8 Mayıs 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2

8 Mayıs 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

VBAYFA : * IKTIBASLAR || General Mihailovi çin hazi Çevire! ugoslavyalı — komünistler tarafından 22 aralık 1945 Go tevkif edilip Zaietehar ha- pishanesline atılan Avustu Muharrir Edouard Öblak, 12 ha- Kiran 1948 de ölüme mahküm e- Gilmişti. Oblak, mevkufiyeti nasında — General Mihailoviç'le aynı hücrede kalmış ve böylece, onun, itiraflarını dinlemek im- kânını bulmuştü. Son günlerde arkadaşlarının yardımile Zaietehar - hapishane- ginden kaçmağa muvaffak olan Oblak, aşağıda okuyacağınız ya zıda, General Mihailoviç'in “son dakikalarını tesbit ediyor. K İDAM GÜNÜ 12 temmuz günü, öğleden son Fa, mahpus bulunduğum karan- hk hücrenin kapısı - birdenbire ardına kadar açılıvermiş ve içe- riye, yanında hapishane direk- törü Albay Mitik olduğu halde General Mihailoviç girmişti. Al- bay, çıkıp gittikten sonra gene- ralle başbaşat kalmıştık. — Gerçi ©, beni tanımakta güçlük çek- memiş; fakat ayakta dnremı- yyâcak kadar yorgun olduğu 1- tin yatağına uzanıp derhal uyu Mmuştu. Ertesi gün, Generali teselli etmek maksadile, ona, bizza: başımdan geçen maceraları an- latmağa koyulmuştum. Fakat o, zihnen meşgul görünüyor, beni dalgın dinliyordu. Nihayet öğ- Teye doğru hücremize tekrar al- bay Mitik gelmiş ve Mihailoviçe Yüksek Sovyet —mahkemesinin kararını okumuştu. — Mahkeme generali ölüme mahküm ediyor- u. İdam hükmü, 14 temmuz ge- cesi infaz edilecekti. General Mihailoviç, bu kara haberi büyük bir soğukkanlılık Ja karşılamıştı. Bununla bera- ber onun çok sinirli bir hali vardı. Mütemadiyen sigara İçi- “yordu. Bir aralık bana dönerek: — İlâhi mahkemenin huzuru- Xa artık çıkmak zamanı geldi. Gedi. Sigarasını tazeleyip derin bir mefes çektikten sonra, alçak bir vesle söze başladı: GENERAL ıfımnmm SON SÖZLERİ — | — Aziz dostum Oblak, günün birinde sizin bu meş'um hapla- baneden çıkıp kurtulacağınıza ve tekrar hürriyete kavuşacağı- 'nıza kat'i kanaatim Vardır. Bu hususta bana birşey sormayı- nız. Yalnız bana şimdiden mil- letime ve bütün dünyaya, benim Bon dakikaya kadar hürriyet i- dealine bağlı kaldığımı. ilân e- deceğinize söz veriniz. Gerçi ben bazan, fcraatımda sert ve Zalim davrandım; fakat emin olunuz ki kalbim, daima maz- Jümların uğrunda çarptı. Herşeyden üstün” tutuğum Milletimin hayrı için Bolşevik- lere boyun eğmedim. Bu yüzden izmihlâle' doğrü götürülen Yu- Boslavya — halkının — nazarınde ölümüm, mânalı bir zafer sayıl- malıdır. Kızıllar tarafından işkenceye maruz kalmış aziz ölülerin ar- kasından ağlıyan annelerin, zev celerin, içli hemşirelerin çığlık- ları, şu dakikada bile hâlâ ku- Jaklarımda çınlıyor. Rusların, darağacına çektikleri silâh ar- kadaşlarımı, ve dostlarımı — dü- Hünürken kalbim kanıyor. Fa- n ölümü Nazım Kemal nanmı Ri tiğim itğraflara asla sınlar. Zira bu itiraflar, la zihnimi felce uğratmak sur tile elde ettiler. Ben Rus kâkin lerinin önünde şuurundan mah sızdım. General Mihailevi sıl geçtiğinden habersiz, mütemadiyen dert yanıp muştu. Şimdi artık hava, dür- lerin silâh şakırtılarını Işi duk. General, artık ölüm s: nin çalmak Üüzere olduğunu an- lamıştı. Yanıma daha çok yak- laşarak mırıldandı: — Aziz Oblak, benim mnamıma milletimi ve cesur silâh arka- daşlarımı — selâmlayımız. - Kral Pierre'e sönsuz sevgilerimi gö- türünüz. Eğer talih, bir güü karşınıza emir subayım Albay Piletik'i çıkarırsa, ona; size tev di ettiğim sırrı ifşa ediniz. (Ob lak, bu sırrın ne olduğunu lemekten imtina ediyor). Tanrı sizin yardımcınız olsun. Artık ayrılmak zamanı gelmiştir. General Mihailoviç tam bu sözleri söylediği sırada karan- hk hücrenin kapısı açılmış ve içeriyo hapishahe direktörü al- bay Mitik girmişti. Albay, gar- diyanlara generalin elbisesini ve, çizmelerini çıkarmayı emretmiş- ti. Şimdi Mihailoviç, yalın ayak don ve gömlekle kalmıştı. Elle- rini kalın bir iple bağladıktan sonra onu sürükliye sürükliye alıp götürmüşlerdi. Ölüme götürülen zavallı gene- ral Mihailoviçin son sözü şu ol- muştu: — Merak etmeyiniz! Miletim ve askerlerim, Kızıllardan inti- kamımı âlacaklardır! <Europe Amörigue> ten Mühendisler Birliğinin dünkü toplantısı Dün Emini Halkevinde Türk Mühendisler Birliği top- lantısı yapılmış, merkezi Anka- Tada birliğin bir şube- sinin de Ida açılması ka- Tarlaştırılmıştır. Muvakkat idare heyeti başkanlığına, Mazhar Gü ren, idare heyetine de Kerim Ermen, Nurettin Özselâm, Fik- Tet Uray, Enver Abiral, Ziya Germiyanoğlu, Feridun — Menc- mencioğlu çoğunlukla seçilmiş- lerdir. Zekâi anma Eyüp Fakirleri Koruma Der- neği meşhur alaturka musiki üs tadı merhum Zekâi Dedeyi an- ma töreni tertiplemiştir. Mayı- sın on sekizinci çarşanma günü saat 21 de Şafak sinemasında yapılacak törene üstadın hayatı ve eserleri hakkında bir konuş- ma ile başlanacaktır. Bilâhare Dermeğin musiki kolu tarafın- dan Dilkeş Haveran faslı çalına tak, Hüsamettin ve Sami tara- fından seçme şarkılar okuna- caktır. Hasılatla merhumun me zarı tâmir edilecektir. Afyonda tütün ekimi kanunen memnu 1930 da çıkan 1701 ve 1938 kat Allahın huzurunda yemin e- derim ki ben, milletimi asla al- datmadım ve bazı kimselerin zannettikleri gibi düşmanla iş birliği yapmadım. Bütün dünyaya ve milletime Böyleyiniz ki şimdiye kadar et- de çıkan 3437 sayılı kanunun Afyon ve havalisinin tütün eki- mi için memnu mıntaka olduğu malümdur. Binaenaleyh bu ko- nuda haksız tütün ekimi men'i Mmevzuubahis olamıyacağı Tekel idaresinden bildirilmektedir. lar, barla yutturdukları ilâçlar- | Tum edilmiş bir otomattan fark | aktin na yıllık programının bana | İnşaatına başlanmıştır. Program gereğince 950 — yılı ya- | sonuna kadar, Üsküdar - Şile yo yor: | lunun tamiratı, Büyükçekmecer- Çatalca yolunun' beton “asfalta | -| Akbaba yolunun in: S eEhir HÂBERLERİ 'Yeni yapılacak yolların programı Belediye bunları ve tamir görecek olanları | tesbit etti İstanbulun özel idare ta dan yapılan yollarının 7 inci üç | ikinci — yılı | çevrilmesi;- Üsküdar - Beykoz Miçeşme - Kartal - Pendik Tunun bitümle kaplanması mamlanmiş olacaktır. Diğer taraftan gehir dahilin- deki bozuk yolların da. tamlra- tına yakında başlanacaktır. Bu suretle 4Ö yılında özel 1- dare — ödeneğile İl — yollarında ©3.450 metra kare makadam $0- Be, 179.765 metrekare — asfalt kaplama — yapılâarak — topyekün 117000 Nra- sarfedtlecektir. Bono muameleleri Borsa harici altın ve döviz muameleleri hararetlidir. — Fiat lardaki bu durum İlgililer tara- fından yakından takip edilmek- tedir. Piyasada para darlığı var dır. Ticaret erbabı bonoya fazla ehemmiyet vermekte, bankalar ise fazla bono tehacümü karsı- #gında para ödemekte sıkıntı çek mektedirler. İplik dokumanın tasfiyesi İplik Dokuma müessesesinde pazartesi gününden itibaren ye- al gekle uyma hazırlığına başla- nacağı tahmin ediliyor. Bu işler le meşgul olmak Üzere Ankara- dan şehrimize bir heyet gelecek tir. İkl sene evvel lâğvedilen Yerli” Mallâr pâzarları müessese si müdürlüğünün tasfiyesi he- nüz bitmemişken yakında ikinci bir tasfiyeye başlanacak demek- Hr. 'ta- Limanımıza gelen gemiler Bu hafta limanımıza 16 gemi gelmiştir. Gemilerden © u Vik- torya tipi olup, bu gemilerle 45 ton çelik boru, 1670 ton madeni yağ, 196 traktör, 43 ton teneke, 120 ton çimento, 48 ton s'yah gaz borusu, 25 ton Titopon, 5 fton boya, 300 ton deri, 78 ton dikiş makinesi, 90 bin parça kereste, 25 bin ton şap gelmiş- tir. Kezzapla yaraladı Rumelihisarında — Dervişdede sokağında bir evde oturan Di- ran Tunçer Sarıyer mahkemesin de boşanmak üzere dâvalı oldu- Bu karısı Agavni ile karşılaşın: ca, tekrar birleşmeyi teklif et miş karısı bu teklifi kabul et- meyince cebindeki bir şişe do- lusu kezzabı. kadının ” üzerine dökmüştür. Agavni — yüzünden,| başından ve vücudunun muhte- lif yerlerinden yanarak yaralan mış ve Balta limanı hastahane- sine kaldırılmıştır. Kurulacak buzhaneler Ticaret Bakanlığı etin tanzim satışına gelecek sene devam et- mekte ısrar göstermektedir Ya- pılan incelemelere göre Diyar- bakır, Elâzığ ve Erzurumda ku- rulacak buzhaneler için tetkik- lere başlanmıştır. Koyunlar ke- sildikten sonra bu buzhanelere yerleştirilecek ve buralardan du İstanbula yollanacaktır. Diğer taraftan Bakanlık bu — gekliu müsbet netice verip vermiyece- Nerde YENİ SABAN Tarih Sahasında Felsefı Mesâlelef 8 MAYIS 1940 Sahipsiz Kalan Roma lmparatorluğu, halkın infiali ve telâşı Hamiyetli bir İmparatorun- - askerleri ta- rafından - cana - varcasına paralanması - ekseriya siyasi terbiyesi ve içtimai ahlâkı bozulmuş ve tereddi etmiş, kanun ve nizam dinlemez olmuş millet- görülmlüş rezaletlerdendir.. Fakat böyle bir cinayeti irtikâp eden muhafız has: ikerlerinin - culüs bahşişinden daha fazla pa- ra almak Ümidile - Cumhuriyet hükümetini âlenf mezada çıkar- ması ye bu yüksek makamı bü - tün selâhiyeti ile beraber, sena- to azasından Ayyaş, bunak ve sefih bir ihtiyarın satın alması, ©o zamana kadar hiç bir tarihte görülmemiş ve işitilmemiş fevka: lâde bir kepazelikti. Senato mec-| lisi âzasının bu küstah edebsizli- Bi— ister İstemez— alkışlaması pek tabil idi, çünkü o meclis fza- sı, eski hakikf cumhuriyet devrin- deki Senatus'un âzası gibi değörli hizmetleri ve hâmiyetleri- le (Pater patriçi — vatan babası) unvanını kazandıktan sonra - u- sulü veçhile - meclise intihap o- lunmuş, asil, yüksek seciyeli, çok tecrübeli, ve bu evsafı haiz oldu- ğu için de haysiyyetli ve reyinde müstakil adamlar nevinden değil idiler. Cumhuriyeti bu hâle geti- renler büyük Augustus'un mah - Iükatından olan uşak seciyeli, pa Ta canlı, müraf dalkavuklardı . Bu bahsi açtığım sıralarda o büyük ve muktedir İmparatorun tab'an müstebit kallaş ve hodgüm bir adam olduğunu - tarihten al- dığım malümata — dayanarak - mühterem — okuyucularıma anla- tirken zaten — inhitata yüz tut- muş olan Roma (Demokrasi) el devrinde tensikat icrası için ken disine selâhiyet vermiş olan mü- tefessih millet meclisinden islâha 'ta başlayarak onu evvelâ feshe- dip âzâsını kâmilen koğmuş ve onların yerine kendi seçtiği ba- yağı adamları o millet meclisine üzâ olarak (tayin!) etmişti. Demiştim. Bu kadarla kalma - yıp o herifleri kibar sınıfına it- hal ettikten sonra maaşlarını da iki misline iblağ etmek suretile sedakatlerin! adetâ satın almıştı. Fakat bu parayı kendi kesesin * den değil, devlet hazinesinden, yani milletin verdiği vergiden tah siş etmişti. Bu icraatı islâhat na- mına pervasızca yapabilmek için de kendi şahsını muhafaza ve mü dafaa etmek ve paytahtın ötesin de berisinde zuhuru muhtemel o- lan isyanları derhal bastırıp söl dürmek vazifesile mükellef ve im tiyazlı, hassa muhafız taburları teşkilâtını icad etmişti ki, bida - yette onaltı bin kişi olduğunu ta- Tihler -in Vdetmiştir. $ Cidden dikkate şayandır ki; dünyada en iyi idare adamların - dan addolunan ve hükümdarlığı zâmanında resmi ihtifalât ile u- İğhiyet mertebesine çıkarılan bu Üğhi adam - hodgâmlığı yüzünden yaptığı - bu türlü icraat ile ikin- ci Cumhuriyeti tesis ederken (ha- miyetli şairimiz merhum Fikret'- in dediği gibi!..) o Cumhuriyetin «bünyanına bir zehrabel Jânet kattığını> düşünememişti; dünya Tan en kavi devleti olan Roma im paratorluğu, o zehrabel Jlânetin tesirile inhitat devrine girmiş ra- şelerle kıvranıp duruyor ve - bu mühlik ıztıraptan kurtulamıyor- du. Bu şaşkınlık devrinde o ha- lin fecaatini görüyoruz. Hassa taburlarını idare eden - ler yavaş yavaş hükümet işleri- ne müdahaleye başlayarak —az ın hasse arsız ve a haksız olara; Yazan: | Filozot Ri etmek hakkını değilse de salâhiye tini elo aldılar; o halde - haysi- ti ve nüfuzu ile demokrasi kuv ynağı olan koca se- nato, o şanlı millet meelisi - bi- im Sultan Hamid devrinde tanta nalı bir unvan ile zikrolunan -| «Istabl 1 âmire» gibi süslü ve masraflı bir ahır olmak derkeleri ne düşmüştü. Tuhaftır ki, haka- ret ve zilletin bu derecesini yal- nız Röma halki kaldıramadı ve geçen makalemin nihayetinde ar- zettiğim gibi; dağınık ve teşkilât- sız bir Kuru kalabalıktan ibaret olan o halk kendi kendine bir gey yapamıyacağını anladığı için İmparatorluğun kadrü haysiyyeti ni ve hükümetin gerefini iade ve himayet ettirmek gayretile hu - dutlarda o vazife başında bulu- 'nan lç büyük ordu kumandanın- dan yardım istedi. Paytahtın ha- lini islah etsinler diyo onları Ro- maya davet etti. O kargaşalıkta ağzı kalabalık şaflatanlardan biri ortaya çıkıp da (millet efendi - mizdir. O isterse her şeyi yapar) diye avamı nası pohpohlayarak yaygara ile külâh — kapabilecek bir herifin zuhuruna hiç ihtimal yoktu. Hudutta bulunan ordular Ve onlara kumanda eden üç ge- 'neral yalnız Romaya değil, dün- yaya hâkimdi. Askerler dahi se- Mender gibi ateş içinde yaşamağa alışmış ve ayni zamanda buz tu- 'tan Tuna nehri üzerinde en cesur ve hırçin vahşi Cermenleri sindi- rip itaate mecbur etmiş kuvvet- li pişkin Ve disipline riayetkâr kumandanlarına da pek hürmet kâr Roma askerleriydi. Hassa ta- burları gibi değildi. İmparatorluk 'tahtına namzed olan ve olduğunu bilen ancak bu üç meşhur ku- mandandı. Bunlardan biri Bü- 'yük Britanyayı işgal ordusile 1- dare etmekte bulunan (Klodus Albinus) dı. - İkinci Süriye kıt'- fasının kumandanı ve umum? vali &i olan (Pesçennius Niger) di.. Ordusile o memlekette bulunu - yordu. Üçüncüsü (Septimus Se- verus) o zamanki Avrupanın Cer menlerle meskün olan Pannonia kıt'asını işgali askerf altında Ida- Te ediyordu. Bu memleket Almanyadan ge- çen Tuna nehrile İliyrikum deni- len bugünkü Hırvat memleketi arasındaki arazi idi. Cesur ve mu harip ve yarı vahşi Almanlarla meskün olan bu memleketi meş- hur (Julius Cesar, yâni Kay- ser) ile onun hemşiresinin toru- nu olan büyük Augustus tahtı i- taate aldıktan sonra fethetmiş - lerdi. Şimdi bu kumandanların üçüne de fırsat elvermişti. O devrin bütün sivrilmiş adamları gibi bu kumandanlar da son de- recede haris, tahakküm, teferrüt ve istibdata mail şanu Şöhrete meftun, hodgüm adamlardı. Mey dan boş, en büyük makam mün- haldi; Bu yüksek. makama namzet olmağa lâyık bu üç büyük kişi- den başka kimse de yoktu. Sena- to meclisinin eski nüfuzu ve fii- len kudreti olsaydı —usulü veç- hile— bu kumandanlardan birini intihap eder ve bu mühim iş kav gasız gürültüsüz olup biterdi; lâ kin hal ve vaziyete bakılırsa pek kolay anlaşılıyordu ki o yüksek makama istihkak dâvasında bu- zamanda bütün idare ve maliye ğini de inceletmektedir, Yazan: Esat Mahmut KARAKURT * Boynunu büküyor. Omuzları- ni indiriyor. Fecrin koyu leke- leri ile, bir gülün yaprakları ka dar kızarmış duran kan renkli dudaklarını, sevdiği adamın du- daklarına terkediyor. Ve o an- da sanki, ruhunun vücudünden ayrıldığını hissederek, cansız ka liyor bir dakika!... Sonra kolla rını çözüp, başını tekrar Ekre- min dizleri üzerine alıyor. — Ekrem bey diyor, yaşıyor Mmuyum, yaşamıyoru. muyum, Tüya mı görüyorum, farkında değilim!... Saadet beni harap e- diyor, Şimdi gözlerimi açtığım Zaman, sizi hiç görmemiş gibi oldum. Korktum. Ve kalbimin fcı acı Ürperdiğini duydum. Hal eğanı ve Dasın mensupiari vuran gan karşılanmışlardır, buki sevilen bir erkeğin yüzü kadar, hiç bir şeye yakından bakılamaz!... Tasavvur edin ki sizi, yüzünüze bakmaktan kor- kacak kadar seviyorum !, Kirpiklerinin ucundan, yanak larının üzerine bir damla yaş düşüyor: — Siz de beni sevip sevme- diğinizi, isteyip — istemediğinizi bilmiyorum. Öğrenmek de arzu etmiyorum. Çünkü korkuyo « rum. Ve çünkü, şimdi gayet iyi anlıyorum ki, bir kadın, bir ada- mın kollarında, ilk defa, dünya- 'nın gözlerinden silindiğini his- settiği an, kendisine üzüntü ve- ren adamdan artık bir daha ay- rılamaz!,., KUMNUL UŞK VB YG HRLŞAYL ©* decektir, Tefrika No. 78 Kız, şimdi ilerideki suları üzerinde parlamağa başla yan sabah güneşinden, daha 19- lak ve daha berrak gözlerini he- yecanla kaldırıp, Ekremin göz- lerinde tutuyor. — Biz de artık birbirimizden ayrılmıyacağız, değil mi Ekrem bey diyor; beni terketme: ğinizi, beni bırakıp gitmeyece inizi söylemenizi istiyorum şim di!... Aşkı bilmiyor, sevgiyi ta- nımıyorsanız, yalyarırım size, yalan olsun bari söyleyin, razı- yım ben, seni seviyorum, senden ayrılmayacağım deyin bana!... Ekrem, kolları ile dizlerine sa rılıp, dizlerinin Üzerinde hün- gür hüngür ağlayan kızı, omuz derenin wuesı 1 ve hattâ adliye işlerini - kontrol larından tutuyor. Dudaklarını, saçlarında dolaştırıyor: — Gülseren diyor, senin gibi bir kadın tarafından sevilen bir erkek için, «Ben de seni istiyo- rum, Senden ayrılmayacağım> demek, bir meziyet değil, bir a- yıptır!... İnsan güzelliğinden bir âbide vücude getirmek İsti- yormüş gibi, seni böyle ihtişam a halkeden Tanrının büyüklüğü ne, bühtan oluyor bu söz! Yalnız unutma ki Gülseren, biz seni arzu eden ikl erkeğiz şim- di! Sevilen kadın, iki erkek ara sında taksim edilemez! İkimiz- den birini tercih etmek sana dü cek!.. Bırakırım diye senin de- genin tarafından terkedile- ceğimi düşünerek, benim kork- mam Jâzım asıl!... Kız o zaman zaptına imkân olmayan bir heyecana düşüyor. Avuçlarını sıkıp, toprakların zerine koyuyor. Islanmış dizle- rinin altında, bütün gece yatılan bir giltenin pamukları gibi bu- Tuşmuş, ezilmiş duran — otları le—3 KOj —— lunmak kanun! ve meşru üsülle ve gidişini uydurmakla insana koparıyor. Sonra, içi yaş dolu gözlerini kaldırmaksızın, ancak işitebilecek. kadar alçak bir ses le ve titreyerek şunları söylü- yor; — Iztırabımla ve aşkımla alay etmeyiniz Ekrem bey diyor! Bir kadın, bütün bir gece sizin gibi bir erkeğin kolları arasın- da kalırsa, ömründe bir daha, bir başka erkeğin kolları arasın da kalamaz!... Bunu, siz benden daha iyi bilirsiniz!... Ağır ağır başını ” kaldırıyor. Son derece zarif ve haşmetli bir eda ile, rüzgârın uçurduğu saç- larını düzelterek, gözlerini be- yazlaşan tarlaların üzerinde do- laştırıyor. Güneş çıkmıştır. Ağaçların te pelerinde mor renkli buharlar yükseliyor, Bütün bir gece, seymesini bi- len kudretli bir erkeğin kolla- rında kalıp, çılgınca bir aşkın bir kadına verebileceği bütün zevkleri tadan harap vücudünü, Pa ©T ——— l za Tevtfik hak- kazandırmayacak! İstihka- kını iddla edenler onu ancak mu vaffakiyetlerile isbat etmek ve bir (emrivâki — fait accompli) ile mes'eleyi halledip münazaa- ya nihayet vermek lâzimgelecek tir. Bu husysta muvaffakiyeti temin edebilmek için kullanıla - cak vasıtalar hiç bir zaman ve hiç bir yerde lâyıkile tâyin olun- mamıştır. Her oyunun - şartları muayyendir. Bu oyunun şartları hiç öyle değildir. Teşebbüsün ne ticesi muvaffakiyet olunca, kul- lanılan vasıtaların haklı ve meş- ru İdiği kendiliğinden sabit o- lur. (La fin justifiö moyens) düsturile ifade edilmiş olan bu hikmeti siyasiye fâkidesini Roma hlar da pek iyi bilirlerdi. Bu ku- damanlar el birliği İle işe teşeb- büs ederek bir triumvirat hükü- meti kurup memleketi İdare ede cek mizacda yaratılmış adamlar- dan değildiler. Demin tarif etti- ğim gibi çok hodküm ve haristi- ler; halbuki eski silâh arkadaşla- rı oldukları için de pek samimt dost İdiler, Bu vaziyette bulunup da çok mühim ve kahir bir emelin ta- hakkuku için aralarında müthiş bir rekabet hüküm sürerse, mu- vaffakiyetin İk şartı riyakârlık- tır ki (sinsilik, düşmanlık, yalan cılık hattâ hainlik ve alçaklık dediğimiz) kötü ve iğrenç sıfat- lara dayanır. İşte imparator- lar tahtına namzet ve binaena- leyh şiddetli rakip olan bu üç ku mandanın mücadelesinde bütün bu maneviyatin tahakkümünlü gö receğiz ve bunların içinde ekse- riya tarihlerin ve pek çok terel- meihal kamuslarının —İihtiyata lüzum hissetmiyerek methettikleri Septimus Severus'un ne kadar harikulâde fakat ne kadar alçak ve insaniyetsiz bir adam olduğu nu ve ancak bu sayede diğer İki dostuna galebe çalıp onları idam ettikten Sonra hanumanlarını söndürdüğünü kısaca nakledece- ğim ve bu hikâyeden alacağımız ibret dersinin ehemmiyetini de göstereceğim. Zaten ilret dersin den İstifade etmek için bu eski kitapları karıştırıyorüm! Bu üç kumandan kendilerinden istim- dat eden halkın feryadına koş - mak Üzere dâveti kabul ettiler Her birinin her hususta kuvveti diğer ikisinin kabiliyetine he - men hemen muâdil idi. - Lâkin işgal etmekte bulundukları mem leketlerin (fitne merkezi olan) Roma şehrine yakınlığı itibürile vaziyeti bir değildi. Suriye valisi ve kumandanı Niger ve İngilte- re valisi Albinus Romaya aske- rile beraber gidebilmek için de- nizleri aşmalı sonra Gauloisler- le meskün olan Fransayı da ge- çip dağlıklar içinden İtalyaya girmeli idi. İkisi de hemen ayni müşkilâta maruz olacak ve bu se ferler kolay olsa bile hi man sürecekti, halbuki bir saat geri kalmak, bu işde fırsatı ka- çırmağa sebep olabilirdi ve hiç şüphe yoktu ki boş kalan mey- dana İlk önce yetişen kumandan hâkim olabilecekti. Halbuki Sep- tim Severus ötedenberi malüm oldn dağ yollarından cenuba yürüyerek Romaya on günde vasıl olabilirdi. Zaten bunu bü- yük Augustus bir iki defa ihtar etmişti. Pek tecrübeli ve gayet akıllı ve muvaffakiyetli olan Pannonia valisi bunu herkesten iyi biliyor ve Augustus'un &özü- dizlerinin üzerine eğerek, çimen lerin bulunduğu tarafa getii yor ve yavaşça sağ dirseğini, toprağın üstüne koyuyor. Şöyle yana uzatıyor. göğsünün bir tarafı, kendi kuv| vetile, kolunun tazyiki altında | kalıyor. Fakat aldırış bile etmi yor. Sabah güneşinin tatlı bir 1- | gıkla aydınlattığı, iri mavi göz- lerini kaldırıp nazarlarını, hâlâ derin bir hayranlıkla kendisin- den n adamın, gözlerinde tutuyor. — Birbirimizi sevdiğimizi, bir artık ayrılmak imkâ ni olmi , hangimiz söyle-| yeceğiz, nişanlıma, Ekrem bey diyor!... Ekrem sâkin —duruşunu, |â- kayt halint en küçük bir hare ketle dahi bozmamıştır. Tama-| mile endişesiz, heyecansız ve| çok soğukkanlı bir sesle cevap| veriyorş birimizder Bu vaziyette, (” dü hatırliyordu. Birbirlerini aldatmak ve berta raf etmek için riyakârlık ve ya- lancılıkla işe teşebbüs eden bu kumandanlar Pertinaks hakkın- da reva görülen genaati söz bir- liğile protesto ettiler ve yana ya kıla tesessüfler beyan ederek kendi orduları efradına o büyük, aaker kumandanının ve çok ha- miyyetli ve âfif hükümet relsl-. nin intikamını almak hâtırasını tebcil etmek için büyük bir ihti- fal yapmak lüzumuna dair nu- tuklar verdiler. Oordular bir va kit Pertinaksın kumandasında da, bulunup şeref kazanmış oldukla- rından dolayı o betbaht adamı iyi bilirler ve çok severlerdi. Nu tukların tesiri onları galeyana getirmişti. Yürümeğe hazırdılar. Fakat kumandanlarının teessüf- İeri> ve mahzuniyetleri hiç doğ- ru değil riya idi; çünkü ancak Pertinaks'ın bu feci ölümü onla- ra fırsat vermişti. Yoksa ortâ yaşlı bir adam olan o impara- tor öldürülmeseydi —onun kamı n dâva edenler— daha seneler- ce o fırsatı beklemeğe mebur olacaklardı. Bu çoktanberi malüm bir manevradır. Hükümeti mezattan para ile satın almış olan sefih ihtiyar da canını dişine almış mevkiini mu- hafaza etmek uğrunda her fe- dakârlığı yapmağa çalışıyordu. Bunların hepsine galebe çalan hilekâr Septimus Severus ne yap tı?.. Bunu gelecek makalede arzedeceğim. Fahri Kurtuluş Cumhuriyet dâvası Rize Milletvekili doktor Fah- ti Kurtuluş tarafından matbuat kanununa muhalif hareket et- tikleri için Cumhuriyet gazetesl sahibi Nadir Nadi ile gazetenin yazı işleri müdürü Cevat Fehmi aleyhlerine 10 uncu asliye ceza mahkemesinde açılan dâvanın ehlivukuf tetkikatı dün — saat 11.30 da yapılmıştır. Salona yalnız dâvacı doktor Fahri Kurtuluşla vekili avukat Halük Uluğ, dâvalı vekilleri a- vukat Mahmut Even ve Niyazi Nun'un aldındıkları dünkü tet- kik celsesinde Fahri Küurtuluş tarafından tekzip mahiyetinde verilen cevapların asıl yazıların iki mislini geçip geçmediklerinin kelime kelime 'sayılmak ve tat- bik edilmek suretile tahkikine karar verilmiştir. Bunun için Cağaloğlunda Mustafa — Asım Mafbaasında mürettip Faik Pa- la Bilirkişi olarak tâyin edil- miştir. Dâvanın duruşmasına 11 ma- yıs çarşamba günü saat 10 da devam edilecek ve o celsede bilir kişinin Bu hususta vereceği ra- por tokunup tetkik edilecektir. Hafta sonunda piyasa Hafta sonunda piyasadaki dur gunluk bir hafta evveline na- zaran artmıştır. Satışlar hara- retli olmamakla beraber fiatlar da da bir düşüklük görülmemek tedir. Yaz yiyecek maddeleri bol laşmaktadır. Mükâfatlı Şiir müsabakası Beşiktaş Halkevi Dil - Ede- biyat kolu (Millit ve hamasi) bir şiir yazma müsabakası ter- tip etmiştir. Bu' müsabakaya her amatör #dif bir giirle iştirâk edebilir. Şiirler en geç J8 May:s 949 çarşamba gününe kadar Beşik- taş Halkevi Dil - Edebiyat kolu adresine gönderilme'idir. 19 Ma yıs 949 perşembe günü saat 15 te Halkevi salonunda neticeler bildirilerek mükâat tevzil ya- pilacaktır. a | KISA HABERLERJI UU — * Türkiye Eksper Muhasıp- ler ve İşletme — Organizatörleri Derneği ile İktısat Fakültesi Mezunları Derneği — müştere- ken bir beyanname — neş - retmişler, dâvalarının tahakku- ku yolunda çalışacaklarını — bir * Beykozun Buzhane köyü öğrencileri yapılan sınav sonun da muvaffakiyetli derece almış- lar, sınıflarını geçmişlerdir. & Münhal bulunan Denizyol- ları şilepçilik müdürlüğüne Os- man Se tir. v Ticaret Ofisi Genel Müdür- lüğünün Filistinle yaptığı temas #Devamı var) dir, bir safhaya lar henüz müsbet i Bogaç tâyin edilmiş- || Linyit yakmak zorunda kalırsak... 914 senesine kadar bu l“ memlekete — İngilterenin meğâar Kardif taş kö- mürü ithal ediiyordu;. halbuki gezdiğimiz — toprakların altında milyarca ton taş kömürü vardı. Taşkömürü darlığı Birinci Dün ya Savaşı sırasında son dereceyi buldu; harbin üçüncü senesinde İstanbuldan —Adanaya giderken Tokomotiflerde odun yakıldığını görmüştüm; — altın değerindeki ormanlarımız bu yüzden feci bir «katl-i âm» a uğramıştı. Lokomo fifler rampaları tırmanamazdı; vagonların bir kısmını Allahın kı- rında bırakarak gider; saatlerce sonra, bazen ertesi gün dönüp a- lırdı. Bugün iki günde yapılan İstanbul - Adana — yolculuğunun n dokuz güm sürdüğünü pek Iyi hatırlarım. Çok şükür şimdi Devlet Demir yollarında odun yakmıyoruz; hem bu yollar o zamana kzar bir kaç misli artmıştır. İkinci Dünya Sa- vaşına girseydik belki tezek de yakmaya mecbur kalırdık; zira harb bitip de üzerinden dört sene geçmiş olmasına rağmen taskö- mürü İstihşalimizi ihtiyaca yete- cek miktara bile çıkaramadık; odunun bir çeşidi sayılmak müm kün olan Linyit yakmamı de yüz ellisinde bunun mümlcün olabileceği hakkında rapor ver - miş; böylece yılda iki yüz bir ton taşkömürü tasarruf edebile- cekmişiz. 'apalım, döviz ihtiyacımı z sağlamak için böyle yapmağa mecburuz!» diyorlar. Eğer taşkö mürü damarlarımız fakir olsaydı hakları vardı. Mademki bu damar lar hem bizi hem de !'r çok baş ka memleketleri doyuracak zen- ginliktedir. niçin kuvvetli, temiz ve iyi taşkör varken zayıf, pis ve kötü Hinyit yakal -3? Odu na nisbetle tezek ne ise taşkömü üne nisbetle de linyit öyledir. Hele halkımız - sobalarda | yakmağa mecbur olursa yeni bir sıkıntı ve ıztırap başlay? aktır. Bir arkadaşımızın da yazdıf: gi- bi Linyit her sobada yanmaz ve hususi sobası vardır; en az yüz liradır. Yalnız İstanbuldaki yüz elli iki yüz bin sobanın bi kena> ra atılıp yerlerine linyit sobası konması halkın bu uğurda on baş yirmi milyon lira ödemeğo mec». bur olması demektir; esasen bu kadar sobayı temin etmek d im- kânsızdır. Üstelik linyit sobası sa tanlar fiyatları yükseltecekler ve şimdiye kadar normal niyasa malı olan bu sobalar ortadan kay bolacak, karaborsaya düşecektir. Bir hükümet «Döviz ihtiyacı- mız var» diye buğdayı dışarıya satıp halkı arpa ekmeği yemeğe mecbur ederse bu hal dirayet e- seri sayılamaz; taşkömürünü ya- bancılara verip halkımıza linyit hizmetini görmek şerefine erdi- ği millete temiz yakıt ve temiz yiyecek veren, hem de bunların rını yaratarak döviz sağlayan- dır. Yakında kömür dağıtımı baş- liyor; — hükümetin — arzetti; noktaları düşünerek bu işe lâyık olduğu ehemmiyeti vermiş bulun duğunu ümit etmek İsteriz. Kadircan KAFLI Vasati — Ezani Güneş 4 48 9 37 Öğle 12 10 4 59 İkindi 16 05 8 538 Akşam 19 18 12 00 Yatsı 21 00 1 a7 İzasâk 2 88 164 (” Nöbetçi eczaneler Ö | 8-5- 949 Aksaray Ziya Nuri A4lemdar VE Bakırköy Beşiktaş Beyazit Çarşıkapı Beyoğlu Güneş Ec, Eminönü Ankara Ec, Byüp 3 Arif Beşer Fatih : Çarşamba Be, Galata — » Doğrüyol İKadıköy * Kadıköy Be, Küçükpazar : Necati Ahmet Bişli © Halk Ec. ” 3 A Barımak - Taksim B. Tülbentçi Üsküdar Ahmediye dökülmemiştir, yapacaktır,

Bu sayıdan diğer sayfalar: