19 Mart 1955 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 21

19 Mart 1955 tarihli Akis Dergisi Sayfa 21
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sosyal hayat Boşanmaya karşı baraj!. B oşanma dir. boşanmaların sebebini araştırm bunu önlemek ve bırbırlerıle geçıne- -eyen çiftlerin arasını bulmak, ni- şanlılara faydalı nasihatler vermek için izdivaç büroları kurulmuştur. Bu büroların yaptıkları tetkikle- ri ayırmak tarlaları ayırmaktan do- na kolaydır! Dünyanın her tarafında, en kolay ayrılan sınıf ise, isçi sınıfıdır. Çün- kü günü gününe yaşıyan bu insan- ların, paylaşacak malları yoktur ve izdivaçları doğrudan doğruya sevgi- ye dayanmaktadır. Diğer sınıfların izdivaçları — ise, sent oluyorlar. izdivaç hayatında mesut olabilmesi i- çin aradığı şartlar, basit insanın a- radığı şartlardan daha çeşitlidir... İnsanla başta çımsızlıkten, sonra fena ıptılalardan ve hiyanett ayrılırlar; asıl ayrılma dılışları arasındaki farklardır.. İdeal çift, birbirini anlıyacak ka- dar birbirine benziyen, fakat birbi- rini tamamlıyacak kadar da birbirin- den değişik olan çiftti Evlenen iki insan, şayet birbirine çok benzer yaradılışta ise, bu izdivaç tatsız, renksizdir. Karıkoca, karşıda daima kendi hayallerini görür — gibi olur ve sıkılırlar ıkı şahıs bırbırınden çok degı- rağ- mıyacaklar- duğu gibi, istediği anda iz- divacı bozan gene olur. Bazı kanunların da mevcudiyetini kabul etmek lâzımdır. Meselâ boşan- mış ailelerin çocukları boşanmaya meyil gösterirler ve b mış insan lar, enı ızdıvaçlarını da kolaylıkla bozabıl Annelerıne çok fazla düşkün olan veya aksine, her dakika onunla mü- cadele halinde bulunan, onunla uğ- raşan erkekler izdivaç hayatında AKİS, 19 MART 1955 KA D TI N Biraz cesaret K adınlarm, mantık dahilinde ve bütçeleri nispetinde, modaya uymaları şarttır. Çünkü şurası mu- hakaktır ki, kadınlar hattâ erkekler, göre alırlar. Bir kadının zekâsı, in- tibak kabiliyeti, görgüsü ve hattâ hareketleri ve ruhi durumu ve bü- tün bunların neticesi olarak, heyet- teki muvaffakiyeti giyinişi i yakından alakadardır. Bunun için- dir ki, dünyanın her tarafında mo- da mecmuaları, kadınlara, — yalnız uzayıp kısalan eteklerden, açılıp ka- panan yakalardan bahsetmekle ikti- fa etmeyip mütemadiyen giyim bil- gisi verir.. Modanın Paristen çıktığı ma- lüm. Ne Amerikanlar, ne ingilizler ne de herhangi başka bir millet, ince ve zarif giyinmenin sırrını Fransızların elinden tamamile ala- bilmişlerdir. Ancak her memleket ederken, müm yerli malzemelerın- den istifade eder. Biz de yerli bir modadan bahsederken modanın ana hatlarını değiştirmek, yeni icatlar çıkarmaktan değil, yerli kumaşları- mızdan, yerli malzemeler ve kendi hususiyetlerimizden bahsetmek isti- yoruz. Geçen sene Ankarada seyretti- ğimiz büyük Türk moda defilesi, hakikaten gözlere bir ziyafet teşkil etmişti. Bütün elbiselerde kullanılan Türk işleme motifleri, renkli olarak yapılan klâsik —Antep işleri, tarihi Türk kıyafetlerinden alman ilhamlar göğüslerimizi iftiharla — kabarttı.. Vakıa bu, ecnebi memleketlerde reklam yapma gayesi güden sembo- lik bir defile idi, kabili tetkik mo- deller çok azdı. Fakat Anadoludan gelen gümüş işi bir iğnenin, en son moda bir tayyör üzerindeki bekle- nilmez tesirini ve eski bir Türk bohçasından yapılan bluz ve şapka- nın nefasetini ve bunun gibi bir- çok buluşları gözlerimizin önüne sermiş ve bize, unuttuğumuz güzel şeylerimizi hatırlatmıştır.. Bundan başka, memlekette Türk elişleri ser- gileri açılıyor, halk bunlara, sergi mesut olmaz ve boşanırlar. Aynı şe- kilde, babalarına çok düşkün olan ve- ya aksine onunla mücadele eden kız- boşanmada mühim bir rol oynayan Jale CANDAN müddetince rağbet ediyor. Sanat mekteplerinde, genç kızlar yazma- lardan, bezlerden, en ucuz Türk ku- maşlarından elbiseler yapıyorlar ve bunları ucuza malettikleri nispette iftihar ediyorlar Ancak bütün bu hareketler fay- dalı birer gösteriden ibaret kalıyor, ne halk bunları lâyıkı ile benimsi- yor, ne de Türk sanatini inkişaf et- tirecek olan sanatkârlar yeni, cazip yorlar!. Şu siyah Erzurum taşından ne nefis süs eşyaları yapılabilir.. Sonra Diyarbakır, Sivas ve daha birçok Anadolu şehirlerimizin ince gümüş işçiliği, biraz yenilikle, ne harika şeyler yaratmaya muktedir değildir İşte hakıkı bir hikâye: geçenler- de eşyalarını satan bir Amerikalı hanıma bir Türk hanımı şu suali sormuş: Acaba kulaklarmızdaki kü- pelerı satmaz mısınız?. Çok hoşuma . Siz nasıl olsa gidiyorsunuz, yenısını alırsınız. Amerikalı gülüm- semiş: cıe Siz bunları benden daha bü- bir kolaylıkla alabilirsiniz. Çünkü bunlar Amerikadan değil, Anadoludan gelmedir.. Küpe, altın zincir ucunda sar- kan büyük altın top şeklinde, ta- mamile modern birşey olduğu için, Türk kadını çok şaşırmış. — Demek bunlardan yapıyor- ar. -- — Evet, ısmarlarsanız Biz Ana- doluda altın ve olarak, ne ısmarladıksa, fevkalade bir surette yaptılar.. Tabii hep model verdik, iz model vermeye cesaret ede- meyiz. İşçiler yeni birşey denemeğe hem üşenirler, hem de biraz çekı- nirler. Şurada burada en çok gör nen, imkânları fazla, şık hanımları- mız yerli malı kullanınca zerafetle- rinden bir şey kaybetmekten kor- karlar.. Ve işte, böylece, yukardaki küpenin eşi olan bir Avrupa malı küpe lan olmadığı halde, iki misli fiyata satılabilir.. Stepimize biraz cesaret lâzım şey, cinsi anlaşmamazlıktır.. Mama- fih k tekemmül etmiş çiftlerin, birbirlerini fikren ve manen tatmin ederek, cinsi anlaşmamazlığa — rağ- men mesut yaşadıkları da görülmüş- tür. 21

Bu sayıdan diğer sayfalar: