *W Melâhat adında bir genç kız Feriköyde kendisine — sarkıntılık e- den Rüstem adında birisini tokat- lamıştır. Hâdise Rüstemin şi ti üzerine zabıtaya intikal etmiş, tahkikata başlanmıştır. kapı caddesinde en goför Niyazinin irla- bindirmiş, içinde bulunan 3 kadıı Tn göför yaralanmışlardır. Belki bu suyun ka'rından daba muzlim ve daha nüfuz edilmez bir şeye doğru gidiyor; belki Arzularının korkunç çiçeklerini İğ kan ve alev dalgalarında yu- varladığı ruhunun — girdabına doğru, ruhuna doğru gidiyor... Hakikaten acaba neye bakıyor? Ne düşünüyor? Bilmiyorum... Belki hiç bir geye - bakmıyor... - Belki hiç bir şeyi düşünmüyor. Biraz bık mış sinirleri bir çok günahların kırbaç darbeleri altında ezilmiş gevgemiş, susuyor... Bundan ibaret! Yoksa bu, cinsiyetine bir demet kızıl çiçek takdimi i- çin son bir dimaği gayretle bu nefret ve deh$et gününün bü- '*tün Jevhalarmı, tekmil hâtırıla rınt toplamak için olmasın?... Bilmiyorum... Ona hitab etmiye artık cesa- ret edemiyorum. Sükülu ile ha reketsizliği ile benliğimin en e- rin noktalarına kadar beni pe- rişan ediyor ve korkutuyor. Hakikaten mevcud mu?... Kendi kendime korka korka so- Tuyorum... O benim mülevves hayatımdan ve derecesi yükse- len ateşimden doğmuş değil mi- dir?... Acaba kâbusların pey- dahladığı hakikisi gayrı müm- kün tavsirlerden biri değil mi- dir?... Birer hastadan başka G n tvdrl HABERLERİ Deniz Kalkın« |ma plânı hazır Plânın tahakkukuna milyon 600 bin dolar harcanacak 51 Denizelliğimizin âcil ihtiyaçlarım karşilamak üzero Üç yıllık Şeni bi kalkanma plânı — hazırlanmıştir. 51 milyon 600 bin dolara malolacak o Tan bü kalkınma plânı — tahakkul etliği takdirdo yaşlı gemiler sorvia- 'ten çıkarılacak ve bu suratle büyük tamir ve yakıt masraflarından küe tulünarak İktisadi Çalışma Tüikânı temin edilecektir. 1962 yalına kadar dehiz hat için tahakkuküna çalışlacak olun programa göre 1949 - 1950 yılında 1200 - 1800 tonluk G yokcu ve yük 10 bin tonlük bir tanker, 1950 - 51 de 3 biner tonluk üç yolcı gemisi ile 10 bin tonluk bir tan- ker, 1961 - 62 de isö 5 biner ton.- Tük iki gemi ve ayrıca — Maritim Bankdan alınacak kredi ile do 3 bi ner tönlük 3 yolcü - Yük gemisi a- hnacaktır. Behir hatları için 1040 - 1950 yı- Tnda iki tane 500 er kişilik vapur vo bir tano Boğaz jerilotu, 1950 - öl do 600 er kişilik üç vapur ve bir boğaz feribotu, 19 ilnda is 500 ee kişilik iki, 600- kişilik iki yapur ile Maritim Banktan temin edilecek kredi ile 3 feribot alınacak- tar. Bunlardan ayrı olarak programa göre limanlar için romorkör, duba sabit devvar, mavna, tarak dülm sı, vinç, klepe, büyük havuz tral ve kreynler alınacaktır. Ord. Prof. Şükrü Baban'ın vereceği konferans Ord. Prof. Şükrü Baban, bugün 18.30 da Eminönü Halkevindo bir konferans - verecektir. Konferansın aevzuu <Paraya dair> dir. Lazar Levi'nin yarın gelmesi muhtemel Dün Yeşilköyo gelmesi beklenen Fransız uçağı havanın mühalefeti yüzünden Atinada kalmıştır. Voro- ceği Piyano resit Ja şehrir Tevinin d dir. n bu uçak- ize gelmesi beklenen Lazar yarın gelmesi mühter; Konya Folklor gecesi Bu seneki Konya Folklor gecesi 29 ocak cumartesi günü Konak sa- Jonlarında yapılacak ve sabaha ka- 'dar devam edecektir. Konya Yük- sek Tahsil Okutma Derneği tara- fından tertip olunan geceye Konya dan kususi surette getirilen kaşık oyunu ekibi ve sax iştirak edecektir. Bir yıllık liman faaliyeti Verilen malümata göre geçen bir yal içinde İstanbul lina Pur gelmiş ve bunlar ton it- hal eşyası getirmişlerdi vBıı arada yeküini teşkil'eden emtia rasında 183138 ton akaryakıt, 84045 ton in şaat demirleri ve su boruları, 34252 ton makine ve yedek aksamı, 27549 ton — hurdayat ve — madeni — eşya, 24344 ton tibbi ve kimyevi ecza var dır. En fazla ithalât 77097 — tonla haziran ve G&9MI tonla eylül ayla- rında olmüş, buna mukabil geçen aralık ayının itbalâtı pek durgun geçmiştir. Sebep olarak piyasadaki umumi para darlığı ve sene Şonu münasebetiyle — yapılan bilânço ve hesap tasfiyeleri — gösterilmektedir. Yazan : Octave Mirbeau bir şey olmıyan delilerle katli rin hayalinde şehvetin uyandır- dığı bir cinayet teşebbüsü midtr?... Sakın... Benden hari- ce çıkarak, bana rağmen, günah şekli altında maddileşmiş benim kendi ruhum olmasın ?. Hayır!... Ona temas edemiyo rum... Elim onun harikulâde re alitelerini, vücudünün canlı re- alitelerini tanıdı bile... Onu sa- ran ince ve ipekli kumaşın üs- tünden cildi parmaklarımı yak- tı... Ve Klara onların temasın- dan ürpermedi, onların okşayış larında bu kadar defalar olduğu gibi asla kendini kaybetmedi... Onu arzu. ediyorum ve - ondan nefret ediyorum... Onu kolları- mın arasına almak nefesi ke linceye kadar, onu hurdahaş e- dinceye kadar, açılmış damarla- rından ölümü -ölümünü- içince- “E Sosyolog Gözile 5- | San'atın Dereceleri ÜZEL sanatların sınırı- nı çizmek çok güçtür. Zaman zaman . bir çok tağnifler yapılmıştır. — Mimar?, recim, heykel, musik!, şiir gi- bi başlıca sanatları büyül; Jdekorasyan, mobilya, müceyhel cilik, camcılık gibilerine küçü' dlar deniyor, yahud onlacı duğrudan doğruya güzelliği a- taştıranlarla faydacı olanlar diye ayırıyorlar. Buna benzer Yol'ardan onları saf sanatlar, ve gündelik hayata aid olanlar diye de ayırdık. Bu, bir ba baxımdan duyular yolundan yü sek ruhi hayatımıza hitab e- denlerle, yalnız duyularda ka- lanlar demektir. Bütün bu. ayırışlar iki keli- me ile kısaltılabilir: Yaradış (cığation) eseri olanlar, imal (Habrication) eseri olanlar. Bi- yinciler insanla tablat arasın- da, tekrarı imkânsız ve nev'in- 42 tek olan bir. kaynaşmanın eseridirler. Orijinal olarak ya şanmış olan bu halin ifade: ne biz Tirik cümle diyoruz; o sözle, sesle, renk'e, çizgi veya gaaddeyle ifade edilebilir. Bun- lars göre muhtelif sanat nevi- leri doğar. Fakat bütün bu Cuyu verileri ruhla âlem ara- sındaki bu orijinal rabıtayı gi teren vasıtalar olarak kalırlar. İkinciler, bütün insanlara hu ge'en, onlara huzur ve rahat v. ataları hazırlarlar.Bunun de duyu Verilerine vesile diye kullanacak yerde, onun et- rafında dolaşırlar. Bu nevi sa- Tttlar teknik ve pratik bir gh- ye ile hazırlandıkları için mü: tesna halleri tesbit edecek ve es tarafından elde edilebi- lecek şeyler vücude getirm calışırlar. - Bunun için hakiki sanat yaradışları her devicde ne kadar nadirse, bu küçük sı- rat imalleri de o kadar bol ol- n Athena Par- u emsaline sık sık ra: herk namıyan eserlerden — olduğu halde, estampa ile çoğaltılan alçı kabartmaları, mobilya moda eşyası çabuk ve kolay ya- piması için sayısızca "mal edi- len standard eşy eserler büsbütün rinşen gmahrum midur? İslâm âlem'ni baştan başa kaplamış olan kalılar, çiniler, mozaikler imal cşyası olmalarına rağmen her zaman bir sanat yaradı- simn kıvılcmlarını — taşımamış mıdır? Çok Jâtif — bir lâvanta, nefis bir yemek, zarif bir « bise hutun fâniliklerine rağ- men pekâlâ güzel olabiliyorlar: Ötedenberi — hakiki yaradış e- zerlerinin de yüzlerce kopyası yapılmak suretiyle âdeta stan- dard bir hale getirilmeleri Je- ğerlerini eksiltiyor mu? Grek sanatının büyük eserli ri Romalılar tarafından say ca çoğaltıldı, diye kinite onlara güzel değil, demedi. Bugün Çongarılı olmak şartiyle) Rem- brandt'ın binlerce reproduetion- aunu yapmak, Beethoven'i dün- yanın her ucunda plâk ve rad- yolarda dinlemek ona zarar v riyer mu? Şu halde yaradış imal vası- tasiyle yayılabildiği gibi, imel cserleri de az çok yaradıştan kuvvet almaktadır. Hasılı sanı- tın “iki mertebesi arasında çi ilmek istenen kat'i sınır biraz san'i görünüyor. Bu — yüzdon değil midir ki, —modern Par- nasse'a eskilerden başka dahı ye kadar sıkmak, ezmek istiyo- Tum... Kâh tehditkâr, kâh mü- ti bir sesle haykırıyorum: — Klara!... Klara!... Klara!.. Klara cevab vermiyor, kımıl- damıyor... Gittikçe koyulaşan suya daima bakıyor; fakat ben, hakikaten zannediyorum ki hiç bir şeye, ne suya ne sema- 'nın sudaki kırmızı aksine, ne çi- çeklere, ne de kendine bakıyor. O zaman ona temas etmemek, onu görmemek için biraz açılı- 'yorum ve kaybolan güneşe doğ; ru dönüyorum... Güneşten gök- yüzünde geçicibüyük ışıkların- dan bir şey kalmıyor; onlar da gecenin zulmetinde azar azar e- riyecekler... Bahçenin üzerine çıplak, pe- lüzlerin üzerinde — daha hafif; sadeleşen sık çalıların üzerinde daha kesif, mavi tüllerini sürük ——— —— ——— bir çok sanat dalları katılmak iddlasına — kalkıyor: — Eskiden heykel kopyası, estampage, gra vür, çıkartma gibi şeyler var- dı. Şimdi bunlara matbaa, fo- toğraf, gramofon, radyo, sinc- a gibi daha kuvvetlileri, ma- kine sayesinde çoğaltma ve blat ve insandaki kalitatif de- ğişmeler arasındın — tiplerini seçen, bir daha tekrar edilemi- yecek olan yaşanmış — bir anı tesbit eden insan vardır, Maki ne orada âdeta ressamın fırça- &1 gibldir. Bunun için o ve si- ner:a artisti, bu dereceye yük- Ce Yü Ş Prot. Hilmi Ziya ÜLKEN I yayma imkânları çok daha ge- niş olanları katıldı. Sanat yaradışındaki yayılma imaldeki — yaratma hisscsini gözönüne alınca, za- man zaman Banatın en vakurâ- nelerinin bile ekonomik dün: en basit imal eş- yasının ise mânevi kıymet âle mine yükseldiğini kabul etmak lâzım gelecektir. Fokat bü — sinırsizlik s: derctelere ayıramamak yü den doğan esaslı bir anarşi â- re'li oluyor. Bütün anarşilerd olluğu gibi, ayak başın üstün: çıkmıya kalkıyor. Önüne gele hi sanat gibi nadir ulaşı- lan bir kalede sitelik hakkı is-i tiyor. Eğer tenkid, kalabalık bu kakkı verecek hakemlerse sınır zücselesi - büsbütün — tehlikeye düşüyor. Çünkü kalabalık hoş erişli, faydalı, güzel ve ul- yi her zaman ayıramıyor. Daka doğrusu hoş ve faydelı hakkındaki peşin hükümlerini güzel için ölçü diye kullanma- miyor. Yaradışla imal arosında yukarda bahsettiğimi: münasebetler onlarda sanat ve fayda sınırlarım çızmiye kâfi: dir; yeter ki bu sahalar arasın- daki duvarları yıkmak için kıy meticre isyan edilmesin. Bu hiç bir zaman geleneğe kul olmak, yeniliği sevmemex, yeni olan şeyleri yadırgamek demek değildir, çünkü ayni derd yapız bugünün avant - ga #anat görüşünde değil, maki: 'nin yerine el imalinin rol oyna- dğı eski çağlarda da az çok farkla görülüyor. Gravürü sa- rat saymıyoruz; fakat ressamıı grovürden faydalanmasım kı- bul ediyoruz: Değerli olan gra- Dürer'dir. Plâk de- clindeki makineyle tam bir i- mol işi yapmakta olan fotoğra€- çı veya sinema artistini de bir dereceye kadar sanatkâr say- mıya mecburuz: Çünkü onların da ressam veya tiyatro müei- Hifi gibi lirik cümleyi ifade ettikleri zaman oluyor. Hattâ fotoğrafçı ve sinemacı bu ba- kımdan âdeta birer kurbandır: Çürnkü o *sanat şartları maki- nenin standart'ı arkasında sak landığı için hattâ bazan, yara- diş gibi görülmüyor. Eskiden resim modelini tıpa 'tıp taklid etmiye çalışırdı. Bu suretle bilmeden fotoğrafın va- zifesini görüyordu. Aristo'nun ç de yerinde - olmiyan sanât nazariyesine ve yüz yıllarca sü- ren bu sadık kopya fikrine vağ men yalnız lirik iİfadeye ulas- tığı zaman büyük sanat eseri Teydana gelmiştir. Fotoğraf: gören resim, kendine geldi: ha- kiki fonksiyonunu an'adı.Fakat fotoğrafta da makinenin tıpa tıp kopyacılığına rağmen, onu kallanan insanın “sanatkâr ya- radışına yer — birakmaktadır Makine kendi kendine işlem yo: Objektifin arkasında ta- ek gölgeler iniyor, Şimdi bir mehtap beyazlığı renginde olan kiraz ve şeftali çiçekleri, kayıcı, serseri, hayaletlerin çar- puk manzaralarına- sahib olu- yorlar. Dar ağaçları, sehpalı Meş'um kazıklarını, kapkara di: reklerini mavileşmiş çelik rengi şark semasında yükseltiyorlar- * di... Dehşet!... Bir sıklığın üzerin- de akşamın tatlı kırmızılığında, kazıklar Üzerinde boşlukta gibi ağır ağı dönen saklârı gecele- yin gözükebilen kocaman çiç: ler gibi sallanan beş işkence mahkümunun hayallerini gör- düm. — Klara!... Klara!... Klara! Fakat sesim ona kadar git- miyor... Klara cevab vermiyor. Kımıldanmıyor, dönmüyor... su- yün Üzerine, Suyun girdabının | olmiyacak derecede kudretle biz selebildikleri nişbette neden Bu- zat yaradışının — dışında sayı sıtlar. Öyleyse sanat — nevileri ara- sında değil, ancak sanat eseri nin meydana çıkış safhaları a- ragında bir mertebelendirme ya pilabileceği " görülüyor, vâkıü her sanat eseri bizim tarafımız dan dinlenmek, — görülmek ve hayran olunmak için üç Bafh: dan geçmiye mecburdur. O & velâ orijinal ve gedid bir sezgi ile yaşanmış olmalıdır. Fakat ondan sonra bu yaşanmış halin fiilen meydana çıkması yâni ra edilmesi lâzımdır. Sanatki eserini yarattığı, icra ettiği mar herkes onun muhitinde ©- lamaz. Bir de başka ülkel ika devirlere kadar onun ya- asını temin etmelidir. Ha- kiki bir eserin devamı için her anatkârın bu üç safhadan geç esi lâzım değii midir? Burun- la beraber bu üç safhanın her sanatta ayni derecede birleşmi- yeceğini de unutmamalıdır. Mi- mar plânını hazırladıktan son- ra eserini bizzat yapar: Res- sam ve heykeltraş da öyle, On- 'arda yaratma ve icra safhaları fdtta birbirine geçmiş gibidi:. Fakat kompozitör veya dram mütellifi eserini yazdıktan sonra iş bitmiş değildir: Onun mey- dana çıkması ya kendi yabud başka biri tarafından icra edilmesi lâzımdır. Öyle gö- rünüyor ki renk, hacim ve çiz- gi gibi mekân sanatlarında ya- radış ve icra işleri birbirine 31- kıdan sıkıya bağlıdır. — Yahud başka deyimle onlar ayni v ya bir kaç kimse tarafından imuyyen bir zaman içinde yara- tıldıktan ve icra edildikten S ya bir mekânda kat'i şekilleri: —alıvarlar. Halbuki ses, hareket | '€ söz gibi zaman sanatlarında (yâni az veya çok uzun bir za- man içinde ifade edilen sanat- larda) yaradış ve icra işleri bir- birinden ayrılmıştır. Onlar is- ter ayni kimse tarafından pılsin, ister başka başka kim- selerin eseri olsun, daima bi zaraan içinde gerçekleşmektedir. ler. Beethoven büyük bir bes tekâr olduğu kadar kudretli bir 'dı. Fakat Wagner kendi eserlerini istediği derecede ku yetle çalamazdı. Hiç bir beste- kârın ulaşamadığı —kadar icra vvetine sahib olan Yahudi Menuhim'de ise yaradış kuvve- ti yoktur. Ayni şeyleri dram müellifi ile aktör için de söyliyebilir: Snakespeare veya Moliere ken- di eserlerini başkasına muhta> zat icra etmişlerdi. Fakat Mo1 na Sully hiç bir eser yazma: ği halde Sophoclös'i harika de- necek kudrette oynamış, yahud üyük bir aktör olan — Sacha Guitry, zayıf bir tiyatro muhar- riri olarak kalmıştır. Musiki ve tiyatro için söylediklerimizi aZ çok farkla giir ve dans için de tekrar edebiliriz. Her şair ken: Çeviren : Refi” Cevad Ulunay üzerine eğilmiş duruyor. — Ecni artık işitmediği gibi, — bahçede ölenlerin de can çekişmeleriri, gığlıklarını, ilniltilerini işitmi- yor. Vücudumda o kadar ağır bir dermansızlık hissediyordum ki, kendimi öldürücü göllerin sahi- linde hummalı ormanların için- de uzun uzun yürümelerden son- raki kadar yorgun sanıyordum ve artık kendimden hiç bir za- man uzaklaştırmağa — muktedir olamıyacağım bir - cesaretsizlik istilâsına uğradığımı görüyo- rum... Ayni zamanda beynim a- ğırlaşıyor ve beni rahatsız edi- yor... Sanki kafatasımı patlata- Cakmış gibi bir demir çember şakaklarımı sıkıyordu. di eserini güzel okuyamaz, Ve dansöz daima kendi yarattığı ritmik hareketlerin icracım de- gildir. Şa kadar var ki, bunlar.. da icracının rolü virtüoz ve ak- tör kadar büyük değildir. İşte bunun için ister azıl e- seri yaratana, ister bu cseri tef- Bir eden başka birine aid olaun iera işi başlı başına bir sanat derecesi sayılmalıdır. Ancak bu nu mübalâğalandırarak sanat yaradışı İle de karıştırmamalı- dır. Dram — müellifinin aktör, bestekârın icracı oldukları na- dir vaziyetleri bir tarafa bıra- karsak, aktör ve virtüoz eseri ifade bakımından ne kadar şahsi tefsir kudreti gösterirler- se göstersinler, asıl yaradıcı - le hiç bir zaman kıyas e e Mezler. Eğer #anat eseri çok sönük de yalnız jeracı sayesin- de güzel görünüyoraa, 6 zaman zalen aktör veya virtuoz icra- cı olmaktan çıkmış ve hakiki yaratıcı olmuşlardır ki bu hal istisna denecek kadar nadirdir. Eğer aktör veya virtuoz bü- yük bir sanat eserini icra edi yorlarsa © zaman şahsi tefsir de sınırsızca at oynatmalarına irakân yoktur. Onları çeyreliyen sanatkârın dehasıdır. Nihayet icracının büyük bir tulüatcı olması ihtimâli vardır. O zaman zayıf bir eseri can- landırmak şöyle dursun, aktör veya virtüoz icra zamanı sıra- sında bizzat yeni bir eser ratmaktadır. Türk musikisinde notaları yazılamadan kalmış binlerce taksimler, Naşidin, ak- tör Ki bazı harika tulüat- lorı böyledir. Fakat ne yazık ki bu eserler su üzerine yapıl- raiş nekışlar gibi kaybolmıya zaahküm olduğu için onları in- sanlığın devamlı sanat değerle- ri arasına sokmıya imkân yok- tur. 'Tek insanda, veya ayrı ayrı kimselerde sanat derecesi bakı- Tamdan icra dajma yaradıştan sonra geldiği gibi, yayma da ic- Tadan sonra gelir. Yaratıcı, kendi eserini icra ettiği gibi fotoğraf, sinema filmi veya rad yo vasıtasıyla da yayabilir de. Ancak orun bu işi hiç bir 2a- Yan zarçit ve-Steki işleri kadar değerli Yeğildir. Eserini Yaya» cak teknik Sartlardan faydala- wemmıyanı sfanatkâr, onu bizzat yaymıya Çalışır. Makinenin, Güstrinin, büyük müteşebbisin işe karıştığı devirlerde çok defa buna — ihtiyaç kalmaz. Bugün serfonileri radyoda, plâkta din- liyoruz. Yarın sahne eserlerini tölevision'da göreceğiz. Heykel- lerin, tabloların son derecede meharetli reproduction'ları sa- yesinde bazan müzelerin bulun- duğu uzak memleketlere kadar gitmiye lüzum kalmaksızın on- ları ayağımıza — getirmiye ımr vaffak oluyoruz. Bu işi mol ya, lâvanta- veya elbise imali gibi sırf teknik ve faydacı bir iş tarzında görmek — haksızlık olur. Çünkü onlar — sayesinde sarat eserleri dünyanın en uzak köşelerine kadar yayılıyor, u- zak zamanlara kadar gidiyor; onlar sayesinde medeniyet kültürün sınırları genişliyor. Yüksek değerleri duyan ve ya- sıyanların sayısı artıyor. Onlar sayesinde sanat terbiyesi kuv- votlendiği için umulmadık yer- lerde yeni sanatkârlârın doğ- ması ihtimalleri artıyor. Bundan dolayı icracı derecesinde olma- makla beraber sanatta yapıcı- (De; $. 5. Sü. 8 de) lerden, ıztırabı remzeden ağaç- lardan, kanlı ve müfteris çiçek- lerden ayrılıyordu... Bu mezba-| hanın dekorunu aşmak, temiz| ziyaya girmek, velhasıl - hayat kapılarını çalmak - istiyordu... Heyhat! Hayat kapıları asla ö- lümden başka bir yere açılmı-, yor... Hayat kapıları ancak — ölüm bahçelerine, saraylarına açılı- r... Ve cihan bana gözle gö- Tülemiyecek kadar geniş ve taş r işkenceler bahıçesi olarak görünüyor... Her taraf- ta kan! Ve nerede hayat varsa orada menfur işkenceciler, neşe- nin korkunçlaştırdığı bir yüzle gibi seri etleri şerhalıyorlar, kemikleri destereliyorlar, derileri yi yorlar... Ah!... Evet!... - İşkenceler Bahçesi!... İhtiraslar, iştihalar, menfaatler, kinler, yalanlar; kanunlar, içtimai tesisler, adı let, aşk, zaferler, kahramanlık- lar, dinler ebediyen muztarib insanlığın müdhiş âletleri, kor- kunç çiçekleri... Bugün gördük- lerim, işittiklerim artık benim için bütün dünyada bir sembol- den başka bir şey olmıyan bu bahçenin dışında mevcud... Hay Ozaman müfekkirem azar azar kırıyor, bar bar bağırıyor... bahçeden, işkence sahalarından, çanların altındaki can çekişme- (Devamı var) Cü Millet ve hükümet... T) İN doküz yüz on altı yılı girdiği zaman birinci dünya harbi son derece kızışmış bulunuyordu;. Rus ör- duları Almanya, —Âvtsturya, Macaristan ve Türkiye ile sava- gayorlardı; ağır kayıblara uğra- mışlardı, — memlekette — sefalet vardı, idareciler cahil ve hafif ruhlu adamlardı. Halkın kükü- meto itimadı kalmamıştı. Şubat ayında — İngilterenin Potresburg elçisi Core Bulanan Rusyalıların çarına «Hür bir si- yaset tutmak lâzam geldiğini, çünkü cemiyetin bütün sınıfla- rında memnuniyetsizliğin art- makta olduğunu» bildirdi. Aynl elçi Ağustosun on sekizinde kendi hükümetine şöyle yazı yordu: «Eğer Çar ileride müs- tebid müşavirlerini tutarsa ih- tilâlin önüne geçmenin kabil 0- lamıyacağından korkarım.» Ayni yılın 18 Ekim günü İn- giliz elçisi umumi — karargühta Rus Çarı tarafından kabul edil- di; uzunca konuştular — ve elçi dedi ki: — Köylüler Çarın hatâ işle- mez bir mahlük olduğuna dair olan imanlarını kaybediyorlar; devlet idaresinde monarsi artık itibardan düşmüştür. : Aralık ayında Çar büyük et- çiyi sarayın büyük salonunda kabul buyurdu. Elçi bir çok wi talâalar arasında söyle dedi: — Sizinle tebeanız aşılması imkânsız bir - uçu: açılmaktadır. Rusyada bir bi: lik varsa ancak takib etti siyasete muhalif olmaktadır. Çar ayağa kalktı ve epeyce sert bir sesle ona cevab verdi — Sizin filkrinizce ben mi hale kın itimadına lâyık — olmalıyım, yoksa halk mı yeniden çalışıp benim itimadımı kazanmak 720 rundadı Rusya o tarihten sonra, İngl- liz B. elçisinin ihtilâlciler için bi dayanak olduğuna inandı. » Çar, ne de hükümeti halkın iti. madını kazanmak için harekete geçmedi. Çok geçmeden ihtilâl koptu, Rus milleti Çar istibdadından kurtuldu, yüz kat korkunç olan bolşevik istibdadı altına düştü. Hürriyet, milletleri kuvvet. lendiriyor; hürriyetsizlik zayıf düşürüyor. Millet, hükümetin Hizmetinde değildir; hükümet, milletin hizmetindedir. Bu has kikati inkâr edenler kendilerial aldatmış olurlar. Kadircan KAFLI arasında m 200 köylü. Halük Nihad'a müracaat c Otobüsle Çatalcadan — şeh gelen 200 kadar Çatalcalı vali vos kili Halük Nihad Pepeiye müracas atla Çatalca — kaymakamımın, ble köy mühtarı hakkında yersiz talıkla kat açtırdığım, halbuki — kendilerle nin muhtardan memntm olduklarıs Tü bildirmişlerdir. Tahkikata Baş: İznmiştir. Mahrukat ofisinin fırını ne olacak i at ofisi tarafından evvels ce inşa ettirilmiş olan Balattaki eks mek fırinı, ikinci defa olarak satılı ilmiş ise do yine alıcı çızma mıştır. Belediye bu fırını alacağı mukabilinde Zıraat Bankasına vey« Toprak Ofise dövredeceklir. Gazinolarda ruhsatsız artistmi çalıştırıyorlar? Şehrimizdeki b 1 gazinolarda ruhi satsız ecnebi artistlı çalıştarılı makta olduğuna dair vilüyete yenl bir ihbar ve şikâyot —yapılmış ve Türk müzisyenlerinin hakkının, kos Tunması istenmiştir, Vilâyet talıkl kat yapmaktadır. Kuyumcuyu dolandıran- lar Romada yakalandıla Sahte 18 bin dolar vererek Ka palıçarşıda mübayan ettikleri kuyumcuyu dolandırdı mücevherat zi iddia olunan iki “Hollandalınım uçakla Romaya kaçmaya muvatfatt olduğu yazılmıştı. Haber verildiğis ne göre Hollandalilar İtalyan pos dan yakalanmıştır. 17 Ö7 12 00 Yatsı 18 44 1 36 İmsak 5 39 12 33

Bu sayıdan diğer sayfalar: