5 Mart 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

5 Mart 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i SAYFA : 4 Tefrika Sert gece poyrazı altında çır- panan Şemsipaşa akıntısının rıh- fuma çarpıp sıçrayan soğuk zer- releri yüzlerine savruluyordu. Karanlıkta sendeliyerek ilerle diler, Üsküdar iskelesine kadar bir şey konuşmamışlar gibiydi. Giritli Turhan bey: «Kararınızı inşaallah yarın — bildirirsiniz: diyerek hazır bekliyen yandan çarklı, külüstür vapura atladı. İskele kenarında durarak dolap h çarkları işlemiye başlıyan ka- ra teknenin ayrılmasını bekle- diler. Mayıs gecesi ayazında bol sakosunun iri düğmelerini ilikliyen kösemen Ali Suavi, Kiz Nuri beyin bir daha koluna girmişti. Geniş — pencerelerinden bol gevk taşan iskele kıraathanesi- ne girdiler: Ortada bilârdo oy- nıyan iki kişi ile bir seyirci, du- var boyundaki masalardan bi- Tinin başında esniyen bir hoca- dan başka kimse yoktu. Ocağa yakın köşe kuytusuna gekilerek başbaşa verdiler. Kız Nuri dirseklerini masanın kena- Yına dayıyarak çocuk yüzlü kö- ge adamın iri siyah gözlerine baktı — Efendimize takdim edile- cek mektup hazır mı? — Şimdi, şuracıkta yazaca- Biz. ; — Bakalım nasıl yapabilece- Biz? O devrik bakışlı araptan çok ürküyorum. Bir defa farkı- na varacak olursa mahvolduk demektir. — Erbabı hamiyyet, bir şeyden 'yılmaz ve icabında nefsini dahi fedadan çekinmez! Dâvanın aza Metini ve ifa edilen ve edilecek olan hizmetin mehabetini düşü- günüz! l Ellerini oğuşturarak sokulan garsona okkalı iki kahve 1smar ladılar. Ali Suavi hokka, kalem istedi. Sakosunun iç cebinden küçük bir zarf ve penbe bir kâ- Bt çıkarmıştı. Kahvelerden ev- vel getirilen yazı takımını öni Mektubu bitirdiği zaman, u- nuttuğu kahvesi çoktan soğu- muştu. Kulpsuz yayvan fincan dan bir yudum alarak, küçük zarfı kapadı. Nüfuz ve hâkimiyeti altında gamar oğlanı gibi kullandığı kerli ferli arkadaşına ne yazdı- ğını göstermiye bile lüzum his- setmediği anlaşılıyordu. Hâkim bâkim kalktı: — Çıkalım. y — Görülecek işler var. — Yalıya mı dönecektiniz? — Söylenmiyen şeyi sormamı “ya ve yalnız itaat etmiye yemin etmiştiniz! Sultan tepesine, sarasker mü- bir İzzet paşanın oğlu Süleyman beyin evine gideceğini saklamak istiyordu. İskele camii önüne ka şıı- bir şey konuşmadan geldi- ler: Ayrılacaklardı. Kız Nuri elini vazttı: — Bize müsaade, — Sabah gideceksiniz, Öğle- 'den sonra Tophanede malüm mahalde, — Öğle yemeğini zebaninin sofrasında geçireceğimizi unut- mayınız. — Zebaninin? — Onun! — Efendimizin cevaplarını mutlak ve âcilen beklediğimizi unutmayınız! Yazan: BEHÇET SEFA Yoksa ilk hareketinde şüpheye düşer, temiz pak bir adamın du- Tup duürürken tecavüzü onu âni bir kararla kaçmıya sevkedebi- lirdi. Bununla beraber Nihat ona ka ranlık, yahut loş bir. sokakta gatacaktı. Onun için inceden in- ceye kılık kıyafet değiştirmiye lüzum yoktu. Şöyle kaba saba bir tebdil kâfi idi. Acele hareket etti. Küçük bir sokağa sığındı. Yakalığını çıkar dı. Onun yerine renkli mendilini boynuna sardı, Şapkasını buru: turdu. Saçlarını dağıttı. Ceketi- ni çıkarıp omuzuna aldı, bunla- parken bir taraftan da köşe başından eğilerek İsmail Hakkı- nn dışarı çıkıp çıkmadığını gö- zetliyordu. Bu sokak arasından biraz eğilerek Sarı Gül barının kapısını görebildiği için orada beklemeyi tercih etti. Zaten sa- at on ikiyi geçtiği için şantajcı Berseri nerede ise çıkacakt Hem de hiddetten küfürler sa- vürarak çıkacaktı. Beklediği ol- Tamış, besbelli ki Ali Şeref bey 'ne gelmiş, ne de telefon etmişti. Bu vaziyette İzmail Hakkının İ1SULTAN HAMHDEN K ABUSLARI Sopa ve kırbaç altında can vermek ihtimali bile KArTr “AYHAN - l yardı No. 14 Cami duvarı köşesinde yanan kocaman fanusun kaldırımlara vuran ışığı altında tüneyen tek atlı arabalardan arkadakine doğ ru ilerlediler. Araba basamağı jyanında duran köse ihtilâlci bir daha elini uzattı. Parmak ka- dar boyu, şinik başlı yüzünde korlaşan deli bakışlı simsiyah gözleri vardı. İçinin üşüdüğünü hisseden Kız Nuri, dişleri çar- Parak iraklaştı. Sabahleyin, bulutlu ve kasvet Nt hava vardı. Üsküdar iske- e indiği zaman, yağmur ser pilmeğe başlamıştı. Kısaca, Be- şiktaşa geçecek, Sultan Mura- dın mahpus bulunduğu Çırağan sarayına gidecekti. Beşiktaşta bardaktan boşanırca dökülen i- ri mayıs yağmuru canını sıktı. O havada, saraya ziyarete gel- diğini söyliyen adamdan haklı olarak şüphe edileceğini düşü- nerek Ürktü. Gitmesi bir türlü, aceleci ve hemen öfkeleniveren Ali Suavi efendiyi - kızdıracak, Bitse, açık bir zan altında kala- caktı. Şüphelenip de bir üzerini (aramağa kalkışsalar, gittiği, mah volduğu gündü. Mektubu alacak lar, kendisini yaka paça zaptiye 'nezaretine, belki de Yıldıza Sul tan Hamidin huzuruna götüre- ceklerdi. Yiyeceği dayak ve ma Yuz kalacağı türlü işkenceleri hayalinde büyülterek titredi Sopa ve kırbaç altında can ver me ihtimalleri bile pek çoktu!. İçine, sebebi meydanda duran bir haşyet ve bir. ürküntü bu- Tuntusu çökmüştü: Kahve - kalabalıktı. Sürekli sağnaktan kaçanlar dizdize otu- Tacak duruma düşmüşlerdi. Yer bakınırken, ocak tarafın dan birinin el işareti yaptığını gördü: Çırağan sarayına Sultan Hamidin nazır olarak gönderdi- ği arap Dilâver ağanın ayak hiz meti vazifesini gören ak ağalar dan biri! —» Adını bilmiyordu amma, saa- detlü Dilâver ağa hazretlerini ziyarete gittiği zamanlar, elin- den kahve, şerbet içmişliği var- dı. Öteki, saray işi yerden te- menna ederek: «Buyurunuz be- yefendi> dedi, yanındaki boş san dalyeyi çekti. — Az iskeleye kadar inmiş- tik. Malümu âliniz, ağa efen: miz «Kakule> meraklısıdırlar? — Olacak, yağmura da tutul duk. Bu cuma ağa efendimizi ziyarete rağbet buyurmadınız? Çamlıcaya, bir tanıdığa gi- dilmişti de... Havadan, yağmurdan ve Di- lâver ağa hazretlerinin geçirdi- ği hafif nezleden bahsettiler. Sicim gibi yağan yağmur daha hızlanmıştı. Caddeden iskeleye doğru yuvarlanan kızıl köpük- ü sellerin hışırtısı geliyordu. Birer kahve daha ısmarladılar. Canı sıkılanlar, çat pat tavla ve iskambil oynamıya başlamışlar- di. Saray ağası bir aralık Kız Nuri beyin kulağına eğildi: <A- ğa efendimize de gelinmiş olsa, #imdi içeriye girmek çok müş- kül oldu!> diye fısıldadı: — Yıldızdan şevketmeap e- fendimizin istanbolinli Arnavut tüfekçilerinden üç tane gönde- rildi. — Kapıya mı? — Kapıya yâ.. malümu âliniz deniz ve cadde taraflarında zaptiyeler nöbet bekler. ebep ne imiş? (Devamı var) Tefrika No. 14 kan beynine fırlamış olmalı idi. Bu da onunla dövüşmek için en münasip fırsattı. Nihat saat bire kadar bekle- müye mecbur oldu. Fakat bu bek lemek onu sabırsızlandırmıyor- du, Çünkü — Alâ, diyordu. O içeride ne kadar çok kalırsa o kadar çok içecektir. 4 Nihayet İsmail Hakkı «Sarı Gül> den dışarı çıktı. Fakat iki yanında iki kişi daha vardı ki, bunlar temizce — giyinmişlerdi. Yalnız konuşmaları bayağı idi. Aşağılık takımdan, ayak takı- mından oldukları anlaşılıyordu. Eğer bu iki kişi İsmail Hakkı yı evine kadar götüreceklerse Nihat plânını tatbik edemiye- cekti. Bundan dolayı canı sıkıl- fnıya başlamıştı. Fakat bu endi- gesi çok sürmedi. Çünkü üç ah- bap Tophane yolu üstünde bir- birinden ayrıldı ve İsmail Hak- kı yalnız kaldı, Şimdi Nihadın projesini ko- layca tatbik sahasına çıkarabil- mesi için bir de İsmail Hakkının karanlık ve tenha bir yola san- zması lâzımdı. YENİ SABAH Uyuyan Prenses n Günler ayları, aylar yılları kovalamış. Aradan hesabı bilin- yen seneler geçmiş, Zaman Babanın saçları ağarmış dökül- müş. Cıhanlar güzeli Sultanın uyuduğu sarayın etrafını sar - maaşıklar bürümüş, uçsuz bucak ormanlar kaplamış. Fena büyücü Perinin beddu- ası yerini bulmuş, hiç bir ses, hiç bir hâdise Sultan ile yanın- da bulunanları daldıkları derin eykudan uyandıramamış. Ve en ayet ortada — vaktile orada yanlar bulunduğunu göste- ren hiç bir gey gözükmez olmuş ve mavi gök ardındaki Beyaz bulutların üstünde kurulmuş ül- ke içindeki uyuyan hayatla u- rutulup gitmiş, Mavi gök ardındaki beyaz bu- lutların üstünde kurulmuş cen- zete eş bu ülkenin çok, pek çok mzaklarındaki başka bir diyar - da yaşlı bir padişahın üç oğlu varmış. Bu üç şehzadenin huy- layı biribirine hiç benzemezmiş, Büyük olan iki şehzade kurnaz, bain ve yalancı imişler ve on- Jarı hiç kimse sevmezmiş. Fa -| kat en küçük şehzade öyle iyi yakışıklı onu gören herkes çok Bu yüzden adına da tevermiş, Scvimli Prens derlermiş, N Prensi yalnız ağabeyleri hiç gevmez ve kıskanırlarmış. Bir gün üçü beraber ormana 'nmaya gitmişler. Yolda yü- tilkiye rastla - büyük şehzade he- ile oklarına davranıp İ vurmak istemişler. —Se- vimli Prens korkup topal ayağı- ile kaçmaya uğraşan tilkiye a- cımış ve ağabeylerine ok atma- maları için yalvarmış. —Onlar milnakaşa ederken fırsattan İs- tifade ederek tilki hemen sak- Janmış. Büyük şehzadeler kar- deşlerine kızmışlar ve yollarına Gevam etmişler. Biraz sonra bir göl kenarındaki yuvasında yu - murtalarını asıtan bir. ördek görmüşler. Yine iki büyük şeh zade silâhlarına davranip örde- ği vurmak istemişler, fakat Se- vimli Prens bu ana ördeğe acı- mış ve ağabeylerine mâni olmuş. Onlar da yine kızarak Pren- Bi azarlamışlar. Biraz sonra acı kıp bir ağacın altına oturmuş - lar. Yemeklerini yerken en bü- Yük şehzade yerde bir karınca vası görmüş, ortanca karde- den bir taş istiyerek karınca vasını ezmeğe kalkmış, He- men küçük Prens buna da ma- Ki olmuş. Bu sefer ağabeyleri büsbütün kızmışlar, aralarında konuşup kardeşlerinden kurtul- mak için bir çare aramışlar.. Biraz sonra ortanca kardeş ya yına bir ok takıp bütün hizile fırlatmış. Ok yaydan çıkarak cok uzaklara gitmiş. Büyük şeh zade hemen Sevimli Prense gi- dip oku bulmasını emretmiş, dere tepe düz gitmiş, en niha- yet okun saplandığı yere gel - Teiş. Tam elini uzatmış oku ala- cakken ok başlamış toprağın di- bine gitmeye. Prens arkasından Ritmiş, ok daha çok toprağa gitmiş. Prens gitmiş. Yavaş ya vaş yenin yedi kat dibine in- mişler, Sevimli Prens en niha- yet oku yakalıyabilmiş. Bir de ken topal bir murlar İl Y y Nihat yalnız cesaretine değil, gençliğine ve atikliğine de güve niyordu. Belki gu haydut ke disinden kuvvetli, belki terbiye görmüş bir boksör, yahut tecrü beli bir dövüşçü idi. Fakat her halde daha yaşlı, daha yıpran- mış, hele muhakkak korkak ve Üstelik sarhoştu. Yalnız düşmanını — hiçe say- maktan da çekiniyordu. Belki de bu haydut bir kaç can yak- mış, tehlikeli darbelerin nasıl indirileceğini tecrübe etmiş, gö- zü pek bir. düşmandı. Hattâ Nihat gibi, öldürücü, kırıcı, sa- katlayıcı hücumlârdan, darbe- lerden çekinmiye lüzum görmez ve başkalarının hayatını bile ko rumaya aldırış etmez bir alçak- tı. Nihat bu tehlikeleri de göz önüne almıya mecbur olduğu i- çin hesaplı hareket etmek lüzu- munu büsbütün takdir ediyor tamamilo hususi metodlarla h: reket etmek lâzım geldiğini tek rarlıyordu. Bununla gu nokta, da açıkça karar vermişti! Eğer Melâhatin babası işlediği hatâ- larda pek ileri gitmemiş ve bu hatâların sonunda başkaları za- bakmiş ki, önünde yerin dibin- de uzanan geniş bir dehliz var, Dehlizii yormuş. Sevimli Prens yürüye, yürüye ışığa doğru gitmiş. Bir de bakmış ki, küçük bir odanın | ortasında iki büklüm olmuş bem beyaz sakalı ayaklarına değen bir ihtiyar adam oturuyor. Se- vimli Prensi görür görmez: — Nihayet gelebildin mi?. diye sormuş. Ve sonra ona ma- vi gök ardındaki Beyaz bulut- ların Üstüne kurulmuş ülkenin vavtulmuş güzel Sultanını gi- dip uyandırmasını, — emretmiş. Fakat bunu yapmak çok zör - Çünkü evvelâ Neptun sey- Fena — Büyücü Periden ormanları bir vuruşta yere serebilecek sihirli baltayı, Banra bu Wena Perinin Sultarı uyatmak icin yaptığı büyü için yerc gömdüğü binlerce incinin toplanması lâzımmış. ucunda bir ışık parlı- Fevimli Prens ihtiyar adamın ellerini öpüp ayrılmış. Düşüne düşüne yeryüzüne çıkmış. Bir dea bakmış ki, kardeşlerinin öl- dürmek isteyip de kendisinin kurtardığı topal tilki orada du- ruyor. Düşünce ile tilkinin ba- ginı okşamış - Ah! tilki dile gel- memiş mi?. — «Sevimli Prens, sen benim hayatımı kurtardın. Ben sana 1- yibk etmek isterim, bin kuyru- Zuma. Seni Neptuna götüreyim» lamiş. Sevimli Prens Hemen tilkinin yruğuna atlamış, boynuna sa mış, gözlerini açıp kapayın- caya kadar Neptuna varmışlar. Sevimli Prens bir de bakmış korkunç peri bir havuzun ba- şında oturmuş bir şeyler kay- natiyor, Sevimli Prensi görün- ce; — Ha, ha, ha, diye çirkin çir kin gülmüş. Demek en nihayet beni burada bulabilen birisi çık tı. Fakat daha Sultanı uyandı - Tabilmek için sihirli balta İle Ancileri bulmak lâzım, demiş. Sevimli Prensi yine bir dü - güncedir almış. Gitmiş havuzun boşma bir de bakmış ki, dibi yok. Bu dibsiz havuzun içinden bal tayı nasıl bulsun? ah « hemen crada konuşan bir ördek pey- da olmamış mı?. Sevimli Pren-, se: Çd — Siz benim hayatımı kur -| tarmıştınız. Siz olmasaydınız a- Zabeyleriniz beni vuracaklardı. Simdi ben de size bir yardımda, Fulunmak isterim. Demiş, ve havuza dalarak içinden balta - yı çıkarıvermiş. Sevimli Prens çok — teşekkür etmiş. Fakat iş bununla da bit memiş, incileri Taış. Gitmiş toprakları kazıp İn tileri aramak istemiş, fakat na file bir tane bile bulamamış, Artık üzülmüş, tam incileri aramaktan vazgeçeceği sırada bir sürü karınca gözükmüş. Ka rıncaların padişahı gelip Sevim W Prense: — Ey, Sevimli Prens, hatır- larsın ki, ağabeylerin bizim yu- vamızı yıkmak istedikleri za - Tan hayatımızı sen kurtarmış- tın. Şimdi biz de sana bu yar- (dımının mükâfatını vereceğiz, demiş. Sonra yüzbinlerce ka - rır.ca hep birden topraklara gö mülüp antenlerinde - birer inci ile çıkmışlar, Hepsi teker teker rar görmemiş ise ihtiyarı kur- tarmıya çalışacaktı. Kendisinden otuz kırk metre ileride ve kimsenin geçmediği caddede İsmail Hakkı peşinden gelen tehlikeden tamamile ha- bersiz, islık çalarak ve arada bir duraklıyarak yürüyordu. Derken Tophaneye yakın - bir noktada soldaki sokaklardan bi- rine saptı. Burası çarşı içi idi ve müsait değildi. Ancak pek jaz sonra İsmail Hakkı karanlık bir sokağa dalınca Nihat artık gizlenmiye lüzüm görmedi. A- dımlarını - hızlaştırdı ve ancak geriden, uzaktan bir lüâmbanın aydınlattığı - sokağın ortasında İsmail Hakkıya yaklaşarak hız- h.bir omuz darbesi vurup yürü mek istedi. İsmail Hakkı böyle tahriklere karşı ses çıkarmıya- cak, aldırış etmiyecek bir adam değildi. Ömrü başkalarına teca- Vüzle geçmiş olduğu için kendisi ne sarkıntılık edilmesine asla ta hammül edemezdi. Hemen ken- disini topladı Ve önüne geçen bu meçhul adama yaklaşarak Niha- din çenesine giddetli bir kroşe indirdi. İsmail Hakkıya göre bu ki tah mütecavize buü darbe ilk ve son darbe olacaktı. Yoluna gi- den bir adama çatmanın cezası- nı o bir anda yere yıkılıp belki saatlerce sokak ortasında kal- makla çekecekti. Fakat hay- dövüş incilerini getirip Sevimli Pren - sin önüne yığmışlar, Sevimli Prens incileri alınca doğru götürüp Fena Perinin bü yü çanağına atarak sihiri boz- Artık ihtiyar adamın söyle -| diği bütün Maniler — aşılmıştı, | amma mavi gök ardındaki Be- yaz Bulutların üstündeki cen - 'net misali Ülkeye nasıl gidebilir di? İyi kalbli topal tilki yine yar dıma yetişmiş. Sevimli Prensi yino üstüne bindirerek o güzel ara uçurmuş. Orada Sevimli Prens hemen başlamış muaz zam ormanı sihirli baltası — ile kesmeğe, o koca, koca ağaçlar sibirli balta değer değmez birer birer ykılmışlar. Açılan yoldan Sevimli Prens yürüye — yürüye garaya varmış. Gördüğü man- zaralar karşısında pek şaşırm:ş, Avluda çocuklar top oynama hareketleri yaparken, mutfakta ahçı tavuğun başını kesecekmiş gibi, salonda hanımlar beyler eğleniyorlarmış, gibi uyuyorlar. Kapıları aça aça cihanlar güze- li Sultanın uyuduğu odaya ka- dar gelmiş. İçeri girer girmez gözleri kamaşmış. Yatağın Üzerinde altından som, aslan yelesinden gür saç- ları gümüş omuzlarına gül yüzlü bir dilber muş. Sevimli Prens hemen koş- Yüuş yatağın kenarına çömel - — *«Aman Yarabbi, bu ne gü Biry Işorsanlık oyunu zellik» demiş. Fakat hemen Sultanın par * mağına batmış olan iğneyi gör müş ve çıkarmış. İğne çıkar çık maz ©o harikulâde güzel sultan zÜmrüt gözlerini açarak mah - mur, mahmur gülümsiyerek: — Nihayet — gelebildiniz mi, Pren im. demiş, r,bütün saray, halkı da uyanmış. Padişah ile valde sultan he- meh kızlarının odasına koşmuş lar evlatlarına kavuşmuşlar. Salonda uyanan hanımlar ve kızlar eğlencelerine devam et- mişler, ahçı başı tavuğun baş ni kesmiş, çocuklar top oyunla- vına tekrar başlamışlar. Padişah ve valde sultan ha - nım yerlere kapanarak Sevimli Prense teşekkür etmişler. Son ra istediği takdirde memnuni - yetle kızlarını ona vereceklerini söylemişler. Bu sefer onların e- lini öpmüş. Saray temizlenmiş, hazırlık- lar bitmiş, küçük sultan ile Se-) vimli Prensin kırk gün kırk ge ce düğünleri yapılmış. Onlar er| miş muradına biz çıkalım tah- tına, Şimdi bir rivayete göre ma- vi gök ardında, beyaz bulutlar üstündeki altın yaldızlı beyaz xermer sarayda saçları altın - don sarı, gözleri zümrütten ye- Sil bir sultan ile yakışıklı, mer hametli, akıllı bir Prensin mes'- ut ve bahtiyar hâlâ yaşadıkları söyleniyor. 1 — Yaramaz korsanlar, Mitayı da alarak zavallı Lâ- Teyi direğe bağlayıp bıraktılar ve kaçtılar. Lâle uzun zaman direkte böyle kaldı. Derken uzakta bir gemi demirledi... 2 — Gemiden karaya çıkan tayfalar Lâleyi kurtardı- lar. Lâle onlara küçük korsanların kaçtığı tarafı gösterdi... 3 — Gemiciler, korsanları uzun bir kovalamadan son- ra nihayet yakalıyabildiler ve fena şaka yapmanın cezasını verdi T. ret... Bu kat'i darbe, boşlu rastladı. Mütecaviz yolcuya iliş medi bile, Nihat bacaklarının gevik bir hareketile eğilmiş ve bu darbeyi atlatmıştı. İsmail Hakkı bu hareketi ve bu çevik- liği yalnız hayretle değil, tak- dir ile de karşıladığı halde kar- şısındakinin tecrübeli bir dövüş çü olduğunu sezerek kendisine tecavüzünün sebebini — araştır- maya lüzum görmedi, Daha dı yusu buna vakit yoktu. Serseri derhal hücumu — tekrarladı ve böylece boğuşma şiddetini git- tikçe arttırarak başlamış bulu- nuyordu. Nihat bu herifin sağ tarafını muhafazaya gerçekten — dikkat ettiğini görmüş, İsmail Hakkı karşısındaki adamın her zaman lanır takımdan alelâde bir ü olmadığına, aksine tecrü beli, tehlikeli bir dövüşçü oldu- Bğuna kanaat getirmişti. Bu ka- naatle bütün kuvvetini toplıya rak olanca hizile hücuma geç- mek ve icabederse her türlü hi- lekâr ve öldürücü darbelerden istifade etmek kararında idi. Mücadele tam bir sükün içinde geçiyor ve sokağın sessizliğini sade iki dövüşçünün hızlı hızlı nefesleri ve ayakkabılarının kal dırım taşlarına sürtünmesi ihlâl ediyordu. Bu mücadeleleri tahrik eden sebepler düşünülürse iki tarafın da hâdiseyi etrafa duyurmamak için ellerinden geleni yaptıkları tahmin edilebilir. Nihat, herifi yuvarlayıp üstünden vasiyetna- meyi almak isterken polisin ve- ya bekçinin müdahalesini zarar h görüyor, İsmail Hakkı ise za bıta ile karşılaşmaktan daima çekingen bulunuyordu. Nihadın niyeti vasiyetnameye kendisin- den başka kimsenin elini sür- dürmemek, bu vasiyetnamede Ali Şerefin meşru ve haklı bir iddiası varsa ona .göre hareket etmekti. İsmail Hakkı yolunun üstüne çıkan bu acaip müteca- vizden kendi kuvvetile kurtula- cağından zaten emindi. Kuvvet- le, marifetle, meharetle olmaz- Ba: hile ile, düzerle, hattâ kan dökerek kurt çekip gide cek ve yolunda giden bir adama asını parlak bir su verecekti çatmanın ce rette Bununla beraber bir taraftan dövüşürken öte yandan bu ada- çıkmış bir yolcu olmadığını da düşün- dü, Arkadan gelirken koskoca yolu bırakıp o sert omuz vuruş durüp — dürürken yapılacak İş değildi. İsmail Hakkı gibi bir serserinin bir çok intikamcıları, hesap sorucuları — olacağı — için serseri bunlardan biriyle karşı- laştığına şüphe etmedi. Hafıza- sında en yakın kötülüklerini sıraladı, (Devamı: sa, azan: Eski bir pehlivan — Hangi Mustafa pehlivan? — Hangi Mustafa p lacak? Hamlacı Muat: van! — Efendimizin pehlivanı mı? — Bunadın mı ne? Elbette 0... Onunla tutmıyacak mi i- dik? — Hüseyin pehlivanla tuttun y — Canım o başka, bu başka! Biz asıl Mustafa pehlivanla ko- zumuzu - paylaşacaktık. Haydi ortaya çıksın da güreşimizi ayı- Talım! Cazgır' hiddetinden ne diyece ğini şaşırmıştı. Az evvel bir hün kâr pehlivanını yenmek suretile başlarını belki de belâya sokan bu adam, şimdi de Mustafa peh livanla tutmak, onu da yenmek istiyordu. Böyle şey olur mu İ- di? — Yok, yok! diye adeta hay kırdı. Başka güreş yapılmıya- cak. — Mustafa pehlivan benimle tutmak istemiyor mu? — Öyle bir gey demedim. Ar- tık güreşler bitti. Bekir pehlivan bunun Üzerine cazgırın yanından ayrılp Mus- tafa pehlivanın karşısına dikil- di. Hakem heyetinin ve cazgırın yüzleri sapsarı kesilmişti. Mustafa pehlivan onu görün- ce ayağa kalktı: — Merhaba pehlivan! — Merhaba pehlivan! — Bir isteğin mi var? — Güreşimizi bır akşam ayır- sak diyorum. — Evet, hakkın var amma, sen Hüseyinle güreştin. Yorgun sun. Halbuki ben güreş yapma- dim, — Zararı yok. Sizin için bir mahzur yoksa ben güreşe hazı- rim. — Pekalâ... Güreşelim. Mustafa pehlivan derhal bu- lunduğu yerde soyunmağa baş- ladı. Onlar böyle konuşurlarken diğer pehlivanlar ve yaverler bu kır saçlı yağız pehlivanı merak- la tetkik ediyorlardı. Artık ha- kem heyetine ve cazgıra maruf tâbirle «Kazaya rıza» dan baş- ka iş kalmamıştı. Halk da vazi- yeti görmüş ve Bekir pehlivanın Hamlacı Mustafa ile tutuşacağı- ni anlayınca çok memnun kal- mişti. Bu suretle heyecanlı bir Büreş daha seredeceklerdi demek, Yalnız az evvel Mustafa peh- livanın açıkça söylemiş olduğu nokta herkesi düşündürüyordu. Öyle ya, Mustafa pehlivan hiç güreşmemiş, buna - karşılık Be- kir pehlivan, Hüseyin gibi çok kuvvetli ve acar bir pehlivanla boğuşmuş bulunuyordu. Bu ha- lile Hamlacı Mustafa karşısında, 'ne yapabilirdi? Tabii yenilecek- ti. Fakat bu galibiyet Mustafa pehlivan için de şerefli bir ga- Tibiyet olmıyacaktı. Bu sırada Mustafa pehliyan soyunmuş ve yağlanmıya başla- mıştı bile. Bekir pehlivan da yağını tazeliyordu. Onlar yağla nirken Arap Sait pehlivan ya- nındakilere şöyle diyordı — Hüseyini gördünüz. mü? Bekir pehlivan onu paçavraya çevirdi. İstese idi on dakikada yenerdi. Fakat güreşi uzattı. Şimdi herkes Mustafanın Bekir pehlivanı yorgun olduğu için ye neceğini zannediyor. Halbuki Mustafa pehlivan da kendisini yenemiyecektir. Bekir pehlivan jyarım saat güreşti amma terle Medi bile... Göreceksiniz, o, bu halile Mustafayı da yenecektir. Yanındakiler ses çıkarmadan Arap Saidi dinliyorlardı. Fakat pek az kimse onun gibi düşünü | yordu. Çünkü Hamlacı Mustafa Hüseyinden — daha pehlivandı. Sen - bilirsin... büyük meziyeti bilhassa (GZERAMAZA Y Şimdiye kadar hiçbir benzeri taraf.ndan gocuk cilâleri için hazırlanmış oimasıdır' 5 MART 1049 İT Tefrika No. 14 Mustafa pehlivan yediği kazık- tan bir türlü kurtulamıyordu Tecrübesi daha fazla idi. Bekir pehlivan ne de olsa yorgundu. Bu vaziyet kargısında ikinci gü reşi do kazanabilmesi ihtimali çok zayıf görünüyordu. Beş dakika sonra iki pehliva: kapışmış bulunuyordu. Halk son suz bir heyecan içinde güreşi seyre dalmıştı. Mustafa pehli - van çok dikkatli güreşiyor, kar şısındakini zerrece küçümsemi- yordu. Hücum da etmiyor, da- ha ziyade müdafaada kalmayı tercih eder görünüyordu. Bekir pehlivan ise hemen hü cuma geçmişti. İlk ellerden son- ra çapraz toplamak istemiş, fa- kat muvaffak olamamıştı. Bir defa da dalmayı tecrübe etti. Fa kat Mustâfa pehlivan hemen boyunduruğu vurdu. Bunun üze rine Bekir pehlivan paçaları e- line geçirmiş olduğu halde bı- rakmak mecburiyetinde kaldı. Mustafa pehlivan da boyundu- Tuğu boşalttı. Böylece güreş git tikçe heyecanını arttırarak de- vam ediyordu. Mustafa pehlivanın gösterdi- ği mukavemet ve ustalık Bekir pehlivanı asla yıldırmıyordu. Bilâkis hücumlarının şiddetini gitgide arttırıyordu. O kadar kuvvetli hamleler yapıyordu kf az evvel başka bir. pehlivanla boğuşmuş olduğuna hiç kimse. inanamazdı. Bekir pehlivanın görülmemiş hamleleri nihayet neticesini ver di. Çok ustaca tatbik ettiği bir yan baş oyunu ile ve köstekliye rek Mustafa pehlivanı altına al mağa muvaffak oldu ve vakit geçirmeden hemen kazığı vur- du. Mustafa pehlivan kazığı yer yemez bunu sökmek istedi, Fa- kat kazık bir çelik kadar sert ve kuvvetli idi. Mustafa pehli- ömründe böyle bir kazık ye ldi. Ne yapsa kurtuia- —mıyordu. Alaturka güreşte — kazıktan kurtulmak için bir kaç oyun var dır. Biri budama ve kazığı sök- me, biri tek paça kaparak aya- ğa kalkma, bir de öne doğru balıklama dalarak kazığı boz- ma... (Devamı var) p Ölüm Nuri Paşa Fabrikası Kim- yagerlerinden olup korkunç infilâk hâdisesinde feci su- rette Şehit giden İBRAHİM ALTAY'ın cesedi dün morg- dan Fatih Kıztaşında 6/4 numaradaki ikametgâhına kaldırılmış bugün de öğlen Damazını müteakip Fatih camiinde namazı kılındık- tan sonra Edirnekapı Şe- hitliğine defnedilecektir. Merhumu seven ve tanı- yanların cenaze merasi- minde bulunmaları rica &- dilmektedir. Bütün tanıdık larına kendisini sevdirmiş olan, bu çok dürüst, çalış- kan gence Tanrıdan mağ- £iret ve ağabeyisi Dr. İs- mail Altay'la kız kardeşi Diş hekimi Zeynep Altay'a sabırlar dileriz. Matineler: Çarşamba - Cumar- tesi-Pazar saat 15 de. Tel: 49349 Muammer Karaca Opereti Maksimde «Plâtin Palas> Yeni telif operet 3 perde 10 tablo Cumartesi, Pazar ve Çarşamta matine 15 de; Çarşambı. güa- düz ve gece tenzilâtlıdır. Gişe her gün 11 de açılır. taklid edilememiştir. — Bd önsürcnene KATRAN HAKKI EKREM

Bu sayıdan diğer sayfalar: