8 Mayıs 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 6

8 Mayıs 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SAYFA : 6 HEsnü bey bizi yakalatmak için fili hareketler bekliyor Tefrika Dar merdiven başında karşı Karşıya geldiler, Gök gözlü a- dam: «Ne var? Şüpheli bir şey ler mi?> diyerek ağır elini nâ- rin delikanlının omuzuna bas- tırdı: — Evi tarassut yar? — Hacı Hüsnü bey geldi. — Ne dediniz? — Burada toplantı yok. Pede- rim de evde değil! dedik. — Teşekkür ederim Kadri bey. (Elini tuttu) iyi idare et- tiniz. Meseleyi sonra pederinize açarsınız, — Bu Hüsnü beyden şüphe mi ediyorsunuz? — Bu gece öyle icabetti. Sa- kın babanızdan - başkasına bir gey söylemeyiniz rica ederim. İçeriden akseden Nakşibendin gen kahkahalarına kulak verdi- ler. Karga vıraklamasına benze- yen gülüşü vardı. Kapıyı arala- yyarak kuru yüzlü başını uzattı- Şanı gördüler. Hotozlu başında- ki pullu yemenisinin uçları omuz ları üzerine sarkan horoz yapılı altmışlık kadın, gözlerini süze- rek parmakları arasındaki siga raya asılmıştı. «Ne var kuzum Allah aşkına?> diyerek dışarı- ya çıktı. Bir gey söylemeden yü züne baktılar. Gün görmüş ha- mam natırlarının hovarda ba- kışlarile bakarak — Kleantinin yanına sokuldu: — Sizde bir hal var bu gecel — Bir şey yok. Sana öyle gel miş olacak. — Dışarıya çıkışın üçüncü 0- lüyor amma — Mihalın geldiğini söylemiş tik ya... 'Tekrar odaya döndüler. Git- meğe hazırlanan — misafirlerine ev sahibi Aziz beye veda ediyor lardı. Yerleri uzak olan Klean- ti İle saraylı kadının geceyi ora- da geçireceklerini anlayınca, merdivenleri inip karanlık 80- kağa çıktılar. Sabahleyin, kasvetli bir hava vardı. Durgun siyah bulutlar, 'Yine yağmur yağacağını haber veriyordu. Gecelik entarisi ile gelen ev sahibi Aziz bey, elle- Tile hazırladığı kahveyi getire- rek Kleanti Skalyerinin yanma oturdu: — Mahdum söyledi idi. Gece Hacı Hüsnü bey gelmiş ve içe- Tiye almamasını tenbih etmişsi- niz! — Bu adam güphelidir Aziz bey. — Umar mısınız? — Öyle haber aldık. Yalnız Biz biliniz ve arkadaşlara bir Bey çıtlatmayınız rica ederim. Şüphe iyice Bsabit olmadıkça günahına girmeyelim! Mülah- ham vücutlu, basık burunlu ev sahibi, etli yanaklarını çer- çeveleyen kırpık tüylü hafif sa- kalını kaşıyarak göz kapakları- ni yarı kapadı: Hüsnü beyden hiç ummuyordu. Daha ziyade çekememezlikten ileri gelme bir İftira olacağına hükmederek «U- mulmaz!> diye itiraz etti: — Bu adam Sultan Murad e- fenditnizin kâtipliklerinde bulun açi c — Sadece iki gün! — Peki, bunca zaman içimiz- de bulunduktan sonra, hiyanet etmesini neye hamledersiniz? edenler mi Kabinede değişiklik: Artık istedik- leri kadar vazi- yeti - örtbas et- t meğe — çalışsın- lar... Bir kabi- ne — buhranının arefesinde oldu- ğumüzü — sakla- miya imkân yok tur. Yakında kabine değişecektir. Hususi istihbarımıza göre, Baş- bakan Şemseddin Günaltay isti- fa edecek ve yeni kabine, Günal- tay Şemseddin tarafından teşkil edilecektir. Eski kabinede Tica- Tet ve İktisat Bakanlıklarını uh- desinde bulunduran C. S. Barlas, Adliye Bakanlığına getirilecek ve Adliye Bakanı Puat Sirmen Tica- ret Bakanlığına tâyin edilecektir. Cemil Sait Barlastan münhal ka- lan İktisat Bakanlığına Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak getiri- lecek ve Dışişleri " Bakanlığı da eski Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak'ın refikaları sayın Bayan Badak'a verilecek ve bu münase- betle sayın bayanın beş, altı yüz Poz üzerine çekilen - resimlerine altı yüz birinci bir poz daha ilâve edilmiş olacaktır. Ondan sonra kabinede bütün bakanlar arkadaşlariyle mutabık kalarak yer değiştireceklerdii Yalnız Münakalât Bakanı Kemal Batır artık işe yaramıyacak hale geldiği cihetle çekilecek, yerine , M gan Karşılanmışlardır, decektir, No. 75 — Padişahtan — yumuşakça, tüylü bir post kapmak isteme- Bine! — Öyle bir şey olsaydı, bizi hiç olmazsa akşam tevkif etme- leri icabetmez miydi? — Öyle olmak lâzımgelirdi amma, geçmişe ait kuru dediko dulara isnad etmektense, gele- cekteki müsbet harcketleri ya- kalamak daha mantıki olmaz mı? — Demek Hüsnü bey bizi he men yakalatmak için fiili hare- ketler bekliyor? Kestiler. Kapıyı usulla arala- yan Nakşibend kalfa: «Maşaal- lah! Sabah kahveleri bile içil- miş! Bizden ayrı ha?» diyerek girmişti. Kleantinin kutusuna uzanarak: teklifsiz teklifsiz bir Bigara aldı. Takip olunacak yol ve tatbik edilecek plânlardan bahsettiler, Her şeyden evvel Malta köşküne kdpatılan ak saç h hasta efendilerini kurtarma- 'nin çaresini bulmak - Üzerinde birleşiyorlardı. Beşiktaşta ara- bacı Abdurrahmanla buluşaca- ğını hatırlayan gök gözlü Üstad, birdenbire davranmıştı: «Ne o, gidiyor musunuz yoksa?> diye yüzüne baktılar. Cevap verme- den duvardaki çiviye asılı cübbe sini almıştı. Sokak kapısı ardın da, Aziz beyin elini sıkarak Nak gibende döndü: «Sen bugünler- de Gümüşsuyundaki evinden bir tarafa ayrılma. Ani olarak sana ihtiyacımız — olması — ihtimali var!> diyerek sokağa uğradı. Gökyüzünde yırtılan bulutlar dan parça parça sızan güneş| açılıp kapanıyordu. Cerrahpaşa da boş araba bulamadığı için Aksaraya inmeğe mecbur olmuş tu. Bir paytona atlayarak «Be- şiktaşa» emrini verdi. İskele kahyesindeki müşteriler arasın- da Hacı Salih yoktu. Çok geç- meden sıska arabacının - gelip geçtiğini gördü. Yırtık şalv: kirli yüzlü adam başını döndü Tüp bakmadan iskeledeki bekle- me yerine ilerlemişti. Ardından yetişen üstadı âzâm, geniş pen- cerelerinden gökteki kasvetli bulutlar görünen kuytu salona daldı. Kapı ardındaki loş köşeye gekildiler. Yeşil gözlerinin içi Bgülen Abdurrahman şen şen gü dümsedi: — Müjde! Beyefendimiz. — Zaptiye Mehmedi buldun mu? — Bulduk. Şimdi kalem oda- zi hizmetinde olduğunu söyle - miştik: Yâni nöbete çıkmıyor! Yüzünü —karartan — Kleanti Skalyeri: «Bunun müjde nere- Binde?> diyerek kaşlarını çat- mıştı, Kirli yü: arabacı: «Si Zü bitirmemize meydan vermi- yorsunuz beyefendi> dedi: — Malta köşkünün muhafa- zası Beşiktaş muhafızı Hasan Paşaya aitmiş! — Yıldızdaki muhafızlar ka- rışıyor mü imiş? — Hayır. İşte bunun için iş kolaylaştı. Bahçenin Mecidiye kapısı, köşk ve hepsi, Beşiktaş muhafızlığından gönderilen nö- betçi zaptiyeler tarafından bek- leniyormuş! (Devamı var) tekrar Bekir Balta getirilecektir. Yeni kabine iktidara gelir gel- mez Dışişleri Bakanı sayın Bayan- Sadak, Kutbu Şimali paktına da- hil olmak üzere (Groenland) a hareket edecek ve bizde, artık ik- tisaden yapılacak bir şey kalma- dığı cihetle İktisat Bakanı bulu- nan zevcini de beraber götüre- cektir, Dışişleri Bakanımız, (Groen- land) dan Şimal Kutbuna gide- cek, oradan Behreng boğazını ge- gçerek Çin denizinden Avustral- yayı ziyaret ve bu ülkenin Baş- bakaniyle pakt hakkında bir mü- lâkattan sonra memlekete avdet edecektir. Allah sa'ilerini meşkür etsin! S * İhtikârla mücadele: Sayın Valimiz Ankara'dan av- det eder etmez, kollarını sıvadı, ihtikârla müca- dele — edeceğini dört tarafa yay di. . Yalnız. bir nokta var; Bir düşmanla mücadele için iki tara- fın kuvvetlerinde az çok müsavat garttır. Halbuki ihtikârla müca- delede katiyen müsavilik yoktur. Bir tarafta bütün vesaiti ile ihti- kâr dev gibi duruyor. Bu devi ne ile altedebileceğiz? Sayın Valimiz parmak çocuğun hikâyesinde - ol- YENİ SABARH gaa AA AAA AAA AA AAA AN AAA T.C.ZİRAAT BANKASI YILLIK 300.000 LİRALIK İKRAMİYEDEN AYRI OLARAK YENİ BİR HARMAN İKRAMİYESİ TERTİPLENMİŞTİR. Çekiliş tarihi: 20 Temmuz 19 İKRAMİYE TUTARI |—5.000 | LıRA Büyük İkramiyeler: |—30.000 | LıRA | 15.000 | LIRA Ayrıca: 10 Adet 7.000 Liralık İkrami ye vardır Bu ikramiyelerden faydalanmak için 10 haziran 1949 ta- rihinde vadesiz tasarruf hesabında enaz 150 lirası bulunmak ve bu miktarı çekiliş tarihine kadar devamlı gekilde muha- faza etmek kâfidir. TALİHİNİZ VARSA 30.000 LİRALIK BÜYÜK İKRAMİ- YEYİ KAZANMAK ELİNİZDEDİR. —l—t—ı—ı—ı—ı—ı—ı—ı—————ılll—ı ——-— HAYAT PAHALILIĞI ILE MÜCADELE SAVAŞINA KATILDIK Şöyleki İstanbul halkının kilosunu 130-140 kuruştan aldığı meş hur Dermüsün fasulyasını YAYLA ANBARI memleketim olan NİĞDE'den 85 kuruşa almış ve Anbarımıza 96 kuruşa mal ei miştir. bi Niğdenin bu meşhur, lezzetli, nefis ve bağırsaklarda gaz yapmayan ve nevi Niğde toprağına münhasır bulunan Derenusun Fasulyasını kilosunu 100 kuruştan arzediyoruz, Toptan alana ay- rıca tenzilât yapılır. Fasulya, ve maliyet hesaplarım ilgililerin teticikine amadedir. Satış Yeri: Meyva Hâli karşısında Zindankap'ı Çardak Cadde- B No: 71 M 9 AAA V 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 Ş 4 4 4 / 4 / 4 4 4 4 Z 4 4 4 4 4 4 4 4 4 : 4 BlsaaaaaaaaaaaRARARAA Hasan Tezol ve Ortakları Kollektif. Şirketi Yayla Anbarı # Telefon: 84197 KN FARR L Z SAA N YN Tekel Genel Müdürlüğü ilânları Teklif istame ilânı Malzeme Alım Şubesinden ; 1 — İzmir Şarap ve İspirto Fabrikasında buhar kazanı, bu- har makinesi, alternatör ve tevzi tablosundan — müteşekkil — bir #antral tesis ettirilecektir, 2 — Bu hususta hazırlanan teklif alma — şartnameleri her gün Tekel Genel Müdürlüğü malzeme alım şubesi müdürlüğün. den alınabilir. 3 — Bu işle alâkadar olmak istiyen firmaların 1.7,949 tarihi- 'ne kadar bütün detaylı ve fiath tekliflerini katoloğ ve — montaj plânlariyle birlikte müskirat şubesine tevdi etmeleri ilân olu . nür, 4 — Teklif isteme mahivetinde olan işbu ilân ihaleyi tazam- mun etmez, — 6189 — Tomruk ve Nakil Istif İşi Devlet Orman İşletmesi Düzce Müdürlüğünden 1 — İşletmemizin Çiçekli bölgesi dahilindeki Çiçekli — Sa- |ğ| mandere serisi ormanlarının muhtelif bölmelerinde mevcut 21985 | metreküp köknar, 261 metreküp çam ve 184 metreküp kayın tom Tuğunun şimşirlik ve çatdekovil ranpalarına nakli ile burada- Ki istif işi açık eksiltmeye konulmuştur. — Açık essillme 28/5/949 tarihine rastlıyan pazaratesi gü- || 'nü saat 15 de Düzce Orman İşletme Müdürlüğü bınasında top- lanacak komusyon önünde yapılacaktır, 3-— Beher metreklipünün naki ve istif işine ait muham- men bedel 1600 kuruş olup göçici teminati 18605 lira Z0 ku- Tuştur, . ÖD 4 — Buna ait şartame Ankarada Orman Genel Müdürlüğü ile Istanbul, Ankara, Adapazarı, Bolu Mudurnu ve — işletmemiz Müdürlükleriyle Akçaitoca ve Çiçekli bölge şefliklerinde görüle- bilir. HĞN 5 — İsteklilerin belli gün ve saatte müsbit evrak ve ge €i teminatlariyle komisyona müracaatları, — 5966 — I BÜYÜK ŞEHİRLERİMİZDE KURULUYOR. BURALARDA ARSA BIK KENDİSİN! -Müşterilerine daima kolaylıklı l YENİ MAHALLELER İHTİYACI DA SIK l GÖSTERMEKTEDİR. T larve geniş menfaatler sağlıyan GARANTİ BANKASI'nda açacağınız 100 liralık bir hesapla 31 Mayıs 1049 günü kıymetli bir arsaya sahip olabilirsiniz. ACELE STT F lı EDİNİZ. Neş'e —— HKuvvet ”— Zekâ F ee Tenzilâtlı Fiatla Serbest Yün ipliği Sümerbank Iplik ve Müessesesi Merinos — Fabrikamız kamgarn ipliği tenzilâth fiatla tr, Bu satışa âit fiat ve mikdarları ihtn semiz giriş holile 1 ci kattaki sı da asılmıştır. mamülü satışı Dokuma Fabrikaları Müdürlüğünden 70 EM kalite beyaz 32/2 serbest olarak satışa çıkarılmış- eden sirküler, mücsse- atış şubemzin ilân camekânların- 'Taliplerin en geç 24,5.949 sah günü akşamına kadar satı <- nalmak istedidleri yün ipliği mil essesecnize müracaat edecekler rinden talep edecekleri iplik bedelinin 9610 nunu teminat ekçesi olarak bu tarihten evvel müesse: lardır. Müessese bu satığı yapıp yapmamakta serbesttir. — 620: — ST | AAA A SA S © SoHBETLERİ Kabinede değişik!ik- İhtikârla mücadele - Şark vilâyetlerinde dilsiz oyunu - Uydurma dil meselesi - Yağmur duası- Sağır ve dilsiz okulları duğu gibi, devin ayağından her Şark vilâyetlerinde adımda yedi fersah aşan çizmele-| dilsi; ri çekip alabildiyse o zaman biraz ümitleniriz. Yoksa gimdiye kadar | l Hilmi — Uran olduğu gibi galebe yine ihtikâri l devinde kalacaktır. | TT demir — çarıkla- Bu mücadeleyi ben Nasreddin rı, aldi ele âsa- Hocanın şu fıkrasına benzetirim: ya.. Şark ille- Hoca bir gün bir gey almak ü- Tinde Veya - el - zere kilere girmiş. Aradığını a- Karâni... lacağı sırada duvarda asılı olan elek başına düşmüş. Hoca kızmış, eleğe bir tekme vurmuş. Elek du- vara çarpmış; dönmüş, Hocanın dizine vurmuş, acıtmış. Hoca bi bütün öfkelenmiş, kaptığı eleği yere vurunca elek zıplamış - bür- nuna çarparak kanatmış... Hoca kendini kaybetmiş, hemen koş- muş ekmek bıçağını alıp sokağa fırlamı: — Şimdi! demiş, ne kadar elek yarsa çıksın karşıma| U yi Yalnız işin dü- tündürecek bir tarafı var: İktidar Partisi genel sekreterinin seyahat mıntakası- nın bazı kısımlarında halk Türk- çe bilmediği için değerli seyyah nutuklarını bir tercümana müra- caatla söz söylemeğe mecbur ol- muş... Ya tercüman bulunmıyan yerlerde ne yapmış? Oralarda da söyliyeceği geyleri işaretle, yahut (âheng-l-taklidi) - ile anlatmak mecburiyetinde kalmıştır S l eear| Sözün gümüş, sükütun altın ol- duğuna göre Hilmi Uran eski ki- dapların yazdıkları «Hemedan> daki «Sükütiler Akademisi> nde olduğu gibi işaretle konuşsa - bü- yük bir muvaffakiyet kazanırdı. Bu akademiye âza olmak isti- yen birine akademi reisi, yer kal- Madığını anlatmak İcin bir bar- dağa ağzına kadar Bu doldurup uzatmış. Bunu gören namzet he- men yanındaki gül ağacından bir (gül petal) i kopararak bardağın üstüne koymuş ve bununla, hem kendini güle benzetmiş, hem de suyu taşırmamış. Bizim Şark vilâyetliler - Hilmi Urana lebalep dolu bir bardak gösterirlerse bu, «Yer kalmadı!» mânasına değil, «Artık canımıza tak dedi. Dolduk ve taştık!> de- mek içindir. Bunu temin eylemek üzere ora halkının yirmi beş se- nede — öğrenemedikleri - Türkçeyi, —— ! M ü ikdarını bildirir bir mektupla mü- ve srkülerde yazılı fatlar — üze- se veznesine yatırmış bulunacak- yeniden tahsile ihtiyaçları yok- tur! Artık işin saklı tarafı kal- mamıştır -'ydurma dil mes'elesi Şark vilâyet- lerinden bir kıs- Türkçe- yi — öğreneme- mekte biraz hak yar. - Zira B bizlere öğretme- && ğe — uğraştıkları * dilin Türkçe ile bir alâkası yok ki... Daha biz bi- le bu çeşit lisanı öğrenemedik... Eskiden «Arapça bilir misin? Uy- dur uydur söyle...> derlerdi. Şim- di bu sözü Türkçe, daha doğrusu terimce hakkında kullanabiliriz. Böyle uydurma lisan bahsinde merhum Muhsin Beyin bir fıkra- Bi vardır. Bir Ramazan, Sadrâzam Arna- vut Ferit Paşanın konağında bir cer Boftası, malümatfuruşluğa kalkar. Muhsin de sinirleşir: — Hocam! der, sana arapça bir beyit okuyayım, şuna bir mâna ver. Softa, kendini göstereceğini Ü- mit ederek: — Buyurun! der. Muhsin başlar: İfan - el - evâzime karet ba'de en yeşilet, Vestatleyet ba'de en tekünü ekâ- gişa, Hoca birkaç defa okutur. - Bir EZORAMAZA Yazan: Eski bir pehlivan YIS 1949 Na Tefrika No. 75 Madem ki böyle istiyor güreşsin ama, yazık fukaraya Bu söz bir taraftan alkış, bir taraftan kiddet homurtuları ko pardı. Ortalığı yeniden sessizlik kaplayınca cazgır devam etti: — Haydi Hasan — pehlivan! Al oyununu! Ayıboğan askerin gösterdiği bu cürete büsbütün kızmıştı. An laşılan henüz aklı başına gelme mişti. Büsbütün ezilmek, hırpa- lanmak İstiyordu. Kalın bir sesle: — Geliyorum! diye homurdan di. Halk ne diyeceğini, ne hüküm vereceğini bir türlü kestiremi- yordu. Her kafadan bir ses çı kıyordu. Kimi askerin pek fena ezildiğini, büsbütün hırpalanma mak için güreşin tatil edilmesi- ni İleri sürüyor, kimi güreşin ar tık güreşlikten çıktığını, Madra h Halil pehlivanı yenmek için Baatlerce güreş tutup yıpranan askeri şimdi de Ayıboğana ezdir Menin insafsızlık olduğunu söy- lüyor, fakat ekseriyet gösterdi: ği cesaretten dolayı askeri al- kışlıyordu. Kâhya süklüm püklüm Hüse yin ağanın.yanına dönünce a- a sordu: — Ne oldu böyle? — Siz de gördünüz ağı ker pes etmiyor. — Neden? Ona ayrı bir ödül vereceğimi söylemedin mi? D As- — Söyledim. — Neden kabul etmedi? — Ağa mı güreşiyor, ben mi güreşiyorum? Senin ağandan ö- dül isteyen var mı? Burası er meydanıdır. Koluna güvenen ö- dülü alır, diyor. — Olur şey değil... Ben za- vallıyı kurtarmak isterdim, ol- madı. Pes etmeyi şerefsizlik sa- yıyor galiba! — Öyle, ağa! — Ne yapalım! Madem ki böyle istiyor güreşsin! Yazık o- lacak fukaraya! Bu sırada asker yere yatmış ve Ayıboğan Hasana kurt kapa ni oyununu — vermişti. Cazgır Çingene davul ve zurnacılara yeniden işaret etmiş ve yeniden başlayan cenk havasile güreş tekrar başlamış bulunuyordu. Ayıboğan Hasan gözleri dön- müş bir halde yeniden bütün kuvveti ve ağırlığı ile askerin Üstüne abanıyor, son kuvvet ve mukavemetini de yoketmeğe ça lışıyordu. Halk büyük bir ses- sizlik ve hüzün içinde güreşi sey rediyordu. Şu anda muhakkak ki Serez beyi ile bir kaç arkada şından başka herkes genç aske- re acıyordu. Birden bir kadın hıçkırığı du yuldu. Gözleri gayri ihtiyari evin pencerelerine döndüğü za- man pencerelerden birinden bir kadının süratle çekildiğini gör- düler. Güreşi seyreden kadınlar- dan biri hıçkırığını tutamamış idi, Bu hıçkırık sesi ve pencere- den çekilen kadın hayali seyir- cilere büsbütün dokundu. Şu an- da muhakkak ki bir çok erkek- ler de hıçkırıklarını tutabilmek için kendilerini zor tutuyorlar- di. Ya Çingenelerin çaldığı cenk havası? Şu Serezli çingenenin zurnasından dökülen nağmeler birer acı hıçkırıktan başka bir türlü anlıyamaz. Nihay — Lütfen siz mâna dinleyelim, der. Muhsin merhum, gayet ciddi surette şöyle mâna verir: — (Evazim) üzümün - cemidir. (Üzümler) demektir. (Karet) ka- rarır, (ba'de en yeşilet) yeşil ol- duktan sonra... (Vestatleyet) tat hlaşır, (ba'de) sonra, (en tekü- nü) olduktan, (ekâşişa) ekşi ol- duktan sonra... Softa: — Allah ömrünüzü arttırsıı Diye Muhsinin elini öper! * verin de, Yağmur duası AOA AWAN Traktörler gel di. Nutuklar ve- rildi. -Tebrikler edildi. Ooh! Ar- tık bir elimiz yağda, bir eli- miz balda... Bun dan sonra de- mür kuşaklu zi- raat pehlivanlarını saldır. topra- ğa... Sürsün, eksin, biçsin... Koy mahsulü anbarlara... fâya-bâtırla ye... Hayır.., Ziraat Bakanı — söylü- yor, söylüyor; fakat sonra yine şu noktaya geliyor: «Yağmur yağ ması şarttır.» Anlaşılıyor ki trak törlerin altın saçması için gökyü- zünden inciler düşmesi lâzım... Tevekkeli: Be- Teknede hamu> gey mi idi ki? O da ağlıyordu. Güm güm ö- ten davul da başını yumruklar yıp dövünüyordu. Yalnız Ayıboğanın insafı yok- tu, Bu yürekler parçalayıcı man zara karşısında yalnız o bir taş Bibi idi. Alabildiğine kurt kapa nını sıkıp dürüyor, askerin çıp- lak başını nerde ise topı çine gömmek Üzere bulunuyor. du. Dakikalar birer asır zun geliyor, bir türlü tükenmek bilmiyordu. Asker tamamile hareketsiz duruyordu. Sanki cansızdı. Par Mağının ucunu bile oynatmadan öylece upuzun yerde yatıyor- du. Yoks> bayılmış mı, hattâ öl- müş mü idi? Her şey muhtemel di, Her gey akla gelebilirdi. Böylece on beş, belki de yir- mi dakika geçtikten sonra as- kerde ilk hareket emareleri , Tündü. Büyük bir endişe içinde bulunan halk da rahat bir ne- fes alabildi. Çok şükür, demel. asker ne ölmüş, ne de b: tı. Hâlâ hareket edebili Şimdi askerin yavaş yavaş bulunduğu yerde toplanmakta olduğu görülüyordu. Arkasımda bulunan ağırlığa rağmen topar lanmakta devam eden askerin birden ani bir kılçık -vurduğu görüldü. Ayıboğan kılçığı yer yemez. yana doğru kaydı ve kollar 1- dan biri çözüldü. O zaman as- ker o tarafa doğru sür'atle dö- nerek ensesini Ayıboğanın kol- larından sıyırdı. Ve böylece bir dakika içinde o çözülmez zanne- dilen kurt kapanından kolaylık- la kurtularak ayağa kalkıverdi, Ayıboğan Hasan da hemen ayağa fırlamış ve elinden kiy- metli bir avı kaçıran yırtıcı bir hayvan azgınlığı ile yeniden as- kerin üzerine atılmıştı, gibi we bitmek, yılmış 'ordu. (Devamı var) OKUUIICUŞ; y < KA W Çalışma Bakanlığının 400 işçinin şikâyetine gösterdiği alâka Gazetemizin 23.3.949 — tarihh nüshasında, bu sütunda, işten çı karılan 400 demiryolu - işçisinin bir şikâyet mektubu neşredilmiş ti. Çalışma Bakanlığından aldı- Gımız 5.5.949 günlü ve 925/213 sayılı cevapta işten çıkarılan i çilerin 400 değil 106 olduğu, bunlardan yalnız 45 inin devam- h çalışmağı kabul ederek müte- ahhidin işçi kadrosuna girdikle- ri, açıkta kalanlar iş temini maksadile müracaatlarını sağla- mak için İstanbul iş ve işçi bul- ma kurumuna yazıldığı bildi: mektedir. Genç ve kıymetli Bakan Reşat Şemseddin Sirer ve Çalışma Ba kanlığı işçi sağlığı genel müdür Tüğünün, okuyucularımızın şikâ yetlerine karşı gösterdikleri bu yakın alâkadan dolayı memnu- niyet ve teeşkkürlerimizi sura- rız, AA AAA AA AA AA Galatada çamur Ver Allahım ver Sel gibi yağmur! Dememişler. Eninde sonunda yine duasına çıkacak olduktan sonra... Traktörden evvel yağmur yağdır- ma makinesi getirtmek dana doğ- Tu olmaz miydı? we Sağır ve Dilsiz okulları: Gazetelerde o kuduğumuza gö re Sağır ve Dil- siz - okullarının adedi — arttır!la. cakmış... Bu ha ber, halktan mü him bir kısmın nihayet saadet felsefesini keşfettiğini anlatıyor. Malüm a... İnsanlar mesut olmak için görmemek, duymamak, söy- lememek lâzım geldiği kanaatin- dedirler. Hattâ Garplılar bunu biri kulaklarını tıkayan, öteki gözlerini yuman, 3 üncüsü de elle- riyle ağzını tutan üç maymunla remzederler. Yoksa konuşacak dil kalmadı ğından halk işaretle mek için dilsiz mekteplerine hücum etti? (Tüzük) le (sarkanak) 1 anla- mıyanlar böyle düşünmekte — hiç de haksız değildirler. Dilsiz oku ları bu gidişle daha ziyade rağ> konuşabil- mi ce: Voleybolda tıp takımı İkti- yapacaktır. bet bulacağa benziyor. »

Bu sayıdan diğer sayfalar: