6 Haziran 1936 Tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 5

6 Haziran 1936 tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Şarkın kaynakla M7 MEVLÂNANIN RUBAİLERİ Başlangınç « Rubai » kelimesi takriben yarım asırdan» beri bütün garp lisanlarına geçmiş bulunuyor. Sathi görüşlü bir garpli için « Rubai » denilin- ce derhal balıra Hayyam gelir, Hakikaten Hay yam rubailerinin, hemde müleaddit kimseler taralından, müteaddit defalar tercüme edilme- diği Garp lisanı yok gibidir. Bunlardan yalnız Fransızcada altısını gördüm. İngilizlerde ise pek çok tercümelerden başka Hayyama izaleten«Club» ler bile açacak derecede bir « Hayyamcılık » mevcuttur. Büyük İngiliz şairi E. Fizyerald Şar- kın bu dâhi şairinden mülhem olarak kendili- ğinden İngilizce ölmez şiirler yazmış ve neşret- miştir. Aslen İrani olan Hüseyin Azad, Fransızca yazdığı ( La roserie du savoir -- Marilet gül- zarı ) ismindeki eserinin mukaddemesinde bu Hayyamcılığı tenkit ediyor ve İran kültü- rünün yalnız Hayyam değil, bilhassa rubai lar- anda yekta, birçok büyük şairler yetiştirdiğini ve bunların garplilerce bilinmemiş olduğunu söyleyerek pek haklı şikâyette bulunuyordu. Burada Hayyam ile Mevlânâdan hangisinin yüksek rubai söylediğini iddia veya ikisini mu- kayese edeceğim gibi gülünç bir fikir güttüğüm sanılmasın. İkisi arasındaki görüşlerin ( bazan Hayyamda da görülen tasavvuf meylinin) bir- İeştiği veya birleşir gibi olduğu rubailerde bi- İe bu düşünülemez. Son asrın buyük Fransız ediplerinden: Mau- rice Barrös, Mevlâna hakkında (1) şöyle söy- liyordu: « Ö öyle büyük bir şairdir ki, sevimli, a- henktar, aleşin (2) ve müfrillir: o öyle bir dehadır ki ondan ilır, nur, misk, birazda ya- rabet inlişar eder.» (1) Üne enguğle aux pays du Levant Paris 1921 (2) Aslında (etincelant - Kıvılcım saçan) diyor. Genç yaşında ölen bir Türk şairin'n, Emin Hakinin, şu beytini hatırladım: *Deyinde şulefeşan bir şahabı pür süzüm, Lehibi aşkıma yel dök şurubı Afevldnal, Rahmetli Abdullah Cevdet de ( Dilmestii Mevlânâ ) isimli kitabının mukaddemesinde : «Konyada gurubeden bu zekâ güneşinin ma- verayı mezardan gelen şualarına tahammül edecek gözler halen bile azdir.» diyor. Mevlânâ Celâleltini Rumi'nin İran, Türk ve Hint edebiyatlarındaki derin ve mütemadi nüfuzu, milâdın on üçüncü asrından ilibaren za- manımıza kadar devam etmiştir. Muakkipleri taralından namına izale edilen tarikatı da, onun bu şöliretine yardım ediyor ve şalısiyetini bir kudsiyet ve esrar halesile süslüyordu. (Mevlâ- nâ -— Elendimiz ) unvanı, müslüman âleminde kendisine gösterilen hürmet ve hayranlığı izaha kâlidir. Dergâhı o zamandaki bütün diger tarikatlar gibi birçek asırların yıkıcı taassubundan kaçan hür fikirlilers yuva olmuştu. Mevlevilik, edebi: yatı ve ulemanın şiddetle hücüm ellikleri mu- sikiyi hömaye ediyordu. Bilhassa on dokuzuncu asrın başlangıcında Türk musikisinde büyük bir değişiklik vücude gelirdiği gibi edebiyal sahasında da Sembolizma mektebinin müessisi olan Galib Dede gibi büyük şairler yetiştirmişti, Garpta mahdut birkaç dehadan başka kimse Mevlânanın, «Mesnevi» dışındaki, şiirlerini an- lamaya çalışmadı. Bilhassa Rubaileri Hayyamın- kiler gibi müleaddit delalar değil, bir kere bile tercüme ve tabedilmek kadirşinaslığına uğrayamadı. Yalnız, Mr. Nicholson «Selelected Poems İrom the Divani Sehemsi Tabriz» isimli küçük bir kitapla Mevlânanın şiirlerinden seçil- miş birkaç azelle pek mahdut birkaç rübaisini İngilizceye tercüme etti. Bundan başka Macar- - caya da bunlardan birkaçının tercümesi yapıldı. Bütün bunlar bilhassa son zamanlarda onun için uyanmakta olan bir alâkadan ileri geliyor- du. Daha evvel «Redhouse» taralından Mesnevi- nin nazmen pek mükemmel ve nelis bir şekilde İngilizceye tercüme edildiği görülmüştü. Mes-

Bu sayıdan diğer sayfalar: