12 Nisan 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2

12 Nisan 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ee BAYFA : 4 YENİ ş Madam Roose dair bir NU'nun, — Amerikadaki o merkez binasının geniş ölçüde bir istirahat sa- lonu vardır. Könferans saatlerin den sonra dinlenmek üzere bura- ya gelenler, ortada servis yapan garsonlar için, çay veya kahve- lerini müşterek bir masada içtik ten sonra sessizce kalkıp gider- ler... Bu geniş salonda, her mil- lete ve her sınıfa mensup bir çok kimselerin, birbirlerile kaynaş - tıklarını hayretle görürsünü: Milyonerlerin yanı başında otu- Tan basit ameleler, küçük zenci talebelerden mürekkep bir kafile 'nin ortasında çay ve kahvelerini yudumlayan gazeteciler ve mu- harrirler... İşte ben, tam on dört yıl zar- fında, — fasılasız, — Amerik&nın «First Lady> i yâni cumhurrelsi karısı olan madam Roosevelte bu yerde tesadüf ettim. Münevver bir zümrenin, tanınmış Ameri- kan gazetelerinde, günlük fıkra- larını büyük bir zevkle okuduğu madam Roosevelt, bir masanın ucuna ilişmiş hem çayını içiyor, hem de <Nev Yok Times> i göz- den geçiriyordu. İhtiyarlık, <İnsan hak ve hür riyetleri» komisyonuna — riyaset eden bu üsil kadının çehvesinde derin izler bırakmıştı. O, çukura batan gözleri, titriyen ellerile bir «Tarihten» farksızdı. Bir fincan kahve içip dinlenmeğe gelen yüz- lerce Insana, şefkatle bakıp gü- Tümsüyordu. Bizzat gazeteci olan Madam Roosevelt'in gazetecilere karşı hususi bir teveccühü var. Kendi- sile insan haklarına ve barışa da- ir konuşmak istediğimi söyleyin ce kıvrak bir kahkaha salıverdi. Sonra gözlerini gözlerime dike - rek söze başladı: — Evet, ben basın mensupla- Tını çok severim. Zira onlar, sağ lam bir demokrasi için en lüzum lu unsurlardır. Bu yüzden de; midir ki biz, insan hak ve hürri- yetleri komisyonunun neşriyatı- 'na büyük bir önem veriyoruz. Şu noktayı da asla hatırdan çıkar- mamak lâzımdır ki, basını hür ol mıyan bir memlekette, <İsan hak ve hürriyetinden» bahsetmek mâü nasızdır. İnsan oğlunun en basit ve tabif haklarından biri de, hiç iphe yok ki, hapsedilmek veya, ürülmek korkusuna kapılmadan, düşündüğünü serbestce ifade e- debilmektir. Madam Roosevelt'e derhal sor- dum: — Gazeteler, bu teşekki A- merikan mümessili sıfatile sizin, Parise tâyin edildiğinizi bildirdi- ler doğru mu? — Evet doğrudur. Ancak bu vazifeyi kabul edip etmemek h suyunda mütereddidim. — Vakti- le kocam Roosevelt bana, insan, bir kaç vazifeyi birden yüklenme melidir derdi... Bugün orada, Lake Succes'de, tahakkukuna ça- lışmıya mecbur olduğum bir ga- 'yem var ...Bununla beraber Paris teki vazifemin, ehemmiyetini ba- 'na hatırlatanlar da eksik değil. — İnsan hak ve hürriyetleri komisyonunda, Orta gark için, #imdiden bir takım plânlar tesbit ettiniz mi? — Komisyona; Mısırı, Suriye- yi, Ürdünü, Suudi Arabistanı, İrakı dolaşıp «İnsan Hak ve Hür Tiyetlerine» karşı duyulan saygı- 'nın derece ve mahiyetini yerinde inceliyecek olan bir heyetin gön. derilmesi teklifinde bulunmayı arzu ediyorum. Mısırın bu tekli- fe, kayıtsız kalmıyacağını biliyo Tum. Hattâ bu heyete katılmayı bile düşünüyorum. — Amerika ile Rusya arasında mevcut soğuk harbin, açık ve sı- €ak harbe çevrilmesine — ihtimal | IKTIBASLAR velt ile harışa konuşma Çeviren: N. K. — Bana göre soğuk harb, her geyden önce, ideolojik bir harb- dir... Biri de, milletlerin düşün- me, duyma v& yaşama tarzları- na tahakküm etmek istiyen kuv vetli bir cereyana karşılık, öte- de, dünya yüzündeki umumi ka- naati esaretten kurtarmayı he- def tutarak ferdi hürriyeti sağla mıya çalışan normal bir cereyan yar... Esas olan, birinci cereyana galebe çalmaktır. elde edilecek muvaffakiyet, doğ rudan doğruya ilgili “milletlerin iradesine ve onların dışından ge- lecek her hangi bir tazyika kargı koyma derecelerine bağlıdır. Vak tile kocam Roosevelt'i, Ruslara karşı <Yumuşak» bir siyaset güt mekle itham ederlerdi. Öyle zan nediyorum ki bu itham, yerinde değildir. Zira o tarihte, iki <şer> den ehven olanını tercih etmek bahis mevzuu idi. Muazzam silâh yasıtalarile dünyayı tahakkümü altına almak üzere bulunan fa- şist bir kuvvetin karşısında, da- ha sonraları pekalâ mağlüp edi- lebilmesi mümkün görünen söz- de ideoloğik bir cephe vardı. Ro- osevelt, ikinci belâyı bertaraf etmeden önce birincinin hakkın- dan gelmeyi tasarladı. O, bu dü- incesinde her halde haksız de- di. Amerika ile -Rusya arasında bir harbin kopması ihtimaline dair olan soruya gelince, buna ce vap vermek gerçekten güçtür. Vicdanları ezen şüphe ve emniyet sizlik baki kaldıkça bu iki memle ketin istikbaldeki münasebetleri- nin nasıl bir şekil alacağını, şim diden kestirmiye imkân yoktur. Fakat muhakkak olan bir şey var sa o da, Rusyanın, küçük millet- leri sistemli bir surette demir per de gerisine geçirmiye gayret etti- ği müddetce, Amerikan siyaseti- nin gitgide salâbet kazanacağı - dır. Umumiyetle harb, bütün «si- » çarelerin takatından düş- bir zamanda patlar. Fakat ben şu kanaatteyim ki bu çare- ler, henüz tamamile iflâs etmiş değildir. Yalnız şu var ki artık İnsan Hak ve Hürriyetleri Ko- misyonunun vazifesi, mustakar bir barışa kavuşmak uğrunda fa- aliyetini bir kat daha arttırmak olmalıdır. Bir makine, vidalarından) biri bozuk olduğu takdirde nasıl işle (mez hale gelirse, barışın kendisi de, insanlığın tabii haklarının daimi bir hücuma maruz kalma- sı neticesinde aksamıya mahküm dur. Size bu hususta Lincolin'in bir sözünü hatırlatmak isterim: «Hak ve hürriyete sahip olmıyan insan, insan değildir. Esirlerden mürekkep bir cemiyet bütün mâ nasını kaybeder ve dünya, dün- ya olmaktan çıkar.» Bunları söyledikten sonra Ma- dam Roosevelt, süratle yerinden fırladı ve elimi samimiyetle sıka rak yanımdan ağır adımlarla u- zaklaştı. «İmages» den Yeni alinacak 50 otobüsün şartnamesi Dün E. T, T. İdaresinde yapılan bir toplantıda yeçi 'akamesik 60 0te- büsün şartnamesi bir dah — gözden Beçirilmiştir. Şartnamo kat'i şeklini aldığından bugünlerde ilün edilecek- tir. Tramvay altında Leyni parçalandı Mustafa adında bir msker, ev - velki akşam — Beşiktaşta hareket halinde bulunan bir tramvaya at - larken muvazenesini kaybedip ye - re düşmüş ve beyni parçalanmak Süretile derhal ölmüştür. Weriyor musunuz? Yazan: Esat Mah Haydi çabuk!... Kız hiddetle soruyor. — Ya siz diyor; siz ne ola- caksınız — Beni düşünmeyin, derhal atlayın haydi arabaya! Gidin buradan!, Kız o vakit, titremiyen bir ses le, derhal cevap veriyor — Hayır, diyor. Gitmiyeci — Gidin diyorum size!... 'nu bir facla İle bitecek bu hikâyenin! — Ne ile biterse bitsin!... U- murumda değil! Sizi terkedip gidecek kudrete sahip değilim artık Ekrem bey! Asla yapamı- yacağım bunu!... — Bir facla olacak diyorum #imdi, anlamıyor musunuz? sonra, aa gnasğde Hâdise etrafında gereken tahki- kata başlanmıştır. mut KARAKURT r bit facia olacaksa, o facianın kahramanı ben ol - mak isterim! Daha bir gün evvel tanıdığınız bir kadın - için, bir gün sonra, hayatınızı tehlikeye atmıya hakkınız yok — sizin! Ben Kız fazla söylemiyor. Bir müd det durup, konuşulanları anla- maksızın dinledikten sonra, linde tabanca, tekrar yürümiye başlıyan ve Ekremin yanına yaklaşan adam, kudurmuş bir bakışla gözlerini kaldırıp, Ek- Temin gözlerine götürüyor, Işık ların altında, donuk donuk par lıyarak, burnunun yırtılmış ka- paklarından dudaklarının Üstü- 'ne düşen kan damlalarını, elinin teralle silip: — Na finfon'edip duruyorsu- Bu hususta | GECESİ ehir— HÂBERLERİ Bitmeyen et derdi üç—5 Vilâyet et komitesi toplana dursun et fiatları bir türlü düşmüyor İstihsal bölgelerinden şehrimize bol miktarda kuzu ve sığır gelme sine rağmmen — koyün eti flatları, yüksekliğini muhafaza etmekte - dir. Koyun eti fiatlarındakt bu yük gekliğin hazirana kadar devam e- deceği söylenmektedir Diğer taraftan Vilâyet et komi- tesi, bugün son toplantısını yapa: caktır. Trenden atlamanın cezası Dün sabah 6,15 de Bakır'cöyden hareket eden makinist Halit ida - zesindeki banliyö treni, Yenikapı İstasyonuna gelirken — yolculardan Büyük Lângada oturan Artin Cog kun isminde biri trenden atlamak istemiş, fakat başı lokomotifin kö mür vagonuna çarparak ağır su - rette yaralanmıştır. Artin Cerrahpaşa hastahanesine kaldırılmış, hâdise — etrafında — da tahkikata başlanınıştır. Belediye memurların- dan şikâyet Vilâyete — yapılan bir şikâyette Belediye memurlarının — vatandaş işlerine karşı lâkayd davrandık - ları bildirilmekte ve bu gibi me - murların. değiştirilmeleri Istenmek tedir. Vilâyet makamı bu- şikâyetle be raber Şikâyet bürosuna Belediyı den yapılan şikâyetleri incelemek- tedir. Kapalıçarşı cinayeti yeni safhaya girdi Kapalıçarşıdaki kuyumcu dükkâ 'nında esrarengiz bir şekilde öldü- Filen Serkis Magaroff'un dükkânı, dün salâhiyetli bir hâkim — önünde açılarak tereke tespiti yapılmıştır. Diğer taraftan polis tarafın - dan yapılan tahkikata göre, zabıta, bazı yeni mühim ipuçları elde et- miştir. Bu arada Serkis'in mücevher ci- dâcılığını yapan bir Arabın, hâdise Bgünü dükkâna gelmesi üzerinde e- hemmiyetle durulmaktadır. Bir garsonun şikâyeti eaf Gik aa eti messil; dün Vilayet Şikâyet Bürosu- alınan na müracaatla müşteriden 96 10 garson hakkının patronlarca kendilerine verilmediğini, ba yolda yaptıkları müracaatı Belediye Dai- mi encümeninin aylardanberi cevap- landırmadığını *t etmişlerdir. Şikâyet bürosu, Daimi Eycümen nezdinde teşebbüse geçerek, garson ların bu haklı müracaatlarının - ne sebeple cevaplandırılmadığını incele- yecektir. Sütlüce faciası sanıkları- nin muhakemesi Bundan bir buçuk ay önce, Süt- lücede vukua gelen infilâk hâdisesi.- nin talıkikatına, dün de devam ol muş ve Adli makamlar - tarafından tanzim olunan dosya, dün 1 ci sorgu yargıçlığına verilmiştir. Sorgu yargıçlığının dosyanın . tet- kikini müteakip bu hafta içerisinde bulunan — emekli Hüsnü Erkilet ile kap- sülhane şefi Şadanı sorguya çekece- sanık ve mevkuf General H llelmmi dendrr. İşçi ve sporcu kadınlarda tenasül hayatı Noşid Erez, dün saat eişçi Prof. Dr. 18 de Eminönü Halkevinde ve sporcu kadında tenasül ha mevzuunda — verdiği konferansında işçi ve sporcu kadınları her türlü faaliyetlerine temasla, bir işçi ka- dının 18 yaşından evvel işe başla masının doğru — olmadığını söyle - miştir. ki: <— İşçi kadınların ekserisi fa- kâr yoldukları için, doğumdan bir- kaç gün evveline kadar çalışırlar. Bu kötü vaziyetin önüne geçilme- didir. Bugün maalesef halkımızın ço - cuk bilgisi noksandır. Ağır — işler ve aşırı spor harekçtleri kadını yıp Tatır. Tenasül uzvuna ve doğuma MAAARAARARARRARARARA ae S ği Tmam- Şafi'nin muhalefeti ka tidir» deniyor. Bu doğrudur. İmam-ı Şafii, mu halefet edebilir. Çünkü ictihadda omun tuttuğu yol başka, İmam-ı Âzâmla İmam Muhammed'in ve İmam Ebi Yusuf'un tuttukları yol yine başkadır. Irak ictihad mektebinin kuru- cusu olan İmam-ı Âzâm akla ve kıyasa büyük önem vermiş ve yep yeni bir mezheble ortaya atılmış tır ki bu mezhepte aklın hürriye- ti kısılmamış ve rey-ü kıyasa bü- yük önem verilmiştir. (1) Çünkü İmam-ı Âzâm ilim ha- yatile iş hayatını birleştirmiştir. O çarşıda, pazarda, alışverişte, para işlerinde bilgi ve yetki üze- rine konuşur (2). İmam-ı Şafli'nin kabul etme- mesi cihetine gelince; bu, üç se- bepten ileri gelmektedir: 1 — İmam-ı Şafif Araptır. Ta- bildir ki Arapçanın din dili kal- Masını ister. 2 — Irak medresesine değil, Hi caz medresesine mensuptur; Hi- caz medresesi rey-li kıyasa o ka- dar kıymet vermez; daha ziyade nassı tercih eder, 3 — İmam-ı Şafit, değil Kur'- an'ın Arapçadan başka bir dile çevrilmesine, Kur'anın lahin ile okunmasına bile cevaz vermez. İ- mam-ı Şafif, lahin ile Kur'an 0- kuyan birisine rastgelmiş ve «az- rasteni> demiştir ki «beni ısır- dın, rahatsız ettin> demektir. Böy le bir zat daha ötesine tahammüll edebilir mi? Duha' El-İslâm sahibinin anlat- tığına (3) göre, Ebu Hanife hâ- dis yolunu bir takım - şartlarla daraltmış, kıyas yolunu genişlet- mış; sonra İmam Mâlik kıyasa genişleterek, kıyas yolunu daralt mış; sonra İmam Mâleik kıyasa İmam-ı Şafii kadar da yer ver- memiş; bundan sonra İmam Ah- E.T.T. bütçesi tasdik edi lmıyıır Senenin 4 üncü ayına halde E. T. T. İdaresinin hâlen tastikten çıkmam Bütçe hakkında izahat uıığlun içln Belediye reis 'muavini — Muhtar Acar ile E. T. T. idaresi Umum|Mü dürü İ. Kemal Baybora Bayındırlık Bakanlığı tara rılımışlardır. Muhtar Acar ve İ. Kemal Baybora yarın akşam Ankarnya hareket ede- ceklerdir. Bir günde üç yaralama vakası Şehrimizde son yirmi dört sa- at içinde para, iş ve kıskançlık yüzünden üç yaralama vak'ası olmuştur. Kasımpaşada oturan Muzaffer Topçu ile arkadaşı Sezai Girgin dün Kasımpaşada Alinin kahve- sinde bir alacak meselesinden kavgaya tutuşmuşlar ve netice- de Muzaffer eline geçirdiği bir bıcakla Sezaiyi yaralamıştır. Bundan başka Nişantasında o- turan Mehmet Yılmaz, karısı Si diye Yılmazla kıskançlık mesele- sinden kavgaya tutuşmuş ve Ah met sopa ile karısını" başından ağır surette yaralamıştır. Karagümrük, Acıçeşmede 128 numaralı evde oturan seyyar sa- tıcı Nasuh ile oğlu Bedri de dün bir iş yüzünden kavgaya tutuş- muşlar ve neticede Nasuh bıçak- la Bedriyi iki yerinden effır su- rette yaralamıştır. Her üç hâdisede yaralananlar tedavi altına- alınmış, sanıklar hakkında da gereken — takibata girdiğimiz biğçesi ur. ( ından Ankaraya çağ- zZararı dokunur. Tefrika No. 52 nuz diyor, ne söylüyorsun kıza güvurca?.. Sonra eli tetikte, ve tabanca 1 da tam Ekremin kalbi hizasında olmak üzere, başını çevirmeksizin arkadaşına se niyor: - el sen de bura; bakalım gimdi ne yapacak Gözlerini bir saniye, Ekre- min gözlerinden ayırmıyor. - Bakı diyor, tam altı kur- #un var içinde — tabancanın!... Eğer bir kıpırdarsan Allah bi- lir, altısını da bhirden beynine boşaltırım! Çürük bir ağaç kü- tüğü gibi, yıkılır kalırsın oldu- ğun yerel, Sonra, tam bir soğukkanlılık. la dayak yediği yerden kalkıp, uyuz bir sokak köpeği iğrençliği a diyor, başlanmıştır. ile, yüzünü gözünü silerek, yanı na yaklaşan arkadaşına: — Haydı, al karıyı götür şim- di diyor; ben burada bekliyo- rum, Sen işini bitirdikten son- ra, ben götürürüm, sen bekler- Bin!... — Peki! Fakat, tabancayı tutan adamın yanındaki, henüz bir hareket yapmıya vakit — bulamamıştır. Ekrem gür bir sesle bağırıyor: — Eğer kıza elinizi sürerse- niz, elinizi kırar, ciğerlerinizi delerim sizin! Dokunmayın sakın ha ona! Adam o zaman dehşetle kızı- yor ve ayni sesle bağırıyor o da! Dokunacağız bakalım hay- di! Görelim nasıl elimizi kırıyor, ciğerlerimizi deliyonmuş! İşte o sırada deli bir. hamle yapan kız, birdenbire ileriye doğ Tu atıliyor; — Durun! diye bağırıyor! Anlıyor ki, bir. saniyo daha geç kalsa, müthiş bir facla olup bitecektir. Öldürecekler muhak- kak Ekremi, bu gözleri kana gu- SABAR ' Yazan: esim Atalay | —— Günün Mes' elelerı ürkçe Kur'an Meselesı Rait Ogan'a cevap (Onlarla en güzel yolda sayaşasın - Âyet) med İbni Hanbel zayıf cinn hâ- disleri bilo kabul ederek, kıyasa ancak zaruret zamanında başvur- muştur. Halbuki fikir hürriyeti ve kıyas yolu İslâm hukukunun ilerlemesinde çok büyük rol oyna mıştır. Fikir hürriyeti engele uğ- radıktan sonra İslâm üleminde büyük bir gerileme yüz göster - miştir. Emeviler devrinde bile, ülemâ serbest tartışmalarda bulunurlar, istedikleri gibi yazarlar ve söy- lerlerdi. Abbasilerin ilk devirlerinde fi- kir hürriyeti daha çok genişledi. İlim ve fen bu yüzden çok ilerle- di. Mütevekkil devrinde fikir hür- riyetine nihayet verildi. Böylelik |le gerek genel hayatta ve gerek bilgi hayatında bir gerileme baş- ladı, İşte o gerileyişin sonu gelme di. Hâlâ sürüp gidiyor. —Misra — (0 gidiştir ki gider gelmedi hâ- lâ yerine) Sayın Ogan yazısının ortaları- na doğru uzun bir parça yaza- rak güya ben - Fahreddin-i Razı tefgirinde, Kur'an tercemesinin namazda okunabileceğine dair hü kümler vardır - demişim gibi ba- 'na cevap vermeğe kalkışıyor. Yukarıda dahi söylediğim üze- re böyle bir şey söylemedim ve yazmadım. Yazım meydanda. Ga- zete sütunu müsait olsaydı ayni- le yazımı buraya naklederdim. Bu zat benim yazımı her halde ya iyi okumamış, ya da başka- larından işitmiş. Ben orada Ebu Hanife'nin namazda Farsça Kur' an okunabileceği yolundaki icti- hadından bahsettim ve sahife gös terdim. Bay Ogan'ın dediği gibi sahife de yanlış değildir. Birinci cildin 113 üncü sahifesinden bas lıyan bu bahis 116 ıncı sahifeye kadar gider. Ben ortalama bir rakam vermiştim. Asıl Ebu Hanife'nin bu mese- leye dair ictihadından bahseden kıtim, Razf tefsirinin birinci cil- dinin 113 üncü sahifesinde aşağı- dan 7 inci satırda başlar. Dört satır tutan bu ibarede Ebu Ha- nife'nin ve İmam Muhammed'le İmam Ebi Yusuf'un — ictihadları açıkça görülmektedir. Ulus'ta da- hi söylemiş olduğum üzere Ebu Hanife Arapçayı gerek iyi konu- şabilenin ve gerek iyi konuşamı- yanın tercümeyi namazda oku - malarına cevaz vermiştir. İmam Muhammed'le İmam Ebi Yusuf, yalnız Arapçayı iyi konuşamay nan okuyabileceğine cevaz ver - mişlerdir. Nasıl oldu da Bay Ogan, bunu görmeden <yoktur!> diye yazı- yor ve okuyucuların fikrinde bir bulanıklık yaratıyor. e. Raif Ogan olmıyan şeyi olmuş, söylenmiyen şeyi söylenmiş gibi gösterdikten sonra, bir de ders vermeğe kalkıyor ve «Bu kadarı ni küfi bulmazlarsa hükümlerin- de yanıldıklarına kendilerini ikna eyliyebilecek başka ilmi kaynak lar dahi arzedebilirim. Usul-ı Din, Usul-a Fıkıh, Fıkıh, hattâ Kava"- id, Belagat, Lügat, Sarf ve N: hiv hepsi Kur'an-ı Kerim'den çı kar; tercümenin neresinden ne çıkabilir?» diyor. Teşekkür ederim; kim bana bir harf öğretirse onun kuluyum. Ben bilmediğimi öğrenmekten zevk alırım. Yalnız gurasını iyi bilmek gerektir ki tereciye tere satılmaz. Ben ki yıllarca Şehza- samış adamlar!... Başını, tabancalının yanında- ki adama çeviriyor, yağmur al- 'tında kalmış toprak gibi, rengi koyulaşan yanaklarının üstüne, gözlerinden iki sıra yaşlar bo- şanarak — Gel diyor; al beni götür haydi!..: İstediğin yere gitmi- ye hazırım! Yalnız dokunmayın ona! Sonra, gözlerini, Ekremin bu lunduğu tarafa getiriyor. — Ekrem bey diyor; rica e- derim beni, müdafaa etmiye kalkmayınız! Sizden şahsım i- gin gimdi, ne bir vazife talep e- diyor, ne de bir kahramanlık istiyorum. Nihayet vücudümün sahibi benim!... Sahibi oldu geye, arzumun bütün vüs'atile tasarruf etmek hakkımdır!..; İnsanlar, yalnız akıl ile değil, bazen de, aklın kabul etmiyece- ği geylerle idaro edilirler. Yeter ki, akdın kabul etmiyeceğini ya- pabilmek için, damarlarınızda kâfi cesaret bulunsun! Gülseren bunları söyledikten sonra, Allaha kendisini kurbap de camiinde rahmetli Çarşamba- h Hacı Ahmet efendiden Uaul- Fikıh dersi almış, yıllarca Hâdis okumuş, eski tâbiriyle ikmal-i nü sah etmiş, Nüvvab mektebine girmek için on iki fenne çalış - mış, arkadaşlarını da çalıştırmış bir adamım; hâlâ da öğrenmek isterim, Sayın Raif Ogan, yalnız Edebi yat ve Hukuk fakültelerinden çık Mmakla Atalay'a ders verecekmiş. Olabilir; akıl akıldan Üstündür. Fakat şairin dediği gibi (Onların dolmuş kulağı böyle çok efsâne- den) p Raif Ogan bu yazısında dil dev rimine de dokunmak istiyerek bir kelime oyunu yapıyor ve «dil devrilmesi» diyor. Burada Bay Ogan'ın haklı ol- duğu yerlef yok değildir. Her dev re uymasını bilen bit takım kim selerin dil devrimi işine de bu- runlarını sokmaları, hakikaten bu güzel ve gerekli işi gülünç ha le koymuştur. Şurası da iyi bilinmelidir ki, Bay Ogan Hadis'den, Tefsir'den, Beyan'dan, Belagat'tan nasibini fazla alacağına bir parça da ana dilinin köklerinden ve kuralların dan öğrenmiş olsalar idi, kendi- sine <Ogan> kelimesini “soy adı olarak almazlardır. Çünkü «O- gan> eski ve doğu Türkçesinde «Tanrı, Allah, Kaadir, Kayyum» anlamlarınadır. Yeryüzünde hiç bir dindar yoktur ki kendi mabu dunun adımı, soyadı olarak almış ola. Yalnız bizim Hâdisçi ve Tef- sirci Bay Ogan başka. Nitekim Fir'avin «Ben sizin Allahınızım, Tanrınızım» — demek cesaretini göstermemiş de «Ben sizin yüce Rabbinizim» demiştir. Çünkü Rabb — kelimesiyle <Al- lah» kelimesi arasında büyük farklar vardır. Bizim Bay Raif eğer Türkçe ile bir parça uğraş- mış olsalardı kendilerine «Tan- rı> demezlerdi (4). <Uydurma kalide, uydlrma lü- gat yapmak başka şey; emr-i din de kıyas yolile ictihada yönelmek diyor. Ogan'dan — soruyorum; hangi kaideyi ve hangi lügatı uy durmuşum? Gösterebilir mi? Doğuda ve batıda ilim adam- larınca sevilen ve aranan eserle- rim meydandadır. Hangisi uydur madır? Zahmet edip (Türkçede kelime yapma yolları) adındaki eserimi okusalardı, her halde böyle söylemezlerdi ve nugala- ta, safsata gibi kelimeleri kul - lanmazlardı sanırım. Atalar sö- züdür: <Kem söz kem akça sa- hibinindir. — Mısra — (Aşık darılmaz hicv etseler de). B P Raif Ogan son söz olarak, be- nim ictihad ve kıyasa ehil olup olmadığımı soruyor ve kapalı ola- rak techile kadar gidiyor. Keşki ictihad kapısı kapanma- mış olsaydı... İslâm âlemi bugün kü perişanlığa ve bugünkü acına cak hale düşmezdi. Onlar akıl ve mantık yolunu kapattılar, İslâmı kör bir taklide bağladılar. En çok akıl ve mantık dini olan gü- zelim Müslümanlığı ne hale ge- tirdiler? İctihad kapısının kapanması yüzünden İslâmlık ne kazandı? Bu yüzden hile-i şeriye yolu a- çıldı. İbni Kayyim - il - Cevziyye bir eserinde (Hile dine zarardır. Şerlatın caiz görmediği bir şeyi, ——— ——— etmek üzere, ateşe doğru yürü- yen, Tarihi Kadimin günah işle- Memiş eski bâkireleri gibi, yüzü nü; yıldızlarla lâmba ışıklarının birbirine karışıp, zeytin ağaçla-| | rının dalları altında bıraktıkla- rı, garip aydınlığa dönerek, sâ- kin ve yumuşak adımlarla yürü miye başlıyor. Fakat ancak iki üç adım atabiliyor. Ekremin, birdenbire kızı yı na doğru iterek, bir atmaca sü ratile, elinde tabanca tutan #da mın Üzerine fırladığını görüy ruz. Bu, bir göz açıp kapayana ka dar geçen kısa bir zaman için- de oluyor. Fakat nasıl oluyor, nasıl yaptı bunu Ekrem, düşü- nemiyoruz!... Tabanca o sırada, tuhaf bir sesle patlıyor. Bir kü- çük alev, sonra Barı bir. du- man! Kim vuruldu, kimi vurdu - lar?... Kız deli bir çığlık kopararak bağırıyor gimdi! — İmdat! İmdat!..; Öldürü- yorlar, yetişin! XDovamı var), hile yapan adam kendisi için caiz görür, Hiç bir imamın ictihadı ol- maksızın, son gelen ülemâ bir ta- kım hile yollarına bağ vurmuşlar dır) demiştir. — SON SÖZ — Tekrar ediyorum: İnandığım ki tabı anlamak ve kendi - dilimde Allahıma ibadet etmek hakkım - dır. Kimse bu hakkı benden ala- maz. Filan imam kabul etmiş, fi- lan imam kabul etmemiş gibi söz. lerin zamanı çoktan geçti. Artık akla ve kıyasa kıymet — vermek pzamamı gelmiştir. ÂYET (Ancak aklı olanlar — tezekkür eder.). (1) Bk: Duha sahife 192. (2) Bk: Duha el - İslâm - cil sahife 180. (3) Bk: Duha et - İslâm - olit 2, sahife: 261. (8) Bk: Hüseyin Büyük Türk Iügati. BK: Divanü Lügat-it-Türk. BK; Kudatgu Biliğ — Misrâ — ÇOgan bir bayat ol ka- muktan üze). Bundan evvelki haşiyeleri aşağıdadır: () Bk: Sıhah-i Cevheri- maddesi. (2) Bk: El-Ferald üd-dürriyye- Yüt 1800- <tevatür> maddesi. () ihya-üi-Ulum'daki — hadislerin bir çoğu da bu kabildendir. (8) Tahir Hazimi Balcıoğlu -Türk tarihinde mezhop cereyanları- 1940- İstanbul- Kanaat Kitabevi (5) Fetâvâ-yı Gıyasiyo sahibi Hüc- cet-ül-islâm Mevlâna Eş-seyh Davüd ibni Ebi Yusuf, kitabında — (Faslün fiskkaraeti bil-Fari-siyye) diye bah- 50 ayrıca bir fasıl tahsis etmiştir. Bk: Sahife -27- Mısır Bulak basıme- vi * 1322. B. A, ekislâm - olit: 2 Kâzım kadri - makalenin ter> — —- 3 KISA HABERLER | UU * <Markopaşa» gazetesinde intişar eden <Pamuk prenses doğurdu>, «Krallar iyi azıttılar» ve «lki kadın aranıyor> başlıklı üç yazı dolayısile yargılanmukta olan Aziz Nesin ve Rifat Ilgazın düruşmalarına dün de 3 üncü asliye cezada devam — olunmuş- tur. Mahkeme, yazıların Bilirki- #i heyeti tarafından incelenmesi- için başka bir güne tâlik edilmiştir. * İsanbul fehinin 500 üncü yıldönümü hazırlıklarına Beledi- yece hız verilmişir. Bu cümle- den olarak Fatih camiinin etra- fını tanzim ve Fatih türbesinin restore işi dün bir müteahhi- de 199 bin liraya ihale edilmiş- tr. Belediye diğer taraftan sur- ların ve Rumelihisarının da tâ- miri için yakında faaliyete ge çecektir. w* Sehrimize gelen Basın ve 'ayın Umum Müdürü Ahmet Şükrü Esmer, dün vilâyette V: li ve Belediye Başkanı Dr. Lütfi Kırdarı makamında ziyaret et- miştir. * Yeni gelen Büyükada ve Haydarpaşa vapurları dün bir deneme seyri yapmışlardır. * Edebiyat Fakültesi Talebe Derneği edebiyat sohbetleri mev zulu bir eğlence tertip etmiştir. Bunlardan birincisi dün saat 17,30 da Eminönü Halkevinin Üst kat salonunda yapılmıştır. Bu eğlence saati Behçet Kemal Çağlar, bazı hocalar ve talebe- nin iştirâkile samimi bir hava içerisinde geçmiştir. * Edirne Lisesinden Yetişen- ler Cemiyeti bu yıl da Edirneye 23 Nisanda bir gezi tertip et- miştir. Üniversiteli cemiyet üye- leri Cevat Fehmi Başkut'un Paydos adlı eserini hazırlamak- tadırlar. Bu eseri Edirne, Kırk- lareli ve Uzunköprüde temsil e- deceklerdir. Ayrıca Edirnede, Cemiyet üyelerinin teşkil ettik- leri futbol, voleybol ve basket- bol takımları da spor temasları yapacaklardır K Samsun ” Yüksek — Tahail gençliği Derneğinin dün saat 14 te Marmara lokalinde yapılması lâzım gelen 949 yılı kongresi ek- seriyet bulunmadığından — tehir olunmuştur. »x Dün akşam limanımızdan ayrılan Aband vapuru ile üç yüz den fazla Yahudi muhaciri Hay- faya hateket etmiştir. * Dün Enes civarında Vula Kapa adlı bir Yunan motörü ka İraya oturmuştur. Motörün k tarılmasına çalışılmaktadır. a& Harbiyedekl Spor ve Sergi sarayının inşaatına hızla devam edilmektedir. İnşaat, haziran a- yı başında bitirilmiş - olacaktır. H NBAN 1010 ÜD Urınanlarımız Niçin gelirli değildir ? dunuyordum ve o zaman İstikiâi sa- başı, zaferle sona ermek Üzere Idi. Hemen her akşam kasabanın etra- fındaki çıplak tepelerde gezinti yap- mak on büyük zevkimdi. Bana yaş- hilar anlattılar Ki ancak baharin bir İKi ayında çimenle örtülen bu tepe- der ve daha ilerideki çıplak dağlar 6 tarihten elli sene kadar evvel tama- mile ormanlıkmış fakat sahipsizmiş irmi yedi. sanı evvel Konya ve her istiyen gidip baltasını diledi- Bi gibi sağa sola savururmuş. — On yedinci asırda bütün Anadoluyu a- dim adım gezmiş olan Evliya Çele- bi; balta girmemiş ormanlardan Lıh seder ve onun bahsettiği yerler bu- Bün soyulmuş soğandan farksızdır. Cumhurbaşkanı İnönü bir gün şöy- le demişti: «Yurdumuzda akaç kes- mek serbestisi bir iki sene için kas bul edilmiş olsa Üç sene sonra mem- dekette orman kalmıyacağına kanl- im> Çok geç kalınmış olmakla beraber cumhuriyet hükümeti orman dâva- sını ehemmiyetle ele almış bulunu- yor. Bir çokları, hattâ — mes'elenin mahiyetini iyice incelemek imkânla- rına sahip olan milletvekilleri — bile vaziyeti kavramış değillerdir. Bun- dar diyorlar kl: «Orman umum mü- dürlüğü büdoesi — memurlara — maaş tevzil için hazırlanan bir bordrodan başka bir şey değildir.» bu sözlerle, ormanlarımızın gelir kaynağı olmadı- Bini belirtmiş bulunuyorlar ve doğ- rudur. Fakat bizim neslimiz bu yü- kü, geçmiş nesillerin ihmalleri eseri olarak Üzerine almış — bulunuyor. ve daha kimbilir kaç nesil bu yükü ie- ter istemez — taşıyacaktır, — taşımıya mecburdur. Ormanlarımızın niçin gelir kayna- Bi olmadığını Giresunda çıkan aylık sOrmancı — gazetesi sahibi — Ahmet Künksatan derin bir vukufla izah e- diyor. Bu mütehassıs muharrire gö- Te <Orman, yaşıyan canlı bir varlık- tır. Onda devamlılık prensibi en baş ta gelir. Bir sürü sahibi, sürüsünün kuzularını sattığı müddetce sürüden hiç bir şey eksilmez; Takat koyunla- rı da beraber satmıya başlarsa sürü bitmiye mahkümdur.> ayni muhar- rir diyor ki: Son keşiflere göre or« manlarımız 14.866.603 hektardır; bi nun 10.477.827 hektarı bozuk evzaf ldir; normal vasıflardaki ormanlar yalnız 4.408.766 hektardan ibarettir; bu kısımda senede 4.408.766 motre- altı Tiradan 24452 ormanların imar masrafı hektar ba- şına otuz liradan 314.324.810 lira tu- tar. Fidanlık tahsisatı, memur mas- rafları, müteferrik masraflar buna dahil değildir. Hakkı verildiği tak- dirde ormanlarımıza gelirin on beş mislini harcamak lâzımdır; bi ise pek uzun vöde ile yapılabilir. Görülüyor kI daha pek çok sene- der, bolki bir asır müddetle orman- larımızdan kâr bekle yersizdir fertler ölür, lkin milletler ebedidir ; bu itibarla bir asır için kârsız çalış- mak bizi ümitsizliğe düşürmemek 1- cabediyor. Kadircan KAFLI —— ————— İçtimai Siyaset konferansları İçtimaiyat Enstitüsü tarafından iş ve işçi haya- İstanbul Üniversitesi tımızı aydınlatmak maksadiyle hazır lanan ve Ord. Prof. Dr. Naumark tarafından 17 Nisan 949 salı günü verilecek konferans Profesörün An- karaya gidişi dolayısiyle tehir edil- miştir. Bunu takip eden konferanı- lar evvelce tesbit edilen günlerinde yapılacaktır. - (- TAKVIM)“ RUMİ | NİSAN 1949 Güneş 25 Öğle 15 İkindi T Akşam Yatsı 22 İmsâk 42 (7 Nöbetçi eczaneler & 12-4 - 949 Aksaray Etem Vertev Alemdar Sultanahmet Baktrköy : Merkez Beşiktaş Nall Halit Beyazıt Bumkapı Beyoğlu * Deliâ suda Eminönü * Beşir Kemal Eyüp * Ayvansaray Fatih Sarıgüzel Hayrettin Tan Galata B Kadıköy Sıhhat Küçükpazar : İtimad Şark Merkez - Şişli Kurtuluğ * Tarlabaşı - Taksim * —Ayazpaşa Üsküdar : Merkez Spor ve Sergi sarayı, en az 8 bin kişiyi içine alabilecektir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: