11 Haziran 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

11 Haziran 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BAYFA : 4 Akümülâtör Bataryası için teklif isteme ilânı Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğünden Kuvvet santralinde kullanılmak üzere aşağıda orijinal evsafı anlı bir takım akümülütör bataryası satın alımacaktır Bu marka veya aynı evsaftta — başka bir marka batarya batmak İstiyenlerin 15 temmuz 9490 gününe kadar bir teklifle JAsitert Fabrikalar Genel Müdürlüğüne müracaatları, İKapan firma : AFA Berlin İAKK. bataryası tipi: D, 1 Üpi Eleman adedi — * 120 beher eleman Amp. aati 120 Volt x 220 Beher elemanda 4 adet (4-) ve & adet (—) plâka olacaktır, Cam kavanoz eb'adı içten içe 165X200X5310 mm. olacak. Elemanlarının carn kavanozlu ve cam - kavanozsuz olarak fiyatı ayrı ayıı bildirilecektir. — (8269), aA — İstanhul Deniz Komutanlığından Satın ajdırılacak 250 metre 75 m/m lik pik boruyu gerek hazır mevcutlarından ve gerekse sipariş suretile getirmek sure. tile vermeye istekli olacakların 18 haziran 940 akşamına kadar Komutanlığımız Ş, IV. Md. ne tekliflerini vermeleri. —— (8266) ——— —e e Istanbul Ücüncü Icra Memurluğundan 944/762 'Tevfik Uğurun teniki e Mehmet Salih Keçeciye 45,000 lira borçlu bulunan Hacer Uçarın Iş bu borcuna karşılık birinci dere. cede ipotekli olup açık artırma İle satılmasına karar verilen Me. didiyesöyü (Yeni) sokağında 16 kütük, 1 pafta, 2 ada, 3 parsel 8 taj numaralı gayri menk'il bahçe içinde bodurum, zemin — ve birinci katı havi apartıman olup elektrik ve su tesisatı mev- cuttur. BODURUM KATI: Bu kata zemin katından — inildiği gibi arka cephedeki kapıdan girilerek basamaklarla inilir, Burası iki Güire ise de nâtamam vaziyettedir. SOLDAKİ DAİRE: Adi ahşap kapıdan - girilen zemini çi- mento çini döşeli mutfak yeri, alaturka helâ, zemini toprak içiçe favanı kaplamasız iki oda, antrede biri merdiven altında ve di. #erinin zemini toprak, iki göz kömürlük vardır, Antrenin sağın. Va ga solundaki dalrenin aynı ve nâtamam bir halde bir daire elup ayrıca kapıları bahçede iki göz kömlürlük vardır. ZEMİN KAT: Bahçede mozaik basamaklarla çıkılan mo. Zaik döşeli sahanlıkta çift kanatlı ahşap, camlı kapıdan girilen gemini mozaik zemini döşeli taşlık Üzerinde iki datredir. SAĞDAKİ DAİRE: Kapıdan girilen hol üzerinde içiçe Kdi '©da ve odanım birinden geçilen zemini mozaik çini döşeli diğer '©da. Zemini yine çini döşeli mozaik tezgühlı eviyeli, maltız ocaklı Yavlumbazlı mutfak, fayans lavabolu alaturka helâ, SOLDAKİ DAİRE: Antre zemini mozaik çini döşeli içiçe iki '©da ve diğer bir oda, yine aynı çini “dözeli ve mozalk tezgâh 've eviyeli maltız ocaklı davlumbazlı — mutfak, fayans lavabolu alaturka helâ ve ön cephede Zzemini mozalk çini döşeli, duvar İkorkuluklu balkon, bu iki dairenin kapılarının Üst tabloları a: 'vavu camhı, tavanları tezyinatlı ve yağlı boyadır. BİRİNCİ KAT: Mozaik merdivenlerle çıkılan çift kanatlı ah #ap kapıdan. girilen antre ve camlı kapıdan girilen bir hol üze. Tinde İkisi içiçe ve birinin zemini kare mozaik, diğerinin ah. #ap döşeli altı odadır. Zemini — mozaik çini döşeli üç — maltızlı Oocaklı çift gömülü kazanlı fayans eviyeli, mozaik texneli mut. fak ve çarnaşırlık ve mozaik çini döşeli duvarları fayans kapla- malı gömme banyo tekneleri: fayans lavabolu alafranga helâ termosifonludur. Rezervuar ve depolu banyo dairesi fayans Java. bolu bir de alaturka helâ ve ön cephedeki balkonun üzerindeki Kolonlar üzerine mevzu zemini mozaik çini döşeli duvar korku. Tuklu balkon olup arka cephede diğer bir balkon daha vardır. Ah Şap aksam yağlı boyalı, kapıların Üstü, tabloları arnavu camlı. &ir. Bina hariçten mozalk murç sıvalıdır, HUDUDU: Tapu kaydi gibidir. 'YUÜZ ÖLÇÜSÜ: Tapu' senedinde yazılı iki ada, 3 parsel sayı. ' kadas'ro tesbitine göre 644 metre mürabbaj olup bunun 190 metre murabba: apartıman, geri kalanı bahçedir. Bahçenin 8- Kak cephesi sıvasız tuğla muhafaza duvarlı olup fidan halinde s Gir nevinden beş çam, dut ve geftalı vardır. MUHAMMEN KIYMETİ: 80,000 liradır. Artırma şartnamesi 22/6/949 — tarihinden itibaren herkesin Börebilmesi için açıktır, Birinci artırması 15/7/949 — tarihine Tastlayan cuma günü saat 14 den 16 ya kadar icra daireleri sa. 'ft salonunda yapılacaktır. O gün teklif edilen en yüksek bedel, muhmmen kıymetinin yüzde yetmiş beşini bulmazsa artırma 10 Bün daha uzatılaraz 25/7/949 pazartesi günü aynı saatte ve ay- ' mahalde yapılacak ikinci artırmada en çok artırana ihale edi. decektir. Artırma bedeli hemen veya verilen süre içinde veril- mezse İcra ve İflâs Kanununun 133 Üncü maddesi, hâdisede tatbik olunur, Artırmaya iştirâk edeceklerin şartnameyi oirurnuş ve lüzumlülümalümatı almış addolunurlar, Satışa iştirâk için tak. dir edilen kıymetin yüzde yedi buçuğu nisbetinde pey akçesi ve. 'ya miülli bir bankanın teminat makbuzunu vermeleri şarttır. İpo- 'tek sahibi alacaklılarla diğer alâkadarların İrtifak hakkı sahip- lerinin gayri menkul üzerindeki haklarını hususile faiz ve mas- Fafa dair olan iddialarını ilân tarihinden itibaren 15 gün içinde evrakı müsbitelerile daireye bildirmeleri lâzımdır, Aksi takdir. de paranın paylaştırılmasından hariç — kalırları Fazla malümnat almak isteyenlerin 944/762 sayılı dosyaya müracaatları ve şart. 'name ve ilân dairesinde satışıh yapılacağı ilân' olunur. Yazan : Edgar Wallace — Bu kadını her halde seve- lerini yüzüne kapayınca, Genç ceksin.*Dur telefon edeyim de Beni bir kaç gün evine davet et- Bin! Elsa gidiyordu ki kapıda bir taksi gürültüsü duyuldu, Ralf pençereden dışarı bakarken, : —Dur bekle! dedi: — Kim geldi? — Dayın, yahut seni istiyen mühterem Mr. Tarn. Seni bu- rada görmesi iyi olmaz. Kütüp haneye geç. Yolu - biliyorsun değil mi? Oradan çıkıp gider- &in. Seni görmemesini temine galışacağım, Osırada kapının zili işitildi. Elsa koşa koşa kütüphaneye gir di, Tarn'ın boğuk sesi koridor- dan duyuluyordu. tam yemek odasına girdikleri sırada kız da Gış kapıdan sıvıştı. Sinirleri son haddine kadar gerilmiş olan ih- tiyar: — Bu ses ne? diye güpheyle #sordu Ralf soğukkanlılıkla, — Uşağım dışarı çıktı! di, ve ilâve ett — Bir derdin mi var? Mr. Tarn bir müddet cevap ivermeden yaslandığı - koltukta #ebsiz durdu. Sonra inliyerek el de- hayret içinde: — O kadar acı bir şey mi var? 'Ne imiş Allah aşkına, diye sor- İ — © hepsini hepsini biliyor Ralf, Müesseseye Hinyistandan yeni gelen adam hepsini bili- yor. Meğer Hindistanın kor- kunç gefi Soyoka o imiş.. — Deli misin Soyoka mu 0? — Soyoka olmazsa bile öbür geteden biri, Zaten niye olmasın. Ameri'nin senelik kazancı se- kiz bini geçmiyor. Halbuki - biz binler kazanırken Soyoka — mil- yonlar kazanıyor. O Hindistan- da dayısının ona müesseseyi bi Takacağından bihâber bu gibi iş- lerde almış yürümüş. Zaten ötedenberi bildiğimiz gibi Hin- din polis teşkilâtiyle Soyokanın adamları canciğer — dostturlar. Buraya gelir gelmez ilk işi bi- zim STEİN den ve LAYPZİG den getirdiğimiz malları müsa- dere etmek olmadı mı? Şunu bil ki, Soyoka ile mücadele etmek (ölüm) dür. Bana çekil! dedi, ben gidiyorum. Bunları durudur- mak kabil değil, Zaten artık bu olur Onu köyde, kasabada hattâ şe hirde yiğit Ali diye tanırlardı Henüz on iki yaşında idi. Fakat yaşına göre o kadar büyük iş- ler yapmıştı ki hemgerileri g: yet haklı olarak ona bu lâkabı Vermişlerdi. Mamafih o da y ğitliği o kadar benimsemişti ki yalnız <Ali> diye çağırıldığında başını bile çevirmezdi. Çok kuv vetli ve çok cesurdu. Köye dönerken bir ihtiyarın sırtında yük görürse hemen ken di sırtına alır, veya yaşlı bir ka- dına yardım ederek tarlasını sü rer, harmanını yapardı. — Düş- man Anadoluya saldırdığı zaman Ali'nin mes'ut köyü de kendini bu istilâdan — kurtaramamıştı. Mamafih düşman daha kasaba yolunda iken Ali babasından ka- lan tüfeği omuzlayıp dağa kaç- mıştı. Tam Üç yıl dağdan inme- di. Bir çok defalar gecenin geç saatinde düşman karakoluna bas kınlar yapmış, düşman öldür- meğe muvaffak olmuştu. Aliyi seven bütün köylüler 6- na gizlice yiyecek ve — cephane rlardı. Ali'nin bütün eme li ismini işittiği mavi gözlü ku: mandanının yanına varabilmekti. Çünkü Mustafa Kemal Paşa adın da olan bu kumandan da hiç bir şeyden korkmuyordu. Ali'nin ku lağına gelen Mustafa Kemal Pa- şanın kahramanlıkları, kayna- yan yiğitlik hislerini - kamçılı- yordu, Bir akşam üzeri idi. Gündüz sağnak şeklinde yağan yağmur- dan sonra çıkan parlak bir ağus tos güneşi her tarafı kurutmuş- tu. Günlerden beri işitilen top sesleri gün geçtikçe köye daha yaklaşmış ve bu sesler yaklaş- tıkça düşman askerleri arasın da telâş ta artmıştı. Cepheden gelen otomobiller mütemadiyen yaralı taşıyorlardı. O gün İşiti- len bir haberi köylüler yiğit ye eriştirdiler. Bu habere göre düşman Sakaryada — bozulmuş geri kaçan düşmanı Mustafa Ke- Mmal paşanın süvarileri kovalı- yormuş ve bu akşam buraya ge İeceklermiş. Köylüler bu havadisi verdikten sonra şunu da ilâve ettiler: — Yiğit Ali! Düşman köprü- Semra Arslanlı gibi işlere dayanamıyacak — ka- dar yaşlandım.» —İşittiğime göre evlenmek i- çin o kadar yaşlı değil mişsin. Tarn irkildi. — Ne demek istiyorsun? — Hiç, işte demin söylediği- mi, Bir kızla gizlice nikâh ak- tedip kaçmak istediğimi. . — Ne yapacağımı bilmiyorum, korkuyorum, Ralf'ın sesi de gizli, büyük bir ciddiyetle: — Gitmek istiyorsan gidebi. lirsin. Aramızda acele bir tak- &im yaparız, ondan sonra ister- Sen cehennemin dibine git, Ralf ayağa kalkıp, bitkin bir halde bulunan ihtiyarın başında — dis Kildi. — Sen, cehenneme yalnız gi- deceksin azizim, ben ise kendi. e bir eş İstiyorum. — Elsayı mı? — Evet, Elsayı, ona düşün. düklerimi kendim anlatırım. Ö insanı hayran edecek bir mah- Jük. Onu istediğin için seni a- yıplamıyorum. Bu kız arzu dilmiyecek gibi değil ki, ilâhi bir varlık, Saadet bu dal endam h genç kızın ta kendisindedir, Bir Kahramanlık Hikâye Alinin Yiğitliği Z nün beri yanında bir yor, biz anlıyamadı la! Yiğit Ali hemşerilerinin verdi- ği izahatı dinledikten sonra tü feğini omuzladı ve hemen — Korkmayın — hemgerilerim, yiğit Ali herşeyi yiğitçe yapar dedi, koşarak karanlıkta kaybol dü; Yiğit Ali dereleri ve tepeleri aşarak köprünün çok yakınına kadar yaklaştı. Şimdi sabah ol- muş ve tan yeri ağarmağa baş- lamıştı. Meydanda kimseler yok- tu köprüde de bir değişi rülmüyordu. Mamafih ihti; elden bırakmamak lâzımdı. Ali sürüne sürüne köprüye yaklaş- tı. Uzaktaki ovalardan da at ses- leri gelmiye başlamıştı. Daki- kalar ilerledikçe sesler kendisine yaklaşıyordu. Yiğit Ali evvelâ köprünün öbür tarafına geçip Mustafa Kemal paşanın süvari- lerine ulaşmayı düşündü. Fakat hemgerilerinin kendisine — «düş- manlar köprüde bir şeyler yapı- yorlardı». dediklerini hatırlayın- ca vazgeçti. Öyleya, belki de bom ba koymuşlarsa, Bulunduğu yer den hemen sıçradı, köprünün al- tına girdi. Kulağımı duvara da- yadı. Saat gibi bir ses geliyordı Dinleye dinleye sesin geldiği ye ri buldu. Fakat bu sırada Türk şeyler yapı n Var ah süvarileri de oraya iyice yaklaş- | mışlardı. Yiğit Ali büyük bir çeviklikle sıçrayarak sesin geldiği yere çık- tı. Köprünün altından çıkarılan büyük bir taşın boşluğuna işli- yen bir makine koymuş oldukla- rını gördü. Bunun saatli bir bom ba olduğunu anlar anlamaz alın, * kuvvetinin yettiği kadar uzağa fırlattı. Önünde şanlı Türk bay rağının dalgalandığı kahraman üvariler tam köprüden geçtikle ri sıralarda bomba uzaklarda patladı. Fakat hiç bir zararı ol- madı. Köye giren kumandan bu fedakârlığı Yiğit Alinin yaptığı- nı işitince onu kucaklayıp alnın dan öptü. Bir düşman subayın- dan aldığı kılıcı ona verdi ve: Yiğit Ali! Bu kılıç senin hakkın- dır dedi. Süvarilerine ileri emri- ni vererek düşmanı takibe devam etti. YUMURCAK ve UÇAN SECCADE : 2 Onu ben istiyorum, anlıyor mu- sun! ben... — Fakat, fakat Ben onunla evlenemezsin ki Ralf, ben — se- nin evli olduğunu biliyorum. El- sayı alamazsın ki! — İzdivacımdan hiç bahset- miyeceğim. Hem Allah rizası i- gin öyle trajik tavırlar takınma! Bu yaştan sonra gülünç oluyor- Bun... (Kısım: 5) ODADAKİ ADAM Elsa hızıl hızlı dar merdiven- leri çıktığı vakit saat 2,30 du. İçinden «İnşallah bizim soğuk patron beni aramamıştır!» di- ye dua ediyordu. Odaya girdiği vakit pençerenin önünde oturan bir adam gördü. Adam caddeyi seyretmele o kadar — meşguldü kü Elsanın girdiğini ancak ka- pi kapandıktan sonra farketti ve derhal ayağa kalktı. Bir an, kız adama şaşırarak baktı, çün kü bu bir çinli idi, Fevkalfâde şık giyinmiş bir Çinli. Havanın sıcak olmasına Fağmen Üstünde kalın bir par- desü, ve yakasına dalga dalga inen siyah saçları vardı. Gri pantolonunun çizgisi bıçak sır- fı gibi ince, lüstrin ayakkapla- rı İse beyaz getrlerle süslenmiş ti. Modaya uygun kravatı, ter- temiz eldivenleri hep Avrupa malı, Fakat çehresi? O çekik ve mânasız gözleri, buruşuk Parşömeni andıran — sarı cildi, kansız dudakları ve geniş çene- Bi... Elsa bu kadar tatsız bir YENİ SABAH Kardeşler arasında arsa bölümü Uç kardeş yukarıda gördüğü- nüz şekilde bir arsa alıyorlar. Bu arsayı üçü arasında o suret- le pay ediniz ki hepsinin payına düşen kısımları ayni gekilde ve ayni büyüklükte olsun, çehre görmediğini düşündü.. — Güzellik Allah vergisidi Bendeniz Feng-Ho kimya müte- hassısıyım. İşte kartım, buyu- Tün, Kız şaşkın şaşkın aldı. O ara da tatlı bir ses odanın içinde cıvıldayıp duruyordu. Bu, fev- kalâde güzel bir kafesin içinde öten bir kanarya idi. Tüneğine tünemiş tobmul gerdanını kıra kıra tatlı tatlı şakıyordu. Elsa 4«ne harikulâde!» diye mırıldan dı. Öteki <«Affedersinis Mis, her halde karşınıza birden çıkmak la sizi şaşırttım. Her halde Çin- lilerle karşılaşmaya pek alışkin değilsiniz, dedi. Fakat bu adam kızın İsmini de nereden biliyor du? Genç kız sordi — Ma, Major Amery yi mi görmek istiyorsunuz? — Hayır, kendisiyle görüş- tüm, bana biraz beklememi ve siz geldiğiniz. vakit kendimi takdim etmemi söyledi. Korka- rım sizi bundan sonra sık sık Elsa biraz gülümsemekle mu- kabele etti. Öteki: — Bakınız Major Amery de şimdi geldi. — Öyle mi? Ben duymadım. — Evet gşimdi odanın ortasın dan geçiyor, şöminenin önünde durdu,. Çinli başını bir az daha leriye uzatarak daha Iyi işitmek ister gibi bir hareket yaptı: İ te şimdi masanın başına otur- du ve eline bir kâğıt aldı, hurir« petrol motörü Petrol ile işliyen ilk motör 1869 yılında yapılmıştır. Petrol — mo- törünün icadı bir çok endüstri- nin gelişmesine yardım etmiş- A tıseptik sargı Hastahanelerde, — ameliyattan sonra ilk defa 1869 yılında anti septik sargılar kullanılmağa baş lanmıştır. Hediyelerimiz. Doğru yapanlardari birinciye mürekkepli kalem, ikinciye gü- zel bir albüm, üçüncüye bir kutu renkli boya, dördüncü ve beşin- ciye naylon cetvel,onuncuya ka- dar kitap, onbeşinciye kadar ka- lem traş, yirmibeşinciye kadar birer kurgun kalem ve lâstik, (Arkası var) tıyı duyüyor musüunuz? Elsa gidip Major'un kapısını açtı. O da elini zile uzatmış kı- z çağırmak Üüzere idi. Tera ters «girin> diye emretti ve sordu: Feng-Ho yu gördünüz mü? Kızın gülümsediğini görünce alayla: — Her halde Feng - Ho size kulaklarının işitme kudretini is pat etmiştir. Buhususta dehşet Ü övünür. Bunu bir iltifat telâkki eden Çinli muazzam ağzını bir ku- lağından öbür kulağına kadar açarak sırıttı ve bir reveransla gözden kayboldu. Amery hiç lüzum yokken: — Feng-Ho Çinlidir dedi, son ra Elsanın bu fuzuli lâfa güldü- ğünü görünce: Bir çok kimseler onu Japon zannederler. Halbu- ki japon, Soyoka'dır ve Soyoka adamlarına fevkalâde çok pa- Ta verir. Bu isim Elsaya yabancı gel- medi, ama nereden - bildiğini de bir türlü hatırlayamadı. Ö- 'teki devamla: Evet, dehşetll para verir, herhalde bizim gibi amatörlere hizmet edeceğinize ona etseniz gok daha fazla kazanırsını, Gözlerini kızın yüzünden a- yırmıyordu ve zavallının — hâlâ Şaşkın baktığını — görüyordu. — Beni çıkartmak mı istiyor- sunuz Mr. Amery? Soyoka kim dir? Bu ismi işitmiş gibiyim, (Devamı var) Yazan: Eski bir pehlivan Kavasoğlu Aliç sonra onu saraya Gördünüz mü? dedi. Na güzel tekten kaptı ve hasmını altına aldı - Fakat Makarnacı kulunuz bundan kurtulur efendimiz! — Kolay olmiyacak galiba.., Hasmı çok güzel tutuyor. Makarnacı kulunuz hepsi- ni bozar. Aliço Makarnacı Hüseyini bas tırdıktan sonra hiç acele etmi- yordu. Hangi oyunu alacağını henüz kestirememiş bulunuyor- du., Hasmının zayıt taraflarını araştırıyordu. Makarnacı Hüseyin, Aliçonun bir yapmadığını görünce kurtulup ayağa kalkmak için yeniden çalışmağa başladı. Eli- 'i uzatıp paça aradı. Fakat A- liço ayaklarını arkaya doğru u- zatmış ve iki tarafa — açmıştı. Bu suretle herhangi bir kilçık oyununa da düşmesine imkân yoktu. Aliço işi biliyordu. Ma- karnacının beline sarılmığ öy- lece duruyordu. Meydanın diğer bir köşenl: de de diğer saray pehlivanları ve bir kaç haremağası da göz- lerini ortaya dikmişler, huzur güreşini dikkatle seyrediyorlar dı. Makarnacı Hüseyin pehliva nin İlk hamlelerini büyük bir memnuniyetle karşılamışlar - dı. İçlerinde bulunan Kavasoğ- lu İbrahim ağa müstesna, h men hepsi güreşin uzun sürme- den Makarnacının galebesiyle neticeleneceğine emin bulunu - yorlardı. Fakat Makarnacı ye- re düştükten sonra işin tehli- keye girmiş olduğunu hemen an ladılar. -Aliçonun hakikaten çetin bir rakip olduğuna onla- rın da akılları erdi. Bir haremağası dayanama- dı: — Gözleri kör olsun! Efen- dimizin pehlivanını — nasıl da düşürdü. diye söylendi. Haremağasının bu müdaha - lesine belki gülmek lâzım ge - lirdi amma, kimse gülmedi. ? - şin ciddi Oolduğu —meydanda idi. Bir pehlivan sordu: — Güreş ne netice verecek usta? Kavasoğlu gözlerini iki pe livandan ayırmadan cevap ver di — Daha belli değil.. Güreş yeni başladı sayılır. — Makarnacı Hüseyin, Alt- çoyu yenecek değil mi? — Yenmesi Jâzım. Fakat yense bile bu kolay olmıyacak. Aliçoyu güç yenecek. — Demek Aliçoyu beğeni- yorsun? — Allah için pehlivan adam. Okkası, kalıbı, kıyafeti yerin- de. Kuvveti ve zekâsı da var. — Fakat ne olsa Makarnacı Hüseyin onu yener.. — Bunu hepimiz istiyoruz amma, kolay olmıyacak. Kırk- pınar geçeli daha ne kadar ol- du? — Fakat Kırkpınarda Hü- seyin pehlivan hasta imiş. Has ta hasta güreşmiş. Kavasoğlu cevap — vermedi. Çünkü kendisi Makarnacı Hü- seyin pehlivanın bu hastalığı- na inanmıyordu. Maamafih ses çıkarmadı. Sırası gelmişken şu noktayı da kaydedelim ki, Kavasoğlu, Aliçoyu gördükten ve kendi: le konuştuktan sonra, kendisi gibi Pomak olan bu pehlivanı saraya almağa karar vermiş- ti. Güreş kendisinden geçmiş olduğu için kendisinden sonra başpehlivanlığa en lâyık peh> livan olmak üzere bu Aliçoyu görüyordu. Fakat saraya girebilmek çok büyük bir mesele idi. Ve birl- Cik şartı buradaki başpehli- vanlardan birini yenerek padi- şahın gözüne girebilmekti. Bu Kavasoğluna Köy öğretmenlerinin | durumu | Altıntaş ilçesinin Dumlupmar köyünde eski öğretmen Galip Yoluçtan aldığımız - mektupta, köylerdeki ilk okularda vazife gören muallim mektebi mezun- ları eski öğretmenlerle, köy ens titülerinden çıkan yeni öğretmen ler arasındaki farka işaret e- dilmekte; Enstitü mezunlarının, mektepten çıkar çıkmaz okulla- ra baş öğretmen olarak verilmesi veya gezici baş öğretmen olarak gönderilmeleri doğru görülme- mekte ve bu gibi genç öğretmen lere hiç bir tecrübe sahibi olma- dan eski öğretmenleri - kontrol etmeleri salâhiyeti verilmesinin faydadan ziyade zararlı olduğu- na işaret edilerek bu halin iki sınıf öğretmen gurupu arasın da ikilik doğurduğundan bahse- dilmektedir. Eski öğretmen okuyucumuz bundan başka enstitü mezunları- nın köy okullarının inşasında ve noksanlarının - tamamlanmasında daha fazla gayret — gösterme: lâzımgeldiğine işaret ederek, Ens | titü mezunlarının bir kaç sene | Tefrika No, 22 oyuv gördükten almak istiyordu ise çok zor bir işti. Aksi gibi Aliçoya da en zor lusu çıkmıştı. Makarnacı Hil- seyin, o sıralarda sarayda bu-« lunan başpehlivanların en çı tini ldi. Eğer bunu yenebite cek olursa Abdülâziz her halde Aliçoyu sarayda alıkoyardı. Sultan Abdülâziz, önünde ce reyan eden güreşi büyük bir dikkatle takip ediyordu. Ma- karnae.rın kurtulup ay kabilscek İçli Bi gay- retlere mükâl Allçonun tutuyarı hakikaten pek mü - kemmeldi. — Makarnacıya göz açtırmıyordu. Makarnacı — Hüseyinin Ikt geyden dolayı canı sıkılmışti. Birincisi yere düşmesi — yâri bastırılmış olması, diğeri ise bu hâdisenin tam hünkârın ö- nünde vuku bulması.. Başını kaldırdıkça hünkârla gözgöze geliyordu. Sultan Azizin çatıl- Mmış kaşları ve dik — bakışları Makarnacıya fena halde tesir ediyordu. En çok da bundan kuvvet u- larak son bir hamle ile Aliço- nun altından kurtulmağa ve a* yağa fırlamağa muvaffak ol- Cu.. Bu başarısı, gösterdiği —bu gayret herkese rahat bir nefes aldırdı. Sultan Aziz bulunma- sa kendilerini tutamıyacaklar, Makarnacıyı avuçları patlayı cıya kadar alkışlıyacaklardı. Buna Abdülâziz de memnun oldu: — Aferin Makarnacıya! İyi söktü sarmayı! — Aliço çok iyi vurmuştu amma, Makarnacının - kuvveti Üstün çıktı. — Evet sultanım! Makar- nacı kulunuz çok daha pehlis van! — İyi bir güreşçidir. — Çok geçmeden — Aliçoyu yenecektir. Hele bir bastır - Bın!.. Abdülâziz başını salladı: — Güreş başladığı zaman da bastırdı, fakat bir şey ya- pamadı. — Ona bakmayın sultanım! Aliço birinci seferinde kurtul- du amma, ikinci sefer kurtula bileceğine pek ihtimal verme- mek lâzım, Hünkâr omuzlarını silkti: — Görürüz. Sanki Aliço bu konuşulanla- rı duymuş gibi hemen hemen mahsustan Makarnacınmı çap- razı toplıyarak sürmesine ve kendisini bastırmasına müsande etti. Hünkâr yaveri, terbiye ve ne- zaket haricine çıkarak, padi- gah ağzını açmadan konuşmak tan kendini alamadı — Gördünüz mü sultanım?; Bakın ne rahat bastırdı. — Fakat daha bir şey yok. — İşte bakın, kündeyi dolduruyor. Şimdi aşıracak! Hakikaten Makarnacı Hü- seyin güzel bir künde doldur muştu. Maksadı da fazla bek: letmeden aşırarak güreşi bitin mekti. Kündeyi aldıktan son' ra bütün kuvvetiyle asılarak Aliçoyu yerden — kaldırmağı çalıştı. Aliço bu vaziyet karşısında kollarını ve ayaklarımı gerdi. Bu suretle Makarnacının birin: ci teşebbüsünü boşa çıkardı. (Arkası var) Kadıköy £ nci Sulh Hukul Yargıçlığından: 948/88. Erenköy Taşlıtarla Akkut so- kak 5 No. da ikamet etmektey« ken ölen FahriyeGüler'in men« kul eşyasının açık arttırma sı* retiyle 17/6/949 saat 14 de yus karıda yazılı adreste satılması* na karar verilmiş olduğundan isteklilerin yazılı gün ve saatte satış yerinde bulunmaları — ilân olunur. Taksiler için yeni bir ceza usmü Üsküdar belediyesince yeni bir ceza usulü başladı. Taksi dura- ğında durduğum yerde bir ceza geldi. Memur bunu imzala — ce- di. Kabahatim nedir? diye sor- dum. Senin araba numaran ya- zılı taksi harici durmuşsun. başka defa da taksimetreyi £ patmadan müşteri almışsın, C- yerek para aldılar. Benim bii ğim bir suç işlehdiği zaman he- men zabıit tutularak suçluya im za ettirilir parası ya o zaman ya- hutta sonradan alınır. Bu yapı- lan keyfi hareket benim gibi bir çok vatandaşın gadrine sebep o- labilir. Alâkadarların dikkat na» zarını çekerim. Üsküdar şoförlerinden Setrak tecrübeden sonra bu gibi — va- zifelere getirilmesinin muvafık olacağını ve bilhassa — ekserisi kız olan devamsız taleberi, oku: la bağlamak için de köylere ka, din öğretmen — gönderilmesinin lüzumlü olduğunu - kaydetmekte dir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: