17 Ocak 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 5

17 Ocak 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

17 OCAK 1049 YAZAN: Eski bir politikacı: Ali Kemal izmire kaçırıldığı gün-| ler de Lozan muvrahhas heyeti de Ankar adan İstanbula gelmişti 'Az sonrü,'motör, İngiliz kont rol gemisine yaklaşıyordu. murlar gemiye çıktılar, Yol kâ- Zıdları hazırdı. Bir gün evvel limandan hareket ederken bü- tün muamele yapılmış ve müt- 'tefik deniz zabıtasına da vize et tirilmişti. İngiliz bahriyelileri kâğıdları birer birer tetkik ctti. Mürettebat listesini gözden ge- çirdi. Kâğıdlar üzerindeki Ince- leme bitince gemiyi iyice araş- tırmağa koyuldular. Kaptan ka- marasından Aanbarlara kadar her taraf gözden geçirildi. Na- zarı dikkati celb edecek, şübhe- ye sebeb olacak küçücük bir gayrı tabillik bile yoktu. Niha» yet evrak üzerinde, kontrolün tamâam olduğuna dair son bir vi ze vererek gemiden ayrıldılar. Bu suretle koda İtilâf donanma- sının kruvazörleri, torpitoları, her çeşit arama ve takib motör leri önünden ağır ağır ve rahat rahat geçen yük gemisi, İstan- buldan İzmite götürmek üzere aldığı kiymetli misafiri son var tadan da geçirerek yoluna de- vam etti. 'Tehlike mıntakasından tama men uzaklaştıktan sonra, Ali Kemal, kolları ve ayakları bağ- h olarak yatmakta olduğu: yer- den çıkarıldı. Kaptan, kemali nezaketle, misafirden il di; elde olmıyan sebeplerle katlandığı bu rahatsızlığı hoş görmesini rica etti. Ali Kemal bey hiç ses çıkarmadı. Artık vaziyet bütün ciddiyet ve veha- metile gözü önünde belirmiş bu lunuyor. Artık itilâf donanması da arkada kalmıştır. Bir kaç sa- at sonra İzmitte olacak ve hiç şübhesiz, — hakkındaki giyabi hükmün kat'ileşmesi için vica- hen de muhakeme edilmek ü re Ankarada İstiklâl mahkeme- sine sevkolunacaktır. Bu vazi- yette, kendisi için, yapılacak şey, soğukkanlılığı muhafaza etmek, hâdiseyi pek tabii telâk- Kİ ettiğini göstermek hattâ bu mühakeme işinin hakikati mey dana çıkaracağını, suitefehhüm leri izale edeceğini ileri sürerek hem kendi maneviyatını kuvvet lendirmek hem de konuşacağı insanlar, temas edeceği kimsc- ler üzerinde kendi lehinde bir intiba' yaratmağa çalışmak ola bilirdi. Nitekim, yolculuğun bun dan sonraki kısmında Ali Ke- ALİKEMAL” Mo-| -zular üzerinde konuşmuş, mal beyi gayet sakin ve fütur Buşehrinbirgünü (Baştarâfı 4 üncü sayfada) DA baktı: — Rıdvan beyi mi Gradınız? — Randevumuz vardı!. “Adam,ıyarı gülümseyerek — A beyim? dedi. Bu ğibi a- damlarla iş mi olur?” İkisini de eürmümeşhuda götürdüler. ni yavaşlattı — Karaborsacılıktan!. — Veri- Tülg sadakan varmış. Sersemlemiş bir halde oradan ağrıldı. Bu nasıl İşti! Ridvan, düsl TÜst tanıdığı, güvendiği - bir tü Gârdi. Demek Ki karaborsacılı tan mahkemeye gitmişlerdi. Hal- büki o, bu işten mühim bir gelir umuyordu. Zaşı önünde yürüme- ğe Koyuldu. Midesine bıçaklar saplanıyordu, Adelâ bulanıyordu. — Merhaba Hamdiciğim! — Merhaba! i — Fakat neyin 'var birader. Rengin sapsarı?.. Vapurda — midesihe — <toslayan> | bamalı anlattı. Arkadağı: — Yürü Ralfin muayenehanes net. Röntgenine bakıversin.. Ben uğrayacaktım zaten... Her me- deni insan, vücudünde hiç bir ra- de hatsızlığı olmasa bile, senede - bir umuml Müayeneden geçmeli. Üs- telik Sen bir de kaza geçirmişsin. Bir otomobile atladılar. Doğru Raifin muayeneharesine m Hastabakıcı kadın, sönük bakış h gözlerindeki gözlükleri düzelt, rek dürmaden söyleniyordu — Kuş gibi gittit.. Vefatındafı bir gün evvel doktor getirdim. Mu ne etti. Efendime yeyim böbreğinde, ne ciğerlerinde, ne safrasında, ne kalbinde - hir şey- cilder yokmuş. Fatat doktor vizi. tesini cebine koyarken: <Hanım- cığım metin ol!.. Kandilin - yağı tükenmiş.. dedi> Hakkı da vardı a. Yaş geksen sekiz.. Şimdi © Tendiciğim bana bir sallanmadır. arız oldu. Kesımpaşalılar gibi belde sallan babam sallan... Han- Kisine yanayım, anasız kaldığıma Üç aylık yüz Hramizin kesil- Onu eli belinde sallanır bıraka: rak döktorün odasına girdiler. — | w Evinin merdivenierini çıkarken, dizleri vücudünü çekemiyecek hal Geydi. Anantarını kazırlıyordu ki SAYFA: ? No.: 8) suz görmekteyiz. Muhtelif mev kat'i Zaferin kazanılmasından duydu- Bu sevinci, Anadoluyu ve bilhas &a milli hareketi yaratanları ya kından görmek ve tanımak im- kânını elde edeceği için duydu- gu memnuniyeti etrafındakilere ateşli bir dille izah etmiştir. Ali Kemal beyi-İzmite göt ren motör, müttefik kontrolünü yarıp kemali emniyetle yoluna devam ederken, biraz da İstan- bulda ve bilhassa Haydarpaşa garında cereyan eden hâdiselere göz atalım: 6 Kasım pazartesi akşama, ge giktiği takdirde 7 Kasım sah sa bahı, İstanbülda büyük bir mi- safir heyet beklenmektedir. Bu heyet Ankaradan geliyor, Loza na gidecektir. - Filhakika sulh müzakerelerinde bulunmak üze- Te Hariciye Vekili İsmet paşa- nan riyasetindeki Türk murah- has heyeti cumartesi akşamı sa at beşte Ankaradan hareket et mişti. Heyet İnönünde trenden inmiş, İsmet paşa harb sahala-| rını gezmek arzusunu gösterdi- ğl için refakatinde diğer murah haslar ve Fransanm Ankarada- ki mümessili kolonel Mujin ol- duğu halde, düşmanın iki defa hezimete uğradığı sahalaçı bir bir dolaşmıştı. Murahhas heyet İöönüden ayrılıp İzmite doğru yoluna devam ettiği saatlerde “Ali Kemâl bey de müttefik ge- milerinin kontrolünden kurtarı- hp İzmite gönderiliyordu, O saatlerde, Haydarpaşa is- fasyonundan da Ankaraya bir postâ treni hareket etmek Üzere İdi. Bu trende ancak bir kaç yolcu vardı. Murahhas heyeti- | Mizi bir gazeteci sıfatile İzmitte karşılamak üzere, ben de ayni trenle gitmekteyim. Haydarpa- ga garının bu sabah, her zaman kine benzemiyen bir manzarası var. Dört taraf İngiliz polisleri ve askerlerile sarılıdır. Hüviyet yarakasını göstermeden adım a- tılamıyor. Cebimdeki — seyahat permisini ve hüviyet varakasını elime aldım. Gara girinceye ka- 'dar, belki on defa inceden ince- e tetkik edilen bu kâğıdlar sa yesinde nihayet vagona girebil- dim. Hareket kampanası çalma dan önce, bir defa da vagon çinde hüviyetimiz soruldu, kâ- ğidlarımız tetkik edildi, kanape lerin altına kadar, her taraf araştırıldı. (Devamı var) Kapı ardına kadar açıldı. — Alnı galkılı yengesi, yeğenleri onu kar- Hiladilâr. Dayısı birdenbire hasta- Janmıştı. — Hamdinin hastahaneye Koyması için getirmişlerdi. — Allah razı olsun kapıcıdan, Wedeksanahtar ondaymış, açtı da girdik.., Hamdi, ellerindeki Hâç şişeleri- ni, pehriz yemeği için aldiğı yiye- cek paketlerini masa Üstüne bı- raktı. - Dayısının İnleyişi — dişarı, sokağa kadar taşıyordu. Gidip o- unla meşg'l olmalı,teselli etme- liydi. Kenldside hastaydı. Hem de kaç yerinden hasta. Midesinde Ülser, sol ci gah vardı. Sıkı tedaviye muhtaç- *tL İşlerinin kepsl yüzüstüne Taş demekti. terinin zirvesinde irli- kal- Üstelik bir d mişti. ve hasta dayı başına gel- Yengesi, para sıkıntısından bah sediyordu. Sonra: — Dayın sana güvendi... Onun işleri yolunda Maaşaallah... Nasıl Olsa bizi bir iki ay misafir eder, Giyor... dedi Hamdi, — gülümsemeğe — çalıştı. Kocasının haztalıfına, parasızlığı- na rağmen yengesinin — yüzünde, Anadoluda yaşıyatlara mahsus o tatlı aükün ve rahatlık vardı. 14- tafbula gelmişlerdi ya, her gey yoluna girnilş demekti.. Bilmiyor-| lârdı ki bu koca gehir, bir günde imsağı fevkalâdı dar, felâketlerle esrarlar- gehriydi. yorlardı ki, bir gün evvel erle olduğu Ka yüzyüze getiren Ve yine bilmi- işleri yolundı sihhati yerinde olan - bu adam, biz gün içinde en büyük Ü- mitlerinin hepsini birden kaybet- miş bir zevallıdarı değilât. İçine büyük gehirde her gün bin bir çeşit zorluklarla döğüşerek yaşamanır. yorgunluğu tortulanı- Yordu. Dayısının yanına / gitme- den evvel yengesine bir daha bak- tu Kadının bakışlarındaki sükün onun içinin karanlığına bir dal 1 başka bir gey — AÇ A Cevab ve Tenkidlerimiz Hikmet Ataşi€Nerdesin> &Seygi- liyle başbaşt> ve <Vatan> Başlık- h gürlerinizi tetkik ettik. Önce şu nu söyleyelim ki, şilrlerinizin he ynen hepsinde vezli hataları var- dır. Bâzı misralarınızda — heceler fazla, bazılarında ekeiktir. Durak, lara dikkat etmediğinize göre, he- e veznini tam ve hatasız kullana- cak olgunluğa ulaşamadığınız an- faşılıyor. Bonra siz kafiye yapmakta da Fek acemisiniz. Sus ile tut, döner 7a gelir, tap ile van, dol ile kal kelimelerinin kafiye olamıyacağı meydandadır. Yukarıda saydığımız hatalarını- z telâfi uğrunda samimi gayretler sarfederseniz muvaffak olacağınız dan asla güphemiz yoktur. Bu ha- talarınızı da ancak çok okumakla okuduklarınızı nazını tekniği bakı mından İncelemekle / giderebilirsi- Mehtap> ” «Gece olan. gündüzler>» ve «Düşen — yıldızlar> isimli manzumeleriniz, bizi tatmin edici mahiyette dağildir. Siz, şilc yazmanın kolay elmadığını idrak ettikten sonra iyi — yazabileceksi- niz. Halis Topçu: (İstanbul) — Koş- ma, Cerrahpaşaya, Sabahın müljde &i Akroşit, Salon gyi, Sevgiliye, uyku, başlığını taşıyan manzum zılarınız. tetkik edildi. Gerek hece veznini gerekse aruz veznini iyi kullanamıyorsunuz. Sizde ev-, velce sezdiğimiz — bedbinlik halen hüküm sürmekte, bu — bakımdar. nzumeleririzi insana Büzün ve ren bir hava tüllemektedir. Her- şeyden evvel, bu bedbinil'gi üze- rinizden atmanızı tavsiye ederiz. Mes'ud olması için izsanın, kaba bir tabirle söyleyeceğiz, —herşeye boş vermesi lâzımdır. Acele Ve çok yazmakta — Halen devam ediyorsunuz ki bunun mah Zzurlarını size evelce, bildirmiştik. Şiirlerinizde, eski, yıpranmış, be kâretlerini artık çoktan kaybetmiş kelimelere yer verişinizi biz doğru bulmadık. Meselâ (Akroştiş) baş- Jiklı manzumenizde, üftâde, füsün Kâr, bitâp, rengârenk, insanın ku- Jağını adetâ tırmalıyor. Kafiye ve şiir tekniği, üzerinde Ki çalışmalarınıza hiz. verirseniz Tauvaffak olacaksınız. “Yeni terimlerle yuzdığınız «Sev- giliye> isimli manzumenizi cüzib bulmadık. Lisanınızda kökleşme- miş, şunun bunun uydurduğu bü Kelimeler lisanımıza ithal edilme- miştir. Biz bunları kullanmamak taraftarıyız. * Mahmut Tekin Alabay: (Anka- ra) — <Yurdum, nerdesin?> he- ge veznile yazdığınız şilrinizi oku- dük. Muhtevası ittibarile beğendi- ğimiz bu şilrinizde teknik bakım- dan bâzı hatalara tesadüf — ettik. Hece veznini kullanırken zihaflar yapılmaz, kelimeleri tam olarak, mek Jâzım gelir. (Daima) ye (daim); (adını) yerine (adın) hatalarınızı tashih ederek Şilrinizi bize tekrar göndermenizi tekliyoruz. * İsmall Haklı: — (Eskişehir) — #Eskişehire geçmiyen günlere da- ir>, <Ona>, <Hey gençliğim> çan kın kız> cAşık> «Bu ses niye> taşlıklı ve her birint bir arkada- Şonıza ithaf ettiğiniz manzumeleri- Bizi okuduk. Bunları glir bakımın- kuvvetsiz bulduk. — Hayallerinizi laştırırken pek acele etmiş ve işlemek, onlara kuvvet ve vermek imkânlarını bulama- ınız. Biz sizden daha iyi sey- iyoruz. ler b * Maraşlı İorahim — Gülgen: Has- tayım ve sevgilime adlı manzume- lerinizi, hiç işlemeden bize gönder| mişsiniz, Hece veznini kullanamıyor, kafi ye yapmakta hataya — düşüyorsu- nuz. Sizin bu konuda çok okuma Z ve çalışmanız Jâzım, Başka gürlerinizi bekleriz. İ Sadık Ti — Düşet: ve «İçimdeki yara> başlıklı şijrle: rinİZi tetkik ettik. «Düşeli> halk tarzında yazılmak — istenmişse de ir. Şiirleriniz müphemiyet olmamalıdır. Ka- fiye bakımından bilginizi takviye etmeniz JAzımdır. gİçimdeki yara> başlıklı manzu Tüenizi evvelce tetkik etmiş ve nok tal nazarımızı bildirmiştik. Bunda cakisine nisbetle hir tekâmül var Fakat mevzuda birliği temin ede- memişsiniz. Kızılları tehzil maksa- €lle yazdığınız bu — manzumenizi daha kuvetli yazakilirdiniz. Bunun de €zerinde biraz yeni şiirlerinizi bel: Iyoruz. * Kemal Kumbağı: Balo, Kar yax garken, Istemesen de..., utanacak- tım, o mezara tap, yeni — galrler, başlıklı giirlerinizi tetkik — ettik. Kar ve balo tasyirlerinizi arijinal bulduk. Siz hece veznini iyi kul: lanıyorsunuz, bize Ümld verdiniz, gik halinde uzandı. Bu ışıkta yep- yeni bir arzunun belirdiğini gördü. ve kelime Kelime dudaklarından döktüldü — Dayımın tedavisinden sonra ben de sizinle Şark'a geleceğim yenge... Cahit UÇUK | Şiirlerinizi neşredeceğiz, Yeni eser, lerinizi bekleriz. e—-s— “Senede Senede bir gün bile 'Oh önu görebilsem Bir talih eserile Yanınaş gidebilsem * o* Ben onu istiyorum, Saklıyorum kalbimde, Ben onu seviyorum, © beni sevmese de... ik W Senede bir gün bile Ah onu ben göremem: Seneler geçse bile 4 Onu kalpten sökemem. Ğİ Bir gün bile âtide Ben onu unutamam Ben onu düşündükçe Gözüm dolar yaşlariz Unutmam ölmedikçe... Önünde eğiliyor ağırla: Her akşam hülyaların * Gurbetteki odamın dol: Yanıma getiri: Gülerim hakikati bir Ka Böyle rüya içinde senl SE . * * Ruhumu yüceltirsin t Yıllardan sonra birgül Karşına çıkacağım, Tanımıyacaksın beni Ve ben geni İ Eskisi gibi bulacağım — Hamal, al şunu O zaman: Bakacak, bakacaksın Belki tanıyacaksın. * Sılaya Sayılı günlerim geçer Gurbet yolu bir gün Bitmese no çıkar kalbı * Yıllarca çektim hasrei Ge lerim karanlık, gi l Sanki gurbete ebediyer 'Fıikralar < Zehirli Elma La Fontaine'in her sabah pişmiş bir elma yemek âdetiy- di. Bir gün pişmiş elmalardan birini soğusun diye ocağın ya- auna koydu ve kütüphaneye bir kitab aramak üzere gitti. Dost- larından biri içeriye girdiği za- di. 'La Föntaine — tekrar içeriye ğ lmayı koyduğu ce kimin yedi- ğini düşündü ve heyecanla ba- Zardı: -— Aman yarabbi! Ocağın Ü- zerine koyduğum — elmayı kim yedi? Dostu, — Ben yemedim, di- ye cevab verdi, — Eh, pekâlâ, ne yapalım? ağlık olsun. — Öyleyse niçin üzerine dü- tünüyorsunuz? La Fontaine cevab verdi: — Çünkü fareleri — zehirle- mek için içine zehir koy tum, — Arsenik mi? Eyvah, hürlendim, desene? diye bağır- ı La Fontaino gülerek: — BSakin olun dostum, bu, elmayı kimin yediğini anlamak için bir lâtifeydi, Çeviren: Tahsin Türker ğ - | Bir çok yıllar geçse de Kalpten söküp ataman * * Geçti de yıllar hâlâ * * ŞARAP Sana şükranlarımı sunuyorum ey melekl Ruhumu yüceltirsin tenim olurken harap, Işığında Dünyayı penbe gördüğüm şaraptİ Bir yakın arkadaştın bana - riyadan vzak Kaybettiğim şeylerin dolaşır etrafında — — in ellerinden tutarak, Onu kader gecemde ay gibi hatırlarım, Üç beş kadeh içince bu hilekâr âlemde Düşünürüm ki hayat, muhabbet hepsi yarım, Va dökülür kâğıda alevden satırlarım! «Hoş bir sedâ» değil mi sonunda bizden kalan? Şifanı arıyorum üzletimde büsbütün. Sükütu bir ney gibi üflüyor bana Sırları yavaş yavaş çözülüyor ölümün, i Kırmızı buharında çiçek açıyor hüzün, Sana şükranlarımı sunuyorum ey meleki Önünde eğiliyor ağırlaşan istirap Her akşam hülyaların cennetine çekerek Işığında Dünyayı penbe gördüğüm şarap! b Yıllardan Sonra.., Sakallarım uzun, saçlarımda ak. Bir adamın kolunda her zamankl gibl Kırıtarak yürüdüğünü seyredeceğim... Tanıyacağım seni gözlerinden, Yaklaşacaksın belki bana, Elindeki valizi uzatarak: Pazarlık yapacağız seninle, Hakkım olan parayı almıyacağını, Geçmese ne olur zaten ölgünüm. Bak çehrem soldu, kurudu al kanım. Almaksa niyeti meydanda canım. l Gurbetin kahrından eridim bittim, Bekledim yıllarca sona ermedi. İnledim. çağırdım, sıla gelmedi. Bir Gün,, (İstanbul) — Zeki YETİŞ şan İstirab Cennetine çekerek labında, rafında Tâhza unutarak. tatmıştı Cem de, tenim olurken harap; Nahid GÜKÇÖL götür, diyeceksin; Kemal KUMBAĞI * Hasret gider mi? gelir biter mi3 en ölgünüm, tliği yalnız, ünüm ıssız, 'N gittim, > M. KASIRGA DANARAĞ İyi bir çare Toto'nun babası oğlunun men- dilini bir köşede buldu. -— Mendilin ucunu niçin âü- ğümledin? — Mektubu postahaneye at- mayı unutmamam için annam düğümledi. — Peki, mektubu attın mı — Hayır, annem mektubu vermeyi unuttu, Tahsin Türker * eleneği Ertan ile Ayfer çok iyi an laşmışlardı. tikten sonrfa birbirlerinden ay- Oyün zamanı bit- rılmak istemiyorlardı. Ayfer — Büyüdüğüm Farın olacağım zaman senin ve bu suretle birbirimizden ayrılmıyacağız. Ertan: — Bunün imkânı yok. Bi: ailede dafma akraba e evleni- lir. Babam annemle - evlenmiş, büyük babam — büyük annemle evlenmiş. Görüyorsun ya! n Nakleden: Tahsin Türker YİCENC KALEMLER | Di TÜK & ZİK HİT Yi AŞK UĞRUNA |* Sacide ile arası açılalıdanbe- vi Kemal bambaşka bir adam olmuştu, kimse İle konuşmuyor, 'tek başına dalgın dalgın dolaşı- yyordu. Onun bu hali arkadaşla- Tının da nazarı dikkatini celbet- tiğinden, buna sebeb olan geyin | ne olabileceği hakkımda tahmin ler yürütüyorlardı. O, sorulan bütün suallere baştan savma ce vablar veriyordu. Kemal niha- yet kararını vermişti, Sacideyi | düşünmiyecek, mtimkün merte- be unutmağa çalışacaktı. Fakat buünu yapmazdan evvel bir tere daha onunla konuşmalı idi. Şap kasını aldıktan sonra dışarı çıktı. Otobüs durağında bekle- miye başladı. Aman Yarabbi ne tesadüf! İşte Saclde de durağa doğru geliyordu. Fakat Kemali görmemezlikten geldi. Kemal hiç oralı olmadı, biraz sonra her şeyi halledecekti. Otobüs. 'te onun yanına oturdu ve bütün cesaretini toplıyarak sordu — Sacide dargın mıyız? — Öyle zannediyorum. — Sebeb? — Sebebini siz daha iyi bilir siniz her halde, gecen gün söy- lediklerinizi ne de- çabuk unnt- muşsunuz. — Sizi incitecek bir şey söy- lediğimi hiç hatırlamıyorum. — Yazık genç yaşta bunamış- Sınız. — Rica ederim hakarete ta- hammül edemem. — Vay efendim, bu ne asabi- yet, hem beni niçin rahatsız e- diyorsunuz? — Sizi bu kadar üzen ne ol- duğunu öğrenmek istiyorum. «— Sen çok vahşi, muamma bir kızsın> demiştin, gimdi ha- tırladın m? — Aşkolsun Sacide, demek bunun için bana darıldın, bunda gücenecek ne var sanki. Vahşi olan her gey güzeldir. Sacidı Kutupların, balta girmemiş or- manların vahşi, esrarlı 'bir gü: zelliği vardır. Her ne ise Saci de, şaka yapıyorsun, bana da- rılmadın ya, cevab ver haydi sevgilim, Sacide gülümsiyerek verdi: — Bir daha böyle şeyler söy lememen şartile hayır. Oh sevgilim, sen ne İ kızsın. Onlar böyle konuşurken oto- büs de Beyazıt meydanını geç- işti. İlk farkına varan Kemal cevab — Beyazıdı geçmişiz ilk du- rakta inelim bari. Kemal Sacideyi evine kadar götürdü. Ondan ayrıldıktan son Ta bir kuş gibi hafiflemişti. Sev gilisi ile barıştığı için artık me- suttu. Dalgın, gözleri ileride, ne Yeye gittiğinden habersiz yü dü. * Kemal her ne kadar'sevgilisi ile barıştığı için memnunsa da, araları eskisi gibi iyi değildi. cide onu gördüğü zaman yalnız selâm vermekle iktifa ediyor, konuşmuyordu. Bu hal Kemali mütcessir ediyordu. Şeytan ak hna fena fena ihtimaller de ge- tiriyordu. Acaba diyordu: «Ma- hallelerinde - oturan - Tıbbiyeli genci mi seviyor» Onlarla aile- ce de iyi görüştüklerinden bu ihtimal dahilinde idi, o, 'bunu dü Şünmek bile istemiyordu. Kemal nihayet Sacide ile artık alâka- dar olmamıya, o gelip kendisi ile konuşmadıktan sonra onun Ja konuşmamıya kat'i surette azmetti. Ertesi günden itibaren bu kararını fiiliyat sahasına koy du. Onunla karşılaştığı zaman görmemezlikten — geliyor, önuün bulunduğu yerlerden mümkün mertebe uzaklaşıyor, onu unut- mıya. çalışıyordu., Bu Kemal i- gin biraz güç oluyorsa da o bü- na tahammül edecekti. Hem böy le hareket etmesi önün için çok iyi oldu. «Kadın gölge gibi kovalarsan kaçar, kaçarsan ko- yalar» derler. Hakikaten artık Sacide Onun peşinde dolaşıyı du. Kemal onu üzmekten zev alıyor, intikamın tadını yavaş yavaş çıkarıyordu. 2 Ekonomi - fakültesinden iyi derece ile mezun olan Kemal, ihtisas yapmak - için hükümet tarafından İsviçreye gönderili- yordu. Kemal için bu baha biçil mez bir fırsattı. Başka ülkeler de, yeni ve yabancı simalar ar sında Sacideyi daha çabuk unu- tabilirdi. Ekspresin hareketin - den bir saat evvel Sirkeci na geldi. Kompartımanına ler rleştirdikten sonra pe- ronda dolaşınıya başladı. Gar oldukca kalabalıktı. Kemalin i çinde bugün tarif edilmez bir sevinç vardı. Bir ara gözleri birisine ipotize edilmiş — gib mıhlanıp kaldı, fakat ani bir ka rarla başını çevirdi. Sacide kar şısında durmuş ona bakıyordu Bir an hiç konuşmadan öyle ce kaldılar. Sükütu ilk bozan İmerikanın yeni trenleri nasıi olacak? Commercial Amerika,, irleşik Amerikada — yapılan| bir teşhir seyahati esnasın- da 2.500.000 kişi tarafından gözden geçirilen «Yarının treni>| demiryolları yolcu nakliyatı ala-| Bu yenl trene arzu > edilen va- gön — tiplerinin büyük bir kismi| ymevcuttü. Bunların arasında ye- mek, yatak, güverle ve salon va-| gonları bilhassa nazarı dikkati çel| betmektedir. Yenl trenin bir çok husustyetle- vi vardır. Daha doğrusu her vagon, ayrı bir maksad iç'n meydana geti| Tilmiştir. Vagonlardan birinde yüz de yüz nisbetinde elektrik bir mut| fak kurulmuştur. Yolcuların evle-| rine telefon edebilmelerini sağla- .yan diğer bir vagon vardır. Ayai zamanda bu vagonda tel Üzerine| tesbit edilmiş plâklarla müzik ko-| laylıkları mevcutur. Bütün bunla-| 'ya ilâve olarak trenin içinde kon- for ve güzellik sağlayan bir çok malzemeler kullanı'mış ve metod- dara başvurulmuştur. Bütün trende hava değiştirme| tertibatı vardır. Fluorescent ve in- candescent aydınlalma usulünden faydalanılmaktadır. Gerek 'yemek| vagonlarında ve gerekse diğer sa- Jcnlarda Üç seviyeli oturma terti-| Hati mevcutur. “Yotak vagonunda| husust odalarda 20 kişt için yata-, cak yer vardır. Odalarda, seyahat cenasında güzel — manzaralardan fum manasi'e faydalanmak imkâ- ranı sağlayan güverte ismi verilen kubbe altındaki sardalyalarda ra| hatça oturup etrafı seyretmek ve-| ya geceleyin yıldızlar altında yol| culak etmek kabildir. Tren, saatte yüz mil sürat sağ- dayan ve savaş sonunda Inşa edi- den General Motors Diecel Jokomo| tifile mücehhezdir. - Lokomotiften Kat'iyyen duman çıkmamaktadır. Hareketler ve duraklar hemen he- men hissedilmemektedir. — Çünkü kütün vagonlar birbirlerine esaslı tir şekilde kenetlenmiştir. Loko-) motifteki büyük kudret bütün tre- ni derhal hareket ettirmeğe elve- rişlidir. Diğet tarattan trende dö- nemeçlerde veya âiğer durumlar- da husule gelen bütün şokları his-| sedilmiyecek bir şekle sokan önem 1 bir tertibat da yer almaktadır. Konfor, tenvirat, renk ve mesa- fenin faydalı bir gekitde kullamıl ması gihi bir çok yenilikler yeni trende bilhassa nazarı dikkati cele betmektedir; 'Trende kadınlar ve erkekler 1- çin mükemmel tuvalet odaları yer almaktadır. Burada banyolar, yı- kanma, giyinme yerleri ve tuva» et yaparken istimal edilen elek- trik aletleri mevcutur. Trende ba- gaj kompartımanları geride, çıkış Tahallerinin yan kısmında yer al- maktadır. Oturma vagonun alt seviyesinde yalnız kadınlara hasredilen bir Ba>| lon vardır. Burada çocuk bakımı| için düzumlu olan bütün kolaylık- —e RDÜK — eee Satide oldu: — İsviçreyo gidiyormuşsu » nuz... — Evet. — Veda etmiye gelmediniz. — Kusuruma bakmayın âni oldu, hiç kimteye uğrayamadım. — Estağfurullah ziyanı yok. Bu esnada sârışın güzel bir genç kız koşa koşa Kemale doğ ru geliyordu. Kemal de onu gör müştü. Bu, nişanlısı Sevimdi, i- ki gün önce mişanlanmışlardı. Kucaklaştılar. Sevim telâş ile: — Tramvay ufak ârıza geçirdi, yetişemiyeceğim diye o kadar korktum ki sevgilim. Kemal - nişanlısını - Sacideye takdim edince, Sacidenin gözle- ri kararır gibi oldu, hafif sende- ledi, kısi 'a, tebrik ederim diyebil- ir ibi sevdiği, fakat kıyme tini bilmediği, çocukca nazları ile kendisinden soğuttuğu Ke- mal, demek artık başkasının 0- luyordu. Orada fazla durama- dı, müsaade bile istemeden ko- şar adımlarla uzaklaştı. Sevim her şeyden habersiz, hayret içinde Sacidenin 'arkasın dan baka kaldı. Kemal Sevimin koluna girdi: — Haydi sevgilim, bekleme salonuna gidelim. Bak beni yol- cu etmek için annem ve vefakâr dostlarım gelmişler onları »yal- nız birakmıyalım. * Ertesi gün İstanbul gazetele- ri <Feci bir tren kazası> başlığı altında şu haberi veriyorlardı: «Dün akşam 18,80 da Sirkeci den hareket eden ekspres Kum- kapıdan geçerken yirmi yaşla- rında tahmin edilen genç bir kı- zı ezmiştir. Savcılık derhal tah- kikata geçmiştir. | * Zavallı Sacide, çok sevdiği Kemalin elinden gitmesine ta- hammül edememiş kendi hatâ- sını, gene kendi canı ile ödemiş Dergisinden alınmıştır. ) lar mevcüttur. Salotun bir kasthı çocuklara ayrılmış bir oyun oda- sıdır. Ayrıca bir de oyun ve tenef- füs odası göze çarpmaktadır. Yüzde yüz-nesbetinde elektcik mutfağı ile teçhiz edilen — yemek vagonunda Üç seviye üzerine yer- Teştirilen masalarda 52 kişi rahat rahat yemek yiyeblimektedir! Se- viyelerden birini do güverte ismi verilen Kubbe altı - teşkil etmel tedir. Yarının trenlerindeki yatak vg- gonları, diğer trenlerde — olanlara razaran gündüzleri yüzde elli niş- betinde daha fazla serbest mesale sağlamaktadır.Salor: vagonunda 68 yolcunun oturmasra imkân sağ- Jayan dört seviye vardır. Oturacak ;şerlerin yarısından fazlası müte- harriktir. Bu şekilde gruplar teşkil etmek kabildir. Güverte lsml vo- rilen kube altında yirmi dört por- tatif sandalye yer almaktadır. Bu sandalyeler arzu edildiği va- kit kolayca kaldırı' yerlerine re- Cir veya salon sandalyaları yerleş- ürmek mümkündür. Tam kubhe nin eltında, kuytn bir yerde bar göze çarpmaktadır. Dıvariara tes- bit edilen sandalya'ar ve masalar samimiyet belirten bir manzaradır. Ön kısım daha resmi bir kokteyi salonu teşkil etmektedir. Her vagonun altında, kendi je- neratörü ölan ve kâfi derecede e- lektrik Istimal edebilen btr dteset motörü vardır. Her vagonda 10 tonluk bir serinletme tertibatı yer leştirilmiştir. Bu tertibatın hüsus 1e getirdiği serinlik günde 10 ton buzun erimesine muadildir. Trende gayet büyük soğutma tertibatı vardır. Burada bütün yeyecekler kolaylıkla muhafaza edilmektedir. Trenin her tarafında içilecek so- guk su bulmak Kabildir . €«Yarının Treniyne binecek olan bir yolcunun pek çok rahat edip eğleneceğine güphe edilmez. Bulgar Başkonsolosu vâzifesine başladı Geçenlerde Bulgari&taridar gelei rek vazifesine bâşlıyan yeni başkons solos Povlief'in söylediğine göreş Türkiyo ile Bulgaristan arasındaki küçük ve geçici anlaşmazlıklar çok jyakında memleketimize gelecek ©: İan büyük elçi Çobanofün gayretlor rile ortadan kalkacaktıf. | Vefada bir tecavüz hâdisesi Evrvelki gün Vefada bir' letavüz bdisesi olmuştur. — | Vefada Himmet sokağında 7 nu: maralı evde oturan Hayriye, Bivs renler, Vefa Bozacim önünden ge- çerken Siürdli Halilin tecavüzüne pığramıştır. Bau tecavüze mukabelo etmesi yüz künden Hayriye ile Halil kavgaya tutuşmuşlar, —neticede Halil kaçı miştr. Hayriyeninn şikâyeti üzeri: 'no mütecaviz aranmağa başlanmış: tır. Izmir liman K müdürü LA MA S değiştirildi İzmir, 16 (Hususi muhabirimiz- den) —e eg DA gından sonra İzmir Liman Müdürü Enverin Deniz Ticaret okulu öğ- retmenliğinetayini dikkati çekmiğ tir. Söylenenler doğru ise «Sinopx, izmire gelince İzmir Liman Müdü< rü geminin puslasının yanmiş ol« duğunu tesbit etmiş ve sefere de« vamını menetmiştir. Vapür kapta« ha nit OAT de armatöre bildireyim, bunu hals Tetsin> demiş. Ankaradan telefonla Verilen ble emirde: <Sinob'a müşkülüt çıkı maması Liman Müdürüne bildirile iş ve puslasız vapur, Zonguldak dönüşü, karaya vurarak batmıştır. İşin meydana çıkmaması için de Liman Müdürünün vazifesi değiş. tirilmiştir. Sosyolog Gi — Baş tarafı 2 ni nın da hissesini ayırmak lâzım- Görülüyor ki sanatları kulağa Veya beyne hitab etme- Bİne, mekâna veya zamana *id olmasına göre şeref dereceleri- ne ayırmak doğru - olmamakla beraber; büyük ve küçük dedi- sanatlar arasında bir çok ve di ğim karışmalar ğişmeler ol- makla beraber; yine de sanat ererinin meydana çıkışında Ü4 merhale ve üç derece ayırabili. yoruz. Ve bu dereceler arası da aktör ve virtiöz, sirf bu ı fatla kendine —mahsus önemil bir yer alıyorlar. ü Hilmi Ziya ÜLKEN

Bu sayıdan diğer sayfalar: