5 Mayıs 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3

5 Mayıs 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

f SULTAN “Yakınca sende hizmetler bekli TYefrika Kicanti kütüphane olarak kul danılan odaya geçerek bir kaç kitap karıştırdı. Vakit geçirmek istediği anlaşılıyordu. İkindi üzeriKaporelin yazıha- sine gitti. Zahire tüccarı vefa- kâür birader yazıhanesinde de yoktu. Saatler ilerliyordu. Bir kaç yere daha uğradıktan son- ra Beyoğlundaki eve çıkıp kıy fet değiştirdi. Bu sefer Bektaşi babası kılığına girerek arka ka pıdan sokağa uğradı. Çekilmeye başlayan güneşin kuvveti yavaş yavaş gevşiyordu. Gölge basan sokaklara serinlik vurmaya baş lamıştı. Muhtar beyin Kılıcalide TTek Servi yokuşundaki evinin önüne geldiği zaman, durup dok tor Emin paşanın konağı köşe- sindeki su yolu hazinesi menfe- zine göz attı: Üç buçuk ay vel Sultan Hamidin baş mabe- yincisi Faiz paşanın kapattırdı- Â yerde nöbet bekleyen süngü- İi asker aşağı yukarı - gezini yordu: İşte karanlık gecelerde © delikten girip dizlerine kadar sulara gömülerek iki büklüm Çı rağan sarayına gitmişler, Sul- tan Muradla görüşmeğe muvaf- fak olmuşlardı. Mezara benze- yen kapkaranlık, ıslak yolda kaç defa havasızlıktan boğulma tehlikesi geçirdiğini hatırlaya- Tak ürperdi. Tokmağını - vurmağa — hacet kalmadan Muhtar beyin kapısı aralanmıştı. Sevimli çocuk yi zü gülümseyerek yol veren ev zahibinin küçük kızı Saimı «Babam da sizi bekliyordu am- !> diye fısıldadı. Merdiven ba gına gelen Muhtar bey, basa - makları ikişer ikişer atlayarak aşağıya inmişti. Kırkla, kırk beş yaşlarında kadar vardı. Maliye Nezareti mektubi kalemi hülefa sından ve gizli cemiyetin en ile- Ti gelen âzasındandı. Su yolun- dan Çırağan sarayına geçilece- #i geceler, bu evin hususiyetin- den istifade ediliyordu. Öpüşerek arka odalarından birine çekildiler. Muhtar bey gözlerini açarak «Haberiniz var ı? Kahveci başı İbrahim beyle Mecidiye camli- hatibi Mehmet efendiyi tevkif etmişler!» dedi. Gök gözlü adam, istemeyerek dudaklarını gülümsemeğe zorla- d: — Zaptiyeler kapıya dayan- dıkları zaman İbrahim beyin Bağlarbaşındaki evindeydik. — Siz? — Evet. Kendisini acele gör- mek İcabetmişti. Evvelce onun uşağı Salih vasıtasile Çırağanla muhabere ettiğimizi-hatırlarsı- Diz, Salih aldığı mektupları si- ze getiriyordu. — Tamam. Yine-o vasıta ile Sultan Murad efendimizle. mu- habere etmeği mi düşünüyorsu- nuz? — Öyle. Sultan Muradın ha- yatı tehlikede bolunuyor. Haki- ki vaziyeti öğrenmek ve ona.gö- ve yeni”tedbirler almak mecbu- riyeti var, — İbrahini beyin tevkif edil- diğine göre ümit kalmadı demek- olmaz mı? — Bilâkit aziz dostum. Zap- tiyeler evi basmadan evvek gö- Tüşebildik ve Salihin bulundu- Bü yeri öğrenerek onunla da te- mas edebildik. Netice yarın sa- bah belli olacal Bahçedeki — ağaçlâariın karar- mağa başlayan yapraklarına baktılar. Mavi gök kubbesi es- Merleşiyordu. Açık pencereler- KABUSLARI MAMEDAEN n ehemmiyetli yeceğiz Mihal,, No. 72 'den dolan iç açıcı akşam esinti- Bi başlamıştı. Muhtar beyin Bgenç oğlu Nâzim bey odaya gi- rerek mor dallı yemek sofrası bezini sermeğe başı elini yarı kaldırarak: «Zahmet etmeyiniz. Acele işimiz var. Gi- deceğimiz yerde bizi yemeğe bekliyorlar.» - dedi. Birer sigara parlatarak soka- ğa çıktılar: Tâ... Cerrahi gideceklerdi. Bir arabaya ler. Dalgın ve düşünceli görü- nen Muhtar beyin Ali Suavi hâ disesi neticesinden pek ziyade ürktüğü halinden belli idi. Açık Körüklü paytonun sol köşe- sine yaslanan Kleantiye doğru eğilerek yavaşça sordu: — Ali Suaviy — Adım duymuşluğumuz var. Namık Kemal bey hiç beğen- mezdi! tanır mısınız? — Siz Namık Kemale bakma- niz. merhumü göklere çıkardı Aj zamanlar da olmuştur. Biz kendisini Basiret ve Dikkat ga- zeteleri — idarehanelerinde — bir kaç defa gördük ve görüştük: Cin gibi adamdı! — Öyle söylüyorlar. Nasıl olup tanışamadığımıza ben de hayret ediyorum. — Bu cüretkâr teşebbüsün- den sizin ve bizim malümatımız olsaydı, işlerin başka türlü ol- ması ihtimali yok mu idi? Cevap vermek istemeyen gök gözlü adam, arabacının eteğini çekerek az daha sür'atli gitme- sini söyledi. Ali Suavi ile gizli münasebetini en yakın ve mah- rem adamı olan Muhtar beyden bile sakladığı ve saklamak iste- diği anlaşılıyordu. Aksaraya ka dar bir şey konuşmadılar. Açık ve yıldızlı Mayıs ortaları gecesi başlamıştı. Serkis bey adlı bir Ermeni mühendisin Sultan Azi zin annesi Pertevniyal Sultan ad ve hesabına bina ettiği «Va- lide camiinin» - önünden hızla geçtiler. Sıra sıra sergi dükkân larında cansız şevkler kızarıyor du. Kleanti Skalyeri yumurta pa zarı caddesinde, arabacıya ses- lenerek, durmasını söyledi. Her ihtimale karşı, gidecekleri ev önüne kadar araba ile gitmek istemiyordu. Hayli yürüdükten gonra, ha- mam karşısındaki çıkmaz soka Za girdiler, Evkaf senedat oda- &ı mukabelecisi Aziz beyin ötur- duğu 73 numaralı ev önüne ge- linçe, Muhtar bey — hızlanarak kapıyı çaldı. Karanlığa gömülen koca evin pencerelerinde hafif bir gevk belirti ve sızıntısı bile yoktu. Kapıyı aralayan solük yüzlü de- Jikanlı elindeki idare kandilini kaldırarak yol gösterdi. Yirmi yaşlarında var, yoktu. Kleanti Skâlyeri üzun parmaklı iri elini nârin yapılı delikanlının omuzu- na koyarak. durumsadı: — Gelenler var mı? — Hepsi yukarıda, Bir hekim Ağüâh efendi ile Hacı Hüseyin bey henliz gelmediler. — İsmall bey yabancı ile ge- lecekti? — Geldiler ve pederle üç beş dakika kadar hususi olarak gö- Tüştüler, — Nakşibend. kalfa gündüz- den gelecekti. Ne zaman geldi? — Öğle / üzeri zannederim Valide ve hemşire ile yemek ye- mişler. Biz dışarıda idik, (Devamı var) Yazan: BEHÇET SAFA — Ben yine eğleniyorum tif ağabeği!,.. Leylâ halam ma ni olmuyor ki. R — Öyle ise âlâ... Senin sıkıl- mam, her hangi bir arzunu ye- Tine getirmemeği istemem. İşte Nazif böyle adamdı.-Hem Pot kırar, can sıkar, hem-de ne zaketi ve terbiyesile bunları tâ- mir ederdi. Söylediğini de yaptı. Fikret hakkında Leylâ halaya iki ke- İime fısıldadı. Fakat fena bir za- züanda söylemişti. Yaşlı kadi- Zün yorgün, — halsiz v r bir anı idi. Sözleri Leylânın hiç de dikkatine çarpmamı Üstelik o gün serseri oğlun- dan bir de telgraf almıştı. Bu yüzden de dalgındı. Telgrafta #u kelimeler vardı «Bana iki yüz lira lâzım, Ü- mitsiz bir haldeyim. Ya ölece- #im, ya yaşayacağım, Balâh.>» Zamiştar. Millet Partisinin vi <Devamı Sa, 6 Sü. & de) İhtiyar xadıncağız ağlıyor v lâh dürüst bir - çocuk- Benim lar fena-bir durumda olduğumu biliyor. Ben den böyle bir para istemesi için onun gerçekten çok fena bir du rumda olması lâzım. Müthiş bir dürumda olması lâzım, Korka rım bir kurgün -çekip. 'Nazif emin bir tavırla — Hayır, hayir. Böyle bir teh İjke yoktur. — » — Amma siz”onu tanımıyor- sunuz. Ben onun anasıyım, Ben tur. ğlumun neler yapabileceğini bilirim. Şimdi onun istediği pa- Tayı göndermezsem sonra çok pişman olurum, diye korkarım. Ne yapıp yapıp, daha -doğrusu Jp savıp göndereceğim zif içini çekti — Beni dinle Leylâ hala, Ben hemen bir telgraf çekip oradan malümat istiyeceğim, Oğlunun ne balde olduğunu anlarım, Fa- el Dün Beykoz takımı Atinadan gekdi, resmimiz Beykı Kleanti ($ YURDUM ü ssi a UZUN. Ktzkulesi ve Üsküdar sahi? Üsküdarın - küçük — iskelesi Salacak'ın bu adı alması hak- kında göyle bir rivayet var, Fatih, İstanbulun zaptında — Askeri nereden salalım? demiş, sadrâzam Halil paşa da Salacağı işaret ederek — Şu yokuştan - salın... di- ye cevap vermiş, semte de bu etle «Salın» kelimesi «S: cağa» inkılâp ederek kalmış... Tabii bu, rivayetten ileri gide- memektedir. Harem adı, Üçüncü Mustafa zamanında şimdiki Selimiye kiş Te':nik Üniversite - Eminönü Halkevi Boks Revansı Teknik Üniversite ve Eminönü Halkevi arasmdaki boks maçı bu akşam saat 20 de İstanbul Teknik Üniversitesi «por salonun ya yapılacaktır. İlk defa olarak bir üniversite boks takımının ka tılacağı bu Mmüsabakalar, ilgili çevrelerde derin bir alâka ile bek lenmektedir. Ayrıca bu maçlar- da: Takis - Ruhi, Erol - Kadı Necip - Arif kargşılaşmaları ve Tagar - Cevdet gösteri maçı ya- pılacaktır. KX Barıyer Gençlik klübü başkan- Tığından. Klübümüzlün yılık umumi kon gresi Sarıyer Gezi - elnemasında 15/4/049 Pazar günü saat 10 da yapılacaktır. Âzanın teşrifi rica Olunur. Tarim Bakanının tedkikleri Şehrimizde bulunan Tarım-Ba kam Cavit “Oral, -dün — öğleden evvel vilâyet ziraat müdürlüğün- | de tetkiklerde bulunmuş, Toprak -j tevzi komisyonu Üyelerinden . i- | zahat almıştır. l Bakan bugün Gazeteciler Ce- miyetinde -bir. basın m.ı..m,..l yapacaktır. leri lası talimhanesinin yerindeki yapılmış olan kasırdan Harem takımının buradaki — iskeleler- den kayıklarla İstanbula inme keleye Harem iskelesi a- dıni vermiş bulunmaktadır. 'Tour de L&andre denilen «Kız kulc» sine gelince, gerek tarihi kayıtlardan ve gerek muhtelif tarihlerde — yapılmış resimlerinden de — anladığımız gibi, zaman zaman gekilleri değişmiş efsanevi bir kuledir. İlk efsanesi şudur: Leandr, Ça kkalede Abidos kasabasında Görülüyor Ki o zaman da deniz banyoları çok rağbettedir. Jakat kı yaşayan bir isimdir. Bu efsane kahramanı her akşam soyunur, denize atlar, yüze yüze karşı sahile giderek sevgilisi Heroyu görürmüş. Yalnız Leandr Ça- nakkalede yaşadığı kayıtlı ol- duğuna göre burası ile olan a- lâkası nedir? Yüze yüze bura- ya mı geliyordu? Bu da efsane nin karanlıklarına - gömülmüş kalmıştır. Kızkulesine Damalis adı da verilmektedir. Gene e: tırın İyo adı verilen boğa, Bo- ğazı geçerken buraya yanaş- n olmuyan banyolar.. SALACAK -KIZKÜULESİ miş... Gene bir rivayete göre impa- rator Emanoel Komnenos, bir zincir ile Halicin ağzını kapa- mak için bu kuleyi yapmıştır. Kızkulesi, Üçüncü Ahmed ve İ- kinci Mahmud tarafından da tâmir görmüş, bir aralık karan tina memurluğuna merkez ol- muştur. Evliya Çelebi, kulede kral. kızının mahpus bulundu- ğunu, Battal Gazinin bu kızı kaçırdığını uzun bir hikâye ha- linde anlatır. Akdeniz Kupası Maçlarını Italyan takımına karşı takviyeli F. Bahçe çıkacak Günlerdenberi dedikodu mev- zuu olan milli futbol-takımımı- zan Döğü Akdeniz futbol şampi- yonasına iştiraki meselesi niha- yet halledilmiş ve kulüplerle fe- derasyon arasındaki anlaşmazlık: ortadan kalkmıştır. Varılan anlaşmaya göre, mil- li takımımız pazartesi ve salı gü nü iki kafile halinde - Atinaya gidecek, Mısır ve Yunan takım- larına karçı esas kadrosile oy- nadıktan sonra Beşiktaş ve Ga- ile tekrar geri dönüp Charltı tayyare latasaraylı futbolcular maçlarına yetişeceklerdir. — Son maç,olan İtalyan (B) milli takun maçına ise, Atinada kalan yedi Fenerbahçeli oyuncu, diğer klüp lere” mensup oyuncularla takvi- ye edilerek (B), milli takımı na- Tmvaltında çıkacaktır. Beğiktaş ve Gülatasaraylı fut- boltuları geri getirmek için Be- giktaş idarecilerinden Sadri de Atinaya gitmektedir. Hollanda takımının Ankarada - yapacağı maçlar Cuma günü Ankaraya gelecek olan Hollandanın Fejenoord ta- kımı cumartesi günü -Gençlerbir- liği, pazar günü:de Ankaragücü takımlarile karşılaşacaktır, Ankara Gençlerbirliği Kıbrıs'a gidiyor Gençlerbirliği klübü, Kıbrısın «Çetinkaya» klübü tarafından 4 maç yapmak üzere bir teklif al- maştır. Varılan anlaşmaya gö: Gençlerbirliği mayıs sonlarında Kıbrısa gidecektir. Tefrika No. 54 kat sen de bu. kadar yumuşak hareket etme, Oğlunun her di- leğini yerine getirmeye kalkar- Aan sonunu alamazsın, — Ne kadar zalimsiniz Na- zif bey; zavallı çocuğun ne ka dar bahtsız olduğunu bilseniz... Nazif bu hususta kat'i bir fi- kir sahibi idi, Fakat Leylâ ha- Ja ile münakaşa etmekten bir tey çıkmayacağını da biliyordu. Bundan dolay rdiyi — kısa kesmek üzere — Suzan derhal bir telgraf Çeker ve Salâh hakkında yarın Malümat elde ederiz Diğer taraftan 1Le a elindeki mücevher mukat Salâha para gönderme detti. 50 lira gönderecekti. Para mücevher mukabilinde değil, Nazifin cebinden çıkmış- tı. Bunu Nazif Leylâ halaya bel N etmedi. Fakat Sükran farkın de va Fakat iki yüz ira- yerine zluları karşı da idi, Hala çekildikten sonra onlar bu bahsi konuştular. Nazif başını salbıyarak Hemen her ailenin başin- da böyle bir belâ vardır, dedi. Kendilerine yardım edilmesini ısrarla ve her an yardıma muh taç olan birisi bulunur, İşte si- zin ailenizin başında da bu $ lâh onlardandır. — Acaba ben bu delikanlıya yardım 'edemez miyim? - Madem ki param var, — Ha bak; kızım.;. Sana gu- nu söyliyeyim: Sen yirmi yaşı- na gelmeden bu gibi hareketler de bulunmaktan çekinmelisin. Çünkü hayat hakkında henüz hiç bir tecrübe sahibi değilsin. Bir adam sana telgraf çekerek kendisine iki yüz lira gönder- mezsen intihar edeceğini bildi- rirse hemen inanma, Bu yüzde doksan masaldır; Kendisine iki yüz lira yerine yirmi lira gön- dermen kâfidir, Hayatını kurtar miş olursun, Bir anayı oğlu uğ runa parasını harcamaktan alı- koyamazsın, Ancak varını yoğu nu vermesini önleyebilir; israfı- ni kismen önlemeye müktedir olabilirein. Bir de şunu sövleyeyim, Ken n Tıyanlarla Deraber - gösteriyor. (Yazısı 5 Inci Sahifedey dilerini — öldüreceklerini haber verenler sözlerini asla tutma- mışlardır. Salâh da asla intihar etmiyecektir. Nazif bunları söylerken $ ran ablasını düşünüyordu. O iş m Fakat Nazif onu hiç aklından geçirme mişti, Şükran da Sevimi hemen zihninden çıkardı. Nazif müta- lealarını şu sırada Atinada bu- lunan bir gencin telgrafına isti- ettirmişti. Bu sırada Şükranın en çok hoşuna giden gey Nazifin Ley- 1â hala ve oğlu ile meşgul olarak intihar etme idi na Fikret mes'elesini bir tarafa bı- rakmış olması idi. Şükran için ikinci mühim me sele: Nazifin halindeki değişik- ti. Bu değişiklik ne zaman baş ladı ve sebebi nedir? Şükran gu dakikada düşüne rek bunun tarihini tâyin edemi: Sevimin ölümünden sonra Na zif arada bir kayıplara karı yor, düşünceye dahyor, daima dalgın duruyordu. Bitkin, hattâ ihtiyarlamış görünüyordu. Bun- lar tabif idi, Fakat bir gün gel llerini izah et başlamıştı. di ki onun bazı h mek kolay olmamağı İsetirilmiştir. (Dovamı Sa, 5 Sü. 4 do) Ankara Demirspor klübü Danıştay'a müracaat etti Birinci küme ikinci devre lik maçlarında Ankaragücünün De- mirsporu 1—0 yenmesile biten Mmüsabaka, Ankaragücü futbol- cularından Abdullahın nizami du Yumuna itiraz edilmişti. Bölge 'tertip komitesi tarafından redde dilen bu itiraz üzerine Demirspor klübü, Ankaragücü şampiyon ol- duktan sonra” itirazını tekrarla- mış ve bu sefer Danıştaya müra- çaat etmiştir. Pariyoli .talyan klübü teniscileri aün akşam geldi Tenis, eskrım, dağcılık kulübü- nün dâvet ettiği İtalyan Parıyoli kulübü teniscilerinden Giuliano Seribavid Corla Della Vida ve bayan Wally San Donimo * dün akşam uçakla şehrimize gelmiş- lerdir. Türk tenisinin ilerlemesin- de büyük hissesi olan Dağcılık kulübü idarecilerinin her - sene mevsim sonunda yaptıkları İstan bul enternasyonal tenis turnuva sına bu yıl da bir ikinci ecnebi teması ilâve etmeleti şayamı tak- dirdir. Yarın başlayacak olan bu müsabakaların — prozramını — ve misafir tenisçiler hakkındaki ma- lümatı yarınki sayımızda negre- deceğiz. Tenis severlerin bu müsabaka ları kaçırmamalarını tavsiye ede riz. — ——— Hele meselâ Fikret hakkında ki münakaşadan sonra onun ken disine öyle garip bakışları vardı ki., Birden yazıhanesinden er- ken gelip köşkte kendi odası- kapanmaya başlamıştı. Bir kran onun odasına gir- diği zaman Nazifi bir koltuğa gömülmüş gözleri bir noktaya takılı kalmış, dalgin, adeta ken dinden geçmiş bir halde buldu. Bakışı çok hazindi. — Neniz var Nazif Ağabey? Diye sordu. Nazif: diye cevap verdi. Günler geçti. Nazif, karısının ölümünden sonra aylar geçtiği için gittikçe rahatlıyacak, açıla cak, yelsten, matemden kurtula cak yerde gittikçe düşünceli, me yus bir hal alıyordu. Bu hale kimse dikkat etmemişti. Acaba bazı endişeleri mi vardı? Olabi İş hayatında bir çok endişe lere yol açacak hâdiseler olabi- dirdi. Nazif ona garip Bualler sorup duruyordu Baksana bana Şükran, Se seninle sık sık konuşur mu idi? Yazan: Eski bir pehlivan Ayıboğanın ısrar Serez beyinin de esasen iste- diği bu idi: — Asker Ayıboğanla da tut- Bun! diyor da ağzından başka lâf çıkmıyordu. Bu sırada Serez beyinin kâh- yası da bir köşede oturan Ayı- boğan pehlivana yaklaşmış ve kulağına: — Eğer gu askeri yenecek 0- lursan sana elli altın bahşiş var, sözünü fısıldamıştı. Hem ödülü, hem de Hüseyin ağanın vâdettiği altınları kay- bettiğinden dolayı büyük bir ü- züntü içinde bulunan Ayıboğan, selli altın> lâfını duyar duymaz deli gibi oldu. Gözleri faltaşı gi bi açılarak abdal abdal Serez beğinin kâhyasınin yüzüne bak- maya başladı, Yutkunarak: — Elli altın mı?.diye mrıl- dandı. — Evet, elli altın! Helâlından elli altın, Hem bu takdirde ödü lün üçte biri de senin olacak. Toplayacağın parsa da caba! Ayıboğan hemen çöktüğü yer den doğruldu. Koşarcasına mey dana yürüdü. Askerin koluna yapıştı: — Benimle de tutacaksın diye bağırdı. Onu önlemek ve askeri elin- den kurtarmak istediler. Fakat ne mümkün, Ayıboğan elli altın vâdini aldıktan sonra ölür de meydandan çıkmazdı. Bir tek mecidiye alabilmek ümidile en azgın ayıların inlerine girmek- ten perva etmeyen bu adam el- N altın için belki babasını bile kesebilirdi. Ayıboğan Hasanın bu müda- halesine en çok kızan Hüseyin ağa oldu. Kâhyasına döndü — Çabuk şu ayıyı meydandan çıkar. Bıraksın askeri! Kâhya ortaya koştu. Ayıbo- ğanın koluna yapıştı: — Ne yapiyorsun? Deli mi ol dun! Birak pehlivamı! — Dinlemem! Güreş isterim. — Birak diyorum. — Bırakmam, benimle de tut sun! Beni yendi mi ki.., — Birak diyorum Hasan! A- ğa emrediyor. Ayıboğanın gözü fena dön- müştü — Ben ağa, mağa dinlemem Burası et meydan.: Fenimle de tutacak.. İşte o kadar. — Brak diyorum. Ağa seni memnun eder. — Bırakmam! Güreş istiyo- Tum. Benimle de tutsun! Tabif Ayıboğan Rasanın bu ısrarını Serez beyile adamları Bir şarkının sebeb olduğu dâva İzmitte Türk musiki derneği üyelerinden Nuri Foca adında bir saz sanatkârı; «Bu ne gevgi ah, bu ne iztirap> garkısının beste- sinin kendisine ait olduğunu, bu- 'nun Abdullah Yüce adında birisi tarafından — istismar — edilmekte bulunduğunu iddia ederek 10 uu- cu asliye hukuk mahkemesine 10 bin liralık bir tazminat ve intihal dâvası açmıştır. Dün bu dâvaya bakılmış, fa- kat dâvalı Abdullah Yüce mah- kemeye gelmediğinden kendisirin ihzarına karar verilerek, duruş ma 10/6/949 tarihine tâlik edil- miştir. IIH EN ayatın BÜYÜK PİYANGOSU BİR MİLLİ PİYANGO bileti almayı düşündüğünüz andır. Kimbilir bu AN Size ne sürprizler — hazırla- mıştır. Yeni Neşriyat — Selâmet mecmuası â mecmuanın Bü dini ve ahl 17 - 85 nci sayısı da çıkmıştır. Bu gayıda: Yer yüzünde din ve komünizm mücadelesi, Musa Ca- rullahın Medinede kurulan İlâhi medrese, Ömer Rıza Doğrulun Allah aşkına, Mevlâna - Muham- med Alinin İslâm dinine göre 8- ile hayatı, Diyanet İşleri Başka- nı Hamdi Aksekinin İhlâs tefsi- ri, Gazali, Bektaşilik, çocuklara din dersleri gibi kıymetli yazılar Tavsiye ederiz, vardır. Bu sualler Şükranin garibine gider, gözlerini ona dikerek: (Devamı var) İsrail arasında bir sulh anlaşı “Novamı Sa: 5 SÜ: 2 de) de birinci mevkilerde ne perde Ve şma 5 MAYIS 1949 | Tefrika No. 72 ını Serez beyile adamları cana minnet bildiler büsbütün cana minret bildiler? — Hasan pehtiyar haklıdıc. Askerle o da tutuşmalıdır. Biz burada Aasan penlivanın hak- kını yediremeyiz, Nerede ise kavga çıkacaktı. Hüseyin Ağa hırsından ne ya- pacağını bilmiyor, hiddetle ba- ğarıp duruyordu. Ve tabit yine kâhyasımı suçlu buluyordu: — Nereden buldun bu ada- mı? Beni bir kere rezil etmiş olması yetmiyormuş gibi simdi ikinci defada mı rezil edecek? diye bağırıp çağırıyordu. Zavallı kâhya ne diyeceğini, ğasını ne şekilde teskin edece- ğini bir türlü kestiremivorda. Ne dese haklı idi. Hakikaten bu Ayıboğan Hasan denilen adam başına belâ olmuştu. Neredan bulmuştu bu adamı? Kendisine bunu tavsiye edenlere ağız do- Tusu küfrediyor, söğüp sayıyor- du. İş çığırından cıkmıştı. Misa- firlik, nezaket filân kalmamış- tı. Serez beyini tutanlarla Hü- seyin ağanın adamları karşı- lıklı olarak birbirlerine “söğüp sayıyorlardı. Hani nerede - ise bir kavga çıkacaktı. Çünkü Hü- seyin ağa ne yapıp yapın bu askeri bir de Ayıboğan Haran- la karşılastırmaya katiyen ta- raftar değildi. Çünkü asker Madralı Halili yenebilmek için az mı terlemiş, az mı yorulmus- ta? Üstelik Madralı ilk elda bir de boyunduruk çekerek za« vallıyı pek fena bir gekilde hur palamış bulunuyordu. Şimdi o nu bu halile Ayıboğanın önüne sürmek, bile bile ve istiyerek ezdirmek, mağlüp ettirmek dee mekti. Hüseyin ağa bunu efset' ; temezdi ve istemiyordu. Bütün bu olan bitenlere, şid detli münakaşalara ve nerede ise kopmak üzere olan kavga- yya lâkayıt nazarlarla bakan as ker birdenbire çekerek kolunu Ayıboğandan kurtardı. Hüse- yin Ağaya doğru birkaç adıra atı. Gözü dönen Ayıboğan he- men arkasından seğirterek kis bet kasnağından kerdisini ya- kaladı: e (Devamı var) Hayat pahalıliğı ve Sanatoryumda yatan hastalar ü Heybeliada — Sanataryomunda yatan Abdülkadir. Karakurt a- dında hasta bir okuyucumuzdan aldığımız bir mektupta şöyle de- miliyor: «— Hayatın binbir meşekka- tine dayanamıyarak nihayet ben de 44 yaşında Heybeli sanatar- yomunu ziyaret ettim. Nasıl ti- yaret etmiyeyim, bir iktisadi dev let teşekkülünde 6 lira yövmiye ile çalışan, ev kirasına, elektrik, su parasına yiyeceğe giyeceğe cevap veren nihayet 6 çocuğa bakmakla mükellef bir babayım. Bu dertler beni ezdikçe ezdi ni- hayet tatlı can da bu yaşaıa işkencesinden böylece bezdi Bu günkü hayat şartlarının ağır- Tığına tahammül edemeyip verem olan binlerce vatandaş sanator- yumlarda tedavi edilmek İçin sa ra beklemektedir. Bunların ek- serisi fakir, Allahtan başka kim sesi olmuyan insanlardır. Sırası gelip sanatoryuma kabul edilen bu bedbahtlar gene sırası gelip bir gün sanatoryumdan çıkarılı- yor. İşte işin en feci tarafı bura da başlıyor. Müddetleri sona erip tama- miyle iyi olmadan taburcu edi- len bu Yeremlilerin — içinde bir gün yiyecek parası olmayanlar vardır. ç Bu günkü hayat pahalılığı kar şısında bunların akidetleri gö- çüp gitmekten başka nedir? Buradan çıktıktan sonra bakt ma muhtaç olan bizlerin haline biraz olsun açıyarak hayat pa- halılığının önüne geçilmesi için zecri tedbirler almasını — Sayın Ticaret Bakanımız Cemil Bar- Tas'tan bekliyoruz. Bu hâl böyle devam ederse sıra bekliyenlerin otuz bine çıka cağını ve bu afetin kayıtsız ve şartsız memleketi istilâ edeceği- ni hatırlatır ve sayın Bakanın bu — satırları bir hâtıra olarak not etmesini saygı ile rica ede- rim.> Heybeliada Sanatoryumu bina üst katta veremli Abdülkadir Karakurt. yeni lönsürenlere KATRAN HAKKİ EKREM arı

Bu sayıdan diğer sayfalar: