9 Nisan 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2

9 Nisan 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

, RusMare gizli dü erlindeki Rus işgal böl- E5) gesinin komutanı Mare- gal Sokolovsky'nin tek- nik müşaviri Albay K..., bundan üç hafta önce, bir yolunu bulup gizlice demir perdenin gerisin - den kaçmıya muvaffak olmuştur. Albay K... 1, bir nevi Üniforma- h Krevçenko olmiya mecbur kı- lan sebep; Politbüroya mensup muhaliflerle muvafıklar arasında ki şiddetli geçimsizliğin, yüksek komutanlığına sirayeti dolayısi- le, Sokolovsky'nin ve bizzat ken disinin tehdide maruz bulunduk- larını vaktinde sezmiş olmasıdır. İsminin gizli - tutulmasını Sa- medi - Soir muharririnden rica e- den albay K... nın, bugün Rus Mareşallerini birbirlerine düşü - Ten amansız mücadele hakkında- ki ifşaatı, gerçekten heyecan ve- rici bir mahiyet arzediyor. Stali- , nin kendi şahsından başka hiç kimseyi düşünmediğini ileriye sü ren Albay, bakın nediyor: — Kızıl diktatör, Rus Mareşal lerinin arasını açan karşılıklı kin ve nefretin farkındadır. Hattâ o, «Hükmetmek için kuvvetleri par çalamak» gerektiği fikrini sadık kalarak, karanlıkta gelişen bu husumeti, körüklemekten de bir an geri kalmıyor. Bu yüzden Sta linin, taraflar arasında bir mü- yazene temin etmek maksadile, Mareşal — Vassilovsky'nin — «Şat- Tanç oyuncularını» yarı bir sükü ta mahküm ederek, general Mali novsky'nin ebilârdolcularını» yük sek mevkilere tâyin ettirdiğini görürsek şaşmıyalım. Albay K..., vaktile Moskova- da bulunduğu sırada, Mzymda vadisi civarına düşen kızıl ova- da, «Kranaia Poliana> da, muaz zam villalar inşa ettirmek bah- sinde birbirlerile yarışan Rus Mareşallerini yakından tetkik et miştir. Son çarların avlandıkları bu yerlerde Stalin, mimar Of- fan'a, <Nadejda> adında meşhur bir villa yaptırmıştır. Bunu gö- ren Voroşilof, 1918 de zırhlı bir| tren sayesinde Alman yürüyüşü- nü durdurduğunun hâtırasına at fen, Kızıl ovada, zırhlı tren mâ- nasına gelen ve «Bramiepaiezd» ismini taşıyan harikulâde güzel bir villar yükseltmiştir. Denize ve karlı tepelere bakan 18 oda- dan ibaret olan bu villanın, ayrı| ca üç garajı bir çok ahırları ve bir radyo merkezi vardır. Bu suretle Kızıl ordunun bi Mareşalleri, Jukof, Konief, Vas- silevsky, Tolbukin, Pokossovsky, Mahinovsky, Bulganin, Voronin, geçen yıl vefat eden Rybalka, So- kolovsky, Dereveneko, Sovietni- kof, Chtemenko ve daha bir çok- ları modaya uyarak kendileri i-| çin birer villa kurmuşlardır. Bu sebepten dolayı «Kızıl ova> ya Rus Mareşâllerinin cistirahatgâ- hi> demek yanlış olmaz. Burada Mareşaller, haftada i- ki gün buluşarak çeşitli oyunlar oynamaktadırlar. Şantranç oynu- yan yüksek rütbeli Rus subayla- Y 1917 de Bolşevik hareketine katılan Vassilevsky'nin etrafında toplanmaktadırlar. Son Rus çarı zın saltanat sürdüğü yıllarda ün lü bir yüzbaşı olan Vassilevsky, Stalinin şahsi mümessili Moloto- fun yakın dostu, Jukof ve Komi- efin amansız düşmanıdır. Tenis oynıyan — subaylar, Ro- kossovky'nin yanından ayrılma- makta; Voleybol meraklıları, Ko nief ve Jukof'un peşini bırakma- maktadırlar. Stalinin meraklısı olduğu bi- lârdoya düşkün olanlar arasında, Politbüronun teveccühünü kazan mış bulunan Malinovaky başta gelmektedir. Nihayet, Ruslara Mahsus bir nevi kriket oyunu o- lan «Gorodki> ile vakit geçiren- IKTIBASLAR | At — | şallerinin ellosu N. K. Çevirsi rallerden ibarettir. Bu oyunda, bilhassa Budienny ve halen ge- nelkurmay başkanı — Chtemenko, her türlü hile ve desiselerden u- zak kalmıya bakıyorlar. Demir perde gerisindeki şama facı ve gergin hava hakkında bize bilgi veren albay K..., gun- ları ilâve ediyor: — Yalnız Politbüronun hatırı sayılır - Üyelerinden ” biri olan «Klim> dir ki, bu askeri Klanın dışında kalarak esrarlı bir sükü ta gömülü yaşıyor. Politbüronun diğer meşhur Mareşali Bulganine gelince, arkadaşları, onun «Bir bombayı bir folluk yumurtadan ayirdedemiyecek kadar> cahil ol duğunu söylüyorlar. Bundan baş ka Rus subayları, Jdanofu ve ha len Kominformun şefi Malinkof gibi «sivil> generalleri sevmiyor- lar. Kızıl orduya lâyık olmadıkları | idâia edilen «Sivi> — generaller, | Voroşilofun idare ettiği hakik Mareşallerden mürekkep cemiye- te nadiren kabul edilmektedirler. Zira buranın müdavimleri, sırma- İt üniformalar giyen yüksek rüt- beli subaylardır. Bunlar, tıpkı çar zamanında olduğu gibi, kadın ların ellerini hürmetle öpmekte ve alçak sesle konuşmaktadırlar. Gösterişi seven bu — generallerin çoğu, Yahudidir. Trosky'nin ik- bal devrinde, yüksek Rus komu- ta heyetini teşkil edenlerin 950 Si Yahudilerden ibaretken, bu - Bün, Rus ordusunda vazife gö- ren bir tek Yahudi generaline te sadüf edemezsiniz. Rus Mareşal- leri, eski devirlere has olan « ello> âdetini de ihya etmek isti- yorlar. Fakat bu hususta yapı- lan müracaatı, Politbüro, reddet- miş bulunuyor. Skolovsky'nin sabık teknik mü gaviri albay K... nın iddiasına gö re, bu toplantılar, askeri klanın aşırı isteklerini veya Politbüro- da olup biten şu veya bu mem- nunsuzluğu aksettirmiye hizmet etmektedir Zira burada, halk a- rasında susmayı tercih eden Ma- reşallerin kanaati, Rusyanın si- yasi istikametini değiştirebile - cek bir ehemmiyet kazanmakta- dır. Gerçi şimdi Stalin, bu <Usta o- yuncularır birer kukla gibi kul- lanmakta güçlük çekmiyor fakat unutmamak lâzımdır ki <Kızıl or dunun> Mareşalleri, bugün her 'nevi kontrolden uzak yaşamak- ta ve lüks villalarında barındır- dıkları uşaklarını gizli maksat - lar için kullanmaktadırlar! «Samedi - Soir» den serrrrrerererrrrcA Dünkü kaza blânçosu Dün şehrin muhtelif semtle - rinde müteaddit vesait kazaları olmustur. Şoför Necatinin idaresindeki 32027 plâka numaralı otomobil Sütlücede İmrahor câddesin - den. geçerken Hasan Moto ve Mustafa yılmaz adlarında iki ki şiyi çiğnemiştir. 6349 numaralı goför İlyasın i- dare ettiği otomobil Pangaletıda Halaskârgazi caddesinde İshak adında bir ihtiyara çarparak ya ralanmasına sebep olmuştur. Şoför Hamidin — idaresindeki 2475 numaralı taksi Üsküdar - Kadıköy caddesinde Necdet Gü ven adında bir gence çarpmış- tır. Şoför Orhanın — idaresindeki 1165 numaralı otomobil Tarla - başında Görgiyadisi - çiğnemiş: tir. Lâlelide vatman talim araba- sile 3065 numaralı Kocamusta- fapaşa otobüsü çarpışmış oto - büste bulunan yolculardan Be- dia adındaki kadın yaralanmış- |Bakırköy hastahanesinde | Sehir— HÂBERLERİ Halk otobüsü işletenler Otobüs işlelmek hakkı kendi- lerine verilirse 2,5 milyon lira gelir temin edeceklerini bildirdiler Şehir içinde halk otobüsü iş- letenler" Belediyeye ve iç işleri Bakanlığına müracaat ederek otobüs işletmek hakkı kendile- rine verildiği takdirde 2,5 mi yon lira gelir sağlıyacaklarını bildirmişlerdir. Şehirde husust otobüs işleten ler, bugün belediyeye, bir yılda en az bir milyon lira varidat te min etmekte ve zarara girme- mektedirler. Halk otobüsü işletenler, Bele diyeye yaptıkları teklifte, Bele- diyenin otobüslerini, alış fitı üzerinden almak n'yetinde ol- duklarını fakat Belediyenin 0- tobüs işletmekten — vazgeçmesi- ni şart koşmuşlardır. yapılan mutbak Bakırköy Akliye Hastahane - inde 5000 kişinin yemeğini te- min edebilecek büyüklükte bir mutbak inşa olunmuştur. Öğrendiğ'mize göre hastaha - nede bugün 2549 hasta tedavi altında bulunmaktadır. Hastaha nenin 380 müstahdemi vardır. Mimar Sinan için dün Mevlüd okutuldu Dün Süleymaniye Camlinde öğle namazını mütcakip Mimar — Sinan ve diğer merhum Türk mimar ve sanatkârları — ruhuna bir — mevlüt okunmuştur. Kalabalık bir cemaatin dinlediği mevlüttan sonra Sinanın türbesi ne gidilerek ziyaret edilmiştir. Bu gün de saat 10 da Süleyma niye camil avlusunda bir ihtifâl ya pılacak saat 17 de Teknik Üniver site de bir toplantı yapılacaktır. Borsa acenteleri mi, döviz kaçakçilığı yuvaları mı ? Son zamanlarda bazı borsa acen talarında borsacıların, — rahatsızlık bahanesiyle İşletine devam etme - yip yerlerini döviz kaçakçılığı ya- pan yabancı kimselere bıraktıklar görülmektedir. Döviz kaçakçılığı - 'na gayet müsait olan acentaların esaslı bir kontrolden — geçirilmesi hususunda — alâkadarların — nazarı dikkatini çekeriz, Altın stokumuz bir ton eksildi Dün, Merkez Bankası tarafından yayınlanan bültene göre — tedavül. deki paramızın mikdarı geçen hat taki vaziyete göre 22 milyon Jira artmıştır. Yine bu bültenden öğ - renildiğine göre altın stokumuz 1 ton eksiği ile 74.500.000 kg. dan 73.499,952 kg. a düşmüştür. Buna sebep, altınlarımızın döviz muka- bili satılmış olmasıdır. Tedavüldeki paranın — artmasına mukabil altın stokunun azalması, dün altın piyasasının çok — hararet lenmesi neticesini doğurmuştur, Fiyatlarda oldukça büyük — bir yükselme göze çarpmıştır. Reşat 4185 e, Gulden .37,50 — ye, İngiliz 52.50 ye Külçe altını da 588 kuruşa yükselmiştir, Kapalıçarşı cinayeti Kapalıçarşı cinayeti tahkika- tı devam etmektedir. Cinayetin kimler tarafında ne ne makratla işlendiğine dair bugüne kadar kat'i kanaat verdirecek bir ip u- cu elde edilememiş olmakla be- raber dün bir kaç kişi emniyet- ce nezaret altına alınarak sor- guları yapılmıştır. Emniyet mü- dürlüğü. tahkikata sekte vurur düşüncesile celbedip sorgularina müracaat edilenlerin kimler ol- duğunu açığa vurmamaktadır. Maamafih pazartesi günü baş lanacak olan tereke muamele ve kaydile cinayetin — işlenmesinde hırsızlık kasdi olup olmadığının kat'i gekilde anlaşılacağı ümit ler ise, tarafsız bir takım gene- Tn tır. NTE Yazan: Esat Mahmut KARAKURT beyt... Ke oluyor, ne var?... Niçin böyle korku ve heyecanla bağı- rıyor kız!... Bir şey mi oldu?. Ekrem hemen yüzünü çevirip bakıyor: Otomobilin lâmbaları ile ay- dınlanan zeytin ağaçlarının al- tında, iki adam duruyor!... Baş ları sarılı, mintanları yırtık, a- yakları potur ve çarıklı iki a- dam!... Ekrem hemen, telâşlı olduğu hissini vermemek için, ağır ve Ekrem bey!... Ekrem lâkayt adımlarla, otomobilini bulunduğu köşeye doğru yürü- yor, * Gözlerinde metin bir bakış, yürüyüşünde kendinden, kuvve- ftinden emin bir eda var!... Geliyor, arabanın önünde du- ruyor. Hiç başını çevirip adam- ların yüzüne bile bakmıyor. O- tomobilin kapısı önünde, beye- candan sapsarı kesilmiş, titri- yen kızın perişan gözlerine, kısa bir nazar attıktan sonra, gayet tabil bir sesle: Ne haykırıyorsunuz diyor, ne var Gülseren, Ekremin soğukkan- hlığı kargısında, hayretten ziya- de hiddete benziyen bir hisle, bir an hareketsiz kalıyor. Bo nundaki atkının mavisinden da- ha koyu bir mavi ile parlıyan gözlerini kaldırıp, Ekremin yü- züne bakıyor. — Bu adamlar bir şeyler söy- lüyorlar diyor! — Ne söylüyorlar £ edilmektedir. Tefrika No. 49 al- Başını; zeytin ağaçların tında, siyah tıraşsız yüzleri, yır tık mintanları, ve otomobilin lâmbalarından gelen ışıklarla karışarak, karanlığın içinde Şi vahgi bakan korkunç gözleri ile, dalları budanmış kalın iki a- Baç gövdesi halinde, oldukları yerde hareket etmeden duran, bu iki adama çeviriyor — Ne istiyorsunuz diyor? Bu iki adamdan biri, diğerin- den daha gençtir. Yaylım ateşi- ne tutulmuşcasına delik deşik ol muş çopur bir yüzü, boncuk gi- bi, dalların arasında yeşil yeşil parlıyan küçücük gözleri var. — Hiç diyor; ne istiyeceği: Bakıyoruz işte! — Neye bakıyorsunuz? — Yanındaki kadına bakıyo- YENİ — ; ü AAAAARARAARAAAAANAA SABAT nün Meselele vaamar ooraraman P YAAAAAAAARARIRARARAAİ Türkçe Kur'an meselesi - Raif Ogan'a cevap « u konu üzerine 18.3.1940 B tarihli Ulus'ta çıkan bir yazıma, Bay Raif Ogaa bir takım itirazlarda bulunuyor. Ben o yazımı yazarken ileriden geriden bir sürü itirazlara, bir sürü saldırışlara ve bir sürü tek firlere amaç tutulacağımı — bili- yordum. Bunlara göğüs gererek yola çıktım; yolda rastlayaca- ğim çalılıkları ve dikenleri göz önüne getirdim. Bu gibi engel- leri aşabileceğime — kuvvetimin yeteceğini de kestirdim. — Yola Çıkmadan yolluğu hazırlamanın, çaya girmeden çemrenmenin ge- rekli olduğunu iyi bilirim. Ken- di gücüne güvenmeyen pehlivan meydana çıkma: Her ne ise, ilk itiraz y Raif Ogan tarafından yapıldı; bay Ogan'ın bu yazısında bava «Kâfir oldun!» denmiyorsa — Ja bir hayli dil uzatmalar yapılı- yor. Gezete sahifelerine tartışmalarda eskiden Beri biz- de görenek olduğu üzere tartışma lar çok kere söğüşmeye ve döğüş meye kadar varır. Gönül — ister ki bizim şu tartışmamız tatlı başlasın ve tatlı bitsin. Ben Bay Ogan'ın tutumunu beğenmedim; meydana atılırken, pek sert atıl- dı, Umarım ki bundan sonra da- ha yumuşak ve daha ağır başlı hareket ederler. Netekim Tanrı kitabında da <Onlarla en güzel bir yolda savaşasın, buyrulmu- yor mu? — Mısra — (Acep Tâyık değil hüsni mükâfata) Şimdi gelelim asıl — iş'mize; ben Ulus'ta çıkan o yazımda iki| şeyi öne sürmüştüm: Birincisi Kur'anın Türkçeye — çevrilmesi, ik'ncisi Türkçeye çevrilmiş olan kısımların namazda okunabilme si. Sayın Ogan, Kur'an'ın Türk- çeye çevrilmesi meselesini ka- bul ediyorlar. Şu halde mesele- yın mi Âşıkın E. Mahmud Karakurd'un yarın Üsküdar Halkevin- de vereceği konferans Arkadaşımız. Esat Mahmut Karakurt 10 Nisan pafar günü saat 10,30 da Üsküdar Halke - vinde «Roman> mevzulu bir kon ferans verecektir. Giriş serbest- tir. Haleb vapuru kaza geşirdi 'Düh sabah 730 da Suzölye tske Teti - Yanmmaltı Giğa Ha örar Duluf yapte balan H ariaa dolayı Biyle öçikta demirlemiştir. — Halep vaptru, Köprüden — günderilen 64 NG İN Güvürykberabor (skAt. ; 9i0 da Köprüye dönmüştür. Babasına eza eden evlâd Cihangirde — oturdukları evde yangın çıkarmıya — teşebbüs babasına eza etmekten sanık 0- lan Ali Fikret adında bir genç yargılanmak üzere 1 inci ağır cezaya verilmiştir. Sanık Ali Fikretin duruşmasına dün baş- lanacaktır. Fakat mahkemeye gelmediği için ihzaren celbine ka rar verilerek duruşma başka bir güne talik edilmiştir. Şehid itfaiyeciler için mevlüd okunacak Sütlücedeki infilâk faciasın- da şehit düsşen itfaiyecilerimi- zin ruhuna ithaf edilmek üzere önümüzdeki salı günü öğle nı mazını müteakip Beyazıt cami- inde şehrimizin tanınmış bütün hafızlarının iştirâkile Mevlüd ©- kunacaktır. ruz. Görmüyon mu?... — Nesine bakıyorsunuz, ya- nımdaki kadının? Genç dehşetli bir şey!... Kat'i bir karara vasıl olmuş azimli bir insan hali var konuşmasında!.. — Nesine olacak, güzelliğine kıyoruz! ikrem, bu cevabın karşısın- da şöyle bir irkiliyor. Bu konuş- ma, bu cevap, bu sesin tonu, kor kunç bir fırtınanın, neticesi ta- mamile meçhul müthiş bir hâdi senin, ve hattâ belki, bir facia- 'nın patlamak üzere olduğu his- sini veriyor!... Yarabbi; buda mi başına ge- lecekti zavallının!... Issız bir dağın eteğinde, kendisinden nef- ret ettiğini söyliyen, yüzünü gördüğü zaman, dünyanın en büyük azabını duyduğunu ifade etmekten gekinmiyen yabancı, gı marık, ne istediğini bilmez bir kız için gimdi, iki vahgi hayvan- dan daha korkunç, daha insaf- sız bu adamlarla, sonu neye müncer olacağı meçhul bir bo- Buşmiya mı girecekti? .e Buda mı vardı talihinde?..4 ( ' Besim A nin birinci kısmı bitmiş demek- tir; orada birliğiz. | İkinci kısma — gelince.. Bu kısma ait başlıca İtirazlarını ce vaplandırıyorum. (yapılmış, yapılan ve yapıla- cak tercemelerin ibadet ve tild- vette mütevatir nazm-ı münzel yerini alabilmesine gelince: İş- | te olamayacak ve oldurulma: cak ve binaenaleyh - olmayaı budur) diyor. Burada ilk önce, yukarıda ge- çen «mütevatir» kelimesine do-| kuünacağım. — Kur'an'ın bize ka- dar gelen şekline — <mütevatir denmez. Çünkü «tevatür> ün a: sıl anlamı (aralıkla tektek gelen demektir; — (arası — kes'lmeden gelme) ye e«müdareke> ve «te- tabu» denir. Sıhah-i Çevheri (1) (Tevatür, aralarında açıklık bu- lunarak gelen şeyler hakkında söylenir; açıklık olmazsa mü- dareke'dir) diyor. El-feraid-üd-dürriyye — (2) a- dındaki Arapça - Fransızca lü- gat, «Tevatür> kelimesi için şöy le demektedir: (Seswivre, se succdder â peu d'intervalle). Kamus tercümesini ele alalım; rahmetli Asım Efendi, <Vitar> maddesinde (Mütercim dir ki tetabu maddesinde ittisal mel- huz olmağla savm-i mütetâbi rüze-i her rüze dir ki mabeyni- ne iftar tahallül eylemeye, Ha- riri'nin Dürre'de beyanına göre tetabu ile tevatür'ü bir manaya imal evhamdandır; Zira vec- hi meşruh üzere tetabu'un mef- humunda ittisal muteberdir) d: dikten sonra (tevatür vetir'den mehuz olmakla yalnız yalnız gel mek manasını mutazammındır) der. Şu halde Kur'an hakkında «mütevatir> demek yanlıştır. Çünkü o bize her nesilde ve her devirde ardı kesilmeksizin — bu gekliyle sürüp gelmiştir. 'Atapçada âna «mütetâbi» de- Hariri'nin dediği gibi teva- tür'ü tetabu yerinde kullanmak doğru değildir. Dil bilmezler kullanab'lir; onlara — sözümüz yok. | Terceme'nin ibadetlerde oku- nup okunmayacağından — bahs ederken Bay Raif Ogan (Olur diyor, bazı âyetler de gösteriyor, halbuki gösterdiği ve gösterece- Bi âyetler, olduğunu değil, olma yacağını tevsik eder. Fahred- din-i Razi'yi işe — karıştırıyor. İmam-ı Razi onun dediği gibi söylemiyor) diyor. Ben o yazımda «İmam-i Razi Türkçeye çevrilmiş olan — âyet- lerin namazda okunacağını ka- bul ediyor» demedim ki Bay O- gan böyle bir itiraza kalkışsın. Ulus gazetesi meydandadır. Bu iş üzerine olan sözüm Ulus gi zetesinin 18/3/1949 tarihli ni hasında beşinci sahifede birinci sütundadır ve sözüm şöyledir: (İmam-ı Âzam'ın ictihadı çok meşhurdur. Bir kimse Arapça yı iyi söyleye bilse de, söyleye- Mmese de Fâtiha'yı Fars diliyle okuyabilir. — Bak: Tefsird Râ- zi) dedikten sonra (İmam Mu- hammed'le İmam Ebi Yusuf A- rapçayı güzel konuşamıyan kim- se için Farsça okumak caizdir— Bak: Tefsir-i Rüzi) demiştim. Bu eözden İmam-ı Râzi bu işe cevaz veriyor anlamı çıkar m:? Bu gibi ilmi tartışmalarda, bir adamın söylemediği şeyi söyle- aat aa aa A AAA GECESİ! Şöyle bir saniye, zeytin dalla- rının üzerine çöken karanlıklar- dan, daha karanlık gözlerini a- alıyarak, düşünüyor!... Yapa- cak tek çare, mümkün olduğu kadar korkusuz görünmek, ve cesaretle bu adamları bir teşeb- büse girişmekten —menetmek - tir! Hiddetle gözlerini kaldırıyor, ve çıkarabileceği kadar gür bir sesle: — Karınız, kızınız olmiyan bir kadırın güzelliğinden size ne diyor; çevirin başınızı öbür ta- rafa!... Küçücük gözlü, çopur yüzlü adam, öyle kuru tehditlere pa- puç bırakacak cinsinden değil!.. Sıyrık sıyrık gülüyor. — Güzele bakmak sevaptır da hani!,.. — Söylenip durma karşımda pis pis! Çek arabanı haydi gura- dan!... — Arabayı sen çek! Biz bura da kalacağız! Ekrem Üstelemiyor. Hattâ belki de bu sözü bir fırsat bile. veki Yazan: (Onlarla en güzel . TALAY | miş g'o1 göstermek doğru —mu: dur? Ben orada İmam-ı Âzam'la İmam Muhammed ve İmam Ebi Yusuf'un ictihadlarından — bah- settim ve bunun — Fahreddin-i Râzi Tefsirinde filan — sahifede olduğunu — göstermek — istedim. İste o kadar. KB (Atalay daha ziyade kendi akıl ve mantıkına dayanmakta- dır. Bir kere, Kur'an'ın emri ve beyanı karşısında ne onun, ne de başkasının akıl ve — mantığı nın delâletine ve — kıyasına iti- mad olunmaz. Böyle olmakla be raber, gösterdiği nassiar da s: rihtir ve onun tddiasını cerh ey leyicidir) diyor. Kur'an'ın hangi emri ve be- yanı, aklı ve mantıkı reddeder? Bilâkis Kur'an bir çok yerlerin- de akıl sahiplerini öğer ve an- cak akıl sahiplerinin Kur'an'ı anlayabileceklerini — söyler. İs lâmın en büyük imamı Ebu-Ha- nife, ictihadlarında akla, reye ve kıyasa büyük bir önem ver. memiş midir? Bay Ogan bize gösterebilir i ki Kur'an'ın hangi emri, han gi beyanı bize tercümeyi yasak etmiştir? Hangi nehy'le ibax lerde Türkçe okumayı nehy et- miştir? B'lâk's Süre-i “Duhan'ın inci âyetinde «Biz onu senin lince kolaylattık, umulur ki ö- ğüt alırlar» buyuruluyor. Arap lara hitabederken bu böyledir Fakat Araptan başka milletlere hitab lâzım gelince, pek tab'i o- larak iş değişir; meselenin baş- ka milletlern dillerince de ko- laylatılması gerekmez mi? Kamer Süresinin 17 nci âye - tinde «Biz Kur'an'ı öğüt alsın- lar diye kolay kıldık. Öğüt a- lan var midir » büyrülüyor. Türkün bu yüksek kitaptan ö- Züt alabilmesi için onun Türkı ye çevrilmiş olması lâzım dej midir? 5B * Tercemenin ibadetlerde — oku- nup okunmaması meseles'ne ge- lince.. Bu yolda lehte ve aley! te kuvvetli bir delil yok ise de İmam-ı Azamın bu baptaki ic- tihadı bize bir dayanak olabi İmam-ı Azamın bu ict'hadından, sonradan vaz geçtiği söyleniyor- sa da buna pek de inanmamak gerektir. Çünkü İmam-ı Aza - min ne vakit ve nerede bu ic- tihadından vaz geçtiğini göste- remiyorlar. Ancak kuru bir vayettir söyleniyor; her rivayet gibi bunun da doğru veya eğri olması ülebilir. Şurasını unutmamak lâzımdır. ki, eeki ulemâdan bazıları dinin hayrı Ve menfaati adına ufak tefek bir takım uydurmalar yap mışlardır. İşte size bir örnek: Hicretin yedinci asrında yaşamış — bulu- nan meşhur Kadı Beyzâvi, tefsi rinde her sürenin sonuna, o si renin okunmasındaki sevabı bi diren bir hâdis koymuştur ki bu hâdislerin hemen hepsi de (sa- hih hâdis) değildir. Kendisine neden böyle yaptığı sorulduğun- da «Tergip için yaptım» demiş- tir, (1) İşte size bir örnek daha: Gür- cani, İmam-ı Şafii'ye «köle oğ- ludur> demiş. Duha el-İslâm sa hibi, «Ulemâ-yı ensap bunu ik- rar etmedi; bu söz asabiyeti mezhebiyeden ileri gelmiş olma- hdır» diyor. Bu düşüncede ve bu kafada — Peki diyor, biz çekeriz ara- bayı, siz kalın! Hemen başını çevirip, korku ve heyecandan tamamile irade- sini, şuurunu kaybetmiş, cansız bir cisim halinde olduğu yerde hareketsiz duran kıza, yine tam bir soğukkanlılıkla: — Haydi binin de gidelim biz diyor! Kız, tam arabanın kâpısını a- Çıp içeri gireceği sırada, zeytin ağaçlarının altında, zeytin ağaç larının gölgesini de alarak, büs- bütün korkunçlaşan adamlar, i- kisi de birden ba; — Dur, binme otomofile' Anlaşılıyor ki facla başlamak üzeredir şimdi!... Fırtına kopu- yor işte!... Ekrem, bütün kuvvetile bağı- rıyor o zaman: — No istiyorsunuz? Onlar da, bütün kuvvetleri I- le cevap veriyorlar: — No istiyeceğiz, heç!... Ka- dını istiyoruz. arabaya, bir yolda savaşasın - Âyet) olan zatların bazı düşüncelerle İmam-ı Azam, namazda Fati- hânın Farsça okunabilmesi yo- lundaki ictihadından vaz geç - miştir» demeleri her zaman ih- timalden dış değildir. İmam-ı Azamın bir - eserinde böyle bir vaz geçiş yazısı göste- rilemedikçe, ictihadın bozulma- mış olduğuna inanmamak için hiç bir gebep yoktur. Hele İma:n Muhammed'le İmam Ebi Yusuf' un bu yoldaki — ictihadlarından döndüklerini bild'ren hiç bir ri- vayet yoktur. Şu halde namaz- da Farsça Kur'an okumanın ce- vazı sabit oluyor demektir. Bundan başka tarihten de ou yolda çok kuvvetlu tanıklar ve- rebiliriz. Feti yı Gi naklederek (Türk tarihinde mez hep cereyanları) (2): adındaki kitap şöyle demektedir: /Buha- ra'da ibadetin Farsça — ifasına müsaade edildiği gibi Kur'an'ın her hangi bir lisanla olurea sun, fakat tercemede sadık kal- mak Şartiyle, okunmasına ul mâ fetva verdiler/ (3). Yine aynı kitabın 118 inci sa- hifesinde /Emir Küteybe, hicre- tin 94 üncü senes'nde Buharada Zerdüşt ateşgedesinin — yerinde büyük bir cami yaptırdı. İbadet Fars lieanı ile yapılıyordu; çü kü ahali Arapca bilmiyordu; e- zan Farsca okunduğu gibi na- maz da bir adamın fiktanik- net-nikünyâ niküni!» kumanda- sıyla kılınıyordu (Bk. Nerşahi). Bilâhare İrak ictihad medresesi Kur'an'ın yanlışsız ve tam ter- cemesiyle her lisanda ibadetin ca'z olduğuna dair fetvayı verdi (Bk. Fetâvâ-yı Gıyasiye)/ deni- yor. Bundan anlaşıldığına göre, bu iş vaktiyle yapılmıştır. Sonra- dan nasılsa Arapcacıların ve A- rap kültürü taraflısı - olanların gayretleriyle, tutulmuş olan bu güzel yol bırakılmıştır. (Devamı var) S LKI%A HABERLER y Hukuk Fakültesi Talebe cem'yeti tarafından her sene ter tiplenen «Hukuk Balosu» bu ak- şam saat 21 den sabaha kadır devam etmek üzere Taksim Bu- lediye gazinosunda verilecektir. Balonun neşeli — geçmesi #çin gayet orijinal bir program ha- zırlanmıştır. * Bir ay zarfında şehrimiz- de 16 kuduz, 17 kızamık, 6 dif- teri ve 5 kızıl vak'asına tesadüf edilm'ştir. 4 50 yataklı Süleymaniye Do ğum evi, 23 nisan günü törenle açılacaktır. Doğumevinin tekmil Mmalzemesi tamamlanmak üzerc- dir. & Müallimler — Birliği — Terbiye Encümeni, bu günlerde — şehrimize gelecek olan Fransız Profesörlerin den Villey'in bir konferans verme- sini temin etmiştir. Konusu — (Bu günkü Avrupa Birliği) olan bu konferansın önümüzdeki salı günü Eminönü Halkevinde — veriecektir. 23 Nisan Çocuk Bayramı programı, dün öğleden sonra Vilâ yette yapılan bir toplantıda hazır- lanmıştır, Buna göre, bu sene de törenler mahalit — olarak, umumi bir tören yapılmayacaktır. Tören - ler, Fatihte, Beyazıtta, Taksim de, Beşiktaş ve Kadıköyünde yapı dacaktır. 4 Prof, Ali Nihad Tarlan tara, fından dün saat 18 de Beyoğlu hal kevi salonunda <Edebiyata — dair> mevzulu bir konferans verilmiştir. Dr. Mustafa Hakkı Akansel tarafından dün saat 17 de Eminö- nü Halkevi salonunda <Türk Mi leti nasıl yükselebilir,) — Mevzulu, bir konferans verilmiştir. Memleketimizdeki liman — te, sisleri hakkında bir tetkik yapmak Üzere — şehrimize gelmiş — bulunan Theodor Knapp dün gitmiştir. * Üsküdarda Çeşme sokağında hir evde oturan Hasanın küçük kızı Nesrin odada mangalda bu- lunan kaynar — tencerenin dev- rilmesile haşlanmış ve ağır ya- ralı bir halde tedavi için kaldı- rıldığı hastahanede ölmüştür. * Sütlüce faciası kurbanları nın ailelerine ceste este yardım- lar devam etmektedir. Samsun Tekel tütün işçileri ve sendikası facla kurbanlarımın ailelerine ve rilmek üzere 700 lira bağışta bulunmuşlar ve keyfiyeti dün yardım komisyonuna bildirmiş- lerdir. v İstanbul merkez Hal pos- tahanesinde bir sulistimal mey dana çıkarıldığını, yapılan tef- tiş net'cesinde bu postahane ka sasında P.: T. T. İdaresine ait 29 bin İiranın açık bulunduğu- nu haber vermisti Sanık postahane şefi ” Zeki 9 KİSAN 1940 '%ÖBİ Koca Mimar Sinan'a saygı horcumuz. yserinin Ağırnas köyün- de doğan Sinan adında bir Türk çocuğu on altıncı asır bo- yunca kota Osmanlı imparator luğunun hüküm sürdüğü geniş ülkelerin büyük kısmında köprü- ler, kervansaraylar, mescidler, camiler, medresoler, — çeşmeler, türbeler ve hamamlar yaparak muhteşem bir Türk mimarlık ta- yarattı. Büyük san'atkârla- rın çok zaman milletlerin yükse liş devirlerinde yetiştikleri —mu- hakkaktır; bu hakikat — bilhassa mimarlık için kesin olarak kabul edilmek lâzımdır; zira muharrir- likde olduğu gibi, yalnız müşaha- de ve fikirden ibaret malzeme mi- marlık eserlerinin - yaratılması için kâfi değildir; fırça ve boya, bir parça mermer veya tunç. - bi ses âleti temin etmek ressamın, heykeltraşın ve musiki üstadının dehâsını aksettirmeğe yeter; lâ- kin muhteşem bir bina — yapabil- mek için her şeyden evvel mil- yonlar lâzımdır; bu kadar paras yı da ancak zengin bir devlet hat eıyabilir. Nitekim Osmanlı im- paratorluğunun en zengin devri olan on altıncı asırdan evvel ve- ya sonra, bu asırdakilerle kıyas edilecek kadar mimarlık eserleri meydana geli Koca Mimar Sinan'ın tarihimi- ze şeref veren diğer büyük mi- marlardan farkı şudur ki — yal dini eserler. vermemiştir: — Van gölünde gemiler bile yapmış; ko- Naklar, saraylar, su yolları, köp- rüler ve hamamlar da inşa etmi: tir; Topkapı sarayının her gün beş bin kişiye yemek hazırlanan mükemmel ve büyük mutfakları da onun eseridir. Her yıl bugün Koca Mimar Si- nanın hâtırasını tâziz için yazılar yazıyoruz; toplantılar yapıyoru çok şeyler söylüyoruz. Onun dün- ya san'at tarihinde eşi pek a7 bu: lanan parlak dehâsı için bunlar çok değil, azdır bile... Fakat şu- nu da unutmamak - lâzımdır kİ Mimar Sinan'a karşı gösterilecek €n büyük ve en münasip saygı o- nun eserlerini korumaktır. Hal- buki onun yaptığı " köprülerden kaç tanesi tâmir edilmiştir? Mey- dana getirdiği binaların hepsi da bakımlı ve mükemmel bir halde midir? Geçenlerde «Şehzadeler camii> civarındaki halkın mümes sili ile görüştüm; Mimar Sinan'ın büyük bir tevazu göstererek «Çı- raklığımın eğeri» dediği bu “ta mün avlusunda afacanlar futbol oynuyorlar; — camları kırıyorlar ve cami ile etrafındaki kuhbele- rin kurşunları vakit vakit çalını yormuş. Bir müddet sonra kub« belerin bazıları çıplak kalacak; yağmar içeriye sızacak; yazılar, işlemeler, çiniler bozulacak. — Bu- gün küçük bir emek ve masrafla önüne ge â mümkün olan ilmesi zarar büyüyecek; ve masraflar harczmak - zorunda kalacağı Bizim görüp işittiğimiz şimdi- lik yalnız budur; - Koca Mimarm diğer yüzlerce eserinin ne halde olduğunu biliyoruz. Mevcut liste- ye göre bu eserlerin Birer birer yoklanması, mahvolmamaları için gereken tedbirlerin alınması, Ko- ca Mimar Sinan'a karşı en büyük Mminnet ve saygı borcumuzdar. İlim para ile satılmaz Doktorların vizite ücretleri - nin tarife usülüne bağlanması hakkında Ankarada bir kazara varılmıştır. Bu hususta İl Sağ- hlk Müdürü Dr. Faik Yargıcı, şunları söylemiştir: — İlim para ile satılmaz. RUMİ | NİSAN 1949 | tülcri 1365 1368 sarr | D (e 27 | cumanzesi| 10 Vasati — Kai Güne> 5 30 10 49 Öğle 12 16 5 4 İkcindi 15 56 4 Akşam — 18 42 Yatsı 20 18 1 İmsâk 3 43 Nöbetçi eczaneler ©$ 9-4 - 949 Aksaray —: Alemdar ı Bakırköy —1 Beşiktaş —1 Nail Halit Beyazıt Gedikpaşa Beyoğlu Galatasaray Eminönü İstanbul Eyüp Ayvansaray Fatih Fuat Bayer J| Gatata Karaköy Kadıköy Büyük Ec Küçükpazat Hasan Hulüsi Necdet Ekrem A. Çürükçüyan : Ertuğrul - İsmet Ec. Şışli Tak — Utanmıyor musunuz, böy- le söz söylemekten? ü (Dovamı var) adliyeye celbedilmiş ve sorgusu İnu mütcakip tevkif edilerek 6 za evine gönderilmiştir. İLUsküdar Çamlıyurt

Bu sayıdan diğer sayfalar: