2 Temmuz 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2

2 Temmuz 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SAYFA : 2 Führer gittiği Evayı'da götürdüğü olurdu zevkini en çok tatmin etmeğe muvaffak olabilmiş yegâhe ka- dındı. O bu hususta eşsiz ve mükemmeldi. Halbuki, Eva, her hangi bir yeri ziyaret ettiği her defasında orada hâzır bulunan- lar üzerinde hiç de İyt bir inti- ba bırakmazdı. Onda, aptal bir burjuva kadın hâli vardı. Eva Braun'un duygusuzluğu 1939 yılının şubat ayında E- va, Kitzbühel'deki «Büyük O - tel> e ilk defa indiği zaman, ken disi için ayrılan daireyi istihfaf Ja karşılamıştı. Halbuki, «Bü 'yük Otel>, kıymetli mobilyaları, Düdide eski heykellerile “bütün A nâm salmış bir otel- Otel sahibi, odaların mefrüşa- ftını beğenmeyen Evânın soğuk müuamelesi karşısında hayretten donakalmış ve ona Belçika Kıra hnın, Hollanda Prensesi Julia na'nın, Prens De Galles'in en devamlı müşterilerinden olduğu- nu, sâdece hâtırlatmakla yetin- zler, Eva Braun tzerinde hiç bir tesir yapmaya- caktı. Sonradan otel sahibi, Wil- helm Gustloff gemisinin denize indirilme merasimi için Ham - bourg'da bulunan Führer'in, bu adına, bizzat telefon ettiğini renince tavrını tamamile de- ğiştirmişti. Telefonda Eva, Füh Ter'e dairesini beğenmediğinden gikâyet ediyordu. Bunun üzerine kurnaz bir adam olan otelci, E- va Braun'u eğlendirmeği düşün dü. Otele, birçok kayak .öğret -. menleri getirterek, onlara; Eva- yı meşgul etmeleri — hususunda talimat verdi. Artık her akşam Eva Braun, tunç yüzlü sporcu - Jarın kuvvetli kolları arasında, halsiz düşünceye kadar dansedi- yyordu. Bu sayede, hem otelin Şerefi kurtülmuş, hem de Eva- nın keyfi yerine gelmişti. Eva, kaleme aldığı <hâtıra Jlar» ında, dansta kendisini ilgi- lendiren şeyin, dansörden ziyade âhenk ve hareketin yarattığı baygın bir zevk hâli olduğuna işaret edecekti. Halbuki, haki katte o, behimi teheyyücü plânda tutan dişi bir mahlüktan başka birşey değildi. Nâzım Kemal viren Çe yerlere bazan erkekle münasebette olduğunu vehmeden belediye reisi, geçim - siz bir adam oluvermiştir. Ka- dın, sırf çocuğunun hâtırı için, kocasının hıçkırıklarına taham- mül gösterir. Bu arada, yavru- nun pansiyon kaldığı köyden ansızın ihtiyar bir kadın çıka - gelmiştir. Zavallı anne, bu ihti- 'yar kadına, ağzından bir söz ka- Çırmaması için yalvarır. Fakat bütün emekler boşa gitmiştir. Belediye reisi, karısının gayri meşrü bir çocuğu olduğunu renmekte gecikmez, Artık ara- daki bağ tamamile kopmuştur. Madmazel Kathe Gold, son yerde de, bütün insanlar tara - fından terkedilen muztarip an- ne rolünde tiyatro san'atinin en erişilmez mertebesine yükselmiş ti. Perde kapandığı zaman, se- yirciler arasında tcessürden hıç- kıra hıçkıra ağlayanlar vardı. Herkes piyesin büyük bir eser olduğunda müttefikti. Elçi dostumla tiyatrodan çık- mağa hazırlandığımız bir anda, koridorda Eva Braun'a rastla- mıştık. Eva'nın neş'eli bir hâli vardı. Ben merak edip ona sor- düm: dam? iyesi nasıl buldunuz Ma - Eva, mağrur bir eda ile ce- vap verdi: — Buz gibi bir piyes.. Ben bu beklenmedik cevap karşısında adetâ şaşkına dön- müştüm. Kendimi toplamağa ça hışafak itiraz ettim: , — Ama nasıl olur Madam? Madmazel Gold, bu eseri hâri- kulâde güzel oynadı. Eva Braun, başını ” azametle yakarıya kaldırarak 'homurdan- — Madmazel Bold mu dedi- niz? Bu kadın, hiç de hoşuma gitmiyor. Doğrusu ona hayran olanlara şaşıyorum. Bu sözleri müteakip Eva Braun, elimizi sıkmadan yanı - mızdan uzaklaşmıştı. Alman dostumun bu hikâye- si, şüphe yok ki, Eva'nın fikri seviyesini en beliğ bir şekilde) aydınlatan canlı bir tablodur. Madam Hoffmanm'ın şahadeti Yin& 1943 te Berlin'de, Eva İle tanışmak fırsatını bulan - bir Alman dostumun bana anlattığı şu hikâye, onun karakterini be- lirtmesi bakımından, dikkate şâ-| M Alman halkı, gün- «O tarihte, Si den güne kararan istikbali sında endişe içindeydi. Düşman uçaklarının geniş çaptaki hava hücumları, Berlin'i alt üst etme ğe başlamıştı. Ben bu kasvetli ve boğucu havadan kurtulmak için sık sık tiyâtroya can atı- yordum. Bir akşam, İsviçre'nin Berlin büyük elçisile birlikte Viana'nın meşhür artistlerinden Kathe Gold'un oynadığı bir pi- yesi seyretmeğe gitmiştim. Madmazel Gold, bir musiki üstadına âşık olan bir köy mü- rebbiyesi rolündeydi. Mevzu ga- yet acıklıydı: Bir musiki üstadı köyde mürebbiyelik yapan za - vallı bir kadına bir çocuk hedi- ye ettikten sonra başını alıp kaçar. Mürebbiye, gayrimeşrü çocuğu yüzünden köye rezil ol- muş ve vazifesinden istifa et- mek mecburiyetinde kalmıştır. Kadın, yeni bir vazife bulunca- ya kadar yavrusunu, bir çiftçi ailesine emanet eder. Nihayet o, binbir müşkülâtla uzak bir vi- lâyette kendisine mütevazi bir iş bulmağa muvaffak olur ve yavrusuna iyi bakılması için, bu aileye, her ay maaşının ya- rısından fazlasını gönderir. Tam bu sırada, bulunduğu vi- lâyetin belediye reisi ona talip çıkmıştır. Eski mürebbiye, bir çocuğu olduğunu gizleyerek, bu Hitler'in resmi fotoğrafçısının karısı Madam Hoffmann'ın şa- hadeti de, tecessüsünüzü tat- min etmesi bakımından, ehem - miyetlidir. Madam Hoffmann, bir Yunan Tenoru olan sevgilisi | tarafından terkedilip Tyrol ka - Sabasına çekildiği günlerde, ken disini ziyarete gelen bir Fransız gazetecisine şu ifşaatta bulun - muştu: «Eva Braun güzel vücudlu fa- kat isterik bir kızdı. Hitler, o- nu yanına ilk dâvet ettiği za- man, sevincinden deli olmuştu.. Artık kendisini Üçüncü Reich'- in bir Madam «Pompadour> u olduğunu sanıyordu. Fakat Hit- ler, kısa bir müddet sonra, onu terkedecekti. Eva, bu sıkintılı anlarında beni sık sık ziyarete gelir, bana dert yanardı. O ka- dar bedbahttı ki, intihar etme- ği bile düşünüyordu.» Madam Hoffmann, Eva Bra- un'un Hitler'i sevmiş olup ol- madığına dair sorulan suale şu cevabı vermişti: «Bva'nın aşka — tutulduğunu sanmıyorum. O, Führer'in er- kek tarafından daha çok onun şöhretine düşkündü. Bununla beraber o bana daima Führet erkek tarafından — bahsederdi Hitler, onu diğer bütün metres- leri gibi merasimle karşılardı Başbaşa geçen sevişme saatle - rinde Hitler, ekseriyetle konuş- mazdı. Yalnız sonradan ona, he diye olarak, kıymetli mücev - herler gönderirdi. Führer'in, git tiği yerlere bazan Eva'yı da be- teklifi kabul eder. Aradan yıl- lar geçer. Karısının başka — bir raberinde götürdüğü olurdu. L H HABERLERİ. | Lüks eşya ithaline set çekiliyor Yeni genel ticaret rejimi iyi Va şılandı Beklenen genel ihraç Tejimi ilân edilmiştir. Henüz gehrimiz- deki ilgililere tebligat yapılma- dığından piyasada hareket başla- mış değildir. Yeni ihraç rejimi piyasada iyi karşılanmıştır. Mühim maddele- ri geçen senekinden farklı olmi- yan yeni rejimde bilhassa en mü him hususiyeti takasla ticarete son verilmesi keyfiyetidi ne kadar ticaret anlaşması miyan memleketlerle takasla caret yapılabilecekse de ihraç ve ithal edilecek malların cinsleri Ticaret Bakanlığınca umumi re- jimde ilân edilen maddelör sında bulunacaktır. Bu maddele- rin ithal ve ihracı ise esasen di vizle yapılacaktır. Takasla tica- ret kalkınca bir kisım lüks eşya- nın ithali kabil olmıyacaktır. Bu hesaba göre bundan sonra mem- leketimize para cüzdanı, kadın çantası, tuvalet takımları, kemer eldiven, halı, Şark kilimi, elbi- se, battaniye, kordelâ, kadife ve kadifeli havlı kumaşlar, dante- lâ, kravat ve her çeşit kürk ge- tirilmiyecek mallar arasındadır E. T. T. Umum müdürü bugün geliyor E. T. T. genel müdürü İ. Ke- mâl Bayboranın başkanlığında- ki heyet, bugün saat 16 da y gilköye gelmiş olacaktır. Kulelide merasim Bu yıl Kuleli Askeri Lisesin- den mezun olarak Harb Okuluna katılacak gençlerimizin diploma törenleri bugünceaat 16-da yapr | lacak, bu münâsehtle okulun 104 | üncü yılı da kutlanacaktır. Opera temsilleri 6 tem- muzda, başliyor Açıkhavâ& tiyatrosunda temsil ler verecek olar Devlet Operası san'atkârları peyderpey şehrimi Ze gelmeğe başlamışlardır. Gelenler arasında, Soprano Ay han Alnar, Saadet İkesüs, Neri- man; Erkek san'atkârlardan da Orhan Girmek, Muammer — Esi, Nihad Kizıltan — bulunmaktadır. Deylet operası, Karmeri, Sevil taklardır. Diğer' taraftan" öğrendiğimize göre devlet tiyatrosu san'atkâr- larının maaşlarına zam yapılmış tır. Buna göre, stajyerler — 250, 1 ci sınıf san'atkârlar 800; 2 ci sınıf sanatkârlar 600; 3. cü sı- 'nıf san'atkârlar da 400 lira ala- caklardır. 'Temsiller temmüzun al tısında başlayacaktır. Harbiyedeki otel 350 yataklı olacak Evvelki » gün . şebrimize gelmiş bulunan Amerikalı otelcilik müte hassısı Mr. Whittaker dünden iti baren Ankaradan gelen muavini Mr. /Mooro İle beyaber tetkikleri 'ne başlamıştır. Daha evvel Anka rada resmi temaslarda bulunmuş olan Mr. Moore dün kendisiyle görüşen bir arkadaşımıza şu de meçte bulunmuştur. «— Ankarada birkaç gün sü- ren temaslarım çok cesaret veri ci oldu. İşi çabuk halletmek tediğimiz için süratli kararlar imak istiyprus. Otelin mevkii için bir kaç yer seçtik. Bunların arasında en uygunu Harbiyedeki Radyo evinin arkasıdır. Otel ba- z gazetelerin gibi. 500 yataklı olma 'ataklı ola caktır.> | Amerikalı otelcilik mütehassıs ları yarın sabah Park otelde bir |Berberi,, Batterfilay'ı dü-oynaya |- İstanbulun garip bir talihi var dır. Gerek Bizans ve gerekse Os- manlı imparatorluğu zamanın- da bu şehrin ilk hükümdarları ayni isimleri taşımaktadırlar. Bugün döküntülerine gahit ol- duğumuz surların içinde bu gü- zel şehri kurarak kendi adını vel miş olan imparator Kostantin- den bin sene sonra Türkler İs- tanbul surlarına dayandığı — za- man ğehri müdafaa eden son imparatorun adı da — Kostantin idi. Avarlardan Osmanlı Türkleri ne kadar — muhtelif milletlerin gehir üzerinde muhtelif — tarih- lerde yaptıkları — muhasaraların hemen hepsi muvaffakiyetsizlik- Nuhun gemisini arayan âlimler Şehrimize geldiklerini dün bil- irdiğimiz Amerikalı arkeologla- rın Nuh'un gemisini ar için gelmiş oldukları anlaşılmış- tır. Bu arkeologların biri mühen- dis, biri teolog diğeri de litog- raftır. Kafileye meşhur âlim dok tor A. J. Smith riyaset etmek- tedir. Dün şehrin muhtelif yer- lerini gezen arkeologlar yafında Ankaraya gidip resmi temaslar- da bulunduktan sonra araştırma- larına başlıyacaklardır. Emniyet mensuplarına prevantoryum yapılacak Şehrimizde -emniyet mensupla- ri için 50 yataklı bir prevantor- yum tesisine çalışılmaktadır. Mü nasip bir bina bulunduğu tak- dirde derhal faaliyete geçilecek- tir. Bu hususta âyrıca bir kanun tasarısı hazırlanmaktadır. Yüksek Ticarette imtihan neticeleri Yüksek “Ekonomi ve Ticaret okulunda dün ilân edilen netice- lere göre 600 kişilik birinci sınıf tan ancak &; ikinci sınıftan 14 ki Si geçmiş; 150 kişilik üçüncü sı- tıftan da sadece T k olabilmiştir. Talöbe sayısile, mezun oldn ve yâ sınıfı geçenlerin' sayıları”ara- sında büyük 'bir nisbetsizlik gö- rülmektedir. : Üniversitenin artıkhiç bir fa- kültesinde eleme imtihanlârı yas pılmadığı halde, Yüksek: Ticaret- te halâ eleme imtihanları yapıl- maktadır. Bir yanies'ciyakayı ele- verdi Yataklı vagonlarda veya tay- yare ile seyahât eden, binlerce lira çalan maruf yankesici Ma- latyalı Ali Salmış, nihâyet dün Tophanede yakalanmıştır. 2 Mevkufiyet kararı - bulunan ve Eskişehir ceza evi firarilerin den Ali, yakafanacağını anladı- ği sırada polislere tabanca kul- lanmak istemişse de muvaffak olamamıştır. Bir taksı 3 kişiyi yaraladı Dün 'akşam Üzeri Vezneciler- de 3 kişinin ağır yaralanmasile neticelenen bir otomobil - kazası olmuştur. Beyazıttan . Veznecilere doğru sür'atle giden şoför Süleymanın idaresindeki 2432 plâka numara- h taksi, aksi istikametten gelen Ahmet, Makbule ve kızı Halide- ye çarparak ağır surette yaral Mıiştir. Soför — yakalanmış, yaralılar Cerrahpaşa hastahanesine kaldı- rılmıştır. Adalet Bakanı Dün sabah İzmitten şehrimize gelen Adalet Bakanı Fuat Sir- men akşam kalkan Aksu vapu- riyle tetkikler yapmak üzere Zon (Arkası var) basın toplantısı yapacaklardır. BUYUK AŞK ROMANI Yazan: SERVER BEDİ Sevmedi canım, bi oldu. — Peki, sevdi veya sever gi- bi oldu... kimdir? Kimdir bu adam? — Şimdi konuşmuyorlar. — Anladım işte gözüm. Fa- kat kimdir? Nazire küçük bir geçirdikten sonra: — Bir... nasıl derler“ ona. Adliyeci — Adliyeci mi? Yargıç mı? — Ne demek yargıç, ben bu yeni türedi lâfları bilmiyorum. — Hâkim demek. — Değil. Mahkemede bir yapıyor ama... dur... — Öyleyse savcı. — Savcının başka adı mı? — Var: Müddeiumumi, — Ha, müddeiumumi, müddei umumi muavini... — Hımm, ey7. di ne? — Zetir, — Anlamadım. — Zefir değil, Zâfir, — Arap mı? Sever gi- tereddüt var Sonra?., A- — Değil galiba, esmer. Nejad dün gece merdivende rastladığı adamı — hâtırladı ve sordu: — Ne zaman sevişmişler? fakat çok — Sevişmişler deme. Vildan onu sever gibi oldu, fakat sev- medi doğrusu. Çünkü ... Bak. nesrinden başlıyayım... Zâfir kibar gençti. Çok güzeldi de, Fakat nasıl kibar biliyor mu - sun? Nazire kelime arıyordu. Nejad sordu — Ailece mi, soyca mı? — Hem soyca kibar, hem de Tühen asil... Hayır, ruhen — de- ğil, ne münasebet... Başka bir gey söylemek istiyorum. Bir k: dını ele geçirinceye kadar 01 dan daha kibar, daha ince ada: olmaz. Fakat bir kere de ele gı girdi mi, amanallah! — Ne yapar? — Hırpalar, müthiş hırpalar. — Oda mı kıskanç? — Hayır, sinirli, huysuz... — Adamı pek yakından tanı- yormuş gibi sövlüyorsun. No. 28 Nazire Nejad'ın imasını anla- mamazlıktan gelerek başını sal- ladı: — Tanırım, dedi. — Peki, sonra? Nazire biraz düşündükten son ra cevap verdi: — Aslında iyi çocuktur, nâzik gçocuktur. Severim onu ben. İyi tahsil de görmüştür. İsviçrede okumuştur. — Peki? Bir fena huyu vardır. Huy değil, ne denir ona, itiyad... İti- yad değil mi? — Ne söyleyeceğini bilmiyo- rum ki.., Sen kelimeleri - bırak gimdi... Huy, itiyad, neyse... Ne- dir o fena şev? — İçer, — Çok mu içer? — Çok içer. — Peki? — BSapıtıyor o zaman. Ayık olduğu zaman bir centilmen, sarhoş olduğu zaman bir apaş. Sonra? Çok sevdi Vildi geylerini bilirim. Da bu kurşun hikâye: Ben her o n Hilân yoktu, guldağa gidec-ttir. —O a eai A A Vildan hasta değildi, ben de za- ten onu bizim Zâfir: vâsıtasile tanırım. — «Bizim> mi? — Öyle ya, akrabamdır. —Ha!... Nejad bütün bu mes'elelerde Nazire'nin daha derin bir rolü olduğunu anlamıştı. Kadın sor- du: — Niye şaştın? — Şaşmadım. Devam et. Sev: di. Sonra? Gizli mi buluşuyor lardı? — Gizli tabil. Mithat duysa ne yapar? Öldürürdü Vildanı. Zaten işte, duyunca da silâhı çekti. - Ha!.. Demek Mithat, mes' eleyi öğrenince karısının üz. ne silâh sıktı? — Nasıl haber aldı? Nazire güldü ve önüne baktı. Suçlu gibi bir hâli olduğu için Nejad dedi ki: — Korkarım, sen haber ver- di Nazire birdenbire sıçradı. — Deli misin ayol! Ben o ka dar ahlâksız mıyım? Neler söy- lüyorsun! Hayır canım! Ne mü- nasebet... Allah Allah.... Ben nasıl haber veririm? Ben Zâfiri de, Vildanı da severim ayol, Birşey daha söyleyecekti, yut- kundu. Buna dikkat eden Nejad: — Söyle! dedi, onu da söyle, yutkunma! — Yabil. Zâfiri daha çok se- şi mezun | SABAH r ı 5 lo neticelenmişti. Bin senelik ta rihi kapatıp 1453 de İstanbulu fethederek yeni bir ufuk açan hükümdar Fatih Sultan Mehmet, birinci dünya harbinin sonunda memleketin uğradığı felâketten bigâne kalarak İstanbulu terke- dip giden son Osmanlı hüküm- darının adı da Mehmet Vahdet- tindi Hazreti Muhammedin «İstan- bul mutlaka fetholunacaktır. O- nu alacak kumandan ne — mutlu kumandan ve onun askerleri ne mutlu askerlerdir!» demesi müs- lümanları büyük bir gayrete gı tirmiş, Emeviler, — Abbasiler, Selçuklular, Anadolu beylerinden bazıları ve Osmanlı hükümdar- larından, Bayezit, Çelebi Meh- met, ikinci Murat müteaddit de- falar İstanbulu almağa — teşeb- büs etmişler, muhtelif sebepler yüzünden bu teşebbüslerini haki kat haline koyamamışlardır. İ- kinci Mehmet 1451 de ikinci de- fa tahta geçtiği zaman bir çok hükümdarlar için hüsranla neti celenmiş olan bu meseleyi — kati surette halletmeğe karar vererek Anadolu hisarının karşısına Ru- meli Hisarını yaptırmakla işe başlamıştı. İki binden fazla in- İsanın, padişah ve Gdevlet ricali- nin de birlikte çalışarak, dört ay zarfında inşa olunan hisar 1452 yılı ağustosunda ikmal edildiği siralarda Bizans imparatoru Fa- tih'e gönderdiği bir haberde: — Buradan çekildiğiniz takdir- de vergi vermeğe hazırım, do miş, Fatih de: Şehri teslim ederse ben ken disine maaş veririm. — Cevabını vermişti. Fatihin bu sözü üzeti- ne Bizans imparatorus'gehri mü- dafaa etmekten başka çare ol madığını görmüş — derhal surl: rın tahkimine başlanmıştı. İkin- ci Mehmet, Hisara Firuzağa em rinde dört yüz muhafız - bıraka- rak Edirneye. gitti. Burada ağır topların dökülmesine ve ordunun noksanlarının ikmaline başlandı. /Türk top mühendisleri İstanbul rurlarını yıkmak için bir tane de çok büyük bir top plânı çizmiş- lerdi. Bu topun namlüsunun çev resi iki metre 74 buçuk sântimet re, gapı da 91 buçuk santimetre idi, Güllesinin ağırlığı 1540 kilo id Edirneden 1453 şübatı son- elli çift öküzle çekilerek İstanbu! önüne ancak iki ayda getirilebil mişti. İstanbulün kuşatıl müthiş toplardan ü lanılmıştır. Bütün hazirlıktar bit tikten sonra iki yüz bin kışilik büyük bir Türk ordusu — İkinci Sultan Mehmedin kumandasın- da olmak üzere Edirneden İs- tanbula -doğru yola'çıktı. 2 Ni- san 1453 pazartesi günü Türk ordusunun öncü kuvvetleri — Bi- zans surları önünde — göründü. Üç gün sonra da ordunun müt, baki kısmı gelerek surlara da- |yandı. Çok geçmeden Bizansa |Türklerin taarruzu başladı. Ağır |Türk toplarının surlarda açtığı ikler Bizanslıların ümitsiz gayretlerile kapatılmağa çalışıl- yordu. Şehir bu harbe çoktan ha- zırlanmış olduğundan Türk taar- İruzlarına inatla —mukavemet e- diyor, muhasara uzadıkça — Os- manlı hükümdarının sabrı tüke- İniyordu. Baltaoğlunun kumanda- sında bulunan Türk donanması- nn İstanbul önünde — Venedikli- lerle yaptığı savaşta — yenilmesi detlendirmiş, Türk donanmasını Halice geçirmek için başka çare ler aramak mecburiyetinde — bı- rakmıştı. Osmanlı padişahı mu- hasaranın — uzamasında — sadra- verim. Ne de olsa akrabamdı — Peki, Mithat mes'eleyi na- sıl haber aldı? — İşte orası biraz karışıktır. Bak... Zâfir Vildanı Mithattan Tarih Bahisleri . Te ee Türk İstanbul larında yola çıkarilan bu Lop yüz | Sultan Mehmedi fena halde hid-| Yazan: emşl YE NER zam Halil paşanın dahli olduBu. nu işitmişti. Bir gece kendisini ansızın çağırtmış: — Lala! Bu yatağı görüyor| musun? Anın içinde bir türlü u-| yuyamıyarak âzim iztırap çekiyo | rum, Rumların parası ile iğfal o- lunmaktan hazer et. Yakında ka t1 cenk başlıyacak. Avnlilâhi v. muaveneti peygamberi ile şu şeh ri küffardan alacağız» — demişti. Halil paşanın padişahı Bizans ile sulh yapması için iknaa çalış ması ve kendisinin - Bizanslılar- dan rüşvet aldığı rivayetinin Fa-, tihin kulağına kadar gelmesi hak kındaki şüphelerin ârtmasına se- bep olmuş netekim — İstanbulun fethinden sonra başını — cellâdın elinden kurtaramamıştır. Mavı” ayının sorlarına doğru yani mu-| hasaranın kırk - sekizinci — günü | muharebe — çok — giddetlenmi: Türkler yer altından — açtıkları lâğımlar, seyyar kuleler ve yük: sek merdivenler vasıtasile surla- ra mütemadiyen — hücum ediyor- lardı. Fatih Mehmet bir ara ate- şi keserek İsfendiyaroğlu İsma- il beyi imparatora gönderip şeh- ri teslim etmesini bildirmiş, red cevabı alınca mesuliyeti Bizans- hlara bırakarak umumi — hücum yapılacağını ilân etmişti. Bu ha- ber Türk ordusu tarafından — se- vinçle karşılanmıştı. Padişah as| kerin arasında dolaşarak kendile- rine ekaleye ilk çıkarak Türk bay sancak — verilecek; fakat — firarı ihtiyar etmek gibi namuzsuzluk edenler olursa - bilâkis anların derhal boynu — vurulacaktır.» di- yerek askerleri teşci ve teşvik etti. Fatih, Türk — donanmasını Dolmabahçenin bulunduğu yerde- İki vâdiden kızaklarla çektirmek suretile Kasım paşadan — Halice indirtmiş ve burada bulunan Ve- nedik ve Bizans donanması müte | madiyen imha edilmişti. Muha- saranın — yirmi — sekizinci — gü:- nü gecesi Türk ordusunda umu- m bir şenlik yapılmıştı: <Me deileylde idi ki umumi şenlik donanma) icrasına - başl in «Sur> denilen — borularla vahili ile Halicin karşı sahilin- deki tepeler, İstanbulun kara ci- heti karşısındaki sırtlar ” üzerle- rindeki çadıçlay, karargâhlar, bü- tün Sefensi Oşmaniye nice bin- İlerce kandiller, mumlar, fenerler ateşler ile nurlara — müstağrak oldu.> Hücumu umumi şenliği üzerine Türklerin kat'i hücuma — hazır- landıklarına artık şüphesi kal- miyan imparator - Kostantin Bi- zans askerlerinin gayret ve şe- caatini tahrik için kılıcını alarak aralarına karıştı. Türk - topları surları mütemadiyen — dövüyor, piyadeler de açilan gediklerden ardı kesilmeden hücum ediyorlar- dı. Meşhur kont Seguur eserinde |29 Mayıs sali günü yapılan umu İmi hücumu şöyle yazmaktadtr.: Şafak sökünce Osmanlılar hem kara ve hem denizden hücum-u umumiye başladılar. Hazreti pa- dişahın bütün topçusu surlara te- karrüp etti. Sapan, ok bulutlarile loşlaşmış olan hava bir anda mancınıklarla atılan - kayaların | boğuk sadasından, kurşunların | giderken yaptığı vızıltıdan, topla- rın müthiş patlamasından gür- İleyip — duruyordu> Şehirde aur- madan çalan çan — sesleri, — top gürültüleri yaralananların mü'- hiş feryatları çarpışan kılıçların çıkardığı madeni seda, şehrin u- fuklarında korkunç akisler — ya- pıyordu. Bizanslılar Türk topları- 'nın surlarda açmış olduğu gedik | leri kapamaktan âciz kalmışlar yavaş yavaş iç surlara - çekili- — Hiç birşey yapmıyor, de - di. — Olamaz. Senin anlattığın tip rahat durmaz. Hem ben de birşeyler biliyorum. Sen anlat, ayırıp almak istiyordu. Vildan — sonra da ber razı olmadı, bil'akis Zâfir'den — Nazire Nejadın yüzüne dik- ayrılmak istedi. — Tabii, araları — katle baktı açıldı, çok açıldı. Zâfir köpürü- yyordu. Vildan onunla buluşmaz, konuşmaz oldu. Zâfir de ondan intikam almak için çok içtiği bir gece, sapıttı ve Mithat'a uzun ve imzasız bir mektup yazarak herşeyi anlattı. — Ahlâksız bir adammış. — Dedim ya, içtiği zaman fe- na adam olurdu. — Sonra? Nağire biraz düşündü ve ce- vap verdi: Artık sonrasını sorma, Bi- liyorsun. — Hiç birşey mu? Nazire cevap vermedi." Düşü- nüyordu. Nejad tekrarladış — Seviyor mu? — Seviyor tabil. — Seviyor da ne yapıyor? Nazire kol saatine birdenbire silkinir gibi: — Artık burada keselim! de- di. — Niçin keselim? Devam et lütfen... Ne güzel konuşuyoruz. neler anlataca- Bak ben de sa: ğim. Nazire di bakışlarla: bilmiyorum. Şimdi Zâfir Vildan'ı yine seviyor bakarak, — Öyle ise sen söyle! dedi. — Hayır, sen tamamla. — Ne söyliyeyim artık? Ne tamamlıyayım ? — Zafir her halde boş dur- mamıştır. Vildanı tehdit etmiş olacak. Saklama. Benim dostlu- ğuma kıymet - veriyorsan, her şeyi açık konuşalım. Sen pek çok şey - biliyorsun. Saklama. Beraber hareket edelim. Zâfirden daha güvenilecek bir adamım. O serseriyi korumak- ta ne hayır var? Nazire gözlerinin ucunda bir hayretle sordu: — Ben onu koruyor muyum? Nereden çıkardın bunu? — Ya bir şeyler biliyor veya hissediyorum. Neticesi değiş- mez. Eminim. Sen onu uzun za- man himaye ettin, müdafaa et- tin. Çünkü o senin akraban. Bir de, Mithata o kadar düş- mansın ki, Vildanı ondan kur- tarmak için elinden geleni yap- mışsin. Nazire kaşlarını çatarak bü- tün ciddiyetile sordu: — Kim söyledi bunları sa- na? (Devamı var) Ben| imak | merki z yorlardı. Bu sırada Türk — saflarından sıyrılarak burçlarından birine tır manan Ulubadlı Hasan isminde ağız bir delikanlı Bizans surla rına Türk bayrağını ilk defa dikmeğe muvaffak oldu. Bu Türk ordusunun şevkini arttırdı- ğından hücum şiddetlendi ve çok geçmeden Türk kuvvetleri surları yararak şehre bir sel gibi akmağa başladı ah - gafakla başlıyan taarruz akşam gurupla sona erdi. Henüz yirmi yaşında bulunan Fatih Sultan — Mehmet faz atının üzerinde şehre gi- rerken İstanbul için yeni bir ta- yordu. (29/Mayıs/1458) rih bi Milli Eğitimde yeni usul| muhabere Milli Eğitim Bakanlığı, merkez teşkilâtında telefon ve teleprin- ter makinelerinden istifade et- ğimize göre, vakit kaybını önle- . |meği tasarlamaktadır. Öğrendi- mek için emirler ve kararlar te- lefon veya teleprinter vasıtasile verilecektir. Belediye maaşları İstanbul belediyesinde bareme dehil memurlara, yılbaşından iti baren maaşları peşin olarak ve- rilecektir. Bu münasebetle memurlar, yıl- başında iki maaş birden almış olacaklardır. ( | kıIs HABERLER rağını dikecek gaziye - timar ve| V ) »kr Adalar Cumhuriyet Halk Partisi kurulu tarafından 16 Temmuz cumartesi gecesi Büyük adada Anadolu klübünde bir ha- lo tertip edilmiştir. * Taksimde inşa edilmekte o- |lan tiyatro binasının 3 üncü kı- |sım inşaatı 420 bin liraya mü- teahhide ihale edilmiştir. * Edirnekapı dışındaki — hay- van pazarı ahırları — inşaatı 49 bin liraya ihale olunmuştur. * Öğretmen Okullarını Bi renler Cemiyetinden: Cemiyetimizin 2/VIN/949 — cu- martesi günü saat 15 te cemiyet inin bulunduğu Şehzade- başındaki Letafet apartımanının işaret verildi. Boğazın ekser sa- lst katındaki salonda yapılaca- ğimdan üyelerimizin teşrifi rica olunur. * Mısır elçiliği kâtibi Osman Tevfik bey dün akşamki ekspres le Ankaradan şehrimize gelmiş- tir. * Edebiyat Fakültesi öğrenci” lerinden 20 kişilik bir grup bu gü Bursaya gideceklerdir. Düzeltme 26 Haziran 1949 pazar günkü nüshanızda İran Genel Kurmay Başkanı Sepahbod — (Mareşal) Razm - ârâ'nın İstanbuldan ge- çerek Avrupaya hareket — ettiği yazılı idi. Bu haberin tamamile aslı esas tan âri olduğunu müşarünileyhin İrandan dışarı çıkmadığını ve böyle bir seyahate çıkmak fikrin de de bulunmadığını saygı ile bildirir keyfiyetin ilk çıkacak sa- yınızda dercini rica ederim. İran Başkonsolosu (Abdol Hossdin Meftah) Mucurda Biçki ve Dikiş kursu sergisi açıldı Mucur (Hususi) — Mucurlu- ların yıllardan beri — özledikleri biçki ve dikiş kürsu açılmıştır. Törenden önce belediye salı- nunda toplanan dâvetlilere pas- ta, limonata ikram edildik sonra kursun memlekete fayı olması temenni edilerek sergi ms halline gidilmiştir. İlçe kaymakamı Ali Aksu'nun kısa ve özlü birhitabesiyle & <lanı sergi gezilmiştir. Yedi ay gili kısa bir müddetin verimi — olan sergi yüzlerce vatandaş tarafın- dan ziyaret edilmekte ve taktir- lerine mazhar olmaktadır. Kur- sun açılmasında emekleri geçen şahıslara Mucurlular adına te- şekkür etmeyi bir borç sayarız. notarti Afyonda dini propaganda yapanlar Afyon (Hususi) Din' hissiyatı âlet ederek cemiyet kurmak ve devletin emniyetini ihlâl ede- bilecek harekete halkı teşvikden dolayı haklarında açılan âmme davası üzerine mahkümiyetlerice | karar verilen Seydi Kürdi ve ar- kadaşları - hakkındaki — hüküm, suçlular tarafından temyiz edil- miş ve mürafaa istenmiştir. Tddianameye göre Yargıtay bi- inci ceza dairesinde yapılan mü- rafanda baş savcılık tarafından Seydi Kürdi'nin arkadaşları hak kındaki hükmün tasdiki ve bâzı- ları hakkında da - bozulması is- tenmiştir. Karar yakında verile- cektir. Bartın su deposu Bartın (Hususi) — Orduevi te- pesinde yapılacak olan büyük su eksiltmesine 12 mayısta talip çıkmadığından ihale on gün da- ba uzatılmışlır. 2 TEMMUZ 1919 nni NFRETKETTETTTTREKLEK e A Denizli köylerinde Çekirge mücadelesi Hububat mahsulunu â- rız olan çekirge yüzün- den bu seneki mahsul 3 durumunun — sevindirici olmadığı bildiriliyor Denizli (Hususi) — —İlin nlı, Çakma raykö, iylerinde, ilçesinin Bürhaniye, Ka- baağaç, Tırkaz ve Hisar köylerin de çekirge zuhur etmiş mahalli- ne gereken memur ve malzeme gönderilerek derhal — mücadeli ne başlanmıştır. Bundan Buldan ilçesinin Sarı Mahmutlu, Çal ilçesinin Bekili, merkez ilçesi 'nin Dereçiftlik, Kocabaş ğı Dağdere köylerinde ç mücadelesine önemle devam e mektedir. Kışın uzun müddet de- vam etmesi ve bahar mevsiminin kurak gitmesi neticesi, > ili bir çok yerlerinde ekin duru: kötü bir vaziyettedir. Bir çok yer lerde Arpa ve buğdaylar yağmur uzluk yüzünden büyümeden ku- rumaya, başlamıştır. Bu vaziyet kuraklık yüzünden otsuz Kalan hayvan sahiplerini derin derin de rin düşündürmektedir. Önüml: deki kışin hayvanların yemsiz v samansız kalacağından endişe € dilmektedir. Gökpınar hidro - elektrik santralı açıldı Denizli (Hususi) — Gökpınar Hidro elektrik mtrali törenle açıldı. Çeyrek asırdan beri bir dâva halinde devam — edegelen, nihayet Denizli belediyesinin ma zâffer bir eseri olarak faali: geçmiş bulunan Gökpınar hidro elektrik santrali, Gökpınar kay nakları başında, çok kalabalıx bir dâvetli ve ziyaretci huzurun- da açıldı. 'Törene bandonun çaldığı İstik lâl margiyle başlandı bir çok hâtipler söz aldı. Böylece Deniz- li belediyesi ilk 600 beygirliz bidro elektrik santralini acmak- la şehir dâvâlarından en mühim- mini halletmiş oldu. Denizlide müstehcen film gösteren sinemacı — 0 —— Başka bir suçu olmadığından - cezası tecil edildi Denizli (Hususi) — İlimiz si- nemacısı bir gece —yarısından sonra gençlere gizli olarak iki- şer- buçuk lira ücretle gayri ah lâki bir film göstermiştir. Vak'- aya savcılık makamı derhel el koymuş ve gizli yapılan muha - kemesi sonunda bu cürmü işle- diği sabit olmakla bir ay hap se ve 15 lira ağır para erzası - na mahküm edilmiştir. Sinema- cının şimdiye kadar bir mahkü miyeti olmadığından bu cezası tecil edilmiştir. Cürmü teşkil eden film her ne kadar ele geçirilememişse de şahitler şehadetlerinde israr et- mişlerdir. Elâz B'da feci kaza Bir kamyon üç çocuğu çiğnedi Bunlarık ikisi öldü Elâzığ (Hususi) — Şehrimi- zin ana caddelerinden birinde kamyon sahiplerinden — Fuadın arabasını muavini Hasan sürer ken önünde bulunan üç çocuğu birden çiğneyerek bunlardan i- kisini öldürmüş, birini de ağır yaralamıştır. Savcılık işe el koy muştur. Elâzığ'da Kız San'atın yıllık sergisi Elâzığ (Hususi) — Şehrimi Akşam Kız San'at Okulu sergi: 400 dâvetli huzurunda açılmış - tır. Sergiyi ilk günü 1225, ikinci günü 8793 kişi, üçüncü günü de 13648 kişi gezmiştir. Sergi çok beğenildiği için köylerden dahi gelerek gezenler olmuştur. r—CTAKvıMW B AA Temmüz 1949 Hilcri Hızır; 58 - Ay: 7 - Gün; 188 Vasati — Ezani Güneş Öğle Tkindi Akşam Yatsı İmsak Ramazanı Şerif : 5 Yaz (İleri alafranga) Saatile Evkat 8,14| İkindi 5,31| Akşam 3 18418 Yatsı İmsak G. Doğu: Öğle Aksaray ; Yenikapı Sarım Beyoğlu — : Kinyonli Beyant — : Gedikpaşa Kadıköy : Mehmet Kâzım| Fatih : M. Taner Eminönü —: Yeldeğirmeni Kasımpaşa : Merkez Samatya Teofilis Topkapı H. Ergen Üsküdar İmrahor

Bu sayıdan diğer sayfalar: