June 6, 1936 Tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 6

June 6, 1936 tarihli Ağaç Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— —————— — — —— — — nevi nesren Almancaya ve 5. de Sacy taralın- dan da Fransızcaya tercüme edilmiştir. * * Burada Mevlünânın hayatından pek kısa bir şekilde bahsedeceğim. Celâlettini Rumi, milâdın on üçüncü asrı baş- langıcında (1207) dünyaya gelmişti, Annesi ve büyük annesi taralından bir hükümdar ailesine «Sultanüluleman O ünvanını alan babası taralın- dan da bir âlim ailesine mensuptu, Zalıavirde böyle olmakla beraber o, «bir rebbani lüt! ile daha yüksek bir emele, kendisinde rahmani nağmelerin dolaşlığı cinse aitti.» (1) Babası, sultan Kutbettin Harzemşah tara- ından, o nuluzundan korkulduğu için Belh'i terke mecbur edilmişti. O zaman Mevlâna pek küçüktü. Baba oğul meşhur mutasavvıf Ferided- dini Attar'ın bulunduğu Nişabura gittiler. Ora- da Altar, «Esrarname» ismindeki mühim eserini istikbalin büyük dahisi olacak olan, küçük Ce- lâle ithaf elti. Bundan sonra Bağdada, Mekkeye, Şama, Malatyaya, Erzincana ve nihayet Larendeye gittiler. Bu sonuncusunda yedi sene kadar kalan Mevlâna, Lala Şerefleddini Semerkandi isminde bir âlimin kızı Gevher Hatun ile evlendi. Birkaç sene sonra da (1228) Konyada yerleştiler ve Konya Selçuki imparatoru bulunan Sultan Alâ- ettin Keykubad taralından büyük bir kabule mazlıar oldular. Babası bu son muhaceretten beş sene sonra ölmüş ve pek çok talebe bırakmıştı. Babasının en hararetli talebesinden Seyit Burhanettin Muhakkiki Termezi, Celâletinin talim ve terbiyesini üzerine almış, ve Gazâli'nin (Orlho- doxie — Ehli sünnet akaidi) ile telif ettiği ta- savvulunu takrire devam etmişti. İşte bu esnada bir mucize, Celâlettinin fik- rini, bir lâmbayı yakan gibrit gibi, tenvir ve ikaz etmişti. Bu mucize, bizzat Şemsi Tebrizi isminde seyyah, İâübali bir derviş, İsmaili aile- sine mensup olduğu sanılan (2) ve başkaları (1) Maurice Barrös, une anguğte aux pay du Levant. (2) Bu husustaki faraziye çek karışık ve müphemdir. Sipihsâlar ve Ef âki Dede tezkereleri gibi mevlevi menba- larında buna okasşı bir kayıt ve seralıat yoktur. Ancak Devletşah tezkeresi ve diyer bazı tezkereler bundan bahsediyorlar. Bunun için yukarda “İsmajli ailesine men- sup olduğu sanılan, dedim, Funt Köprülunün “Türk ede- üzerinde nüluz etmekten hoşlanan yüksek ira- deli bir insandı. Daimi surette mistik bir vecd içinde yaşardı. Ümmi olduğu halde tasavvul felselesinin, anlaşılması en güç nüktelerine vakıltı, Şemsi Tebrizi, Mevlânâ ile bir defa (1244) görüştü. Bu tarihten itibaren onda, tam mana sile fevkalâde büyük bir istihale vücude getir- di. Bu garip nuluz altında Mevlânâ'nın ilk ta- savvuli telâkkileri tamamile değişmişli. Artık Şemsi Hak Yolunda vicdanının maaşukı ve «in- sanı kâmil», «arifi billâlıs olarak tanıyordu. Şems , Celâletline, ulema taralından ha- ram edilen «sema» ı öğretti ve ona en güzel şiirlerini ilham etli. Onda derin, hudutsuz bir vecd, edebiyat ve musiki için dayanılmaz bir aşk, hülâsa ebedi güzelliğin bütün tesnkürlerine karşı büyük bir alâka uyandırdı. Bu münasebet pek uzun devam edememişti. Rakiplerinin kıskançlığını ve kinini tahrik etmiş olan Şems, bu başıboş seyyalı derviş, Konyayı terkelli ve Şama kaçtı. Fakat buradan, Mevlâ- nanın hazin şiirleri, mütemadi ve acıklı valvar- malarına dayanamıyarak geri döndü. Mevlâna bu dönüşe pek sevinmiş ve övey kızı Kimya halunu, Şems ile evlendirmişti. Fa- kat bu hâdise onun rakiplerinin ve bilhaasa Mevlânanın büyük oğlu Alâettin oÇelebinin nefret ve intikam hislerini artırdı. Şems bu dela bütün bütün ortadan sır oldu. Daha uzak bir yere yitliği veya öldürülmüş olduğu rivayet- leri Ovardı. Mevlâna Şemsi aramak üzere bizzat Şama gitli. ( Başlangıç yelecek sayıda bitecek ) Asaf Halet ÇELEBİ biyatında ilk inutasavyıflar,, isimli kitabındaki müellife nit bahsın okunmasını tavsiye ederim. Yalnız şu vısile ile İslâmlık hakkında pek derin ve âlimane tetkiklerile şöh- ret bulmuş olan Alman müsteşriklerinden Göeldziher'in “İslâm akideleri ve şeriati, ismindeki eserinden bir kaç cümleyi kaydediyorum: (İsmaili bir batıni, Mevlânâ Ce- aleddini Rumü'nin batıni faraziyelerine uygun olan şu şiir“ İerini harlı harfine nazmedebilirdi: Bil ki' Kuranın mana” sı basittir; bununla beraber bu harici manasindan başka sirri ve batıni bir manayı şamildir...) (Mesnevi) bundan sonra birinci, ikinci ve yedinci manalarını zikrediyor. Dize kulüsa bu sözlerin büsbütün ayrı bir mezhep olan batini- likle hiç bir alâkası yoktur. Her ne kadar mutaşavvillar Kuranı Kerime zahiri manasından başka bir mana ver: mekte ise de ikisininde telâkki ve tefsirleri başka başkadır. — o

Bu sayıdan diğer sayfalar: