April 11, 1936 Tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 16

April 11, 1936 tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

RR m 44 Sinemanın İstırapları Sinema, güzel sanatlardan sa yılıyor, Fokat bugün sinema, halis sanat mefhumundan ziyade, sanal endüstirisine yakındır. Yıldızlır, filimler hep standardize edilmiştir. Bize, falan yıldız standard rollerde gösteriliyor ve biz, falan filimde o yıldızların o oynıyacağını o bir ilanda görür görmez, filmin ne olacağını önceden biliyoruz. filimden vaktini huşça yeçirmek, kendisi iştirak elimeden, düşünmeden bir mace- raya şahit olmak istiyen seyirei için, standard Cilimlere gitmek kadar rahat bir şey yoktur. Yal niz, filmden, her hangi bir sanal eserinden oldüğu gibi bir heyecan duymak istiyenler için standar filimler kadar ıstıraplı, sinirlen- dirisi bir şey de yoktur. Seyirci için, Bet, bügün, burada, filmden bahsedecek değilim. Bunu, bir başka sefere birakiyorum. Balı- selmek istediğim şey sırasile filii- İeri reklâm'arı, sinemade göste- rilon ilânlar ve filmlerin takdimi meselesidir, Baklâmlerı Bizde, gazetelerde olsun duvar iHâmlarında olsun, hâkim olan tek şey zevksizliktir. Buna, daha doğru ve asabi olmak istersek, bayağılık da diyebiliriz. Bir gazeteye bakıyorsunuz. Altı yedi filim ilânı var, Mepsi « Mev- sinin en büyük filmi », «Şaheser» «Milyonlara mal olan filme; “Ha- slat rekorunu kıran film » gili sözlerle methedilmiştir. Zekâsız- lığın, halkı enayi sanmak husu- sunda ısrarın bu kadarına, bir tek kelimeyle budalalık demek doğru olmaz mı? Falan film hasılat rekorunu kırmış, Bundan seyirciye ne? Se- yirci denilen mahlük bu hasılattan hisse mi alacak? Nayır. Fakat itiraf etmek lâzımdır ki, bunda zekâ hiç yok değil. Sözümü geri standar se aliyorum. Bununla, yirciye: — Iasılat rekorunu kırdı de- mek, filim © kadar beğenildi ki herkes gelip parasını verdi, reko- ru öyle kırdık. Mer kesin beğei- diğini elbet sen de beğenmeye mecbursun, gel, paranı ver demek- tir. Hangi standard seyirci, her kesin beğendiği bir filmi beğen- memezlik edebilir? Gazete reklamların bırakalım, duvar reklâmlarına göçelim. Geçen gün, İstanbul duvarlarında “bir reklâm gördüm. Çıplak bir kadın arka üslü yatmiş, bacaklarını havaya kaldırmış. Aflişin üzerin» de de şunlar yazılı: Geliniz! yörünüz! Bin bir güzellik Jin bir eğlence. İtiraf edeyim ki, hicabımdan hemen gözlerimi yere indirdim ve reklâma baktığımı görüp görmi- yen oldu mu diye etrafıma bakarak “ma bir başka duvar, bazlı hızlı yürüdüm. Bu rekküum ne voklamı idi? Acelm, eşine bazı açık saçık yabancı şehirlerde rastlanan hususi evlere amalısus bir reklâm ma idi? Bunu düşünürken karşı- duvarın üs- tünde bu reklümin aynı ilişti. Göz ucile bir daha baklım, bir sinema ilânı imiş ve bizi bir sinemaya davet ediyormuş! Petdedeki ilânlar ' Film başlamadan evvel, sine maya gelmiş olan halka bir eziyet icat olunmuştur: Reklümlar. Uara- verip girdiğiniz bir sinema, ne hakla size bu eziyeti verir? Miç olmazsa lâmbaları söndürmese de reklâmları öyle göslerse. IHayır, sizi, yapılışları, söz söyliyorlarsa konuşmaları, insani ta havsala sından kavrayıp sancılar içinde kıvrandıran Sağuklukta reklim- ları dinlemeye ve görmeye mecbur ediyorlar. Eğer gitliğiniz sinema çok rağbet gören bir sinema ise, 15

Bu sayıdan diğer sayfalar: